Ibnü'l-câRÛD; Tam adı Ebû Muhammed Abdullah b. Ali b el-Cârud en-Nisâbû-rî'dir. Hadis münekkitleri kendisinden övgüyle bahsetmektedir. Hadis hafızı ve fakihidir. Hicri 230 (845 m.) yılında Nişâbur'da doğdu



Yüklə 1,23 Mb.
səhifə11/22
tarix26.04.2018
ölçüsü1,23 Mb.
#49049
1   ...   7   8   9   10   11   12   13   14   ...   22

453- Nâfî'den:

ibn Ömer (r.a)'m, eli ile Hacer-i Esved'i istilâm ettiğini, sonra onu öptü­ğünü ve ardında da: "ResûluUah (s.a.v.)'ın bu şekilde yaptığını gördüğüm-den bu yana, bu ameli hiç terk etmedim" dediğini müşahede ettim.



454- Câbir (r.a)'dan:

ResûluUah (s.a.v.), Mekke'ye vardığında, Hacer-i Esved'in yanına giderek u selâmladı. Sonra sağ tarafa doğru ilerleyerek üç defa "remi" (koşara-ım), dört defa da normal yürüyüşle yürüyerek tavaf yaptı.



455- Yine Câbir (r.a)'dan:

Resûlullah (s.a.v.), üç defa Hacer'den başlayıp Hacer-i Esved'e kadar remi* yaparak tavaf etti.



456- Şaib'in azadlısın Yahya b. Ubeyd, babasından naklettiğine göre;

Babası, Nebi (s.a.v.)'in, Hacer-i Esved'in bulunduğu köşe İle Cume oğul­ları köşesi arasında: "Ey Rabbimiz! Bİze dünya ve ahirette iyilik ver, bizi ce­hennem azabından koru" diye dua ederken işitmiş.



457- Âişe (r.anha)'dan:

Resûlullah (s.a.v.): "Beytullah'ı tavaf etmek, Safa ile Merve arasında sa'y yapmak ve şeytanları taşlamak sadece Allah'ı anmak için konulmuştur" bu­yurdu.



458- Hz. Peygamberi'İn eşiAişe (r.anha) demiştir ki: "Hac ile umreyi cem'edenler (birlikte yapanlar) sadece bir tavaf yapmış­lardır."

459- Câbir (r.a)'dan:

Remi; tavaf yaparken, kısa adımlarla hızlı yürümekdir (ç.n.).

Peygamber (s.a.v)'in ashabı Hac ve umreleri için (sadece) bir tavaf ederek, Safa ile Merve arasında sa'y etmişlerdir.

Râvi Ebû Asım bir keresinde şu şekilde rivayet etmiştir: Nebî (s.a.v.) ve ashabı hac ve umreleri için Beytullah'ı bir defa tavaf ya­parak, Safa ile Merve arasında sa'y etmişlerdir.



460- îbn Ömer (r.anhüma)'dan:

Peygamber (s.a.v): "Her kim hac ve umreye beraber niyet ederse, her iki­si için sadece bir tavaf yapması yeterlidir. Sonra her ikisini de tamamlama­dan ihramdan çıkmaz" buyurdu.



461- İbn Abbâs (r.a)'dan:

Peygamber (s.a.v.): "Beytullah'ı tavaf etmek namaz mesabesindedir. Ne var ki Allah (.c.c.) tavaf esnasında konuşmanızı mubah kılmıştır. Bu durum­da her kim konuşma ihtiyacı hissederse, ancak hayır konuşsun" buyurdu.



462- Ümmü Seleme (r.anha)'dan:

Ummü Seleme, hasta olarak Mekke'ye geldi. Hastalığını Resûlullah (s.a.v.)'e bildirdiğinde. Peygamber (s.a.v.): "Hayvana binerek insanların ar­kasından tavaf et!" buyurdu.

Ummü Seleme diyor ki:" O zaman Resûlullah (s.a.v.)'ı Kabe'nin yanında, Tûr Suresi'ni okurken işittim."

463- İbn Abbâs (r.a)'dan:

Resûlullah (s.a.v.), Veda haccında, bir deve üzerinde tavaf ederek, Hacer-i Esved'i âsâsıyla selâmlamıştır.



464- Ebu Tufeyl (r.a)'dan:

Ben Resûlullah (s.a.v.)'i devesi üzerinde tavaf ederken gördüm. Âsâsı ile Hacer-i Esvedi selamlıyor ve asasının ucunu öpüyordu.

Sonra Safa tepesine çıkarak, yine devesinin üzerinde yedi defa tavaf (sa'y) yaptı.

Sonra Resûlullah (s.a.v.) yola çıktı. Devesi kendisini "Beydâ" düzlüğüne çıkardığı vakit, tevhidle niyet etti:

"Her zaman emrine amadeyim ya Rabbi! Her an buyruğuna koşmaya ha­zırım. Şüphesiz ki, senin ortağın yoktur. Emrini dinlemeye hazırım. Hiç şüp­he yoktur ki, hamd ve nimet sana mahsustur. Mülk de senindir. Senin orta­ğın yoktur!"

Resûlullah'la beraber halk da telbiye getirdi. İnsanlar terbiyelerinde "Ze'l-Meâric" (Üstün dereceler sahibi) ve benzeri eklemelerde bulunuyorlar, Nebi (s.a.v.) de bunu duymasına rağmen onlara bir şey demiyordu.

Bu arada gözümün görebildiği kadar Resûlullah (s.a.v.)'in ön tarafına baktım, binekli ve yaya insanlarla dolu idi. Bir o kadar arka tarafında, bir o kadar sağında ve bir o kadar insan da solunda vardı. Resûlullah (s.a.v.), ara­mızda bulunuyordu. Kur'an ona iniyor, mânâsını da ancak o hakkıyla bili­yordu. O ne yaparsa biz de aynısını yapıyorduk. Biz, sadece hacca niyet ede­rek yola çıkmıştık. Kabe'ye vardığımızda Resûlullah (s.a.v.), Hacer-i Esvedi selâmladıktan sonra, üç turda "remi" (koşaradım) yaparak, dört turda da normal yürüyerek tavafını tamamladı ve Makâm-ı İbrahim'e giderek arka­sında iki rek'at namaz kıldı. Namazda "ibrahim'in makamını namazgah edi­niz" ayetini okudu.

Babam, kıldığı iki rekat namazda "Tevhid" (İhlâs) ve "Kâfinin" sureleri­ni okuduğunu söylemiştir.

Sonra tekrar Hacer-i Esved'i selâmladı ve Safa tepesine çıkarak "Şüphe­siz Safa ile Merve Allah'ın (c.c.) ibadet için belirlediği nişanelerindendir." (Bakara, 158) ayetini okudu ve: "Allah'ın başladığından başlıyoruz!" diyerek Safa'nın üzerine çıktı. Kabe'yi görünce tekbir getirdi ve: "Allah'tan başka ilah yoktur. O'nun ortağı yoktur. Mülk O'nundur. Hamd O'nundur ve O her şeye kadirdir. Allah'tan başka ilah yoktur! Vaadini yerine getirdi. Kulunu muzaffer kıldı ve en güçlü orduları yalnız başına bozguna uğrattı" diye niyaz etti.

Sonra dua edip tekrar aynı sözleri tekrarladı. Sonra yine dua ederek aynı sözleri tekrarladı. Sonra Merve'ye varmak üzere aşağı doğru indi ve ayakla­rı vadinin ortasına ulaştığında "remi" yaptı (koşaradım yürüdü). Vadiden çı­kınca normal yürüyüşüne devam etti. Merve'ye vardığı vakit üzerine çıktı ve Kabe'yi görünce aynen Safa tepesinde yaptığı gibi dua yaptı. Yedinci turu Merve üzerinde tamamlayınca, etrafındaki insanlara hitaben:

"Şayet sonradan öğrendiğimi daha önceden bilseydim, "hedy" getirmez, bunu umre yapardım, imdi hanginizin yanında "hedy" yoksa ihramdan çık­sın ve bunu umreye çevirsin!" buyurdu.

Bunun üzerine bütün halk ihramdan çıktı. Surâka' b. Ce'şem Merve'nin alt yanından: "Ya Resûlullah! Bu iş, bizim bu senemize mi mahsus yoksa ile-lebed devam edecek mi?" diye seslendi. Resûlullah (s.a.v.) parmaklarını birbirine kenetleyerek: (üç defa) "llelebed böyledir." Sonra: "Kıyamet gününe kadar umre hacca dahil olmuştur" buyurdu.

Ali (r.a) Yemen'den geldi. Beraberinde "hedy" (kurbanlık) getirdi. Resû­lullah (s.a.v.), Medine'den gelirken de beraberinde bir "hedy" (kurbanlık) getirmişti. Bu arada, Fâtıma (r.anha), ihramdan çıkarak boyalı bir elbise giy­miş ve gözlerine sürme çekmişti. Ali (r.a), bu yaptığına karşı memnuniyet­sizliğini izhar edince, Fâtıma: "Bunu, bana babam emretti!" dedi.

Ali (r.a) Kufe'de iken dedi ki (Bu hususu Câbir (r.a) zikretmemiştir): "Bu­nun üzerine, yaptıklarından dolayı şikayetçi olarak, Fâtıma'nın söylediği bu hususları sormak üzere Resûlullah (s.a.v.)'e gittim ve:

(Fâtıma boyalı elbise giyinmiş, gözlerine sürme çekmiş ve böyle yapma­mı bana babam emretti demektedir) dedim. Resûlullah (s.a.v.): "Doğru söy­lemiş, doğru söylemiş, doğru söylemiş. Ona öyle davranmasını ben söyle­dim" buyurdu.

Ravi Câbir diyor ki: "Resûlullah (s.a.v.), Ali (r.a)'a 'Neye niyet ettin?' di­ye sordu. Ali (r.a) da: 'Allahım! Resûlullah (s.a.v.) neye niyetlendi ise ben de ona niyet ettim ve beraberimde kurbanlar da var' dedi. Peygamber: "Öyley­se, sen ihramdan çıkma!' buyurdu."

Alî (r.a)'ın Yemen'den getirdikleri ile Peygamber (s.a.v.)'in beraberinde getirdiği hedy kurbanları yüz adettiler. Bunların altmış beş tanesini Rasûlul-lah (s.a.v) kendi eliyle boğazladı. Sonra bıçağı Ali (r.a)'a verdi ve geri kalan develeri o boğazladı. Peygamber (s.a.v.) Ali'yi de kurbanlara ortak yaptı. Daha sonra her kurbandan bir parça et kesilmesini emir buyurdu. Etler, bir tencereye konularak pişirildi. Peygamber (s.a.v.) ve AH (r.a), kurbanların hem etinden yediler hem de etlerinin suyundan yapılmış çorbadan içtiler.

Sonra Nebî (s.a.v.): "Ben kurbanları burada boğazladım; Ama Mina'nın her yeri kurban kesme mahallidir" buyurdu.

Arafat'ta vakfe yaparken de: "Ben burada vakfe yaptım. Arafat bölgesinin her tarafı vakfe mahallidir." buyurdu.

Daha sonra Müzdelife'de vakfe yaptığında: "Ben burada vakfe yaptım; fakat Müzdelife'nin her yanı vakfe mahallidir" buyurdu.



466- Âişe (r.anha)'dan: "Yalnız hacca niyet ederek yola çıktık, Şerif mevkine vardığımız vakit ha­yız oldum. Az sonra Resûlullah (s.a.v) yanıma girdi. Ben ağlıyordum.

Bana: "Hayız mı oldum?" diye sordu. "Evet!" dedim.

Bunun üzerine: "Şüphesiz ki bu, Allah'ın Adem kızlarına takdir buyurdu­ğu birşeydir. Sen, ihramlının yaptıklarını aynen yap, ancak Beyrullah'ı tavaf etme!" buyurdu.

467- Mudarris (r.a)'dan:

Resûlullah (s.a.v.) Müzdelife'de bulunduğu vakitte, O'na yetiştim ve: "Ya Rasûlallah! sana "Tayyi" dağlarından gelmekteyim, bineğimi yordum. Kar­şılaştığım hiç bir tepe bırakmaksızın vakfe yaptım" dedim.

Resûlullah: "Bizimle beraber namazda hazır bulunan, gecenin veya gün­düzün bir bölümünde Arafat'ta vakfe yapan, üzerine düşeni yapmış ve hac-cini tamamlamış sayılır" buyurdu.

468- Abdurrahman b. Ya'mur u'd- Dîlî'den:

Nebi (s.a.v.)'i (üç defa): "Hac Arafat'ta vakfe yapmaktan ibarettir. Her kim fecir doğmadan Arafat'ta vakfe yaparsa hacca yetişmiş sayılır." buyu­rurken işittim.



469- Cafer (b. Muhammed) babasından:

Cabir b. Abdullah'ın yanına girdik: Sen bana Resûlullah (s.a.v.)'in nasıl haccettiğini anlatır mısın?" dedim.

Bunun üzerine eli ile dokuz işareti yaparak: Resûlullah (s.a.v.) dokuz se­ne hiç hacetmeksizin bekledi, sonra onuncu sene: (Allah'ın elçisi bu sene haccedecek.) diye halka ilan etti. Bunun üzerine Medine'ye birçok insan gel­di. Hepsi Resûlullah (s.a.v.)'e uymanın yollarını arıyor, O'nun yaptığı gibi yapmak istiyorlardı. Derken Resûlullah (s.a.v.) ile birlikte yola çıktık.

Zü'1-Huleyfe denilen yere varınca, Esma binti Umeys, Muhammed b. Ebî Bekr'i doğurdu ve: (Ben ne yapacağım?) diye Peygamber (s.a.v.)'e haber gön­derdi. Nebi (s.a.v.) ona: (Yıkan ve bir elbise ile kuşak sarın ve ihrama gir!) ce­vabını verdi.

Müteakiben Resûlullah (s.a.v.) mescitte namaz kıldı, sonra "Kasvâ'ya" bindi. Devesi kendisini "Beydâ" düzüne çıkardığı vakit, önünde gözümün görebildiği kadar binekli ve yaya gördüm; bir o kadar sağında, bir o kadar solunda ve bir o kadar da arkasında vardı. Resûlullah (s.a.v.) aramızda bu­lunuyordu. Kur'an O'na iniyor, anlamını da O biliyordu. O ne yaparsa biz de aynısını yapıyorduk.

Derken tevhid ile telbiye getirdi: Her zaman emrine âmâdeyiin Ya Rabbi! Her an emrine koşmaya hazırım. Şüphesiz ki, Senin ortağın yoktur. Buyru­ğunu dinlemeye hazırım. Hiç şüphe yok ki, hamd da, nimet de Sana mahsus­tur. Mülk de Senindir ve Senin hiçbir ortağın yoktur!'

insanlar ise hâlâ getirmekte oldukları telbiyeyi getirdiler. Resûlullah (s.a.v.) bundan dolayı kendilerine birşey demedi, kendi telbiyesine devam etti.

O sıralarda biz ancak hacca niyet ediyor umreyi bilmiyorduk, onunla bir­likte Beytullah'a varınca rüknü (Hacerî Esved'in bulunduğu köşe) İstilâm buyurdu ve üç tur hızlı, dört de normal yürüyüşle olmak üzere bir tavaf yap­tı. Sonra ibrahim (a.s.)'in makamına ulaşarak: "ibrahim'in makamını namaz­gah edininiz..." ayetini okudu.

Makamı kendisi ile Beytullah'ın arasına aldı. —Babam onun kıldığı iki re­kat namazda Ihlâs ve Kâfirûn surelerini okuduğunu söyledi. Bunu Peygam-ber'den işitmeden söyleyeceğim hiç zannetmem.—

Sonra yine Beytullah'a dönerek rükne istilâm buyurdu ve kapısından Safa (tepesine) yöneldi. Safa'ya yaklaşınca: "Şüphefsiz ki Safa ile Merve Allah'ın ni-şanelerindendir" ayetini okudu ve: (Allah'ın başladığından başlıyorum.) diye­rek, Safa'dan başladı. Onun üzerine çıktı. Beytullah'ı görünce tekbir getirdi, Al­lah'ı ululayıp tevhidde bulundu (Allah'ı birledi) ve: (Bir tek Allah'tan başka hiç bir ilâh yoktur. O'nun ortağı yoktur. Mülk O'nundur. Hamd'da O'na mahsus-Jur. O hem diriltir, hem de öldürür. O herşeye kadirdir! Bir tek Allah'tan baş-JÇbir ilah yoktur. Vaadini yerine getirdi, kulunu muzaffer kıldı, yalnız ba bütün orduları bozguna uğrattı.) şeklinde yakardı.

Bu arada dua okudu ve söylediklerinin aynısını üç defa tekrarladı. Daha sonra Merve'ye inerek, orada da Safa tepesinde yaptığı gibi yaptı. Merve üze­rinde son tavafını yaparken: (Sonradan farkettiğimi daha önceden farketmiş olsaydım, hedy (kurban) getirmez, bunu umre yapardım. İmdi, sizden hangi­nizin beraberinde hedy yoksa hemen ihramdan çıksın ve bunu umreye çevir­sin!) buyurdu. Bunun üzerine peygamber ve beraberinde hedy kurbanı bulu­nanlar hariç, bütün halk saçlarını kısaltarak ihramdan çıktılar.

Bu sırada, Surâka b. Cu'şum ayağa kalkarak: "Ya Resûlullah! bu iş bizim bu senemize mi mahsus yoksa ilelebet devam edecek mi?" diye sordu. Resû­lullah (s.a.v.) parmaklarını birbirine kenetledi ve iki defa: "Hayır! Umre, hac­ca dâhil olmuştur. Bu ebedî olarak devam edecektir" buyurdu.

Ali (r.a) Yemen'den Resûlullah (s.a.v.)'in develerini getirdi, Fâtıma (r.an-ha)'nın taranıp, boyalı elbise giyindiğini ve sürme çektiğini görünce, bu yap­tığım beğenmediğini ifade etti.

Fâtıma: "Bunu bana babam emretti" dedi.

Ali (r.a) Irak'ta şöyle derdi: "Bunun üzerine ben Fâtıma'yı bu yaptığından dolayı azarlatmak ve Resûlullah (s.a.v.) namına söylediklerini sorup Öğren­mek için Resûlullah'a gittim. Fâtıma'nm yaptıklarım beğenmediğimi ifade ettiğimde, Resûlullah (s.a.v.): (Doğru söylemiş, doğru söylemiş. Sen hacca niyetlenirken ne söyledin?) buyurdu. Ben: (Ya Rabbi! Resulün neye niyetlen-diyse ben de ona niyet ettim,) dedim. Resûlullah: (Benim beraberimde hed-yim var, Sen ihramdan çıkma!) buyurdu."

Ali (r.a)'nin Yemen'den getirdiği develerle, Peygamber (s.a.v.)'in Medine-den beraberinde getirdiklerinin yekünü yüz adetti.

Derken, Peygamber ve beraberinde hedy bulunanlar hâriç bütün insanlar saçlarım kısaltarak ihramdan çıktılar.

Terviye günü gelince, Mina'ya doğru hareket ettiler ve Hacca niyetlendi­ler. Resûlullah (s.a.v.) hayvanına binmişti. Mina'da öğle, ikindi, akşam, yat­sı ve sabah namazlarım kıldı, sonra güneş doğuncaya kadar bir müddet bek­ledi ve kendisi için, "Nemira" (Arafat'a yakın bir yerin adı) demlen yere kıl­dan bir çadır kurulmasını emir buyurdu.

Müteakiben Peygamber (s.a.v.) yoluna devam etti. Kureyşliler, kendileri­nin Cahiliye devrinde yaptıkları gibi onun da "Müzdelife" de ki "Meş'ar-i Ha-ram'da" duracağından şüphe etmiyorlardı. Halbuki Resûlullah (s.a.v) o yeri geçerek Arafat'a vardı ve "Nemîra" denilen yerde çadırının kurulduğunu gö­rünce, oraya konakladı. Güneş zevale erince, devesi Kasvâ'nm hazırlanmasını emir buyurdu ve hayvana semer vuruldu. Peygamber devesine binerek "Bat-nu'l-vadiy"e geldi ve orada cemaate hutbe okuyarak şöyle buyurdu:

Şüphesiz ki sizin kanlarınız ve mallarınız şu beldenizde, şu ayınızda, şu gününüzün hürmeti gibi birbirinize haramdır.

Dikkat ediniz! Cahiliyye devri adetlerine ait her şey şu ayaklarımın altı­na konmuştur. Cahiliye devrine ait kan davaları şu ayaklarımın altına kon­muştur. Bize ait kan davalarından ilk kaldırdığım İbn Rebî'a b. Hâris'in kan davasıdır. İbn Rebî'a, Beni Sa'd kabilesinde süt çocuğu olarak bulunuyordu. Onu Hüzeyl kabilesi öldürdü. Cahiliyye devrinin ribâsı (faiz) da kaldırıl­mıştır. İlk kaldırdığım ribâ bizim ribamız, yani Abbas b. Abdulmuttalib'in ribâsıdır. Bu, tamamen kaldırılmıştır. Kadınlar hakkında Allah'tan korku­nuz, çünkü siz onları Allah'ın emriyle aldınız ve onları Allah'ın kelimesiyle kendinize helâl kıldınız. Döşeklerinize, sevmediğiniz bir kimseye ayak bas­tırmamaları, sizin onlar üzerindeki hakkınızdır. Bunu yaparlarsa, onları za­rar vermeyecek, sakatlamayacak şekilde dövünüz. Onların sizin üzerinizde­ki hakları; yiyecek ve giyeceklerini güzellikle vermenizdir. Size öyle bir şey bırakıyorum ki, ona sımsıkı sarıldığınız sürece bir daha asla dalalet ve sa­pıklığa düşmezsiniz; size Allah'ın Kitabını bırakıyorum. Size, ben sorulaca­ğım, ne diyeceksiniz?'

Ashabı: "Rabbinin mesajım yerine getirdiğine, ümmetine nasihatta bu­lunduğuna ve vazifeni hakkıyla eda ettiğine şehadet ederiz!" dediler.

Bunun üzerine Resûlullah, şehadet parmağını semaya kaldırıp insanlara işaret ederek: 'Şâhid ol ya Rab! Şahid ol ya Rab!' diye niyaz etti.

Sonra Bilâl ezanı okuyup kamet getirdi. Nebi (s.a.v.) öğlen namazını kıl­dı. Sonra müezzin kamet getirdi ve ikindiyi de kıldı. Bunların arasında baş­ka namaz kılmadı. Sonra Kasvâ'ya binerek vakfe yerine geldi. Devesi Kas-vâ'nın göğsünü kayalara doğru çevirdi; yayaların toplandığı yeri önüne aldı ve kıbleye döndü. Güneş batmcaya kadar vakfe halinde kaldı. Güneşin san­lığı biraz gitmişti. Nihayet yuvarlığı tamamen kayboldu. Resûlullah (s.a.v.) Üsâme'yi terkisine alarak yola çıktı. Kasvâ'nın yularını o kadar kasmıştı ki nerdeyse başı semerin altındaki deriye çarpıyordu. Sağ eliyle de: "Ey cema­at sükûneti muhafaza edin!" diye işaret buyuruyordu.

Her kum tepeciğine uğradıkça, düze çıkıncaya kadar hayvanın yularını biraz gevşetiyordu. Nihayet Müzdelife'ye vardı. Orada akşam ile yatsıyı bir ezan ve iki kametle cemetti (beraber kıldı). Sonra Rasûlallah (s.a.v.). fecir do­ğuncaya kadar yanı üzerine uzandı. Fecir doğunca, sabah namazını kıldı. O vakit, sabah aydınlığı ortaya çıkmıştı. —- Senedde yer alan İbn Yahya, Câ-bır'den nakledilen bu hadisin bu yerinde Hasan b. Beşir bize, Nufeylî'nin zikretmediği "bir ezan ve bir kametle (kıldı)" ziyâdesini rivayet etmiştir, de­di— Sonra Kasvâ'ya binerek Meşâr-ı Haram'a geldi. Üzerine çıkarak Allah'a hamdetti, tekbir getirdi ve tehlüde bulundu- Allah'ı birledi- Ortalık iyice ay-dınlamncaya kadar Vakfe'ye devam etti.

Ardından, güneş doğmadan Resûlullah (s.a.v.) yola koyuldu. Terkisine bu defa Fazl b. Abbas (r.a)'ı aldı. Fazl, güzel saçlı, beyaz tenli, yakışıklı bir ki-Şiydı. Resûlullah (s.a.v.) yola çıkınca yanından koşarak bazı kadınlar geçti­ği' .°nlara bakmaya başladı. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.) elini lad XR yUZUne kovdu- pazl da, yüzünü öbür tarafa çevirerek bakmaya baş-pad pU S*fer Resûlullah (s.a.v.) elini öbür tarafa çevirip Fazl'ın yüzünü ka-Hp^İ yine öbür tarafa çevirerek bakıyordu. Nihayet Muhassir inilen yere vardı ve hayvanı biraz sürdü.

Sonra büyük cemreye çıkaran orta yola girdi. Ağacın yanındaki cemreye varınca, yedi ufak taş attı. Taşları vadinin içinden atıyor ve her birini atarken tekbir getiriyordu. Bilahare, kurban yerine giderek, kendi eli ile altmışüç de­ve boğazladı. Sonra Hz. Ali'ye emir buyurdu, geri kalanı da o boğazladı. Ali'yi hedyine ortak yaptı. Sonra her deveden bir parça et alınmasını emir buyurdu. Bunlar bir çömleğe konarak pişirildi, ikisi de develerin etinden yi­yip çorbasından içtiler. Sonra Resûlullah (s.a.v.) oradan ayrılarak Beyt-i Şe­rife gitti ve Mekke'de öğle namazını kıldı. Arkasından Zemzem şakiliği ya­pan Abdulmuttaliboğullarma gitti ve onlara:

"Ey Abdulmuttalib'in oğullan! Suyu çıkarın! Suyu çıkarmanız hususun­da başkalarının size baskın gelmesinden endişe etmesem, ben de sizinle be­raber çıkarırdım" buyurdu. Onlar da kendisine bir kova su takdim ettiler. Resûlullah (s.a.v.) bu sudan içti.



470- İbn Abbas (r.a)'dan:

Resûlullah (s.a.v.), Arafat'ta vakfe yaptı ve: " Her zaman emrine amade­yim Allahım, buyruğuna icabet ederim!" derken, "Hayır, ancak ahirette olan hayırdır" buyurdu.



471- Ali (r.a)'dan:

Resûlullah (s.a.v.) Arafat'ta vakfe yerine geldi, vakfe yaptı ve: "Burası vakfe yeridir. Arafat'ın her tarafı vakfe yeridir" buyurdu, sonra güneş batın­ca, oradan ayrıldı.



472- ibn Abbas (r.a) demiştir ki:

Ben, Resûlullah (s.a.v.)'ın Müzdelife'den önceden yola çıkardığı zayıf ai­le efradından idim.



473- îbn Abbas (r.anhüma)'dan:

Resûlullah (s.a.v.), Akabe (büyük şeytanı taşlama) sabahı bineğinin üze­rinde bana: "Gel, gel de bana taş topla" buyurdu. Ben de ufak ufak taşlar top­layıp eline verdim.

Orada bulunanlara taşları göstererek üç defa: "işte bunlara benzer taşlar toplayın! Dinde aşırılıktan sakının! Zira, sizden öncekiler dinde aşırı gitme­leri sebebiyle helak olmuşlardır" buyurdu.

474- Cabir b. Abdullah (r.a)'dan:

Resûlullah (s.a.v.) kurban bayramı günü kuşluk vaktinde, ondan sonraki günlerde ise zeval vaktinden sonra şeytan taşlardı.



475- Abdurrahman b. Yezid'den:

Abdullah (b.Mesud) (r.a), Cemre'ye yedi taş attı ve Beytullah'ı soluna Arafat'ı da sağma alarak: "îşte burası kendisine Bakara sûresi indirilen (s.a.v.)'in durduğu yerdir" dedi.



476- Fazl (b. Abbas) (r.a)'ın bildirdiğine göre:

Nebi (s.a.v.), Cemre-i akabe (Büyük Şeytan)'ye taşları atmcaya dek telbi-ye getirmiştir.



477- Ebu'l-Beddâh, babasın (r.a)'dan naklen bildirdiğine göre: Resûlullah (s.a.v.) çobanlara, cemreleri bir gün taşlamak, bir gün de taşla­mamak hususunda ruhsat vermiştir.

478- Yine, Ebu'l-Beddah b. Âsim babası (r.a)'dan:

Resûlullah (s.a.v.), deve çobanlarına cemreleri taşlama konusunda bazı kolaylıklar göstermiştir. Şöyle ki, onlar kurban bayramı günü (Cemre-i Aka­be'yi) taşlarlar, bayram gününden sonraki iki günün şeytan taşlama işini cem ederek iki günden birinde taşlarlardı.

Mâlik diyor ki: "Zannedersem rivayet, (o iki günün şeytan taşlama işini, ilkinde yaparlar, sonra bir de Nefîr (Mina'dan ayrılma) günü şeytan taşlar­lar.) şeklindedir."

479- Cabir (b. Abdullah) (r.a)'dan:

Resûlullah (s.a.v.) ile birlikte yaptığımız Hac ve Umre' de her yedi kişimiz kurban olarak bir deveye ortak oldu.



480- Âişe (r.anha)'dan:

Resûlullah (s.a.v.) ile birlikte hac için yola çıktık. Kurban bayramı günü bize bir sığır eti getirildi. "Bu nedir?" diye sorduğumda: "Peygamber (s.a.v.)'in hanımları namına kestiği kurban" olduğu söylendi.

Ravi Yahya diyor ki: Bunu Kâsım'a sorduğumda, bana: "Allah'a yemin ederim ki Amre binti Abdurrahman hadisi sana olduğu gibi doğru olarak ri­vayet etmiş" dedi.

481- Ubeyd b. Feyrûz'dan:

Berâ (r.a)'a: "Resûlullah (s.a.v.)'in kesilmesini yasakladığı ya da mekruh gördüğü kurbanlık hayvanları bana söyle!" dedim.

O da şunu anlattı: "Resûlullah (s.a.v.) halka hitab etmek için ayağa kalktı ve eliyle işaret ederek — Benim elim onunkinden daha kısadır—: (Şu dört halden birine sahib hayvan kurban olmaz. Gözü tamamen kör, çok hasta, iyi­ce topal ve yürüyemeyecek kadar ayağı kırık olan hayvanlar kurban olmaz.) buyurdu. Sonra: 'Kesmeyi kerih (mekruh) gördüğünü bırak kesme ama kim­seye de yasaklama!' dedi."

482- Ali (r.a)'nin bildirdiğine göre:

Resûlullah (s.a.v.) kendisine, develerine bakmasını, etlerini ve derilerini fakirlere dağıtmasını, kasaplık hakkı olarak bunlardan birşey vermemesini emir buyurmuştur.



483- Yine Âli (r.a) demiştir ki: eygamber (s.a.v.) bana, develerine bakmamı, etlerini ve çullarını fakirlere dağıtmamı ve kasaba (kasaplık hakkı olarak) bunlardan bir şey vermeme­mi emir buyurdu. Ve: "Ona biz kendimizden bir şey veririz" dedi.

484- Enes b. Mâlik (r.a)'dan:

Resûlullah (s.a.v.) başının sağ tarafını tıraş edip saçlarını Ebû Talha'ya verdi. Daha sonra, başının sol tarafını tıraş edip saçlarını halka dağıttı.



485- Ibn Ömer (r.a)'dan:

Peygamber (s.a.v.): "Allah saçlarını tıraş edenleri esirgesin" diye dua etti. Ashabı: "Ya Rasûlallah! Saçlarını kısaltanları da esirgesin" dediler.

Peygamber (s.a.v.) yine: "Allah saçlarım tıraş edenleri esirgesin" diye dua etti. Ashabı: "Ya Rasûlallah! Saçlarını kısaltanları da esirgesin" dediler.

Peygamber (s.a.v.) tekrar: "Allah saçlarını tıraş edenleri esirgesin" diye dua etti. Ashab yine: "Ya Rasûlallah! saçlarını kısaltanları da esirgesin" deyince, bu defa Peygamber (s.a.v.): "Saçlarını kısaltanları da esirgesin" diye ekledi.



486- Ibn Ömer (r.a)'dan:

Resûlullah (s.a.v.) Kurban bayramı günü "Tavaf-ı Ifâza"yı yaptıktan son­ra geri dönerek öğleyi Mina'da kıldı.

Ravi Nâfi, diyor ki: Ibn Ömer (r.a), Kurban bayramı günü "Tavaf-ı îfâ-za"yı ifa eder, sonra dönerek öğleyi Mina'da kılardı ve Peygamber'in böyle yaptığını söylerdi.

487- Abdullah b. Ömer (r.a)'dan:

Bir adam Rasûlallah (s.a.v.)'e: "Tıraş olmadan kurbanı kestim bunda bir be­is var mı?" diye sordu. Resûlullah (s.a.v.): "Şimdi tıraş ol, zararı yok" buyurdu.

Bir başkası: "Kurban kesmeden tıraş oluverdim bunda bir beis var mı?" diye sordu. Peygamber (s.a.v.): "Şimdi kurbanı kes, zararı yok" buyurdu.

Başka biri de: "Taş atmadan kurbanı kestim bunda bir beis var mı?" diye sordu. Peygamber (s.a.v.): "Şimdi at, zararı yok" buyurdu.



488- Abdullah b. Amr (r.a)'dan:

Resûlullah (s.a.v)'i Mina'da devesinin üzerinde iken gördüm. Bir adam gelerek: "Ya Rasûlallah ben tıraş olmanın kurban kesmekten önce olduğunu zannediyordum ve kurban kesmeden tıraş oldum" dedi. Resûlullah (s.a.v.): "Şimdi kurbanı kes zararı yok" buyurdu.

Bir başkası gelerek: "Ya Rasûlallah, ben tıraş olmanın taş atmaktan önce olduğunu zannediyordum ve taş atmadan tıraş oluverdim" dedi. Peygam­ber (s.a.v.): "Şimdi at, zararı yok" buyurdu.

Hasıh o gün, birinin takdim ya da tehir ettiği bir şey kendisine soruldu­ğunda hep "Şimdi yap, zararı yok" buyurdu.



Yüklə 1,23 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   7   8   9   10   11   12   13   14   ...   22




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin