5.BÖLÜM
İçeri giren Zeynep hanım içerdekilere:
-Hâlâ hazırlamadınız mı? Diye sordu.
-Hazırlıyoruz Zeynep teyze, az kaldı, diye cevap verdi Fatma.
Fatma’nın cevabı üzerine Zeynep hanım;
-Müsaade ederseniz kızım ile biraz yalnız kalıp konuşmak istiyorum, dedi.
Hüseyin abisinin yakalanmasının üzerinden aylar geçmişti. Hüseyin, yirmi gün göz altında kalmış, daha sonra tutuklanarak cezaevine konulmuştu. Diğer iki arkadaşı Hamdullah ve Orhan ise serbest bırakılmışlardı. Hacı Abdullah, evinde yapılan baskında yakalanıp gözaltına alınarak yaklaşık bir hafta sorgulanmıştı. Yaşlı olduğuna bakılmaksızın işkence görmüş ve hakaretlere maruz kalmıştı. Sorgulanıp savcılığa çıkarılmış ve oradan serbest bırakılmıştı.
Her evlenme çağına gelen genç kız gibi Hatice’yi de istemişler. “Ağabeyim çıkmadan evlenmem” dediyse de, Hüseyin Ağabeyinin “evlensin” diye cezaevinden haber yollamasıyla ikna olmuştu. Damat adayı hayatını bütünü ile İslami davaya adamış, tüm zorluk ve meşakkatlere rağmen İslami mücadelesinden geri kalmayan muvahhid erlerdendi. Zaten Hatice de böylesi olmazsa evlenmem demişti. Kendisine düğün için ne istiyorsun diye sorulduğunda “Mehir, Allah’ın emri olmasaydı onu da almazdım. Mehri, gücüne göre versin. Diğer şeylere gelince, ben evliliğimi evin içini eşyalarla doldurmak için yapmıyorum. Dünyaya dalıp oyalanmak için de yapmıyorum. Ben evliliği İslami bir yuva kurmak ve hizmetimi orada da sürdürmek için yapıyorum.” Demişti.
Görüşmelerinin üzerinden birkaç ay sonra evlilik vakti gelip çatmıştı. Odada gelini hazırlamak ile meşgul olanlar çıkmış, Zeynep hanım kızı ile baş başa kalmıştı. Elini kızının başı üzerinde gezdirerek;
-Kız vermek zormuş. Hem de tahminimden daha zor, diyerek kızının karşısına oturdu. Hatice’ye şefkatle bakarken konuşmaya başladı. “Bak kızım! Fırsat buldukça seninle bu konularda konuşmaya gayret ettim. Bundan sonra da kapım her zaman sana açıktır. Yardımcı olabilirsem, yardımcı olmaya çalışırım. Lakin şunu hiç unutma! Asil kadın evinin içindeki sorunları ailesine bile anlatmayandır. Evlilik her zaman toz pembe geçmez. En mutlu çiftlerin bile aralarında sorunlar doğar. Önemli olan çiftlerin bu sorunları kendi aralarında çözüme kavuşturmalarıdır. Böylesi bir durumda oturup konuşarak sorunu ortaya koyun ve kim hatalı ise hatasını kabul edip bir daha yapmamaya gayret etsin. Şunu unutma kızım, hatalarda ve yanlışlarda inat ve devamlılık mutsuzluğun kaynağıdır. Çünkü bu, zamanla huy olmaya başlar. Böylece onu düzeltmek imkansızlaşır. Evlilik karşılıklı sevgi ve saygı üzerine kurulur. Sen eşine saygı gösterirsen o da sana saygı gösterir. Günümüz genç kızlarının televizyonlardan aldıkları anlayışlarla ve özentilerden takındıkları tavırlar evliliği çıkmazlara götürür. Bunu hiç unutma, İslam’ın getirdiği evlilik anlayışı huzurun, saadetin, temiz bir nesil ve toplumun oluşmasını sağlamaya yöneliktir. Bunun için herkese bir görev dağılımı yapılmıştır. Eşler buna riayet ederlerse inşallah mutsuz evlilikler olmaz.
Sen, sen ol kızım; kocanı, hakimiyetinin altına almaya çalışma, onun erkeklik onurunu muhafaza etmeye çalış, malını çarçur etme, ne israf et ne de cimri davran, kocanın ailesine kendi ailene gösterdiğinden daha çok ilgi ve alaka göster. Bu onu mutlu eder ve ailesinin yanında daha çok sevimli kılar. Ayrıca o da senin ailene aynı saygı ve ilgiyi gösterir. Kanaatkar ol, elindeki ile yetinmesini bil. Dünya malına fazla tamah etme. Bil ki dünyaya meylettikçe seni çeker. Daha baştan o konuda nefsini dizginle. Kocanın yaptıklarıyla ilgili soru sorma, onun sana söyledikleriyle yetin. Bilhassa dava konularında hiç soru sorma. Kocana hizmet et, unutma o da sabahtan akşama kadar sizin için didinip duruyor. Ayrıca insan sevdiğine hizmet eder. Bunu küçüklük ve aşağılık saymaz. Kocanın ayıplarını başkalarının yanında anlatma. Unutma karı-kocanın odasına melekler bile girmez. Bu kutsiyeti ve oradaki sırları sen de muhafaza et, dedi.
Ana-kız baş başa vermiş konuşuyorlardı. Bir ananın evladına verebileceği en güzel nasihatleri vermeye çalışıyordu Zeynep hanım. Hatice bu güzel nasihatleri can kulağı ile dinliyordu. Genç kızlığa adım atmasından bu yana annesi bu konularda onu en iyi şekilde yetiştirmeye gayret göstermişti. Sık sık özel sohbetler yapıp nasihatlerde bulunmuştu. Şimdi de yılların özetini ve kitaplarda olmayan şeyleri sunuyordu. Onlar konuşurlarken Fatma kapıyı çaldı, girebilirsiniz cevabıyla içeri giren Fatma:
-Teyze üzgünüm, ama gelini almaya gelmişler, biz son hazırlıkları yapalım, dedi.
Zeynep hanım:
-Tamam kızım, zaten konuşacaklarımız da bitmişti. Ben de misafirlerimin arasına döneyim, diyerek dışarı çıktı.
Fatma diğerlerini de çağırarak Hatice’nin son hazırlıklarını tamamlamaya başladılar. Eşyalarını (çeyiz) hazırladıkları valizlere iyice yerleştirip Hatice’nin de çarşafını giydirerek başına bandajını da bağladıktan sonra Fatma:
-Gelin hem ağlar hem de gülerek gider denmiş. Sen pek öyle olmuşa benzemiyorsun, dedi.
-Ben ne ağlarım, ne de gülerim. Sadece Rabbimden bu evliliğin bana dünya ve ahirette hayırlar getirmesini temenni ediyorum.
-Peki nasıl bir duygu, heyecanlı mısın?
-Korkuyorum, hem de tahmin edemeyeceğin kadar çok.
-Neden, ölüme mi gidiyorsun?
-Bazen evlenen arkadaşlarımızın korkuyoruz demeleri tuhafıma giderdi. Bize, “Ancak evlendiğinizde anlarsınız” dediklerinde; “Anlayacak ne var ki?” derdim kendi kendime. Şimdi onları çok daha iyi anlıyorum. Gerçekten bu duyguyu gelinlik olarak giyilen çarşaf giyildiğinde anlaşılır. Bunun için sen gelin olduğunda anlarsın.
-Hadi kızlar! Gitme zamanı, misafirler gelini götürmek için acele ediyorlar, diye seslendi Zehra.
Zehra’nın seslenişi ile Hatice’yi salona çıkardılar. Salona çıkan Hatice’yi gören misafirler, salavat ve tekbir getirmeye başladılar. Gelin, damadın akrabaları tarafından evden çıkarılana kadar bu salavat ve tekbirler devam etti. Fatma ve Zehra, Sümeyye gibi Hatice’nin yakın arkadaşları ve küçük kız kardeşi de onunla gelin arabasına binmişlerdi. Hatice ise ağlıyordu.
Dostları ilə paylaş: |