Ibnü'l-câRÛD; Tam adı Ebû Muhammed Abdullah b. Ali b el-Cârud en-Nisâbû-rî'dir. Hadis münekkitleri kendisinden övgüyle bahsetmektedir. Hadis hafızı ve fakihidir. Hicri 230 (845 m.) yılında Nişâbur'da doğdu



Yüklə 1,23 Mb.
səhifə16/22
tarix26.04.2018
ölçüsü1,23 Mb.
#49049
1   ...   12   13   14   15   16   17   18   19   ...   22

761- Yine Fatıma binti Kays (r.anha)'dan:

Kocası onu üç talakla boşamış olduğu halde Resûlullah (s.a.v.) ona mes­ken ve nafaka hakkı tanımamış.



762- Süleyman b. Yesâr'dan:

O ve îbn Abbas, Ebû Hureyre'nin yanında bir araya gelmişler, derken, kocasının vefatından birkaç gün sonra doğum yapan kadının du- mevzu bahis etmişler.

Ibn Abbas: "Helâl olması iki müddetin uzun olanı iledir" demiş. Ebû Se­leme ise: "Kadın doğum yaptı mı artık evlenmesi helâl olmuştur/' demiş. Ve bu konuda aralarında münakaşaya tutuşmuşlar. Bunun üzerine Ebû Hurey-re münakaşaya katılarak: "Ben de bu hususta kardeşimin oğlu -yani Ebû Se­leme- ile aynı görüşteyim" demiş.

Sonra Ibn Abbas (r.a)'ın azadlısı Kureyb'i Ümmü Seleme'ye göndererek bu meseleyi ona sormuşlar. Ümmü Seleme kendilerine şu hadiseyi hatırlat­mış: Subey'a binti Haris el-Eslemiyye, kocası vefat ettikten birkaç gün sonra lohusa oldu ve Abduddar oğullarından Ebu's-Senâbil b. Ba'kek künyeli bir zat ona talib oldu. Onun nifas görmekle helâl olduğunu söyledi. Fakat Su­bey'a başka biriyle evlenmek istedi. Bunun üzere Ebû's-Senâbil: (Doğrusu senin nikâhlanman henüz helâl olmadı) dedi. Subey'a da bunu Resûlullah'a anlattı. Resûlullah (s.a.v.) istediği ile evlenebileceğini söyledi.


763- Rubey'a bt. Mu'avviz (r.anhüma)'dan:

Rubey'a, Peygamber (s.a.v) zamanında mal karşılığında boşandı. Resûlul­lah (s.a.v.), bir hayız müddeti iddet beklemesini emir buyurdu. Yada ona emredildi.



764- Aişe (r.anha)'dan:

Resûlullah (s.a.v.): "Allah'a ve Ahiret gününe inanan hiç bir kadının, ölen bir kimse için üç günden fazla yas tutması helâl değildir" buyurdu.



765- Ümmü Habîbe (r.anha)'dan:

Ümmü Habîbe'nin bir yakını öldü Safran isteyerek onu kollarına sürdü. Sonra: "Resûlullah (s.a.v.)'i (Allah'a ve Ahiret gününe inanan bir kadının, kocası dışında hiçbir ölü için üç günden fazla yas tutması helâl değildir. Ko­cası içinse dört ay on gün yas tutar) buyururken işittim" dedi.



766- Ümmü Atiyye (r.anha)'dan:

Resûlullah (s.a.v.): "Allah'a ve ahiret gününe inanan bir kadının, kocası hâriç hiç bir Ölü İçin üç günden fazla yas tutması helâl olmaz. Kocası için ise dört ay on gün yas tutar ve bu süre içerisinde sürme çekemez, Yemen işi ör­me elbise hâriç, boyalı elbise giyemez ve temizlik öncesine kadar koku süre­mez" buyurdu.



767- Peygamber (s.a.v.)'in eşi Ümmü Habîbe (r.anha)'dan: Resûlullah (s.a.v): "Kocası vefat eden bir kadın ne sarı, ne de kırmızı renk­li elbise giyemez, takı takamaz, kına süremez ve sürme çekemez" buyurdu. Hasan b. Müslim diyor ki: "Sabır {kırmızı ya da beyaza çalar renkte bir bitki) konusunda bir beis gördüklerine şahid olmadım."

768- Zeyneb bt. Ümmü Seleme, annesi (r.anha)dan:

Kocası vefat etmiş bir kadın gözünden rahatsızlandı. Bunu Resûlullah (s.a.v.)'a anlattılar ve sürmeyi hatırlatarak, kadının gözüne bir şey olmasın­dan korktuğunu söylediler. Resûlullah (s.a.v.):

"Eskiden sizden biriniz evin en kötüsünde, en kötü elbiseleri içinde -ve­ya kötü elbiseleri içinde bir sene beklerdi. Nihayet bir köpek geçerse, bir te­zek atardı. Şimdi dört ay on gün sabredemiyor mu?" buyurdu.

769- Amr b. As (r.a)'dan: Peygamberimiz (s.a.v)'in sünnetini bizim için anlaşılmaz hale getirmeyin! Ummü veledin82[82] iddeti kocası vefat eden kadının iddeti gibidir.
79- Diletler
770- Ebû Remse et-Teymf den:

Bir oğlumla birlikte Peygamber'in (s.a.v.) yanına gittim. Nebi (s.a.v.): "Bu senin oğlun mudur?" diye sordu.

"Oğlum olduğuna şehadet ederim" dedim.

Resûlullah (s.a.v.): "O senin işlediğin cinayetle cezalanmaz; sen de onun işlediği cinayetle cezalanmazsın" buyurdu.

Ravi diyor ki: "Beyaz saçlarını kırmızı olarak gördüm."

771- Amr b. Şuayb babasından, o da dedesinden:

Resûlullah (s.a.v.): "Müslümanların kanları eşittir. Onların en düşük mevkide olanı dahi kâfire güvence verebilir. Onlar kendilerinden olmayan­lara karşı yek vücuttur" buyurdu.



772- Ibn Abbas (r.a)'dan:

Medine'de Kurayza ve Nadir kabileleri bulunmaktaydı. Nadir, Kuray­za'dan daha üstün idi. Bu sebeble, Nadir kabilesinden bir adam Kurayza'dan birini öldürdüğünde yüz vaşak hurma diyet verirdi. Kurayza'dan bir adam Nadir oğullarından birini öldürdürdüğünde ise, katil öldürülürdü. Nebi (s.a.v) peygamber olarak gönderildiği zaman, Nadir kabilesinden bir adam Kurayza'dan birini öldürdü.

Kurayza: "Onu bize verin öldürdüğü zata karşılık öldürelim" dediler. Nadir kabilesi ise: "Bizimle sizin aranızda Nebi (s.a.v.) hakem olsun" dedi­ler ve Peygamber (s.a.v)'e geldiler. Bunun üzerine Allah (c.c.) şu ayeti indir­di: "Hükmettiğin zaman aralarında adaletle hükmet!" Buradaki adaletten "bi'1-kısti" maksat cana karşılık candır.

Sonra da şu ayet indi: "Yoksa Câhiliyye hükmünü mü istiyorlar?"



773- Abdullah b. Amr (r.a)'dan:

Resûlullah (s.a.v.), şöyle buyurmuştur: "Dikkat ediniz! Hacılara su dağıt­mak ve Beytullah'ın temizliğine bakmak dışında, Cahiliye dönemine ait her şey; mal ve kan davaları ayaklarımın altındadır."

Sonra şöyle devam etti:

"Dikkat ediniz! ister kırbaç ve ister değenekle, hata ile öldürülen kimse­nin diyeti, kırkı hamile olmak üzere yüz devedir."



774- Ebû Şureyh el-Huzâ'î (r.a)'dan:

Resûlullah (s.a.v.)'i şöyle buyururken işittim: "Cinayet ya da yaralama nedeniyle hak sahibi olan şu üç seçenekten birini tercih eder, şayet dördün­cü bir yola baş vurmaya kalkışırsa ona mani olun: Ya kısas ister, ya affeder, ya da diyet alır. Eğer bunlardan birini elde ettikten sonra haddi aşar, taşkınk-lık yaparsa, Cehenneme gider ve orada ebedî olarak kalır."



775- Ibn Abbas (r.anhüma) derdi ki:

İsrail oğullarında kısas var, diyet yoktu. Allah (c.c.) ise bu ümmete şöyle buyurdu:

"Ey îman edenler, maktuller hakkında size kısas yazıldı. Hür hür ile; kö­le köle ile; dişi dişi ile kısas olunur. Fakat kimin lehinde, maktulun kardeşi (velisi) cüzi bir şeyle affederse hemen kısas düşer."

Ibn Abbas diyor ki: "Aftan murad, velinin kasıtlı cinayette diyeti kabul et­mesidir." "Artık örfe uymak, şer'in ve aklın iyi gördüğünü yapmak, borcu maktulün velisine güzellikle ödemek lazımdır."

Ibn Abbas diyor ki: "Yani bunun iyi olanı yapması, öbürünün de güzel­likle diyeti ödemesi gerekir." "Bu Rabbinizden bir hafifletme ve esirgeme­dir." Yani sizden önceki kavimlere yapılan sert kuralları hafifletmedir.

"O Halde kim bu af ve edadan sonra katile veya taraflarına düşmanlık ve tecavüzde bulunursa onun için pek acıklı bir azap vardır." (Bakara: 78)



776- Ebû Hureyre (r.a)'dan:

Hüzeyl kabilesinden iki kadın kavga ettiler. Biri diğerine taş atarak onu ve karnındaki cenini öldürdü. Sonra Resûlullah (s.a.v.)'in huzurunda da­valı oldular. Resûlullah (s.a.v.) ceninin diyetinin "gurre" yani bir köle ve­ya cariye'nin özgürlüğü olarak hükme bağladı. Kadının diyetini ise âkile-sme (yakınlarına) yükledi. Çocuğu ve onlarla beraber bulunanlar da ona varis oldular.

Derken, Hamel b. Nâbiğâ el-Hüzelî: "Ya Rasûlallah! Ben yememiş, içme-rruş, konuşmamış, doğarken ağlamamış bir kimsenin diyetini nasıl öderim? Böylesi heder kılınır" diyerek buna itiraz edince;

Resûlullah (s.a.v.): "Bu adam kafiyeli sözler söylemekten dolayı ancak ka­hinlerin kardeşlerindendir" buyurdu.



777- îbn Ebi Hadred el-Eslemî'nin babası (r.a)'dan:

Resulullah (s.a.v.), bizi içlerinde Ebû Katâde el-Ensârî ve Muhallim b. Cü-sâme b. Kays'm da bulunduğu bir serîyye ile gönderdi. Biz yolumuza devam ederken Amir b. el-Ezbât el-Eşca'î çıkageldi ve bizi İslâm'ın selâmı ile selam­ladı. Biz İse onu yakaladık. Muhallim b. Cüsâme üzerine atlayarak onu öldür­dü, devesi ile beraberinde bulunan yaş kerpiçleri ganimet olarak aldı.

Resulullah (s.a.v.)'in yanına döndüğümüzde bizim hakkımızda şu ayet indi: "Ey iman edenler Allah yolunda sefere çıktığınız vakit neyin ne oldu­ğunu tam olarak öğrenin, açıklığa çıkmasını bekleyin...ilh"

Urve b. Zubeyr diyor ki: Resulullah (s.a.v.) ile Huneyn gazvesine katılan babam ve dedemin bana anlattıklarına göre:

Resulullah (s.a.v.) öğlen namazını kıldıktan sonra bir ağacın altına gölge­ye çekilmişken Akra' b. Habis ile Uyeyne b. Bedr yanına vardılar. Uyeyne, Eşcâî'nin kanını istiyor, Akra' ise reddediyordu. Bu şekilde Resulullah (s.a.v.)'in huzurunda uzun süre tartıştılar. Sonunda Resulullah (s.a.v.): "Ha­yır! Elli deve bu seferimizde, elli de döndüğümüzde verilmek üzere diyeti al­mayı kabul edeceksiniz!" buyurdu. Resulullah (s.a.v) bunu onlara kabul et­tirmek için İsrar etti, sonunda diyet almayı kabul ettiler.

Diyet almayı kabul ettikleri zaman: "Arkadaşınız nerede? Gelsin de Resu­lullah (s.a.v.) onun için istiğfarda bulunsun!" dediler.

Bunun üzerine uzun boylu bir adam öldürülmeye hazır olmak üzere gi­yindiği elbise içerisinde ayağa kalkarak gelip Resulullah (s.a.v)'in önüne diz çöktü. Rasulululah (s.a.v.): "İsmin nedir?" diye sordu.

"Ben Muhallim b. Cüsâme'yim" dedi.

Resulullah (s.a.v.): "Allahım, Muhallim b. Cüsâme'yi bağışlama!" diye beddua etti. Bunu duyan Muhallim, elbisesinin kenarı ile göz yaşlarını sile sile Resulullah (s.a.v.)'ın huzurundan ayrıldı.

778- Muğîre b. Şu'be'den:

Kuma olan iki kadından biri diğerine taş ya da çadır direği atarak çocu­ğunu düşürttü. Bunun üzerine Resulullah (s.a.v.) ğurre ile yani bir köle ya da cariyenin hürriyeti ile hüküm buyurdu ve bunu kadının asâbesine (baba ta­rafından yakınlarına) yükledi.



779- Cabir (r.a)'dan:

Resulullah (s.a.v): "Her batına diyet vermek gerekir" buyurdu.



780- Ibn Abbas (r.a)'dan:

Resulullah (s.a.v): "Parmaklar, eller ve ayakların diyeti eşittir ve her par­mak için on deve vardır" buyurdu.



781- Amr b. Şu'ayb babasından, o da dedesinden naklettiğine göre: Resûlullah (s.a.v.): "Parmakların diyeti ondur on (yani her parmak için on deve verilir)" buyurulur.

782- îbn Abbas (r.anhüma)'dan:

Resûlullah (s.a.v) serçe parmağı ile baş parmağını bir araya getirerek: "Bununla bu (diyette) eşittir" buyurdu



783- îbn Abbas (r.anhüma)'dan:

Resûlullah (s.a.v) serçe parmak ile baş parmak ve azı dişi ile ön dişleri göstererek: "Bununla bu, bununla da bu (diyette) birbirine eşittir" buyurdu.



784- Abdullah b. Ebî Bekr babasından, o da dedesinden naklettiğine göre: Resûlullah (s.a.v) onlara bir sahife yazmış ve orada, ayak için elli deve; el için elli deve; el ve ayak parmaklarının herbiri için on deve; eğer tamamen kesilirse bunun için yüz deve ve diş için beş deve diyet verilmesi hükümle­ri yer alıyormuş.

785- Amr b. Şu'ayb babasından, o da dedesinden rivayet etmektedir: Re­sûlullah (s.a.v): "Parmakların diyeti ondur (yani her parmak için on deve ve­rilir); kemiğe ulaşan yaralamalarda ise diyet beştir, beştir" buyurdu,

786- Abdullah b. Ebi Bekr babasından, o da dedesinden naklettiğine göre: Resûlullah (s.a.v) kemiğe kadar ulaşan yaralamalarda diyet olarak beş de­ve' bevin zarına kadar ulaşan yaralamalarda ise üçte bir diyet verilmesine hükmetmiş.

787- Ebû Hureyre (r.a)'dan:

Sa'd b. Ubâde, Resûlullah (s.a.v)'a: "Ya Resûlullah ne buyurursun? Şayet karımla birlikte yabancı bir adam görürsem, dört şahid getirinceye kadar onu o halde bırakayım mı?" diye sordu.

Resûlullah (s.a.v.): "Evet!" buyurdu.

788- Abdullah b. Amr b. As (r.a)'dan:

Mudlic oğullarından bir zâtın bir cariyesi vardı. Ondan bir çocuğu oldu. Adam o cariyeyi işlerinde kullanıyordu. Çocuk büyüdüğü zaman babası bir gün anasını çağırdı ve şunu şunu yap dedi.

Bunun üzerine çocuk: "Hayır gelmeyecek! Daha ne zamana kadar anne­ce emir buyuracaksın?" diye sert çıktı. Buna çok kızan babası kılıcı ile ona vurdu. Kılıç çocuğun bacağına ya da başka yerine isabet ederek kesti. Çocuk, bunun neticesinde kan kaybından öldü.

Bunun üzerine adam, kendi kavminden birkaç kişi ile birlikte Ömer (r.a)'e gitti. Ömer: "Ey kendinin düşmanı! Sen oğlunu mu öldürdün? Eğer Resûlullah (s.a.v.)'in: (Babaya kendi oğlu sebebi ile kısas uygulanmaz) bu­yurduğunu işitmeseydim seni öldürürdüm. Hadi getir onun diyetini" dedi. Adam yüz yirmi ya da yüz otuz deve getirdi. Ömer (r.a) bunlardan yüz tane seçerek çocuğun varislerine verdi, fakat babasına hiç bir şey vermedi.



789- Sehl b. Sa'd (r.a)'dan:

Bir adam, Resûlullah (s.a.v) elinde bir tarakla başını tararken kapısındaki bir delikten evinin içine baktı. Onu gören Resûlullah (s.a.v): "Beni gözetledi­ğini bilseydim sununla gözünü oyardım, tzin isteme usulü ancak bakmak için konulmuştur" buyurdu.



790- Ebû Hureyre (r.a)'dan:

Resûlullah (s.a.v): "İzinsiz olarak başkalarının evine bakan kimsenin gö­zünü çıkarsalar, ona ne diyet, ne de kısas gerekir" buyurdu.



791- Ebû Hureyre (r.a)'dan:

Resûlullah (s.a.v.): "Bir adam senin evine bakarken bir taş atıp gözünü çı-karsan sana bir şey gerekmez" buyurdu.



792- Ya'la b. Ümeyye (r.a)'dan:

Resûlullah (s.a.v.) ile birlikte Zorluk savaşına (Tebuk) katılmıştım. Bu, ha­yatımda en sağlam amelimdi. Beraberimde bulunan hizmetçim bir adamla kavga etti ve biri öbürünün parmağım ısırdı. O da parmağını çekince ötekinin öndişleri düştü. Dişi düşen Resûlullah (s.a.v.)'e gelip diyet talep edince Resû­lullah (s.a.v.) dişlerini heder kabul ederek davasını reddetti.

Ravi Ata diyor ki: "Zannedersem Saffan şunu da ekledi: Resûlullah (s.a.v.): (Elini ağzında bıraksaydı da erkek deve gibi koparsa miydin?) buyurdu."

793- Amr b. Şu'ayb babasından o da dedesi (r.a)'dan:

Dedesi şöyle demiş: "Resûlullah (s.a.v.) fetih yılı Mekke'ye girdiğinde ayağa kalkarak bize hitap etti. Ebû Muhammed: (Ben bunu Siyer adlı kita­bında kaydettim) demiştir."



794- Ebû Cuhayfe'dan:

Hz. Ali (r.a)'a: "Yanınızda Kur'an dışında Resûlullah (s.a.v)'den kalan bir Şey var mı?" diye sordum.

"Tohumu yaşatan ve canlıyı yaratan Allah'a yemin ederim ki hayır, ancak Allah'ın bir kula verdiği kitabını anlama kabiliyeti vermesi ve bir de şu sahi-fede yazılı olanlar vardır" diye cevab verdi.

"O sahifede neler yazılı?" diye sorulunca,

"Diyet, esirlerin serbest bırakılması ve kafire karşılık müslümanın öldü-rülemeyeceği hususları"dedi.

795- Ebû Hureyre (r.a)'dan:

Resûlullah (s.a.v.): "Hayvanın yaralaması hederdir; yani bundan dolayı diyet gerekmez. Madenin yaralaması hederdir. Kuyunun yaralaması heder­dir. Rikâz'da ise beşte bir vergi vardır" buyurdu.



796- Said b. el-Müseyyeb ve Haram b. Sa'd'dan:

Bera'ya ait bir deve başka bir kavmin bahçesine girerek çok zarar verdi.

Resûlullah (s.a.v.): "Gündüzleri malların korunması sahiplerinin vazife­sidir. Hayvanlrm gece verdikleri zararları ise sahihlerinin Ödemeleri gere­kir" buyurdu.
81- Kasâme83[83] Babı
797- Süleyman b. Yesâr, Peygamber (s.a.v)'in Ensarh bir sahabîsinden naklettiğine göre:

Resûlullah (s.a.v.), "Kasâme" uygulamasını cahiliye döneminde olduğu şekliyle muhafaza etmiştir.



798- Sehl b. Ebi Hasme'den:

Abdullah b. Sehl öldürülmüş olarak bulundu.

Diğer bir rivayette: "Hayber kuyularından bir kuyuda veya Hayber çu­kurlarından bir çukurda Ölü olarak bulundu" demiştir.

Bunun üzerine iki amcası ve Bedir'e katılan kardeşi Abdurrahman b. Sehl Resûlullah (s.a.v.)'e geldiler. Kardeşi Abdurrahman hemen söze girince,

Resûlullah (s.a.v.): "Büyük olan, büyük olan" diyerek onu uyardı.

Bunun üzerine Muhayyıza söze başlayarak: "Ya Resûlullah! Biz Abdul­lah'ı Hayber kuyularından bir kuyuda öldürülmüş olarak bulduk" dedi.

Resûlullah (s.a.v.): "Onu Yahudilerin öldürdüğüne dair sizden elli kişi yemin edecek" buyurdu.

Dediler ki: "Görmediğimiz bir olay üzerine nasıl yemin edebiliriz?"

Resûlullah (s.a.v.): "Öyleyse yahudiler sizi elli kişi ile bu işten kurtarırlar" buyurdu.

"Ya Resûlullah! Onlar müşrik kimseler iken biz onların yeminine nasıl ra­zı oluruz" dediler.

Diğer bir rivayette ise şöyle nakledildi:

Resûlullah (s.a.v.): "Yahudiler, onu öldürmediklerine ve katili de bilme­diklerine dair elli defa yemin ederek sizi bu işten kurtarırlar" buyurdu.

Onlar: "Müşrik bir kavmin yeminine nasıl razı olabiliriz" dediler.

Resûlullah (s.a.v.): "Öyle ise sizden elli kişi, onu onların öldürdüğüne ye­min ederler" dedi.

Onlar: "Görmediğimiz bir şey üzerine nasıl yemin ederiz" dediler.

Sonra Resûlullah (s.a.v), onun diyetini kendinden verdi. Hatta beni onun diyet develerinden biri tepmişti.



799- Sehl b. Ebi Hasme, kavminin ulularından naklettiğine göre.

Abdullah b. Sehl ve Muhayyıza başlarına gelen bir darlık dolayısıyla Hayber'e giderler. Derken biri gelip Muhayyıza'ya, Abdullah b. Sehl'in öl­dürülerek bir çukur ya da kuyuya atıldığını haber verir.

Bunun üzerine Muhayyıza Yahudilere giderek: "Allah'a yemin ederim ki onu siz öldürdünüz" der.

Yahudiler: "Allah'a yemin ederiz ki onu biz öldürmedik" diye karşılık ve­rirler.

Sonra Muhayyıza dönüp doğruca kavminin yanına gider ve bu olayı on­lara anlatır. Bilahare kendinden daha büyük kardeşi Huveyyisa ve Abdur-rahman b. Sehl ile birlikte gelir. Muhayyıza ileri atılarak konuşmak ister. Hayber'de bulunan o idi. Fakat Resûlullah (s.a.v) — yaşı kastederek— Mu-hayyıza'ya: "Büyüğüne söz hakkı ver, büyüğüne söz hakkı ver" buyurur. Bunun üzerine önce Huveyyisa sonra Muhayyıza söz alarak konuşurlar.

Resûlullah (s.a.v.): "Ya arkadaşımızın diyetini öderler ya da harb ilan ederler" buyurur ve bu hususta onlara (Yahudilere) mektup yazar.

Yahudiler de: "Vallahi onu biz öldürmedik" diye cevap yazarlar.

Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v) Huveyyisa, Muhayyıza ve Abdurrah-man'a: "Yemin edip arkadaşınızın kanını hakkeder misiniz?" diye sorar.

Onlar da: "Hayır!" derler.

Resûlullah (s.a.v.): "Yahudiler size yemin etsinler mi?" buyurur.

"Onlar müslüman değiller" derler.

Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.) diyeti kendisi üstlenerek onlara yüz di­şi deve verir, develer evlerine kadar götürülür. Sehl der ki: "Beni de onlar­dan kızıl bir dişi deve tepmişti."



800- Sehl b. Hasme ve Râfi b. Hadîc'den:

Abdullah b. Sehl ve Muhayyıza b Mesud bir iş için Hayber'e gider ve şeh­rin hurmalıklarına vardıklarında birbirlerinden ayrılırlar. Çok geçmez; Ab­dullah b. Sehl öldürülür. Bunun üzerine kardeşi Abdurrahman b. Sehl ve amcası oğulları Muhayyıza b. Mesud ile Huveyyisa b. Mesud, Resûlullah (s.a.v.)'in yanına varırlar. Abdurrahman söze başlayıp konuşmak ister. An­cak Resûlullah (s.a.v.): "Büyüğü büyük bil! Söze büyük olan başlar." buyu-yarak onu ikaz eder.

Abdurrahman en küçükleri idi. Bunun üzerine amcası oğulları söze baş­layarak arkadaşlarının öldürülme hadisesini anlatırlar.

Resûlullah (s.a.v.): "Sizden elli kişinin yemin vermesi ile maktulünüz ve arkadaşınızın kanını hakkedin" buyurur.

"Biz olaya şâhid olmadık ki nasıl yemin edelim?" derler.

Resûlullah (s.a.v.): "Öyleyse Yahudiler kendilerinden elli kişinin yemin­leri ile sizi bu işten kurtarırlar" der.

"Onlar kâfir bir kavimdirler" deyip bunu da kabul etmeyince, Resûlullah (s.a.v.) o zatın diyetini kendisini öder. Sehl der ki: "Sonra on­ların deve ağılında, o develerden dişi bir devenin yanına yaklaştığımda beni öyle bir tepmişti ki..."84[84]
4- DEFTER
801- Ebû Hureyre (r.a)'dan:

Resûlullah (s.a.v.): "Bir ülkede, bir haddin infaz edilmesi o ülke halkı için otuz sabah yağmur yağmasından daha hayırlıdır" buyurdu.



802- Ebû Hüreyre (r.a)'den:

Resûlullah (s.a.v): "Kim bir müslümanın ayıbını örterse, dünya ve ahiret-te Allah da onun ayıbım örter" buyurdu.



803- Ubâde (r.a) anlatmaktadır:

Bir mecliste Resûlullah (s.a.v) ile beraber bulunuyorduk.

"Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmayacağınıza, hırsızlık yapmayacağınıza ve zina etmeyeceğinize dair bana biat ediyorsunuz" buyurarak ashabına bu hu­susla ilgili âyeti okudu.

"İmdi sizden her kim sözünde durursa, onun ecri sevabı Allah'a aittir. Sonra kim bunlardan birini yapar da o yüzden cezalandırılırsa, bu onun için bir kefaret olur. Kim de bunlardan bir şey yapar da Allah (c.c.) onu gizlerse onun işi Allah'a kalmıştır. Dilerse kendisini affeder; dilerse cezalandırır" bu­yurdu.



804- Aişe (r.anha)'den:

Mahzûm kabilesine mensub bir kadın ödünç eşya alır ve bunu inkâr eder­di. Bu sebeple Resûlullah (s.a.v.) elinin kesilmesini emretti. Bunun üzerine kadının ailesi Usâme'ye gelerek -bu hususu- onunla konuştular. Usâme de -elinin kesilmemesi için- Resûlullah (s.a.v.) ile konuşunca/ Resûlullah (s.a.v.): Kadının "Ey Üsâme! Allah'ın hadlerinden bir haddin infazını bırakmam hu­susunda bana birşey söylediğini görmeyeyim!" buyurdu.

Sonra ayağa kalkarak şöyle hitap etti: "Sizden önceki kavimler ancak şun­dan dolayı helak olmuşlardır: Onlar aralarında şerefli biri hırsızlık yapınca onu bırakırlar; zayıf biri hırsızlık yapınca elini keserlerdi. Nefsim yed-i kud­retinde olana yemin ederim ki; Muhammed'in kızı Fâtıma da hırsızlık yap­sa, muhakkak elini keserim."

Daha sonra Mahzûm'lu kadının elini kesti.



805- Aişe (r.anha)'den:

Mahzûm kabilesinden hırsızlık yapan kadının durumu Kureyşlileri ol­dukça meşgul etti. Bunun üzerine dediler ki: "Onun bağışlanması için Resû­lullah (s.a.v.)'le kim konuşabilir?" ... ilh.



806- Yine Aişe (r.anha)'den:

Kureyşlileri, hırsızlık yapan kadının durumu oldukça üzdü.



807- Aişe (r.anha) anlatmaktadır:

Resûlullah (s.a.v.) iki şey arasında muhayyer bırakılırsa kolay olanını ter­cih ederdi.

Cezası Allah'ın hadlerinden bir şey olmadıkça hiç kimseye, şahsına karşı işlediği bir kabahatten dolayı kısas uygulamazdı. Haddin infaz emrini ise hiç kimse için terketmezdi.

808- Aişe (r.anha)'den:

Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Şu üç sınıf insandan sorumluluk kaldırılmıştır: Uyanıncaya kadar uyuyandan, büyüyünceye kadar çocuktan ve aklı başına gelinceye kadar deliden."



809- İbn Ömer (r.a)'den:

Uhud harbi günü Resûlullah (s.a.v.) beni harb için teftiş etti. O zaman on-dört yaşında idim. Bana müsaade etmedi. Hendek savaşı günü olunca beni yine teftiş etti. O zaman onbeş yaşında idim. Ve bana müsaade etti.

Hadisi İbn Ömer'den nakleden Nâfi' diyor ki: "Bunun üzerine Ömer b. Abdülaziz (r.a)'m yanma gittim. Ömer, o zaman halife idi. Kendisine bu ha­disi bildirdiğimde: (Gerçekten bu küçük yaş ile büyük yaş arasında ki sınır­dır) dedi ve vekillerine: (Onbeş yaşında olanlara asker aylığı bağlayın. Bu yaştan küçük olanları ise çocuklar grupuna katın!) diye ferman yazdı."
83- Evli Ve Bekara Uygulanan Zina Haddi
810- Ubâde b. Sâmit (r.a)'den:

Resûlullah (s.a.v.): "Benden öğrenin! Allah (c.c.) kadınlara bir çıkış yolu gösterdi. Evli ile evli zina ederse, (her birine) yüz sopa vurulur, sonra recme-dilirler. Bekar ile bekar zina ederse her birine yüz sopa vurulur, ve bir yıl sür­gün edilirler" buyurdu.



811- Ebû Hureyre, Zeyb b. Hâlid ve Şibl'den:

Resûlullah (s.a.v) ile beraber bulunuyorduk. Derken bir adam geldi ve: "Senden Allah aşkına aramızda ancak Allah'ın kitabıyla hüküm vermeni di­lerim" dedi.

Sonra hasmı —ki öbüründen daha anlayışlı biriydi— ayağa kalkarak: "Doğru söyledi Aramızda Allah'ın kitabıyla hükmet! Önce bana konuşmam için müsaade buyur" dedi.

Resûlullah (s.a.v.): "Söyle!" dedi.

O zât: "Benim oğlum bu adamın yanında çırak idi. Derken karısı ile zina etmiş- Ben Öğrendim ki, oğluma recim lazımmış. Hemen onun namına yüz koyunte bir hizmetçi fidye verdim. Bir de ilim sahipi bazı kimselere sordum. Bana oğlum için yüz sopa, bir yıl sürgün cezası gerektiğini, onun karısına ise recim icabettiğini söylediler" dedi.

Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.): "Muhakkak aranızda Allah'ın kitabıy­la hükmedeceğim. Yüz koyunla hizmetçi geri verilecek. Oğluna yüz değnek­le bir yıl sürgün gerek!" Sonra Üneys'e dönerek: "Hadi ya Üneys bunun ka­rısına git! Şayet zina ettiğini itiraf ederse onu recmediver" buyurdu. Kadın suçunu itiraf edince, Üneys onu recmetti.



Yüklə 1,23 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   12   13   14   15   16   17   18   19   ...   22




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin