385- Ebu Hureyre (r.a) rivayet etmektedir: Peygamber (s.a.v.):
uçlu iken kendi iradesi dışında kusan kimseye o orucunu kaza yapyoktur. Eğer kendini zorlayarak kusarsa, o vakit orucunu kaza etsin!" buyurdu.
386- Sevbân (r.a) bildirmektedir:
Peygamber (s.a.v.) Bakî'de yürürken bir adamın hacamat yaptırdığını (kan aldırdığını) gördü ve "Hacamat yapanın da yaptıranın da orucu bozulmuştur" buyurdu.
387- Ebû Râfi' anlatmaktadır:
Gece hacamat yaptırdığı bir anda Ebû Musa'nın yanma girdim: "Bunu gündüz yapsaydın ya" dedim. Bana:
"Oruçlu olduğum bir vakitte kanımı akıtmamı mı söylüyorsun? Ben: Re-sûlullah (s.a.v.)'ı: (Hacamat yapanın da, yaptıranın da orucu bozulmuştur) buyurduğunu işittim" dedi.
388- İbn Abbas (r.a)' in bildirdiğine göre:
Peygamber (s.a.v.), Kâha (Mekke ile Medine arasında bir yer adı) denilen yerde oruçlu olduğu halde hacamat yaptırmıştır.
Kbû Muhammed, bunun bir yolculuk sırasında olduğunu söylemiştir.
389- Ebu Hureyre (r.a) rivayet etmektedir: Peygamber (s.a.v.):
"Oruçlu iken kim unutarak yer veya içerse, orucunu tamamlasın; Zira ona Allah yedirmiş ve içirmiştir" buyurdu.
390- Yine Ebu Hureyre (r.a) rivayet etmektedir: Peygamber (s.a.v.):
"Biriniz oruçlu iken unutarak yer veya içerse, orucunu tamamlasın; Zira ona Allah yedirmiş ve içirmiştir" buyurdu.
391- Aişe (r.a) bildirmektedir:
Peygamber (s.a.v.) oruçlu olduğu halde eşlerini öper ve mübaşerette (bedensel temas) bulunurdu. O (s.a.v.) sizin nefsine en fazla hâkim olanı-nızdı.
392- Âişe (r.a) bildirmektedir:
Peygamber (s.a.v.) cünüblü olarak sabahlar, sonra yıkanır ve oruç tutardı.
393- Ömer (r.a) rivayet etmektedir: eygamber (s.a.v.): "Güneş batıp gece olduğunda iftar ederim" buyurdu.
394- Ibn Ömer (r.a) bildirmektedir:
Peygamber, iftar etmeksizin birbiri ardınca birkaç gün oruç tutmayı yasakladı. Kendisine (s.a.v.): "Ama sen visal yapıyorsun" denildiğinde, Rasû-lullah (s.a.v.):
"Ben, sizden biri gibi değilim. Ben geceye girerken, Allah tarafından ye-
dirilir, içirilirim." buyurdu.
395- Ebû Hureyre (r.a) rivayet etmektedir:
Resûlullah (s.a.v.):
"Ramazan hilâlini gördüğünüz de oruç tutunuz, yine hilâli gördüğünüz de bayram ediniz. Eğer hava bulutlu olur da hilâli göremezseniz orucunuzu otuz güne tamamlayınız!" buyurdu.
396- Resûlullah (s.a.v.)'in bir sahâbisi tarafından nakledilmektedir: Halk otuz gün boyunca oruçlu kaldılar. Derken iki bedevi gelerek bir gün Önce hilâli gördüklerine şahitlik ettiler. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.) insanlara emir buyurdu ve bayram ettiler.
397- Âişe (r.a) nakletmektedir:
Hamza el-Eslemî, Peygamber (s.a.v.)'e yolculuk esnasında oruç tutmak hususunu sordu. Resûlullah (s.a.v.):
"İstersen oruç tut, istersen tutma!" buyurdu.
398- îbn Abbas (r.a) anlatmaktadır:
Peygamber (s.a.v.) fetih (Mekke'nin fethi) yılı oruçlu olarak yola çıkmıştı. "Kedid/f denilen yere vardığında orucunu açtı.
Resûlullah (s.a.v.)'m ancak son fiili hükme esas alınır.
Ebu Muhammed; "Peygamber'in ancak son fiili hükme esas alınır" sözünün Ma'mer'in de ifâde ettiği gibi Zührt'ye ait olduğunu söylemiştir. Bunu Muhammed b. Yahya, Abdurrazzak'tan, o da Mamer'den nakletmiştir.
399- Câbir b. Abdullah (r.a)'ın naklettiğine göre, Resûlullah (s.a.v.) bir yolculuk esnasında, başına kalabalık toplanmış gölgelendirilmekte olan birini gördü ve: "Bu nedir, ne oldu?" diye sordu. Ashâb:
"Oruçlu biri" dediler. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.): "Yolculuk esnasında oruç tutmanız taattan değildir" buyurdu.
400- Âişe (r.a) bildirmektedir:
Bizden herhangi birimiz Ramazan ayında orucunu bozardı da, kaza edemeden tekrar Şaban ayı girerdi. Resûlullah (s.a.v.) Şaban ayında tuttuğu gibi hiçbir ayda oruç tutmazdı. Bir kaç günü hariç, hatta tamamında oruç tutardı.
401- Ebu Ubeyde bildirmektedir:
Ömer b. el-Hattâb (r.a) ile beraber bayram namazında bulundum. Hutbeden önce namazı kıldırdı. Sonra "Resûlullah (s.a.v.) bu iki günde oruç tutulmasını yasakladı" dedi.
Râvi Süfyân'm bir başka rivayetinde ise şöyledir:
"Peygamber (s.a.v.) bu iki günde; Ramazan ve Kurban bayramları günlerinde oruç tutulmasını yasakladı. Ramazan bayramı günü, tutmakta olduğunuz orucunuzu bozmanız için; Kurban bayramı günü ise, kurbanlarınızın etini yemeniz içindir."
402- Aişe (r.a) anlatmaktadır:
Peygamber (s.a.v.) beraberinde bir cemaatle, Ramazan ayında bir gece mescidde nafile namaz kıldı. îkind gece aynı namazı kılarken ilk gecekinden daha fazla cemaat toplandı. Üçüncü veya dördüncü gece olduğunda mescid öyle doldu ki; artık cemaati almaz oldu. Bu hâl üzerine Resûlullah (s.a.v) yanlarına çıkmadı. Cemaat, bunun üzerine "Namaz! Namaz!... diye Pey-gamber'e seslenmeye başladı. Resûlullah (s.a.v) yanlarına yine çıkmadı. Sabah olduğunda Ömer b. el-Hattab (r.a):
"Ev Allanın Rasûlü! Dün gece cemaat seni bekleye durdu" deyince Resûlullah (s.a.v.):
"Onların akşamki hallerini biliyordum, fakat bu namazın onlara farz kılınmasından endişe ettim" buyurdu.
403- Ebu Zer (r.a) anlatmaktadır:
Peygamber (s.a.v.) ile Ramazan orucunu tutuk ama, ayın son yedi günü kalıncaya kadar bize nafile olarak herhangi bir gece namazı kıldırmadı. Yedi gün kalınca, ayın 23. gecesi gecenin üçte biri geçinceye kadar bize nafile ibadet yaptırdı. Ayın 24. gecesi herhangi bir nafile ibâdet yaptırmaksızın ondan sonraki gece 25. gecesi yaklaşık gece yarısına kadar bize ibâdet ettirdi. Biz de,
Ya Resûlullah! "Bu gecemizin geri kalanında da bize nafile ibâdet ettir-sen?" dedik. Resûlullah (s.a.v.):
"Bir adam, imamı ile birlikte gece ibâdetini yapar da onunla beraber ayrı-lırsa o gecesinin geri kalanında ibâdet yapmış gibi sevab defterine yazılır" buyurdu.
26. Gece ise herhangi bir ibâdet yaptırmadı. Fakat 27. gece olunca ailesine haber göndererek mescide çağırttı, insanlar toplandı. O gece bize o kadar nafile ibâdet yaptırdı ki, "felahı" kaçıracağız diye endişelendik.
Râvi diyor ki; Ebu Zer'e "felah nedir?" diye sordum, "Sahur" diye cevap verdi.
404- Ebu Hureyre (r.a) rivayet etmektedir: Peygamber (s.a.v.):
"Her kim, Ramazan'da inanarak ve Allah rızasını gözeterek oruç tutarsa geçmiş günahları bağışlanır. Ve her kim inanarak ve Allah rızasını gözeterek Kadir Gecesini (ibadet ve namazla) ihya ederse, onun da geçmiş günahları bağışlanır."
405- Salim, babasından naklen rivayet temektedir ki: Resûlullah (s.a.v.): "Siz, onu (yani Kadir Gecesi'ni) Ramazan'ın son on gününün tek gecelerinde yani 21, 23, 25 vb. geceleri arayın!" buyurdu.
406- Yezid b. Ebi Süleyman'dan:
Zirr b. Hubeyş'in şöyle dediğini işittim: "Eğer içinizde bir takım aklı ermezler olmasa idi, elimi kulağıma kor şöyle seslenirdim:
Dikkat ediniz! Kadir gecesi Ramazan'ın son on günü, son yedi günü içerisindedir. Ondan önce ve sonra üç gün vardır. Bunu, bana yalan söyleme-yen, kendisine yalan söylemeyenden naklen haber vermiştir. Yani Übey b. Ka'b, Nebî (s.a.v.)'den naklen haber vermiştir."
407- Aişe (r.anha) demiştir ki:
Resûlullah (s.a.v.) Allah (c.c.) ruhunu alıncaya kadar, Ramazan'ın son on günü itikatta bulunurdu.
408- Yine Âişe (r.anha)'dan:
Resûlullah (s.a.v.), itikâfa girmek istediği vakit, sabah namazım kılar, sonra itikâf yapmak istediği yere girerdi. Bir defa, Ramazan'ın son on gününde itikâfa girmek istediğinde emir buyurdu, onun için bir çadır kuruldu. Âişe (r.anha)'nın emri üzerine onun için de bir çadır kuruldu. Hafsa (r.anha)'nın emri üzerine onun için de bir çadır kuruldu. Zeyneb (r.anha) bunların çadırlarını görünce emir buyurdu onun için de bir çadır kuruldu.
Peygamber (s.a.v.) bu durumu-çadırlan-görünce: "Siz bunu iyilik mi sayıyor sunuz?" buyurdu ve bundan sonra Ramazanda itikâfa girmeyip, Şevvalin on gününde itikâfa girdi.
409- Âişe (r.anha) anlatmaktadır:
Ben, itikâfta iken, bir ihtiyaçdan dolayı eve gelirdim, evde hasta bulunduğu halde, onun halini ancak yanından geçerken sorardım.
Resûlullah (s.a.v) dahi mescidde itikâfta iken başını bana uzatır, ben de saçını tarardım. îtikâfta iken bir ihtiyaçtan dolayı değil, ancak abdest almak istediği zaman eve gelirdi.
410- IbnAbbâs(r.a)'dan:
Bir adam Peygamber (s.a.v.)'e gelerek: "Ya Resûlullah! Hac her sene mi kılındı?" dive sordu ve t>orau.
Resûlullah (s.a.v.): "Hayır, Ömürde sadece bir hac farz kılınmıştır. Ancak nafile hac yapmak isteyen, bundan sonra yapsm. Eğer (hac her sene farz kılındı) demiş olsaydım, her sene onu eda etmek farz olurdu." buyurdu.
411- İbn Abbâs (r.anhüma) anlatmaktadır:
Bir kadın, tahterevanın üzerinde çocuğunu Resûlullah'a arzederek:
"Yâ Resûlullah bunun için hac var mıdır?" diye sordu.
Resûlullah (s.a.v.): "Evet, sana da ecir vardır" buyurdu.
412- Salim, babasından şöyle nakletmiştir:
Nebi (s.a.v.) Medineliler için Zu'1-Huleyfe'yi, Şamlılar için Cuhfe'yi, Ne-cidliler için Karnu'l-Menâzil'i mikat yeri olarak tayin etti. Bana zikredildiği-ne göre Yemenliler için de Yelemlem'i mikat yeri olarak tayin etmiştir; fakat bunu bizzat duymadım.
413- Tavus'un îbn Abbas (r.a) naklettiğine göre:
Resûlullah (s.a.v.), Medineliler için ZuT-Huleyfe'yi, Şamlılar için Cuh-fe'yi, Necidliler için Karn'ı (ibn Tavus: Karnu'l-Menâzil'i, demiştir), Yemenliler için de Yelemlem'i (Amr'm rivayetine göre ibn Tavus: "Elemlem" demiştir) mikat yeri olarak tayin etti.
"Ve bu mikat yerleri o yörelerin halkı ve başka yerlerden gelip buralardan geçen herkes için tayin edilmiştir. Buralardan daha yakın olanlar ise, bulundukları yerden (Amr: Ailesinin yanından; îbn Tavus: "Büyüdüğü yerden", demiştir), hatta Mekkeliler Mekke'den ihrama girerler, buyurmuştur.
414- Âişe (r.anha) anlatmaktadır:
Ben, ihrama girmezden önce ihrama gireceği, Beytullah'ı tavaf etmeden önce de ihramdan çıktığı için Resûlullah (s.a.v.) koku sürerdim.
415- Yine Âişe (r.anha) demiştir ki:
Resûlullah (s.a.v.) ihramlı iken, saç ayırımındaki kokunun parıltısı hâlâ gözlerimin önünde, onu görür gibiyim.
416- İbn Ömer (r.a) anlatmaktadır:
Bir zat Resûlullah'a seslenerek: "Ya Rasûlallah! İhramlı ne tür elbiseleri giyemez?" diye sordu.
Resûlullah (s.a.v.): "Don, gömlek, burnus (başlığı kendisine birleşik elbise) gibi giysi, sarık, safran veya vers (Yemen'de yetişen birçiçek)Te boyanmış hiçbir elbise giyemez. Herhangi biriniz ihrama girerken izâr, ridâ ve bir çift na-lmle (Sandalete benzer bir tür ayakkabı) ihrama girsin. Eğer nalin bulamazsa, topuklarına kadar yırtmak şartı ile bir çift mest giysin" buyurdu.
417- İbn Abbas (r.a) anlatmaktadır:
Resûlullah (s.a.v) Hutbe verirken ihramlıyı kasdederek: "İzâr bulamayana don; nalin bulamayana da mest giymek caizdir" dediğini işittim. Bu iki hadisten hangisinin diğerini neshettiğini bilemiyorum.
418- Âişe (r.anha) anlatmaktadır:
îhrama girdikten sonra Resûlullah (s.a.v.) ile birlikte bulunurduk, yanımıza kafile uğradığı vakit, elbisemizin ucunu arkadan yüzümüze aşağı sarkıtırdık, -yanaklarına işaret ederek-buradan aşağı sarkardı. Yanımızdan uzaklaştıklarında, perdeyi kaldırırdık. İhramlı kadın, peçe hâriç, istediği elbiseyi giyebilir.
419- Ibn Abbâs (r.anhüma) anlatmaktadır:
Dubâ'a binti ez-Zübeyr Peygamber (s.a.v.)'e gelerek: "Ya Rasûlallah ben hac yapmak İstiyorum, şart koşabilir miyim? (Yani şartlı hac yapabilir miyim?) diye sordu.
Resûlullah (s.a.v.): "Evet!" buyurdu.
Dubâ'a: "Peki, bunun için nasıl niyet edeceğim?" diye sordu.
Resûlullah (s.a.v.): "Lebbeyk Allahümme lebbeyk! (Her emrine amadeyim Allahım!) Beni, nerede aciz bırakırsan, ihramdan çıkış yerim orası olsun diye niyet et" buyurdu.
420- Âişe (r.asıha) anlatmaktadır:
Nebi (s.a.v.) Dubâ'a binti Zübeyr b. Abdulmuttalib'in yanma girince, Dubâ'a: "Ben, haccetmek istiyorum, ama rahatsızım" dedi.
Resûlullah (s.a.v.): "Haccet ve (Allahım) ihramdan çıkacağım yer, beni aciz bırakacağın yer olsun, diye şart koş." buyurdu.
Mvhammed b. Yahya şöyle demiştir: "Bize göre Abdurrazzâk'ın rivayet ettiği, Dubâ'a'nm kıssası ile ilgili bu hadis mahfuz olup, Hac ibadetinde şart koşmak isteyen kimse için delil gösterilebilir.
421- Âişe (r.anha) bildirmektedir.
Veda haca senesi yola çıktığımızda Peygamber (s.a.v.) hacca niyet etmişti. Bir takım kimseler de hacca niyet etmişti. Bazıları ise hem hacca hem de umreye niyet ettiler. Ben de umreye niyet edenlerdendim.
422- Yine Âişe (r.anha) bildirmektedir:
Veda haca senesi Peygamber (s.a.v.) ile beraber yola çıkarak umre için niyet etmiştik. Sonra Resûlullah (s.a.v.): "Kimin beraberinde kurbanı varsa, hac ile umreye birlikte niyet etsin, sonra her ikisinden beraberce ihramdan çıkıncaya kadar ihramda kalsın!" buyurdu .
423- Âişe (r.anha) anlatmaktadır:
Ben, Peygamber (s.a.v.)'in kurbanının nişan iplerini şu iki elimle örerdim. Sonra ihramlı kimsenin sakındığı hiçbir şeyden sakınmazdı.
Abdurrahman'm rivayeti ise şu şekildedir: Sonra hacıların uzaklaştığı hiçbir serden uzak durmaz ve onu terk etmezdi!
Hz. Âişe sözlerine şöyle devam etmiştir: Bizim bildiğimize göre Hacı adayı ancak Beytullah'ı tavaf etmekle ihramdan çıkar.
424- İbn Abbas (r.a)'dan:
ResûluUah (s.a.v.) öğleyi Zü'1-Huleyfe' de kıldı. Sonra devesini getirtip hörgücünün sağ tarafından nişanladı ve kan aktı, sonra boynuna iki nalin taktı. Sonra devesini getirtip devesine bindi. Beydâ denilen yere vardığında, hac için telbiye getirdi.
425- İbn Abbas (r.a) anlatmaktadır:
Peygamber (s.a.v.) bir adamla onsekiz deve gönderdi ve kendisini o develer hakkında vekil yaptı. O zat oradan ayrıldıktan bir müddet sonra tekrar dönerk
dönerek:
"Ya Rasûlallah! Bu develerden herhangi biri yolda kalırsa ne yapmamı buyurursunuz?" diye sordu.
ResûluUah (s.a.v.): "Yolda kalan deveyi boğazla sonra boynundaki nişan kanı ile nalinlerini boya ve hörgücünün yanıbaşına koy. O deveden ne sen, ne de yol arkadaşlarından hiçbiri yemesin!" buyurdu.
426- Âişe (r.anha) naklettiğine göre:
Resûluîlah (s.a.v.) bir defasında hedy kurbanı olarak boyunlarına nişan takılmış koyun göndermiştir.
427- Ebû Hureyre (r.a) bildirmektedir:
Bir defa ResûluUah (s.a.v.), beraberinde "bedene" (kurban edilmek üzere Mekke'ye gönderilen deve) bulunan bir adam görünce, "Ona bin!" dedi. Adam: "Ya ResûluUah! Bu bedenedir" deyip çekinince ResûluUah (s.a.v.): "Yazıklar olsun, ona binsene!" buyurdu.
428- Yine Ebu Hureyre (r.a) bildirmektedir:
ResûluUah (s.a.v.) Kurban edilmek üzere Mekke'ye bedene sürmekte olan bir zat gördü ve: "Ona bin!" dedi. O zat: "Ya Resulallah! O bedenedir" deyip binmek istemedi. Resûlullah (s.a.v.) ikinci veya üçüncü defada: "Ona bin, yazıklar olsun sana!" buyurdu.
429- Atâ demiştir ki:
Cabir b. Abdullah (r.a)'a kurban edilmek üzere Mekke'ye sevkedilen develere binilip binilmeyeceği sorulduğunu duydum:
"Ben, Peygamber (s.a.v.)'i (Mecbur kaldığında, başka bir hayvan buluncaya kadar ona güzellikle bin!) buyururken işittim." dedi.
430- Enes (r.a) demiştir ki:
Resûlullah (s.a.v.)'i: "Umre ile hacca beraber "lebbeyk!" diye telbiye getirirken işittim."
431- Bekir b. Abdullah'tan:
Ibn Ömer (r.a)'a, Enes b. Mâlik (r.a)'ın bize, Peyamber (s.a.v)'in umre ve hac için birlikte niyet ettiğini bildirdiğini söyledim. Ibn Ömer (r.a):
"Enes (r.a) yanılmıştır. Resûlullah (s.a.v.) yalnız hacca niyet etti. Biz de onunla beraber hacca niyet ettik" dedi.
432- Ebu Musa (r.a) anlatmaktadır:
Resûlullah (s.a.v) Bathâ'da mola verirken yanma vardım. Bana: "Hac yaptın mı?" diye sordu. "Evet!" dedim.
"Nasıl yaptın?" diye sordu. Ben de:
"Peygamber (s.a.v.)'in niyet ettiği gibi niyet ederek lebbeyk' dedim
Bunun üzerine: "iyi yapmışsın. Şimdi git Beytullah'ı tavaf et; Safa ve Mer-ve arasında sa'y yap. Sonra ihramdan çık!" buyurdu.
Ebu Musa: "Ben de Beytullah'ı tavaf ettim; Safa ve Merve arasında sa'y yaptım" demiştir.
433- Ibn Ömer (r.a) bildirmektedir:
Resûlullah (s.a.v.) şu şekilde telbiye getirirdi:
"Her zaman emrine amadeyim Allahım! Emrine amadeyim. Sana hiç bir ortak yoktur. Emrine amadeyim! Hiç şüphe yoktur ki, hamd ve nimet sana mahsustur. Mülk de senindir. Senin hiçbir ortağın yoktur!"
Nâfİ': "îbn Ömer (r.a) ayrıca şunları da eklemiştir" demektedir: "Emrine amadeyim, itaatına tekrar tekrar yönelirim. Hayır senin yed-i kudretindedir. Dilek sana arzedilir, amel de sanadır."
434- Hallâd es-Sâib'in babası (r.a)'dan naklettiğine göre: Resûlullah (s.a.v.): "Cebrail (a.s.), bana gelerek, ashabıma telbiye getirirken seslerini yükseltmelerini emretmemi söyledi" demiştir.
435- Ebu Katâde babasından naklettiğine göre:
Babası, ihramsız olarak ihrama girmiş bir grup sahabe ile birlikte bulunuyordu. Derken atına binip uzakta gördüğü bir yabani eşek avladı. Etinden kendisi yediği gibi, yemeleri için arkadaşlarına da takdim etti. Fakat onlar bu hususu Resûlullah'a sordular.
Resûlullah: "Ava işaret ettiniz, onu öldürdünüz veya avladınız mı?" diye sordu: "Hayır!" dediler.
Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.): "Öyleyse yiyebilirsiniz, bunda bir sakınca yoktur." buyurdu.
436- Ibn Abbas (r.a) anlatmaktadır:
Sa'b b. Cusâme (r.a), Resûlullah (s.a.v.)'e Ebvâ ya da Veddan'da bulunduğu sırada bir yaban eşeği eti hediye etti, fakat Resûlullah (s.a.v.) kabul etmedi.
Sa'b (r.a) diyor ki: Resûlullah (s.a.v.O, yüzümden gücendiğimi anlayınca:
"Biz onu sana başka sebebden dolayı değil, sadece ihramlı olduğumuz için iade ettik" buyurdu.
Ibn Uyeyne, hediye edilen hususunda, "Bir yaban eşeği eti" derken, Sâid b. Cubeyr'in İbn Abbas'dan naklettiği rivayette, "Bir yaban eşeği budu" ifadesi yer almıştır.
437- Câbir b. Abdullah (r.a)'dan:
Resûlullah (s.a.v.): "îhramh olduğunuz zaman, kara avının eti, bizzat kendiniz avlamadığınız veya sizin için avlanmadığı sürece size helaldir" buyurdu.
438- İbn Ammâr anlatmaktadır:
Cabir b. Abdullah'a kelerin etinin yenilip yenilmeyeceğini sordum. "Onu yiyebilirsin" dedi.
"Onu yiyebilir miyim?" diye tekrar sordum. "Evet, benim emrimle ye!" dedi.
"O av hayvanı mıdır?" diye sordum. "Evet!" dedi.
"Peki, bunu Resûlullah (s.a.v.)'dan mı işittin?" diye sordum. Yine "Evet!" dedi.:
439- Cabir b. Abdullah (r.a)'dan:
Resûlullah (s.a.v.)'e, kelerin durumu soruldu. O da: "Keler av hayvanıdır. İhramlı iken avlanılması durumunda buna karşılık bir koyun tasadduk etmek gerekir" buyurdu.
440- Salim, babası (r.a) naklettiğine göre:
Resûlullah (s.a.v.): "Beş tür hayvan vardır ki, Harem'de ve ihramlı iken öldürülmeleri durumunda öldürene herhangi bir günah yoktur." İbn Hâ-şim'in rivayetinde ise: "Harem ve harem dışında öldürülmelerinde..." şeklindedir. Bunlar; fare, çaylak, karga, akreb ve kuduz köpektir" buyurdu.
441- Abdullah b. Huneyn, babasından:
Ibn Abbâs ve Misver b. Mahreme, Fere denilen yerde, ihramımın başını yıkayıp yıkayamayacağı hususunda ihtilaf ettiler. Bunun üzerine beni, bu meseleyi sormak için, Ebu Eyyub el-Ensârî'ye gönderdiler. Yanına vardığımda, kuyunun iki direği arasında yıkanıyordu. Kendisine selâm verdim, oğsunün üzerine elbisesini çekerek örtündü. Sonra:
Beni, sana Resûlullah (s.a.v.)'in (ihramlı iken) başını nasıl yıkadığını sor- için kardeşinin oğlu gönderdi" dedim. U Eyyub: "Bak Resûlullah (s.a.v.) başını şu şekilde yıkıyordu." dedi. Ve Ellerini başına koyarak ileri-geri götürdü. Sonra: "işte ben, Resûlullah (s.a.v.)'i başını bu şekilde yıkarken gördüm" dedi.
442- îbn Abbas (r.a)'dan:
Resûlullah (s.a.v) ihramlı iken hacamat yapmıştı.
443- Eyyub b. Musa, Nubeyh'den:
Ömer b. Ubeydullah b. Ma'mer, gözlerinden rahatsızlanmıştı. Ravha'ya vardığında bu rahatsızlığı daha da arttı. Bunun üzerine, Ebân b. Osman'a bu durumda ne yapacağını sormak için birini gönderdi. Ebân da haber göndererek, Osman (r.a)'dan naklen, Resûlullah (s.a.v.)'in bu tür bir rahatsızlığı olan kimsenin gözlerine sabır (kokusuz acı bir ilaç) çekmesi için müsaade buyurduğunu bildirdi.
444- Osman b. Affân (r.a)'dan:
Resûlullah (s.a.v.): "Ihramlı, ne kendisini nikahlayabilir, ne başkasına nikah yapabilir ve ne de dünür gönderebilir" buyurdu.
445- Meymûne (r.anha)'dan:
Rasûlullah (s.a.v.) benimle Şerifte, ikimizin de ihramsız olduğu bir vakitte evlendi.
446- îbn Abbas (r.a) anlatmaktadır:
Resûlullah (s.a.v.) Meymûne (r.anha) ile ihramlı iken evlendi.
Ravi diyor ki: "Bunu Zührî'ye anlattığımda bana, Yezid b. el-Esamm'ın — ki Meymûne onun halasıdır— bildirdiğine göre: 'Resûlullah (s.a.v.), Meymûne ile her ikisi de ihramsız oldukları bir zamanda evlenmiştir' dedi."
447- Safvan b. Ya'la b. Ümeyye anlatmaktadır:
Ya'la, Ömer b. el-Hattâb (r.a)'a:
"Nebi (s.a.v.)'i, kendisine vahiy indirilirken bir görsem" derdi. Sonra Peygamber (s.a.v.) Ci'râne'de bulunduğu esnada, üzerine bir elbise ile gölge yapıldı, yanında da, içlerinde Ömer (r.a)'in olduğu bir grup sahabe vardı.
Derken Resûlullah (s.a.v.)'in yanma bir cübbe giymiş ve kokuya bulanmış bir zat geldi ve: "Ya Rasûlallah! Kokuya bulandıktan sonra umre için ihrama giren bir şahıs hakkında ne buyurursun?" diye sordu.
Resûlullah (s.a.v.) bir müddet ona baktıktan sonra sessiz kaldı. Ardından kendisine vahiy geldi. Bu sırada Ömer (r.a) Ya'la b. Ümeyye'ye eli ile işaret ederek "Gel!" dedi. Ya'la gelip başını örtünün altına soktuğunda bir de ne görsün. Peygamber (s.a.v.)'in yüzü kıpkırmızı olmuş bir müddettir horluyor, sonra açıldı ve: "Az önce bana umreyi soran zât nerededir?" diye sordu.
O zât aranıp bulunarak Resûlullah'a getirildi. Nebi (s.a.v.) ona: "Üzerindeki kokuyu üç defa yıka ve cübbeyi de çıkar. Sonra hac yaparken ne yapıyorsan umrede de aynısını yap" buyurdu.
448- İbn Cüreyc'den:
Ata b. Ebi Rabâh Veda Haccı'ndan önce meydana gelen cübbe sahibinin kıssasına göre hareket ediyordu. Peygamber (s.a.v.)'in yaptığı son iş uyulmaya daha layıktır.
449- Safvan b. Ya'la'nın bildirdiğine göre babası şöyle anlatmıştır: Cirâne'de, Nebi (s.a.v.) ile birlikte bulunuyordum. Derken, üzerine bir cübbe giyinmiş ve "haluk" denilen kokuya bulanmış bir adam geldi ve: "Ya Rasûlallah! Ben, üzerimde bu cübbe olduğu halde umre için ihrama girdim, ne buyurursunuz?" dedi.
Nebi (s.a.v.): "Hacc esnasında ne yapardın, nasıl hareket ederdin?" diye sordu. O zât: "Hac yaparken bu cübbeyi çıkarır, kokunun izlerini de yok ederdim" deyince, Nebî (s.a.v.): "Hac esnasında yaptıklarını, umrede de yap!" buyurdu.
450- Ka'b b. Ucre (r.a)'dan:
Ka'b, ihramlı olarak ResûluUah (s.a.v.) ile birlikte bulunuyordu. Bu esnada başının bitleri onu aşırı derecede rahatsız etmeye başladı.
Bunun üzerine ResûluUah (s.a.v.) başını tıraş etmesini söyleyip, kefaret olarak: "Ya üç gün oruç tut, yahut herbirine iki müd —yemek— olmak üzere altı yoksulu yedir veya bir koyun kurban et! Bunlardan hangisini yaparsan, kefaretin için yeterlidir" buyurdu.
451- İbn Abbas (r.a)'dan nakledilen habere göre,
Resüluüah (s.a.v.), umre yaparken Hacer-i Esved'i selâmlayacağı zaman telbiyeyi bırakırdı.
452- Salim, babasından:
Hz. Ömer (r.a) Hacer-i Esved'i öptü ve ardından: "Vallahi, senin bir taş olduğunu pekâlâ biliyorum. Eğer ResûluUah (s.a.v.)'ın seni öptüğünü görmüş olmasaydım, seni ben de öpmezdim" dedi.
Dostları ilə paylaş: |