İÇİndekiler I kisaltmalar III öNSÖz IV giRİŞ 1


BİRİNCİ BÖLÜM CAHİLİYYE VE İNANÇ SİSTEMİ



Yüklə 457,16 Kb.
səhifə2/9
tarix01.03.2018
ölçüsü457,16 Kb.
#43495
1   2   3   4   5   6   7   8   9

BİRİNCİ BÖLÜM

CAHİLİYYE VE İNANÇ SİSTEMİ

A-CAHİLİYYE DÖNEMİNE GİRİŞ

1.1-Cehl Kelimesi


Cehl, bir manâsı ile ilmin nakîzi, zıddıdır. Sibeveyh cehaleti, bilmediği ortaya çıktı anlamını yüklemiştir.1 İlim bir şeyi kesin ve doğru olarak bilmek, hakîkatini idrak etmek olduğuna göre cehlde bilmemek, tanımamak, var olanın hilafına bir şeye inanmadır. Cehl ancak yok olana inanmayla ortaya çıkar.2 İçinde şek, zan, reyb de olabilir3. Çünkü kesin bilgi veya bir şeyin hakîkatini idrak demek olan bilgi, şek ve zan’dan farklıdır. Sağlam, şek ve zan’dan kendini tamamen kurtarmış bir bilgidir.4

Cehl ve cehalet, bilmeme, bir şeyin hakîkatini idrak etmeme ve bir kimsenin bilmeden bir iş yapması manasına da gelir. Araplar bir şeyi bilmedikleri zaman جهلت الشيئ derler. Cehlin hıbranın zıddı olduğunu ifade edenlerde vardır. Hıbra’nın bir şeyi tecrübe etmemek ve bilmemek olduğu nazara alınırsa, cehl ve cehaletin bilmeme, tanımama, bir şeyin hakîkatini öğrenmemiş olma özelliği kendini göstermektedir. Nuh’un gemisi dağlar gibi dalgalar içinde onları götürürken, Nuh bir kenarda ayrı kalan oğluna “Ey oğulcuğum! Bizimle beraber gel, kâfirlerle birlik olma” diye seslendiğinde O: “dağa sığınırım, o beni sudan kurtarır” demişti5 ve boğulmaktan kurtulamamıştı. Nuh (a.s.) Rabbine “Oğlum benim ailemdendi…” diye hitap edince Allah; oğlunun kâfir olduğu için ailesinden sayılmayacağını bildirdi ve: “…bilmediğin şeyi benden isteme, işte sana öğüt, bilgisizlerden olma”6. Burada bilmek veya bilmemek ayette arka arkaya gelmiş, bilinmeyen şeyin istenilmesi veya buna bağlı olarak cahillerden olma keyfiyeti zikredilmiştir. Beyzavi(ö.685/1288); Hz. Nuh oğluna gemiye bin demekle Allah’a iman et, kafirlerden (cahillerden) olma demek istemiştir, diye yorum yapmıştır.1


1.2-Cehl Kelimesinin Anlamı


Cehl kelimesinin birçok anlamı vardır. Bunlardan biri teçhil, bir kimseyi cehle nispet etmektir, istichal ise cehalete sevk etmektir. Allah Rasûlü bir hadisi şerifinde “إنك إمرؤ فيك جاهلية, yani: “Şüphesiz sen kendisinde cahiliyet eseri bulunmayan kimsesin” buyurmuştur.2 Bir müslümanın derisinin rengi ile sosyal mevkii ile anlayışının irtibatlandırılmasını doğru bulmamıştır. Çünkü Cahiliye devri insanlarında böyle bir zihniyet vardı. Onlar İslam’ın esaslarını ve kanunlarını bilmedikleri için, Allah ve iman esasları hakkında yanlış düşüncelere sahip kimselerdi3. Kabilecilik onlarda en son safhaya ulaşmıştı.

Değil farklı ırklar, bir babadan, bir soydan, şahsi meziyetlerine hiç bakılmaksızın, sırf o kabileye mensup olması nazara alınarak, diğer kabileden olana göre; daha şerefli, daha şahsiyetli ve üstün kabul ediliyordu. Bu sebepten aynı ırkın farklı kabileleri arasında bile, suçların cezası değişiyordu.4

Cehlin diğer manaları ve bilgisizlik manası ile ilgili olarak; Arapların İslam öncesi haline “Cahiliyye” denilmektedir. Çünkü onlar İslam öncesi dönemde, Allah’ı, Rasûlü’nü ve dinin kanun ve kaidelerini hakkıyla bilmiyorlardı.5 Bu bilgisizlikten dolayı “Allah inançları” bir zanla kaimdi. Allah’ı bilmedikleri için ona şirk koşabiliyorlar, ecelin değişebileceğine itikat ediyorlar, Allah hakkında haksız zanlar besliyorlardı.6 Hem zanni ve sathi imanlarından dolayı çabuk ümitsizliğe kapılıyorlardı.1 Cehl kelimesi müştaklarında, karşı tarafı, onun hak ve hukukunu hafife almak, önemsememek, kendini fahre layık görmek, büyük saymak anlamları da vardır.

إستجهل, “إستخف hafife almak, önemsememektir.2 Bu sebepten إستجهلت الريح الغسن: “Rüzgâr dalı hareket ettirdi.”denir. Burada rüzgârın dalı hafif bulduğu, hafife aldığı, bu sebeple ona hareket verdiği açıktır.3

Cehilde bir sertlik tecavüz, hareket geçirme, tahrik, huşunet, didişme ve çekişmeye sebep olma manası da vardır. Cahiliyye zihniyeti çekişmeyi, kavgayı, kini, saldırıyı, dövüşmeyi, öç almayı, hücumu, hakları zayi etmeyi benimser. Züheyr’e göre harp, yarılan barışın ortasında fışkıran kandır. Oymakları yok eder.4 Bunlarda gösteriyor ki sertlik, tecavüz, zulüm, haddi aşma, kibir, fahr, utuv, cedel, istiğna, fesad çıkarma, bağy ve benzerleri küfrün dinamikleridir.5

Cehl kelimesinin “en ufak bir kızgınlık anında iradesini kaybedip parlayan, kontrolsüz bir ihtirasla öfkesine kapılıp sonucu düşünmeden hemen körü körüne atılan delikanlı ateşli, sabırsız kişinin sorumsuz davranışıdır.” İnsanın itidalini kaybetmesini çağrıştırmaktadır. Kaynama durgun suya göre bir hareket, galeyana gelme, sınırı aşma, heyecan manasını ifade etmiyor mu? Cehl ile hilm arasındaki ayrılığı Amr İbn Ahar al-Bahili’nin istiaresinde şöyle ifade edilmiştir:



و دهم تصاديها الولاءد جلة اذا جهلة اجوافها لم تحلم

“Cariyelerimizin avladığı büyük kazanlar cahil olunca (kaynamaya başlayınca) bir daha halim olmaz.(sükûnet bulmaz)” Burada kazanlara insanlara ait iki vasıf yüklenmiştir. Bunlar cehl ve hilmdir. Yanan ateş üzerinde kaynayan siyah kazan istiaresi bize özlü biçimde cehl ve onu karşıtı olan hilm kavramını anlatmaktadır.1


1.3-Kur’an-ı Kerim’de Cahiliyye Kelimesi


1.3.1-Cahiliyye Döneminin Tanımı

Bilindiği gibi Cahiliyye çağı denilince akla gelen Hz. Muhammed (s.a.v)’in peygamber olmadan önce Arap yarımadasının psiko-sosyal durumunu kapsayan dönem anlaşılmaktadır. Arapların İslam öncesi dönemine bu ad verilmiştir. Ashabın cahiliye kelimesinden anladığı nübüvvet öncesi devirdir. Bunun sebebi Allah’ın K.Kerim’in bazı ayetlerinde böyle vasıflamasındandır. Allah (c.c) Peygamber hanımlarına Cahiliyye devrindeki gibi açılıp saçılmamalarını söylemekle Peygamber’in nüzulünden önceki devri kastetmiştir. Evlerinizde oturunuz ve daha önce Cahiliyye döneminde olduğu gibi açılıp saçılmayınız, namazı güzelce kılınız, zekâtı veriniz, Allah'a ve Resulü'ne itaat ediniz. Ey peygamber ailesi! Allah'ın istediği, sizden kirliliği gidermek ve sizi tertemiz kılmaktan ibarettir.2 İslam öncesinin müşrik, putperest, inanç, tutum ve davranışlarının adı olan cahiliyye de, Allah ve iman esasları hakkında yanlış düşünce ve itikatların var olmuştur. Taassup, barbarlık, zulüm, zorbalık, saldırganlık, vahşet, kabalık, merhametsizlik ve kabileciliği ihtiva eden, güçlülerin zayıfları ezdiği ve güçlünün haklı olduğu, fuhşun, kan davasının yaygınlaştığı, bozuk fikir ve adetlerin hüküm sürdüğü bir dönemdir.3 Cahiliyye Hz. Âdem’den sonraki bazı dönemler olarak da yorumlanmıştır.4


1.3.2-Cahiliyye Düşüncesi

Zann-ı Cahiliyye’den söz eden ayet-i Kerime Uhud savaşı ile ilgili olarak hicretin üçüncü yılında nazil olan, ilk olarak “Cahiliyye” kelimesi içinde yer alan ayet-i kerimedir1. Bu savaşta, Allah müminlere önce zafer vermiş, onlar düşmanı kırıp geçmişler, sonradan gevşemişler, Allah Resûlü’nün emrini dinlememişler, kimi dünyayı kimi ahireti istemiş ve bunun üzerine Allah’u Teala, onları ibtila ve denemek için mağlup etmiş, bozguna uğratmıştır2. Bozgun anında, Rasûlullah kendilerini çağırırken, Müslümanların bir kısmı arkalarına bakmadan kaçıyorlardı. Allah başlarına gelenlere üzülmemeleri için onları keder üstüne kederle cezalandırmıştır3. Allah onların bütün yaptıklarından haberdar olduğunu belirttikten sonra4 bozgun sonrasını şöyle betimlemiştir:

“Kederden sonra, bir takımınızı kendinden geçirecek şekilde size huzur ve emniyet indirdi. Oysa bir takımınızda kendi dertlerine düşmüşlerdi. Haksız yere Allah hakkında, cahiliyye devrinde olduğu gibi inanıyorlardı.(Bir kısım müminlerin yakîni imanlarıyla Uhud Dağı’nda bir uyku bastığı), diğer bir kısmı da var ki halâ cahiliyye devrinde olduğu gibi inandıklarını belirtmektedir.”5 Malumdur ki, insan şiddetli bir korku anında uyku tutmaz. Uykusuzluk devam ettiği sürece perişan olur. Bu hal içinde uyuyabilen, korkuyu unutmuş, emniyet duymuş ve kalbinde bir sükunet bulmuş demektir. Müslümanlar Uhud dağına çıkarlarken Mekkeliler “yine geleceğiz” diye tehdit savurarak bağırmışlardı. Müslümanlar bu durumdan emin olmadıkları için tedirginlik içindeydiler. Kalkanlarının altında duruyorlardı. Allah (c.c) bu halde emniyet vermişti. Münafıklar ise ilk başta Müslümanların hallerine sevinmiş daha arada kalmaları sebebiyle endişeye kapılmışlardı. Onlar bu halde cahiliye de olduğu gibi sû-i zanla beslemişler ve uyku tutmamıştı.6

1.3.3-Zanla İlişkili Cahiliyye İmanı ve Bazı Özellikleri

Cahiliyye devri insanları da, Allah’a inandıklarını ifade ettikleri halde, ona şirk koşarlar, Rasûlullah’a inanmazlardı. Bu sebepten Zann-ı Cahiliyye içindeki insanların imanları; kendisinden başka hiçbir ilah olmayan Allah’a tam bir iman sayılmazdı. Münafıkların imanı da Cahiliyye Zannı’na benziyordu. Zandan, şüpheden azade değildi: Allah hakkında haksız, yanlış zanni bir imandı. Müminin yakîni, kesin, sabit imanına benzemiyordu1.

Ayetin geri kalan kısmında onların sahte imanlarının, Cahiliyye imanı gibi Allah’a inanmalarının alametleri zikredilir: Onlar “iş elimizde olsa reyimizle amel edilse, burada öldürülmezdik”, demişlerdi2. Böylece ecelin değişeceğini iddia etmiş oldular. Bu da henüz itikatta istenilen düzeye kavuşmadıklarını göstermektedir.

Şu halde Zann-ı Cahiliyye itikadını taşıyanlar, “sebeplerin ilahi irade hilafına tesir icra edebileceği” görüşü içindeydiler. Halbuki her şey Müsebbibu’l-Esbab olan Allah’ın elindeydi3. Sebepleri de sonuçları da yaratan o idi, sebepler hakiki tesir sahibi değildirler, ilahi irade hilafına tesirleri olamazdı.

Bu toplumda zanla imanı arasında gidip gelenler olduğu gibi birde münafık bir kesimde bulunmaktaydı.4 Çünkü Cahiliye devri insanlarının inançları da sathi, birçok çarpıklıklarla dolu, çoğu zaman içinde zıtlıkların olduğu bir imandı.5 Mesela insanlar bir yandan Allah’a inandıklarını söylerken, diğer yandan Ahiret hakkında, yeniden dirilme hususunda zan, şüphe ve şek içindeydiler. Hatta “Çürümüş kemikleri kim diriltebilir?6” diye meydan okurcasına soranlar onlardı. Bir yandan Allah’a inanırken, öte yandan Peygamberlik hakkında şüpheleri vardı. Peygamber’e delilik isnad ediyorlar1, mecnun diyorlardı,2 onu sihirbazlıkla itham ediyorlar,3 kâh: “ona bir hazine indirilmeli değil miydi?”, kâh; “yanında bir melek gelmeli değil miydi?”4 gibi düşünceleriyle Peygamberlik müessesesi hakkında yanlış kanaatlerini izhar ediyorlardı. Bir yandan Allah’a inandıklarını iddia ederken, uluhiyetin yeryüzünde tezahürüne vesile olacak, ilahi emir ve yasakların kendisi ile bildirdiği vahyi kabul etmek istemiyorlardı.5 Diğer yandan hiçbir ilahi emre dayanmadığı halde, bazı şeyleri yapmaya ısrarla devam ediyorlar, kız çocuklarını belli bir yaşta diri diri toprağa gömebiliyorlardı.6 Onlara göre Allah’ın bir insanı peygamber göndermesi de kabul edilecek gibi değildi. Hatta bir insanın peygamber olarak gönderilmesi iman etmelerine mani olan husustu.7 Allah’a inandıklarını ifade eden bu insanların, kendilerini Allah’a yaklaştırsınlar diye puta taptıkları da bir gerçekti.8 Bunun şirk olduğunun farkında bile değillerdi. Müşrikler Peygamber’e: “Bir yıl sen bizim ilahlarımıza tap, bir yılda biz senin ilahına tapalım.” Teklifini de yapabiliyorlardı.9

Cahiliyye Devri insanının imanından bir nebze bahisten sonra Zann-ı Cahiliyye’nin de, cahiliyye devri insanlarının imanına benzeyen, onu andıran bir iman olduğunu söyleyebiliriz. Zann-ı Cahiliyye içinde olanlar, cahiliyye devri insanları gibi, Allah’a imanın hakikatine eremeyen, iman esaslarının inceliklerine inmeyen kimselerdi. Bunun için onların Allah’a karşı besledikleri itikat; müslüman imanının esaslarına oturan ve o hakikatlere dayanan imandan çok, zanla tesmiyeye uygun, içinde şeklerin, birçok şüphenin olduğu10 bir inanıştı. Onlar gerçek ehl-i iman gibi yakîn, sebat ve tevekkül içinde değillerdi. En ufak bir imtihanda hemen ümitsizliğe düşüyorlardı. Bu sebepten çok korkuyorlar, can korkusundan ne yapacaklarını bilemiyorlardı. Onlara göre bu mağlubiyet sanki İslam’ın sonu idi.1



Yüklə 457,16 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin