Hacca gelince: Terkinden dolayı öldürülme hususunda Ahmedden iki rivayet var. Ashabımızdan bazısı öldürülme rivayetini tamamen terketmeye azmedenler veya terkettiği senede öleceğini kuvvetli bir zanla bildiği halde erteleyenler içindir, manasına yorumladılar. Fakat sonra yaparım diye ertelerse alimlerin çoğunun dediği gibi öldürülmez.
Ancak hakkıyla müstesna sözü, bir rivayettede: Ancak islam hakkı müstesna daha öncede Ebu Bekir (r.a)’in namaz ve zekatı bu hakka dahil ettiği geçti, alimlerden bazısı buna oruç ve haccıda dahil etti.
_______________
(1) Hadis sahihtir, Müslîm Kitabül imare rakam 27’de tahric etti. (2) Ahmed, Buharî, Müslîm Ebu Saidi Hurdirin tahric etti, sahihtir. (3) Ahmed şeyhaynin şartı üzere sahih bir isnatla tahric etti.
DOKUZUNCU HADİS
(DİNDE YASAKLAR VE EMİRLER)
-Ebu Abdurrahman Ebu Huyreyre (r.a)’den şöyle dediği rivayet edildi: Peygamber (s.a.v)’i işittim buyuruyorki: Sizi neyden neyhettiysem ondan sakının, bize emrettiğim şeyi gücünüz yettiğince yapın, sizden öncekileri ancak çok sormaları ve peygamberlerine ihtilaf etmeleri helak etti” Buharî ve Müslîm rivayet etti.
Bu lafızla hadisi sadece Müslîm tahric etti. Zühri Den, O’da Said bin Müseyyeb ve Ebu Seleme’den, her ikiside Ebu Hureyre (r.a)’den rivayet etti. Buharî ve Müslîm Ebu Hureyreden A’rac’ın rivayetiyle Peygamber (s.a.v)’in şöyle buyurduğunu tahric etti: Sizi terkettiğim müddetçe beni terkedin, sizden öncekileri ancak soru sormaları ve peygmaberine ihtilaf etmeleri helak etti, sizi bir şeyden nehyedersem ondan kaçının, size bir şey emredersem onu gücünüz yettiğinizce yapın “ Bunu Müslim iki yolla manasıyla Ebu Hureyre (r.a)’den tahric etti.
Onun bir rivayetinde Muhammed bin Ziyaddan, O’da Ebu Hureyreden (r.a) bu hadisin sebebini zikretti, Ebu Hureyre (r.a) dedi ki: Rasulullah (s.a.v) bize hitab etti ve buyurduki: Ey insanar Allah size haccı farzetti, hac ediniz” Bir adam: Ey Allahın rasulü her senemi, dedi adam üç defa söyleyinceye kadar sustu, ve buyurduki: Sizi terkettiğim müddetçe beni bırakınız, sizden öncekiler ancak soru sormaları ve peygamberlerine ihtilaf etmeleri sebebiyle helak edildi, size bir şey emredersem gücünüz yettiği kadar yapın, sizi bir şeyden neyheyedersem onu terkedin” (1) (S:165) Bunu Darekutni başka bir vecihle muhtasar olarak tahic etti, ve onda dedi ki: Allah tealanın şu ayeti indi: Ey iman edenler açıklanırsa hoşunuza gitmeycek şeyleri sormayın (2)
Bir çok vecihle bu ayetin peygamber (s.a.v)’e haccın her senemi olduğunu sorunca indiği rivayet edildi.
Sahihaynde Enes (r.a)’den rivayet edildi, dedi ki: Rasullulah (s.a.v) bize hitab etti, bir adam dedi ki: Babam kimdir: Filan buyurdu ve bu ayet nazil oldu (şeyleri sormayın) (2) Yine Buharî ve Müslîmde Katade’den O’da Enes (r.a)’den rivayet etti: Bugün bana hangi şeyden sorarsanız açıklarım” buyurdu, adamlar kendisiyle tartıştığı zaman babasından başkasına nisbet edilerek çağrılan bir adam kalktı ve Ey Allahın rasulü babam kimdir? dedi. Baban Huzafedir” buyurdu, sonra Ömer (r.a) olarak Allaha, din olarak islama, peygamber olarak Muhammede razı olduk, fitnelerden Allaha sığınıyoruz dedi, Katade ve bu hadisi zikrettiğinde bu ayetide zikrediyordu: Ey iman edenler açıklanırsa hoşunuza gitmeyecek şeyleri sormayın)
Taberi tefsirinde, Ebu Hureyre (r.a)’den tahric etti: (S:166) Rasulullah (s.a.v) (sav) kızgın ve yüzü kızarmış olarak çıktı ve minber üzerine oturdu, bir adam ayağa kalktı ve : Ben nerdeyim? dedi, Ateşte buyurdu, diğer biri kalktı ve Babam kim? dedi, Babam Huzafe’dir buyurdu. Ömer (.a) kalktı ve Allaha razı olduk, din olarak islama razı olduk, peygamber olarak Muhammede, önder olarak kurana razı olduk, ey Allahın rasulü biz cahiliyye ve şirkten yeni kurtulmuş bir kavimiz, Alllah babalarımızı daha iyi bilir. dedi ki: Kızgınlığı sakinleşti, ve ayet nazil oldu: Ey iman edenler açıklanırsa hoşunuza gitmeyecek şeyleri sormayın)
______________
(1) İmam Ahmed, Müslîm, Nesaî tahric etti. İbni Hibban doğruladı. (2) Buharî ve Müslîim Enes (r.a)’den tahric etti. Buharî, Müslîim ve İbni Ceriri Taberi tefsirinde tahri ettti Camiul beyan 7/52
Yine Avfi yoluyla İbni Abbastan Allah tealanın şu kavli hakkında (Ey iman edenler açıklarsa hoşunuza gitmeyecek şeyleri sormayın) şöyle dediği rivayet edildi: Rasulullah (s.a.v) insanlar içinde Ey Kavim hac üzerinize farz kılındı” diye çağırdı. Esed oğullarından bir adam kalktı ve her senemi, dedi, rasulullah (s.a.v) çok şiddetli kızdırıldı, nefsimi kudret elinde bulundurana yemin olsunki, şayet evet deseydim farz olurdu ve güç yetiremezdiniz, ve o halde küfre giderdiniz, sizi terkettiğim müddetçe beni terkediniz, size bir şey emredersem yapınız, sizi bir şeyden nehyedersem ondan sakının” Buyurdu, Allah teala şunu inzal buyurdu: Ey iman edenler açıklanırsa hoşunuza gitmeyecek şeyleri sormayın). Onları Hristiyanların sofra istedikleri gibi istekle bulunmalarını yasakladı, onlar (Hristiyanlar) o istek sebebiyle kafir olmuşlardı. Allah bundan neyheyetti ve buyurduki: Ey iman edenler açıklanırsa hoşunuza gitmeyecek şeyleri sormayın) bekleyiniz kuran hümü indiği zaman açıklamasını bulursunuz.
Bu hadisler ihtiyaç olmayan ve cevabı soranı cennette miyim diye sorması gibi. Nehye delildir, mesela: Adamın, ateşte mi, veya cennete miyim diye sorması gibi. Babası kendisinin ona nisbet edildiğimi yoksa başka kimse midir? gibi. Alay, abes ve inat için soru sormaktan nehyedildiğine işarettir, çok nünafıkların yaptığı gibi.
Müşrikler ve ehli kitabın yaptığı gibi mucuziler istemek ve önerilerde bulunmakta buna yakındır İkrime ve başkası dedi ki: Ayet bunun hakkında nazil oldu, Allahın kullarından gizlediği ve bildirmediği şeyden sormakta buna yakındır, kıyametin kopma vaktini sormak ve ruhtan sormak gibi.
(S: 167) Yine müslümanların çok helal ve haramdan, sorunun şiddete sebeb olması korkulan sorudan nehye delildir, haccın her senemi olduğunu sormak gibi, Sahihte Sa’ bin ebi Vakkas (r.a)’dan rivayet edildi, O’da peygamber (s.a.v)’i şöyle buyurduğunu rivayet etti: Müslümanlar hakkında suç bakımından müslümanların en suçlusu haram olmayan bir şey hakkında sorupta sorusu sebebiyle haram kılınan kimsedir. (1)
Peygamber (s.a.v) lisan hakkında sorulunca meseleleri hoş görmedi ve ayıpladı hatta o konu hakkında soru soran vaki olmadan ehli hakkında bu belaya maruz kaldı (2). Peyamber (s.a.v) kıyl ve kalden, çok sorudan ve malı zayi etmekten nehyediyordu. (3)
Peygamber (s.a.v) meseleler hakkında ancak kendisine gelen bedevi Arablara ruhsat veriyordu, bu şekilde onları ısındırıyordu, Medine’de ikamte eden, kalblerinde .iman kökleşmiş olan muhacir ve ensar sorudan neyhedilmiştir. Sahihi Müslimde Nevvas bin Sem’andan şöyle didiği rivayet edildi: Medine’de rasulullah (s.a.v)’la bir sene ikamet ettim, beni hicret etmekten ancak soru sormak engelledi, bizden biri hicret edince peygamber (s.a.v)’e soru sormazdı.
Onda yine Enes (r.a)’den şöyle dediği rivayet edildi: Biz Rasulullah (s.a.v)’e bir şey sormaktan nehyedildik, çölden akıllı bir adamın gelipte soru sorması hoşumuza gidiyordu. (4)
Müsnedde Ebu Ümamenin şöyle dediği rivayet edildi: Allah Teala (Ey İman edenler açıklandığında hoşunuza gitmeyecek şeyleri sormayın) ayetini indirmişti, edenler açıklandığında hoşunuza gitmeyecek şeyleri sormayın) ayetini indirmişti,
(S:168) Çok soru soru sormayı çirkin gördük, Allah teala bunu peygamberine inzal buyurunca bundan sakındık, bize bedevi bir Arab geldi, ona bir bürd rüşvet verdik ve peygamber (s.a.v)’e soru, sor dedik, ve hadisi zikretti. (5)
Ebu Ya’lanın müsnedinde Bera’ bin Azibin şöyle didiği rivayet edildi: Eğer bana bir sünnet gelirse, ve bende rasulullaha (s.a.v) bir şey hakkında sormak istesemde ondan çekinsem, bedevi arabların gelmesini arzu ederdik.
(1)
Hadis sahihtir, Buharî, Müslîm, Ahmed, Ebu Davud tahric eti. İbni Hibban doğruladı. (2) Hadis sahihtir, Tirmîzi Hriç Cemait Sehl bin Sa’d es Saididen tahric etti, soru soran Uveymir el Aclanidir. (3) Hadis Sahihtir, Buharî ve Müslim muğire bin Şubeden tahric etti. (4) Hadis sahihtir, Müslîm Nesaî ve İbni Hibban tahric etti. (5) Hadis zayıftır, Ahmed, Taberani Kebirde tahric etti.
Bezzar’ın müsnedinde İbni Abbas (r.a)’in şöyle dediği rivayet edildi: Ben rasulullahın (s.a.v) ashabından daha hayırlısını görmedim, ona ancak oniki mesele sordular, hepside kuranda vardır: Sana içki ve kumardan soruyorlar). (1) Sana haram aydan soruyorlar) (2), (Sana helallerden aylardan) soruyorlar) (3) Sana yetimlerden soruyorlar) (4).. ve hadisi zikretti.
Rasulullah (s.a.v)’in ashabı bazan bazı hadisler vuku bulmadan önce fakat amel etmek için soruyorlardı, şöyle dedikleri gibi: Biz yarın düşmanla karşılacağız yanlarımızda bıçak yok kamışla hayvan keselim mi? (5), kendilerine haber verdiği emirlere itaat etmek ve onlarla savaşarak hakkında soru sordular.
Huzeyfe (r.a) fitnelerden ve fitne anında ne yapılacağını sordu. (6)
Bu hadisin şu sözü: Size terkettiğim müddetçe beni terkedin, sizden öncekiler çok soru sormaları ve peygamberine ihtilaf etmeleri sebebiyle helak oldular” soruların hoş olmadığına ve kınandığına işaret ediyor.
Fakat bazı insanlar bunun peygamber (s.a.v)’in zamanına has olduğunu zannediyor, haram edilmeyenin haram kılınması vardı veya yapması zor olan şeyin farz kılınma korkusu vardı bu peyamber (s.a.v)’in vefatından sonra bu korku kalmamıştır, diyor. Fakat soru sormanın çirkinliğinin sebebi sadece bu değil, bilakis onun başka sebebide var, oda sözünü zikkettiğimiz ibni Abbasın sözünde işaret ettiği şeydir: Bekleyiniz, eğer kuran ayeti inerse, sorduğunuz her şeyi onda bulursunuz.
Bunun manası: Müslümanların dini hususunda ihtiyaç duyacağı herşeyi mutlaka Allah yüce kitabında açıklamış, rasulü onu tebliğ etmiştir, bundan sonra kimsenin sormasına ihtiyaç yoktur, çünkü Allah kullarının menfaatını onlardan daha iyi bilir, kendilerinin hidayetine ve menfaatine olan şeyleri mutlaka Allah başlangıçta açıklayacaktır, Allah teala şöyle buyurdu: (Sapmamanız için Allah size açıklıyor. (7) O halde bir şey sormaya hacet yok, özellikle bir şey vuku bulmadan sormaya hiç ihtiyaç yok, en mühim ihtiyaç Allah ve rasulünün haber verdiğini anlamak, ona tabi olup, onunla amel etmektedir.
Ömer (r.a)’ın sorduğu gibi (Kelale hakkında), peygamber (s.a.v) Yaz ayeti sana kafidir) buyurdu. (8) Bazan bazı meselelerden soruluyor, kurana havele ediyordu, rasululah (s.a.v) bu hadiste emriyle ve yasağıyla meşgul olmak soru sormaya vakit bırakmayacağına işaretediyor, buyurduki: Size bir şey yasaklarsam ondan kaçının, bir şey emredersem gücünüz yettiğince yapın “Müslümanların üzerine düşen Allah ve rasulünden gelin araştırmak, sonra onu anlamaya çalışmak manaları üzerinde durmaktır, ilmi işlerdense (kavrayamamışsa) onu tasdik etmektir. Eğer ameli işlerse gücü yettiğince emirleri yapmaya, yasaklardan kaçmaya çalışmalıdır, azmi tamamen buna sarfetmeli, başka şeye sarfetmemelidir. Kitab ve sünneten ilim talebi hususunda rasulullahın (s.a.v) ashabı ve onlara tabi olanların hali bu şekildeydi.
Emir ve yasakları dinleyenin gayreti olmamış işleri farzetmeye giderse, buda yasağa dahildir, inanı ciddiyetten ve işi takib etmekten gevşetir.
Bir adam İbni Ömere Haceri esvedi selamlayıp öpme hakkında sordu, ibni Ömer ona dedi ki: Peygamber (s.a.v)’i gördüm onu selamladı ve öptü adam ona dedi ki: Yapamazsam görüşün, nedir, izidham olursa görüşün nedir, ibni Ömer ona: Görüşün nediri Yemen’de bırak, ben rasululhahı (s.a.v) gördüm selamladı ve onu öptü. Bunu Tirmîzi tahric etti.
_________
(1) Bakara, ayet: 219) (2) Bakara, ayet: 127 (3) Bakara: (4) Bakara, 220 (5) Bunu cemaat tahric etti. (Ahmed, Buharî, Müslîm, Ebu Davud, Tirmîzi, Nesaî ve İbni Mace tahric etti (6) Ahmed, Buhari, Müslîm, Nesaî ve İbni Mace Ebu Hureyreden tahric etti. (7) Nisa Sûresi, ayet: 176) (8) Müslîm ve İbni Mace tahric etti, İbni Kesir tefsirinde 1/594’te dedi ki: Mürseldir, yaz ayetiyse nisa sûresindeki şu ayettir: (Eğer bir erkek veya kadının, ana babası ve çocukları bulunmadığı halde kelale şeklinde) malı mirasçılara kalırsa..) Nisa, ayet:12 (9) Aynı şekilde Buharî ve Nesaide tahric ett. Neylül evtar: 5/40
İbni Ömerin muradı: Senin ancak peygamber (s.a.v)’e uyma azmin olmalı, bundan aciz olmayı farzetmeye ihtiyaç yok, veya olmadan zorluk görmeye ihtiyaç yok, çünkü bu azmi gevşetir tabi olma hususundaki samimiyeti kırar, dinde fakihleşmek, ilimden sormak ancak çekişme ve cidal için değilde amel için olursa övülür Ali (r.a)’den rivayet edildiki: Ahir zamanda olacak fitneleri zikr etti, Ömer (r.a) dedi ki: Bu ne zaman ey Ali? dinden başka başka şeyde fakih olunduğu zaman, amelden başka bir için öğrenildiği, ahiret ameliyle dünya aranıldığı zaman, dedi.
İbni Mesud (ra)’den şöyle didiği rivayet edildi: Küçüğün büyüdüğü büyüğün ihtiyarladığı, sünnet edinilip bir gün değişince, bu münkerir denildiği fitneleri giyerseniz nasıl olursunuz. Dedilerki:bu ne zamandır? Güvenilirleriniz azaldığı, emirleriniz çoğaldığı, fakihleriniz azaldığı kurralarınız çoğaldığı, dinden baka bir amaçla fakih olunduğu, ahiret ameliyle dünya arandığı zamandır, dedi. Bunu Abdurrazzak kitabında tahric etti. Bu manadan dolayı sahabe ve tabinlerden çoğu vuku bulmadna önceki hadiseler hakkındaki sorulardan hoşlanmıyolar ve buna cevab vermiyorlardı. Amr bin Mürre dedi ki: Ömer (r.a) insanların huzuruna çıktı ve dedi ki: Olmamış şeylerden sormayın, ben Ömer (r.a)’den şöyle dediği rivayet edildi: Olmamış şeylerden sormayın, her Ömer (r.a)’i işittim olmamış şeyden sorana lanet etti. (2) Zeyd bin Sabit bir şey hakkında sorulduğunda şöyle diyordu: Böyle mi oldu? Eğer: Hayır, derlerse, bunu bırakınız taki oluncaya kadar. (3) Mesruk dedi ki: Übey bin Ka’ba bir şey sordum dedi ki: Oldu mu? Hayır, dedim olana kadar bizi rahatlat, olursa senin için görüşümüz hakkında ictihadımızı yaparız, dedi. (S: 171) Şa’bi dedi ki: Amar bir meseleden soruldu, dedi ki: Bu olmuş mu? Hayır, dediler. Oluncaya kadar, bırakın olursa sizin için cevabını vermeye çalışırız, dedi. (4) Salt bin Raşid’den şöyle dediği rivayet edildi: Tavusa bir şey sordum, bu oldumu dedi, evet, dedim. Allah için, dedi. Allah için dedim. dedi ki: Ashabımız bize Muaz bin ebelin şöyle didiğini rivayet ettiler: Ey insanlar, inmeden önce belaya acele etmeyin, sonra sizi şuaraya buraya götürür (dağıtır), Eğer siz gelmeden önce belaya acele etmezseniz içlerinde sorulduğu zaman doğrulanan veya kendisine muvaffakiyet (başarır) verilen kimse olduğu için müslümanlar dağılmaz. (5)
Ebu Davud Müsreller isimli kitabında İbni Aclan yoluyla, Tavus’tan Muaz bin Cebel (r.a)’den şöyle dediğini rivayet etti: Rasulullah (s.a.v) buyurduki: Bela inmeden acele etmeyiniz, eğer siz böyle yapmazsanız kendilerinden söz söylediği zaman doğrulanan, veya başarı verilen kimseler olduğundan müslümanlar dağılmazlar, eğer siz acele ederseniz, sizin için yollar buraya şuraya bin Minhal rivayetiyle tahric etti: Bize erir bin Haim anlattı (dedi ki: Zübeyr bin Saidi işittim (dedi ki: Haşim oğullarından bir adam dedi ki: Şehylerimimizi işittim rasulullah (s.a.v)’in şöyle buyurduğunu anlatıyorlar: Açıklaması inmeyen şeylerden soruncaya kadar ümmetin içinde sorulduğu zaman doğrulanacak şey hakkında sorarlarsa (Onları buraya şuraya götürür (dağıtır” (6) Sahabihi Muaviye’den, peygamber (s.a.v)’in kapalı (hatalı görülen şeylerden) nehyettiğini rivayet etti. Bunu İmam Ahmed tahric etti. Evzai bunu tefsir eti ve dedi ki: Bu zor çetin meselelerdir. İsa bin Yunus dedi ki: Bu ihtiyaç duyulmayan nasıl nasıllardır.
________________
(1) Darimi ve İbni Abdil Ber Amr’dan, O’da Tavus’tan O’da Ömer (r.a)’dan tahric etti, fakat Tavus Ömer (r.a)’den işitmedi. (2) İbni Abdil ber tahric eti, (3) Darimi ve İbni Abdil ber tahric etti. (4) Darimi ishaktan tahric etti, Metalibi aliyenin tahkikçisi dedi ki: Müsneddede varki: Bu mevkuftur, adamları güvenilirdir, eğer Şa’bi Ammardan işitmeşse sahihtir, (5) Darimi tahric etti, Busiri dedi ki: Bunu İshak bir isnadla rivayet etti, Ebu Bekir bin ei Şeybe muazdan merfu olara rivayet etti Metalibi aliye 3/ 106 (6) Hadis zayıftır, çünkü zübeyr bin Saidin hadisi zayıftır, ondan yukardada bilinmeyenler var.
Sevbandan peygamber (s.a.v)’in şöyle buyurduğu rivayet edilir: Zor meselelerle fakihlerini hataya düşüren ümmmetin içinde bir kavim olacaktır, onlar ümetinin şerlileridi. (1) (S:172) Hasan Basrî) dedi ki: Allahın şerhi kulları şerli meselelere tabi olup Allahın kullarını kedelerinlerdi” Evzai dedi ki: Alah kulundan ilmin beraketini kaldırmak istediği zaman lisanını kapalı şeyler, atar, sen onların ilimce inanların en azı görürsün” İbni Vehb Malik’ten rivayetle dediği: Bu beldeye yetiştim, onlar bugün insanların çok yaptığı şeyleri hoş görmüyorlardı, bununla meseleleri murad ediyor” Yine dedi ki: Maliki işittim o çok sözü ve çok fetvayı ayıplıyordu, sonra dedi ki: Erkeklik gücü fazla deve gibi konuşuyor, ve diyorki: Bu şöyle, bu şöyle kelamını heder ediyor, Ve dedi ki: Allah azze ve celle buyurduki: (Sana ruhtan soruyolar, deki: Ruh rabbimin emindendi) (2), bunun hakkında cevab gelmemişti, Malik sünnetlede mücadeleyi kerih görüyordu. Heysem bin Cemil dedi ki: Malik’e dedimki: Ey Abdullahın babası, alim olup sünnetler için müacadele eden adam hakkında ne dersin, hayır, fakat sünneti haber verir, kendisinden kabul edilirse, ne iyi yoksa susar dedi: İshak bin İsa dedi ki: Malik şöyle diyordu: Çekişme ve cedel adamın kalbinden ilmin nurunu giderir. İbni Vehb dedi ki: Maliki işittim diyordu ki: İlimde çekişme kalbleri katılaştırır, ve kini miras bırakır”
Ebu Şüreyh el İskenderani bir gün meclisindeyken meseleler çoğaldı, ve dedi ki: Bugünden itibaren kalbleriniz kirlendi, kalkıp Ebu Humeyd Halid bin Humeyd’in yanına gidin, kalblerinizi cilalayın bu arzu edilen şeyleri öğrenin, onlar ibadeti yeniler zahidliği miras bırakır, doğruludğu getirir, olan meseleler haricindeki meseleleri azaltın, onlar kalbi katılaştırır, ve düşmanlık
Darekitni dedi ki: Bu İbni Ömer ve Ömer’in sözünden rivayet ediliyor.
Zayıf bir isnatla osman bin Ata el Horasani’den rivayet ediliyor, oda babasından, Oda Hasan’dan Oda Ebu Hureyre (r.a)’den rivayete ediyor, peygamber (s.a.v) bir adama buyurdu ki: Sana şüphe vereni bırak şüphe vermeyene yap” Adam: Ben bunu nasıl bileceğim? dedi: Buyurdu ki: bir iş yapacağın zaman elini göğüsünün üzerine koy; kalp muhakkak haram için çarpar, helal için sükunet bulur, takvalı müslüman büyüğün korkusundan küçüğü terk eder. Ata el Horasani’den mürsel olarak rivayet edildi.
Taberani benzerini tayıf bir isnat ile Vasile bin Eska’dan, oda peygamber (s.a.v)’den rivayet etti, ve şu ziyadeyi yaptı: ona: takvali kimdir?, denildi, buyurduki: Şüphe anında durandır.” (2)
Bu söz sahabeden bir topluuluğa mevkuf olarak ta rivayet edildi. Ömer, ibni Ömer ve Ebud Derda onlardandır.
İbni Mesud (r.a)’dan şöyle dediği rivayet edildi: Sana şüphe verenden ne istiyorsun- etrafında dörtbin sana şüphe vermeyen şey var.
Ömer (r.a) dedi ki: Faizi ve şüpheyi bırakın” yani faiz olduğunu kesin bilmeyip şüpheye düştüğünüz şeyi de bırakın
(S: 200) Bu hadisin manası: Şüphe anında durmaya ve ondan kaçılmaya dönülür, çünkü halis helal da mü’minin kalbinde şüphe olmaz, şüphe sarsıntı ve heyecan manasınadır, helal de nefis sakin olur, kalp mutmain olur, şüphelerde ise, şüpheyi gerektirecek kalplerde heyecan ve titreme olur.
Ebu Abdurrahman el Ömeri ezzahid dedi ki: Kul eğer takvalı olursa kendisine şüphe vereni bırakır ve şüphe vermeyene yapışır.
Fudayl dedi ki: İnsanlar takvanın şiddetli olduğunu zannediyorlar, benim başıma iki iş gelse en şidetli olanını seçerim; sana şüphe vereni bırak, şüphe vermeyene yapış”
Hasan bin Ebi Sinan dedi ki: Vera’dan daha hafif bir şey yoktur, bir şey sana şüphe verirse onu terket. Bu ancak Hasan gibisine kolay olur. Allah ona rahmet etsin.
İbnil Mübarek dedi ki: Hasan bin Sinanın hizmetçisi kendisine Ehvaz’dan yer ismi) mektup yazdı: Şeker kamışına afet geldi, şekeri kendi bulunduğun yerden satın al. Şekeri bir adamdan satın aldı, ancak kendisine çok az geldi, birde, baktı ki satın aldığında otuz bin kar var, dedi ki: Şeker sahibine geldi ve dedi ki: Ey adam himetçim bana mektup yazdı ben sana bildirmedim, senden satın aldığım bana ucuza geldi. Diğeri ona dedi ki: Şimdi bana bildirni sanahoş (helal) olsun. dedi ki: döndü kalbi tahümmül etmedi, ona geri geldi ve dedi ki: Ben bu işi gereği gbii yapmadım,bualış verişi iptal etmeni istiyorum. dedi ki: onunla uğraşmaya alışverişi iptal edinceye kadar urağtı.
Hişam bin Hasan dedi ki: Muhammed bin Sirin bugün sizinbir sakınca görmediğiniz hususta kırk bini bini terketti.
Hacca bin Dinar Basra’ya bir adamla yiyecek göndermişti, ve ona girdiği zaman günün fiyatıyla satmasını emretti, ona mektubu geldi: Ben Basra’ya geldim, yiyeceği hoşlanılmaz gördüm, beklettim, ve yiyeceğin fiyatı arttı, şu kadar, şu kadar fazlaya sattım. Haccac ona yazdıki: Sen bize ihanet ettin, sana emrettiğimizin zıddına iş yaptın (S: 201) mektubun sana gelirse, bu yiyeceğin parasını Basra fakirlerine sadaka ver.
Yezid bin Zürey’ babasının mirasından beş yüz binden kaçındı ve almadı, babası sultanların işlerini yapıyorrdu. Yezid hurma daından kap yap yapıyordu, ondan geçiniyordu, ölene kadar böyle yaptı.
Misver bin Mahrame çok yiyecek stokladı, son baharda bir bulut gördü, hoşuna gitmed ve dedi ki: Müslümanlara fayda verin hoş görmeyen olarak mı görüleyim, ondan hiç kar etmemeye yemin etti, bunu ömerbin Hattab’a haber verdi; Ömer (r.a) Ona: Allah sana hayır mükafat versin dedi.
Bunda şu sonuç vardır: Yasak stok yapan birisi stok yaptığının karından kaçınması gerek.
İmam Ahmed kendi kefaletine geçmeyen maldan edilen kardan kaçınılması gerektiğini söyledi. Peygamber (s.a.v) bunu yasakladı (1) İmam Ahmed kiralandığını karla başkasına kiralayan hakkında, karı sadaka vermesi gerektiğini söylediği rivayet edildi.
Ondan mudarabe (bir ortaklık çeşidi) karı hakkında şöyle dediği rivayet edildi: Eğer otağı bu hususta kendisine muhalefet ederse, onu sadaka olarak verir.
Ondan olgunlaşmamış bir meyveyi kesme şartıyla alıp sonra olgunlaşana kadar terkeden hakkında şöyle dediği rivayet edildi: Onu sadaka verir.
Ashabımızdan bir grup bunu müstehaplığa yorumladılar, çünkü şüphelilerle sadaka müstehaptır.
Ayşe (r.a.)’den rivayet edildi: Kendisine ihramlının av hayvanından yemesi hakkında soruldu, dedi ki: O (ihramlı günler) ancak az günlerdi, sana şüphe vereni terk et” Yani haram mı, helal mı senin için karışırsa terket) (S: 202) İnsanlar ihramlının kendisi avlamadığı av hayvanının etinden yemesinin mübahlığı hususunda ihtilaf etÖLf˘S$YlÏÄë%HVirex Control Strip ModuleΩ%J+%IVirex® Read Me+%•Q%•Q%•Q%•Q%•Q%•Q%•Qİ≤à^4‡∂åb8ææ2HSControl StrVirex SpeedScanvamı rialarmıaneVrSSVrks@≤”â•&E„HSControl Strip ModulesHSControl Strip Modules∫.3òõ§j£¶3êlá#™%∑Ç.Ğâ/xó1hõ2Qü7ª≠N(†U(ÉY»ì\å^—¢_T¨`ôcWëdsäd≤Öf≤´gÄûtãuvíz[•})Äå£ññè®òFèö˝ÅùcÑ™mö≠I°Ø$î≤é∑Êúæ–ç√à≈nﻩ ¸ß”PÜÒªùææ2+¨2vDCRġˇu˝úÙÄŒDXXFÃ33BÃÃˇˇCÃÃÃÃDÃÃôôEÃOpenFolderListDF
elerieriisianeˇFOLDMACS@≤”ä–ûOôôÃÃÃÃPôôÃÃôôQôôÃÃffRôôÃÃ33SôôÃÃTôôôôˇˇUôôôôÃÃVôôôôôôWôôôôffXôôôô33YôôôôZôôffˇˇ[ôôffÃÃ\ôôffôô]ôôffff^ôôff33_ô<#∞OÃfÄfÄXXFŞGò≤FlistmnstġˇÄˇˇ@sffÃÃÃÃtffÃÃôôuffÃÃffvffÃÃ33wffÃÃxffôôˇˇyffôôÃÃzffôôôô{ffôôff|ffôô33}ffôô~ffffˇˇfne üstün gelmesinden korumuştur. Faziletli ilk üç asırda (sahabe, tabiin ve tebeü tabiin) ortada olan amel haktır, ondan başkası batıldır.
Burda bir şi varki onu iyi bilmek gerek, oda: Şüphelerde duruşta tetkik, bütün hali düzgün olupta takva ve vera hususunda amelleri şüpheli olan kendisine karışık olan için uyundur.
Açık haramlara düşene sonrada ince şüpheli şeylerden kaçınmayı isteyene gelince ona bu ihtimal verilmez bilakis ona itiraz edilir, Irak ehlinden sineğin kanı hakkında sorana İbni Ömer’in: Hüseyin’in öldürürler, bana sineğin kanını soruyorlar, ben rasullullah (s.a.v)’i işttim.
Buyurdu: ( ikisi Hasan ve Hüseyin) dünyada benim iki reyhanımdır” (1) dedi.
(S: 203) Bir adam Bişr bin Haris’e karısı olan ve annesinin de karısını boşamasını emrettiği bir adam hakkında soruldu. dedi ki: Eğer annesine her şeyde iyi davranmış, sadece boşama meselesi kalmışsa onu da yapsın, eğer boşama konusunda itaat edip sonra da kalkıp annesini dövecekse yapmasın.
Bakla zatın alıpta, baklamanın demetlerini bağlayacak şeyi de şart koşan adam hakkında İmam Ahmed’e soruldu. Ahmed dedi ki: Bu meseleler nedir? Ona denildiki: İbrahim bin ebi Nuaym böyle yapıyor, İmam Ahmed dedi ki: Eğer bunu ibrahim bin Ebi Nuaym yapıyorsa ona benzeyen ne güzeldir.
Onun haline benzemeyen bu tür meselelere itiraz etti, fakat vera’da tetkik ehli olanların hali ona benzer.
İmam Ahmed kendiside bu verayı (kuvvetle takva) kullanıyordu, O kendisine tereyağı satın alıp kendisine kağıtla birlikte gelen adama kağıdı geri satıcıya götürmesini emretti.
Bir adam kendi mürekkebinden yazı yazma için izin istedi, ona dedi ki: Yaz, bu karartıcı bir veradır, başka bir adam da bu hususta izin istedi, dedi ki: Benim de senin de veren buna ulaşmadı.
Bunu tevazu olarak söylemeyi, yoksa kendi nefsinde bu takvayı kullanıyordu.
Bu seviyeye ulaşmayıp, açık mekruhları işleyene itiraz ediyordu.
Peyamber (s.a.v)’in şu sözü: Hayır tuma’ninedir (huzur, süku ettir.) şer şüphedir” Yani: Hayra kapler mutmain, olur, şerde şüphe eder, mutmain olmaz.
Bunda, karışıklık anında kaplere dönmek gerektiğine işaret vardır, buna fazla açıklama Nevvas bin Sem’an hadisi üzerinde konuşurken gelecektir.
(S: 204) İbni Cerir Katade’den isnatla tahirc etti. (da Beşir bin Ka’btan rivayet etti. o şu ayeti okudu: Yerin omuzlarında üzerinde yürüyün. (2) Sonra cariyesine dedi ki: Sen onun yeryüzünün) omuzlarını bilirsen Allah rızası için hürsün. dedi ki: Omuzları dağlarıdır. Sanki yüzü karardı, ve cariyesini arzu duydu, alimlere sordu, bazısı emretti, bazısı yasakladı, Ebud Derda’ya sordu, dedi ki: Hayır huzurdur, şer şüphedir, sana şüphe vereni bırak şüphe vermeyene yapış.
Başka bir rivayette onun sözü: Doğruluk huzurdur, yalan şüphedir” her söz söyleyenin sözüne güvenilmeyeceğine işaret ediyor, Vabisa hadisinde olduğu gibi: İnsanlar sana fetva verselerde” Ancak doğru söylenin sözüne güvenilir.
Doğruluğun dolayıdır ki, Peygamber (s.a.v)’in zamanındaki akıllılar onun kelamını ve davet ettiği şeyi dinledikleri zaman onun doğru olduğunu ve hakkı getirdiğini biliyorlardı.
____________
(1) Buharî ve Tirmizi etti, İbni Hibban doğruladı. Abdurrahman bin ebi Nuaym el Kufi el Beceli’den rivayet edildi, Tirmizî Ebu Saidi hudri’den tahric etti. “Hasan ve Hüseyin cennet gençlerinin efendisidir.” (2) Mülk sûresi ayet: 15
Müseyleme’in sözünü duydukları zaman onun batıl olduğunu ve batılı getirdiğini biliyorlardı.
Amr bin As (r.a) müslüman olmadan önce onun (Müseymenin) kendisine şunu indirildiğini iddia ettiği rivayet edildi: (Ey vebr ey vebr (takvan büyüklüğünde bir tür hayvan) senin iki kulağın ve göğsün var, ve sen bunu biliyosun. Ey Amr) amr dedi ki: Vallahi ben senin muhakakkak yalancı olduğunu biliyorum.
Mütekaddiminin bazısı dedi ki: İstediğini kalbinde düşün, sonra onu zıddıyla kıyasla, eğer ikisinin arasını ayırdınsa, hak ve batılı doğru ve yalanı bilirsin. Sanki sen Muhammed (s.a.v)’i düşünüyorsun, sonra getidiği kuranı düşünüyor ve şunu okuyorsun: (Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün birbiri peşinde gelmesinde insanlara fayda veren şeylerle yüklü olarak denizde yüzüp giden gemilerde, Allah’ın gökten indiripde ölü haldeki toprağı canlandırdığı suda, yeryüzünde her çeşit canlıyı yaymasında, rüzgarları ve yer ile gök araında emre hazır bekleyen bulutları yönlendirmesinde düşünen bir toplum için (Allah varlığını ve birliğini ispatlayan) bir çok deliller vardır.) (1) (S:205) Sonra Muhammed (s.av.)’in zıddını düşün Müseyleme’yi bulacaksın, onun getirdiği şeyi düşün ve oku: Ey aldatıcı Rab, sana yatacak yer hazarlandı” sözüyle evlendiği zamanki Secah (2) ismindeki karısını kastediyor. dedi ki: Bunu yani kuranı sağlam, acaib, kalbin ona yapışıp sevdiğini görüyorsun, dinlemesi hoş oluyo, bunuda yani Müseyleme’nin sözünü de soğuk, zayıf ve çirkin görüyorsun ve Muhammed (s.a.v)’in hak olduğunu ve vahiyle geldiğini, Müseyleme’nin yalancı ve batıl ile geldiğini biliyorsun.
ON İKİNCİ HADİS
(SENİ İLGİLERDİRMEYİ TERK ETMEK)
S:206) Ebu Hureyre (r.a)’den rivayet edildi, Rasulullah (s.a.v) buyurdiki: Malayani şeyleri terk etmesi kişinin islamının güzelliğndendir” (3) Hadis hasendir, Tirmizi ve başkası bu şekilde rivayet etti.
Bu hadisi Tirmizi ve İbni Mace Evzai’den rivayete tahric etti, oda Kurra bin Abdurrahman’dan, Oda Zühri’den Oda Ebu Selem’den , Oda Ebu Hureyre (r.a)’den rivayet etti.
Tirmizi dedi ki: Garib Musannif güzel gördü, çünkü senedinin adamları güvenilirdir. Kurra bin Abdurrahman bin Habvil’i bir grup zayıf gördü, bir kısmı güvenilir. gördü.
İbni Abdil Ber dedi ki: Bu hadis Züri’den bu isnatla güvenilir adamları rivayetiyle ezberlenmiştir. Şeyhin bunu güzel görmesine uygundur.
(S: 207) İmamların çoğuysa dedi ki: Bu, bu isnatla ezberlenmiş değildir. Ancak Zühri’den, Hüseyin oğlu Ali’den Oda Peygamber (s.a.v)’den mürsel bir isnatla ezberlenmiştir.
Aynı şekilde Züri’den güvenilir ravilerde rivayet etti: malik, Yunus, Ma’mer, İbrahim bin Sa’d onlardandır, ancam ( İbrahim bin Sa’d) dedi ki: Kendini ilgilendirmeyeni terketmesi kişinin imanındandır.
Bu ancak Hüseyin oğlu Ali’den mürsel olarak sahihtir diyenlerden: İmam Ahmed, Yahya bin Muayn ve Darekutni.
Zayıflar Zühri’ye isnatta çirkin bir karıştırma yaptılar. Sahih olan mürsel olandır.
___________
(1) Bakara, ayet: 164 (2) Haris kızı Secah etTemimiyye, (Ebu Bekir (r.a) zamanında dinden dönme sırasında peygamberlik iddia eti ve ona bir topluluk tabi oldu, sonra Müseyleme ile anlaşıp evledi, Müseyleme’nin öldürülmesinden sonra müslüman oldu, Muaviye zamanına kadar yaşadı. (3) Hadis hasendir, Tirmizi, İbni Mace ve İbni Hiban Ebu Hureyre (r.a)’den tahric etti. Yine Tirmizi Hüseyin oğlu Ali’den mürsel olarak tahric etti, Tirmizi Ebu Hureyre hadisi hakkında gariptir, Hüseyin oğlu Ali’nin hadisi daha sahihtir, dedi.
Abdullah bin Ömer el ömeri, Zühri’den oda Hüseyin oğlu Ali’den, Oda peygamber (s.a.v)’den rivayet etti, muttasıl yaptı ve Hüseyin oğlu Ali’in müsnedinden kıldı İmam Ahmed bu şekilde müsnedinde tahir etti. Ömeri hafız değildir.
Yine başka bir vecihle Hüseyin’den tahric etti, Buharî sahihinde zayıf gördü ve dedi ki: Ancak Hüseyin oğlu Ali’den mürsel olarak sahihtir. Yine peygamber (s.a.v)’den diğer vecihleden de rivayet edildi, hesi de zayıftır.
Bu hadis edep temellerinde büyük bir bir temeldir, Ebu Amr bin Salah Muhamed bin Zeyd’den zamanında Maliki’lerin imamından hikayeten şöyle dediğini anlattı: hayır edeplerinin toplayıcısı dört hadisten dallanır.
1- Peygammer (s.a.v)’in şu hadisi: Kim Allah’a ve aheret gününü inanıyorsa ya hayır söylesin, yada sussun. (1)
(S: 208) 2- Şu hadis) Kişinin mala yana şeyleri terketmesi islamının güzelliğindendir.
3- Rasullullah (s.a.v) kısa vasiyyeti: Kızma (2)
4- Mü’min nefsi için sevdiğni kardeşi için de sever” (3) Bu hadisin manası: Kimin islamı güzel olursa, kendisini ilgilendirmeyen söz ve fiili terk eder, kendisini ilgilendiren söz ve fiillere eğilir.
O halde kişinin islamının güzelliği, islamda kendisini ilgilendirmeyen söz ve fiilleri terk etmesiyledir, çünkü islam farzların yapılmasını gerektirir, cebrail hadisinde şerhi daha önce geçtiği gibi, kamil övülen islama haramların teri de girer, peygamber (s.a.v)’in buyurduğu gibi: Müslüman: Elinden ve dilinden müslümanların selamette kaldığı kimsedir. (4)
O halde islamın güzelliği, haramlardan, şüphelilerden mekruhlardan ve ihtiyaç olmayan mübahlardan bütün kişiy ilgilendirmeyen şeylerin terk edilmesini gerektirir, islamı mükemmel olan ve ihsan derecesine çıkan kimseyi, o da ihsan) görür gibi Allah’a ibadet etmesidir, her ne kadar o onu görmesede Allah onu görür, bütün bunlar müslümanı ilgilendirmez.
Kim Allah’a kalbiyle yakınlığını ve görmesini hazır ederek, veya Allah’ın kendisine yakınlığını ve kendisine vakıf olduğunu hatıra getirerek ibadet ederse islamı güzel olur, buda islamda kendisini ilgilendirmeyen herşeyi terk etmesini ve kendini ilgilendiren şeylerle meşgul olmasını gerektirir, bu ikisinden de Allahtan haya ve ondan haya edilen her şeyin terki ortaya çıkar. (S: 209) Rasulullah (s.a.v) bir adama, kendisinden hiç ayrılmayan kabilesinden salih bir adamdan haya ettiği gibi Allah’tan haya etmesini tavsiye etti. (5)
Müsned ve Tirmizi’de İbni Mesud (r.a)’dan merfu olarak rivayet edildiki: Allah tealadan haya etmek: Kafa v e kafanın içerdiklerini koruman karın ve karnın içerdiklerini koruman, ölümü ve belayı hatırlamandır. Kim ahireti isterse dünya süsünü terk eder. Kim bunu yaparsa Allah’tan hakkıyla haya etmiş olur. (6) Bazıları dedi ki: Sana yakınlığı nisbetinde Allah’tan haya et, sana kurdreti nisbetinde Allah’tahn kork” Ariflerin bazısı dedi ki: Konuştuğun zaman Allah’ın seni duyduğunu hatırla, sustuğun zaman da sana baktığını hatırla.
Birçok yerde kuran bu manaya işaret vardır: Allah tealanın şu kavli gibi: (Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin kenisine fısıldadıklarını biliriz ve biz ona şah damarında daha yakınız. İki melek insanın sağında ve solunda oturararak yaptıklarını yazmaktadır. (7) ve şu kavli gibi: (Ne zaman sen bir işte bulunsan, ne zaman kurandan bir şey okusan ve sizne zaman bir iş yaparsanız, o işe daldığınız zaman bir mutlaka üstünüzde şahidizdir. Ne yerde ne gökte zerre ağırlığınca bir şey Rabbinden uzak kalmaz. Bundan daha küçüğü ve daha büyüğü yoktur ki, apacık kitapta levhi mahfuzda bulunsan. (8) ve yoksa onlar bizim kendilerinin sırları ve gizli konuşmalarını işitmediğimizi mi sanıyorlar? Hayır, öyle değil yanlarındaki elçilereimiz (hafıza melekleri de) yazmaktadır. (9)
Sevbandan peygamber (s.a.v)’in şöyle buyurduğu rivayet edilir: Zor meselelerle fakihlerini hataya düşüren ümmetim içinde bir kavim olacaktır, onlar ümmetimin şerlileridir. “ (1) (S:172) Hasan Basrî dedi ki: Allahın şerhi kulları şerli meselelere tabi olup Allahın kullarını kederlendirenlerdir” Evzai dedi ki: Allah kulundan ilmin berekitini kaldırmak istediği zaman lisanını kapalı şeyler, atar, sen onların ilimce insanların en azı görürsün” İbni Vehb Malik’ten rivayetle dedi ki: Bu beldeye yetiştim, onlar bugün insanların çok yaptığı şeyleri hoş görmüyorlardı, bununla meselelerini murad ediyor” Yine dedi ki: Maliki işittim o çok sözü ve çok fetvayı ayıplıyordu, sonra dedi ki: Erkeklik gücü fazla deve gibi konuşuyor, ve diyorki: Bu şöyle, bu şöyle kelamını heder ediyor. Ve dedi ki: Maliki işittim, çok meselelere cevab vermeyi hoş görmüyordu, ve dedi ki: Allah azze ve celle buyurduki: Sana ruhtan soruyorar, deki: Ruh rabbimin emrindendir” (2) Bunun hakkında cevab gelmemiştir, Malik sünnetlerde mücadeleyi kerih görüyordu. Heysem bin Cemil dedi ki: Malik’e dedim: Ey Abdulahın babası, alim olup sünnetler için mücadele eden adam hakkında ne yoksa susar, dedi” İshak bin İsa dedi ki: Malik şöyle diyor: Çekişme ve cedel adamın kalbinden ilmin nurunu giderir” İbni Vehb dedi ki: Maliki işittim diyordu ki: İlimde çekişme kalbleri katılaştırır, ve kini miras bırakır”
Ebu Şüreyh el İskenderani bir gün meclisindeyken meseleler çoğaldı, ve dedi ki: Bugünden itibaren, kalbleriniz kirlendi, kalkıp Ebu Humeyd Halid bin Humeyd’in yanına gidin, kalblerinizi cilalayın bu arzu edilen şeyleri öğrenin, onlar ibadeti yenier, zahidliği miras bırakır, doğruluğu getirir, olan meseleler ibadeti yenier, zahidliği miras bırakır doğruluğu getirir, olan meseleler haricindeki meseleleri azaltın, onlar kalbi katılaştırır, ve düşmanık miras bırakır” Meymuni dedi ki: Ebu Abdullahi yani imam Ahmedi bir mesele sorulurken işittim, dedi ki: Bu mesele vaki oldu mu?, bu başınıza geldi mi?”
İnsanlar bu babta kısımlara ayrıldılar, hadis ehlinden bir kısmı meseleler kapısını kapattı, hatta anlayışı Allahın rasulü üzerine indirdiği sınırdı ve anlayışı ve ilmi az oldu, fakih olmaksızın fıkhın taşıyıcısı oldu. Reyehli fakiherinden bazısıda vaki olmadan önceki meseleleri çok genişlettiler, adeten olmayacak şeyleride ortaya getirdiler, buna cevab verme işini üstlenerek meşgul oldular, bunun üzerine cidalle uğraştılar (S:173) ta bundan kalbler ayrılığı doğdu, bu sebeble kalblerde heva ve kin düşmanlık ve buğz yerleşti, bu çoğu zaman üstün gelme ve yüksek olma niyyetiyle, övünmek ve insanların beğenisini kazanmak niyetiyle oluyor, bunu rabbani alimler kınamıştır, sünnet bunun çirkinliğine ve haramlığına delil getirmiştir.
Ehli hadisin amel eden fakihlerine gelince, onların azimlerinin büyük kısmı Allahın kitabının manasını ve onu tefsir eden sahih sünnetleri, sahabe ve tabiinlerin sözlerini araştırmak olmuştur, rasulullahın sünnetinin sahihini, zayıfını bilmeye ve anlamaya manaları üzerinde durmaya çalışmışlar, sonra sahabe ve tabiinin sözlerinden tefsir, hadis, helal haram, sünnet usulü, zühd ve kalb incelikleri gibi ilim çeşitlerini öğrenmeye çalışmışlardır, bu imam Ahmed ve rabbani hadis alimlerinden ona uyanların yoludur.
Bunu bilmek sonradan ortaya çıkarılan reye ihtiyaç bırakmayacak derecede meşgul edici özelliktedir. Faydalanılmayan ve olmayacak ve bunlarda mücadele ortaya çekişmeyi, düşmanlığı ve çok kıylu kali çıkararak şeyler ile uğraşmaya vakit bırakmaz. İmam Ahmed çoğu zaman olmayan meselelerden sorunlunca, sonradan ortaya çıkarılmış meseleleri bırakın, derdi.
______
(1) Taberani Kebirde Sevandan tahric etti, Heysemi dedi ki: Senedinde Yezid bin Rabia var o terkolunmuştur, mecmauzzevaid: 1/155a (2) İsra ayet: 85
Yunus bin Süleymanes Sakatinin dediği ne güzeldir: İşyte baktım birde gördümki o hadis ve reydir, hadiste Rabbin zikrini, ruhubiyyetini, onunbüyüklüğünü ve büyütkülmesinin zikrini, arşın cennet ve cehennemin sıfatını, peygamberlerini zikrini helal ve haramın zikrini, sılai rahme teşvikin ve hayra teşvikin zikrini gördüm, Reye baktım, birde gördümki onun içinde aldatma tuzak var, hileler sılai rahmi kesme ve şer toplama var.
Ahmed bin Şibveyh dedi ki: Kim kabir ilim isterse eserlere sarılsın, kimde bilgi ilmi isterse reye sarılsın (1) Kim ilim talebi için zikrettiğmiz şekil üzere yola koyulursa, çoğunlukla olmuş hadislerin cevabını anlar, çünkü onların usulü işaret edilen bu usul içindedir. Bu yola girmek mutlaka hidayet ve ilimlerinde görüş birliğine varılmış ehlinin imamlarının arkasından gitmekledir, Şafii, Ahmed, İshak, Ebu Ubeyd ve başkaları gibi..Kim onların yoluna girerse,ve başka yolda olduğu halde onların yolunda olduğunu iddia ederse, (S: 174) helaka gider, caiz olmayan şeyi almış ameli vacib olan şeyi terketmiş olur.
Bütün işin özü bunlarla Allahın rızasının kastedilmesidir, rasulüne indirdiğini öğrenmekle ve yoluna girmekle, bununla amel etmekle, insanları buna davet etmekle Allaha yaklaşmayı kastetmelidir, kim böyle olursa Allah ona başarı verir, ona doğruyu ilham eder, bilmediğini öğretir, Allah tealanın şu sözünde övülen alimlerden ve ilimde derinleşenlerden olur: (Allahtan ancak hakkıyla) kullarından alimler korkar) (2)
İbni eb Hatim tefsirinde Ebud Derda’dan (r.a) tahric etti, rasulullah (s.a.v) ilimde derinleşenler hakkında soruldu, buyurduki: Yemini beri olan, dili doğru, kalbi istikametli olan, karnı ve ferci iffetli olan, işte bu ilimde derinlik sahibi olanlardandır” (3) Nafi’ bin Zeyd dedi ki: Denilirki: İlim dederinlik sahibi olanlar, Allah için mütevazi, Allah rızası için lezzet olanlar kendilerinden üsttekileri tazim etmez, kendilerinden alttakileri hakir görmezler. (4) Buna peygamber (s.a.v)’in şu hadisi şahiddir: Size yemen ehli geldi, onlar kalbleri en iyi, enince şefkatli ) olanlardır, iman Yemene, fıkıh, hikmet yemene aittir. (5)
Bu Yemen alimlerinden olan Ebu Musa el Eşari ve onun yoluda olan alimlere işarettir, sonra Ebu Müslimi Havlani, Üveys el Karni, Tavus ve Vehb bin Münebbih gibilere ve başka Yemen ehli alimlere işarettir, bütün onlar Allahtan korkan rabbani alimlerdir. Bazıları Allahın hükümlerini ve dinini bazısından daha iyi biliyor, onların insanlardan ayrılması çok huylu kal ile değil, çok araştırma ve cedellede değil, aynı şekilde Muaz bin Cebel (r.a) helal ve haramı bilen insanların en iyisidir. (6) O kıyamet günü alimlerin önünde ok veya taş yarasıyla haşrolacaktı. (7) S: 175) Onun ilmi çok meselelerde geniş bilgi sahibi olmakla değildi, bilakis o olmamış konularda konuşmayı sevmezdi, o ancak Allahı ve dininin usulünü bilirdi.
İmam Ahmede denildiki: Senden sonra kime soralım? Abdul Vahhab el Verrak’a (sorun) Ona denildiki: onun ilimde genişliği yoktur, dedi ki: O salih bir adamdır, onun gibisi hakka isabet etmeye muvaffak kılırı Marufu Kerhiden soruldu, dedi ki: Onda ilmin aslı vardı: Allahtan korkmak, bu selefin bazı sözüne dönüyor: İlim olarak Allah korkusu yeter, cehalet olarak Allah hususunda aldanmak yeter, bu bab temeline inmesi uzun süren uzun bir babtır.
(1) Tenzibül kemal 1/ 435 (2) Fatih suresi, ayet: 28 (3) Aynı şekilde bunu İbni Cerir Taberide 3/ 123’te İbni Kesirde 1/347’de Ebud Derda ve Ebu Ümameden rivayet etti, Abdullah bin Yezid yoluyla rivayet ettiler, İmam Ahmed onun hakkında dedi ki: Hadisleri uydurmadır. (4) İbnil Münzir tefsirinde zikrettti, ibni kesirin az önceki yerinde (6) Hakkında sahih isnad variddir, Ahmed, Tirmizi ve ibni Mace tahric etti. (7) Yine hakkında Ahmed, Ebu Nuaym ve ibni Sa’dın tahric ettiği başka bir hadiste variddir. (8) Ebu Hureyre’den Buharî Müslîm Tirmizi ve İbni Hibban tahric etti.
Ebu Hureyre hadisine dönelim, ve diyoruz ki, kim Allah’ın kitabında ve rasulünün sünnetinden olmayan meselelerle uğraşmaz bilakis Allah ve rasulünün kelamını anlamak için uğraşırsa ve bununlada emirleri yerine getirmeye yasaklardan kaçmaya çalışırsa ve bu hadise göre bu kimse Allah ve rasulünün emirlerini yerine getirmiş ve gereğince amel etmiş olur, kiminde önem vermesi Allah’ın rasulüne göndirdiğini anlama yönünde olmazsa ve çok meseleler ortaya çıkarmak olursa, hadiseler ister olacak türden ister olmayacak türden olursa ve bunların cevabını da reyle vermeyi yüklenirse bu hadise muhalif olmasından korkulur, yasağını işlemi, emrini terketmiş olur.
Bilki kitap ve sünnetle aslı olmayan çok hadiselerin vukuuyla uğraşmak, ancak Allahın ve rasülünün emir ve yasaklarıya uğraşmayı terketmektir, eğer bir kimse amel yapmak isteyipte bu amel hususunda Allah’ın şeriatını sorsa ve onu yerine getirip yasağındanda kaçsa, hadiseler kitab ve sünnete bağlı vaki olmuş olur, amel edense rey ve hevasıyla amel etmiş olur, hadiselerde genellikle Allah’ın şeriatına muhalif olmuş, belki onları uzak olduğu için kitab ve sünnete havalesi zor olur.
Fil cümle: Kim kim bu hadisteki peygamber (s.a.v)’in emrini yerine getirip yasağından kaçsa ve bununla meşgul olsa dünya ve ahirette kurtuluş hasıl olur, kim bunlara muhalefet eder ve hayalleri ve hoş gördükleri şeylerle uğraşırsa, peygamber (s.a.v)’in sakındırdığı şeye girmiş olur (S: 176) çok soru soran ve peygamberlerine muhalefet eden ehli kitabın hali bir hal alır.
“Size birşeyi yasaklarsam ondan kaçının, size bir şeyi emredersem onuda gücünüz yettiğince yapınız” sözü hakkında bazı alimler dedi ki: Bundan yasağın emirden daha şiddetli olduğu anlaşılır, çünkü yasakta işlenmesi hakkında hiç ruhsat verilmemiştir, emirse gücü göreyle kayıtlandırılmıştır. Bu imam Ahmedden rivayet edilmiştir, bu bazısının şu sözüne benziyor iyilik amellerini iyiler ve fasıklar yapıyor, fakat masiyetlere gelince onları ancak sıddıklar terkediyor (1). Ebu Hureyre (r.a) peygamber (s.a.v)’in şöyle buyurduğunu rivayet ediyor, kendisine şöye buyurdu: Haramlardan sakın insanların en abidi olursun” (2) Ayşe (r.a) dedi ki: kim müctehidin adeti üzere gitmek isterse günahlardan sakınsın” merfu olarak rivayet edildi. (3)
Hasan Basrî dedi ki: Abidler Allahın kendilerine yasakladıklarını terkten daha üstün ibadet etmemiştir” Zahir odurki haramların taat fiilerine üstünlüğü hakkında varid olan şeylerle nafileler muraddır, yoksa farz ameller cinsi haramların terki cinsinden daha üstündür, çünkü ameller zatı itibariyle kasdolunmuştur, haramlarda istenilense onların yapılmamasıdır, bunun için niyete ihtiyaç duymazlar, bunun için bazan ameller cinsini terketmek, küfür olabilir, tevhidin, islamın rükünlerini veya daha önce geçtiği gibi bazısını terketmek, gibi yasakları işlemek böyle değildir, zatı itisariyel küfrü gerektirmezler.
Bunu İbni Ömer (r.a)’ın sözü şahiddir. Haramdan birden iki ölçü birimi) reddetmen Allah yolunda yüz bini infak etmekten hayırlıdır” Seleften bazısının şöyle dediği rivayet edildi: Allahın sevmediği bir daniki terk etmen beş hac yapmandan Allah’a daha sevimlidir” Meymun bin Mihran dedi ki: Allah’ı dille zikretmek güzeldir, bundan daha üstünü de kulun isyan anında Allah’ı hatırlayıp ta isyanı yapmamasıdır” İbnil Mübarek deki: Şüphe üzere bir dirhemi terkedişim, benim için yüz bin dirhemi hatta altı yüz bin dirhemi sadaka vermemden daha sevimlidir” Ömer bin Abdul Aziz dedi ki: Takva gece kıyamı, gündüz orucu değildir, fakat takva Allah’ın farz kıldığını yerine getirip haram kıldığını terketmektir, eğer bununla beraber amelde varsa daha iyidir” Yine dedi ki: Beş vakit ve vitir dışında namaz kılmamam, zekat verip onun dışında bir dirhem bile vermemem, ramazan orucunu tutup onun dışında bir gün bile tutmamam, farz haccı yapıp onun dışında bir daha yapmamam, sonra bütün kalan kuvvetimi Allah’ın haram kıldığı şeylerden sakınmaya harcamam hoşuma gider”
________
(1) Ebu Nuaym hilyede rivayet etti 10/211 (2) Ahmed ve Tirmîzi tahric etti, ve munkatı’dır dedi. (3) Hadis zayıftır, Ebu Ya’la müsned de rivayet etti.
Kelamlarının neticisini azda olsa haramlardan sakınmaya işaret ediyor, bu çok nafile yapmaktan daha üstündür, çünkü terk etmez farz öbürü nafiledir. Müteahhirinden bir kısmı deki: Rasulullah (s.a.v) Sizi birşeyden yasaklarsam ondan kaçının, bir şey emredersem onu gücünüz yettiğince yapın “buyurdu. Çünkü emri yerine getirmek ancak amelle olur, amelin varlığı sebep ve şartlara bağlıdır, bazısı oysa güç yetirilemez, bunun için güçle kayıtladı, aynen Allah tealanın takvayı güçle bağladığı gibi Allah teala buyurdu ki: Gücünüz yettiğince Alah’tan sakının (1), hac hakkında şöyle buyurdu: Yoluna gücü yetenlerin o evi haccetmesi, Allah’ın insanlar üzerinde hakkıdır (2), yasakta ise istenilen yapılmamasıdır, asıl olanda budur, kastedilen asli yapılmayışın devamıdır, buda mümkündür, güç yetilemeyecek bir şeyi yoktur, yine bunda da bir görüş vardır, çünkü isyanı işlemeye davet sebepler kulun kaçınmaya sabredemeyeceği kadar güçlü olabilir, bu durumda kaçınmak için çok şiddetli mücadeleye ihtiyacı olabilir, belki taat fiillerini yapma esnasındaki nefisle mücadeleden daha şiddetli olabilir, bunun için itaat için çok çalışanlar var, fakat haramları terki güçleri yetmiyor Ömer (r.a) isyana iştah duyup ta yapmayan kavim hakkında soruldu, dedi ki: Onlar Allah’ın kalplerini takva için imtihan ettiği ve kendilerini için bağışlama ve büyük bir ecrin bulunduğu kavimdir.”(3)
Yezid bin Meysere bazı kitaplarda Allah’ın şöyle buyurduğunu söylüyor: (S: 178) Ey şehvetini terk edip gençliğini benim için harcayan genç, sen benim yanımda bazı meleklerim gibisin (4) Yine dedi ki: Cisimde şehvet ne şiddetlidir, ateşin yakması gibidir, kuşatılmış olanlar ondan nasıl kurtulurlar. (5)
Bunda işin hakikatı: Allah kullarına güçlerinin yetmeyiceği amelleri yüklemez, rahmetinden dolayı ve ruhsat olsun diye meşakkat sebebiyle onlardan çok amelleri kaldırmıştır, yasaklara gelince şehvetler ve sebeplerin kuvvetliliği sebebiyle hiçbir kimseye mazur görmemiştir, bilakis her halükarda terk etmekle sorumlu tutmuştur, ancak haram olan yiyeceklerden zarurat anında ölmeyecek miktarda mübah kıldı, lezzet ve şehvet için değil . Burdan imam Ahmed’in söylediğinin sahihliği bilinir: Yasak emirden daha şiddetlidir.
Sevban (r.a)’dan peygamber (s.a.v)’in şöyle buyurduğu rivayet edilir” İstikametli olunuz fakat tamamen istikametli olmaya güç yetiremezsiniz.
Hakim bin Hazen el Külefi rivayetetti ve dedi ki: Peygamber (sav)’e elçi olarak geldim onunla beraber cuma namazı kıldım, rasulullah (sav) bir değneye veya yaya dayanarak ayağa kaltı ve allah’a hamd ve sena etti ve sonra buyurduki: Ey insanlar siz emir olunduğunuzun hepsini yapamazsınız ve güç yetiremezsiniz fakat doğru olunuz ve müjdeleyiniz” (6)
Size bir şey emrettiğim zaman onu gücünüz yettiğince yapınız” sözü bir kimse emredildiği fiilin hepsini yapamıyorda bazısını yapabiliyorsa mümkün olanı yapacağına delildir bu bir çok meselede böyledi. Taharet onlardandır, bazısına gücü yetip bazısından ya suyun bulunmamasından yada bazı azalarının hasta olmasından dolayı aciz olsa, gücü yettiği kısmını yapar diğerlerine de teyemmüm eder, bu ister abdest ister meşhur olana göre gusülde olsun aynıdır.
(S:179) Namaz da olandandır. Kim ayakta kılamazsa oturarak kılar, ona da aciz olsa yatarak kılar. Sahihi Buhari’de İmran bin Husayn’dan rivayet edildi, peygamber (s.a.v) buyurdu ki: Ayakta kıl, gücün yetmezse oturarak, gücün yetmezse yan yatarak kıl” Buna da gücü yetmezse ima ederek ve meşhur rivayete göre niyetle kılar ve namaz sakıt olmaz.
Fıtır sadakası da böyledir, bir sa’ın (ölçü birimi) bir miktarını çıkarmaya gücü yetse o kadarı lazım olur, fakat gündüzün bir kısmını tutmaya gücü yetene ihtilafsız oruç gerekmez, yine kefaaretle kölenin bir kısnını azad etmeye gücü yetse lazım olmaz, çünkü kölenin bir kısmınızada şari’ tarafından sevimli değildi, bilakis tam olmasını emretmiştir. Arafatta
(1) Teğabün suresi, ayet: 16 (2) Ali imran, ayet: 97 (3) Haber munkatı’dır, Mücahid Ömer’den işitmemiştir, bunu Ahmed zühd kitabında tahric etti. (4) Ebu Nuaym Hilyede tahric ett. 5/237 (5) Ebu Nuayın hilyede rivayet etti 5/ 241 (6) Hadis hasendir, Ahmed ve Ebu Davud Hakem bin Hazen’den tahriç etti.
vakfesi geçen geri kalan hac işemlerini yapar mı, yapmaz mı? Yoksa tavafla sa’yi yapıp ihramdan çıkar mı? Bunda imam Ahmet’ten iki rivayet var: En meşhur: Sadece tavaaf vesa’y yapar, çünkü mina’da gecelemek ve şeytan taşlamak arafatta vakfeye tabidirler, Allah teala kendisinin meşaril haramda zikredilmesini ve belli günlerde arafattan inenler için emretmiştir, Arafatta durmayana umre yapana emredilmediği gibi emredilmez. Allah en iyisini bilir.
ONUNCU HADİS
(TEMİZ VE TEMİZ ŞEYLER)
Ebu Hureyre (r.a)’den rivayet edildi, rasulullah (s.a.v) buyurduki: Allah teala temizdir ancak temiz olanı kabul ede, Allah teala peygamberlere emrettiğini mü’minlere de emretti. Allah teala buyurduki: Ey peygamber! Temiz olan şeylerden yiyin; güzel işler yapın.
Ben sizin yaptıklarınızı hakkıyla bilmekteyim. (1) ve yine buyurduki: Ey iman edener size verdiğimiz rızıklaran temiz olanlardan yiyin eğer O’na ibadet ediyorsanız Allah’a şükredin (2) Sonra uzun sefer edip, saçı dağınık toz içinde, yiyeceği , içeceği, giyeceği haram ve haramla gıdalanmış bir adam zikretti, ellerini semaya kaldırmı, yarab yarab diyor, buna nasıl icabet olunsun” bunu Müslim rivayet etti
Bunu Müslîm Fudayl bin Merzuk’tan O’da Adiy bin sabit’ten, O’da Ebu Hazim’den O’da Ebu Hureyre’den tahric etti, ve Tirmizi ‘de tahriç eti ve hasendir garibtir dedi. Fudayl bin Merzuk orta halli güvenilirdir, Müslim Buharî dışında onun hadisini tahric etti.
Allah güzeldir sözü peygamber (s.a.v)’den rivayetle Sa’d bin ebi Vakkas’tanda rivayet edildi: Allah güzeldir güzeli sever, temizdir, temizi sever, cömerttir, cömertliği sever” (S: 181) Bunun Tirmîzi tahrci etti, isnadında söz vardır. (3)
Manası: Allah teala ayıp ve tüm noksanlıklardan münezzeh ve mukaddistir, Allah teala buyurduki: Temiz kadınlar temiz erkeklere temiz erkeklerde temiz kadınlara yaraşır. Bu sonuncular (iftiracıların) söylediklerinden çok uzaktırla. 5) (4) Murad: Onlar çirkin şeylerin pisliğinden münezzehtirler. Ancak temiz olanı kabul eder” sözünün manası sadaka hadisinde varid oldu, lafzı da şudur: Bir kimse temiz kazançtan sadaka vermezse, Allah temiz dışındakini kabul etmez.” (5) Yani Allah sadakadan ancak helal olanrı, temiz olanı kabul eder. Denildiki:
Şimdi hakkında konuştuğumuz hadistesi Allah ancak temiz olanı kabul eder” sözü bundan daha ummumidir, o da amellerden riya, ucub gibi onu bozucu şeylerden temiz olmayan, malladan temiz ve helal olmayan kabul edilmez, temiz ile ameller, sözler ve inaçlar vasıflandırılır, bütün bunlar temiz ve pis diye ayrılırlar, bu Allah tealanın şu kavline girdiği de söylendi: (Çokluğu seni şaşırtsa da temiz ile pis bir olmaz) (6) Allah teala sözü temiz ve pis diye ayırdı, buyurdu ki: (Allah bir misal getirdi: Güzel bir sözü güzel bir ağaca benzetti) (7) Kötü bir sözün misali kötü ağac benzer. (8) ve yine buyurdu ki: Ona güzel söz yükselir salih amelde onu yükseltir) (9) (S: 182) Peygamberi temiz şeyleri, helal pis şeyleri haram kılıyor diye vasfetti.
Buna itikad, sözler ve amellerinde girdiği söylendi, Allah teala mü’minleri şunu sözüyle temiz diye vasıfladı: Onlar öyle kimselerki melekler onları temizler olarak öldürür) (10) Melekler ölüm anında derki: Ey temiz nefis temiz cesedden çık, melekler, cennete girerken onlara selam verip derlerki: Siz temiz oldunuz. Hadiste variddirki: Mü’min Allah yolunda kardeşini ziyaret ettiği zaman melekler ona derki: Sen ve yürüyünten temiz, oldu, cennetten bir mekan edindim. (11)
___
(1) Mü’minun suresi, ayet: 51 (2) Bakara, ayet: 172 (3) Tirmizi Sa’d’den tahric etti ve güzel gördü, Süyuti’de başka bir yolla Ebu Zer’den tahric etti, senedinde Şehrbin Havşebvar, o zayftır. (4) Nur suresi, ayet: 26 (5) Ebu Hureyreden Ahmed Buharî, Müslîm Tirmîzi, İbni Mace ve İbni Huzeyme tahric etti (6) Maide, ayet: 100 (7) İbrahim, ayet: 24 (7) İbrahim ayet: 26 (8) Fatır suresi, ayet: 10 (10) Nahl surei, ayet: 32 (11) Ebu Hureyreden Ahmed, Tirmizi, İbni Mace, İbni Hibban tahric etti, Tirmizi bu hadis hasen, garibtir dedi.
Mü’minin kalbi, dili, cesedi tamamı temizdir, kalbinden yerleşmiş olan iman temizdir, dilinde ortaya çıkan olan zikir temizdir, iman isminde dahil olan ve azalarında ortaya çıkan salih ameller temizdir, bütün bu temizleri Allah teala kabul eder. Mü’min için temiz amellerin oluştuğu en güzel şeyde, temiz yiyecektir, ve helaldan olmasıdır, eğer haram yerse amel bozulur, kabulüne engel olur, bunu kararlaştırdıktan sonra şöyle buyurdu: Allah ancak temiz olanı kabul eder, Allah peygamberlerine emrettiğini mü’minlere de emretti.
“Allah teala buyurdu ki: Ey peygamber temiz şeyleden yiyin ve iyi ameller işleyin ve Ey iman edenler sizi verdiğimiz rızıklardan temiz olandan yiyin, eğer O’na ibadet ediyorsanız) ve Ey iman edenler size verdiğimiz rızıklardan temiz olarak yiyin eğer ona ibadet ediyorsanız) Bununla murad: Peygamberler ve ümmetleri salih amel işlemekle temiz ve helal yemekle emredilmiştir, yiycek hela oldukça salih amel kabul edilcektir, eğer yiycek helal değilse amel nasıl kabul edilsin ki, ondan sonra haramla birlikte dua nasıl kabul edilsin? Bu haram gıdalanmakla birlikte amellerin kabul edilmesinin uzak olduğuna misaldir.
Taberani İbni Abbas (r.a)’dan şöyle dediğini tahric etti: (S: 183) Şu ayet rasululhah (s.a.v)’in yanında okundu: Ey insanlar yeryüzündeki şeylerden helal ve temiz olarak yiyin) (1) Sa’d bin Ebi Vakkas ayağa kalktı ve Ey Allah’ın rasulü Allah’a beni duası kabul edilenlerden kılması için dua, et, dedi. Peygamber (s.a.v) buyurduki: Ey Sa’d yiyeceğini temiz tut duası kabul edilen olursun, Muhammed’in nefsi kudred elinde olana yemin ederim ki, kul karnına bir lokma haramı atarda Allah onun kırk gün amelini kabul etmez, hangi kulun eti haramdan yetişmişse ateş ona daa layıktır” (2)
İmam Ahmed’in müsnedinde İbni Ömer’in (r.a) şöyle dediği rivayet edildi: Kim içinde bir dirhem haram bulunan on dirheme bir elbise satın alsa, üzerinde olduğu müddetçe Allah onun namazını kabul etmeyecektir sonra iki parmağını iki kulağın indirdi ve Eğer bunu rasullullah (s.a.v)’tan işitmemişsem ikisi de sağır olsun, dedi. (3)
Bunun manası Bezzar ve başkasının tahric ettiği, gerçekten zayıf bir isnatla Ali (r.a)’den rivayet edildi.
Taberani zayıflık bulunan bir isnadla Ebu Hureyre (r.a)’den tahric etti, peyamber (s.a.v) buyurdu ki: Adam temiz nafakayla hacı olarak evinden çıkar, ayağını bineğin eğerine koyar ve “Lebbeyk Allahümme Lebeyk” derse gökten bir çağırıcı: Sana Lebbeyk ve iki unutululuk olmasın, azığın haram, nafakan haram ve haccın da makbul değil diye çağırır. (4) (S: 184) Yine Ömer (r.a)’den buna yakın manada zayıf bir isnatla rivayet edildi. Ebu Yahya el Kattat Müchidden, oda İbni Abbas (r.a’)dan şöyle dediğni rivayet etti: Allah karnıdan haram bulunan bir kişinin namazını kabul etmez. (5)
Alimler haram malla hac eden ve haram elbiseyle namaz kılan kimsenin kendisinden hac ve namaz farzının kalkacağını hakkında ihtilaf ettiler. Bunda imam Ahmed’den iki rivayet var. Bu zikredilen hadisler harama bulaşmakla birilkte amelin kabul edilmeyeceğine işaret ediyor.
Fakat kabulle amelden razı olmak ve faillinin övülmesi, ve melekler arasında onunla övünülmesi muradıdır. Boyundan farzın düştüğü de kastedilmiş olabilir. Eğer murad birinci ve ikinci manadaki kabul ise, boyundan farzın düşmesine engel değildir. Efendiliğinden kaçan kölenin, kocası kendisine kızan kadının, lehine gelenin ve içki içenin namazının kırkgün kabul edilmeyeceği gibi, Allah en iyisini bilir-birinci ve ikinci mana ile kabülünün reddir, murad edilen budur, şu ayetten maksadı Allah iyisini bilir (Allah ancak müttakilerden kabul eder.) (6)
_____
(1) Bakara, ayet: 168 (2) Hafız Ebe Bekir bin Mirdeveyh tahric etti. İbni Kesir tefsiri 1/ 203 (3) Ahmed Bakiyye bin Velid yoluyla tahric etti, o müdellistir, o Osman bin Züfer’den Oda Haşim el Evkas’tan rivayet etti, Zehebi: o güvenilir değldir dedir dedi. (4) Taberani evsatta tahric etti, Heysemi dedi ki: Senedde Süleyman bin Davud el Yemani var, o zayıftır, (5) Hadis zayıftır, Ebu Yahya el Kattat rivayet etti, onun hadisi zayıftır, (6) Maide: 27
Bunun için bu ayetten dolayı selef müttakilerden olamayıp amellerinin kabul edilmeyenlerden olacaklarından korkarlardı.
İmam Ahmed burdaki müttakilerden soruldu, deki: Çok şeylerden korkar, helal olmayan şeye girmez.
Ebu Abdullah Saci ez Zahid deki ki: Amel beş hasletle tamam olur: Allah’ın marifetine iman, hakkın marifeti, ameli, Allah için ihlaslı yapmak, sünnet üzere amel ve helal yemekti, Eğer bunlardan biri olmazsa amel yükselmez. Sen eğersen Allah’ı bilir de hakkı bilmezsen faydalanamazsın, hakkı bilirde Allah’ı bilmezsen yine faydalanamazsın, Alah’ı ve hakkı bilip ameli ihlaslı yapmazsan faydalanamazsın, eğer Allahı’, hakkı bilir ve amelde ihlaslı olurda sünnet üzere olmazsan faydalanamazsın, (S: 185), dördü tamamlanır ve yiyecekte hela olmazsa yine faydalanamazsın. (1)
Vübeyh bin el Verd dedi ki: Karnına girenin haram mı, yoksa helal mi olduğuna bakmadıkça şu direk gibi kıyamda durursan sana hiç bir fayda vermez. (2)
Haram malla sadakaya gelince o makbul değildi, sahihi müslimde İbni Ömer (r.a)’den peygamber (s.a.v)’in şöyle buyurduğunu rivayet edildi: Allah taharetsiz namazı, ganimetten çalınan maldan da sadakayı kabul etmez.
Sahihaynde Ebu Hureyre (r.a)’den peygamber (s.a.v)’in şöyle buyurduğu rivayet ediliyor. Kul temiz malla sadaka verirse Allah ancak temiz olanı kabul eder. Rahman onu sağ eliyle alır.
İmam Ahmed’in müsnedinde İbni Mesud (r.a)’dan peygamber (s.a.v)’in şöyle buyurduğu rivayet edildi: Bir kul haramdan mal kazansa infak etse, kendisine beraketli kılınmaz, sadaka verse kendisinden kabul edilmez, onu gerisinde (miras) bıraksa ancak ona cehenneme yazık olur, Allah kötüyü kötü ile yok etmez, fakat kötüyü iyi ile yok eder, muhakkak pis pisi gidermez.(3)
Derrac’tan Oda İbni Huceyre’den Oda Ebu Hureyre,’den oda peygamber (s.a.v)’in şöyle buyurduğunu rivayet etti: (S:186) Kim haram mal kazanırda sadaka verirse onun için bir sevap yoktur, meşakkati (günahı da) onun üzerinedir.”
Bunu ibni Hibban sahihinde tahric etti. (4), Bunu bazası Ebu Hureyre’ye mevkuf olarak rivayet etti.
Kasım bin Muheymira’nın mürselerinde peygamber (s.a.v)’in şöyle buyurduğu rivayet edildi: Kim günahtan bir mal kazanır ve onunla yakınlarını gözetler veya sadaka verse veya onun Allah yolunda harcarsa, Allah onların hepsini toplar sonra kendisiyle birlikte ateşe atar.(5)
Ebud Derda ve Yezid bin Merysere’den helal olmayan bir mal kazanıp sadaka verenin yetimin malından alıpta dula elbise giydiren gibi gördükleri rivayet edildi. (6)
İbni Abbas’a zulmeden ve haram mal alan, sonra tevbe edip o mal ile hac edip, köle azad eden adamın durumu soruldu, dedi ki: Pis, pise keffaret olmaz.
Aynı şekilde İbni Mesud’de dedki: Pis, pise keffaret olmaz, fakat temiz pis olana keffaret olur. (7) Hasan Basrî dedi ki: Ey miskine acıyarak sadaka, veren zulmettiğine acı.
Bilki haram malla sadaka iki şekille olur.
Birincisi: İhanet eden veya gasp edenin kendi nefsine harcaması, bu hadislerde murad eilen de budur, o kabul edilmez, yani ona sevap verilmez, bilakis başkasının malını izinsiz kullandığnıdan dolayı günahkar olur, mal sahibi de niyet ve kast etmediği için sevab alamaz.
Alimlerden bir topluluk böyle dedi, ashabımızdan İbni Ukayl onlardandır. Abdurrazzak’ın kitabında Zeyd bin Ahnes el Huzai’nin Said Müseyyeb’e şöyle sorduğu rivayet edilir: Yitik
__________
(Ebu Nuaym hilyede tahric etti 9/310 (2) Ebu Nuaym hilyede tahric etti, 8/ 154 (3) Ahmed ve Bezzar ibni Musuddan tahric etti, Ahmed’in senedinde sabah bin Muhammed var, o zayıftır, Bezzarın senedinde Heysemi dedi ki: Bilmediklerim var. İbni Hacer, Hepsi biliniyor, afet sadece zikredilen Sabah bin Muhammed dedi, dedi (4) Hadisin isnadı sahihtir. (5) Hadis mürseldir, Mizzi ve Zehebi zikretti. (6) Ahmed zühd kitabında zikretti.
(7) Bezzar, Taberani Evsatta, ibni Mesud’dan merfu olarak tahric etti.
Bir mal buldum ona sadaka vereyim mi? (S: 187), Dedi ki: Sen de mal sahibi de sevab alamazsınız. (1) Herhalde kasdı gerekli olan malın tarifinden önce yapılan sadakadır Sultan veya bazı vekilleri beytül maldan hak ettiği malı alsa ve ondan sadaka verse, veya köle azad etse, veya mescit yaptırsa, İbni Ömer’den nakledildiğine göre gasbettiğini malı sadaka veren gibidir. Aynı şekilde Basra emiri Abdullah bin Amir ölüm halindeyken insanlar yanında toplanmış, iyiliğinden ve ihsanından dolayı kendisine övüyorlardı, ibni Ömer ise susmuştu, Ondan konuşmasını istedi, ve bunun üzerine ona hadis rivayet etti: Allah ganimet malından kaçırılandan sadaka kabul etmez sonra ona dedi ki: Ve sende Basra’da görevlisin (2). Ese’d bin Musa Vera kitabında Fudayl bin İyad’dan oda Mansur bintemimbin Mesleme’den rivayetle dedik: İbni Amir Abdullah bin Ömer’e dedi ki: Şu düzlük yaptığımız tepeleri akıttığımız pınarları gördün mü, bizim için bunlarda sevap varmı? İbni Ömer: Sen pisin pise asla keffaret olmadığını bilmedin mi?!, dedi.
Bize Abdurrahman bin Ziyad Ebu Malih’ten rivayetle, anlattı, oda Meymun bin mihran’ın şöyledediğini anlattı: İbni Ömer kendisine köle azad etmek hakkında soru soran İbni Amer’e dedi ki: senin misalin hacının develerini çalıp onunla Allah yolunda cihad edenin durumu gibidir, hak ondan kabul edilir mi?
Tavus ve Vüheyb binel Verd gibi takvada şiddetli olan bir grup bu gibi kuralların çıkarttıkları şeylerden faydalanmaktan sakınıyorlardı. İmam Ahmed ise onların genelin menfaatine yönelik, mescidler, köprüler ve fabrikalar gibi şeylere ruhsat verdi, bunlara fey malından savaşsız alınan mal) harcanır, ancak kesin olarakaksız gümrük ve gasb edildiği kesin olan şeyler müstesnadır, o zaman haram mala yapılmış şeyden sakınılır, her halde ibni Ömerin itirazı da onların beytülmaldan kendi nefisleri için alıp sonradan kendilerinden sadaka gibi vermelerinedir, bu gasba benziyor, kralların mescid bina ettirmelerine alimlerin itiraz etmesi de bunun gibidir.
Ebul Fereç İbnil Cevzi dedi ki: (S: 188) Sultanlar veya emirlerden haram veya hela kazanıpta sonra bununla kaleler veya mescitler yaptıranlar var mıdır? Diye önceki alimlerden bazısına sorulduğunu gördüm. Harcayanın kalbinin hoş olmasını gerektirecek fetva verdi, 5 gibilerin sahip olmadığı malda yaptığı harcamada kendileri için bir nevi simsarlık olduğunu söylediler, çünkü onlar gasbp olunmuşların şahıslarını bilmiyor ki onlara geri iade etsin.
Deki ki: Bendedim ki: Fetva verenlerin durumu ne acaiptir, şeriatın usulüne bilmiyorlar. Önce harcayanın haline bakılmalı:
1- Eğer sultansa beytülmaldan çıkardığı malın harcanağı yerler biliniyor, onun haklıları nasıl engellenebilir, ve onu nasıl okul vekale yapımında kullanabilir?
2- Eğer emir veya sultan naiblerinden ise gerekli olanı beytül mala vermesi gerekir, eğer mal haram veya gasp ise her tasarruf haramdır, vacip olan alınana veya varislerine verilmesidir, eğer bilinmezse beytülmala genel menfaatler veya zekat için verilir
Onun sözü kendi zamanındaki fayde hakkı olanlara haklarını vermeyen ve ihtiyaç olmayan beli bir kesimi özel kılarak medreseler ve kalelleler yaptırıp kendi nefislerine niseteden sultanlar hakkındadı, faydan hak sahiplerine haklarını verip sonrada insanların muhtaç oldukları mescit okul gibi şeyleri yaparsa caizidir. Beytül maldan kendisi için mal alsa sonra onu kendine nismet ederek ihtiyaç duyurulan okul veya cami yaptırsa, gasbedipte gasbettiği kimseye sadaka veya hibe olarak veren kimseye zıt olarak bu yaptığıyla zimmeti temize çıkarmı çıkmaz mı? Bütün bunlar israfsız ve lüksüz ihtiyaç durumunda söz konusudur.
Ömer bin Abdul Aziz beytül maldan mescidin tamirini emretti, ve yarılan kısmı geçmelerini yasakladı ve dedi ki: Ben Allah’ın malından binalar için hak bulamadım. Ondan şöyledediği rivayet edildi: Beytül mallarına zarar verecek şeye müslümanların ihtiyacı yoktur.
Belki bazı alimler gasbedenin başkasının malını kullanmanın mal sahibinin iznine bağlı olduğunu söylediler, eğer icazet verirse caizdir dediler. (S: 189) Ashabımızdan bazısı
_______
(1) Bunu Abdurrazzak musannefinde zikretti. (2) Hadis sahihtir, tahric az önce geçti, Tirmîzi , İbni Mace ve Müslim ibni Ömer’den tahric etti.
Ahmedden rivayetle hiyaye ettiler ki: Kim zekatını gasbedilmiş maldan çıkarsa sonra mal sahibi icazet verse caiz olur ve zekat ondan düşer.
İbni Ebid Dünya imam Ahmed’den rivayetle tahric etti ki: Birisi başkasının kölesini bedelini ödemeyi üstlenerek azad ederse sonra sahibi icazet verirse caiz olur, azad etmesi geçerli olur, bu ise Ahmed’in ifadesine zıttır.
Hanefilerden hikaye edildi ki: Birisi bir koyun gasbetse ve temettu veya kıran hacı için kesse sahibi de icazet verse ona caiz olur.
İkinci vecih: Gasp edenin gasp ediliş malı kullanımından: Sahibine veya varislerine vermekten aciz olduğu zaman sahibi adına sadaka vermesidir, bu alimlerin çoğunluğuna göre caizdi, Malik, Ebu Hanife ve Ahmed onlardandır. İbni Abdil Ber dedi ki: Zühriy, Sevri, Malik, Evzai ve Leys dedi ki: Ordu dağılmış ve onlara ulaşamamışsa ganimet malından kaçıran adam beşte birini imama verir geri kalanı sadaka verir, bu Ubade bin Samit, Muaviye ve Haseni Basri’den de rivayet edildi, bu ibni Mesud ve İbni abbasını da mezhebine benziyor, onlarda sahibi bilinmeyen malın sadada verilmesi görüşündeler. dedi ki: Yitik mal tarif edildikten sonra ve sahibinin bilinememesi durumuda sadaka verilesinin caiz olduğuna icma ettiler, sahibi gelirse sevab veya bedelinin kendisine geri ödenilmesi arasında muhayyer bıraktılar, gasp edilen de böyledir.
Malikbin Dinar’dan şöyle dediği rivayet edildi: Ata bin Ebi Rabah’a yanında haram bal bulunan ve sahibini bilmeyen bir adamın bundan kurtulmasını istediğini sordum, dedi ki: Sahibinin yerine sadaka veri, bu onun yerine caizdir demiyorum. Malik dedi ki: Atanın bu sözü benim için ağırlığınca altından daha sevimlidir: Süfyan bir kavimden gasp edilmiş bir şey satın alan hakkında: onlara geri verir, eğer buna gücü yetmezse malın tamamını saraka verir ve ana parasını da almaz dedi, aynı şekilde bir şey satıp ta parasından şüphelenen birisi hakkında da kıymetini sadaka verir dedi, İbnil Mübarek ona muhalefet etti ve dedi ki: Özellikle karı sadaka verir Ahmed dedi ki: Karı sadaka verir, aynı şekilde babasından muamelesinden hoşlanmadığı birisine sattığı maldan varis kalan hakkında da karını sadaka verir geri kalanı alır dedi.
(S: 190) Sahabeden bir gruptan buna yakın rivayet edildi, bazıları: Ömer bin Hatab ve Abdullah bin Yezid el Ensari (r.a)dir. Haram mallar hakkında Şafii’den meşur olan: Hak sahibi ortaya çıkıncaya kadar muhafaza edilir. Fudayl bin İyad sahipleri bilinmeyen haram mallar hakkında telef edilip denize atılacağı ve sadaka verilmeyeceği görüşündedir ve dedi ki: Allah’a ancak temiz olanla yaklaşılır.
Sahih olan onunla sadaka verileceğidir, çünkü malı tef edip zayi etmek yasaklanmıştır onu daima bekletmekte telef olmaya maruz bırakmıktır, sadaka vermek kendi kazancından değil ki pis şeyle, Allah’a yaklaşma olsun, o ancak dünyada faydalanması imkansız olduğu için ahirette faydalanması için sahibi yerine sadakadır.
Sonra uzun sefer edip, saçı dağınık toz içinde, yiyeceği, içeceği, giyeceği harama ve haramla gıdalanmış bir adam zikretti, ellerini semaya kaldırmış, ya rab yarab diyor buna nasıl icabet olunsun” Bu kelamda peygamber (s.a.v) duanın adabına ve kabul olmasını gerektiren sebeplerine ve kabulüne engel olan şeylere işaret etmiştir, duanın kabulüne gerektiren sebebleri dört olarak zikretmiştir:
Birincisi: Uzun sefer, sefer yalnızca duanın kabulünü gerektirir, Ebu Hureyre (r.a) hadisinde olduğu gibi peygamber (s.a.v) buyurdu: Üç dua şüphesiz müstecaptır: Mazlumun duası, yolcunun duası ve babanın çocuğuna olan duası” (1) Bunu Ebu Davud, İbni Mace ve Tirmîzi taric etti, bunun benzeri ibni Mesuddan da rivayet edildi.
Yolculuk ne zaman uzun olursa icabete daha yakın olur, çünkü bunda nefsin kırılma vatandan gariblik ve meşakkata katlanma vardır, kırıklık duanın kabulünün en büyük sebeblerindendir.
________
(1) Bunu Ahmed, Buharî edeb’te, Ebu Davud ve Tirmîzi tahric etti.
İkincisi: Giyside ve görünüşte tozlanma ve saç dağınıklığıyla bir dağınıklığın oluşu, buda yine peygamber (s.a.v)’den meşhur olan hadise göre duanın kabulünün sebeblerindendir: (S: 191) Nice saçı dağınık, tozlu elbisei, eski kapılardan kovulmuş vardır ki, eğer Allah’a yemin etse Allah onun yeminin doğru çıkarır. (1) Peygamber (s.a.v) yağmur duasına çıkınca eski elbiseyle mütevazi olarak ve niyaz ederek çıktı. (2) Mutarrif bin Abdullah’ın kardeşinin oğlu hapsedildi en eski elbiselerini giydi ve eline bir aldı, ona bu nedir? denilince, Rabbime zillet gösteriyorum beki beni kardeşimin oğlu için şefaatçi yapar, dedi. (3) Üçüncüsü: Elleri semaya kaldırmak, bunun vesilesiyle duanın kabulü ümid edilen adabtandır.
Selman (r.a)’dan rivayet edilen hadiste peygamber (s.a.v) buyurduki: Allah hayalıdır, cömertir, adam iki elini kaldırdığı zaman boş sıfır olarak çevirmekten haya eder. Bunun imam Ahmed, Ebu Davud, Tirmizi, ve İbni Mace tahric etti. Buna benzer Enes ve Cabir’de de rivayet edildi.
Peygamber (s.a.v) yağmur duasında iki elini koltuk altının beyazı görünene kadar kaldırıyordu. (4) Bedir savaşı günü ellerini müşriklere karşı zafer dilemek için kaldırdı hatta ridası iki omuzundan düştü. (5)
Peygamber (sav)’in duada ellerini kaldırışı hakkında çeşitli rivayetler edildi, bazıları: (S: 192) Sadece şehadet parmağıyla işaret ediyoru, ondan bunu minber üzerinde yaptığı rivayet edildi (6), bunu bineğine binince deyaptı. (7)
Alimlerden bir grup namazda konut dualarında şehadet parmağıyla işaret ediyordu, Evzai, Said bin Abdul Aziz, İshak bin Raheveyn onlardandır. İbni Abbas ve başkası dedi ki: İşte bu duada ihlastır. İbni Sirin dedi ki: Allah’ı övdüğün zaman bir parmaınla işaret et” Yine onlardan: Peygamber (s.a.v) ellerini kaldırdı elinin dış tarafını kıbleye iç tarafını yüzüne doğru çevirdi. (8)
Bu sıfat peygamber (s.a.v)’den yağmur duasında rivayet edildi (9) bazısı bu şekil üzere kaldırmayı yağmur duasından müstehap gördü, Cevzecani onlardandır. Seleften bazısı daki: Bu şeklide üzere kaldırmak tazarrudur yakarış.Yine bunun aksi rivayet edildi, yine bu peygamber (s.a.v)’den yağmur duasında rivayet edildi (10) Seleften bir topluluğun böyle dua ettiği rivayet edildi, İbni Ömer, İbni Abbas ve Ebu Hureyre (r.a) onlardandır.
Peygamber (s.a.v)’den sığındığı zaman bu şekilde yaptığı rivayet edildi. (11)
(S: 193) Yine onlardan iki elini kaldırdı, iki avcunu semaya elinin arka kısımlarını yere doğru kıldı.
Allah tealadan isteyişte bu şekilde isteme hakkında bir çok hadis variddir.
İbni Ömer, Ebu Hureyre ve İbni Sirin’den bu duanın Allah’tan bir şey istemek için olduğunu rivayet edildi.
Yine onlardan: Bunun aksi, oda elleri ters çevirip arka tarafını göğe, iç kısmını yere doğru yapmaktır.
Müslimin sahihinde Enes (r.a)’den peygamber (s.a.v)’in yağmur duası yapıp ellerini üstüyle semaya işaret ettiği rivayet edildi.
Bunu imam Ahmedde tahric etti, lafzı şudur: İki elini açtı iki elinin sırtını göğe doğru kıldı.
____________
(1) Müslim, İbni Hibban, Hakim ve Ebu Nuaym Ebu Hureyre (r.a)’dan tahric etti, sahihtir. (2) Ahmed, Ebu Davud, Tirmizi tahric etti ve doğruladı. (3) Zehebi ve ibni Asakir tarihinde rivayet etti. (4) Müttefak aleyhl, Ahmed Buharî ve Müslim Enes’den tahric etti. (5) Hadis sahihtir, Müslîm, İbni Hibban ve Tirmîzi İbni Abas (r.a)’dan tahric etti. (6) Hadis sahihtir, Ahmed, Müslim, Nesaî ve Ebu Davud tahric etti, İbni Hibban doğruladı.(7) Müslim tahriç etti. (8) Beyheki, ibni ebi Şeybe Abdurrazzak tahric etti. (9) Hadisi Buharî, Müslim ve İmam Ahmed Enes bin Malik’ten tahric ette (10) Müslim Enes (r.a)’den tahric etti (11) Ahmed bunu mürsel olarak Saib b. Hallad ensariden oda babasından rivayet etti, isnadında ibni Lehia var, zayıftır heysemi isnadı güzeldi, dedi.
Bunu Ebu Davud da tahric etti, lafzı şudur: Peygamber (s.a.v) şu şekilde yağmur duası yaptı iki elini uzattı, avuç işlerini yere doğru çevirdi.
İmam Ahmed Ebu Sadi Hudri’den şöyle dediğini tahric etti. Peygamber (s.a.v) arafatta vakfedeyken şöyle dua ediyordu: İki elini meme hizasına kaldırdı ve avuçlarının içini yere doğru kıldı.
Hammad bin Seleme de peygamber (s.a.v)’in Arafatta ellerini kaldırışını böyle vasfeti.
İbni Sirinden rivayet edildiki: İşte bu sınanmandır.
Dördüncüsü: Ruhubiyetini tekrarlayarak Allah’a ısrar etmek, buda duanın icabetinin istendiği şeylerin en büyüğündendir.
(S: 194) Bezzar Ayşe (r.a)’den merfu olarak tahric etti. Kul Ya Rab deyince, Allah: Lebbeyk kulum, iste sana verilecek der.
Taberani ve başkası Sa’d Bin Harice’den tahric etti, bir kavim peygamber (s.a.v)’e yağmur kıtlığını şikayet etti. “Binekler üstüne diz üstü çökün Ya Rab, ya Rab, diyeniz” buyurdu. Şehadet parmağını göğe kaldırır kendilerine yağmur yağdırıldı, hatta yağmurun durması hoşlarını gitti. (1)
Müsned ve başkasında Fadl bin Abbas (r.a)’dan peygamber (s.a.v)’in şöyle buyurduğu rivayet edildi: Namaz ikişer ikişerdir, her iki rekatla bir teşehhüddür, tazarru ve huşudur, tezellüldür, el kaldırmadı, duada elleri rabbine kaldırıp yüzünü ona dönüp: Ya Rab, ya Rab demendir, kimi bunu yapmaz o (namaz) noksandır. (2)
Yezid er Rakkaşi Enes’ten merfu olarak rivayet ettiki: Hangi bir kul ya Rab, ya Rab’ya Rab dese Rabbi ona lebbeyk (buyur) lebbeyk der. (3)
Ebud Derdave İbni Abbas (ra)’dan Allah’ın en büyük isminin: Rabbi, Rabbi olduğunu söyledikleri rivayet edildi. (4)
(S: 195) Ata’dan şöyle didiği rivayet edildi: Kul üç defa Ya Rab ya Rab derse Allah ona bakar bunu Hasan’a zikretti ve siz kuran okumuyor musunuz?, dedi sonra şu ayeti okudu: Onlar, ayakta dururken otururken, yanları üzerine yatarken Allah’ı anarlar, göklerin ve yerin yaratılışı hakkında derinderin düşünürler (ve şöyle derler) Rabbimiz! Sen bunları boşuna yaratmadın. Seni tesbih ederiz. Bizi cehennem azabından koru. Ey Rabbimiz! Doğrusu sen kimi cehenneme koyarsan artık onu rüsvay etmişsindir. Zalimlerin hiç yardımcıları yoktu. Ey Rabbimiz! Gerçek şu ki biz rabbinize inanın! diye imana çağıran bir davetçiyi peygamberi, kuranı ) işittik hemen iman etik. Artık bizi günahlarımızı bağışla, kötülüklerimizi, ört, ruhumuzu iyilerle beraber al, ey Rabbimiz!. Rabimiz! Bize peygamberlerin vasıtasıyla vadettikelrini de ikram et ve kıyamet gününde bizi rezil rüsvay etme; şüphesiz sen vaadinden caymazsın!) (5)
Kim Kur’andaki duaları düşünürse çoğunlukla Rab ismiyle açıldığını görür, Allah tealanın şu kavli gibi: Ey Rabbimiz! Bize dünyada da ahirete de iyilik ver ve bizi cehennem azabından koru!) (6) Ve Rabbimiz! Unutursak veya hataya düşersek bizi sorumlu tutma. Ey rabbimiz! bize gücümüzün yetmediği işlerde yükleme. Bize affet ! Bizi bağışla! Bize acı! Sen bizim mevlamızsın. Kafirler topluluğuna karşı bize yardım et.) (7) ve Rabbimiz ! Bizi hidayete erdikten sonra kaplerimizi eğriltme!) (8) Buna benzer kuranda çoktur.
Malik ve Süfyan duada ey efendim diyen hakkında soruldu: Dedilerki: Ya Rab, der Malik şunu ekledi: Peygamberin dualarında dedikleri gibi.
Duanin icabetine engel olan şeylere geçince: Peygamber (s.a.v) yemekte, içmede, elbisede ve gıdalanmakta haramda ileri gitmektir, bu manada İbni Abbas hadisinde daha önce geçti.
_______
(1)
Zayıftır. Taberani Bezzar, Buhari tarihinde tahric etti. (2) Senedi zayıftır. Ahmed ve Tirmizi Fadl’den tahric etti. (3) Sahihtir. (4) Mevkuftur. İbni Ebi Şeybe Ve Ebu Hatim tahric etti. (5) Ali İmran: 191-194 (6) Bakara: 201 (7) Bakara: 286 (8) Ali İmran: 8
Peygamber (s.a.v) Sa’da buyurduki: Yiyeceğiniz temiz tut duası müstecap olan olursun. Helal yemek, içmek giymek ve gıdalanmak duanın icabetini gerektiren sebeptir. İkrime bin Ammar rivayet etti, dekiki: Bize Esfar anlattı, deki: (S: 196) Sa’d bin Ebi Vakkas’a denildi ki: Rasulullah’ın (s.a.v) ashabının arasında nasıl senin duan müstecap olur? Dedi ki: Ağzıma aldığım lokmanın nerden gelip nerden çıktığını biliyorum. Vehb bin Münebbih’ten şöyle dediği rivayet edildi: Kimin, Allah’ın duasını kabul etmesi hoşuna giderse yiyeceğini temiz tutsun. Sehl bin Abdullah’tan şöyle dediği rivayet edildi: Kim kırk gün helal yerse duası müstecap olur.”
Yusuf bin Esbat’tan şöyle dediği rivayet edildi: Bize kulun yiyeceği haram olursa duasının göklerden hapsedileceğ i ulaştı.
Peygamber (s.a.v)’in: Ona nasıl icabet edilsin” sözü sorudur, şaşkınlık ve kabulünün uzaklığını bildirmek için kullanılmıştır, icabetin imkansız oluşu ve tamamen engel olacağı hususunda açık değildir, bundan şu sonuç çıkar: Haramda ileri gidip onunla gıdalanmak icabete engeller olanlar cümlesindendir, bu engeli engel olmaktan engelleyecek bir şey bulunabiir, aynı şekide fiili haramları işlemek ve farzları tekk etmekte icabete mani olabilir, hadisi şerifte olduğu gibi: İyiliği emretme, kötülükten yasaklamayı terk etek hayırlıların duasının kabulüne engeldi taat fiilleri duanı icabetini gerekli kılar. (1)
Bunun için mağarada kaya üzerlerine kapananlar Allah için ihlaslı yaptıkları salih amellerle tevessül yapınca ve onlarla Allah’a dua edince duaları kabul edildi. (2)
(S: 197) Vebh bin Münebbih dedi ki: Amelsiz dua edenin misali yaysız atış yapan gibidir.” (3)
Yine ondan şöyle dediği rivayet edildi: Salih amel duayı ulaştırır” Sonra Allah tealannı şu kavlini okudu: Ona güzel kelime yükselir ve salih amel onu yükseltir) (4) Ömer bin Hattab (r.a)’tan şöyle dediği rivayet edildi: Allah’ın haram kıldığından sakınmakla dua ve tesbih kabul edilir.
Ebu Zer (r.a)’den şöyle dediği rivayet edildi: Yemeğe tuzun yettiği gibi duada da iyilik yeter. (5)
Muhammed bin Vasi’dedi ki: Az bir takvayla birlikte dua yeter. Süfyan’a denildiki: Allah’a dua etsin? dedik: Günahları terk etmek duadır. Leys dedi ki: Musa (a.s) İki elini kaldırmış gayretle Allah’tan istekte bulunanbir adam gördü, ve dedi ki: Ya Rabbi kulun sana kendisine merhamet edinceye kadar sana dua etti, sen merhametlilerinen merhametlisin, onun (adamın) haceti husunuda ne yaptın, Allah teala: Ey Musa,o benim hakıma bakıncaya kadar elini kopuncaya kadar kaldısa bile onun ihtiyacına bakmam, buyurdu.
Dostları ilə paylaş: |