İÇİndekiler insanin kendiSİNİ okumasi nefs-nefis-nefes ne demektir ziKİr nediR 4 Âdem risalesi AÇiklamasi


İNSAN VÜCUDUNDAKİ BURUÇ SURESİNİN TEVİLATI



Yüklə 334,56 Kb.
səhifə8/8
tarix27.10.2017
ölçüsü334,56 Kb.
#16250
1   2   3   4   5   6   7   8

İNSAN VÜCUDUNDAKİ BURUÇ SURESİNİN TEVİLATI

Buruç, sabit yıldız kümeleri anlamına gelir. Afakta bu kainatta, Dünyaya göre güneşin döndüğü yerin 12 de birini teşkil eden yıldız kümeleri anlamındadır.insan oğlundada, İnsan vücudundaki 12 delikten kendi yaşantısını idame ettirmektedir.zira kulak, göz, burun, ağız gibi bu 12 deliğin kendi bünyesindede, yüzlerce hücre ve görevli yıldız gibi parlaklık veren organlar vardır.batındada, Ruh güneşinin, kendi icraatını vücud buruçlarından gösterebilmesi için, 12 yıldız kümesi halinde olan sıfat ve azalarından zuhur etmektedir. onun için bedenler, Ruhların buruçlarıdır denmiştir.


Bu yıldız kümelerinin ayakta durabilmesi içinde, sıfatların hepsini bünyesinde ayakta tutan vücuda ihtiyaç vardır. bu vücudda Cenabı Allahın kemalat sıfatları olan Muhammed mazharlarıdır. onun için Ruh güneşine kadar gidip soralım.sen ışık ve ısını nereden alıyorsun, gördüğümüz kadarıyla bu vücud kainatını aydınlatan ışık ve sıcaklığının kemalata doğru vuslat bulduruyorsun diye sorsak, oda dile gelerek size derki; bendeki bu ısı ve ışık benim kendimin imalatı değildir. ben bu Nur ve kuvvetimi 12 buruçtan alıyorum diyecektir. çünkü onun bu Alemde, görev yapabilmesi için 12 buruça ihtiyacı vardır. Ruh güneşinden, tekrar yolculuğa çıkarak,12 buruçlar menziline varalım.ve yine soralım. bu Ruh güneşine gönderdiğiniz Nur ve ısıyı sizmi imal ediyorsunuz diye. onlarda, hayır bizimde kendimize ait hiç bir Nur ve ısımız yoktur. bizlerde bu Hz. Muhammedden alıyoruz diyeceklerdir. işte o zaman "Vema erselnake illa rahmeten lil alemin" Alemlere rahmet olarak gönderilen Hz. Muhammedin aynasında Ruh güneşinin Adem ve Alemi aydınlatıp sıcaklığı ile kemalata getirdiğini görürüz.

Bazı kişilerde, süflü olan Nefsi Emmare güneşi olunca, vücud ülkesindeki kavimlerde inanan müminlerin kazılan hendeklerin içinde yanmalarını seyrederler. yani vücuttaki, göz, kulak gibi hendeklerde, Nefsi emmarenin doğrultusunda gidenlerin gayriyet ve cehalet ateşi içinde yandıklarını seyrederler. onun için, bir kişi Nefsinin doğrultusunda yaşam içinde ise, o kişi, Gaflet ve cehalet ateşleri içinde kazılmış olan vücud hendeklerinde yanmaktadır. Allah her şeye şahid olması nedeniyle onlar Cehennem azabının verileceğini hatta verdiğini söyliyor. iman edip salih amel işleyenlere gelince: Buruç suresi ayet 11" Altından ırmaklar akan Cennetler var. işte büyük kurtuluş budur" buyurulmakla, onlarada mükafatlarını söylemiş oluyor. bunlar Cenabı Hakkın zat, sıfat ve efal tecellilerinin Cennetleridir.işte kişiler,Hakkın bu tecellilerinin şuhuduna vakıf olunca, sonsuz zevk alacaklardır. bundan büyük lutuf ve kurtuluş olamaz. Celalden Cemale, Cemaldende kemalata vuslat bularak azamet sahibi olurlar. bütün cihanın camisi olmuş olurlar.


Cenabı Allah bütün kardeşleriminde, beden buruçlarındaki hendeklerde cehalet ve gayriyet ateşleri içinde yanmaktan kurtarsın amin.




                           AŞURE GÜNÜ

Aşure günü, Muharrem ayının onuncu güne tekabül eden bir gündür. o gün inanan kişiler,hububat ve meyvalardan meydana gelen, bir tatlı yemek yapmak ve eşe dosta dağıtmaktadırlar. Bunun yalnız zahiren yapılıp, eşe dosta o günlerde dağıtılması bir ibadet değildir. islam toplumlarının,adetlerindendir. Fakat bunun yalnız zahiri değilde, batınını yaşayabilmek çok önemlidir. zira Tevhidde, Cenabı Hakkın, mukayyet olan bu Alemindeki tecellilerini,Tenzih,Teşbih ve Tevhid yaparak, 7 sıfatı subutiyemizden zuhura getirmek, elbette tatlı bir manevi yemek olacaktır. 7 çeşit olmasındaki hikmet 7 sıfatımızla,Muharremin onuncu gününü, zahir ve batın olan 5 erden on duygumuzla zevk etmemiz, Aşure olmaktadır. dikkat edilirse, yapılan yemekler, ekşi ve acı olmuyor. hep tatlı oluyor. buda Cenabı Hakkın, zerreden kürreye kadar, zat tecellilerinin idrakı, kişide sonsuz zevk meydana getirmesinden ibarettir. Aşure günüde bu 7 cins madde nin karıştırılıp yemek yapılması, bir rumuzattır.


Nuh A.s. Cenabı Hakkın emriyle gemiyi yaptıktan sonra, her cins varlıktan birer çift, Erkek ve Dişi olarak gemiye al denmişti. Nuh A.s. da her canlıdan, Erkek ve dişi olarak birer çift aldı ve gemi hareket etti.sonunda beklenen tufan başladı.7 gün 7 gece dinmeden Rahmet yağdı. Denizler yükseldi. gemiye alınan gıdalarda azaldı. Nuh As.ın gemisi Cudi dağına vardığında, gemide erzak, iyice azalmıştı. kaplarının dibinde kalan birer parça hububat ve meyvalardan bir yemek yapılıp gemidekiler bundan yediler. işte bunun adınada, Muharremin onuncu gününe tekabül etmesinden mütevellit Aşure denmiştir. Arabcada Aşur on demektir.ondan sonra gemidekiler,Dünya yüzüne dağılmışlardır. aynen bunun gibi, bir Mürşidi kamilin kaptanlığında, Tevhid gemisine binenler, kendi varlıklarını Hakka verir ve Hakkın her türlü tecellilerinide on duygusu ile 7 sıfatından zuhur ettirebilme irfaniyetine sahip olabilirlerse, Muharrem ayının onuncu günü, Aşure yemeği yemiş olurlar. Tevhidde bir kişi, Cenabı Hakkın Ahadiyet zevki olan birliğinin idraki ile, tenzih ve teşbih yaparak tevhid zevkinin zuhurudur. tabiiki bu kemalata sahip olanlarda, eşine dostuna bu tattığı zevki anlatacaklardır. yoksa, zahir bir tatlı yapıp dağıtmak ayrı bir Aşure ibadeti değildir. Muharremin onuncu günü, Hz. Ali'nin oğlu Hüseyin efendimizin kerbelada yezit tarafından katledilmesi, ayni güne geldiği için,zinçirlerle kişilerin kendilerini harab etmeleri, hiçmi hiç islami değildir.her inanan kişi Hz.Hüseyin Efendimizin katline üzülmüş,ve yezitlerede binlerce lanet okumaktadır.fakat bunu başka taraflara çekerek,inanç rayından uzaklaştırmak bizlere yakışmaz.Cenabı Allah bütün kardeşlerime Aşurenin ve Muharrem ayının laikiyle idrakını ihsan etsin. amin.


             ZEKERİYA SOFRASI NEDİR

Kadınlarımız arasında, zaman, zaman Zekeriya sofrası adı altında birbirlerine ziyafetler verilmekte ve bunuda islamiyetin bir emri imiş gibi gösterip, ifade etmektedirler. Zekeriya A.s. Aliimran ailesinden, İsa A.s.ın annesi Meryem valdemizin dayısıdır. Meryemin terbiye tahsili için, Aile bireyleri içinde kurra çekilmiş, kurra sonunda Meryemin terbiye ve tahsili Zekeriyaya isabet etmiştir. hiç bir kimse ile temas kurmasın diye oda kapısız ve penceresiz, bir kale yaptırıp, özel olarak Meryemi orada,terbiye ve irşadına başlamıştır.


bir zaman sonra, ibadet ve taat yaptığı mihrabın yanında, 7 çeşit meyvalardan meydana gelmiş bir sofra görmüştür. ya Meryem bu Meyva sofrasını sana kim veriyor dediğinde; onları bana Rabbım ihsan etti demiştir. işte Meryem kişinin kalb sahibi olmasıdır. kalp sahibi durumunda olan Meryemin bu Meyvalardan meydana gelmiş sofrasına Zekeriya sofrası denilmiştir. Aslında, Zekeriya a.s. gibi bir Mürşidi kamilden, bu gönül kalesinde terbiye tahsiline başlanmasından ibarettir. kapı ve pençeresiz olarak bahsedilmesi, henüz daha ikilikteki olan bizler gibi Meryemlerin Hak ve hakikatı, görememeleri ve bilemeyişleridir. ibadet ve taatları sonunda Mürşidi kamilin himmetiyle, kendi kuyusundaki suyu çıkarmaya başlayınca hicapları açılacaktır. işte mihrab diye ifade edilen o kişinin, gönül mihrabından 7 sıfatı subudiyesi ile bu meyvalar zuhur ettiğinde, 7 cins meyvadan meydana gelen sofralar halinde görülmüş olacaktır. çünkü bu ilim ve irfaniyeti Meryeme veren Zekeriya A.s. olan Mürşidi kamillerdir. onun için bu sofraya Zekeriya sofrası denmiştir. yoksa zahirde, Nefsin istek ve arzusunu yerine getirmek için tertip edilen sofralara Zekeriya sofrası demek yanlış olur.ona Nefsin sofrası demek daha uygun olacaktır.işte islamiyetteki, böyle hakikatları bazı kişiler zevk edemeyince, Nefsin istek ve arzuları doğrultusunda, bazı sofralar uydurarak islamiyeti yozlaştırmışlardır. Ayrıca, bazı Peygamberleride uydurdukları kaidelere alet ederek, onlarıda kendi süfli emellerine alet etmiş oluyorlar. Zekeriya sofrasından meyva yemek isteyenler, Meryem gibi bir kamilden terbiye ve irşad tahsili yaparak, pak ve temiz olsunlar.kendi gönül mihrabından, o zaman Meryem gibi Zekeriya sofrasına sahip olduklarını göreceklerdir. yoksa, Nefs sofrası ile, Ruhun beslenmesi değil, bedensel olan hayvancıklarını beslemekte devam ederler. Cenabı Allah bütün kardeşlerime Nefs sorasını değil, hakikattaki Zekeriya sofrasını ihsan etsin.amin.


                         RUH NEDİR

 
Kuranı kerimin isra suresi ayet 85.Sana Ruhtan sorarlar; deki Rabbımın emrindendir buyurulmaktadır. görüldüğü gibi emirler alemindendir. peki Rabbımız bize ne emir verdi diye kendimize sorduğumuzda; Cenabı Allahın bu mukayyet Alemde ve Ademdeki, Efal sıfat ve zat tecellilerinden başka hiçbir şeyi emretmediğini görürüz. kendin diye bildiğin bu tecellilerin, senin olmadığını bunların sahibinin Cenabı Allah olduğunu, Tevhid içerisinde uzun uzun izah etti.


Resulullah efendimiz bir hadislerinde: Evvela ma halakallahu Ruhi Allah evvela benim Ruhumu yarattı. bu Ruh külli Ruh idi.Ruh birdir parçalanma kabul etmez. fakat külli Nefisten tavsilatı Muhammediye dediğimiz,cemadatta tek cemadatı Ruhu ile,Nebadatta Nebadatı iki Ruhu ile, Hayvanatta Hayvanatı üç Ruhu ile,ve İnsanatta, İnsanatı dört Ruhu ile tecellisini gösterdi. İşte bir hadistede men arafe Nefsehu fakat arafe Rabbehu nefsini bilen Rabbını bilir. buyurulmuştur. Nefsimizi bildiğimiz zaman, Cenabı Allahın bizdeki tecellisi olan efal sıfat ve zatın o olduğu anlaşılmış olur. dolayısıylada, bizlerdeki varlık Rabbımın varlığı olduğu için, bizden duyan, bizden gören, bizden konuşan ve her türlü icraatı yapan Rabbımızın olduğu Açığa çıkmış oluyor. işte bu kesretteki Rabbımın tecellilerinede Ruh denir.

Ormandan kestiğimiz bir ağacı, hızarhanede, kereste veya tahta deriz. Marangoz hanede, kapı veya pençere yaptığımızda kapı veya pençere deriz. aynen onun gibi, Uluhiyet mertebesinde Allah adını aldığı gibi,Rububiyet mertebesinde Rab ve 99 Esma almakta, zerreden kürreye kadar bütün tavsilatı Muhammediyeden tecellisinede, Ruh dendi. onlarda, bulundukları yere göre isimler aldı. onun için Ruh, Rabbımın emridir. Cenabı Allah cümlemize, zahirdeki bütün mazharlarından Ruhun fark tecellilerini seyrettirmek nasip etsin. amin.



            SAFLARINIZI SIK TUTUNUZ

Peygamber Efendimiz, bir hadislerinde Ey inanan müminle, saflarınızı sık tutunuzki araya şeytan girmesin buyurmuşlardır.


Bu hadisin ışığında, kendi saflarımıza bir göz atalım. bu saflardan gaye yalnız cemaatla kıldığımız camilerdeki saflarmıdır. hayır yalnız camilerdeki cemaat halinde kılınan Namazlardaki safların aralardaki açıklığı değildir. Camilerimize zaten şeytan giremez. fakat bizlerin, ilim öğrenmek için, ilim saflarını, Ahlak ve edep saflarını, sohbet ve bütün inanan kişilerle olan islam bağlılık saflarını,Helal ve haram gibi emir ve yasakların saflarını, bütün kardeşlerimizin yardımlaşma ve ihtiyaçlarını görme saflarını sık tutmamız gerekmektedir.
Anne ve Babamızın,kardeş ve akrabaların,bir telefonlada olsa, durumlarını öğrenmek, hal ve hatırlarını sormak, onlar hakkında daima Cenabı Hakka duada bulunmakta bu safların sıklaşması demektir. yalnız Bayramdan, Bayrama, mübarek gece ve günlerde aramak yeterli olmadığı için safların sıklığını göstermez.
Hastalıklarda, kederli ve üzüntülü günlerde bu dost ve kardeşlerimizi ziyaretlerlede saflarımızı sıklaştırmalıyız. ibadet ve taatta, ilimin elde edilmesinde, sohbetlerde ara verilmemesinde, Ayet ve Hadisler doğrultusunda bir yaşam için bu saflarında sık tutulması gerekmektedir. tekrar edilmiyen ilim bile unutulmaya mahkumdur.onun için,Kuran okumak,ve her türlü ibadet ve taatlarla meşguliyette bu safların sıklığını gösterir.

İşte bu zahir yöndeki her türlü mesele hakkındaki safların sıklığı gerekli ise,batın yönü ilede,safları mutlaka sık tutmalıyız. batın safların sıklığı nedir diye bir soru sorulacak olursa: Daimi kalbi zikrin yapılması ve kendimizi yakın takibe alıp, daimi zikrin saat gibi durmadan çalışmasıdır. Evvela saat gibi durmadan çalışan kalbin tefekkürü zikre geçmesi, tefekkür saflarının sıklığı demektir. Tefekkürü zikirden şuhudu zikre geçenlerinde, her neye bakarlarsa baksınlar, onlardaki Cenabı hakkın,Rahman yüzünün seyredilmesi, daimi safların sıklığını göstermektedir. Şuhudu zikirden, müşahadeyi zikre geçenlerin, her varlıktaki tecellinin Nuru yezdan olduğu fark saflarının sıklığı ile seyredilecektir.


İşte suret ve siyret saflarının ayrı değil,ayni olarak tevhiddeki, irfaniyet ve kemalatıyla bu safların gerekliliğini anlamış oluyoruz.Cenabı Allah, bizlere suret ve siyret saflarımızı daima sıklaştırmak nasip ve müessir etsin.a min.



     TEVHİDDERYASI 3 KİTAP SONU

                                 Ahmet ARSLAN : 2003
Yüklə 334,56 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin