OYUN
Oyun, normal bir iş olup, çocuk açısından nefes almak gibi zaruridir. İlkokul yıllarından önce çocuğun en büyük meşguliyet ve eğlencesi oynamaktır. Ondan sonra, çocuğun oyuna karşı olan isteği yavaş yavaş azaldığı ve o boşluğu önemli işler yaparak telafi ettiği gözlenir. Çocuğun, niçin oynadığına dair delili yoktur. Ama, oynamadan da edemez.
Çocuk, yaşayan bir varlıktır. Ve yaşayan her varlık faaliyet göstermelidir. Oyun, çocuk için bir nevi faaliyettir. Çocuğun oynamaması, onun hastalığına ve acizliğine delildir. İslam dini de çocuğun bu tabii ihtiyacına teveccüh etmiş ve çocuğun rahat oynayabilmesi için gereken ortamı sağlamayı emretmiştir.
İmam Sadık (a.s) şöyle buyuruyor: "Çocuğu oynayabilmesi için yedi yaşına kadar rahat bırakın."[137]
Resulullah (s.a.a) bir gün çocukların yanından geçerken onların toprakla oynadıklarını gördü. Ashaptan bazıları onları bu oyundan menetmek istedi. Resulullah (s.a.a): "Toprak, çocukların otlağıdır, bırakın oynasınlar " buyurdu. [138]
Oyun, çocuk için normal bir spordur. Onun kaslarını güçlendirir. Aklını ve zihnini harekete geçirir. Onun toplumsal şefkat ve duygularını uyandırır, onu toplumsal hayata ve çeşitli sorumlulukları kabul etmeye sevkeder. Psikologlar arasında, oynamanın asıl sebebinin ne olduğu hakkında ihtilaf vardır. Bu konuda bizim için fazla önemi olmayan araştırmalar yapmışlardır. Bizim için önemli olan, çocukta bulunan bu normal ve tabii özellikten, onu eğitmek ve geleceğini yaratmak yolunda en iyi şekilde istifade etmektir. Sorumluluğunun farkında olan bir eğitici, oyunu boş bir eğlence telakki etmemeli, bu hassas ve değerli dönemi naçiz saymamalıdır. Çocuk, oynadığı zaman dış alem ile tanışır, bazı gerçekleri anlar, çalışmayı, tehlikelerden kaçınmayı, yardımlaşmayı ve çeşitli işleri öğrenir. Toplu oyunlar vasıtası ile diğerlerinin hakkına saygı göstermeği ve toplumsal kanunlara uymayı öğrenir.
Viliam İstern şöyle yazıyor: Oyun, insanda bulunan güçlerin gelişmesi için gerekli olan bir içgüdüdür ve gelecekteki işler için ön hazırlıktır.[139]
Aleksimaksimoviç Gurki yazıyor ki: Oyun, çocukların idrak alemine doğru giden yoludur. Öyle bir yol ki onda yaşar ve onda değişime uğrar. Oyun oynayan bir çocuk hoplayıp zıplamaya karşı olan ihtiyacını temin eder, eşyalarda bulunan özellikleri tanır ve başkaları ile nasıl bir diyalog kurması gerektiğini öğrenir. Çocuk, oyun esnasında gördüğü ve bildiği şeyleri ortaya koyar. Böylece, oyun vasıtası ile bildiği şeylere karşı güvenç sahibi olur, düşünce ve zihniyetinde gelişme kaydeder. Çocuklar ev ve fabrika yaparlar, kuzey kutbuna giderler, gökyüzüne çıkarlar, sınırları korurlar, kamyon ve tren kullanırlar.
Meşhur Rus eğitici Antonsimonoviç Makarnu şöyle diyor: Çocuk, oyun oynadığı dönemlerde nasıl olursa büyüdüğü zaman da aynı şekilde olacaktır. Çünkü iyi bir oyun, iyi bir iş gibidir. Oyun esnasında çocuğun duygu ve arzuları ortaya çıkar. Oynayan çocuklara dikkatle bakın. Kendileri için seçmiş oldukları rolde ne kadar gerçekçi olduklarına dikkat edin. Çocuğun oyun esnasındaki duyguları köklü ve gerçekçidir. Büyükler bu duygulara karşı itinasız olmamalıdır.[140]
Viliam Mekdogal şöyle yazıyor: Oyun, canlı bir varlığın içgüdülerinin pratiğe geçmeden önce gelişmesi için gerekli olan bir eğilimdir.[141]
Öyleyse, çocuk oynadığı zaman belli ve ciddi bir iş yapmıyorsa da, bununla birlikte oyun ile iş arasında çok fazla bir fark yoktur. Bu oyunlar esnasında çocuğun zati özellikleri, toplumsal ve kişisel ahlak ve davranışları belirli bir kalıba girer ve geleceği belirlenmiş olur.
Çocukların velileri birkaç kısımdır. Bazıları çocuğun oynamasını zaaf ve edepsizlik sayarlar. Dolayısıyla, çocuğu oyundan koparmak için ellerinden gelen her şeyi yaparlar. Bazıları ise çocuğun oynamasına karşı olmamakla birlikte onu oyununda kendi haline bırakırlar ve en ufak bir müdahalede bulunmazlar ve çocuğun kendisi, nasıl ve ne ile oynaması gerektiğini daha iyi bilir, derler. Bazıları da çocuklarının oyun oynamasını sırf bir eğlence olarak değerlendirirler. Oyunların getirebileceği sonuçları göz önüne almaksızın hep oyuncak alırlar. Ona her çeşit sade ve lüks oyuncakları temin eder ve evlerini bir oyuncak dükkanı haline getirirler. Ama çocuğun oynamasında en ufak bir müdahalede bulunmazlar. Çocuk, kendi isteğine uygun olarak oyun oynar, kırar, döker, güler ve lüks oyuncakları ile diğer çocuklara karşı övünür.
Bazı veliler çocuğun oyun oynamasına izin verirler ve bununla birlikte bütün oyunlarını tamamen kontrol altında bulundururlar. Öyle ki, eğer oyun esnasında çocuk bir zorlukla karşılaşırsa, hemen o zorluğu hallederler. Çocuğa, karşılaştığı zorluğu halletme fırsatını vermezler. Böyle bir durumda çocuk kendi başına karar verebilme yeteneğini kaybeder ve gözünü anne ve babasının yardımına diker. Yukarıda zikredilen dört yolun hiçbiri iyi ve faydalı olmayıp çocuğun eğitiminde her birinin kendine göre zaaf ve noksanlığı vardır.
İyi bir eğiticinin seçebileceği en güzel yol şundan ibarettir: Evvela; çocuğu, istediği gibi oynayabilmesi için kendi haline bırakmalıdır. İkincisi, oynaması için gerekli olan vesile ve oyuncakları temin etmelidir. Üçüncüsü, seçeceği oyuncağın fenni ağırlıklı olmasına ve çocuğun zihnini güçlendirmesine dikkat etmeli, buna uygun oyuncaklar almalı, çocuğu faydalı işler yapmaya teşvik etmeli ve onu toplumsal işleri üstlenmeye hazırlamalıdır. Çoğu oyuncakların, para harcamak ve vakit öldürmekten başka bir yararı olmaz. Mesela; çocuğunuza elektrikli araba veya tren yahut kurmalı ayı aldığınızı farzedin. Böyle bir durumda, çocuğunuzun yapacağı tek iş onları seyretmek olur. Bütün bir gün boyu onları kullanır, seyreder ve eğlenir. Başka hiçbir şey yapmaz. Ne fikrini zorlar ve ne de gelecekte işine yarayacak bir şey öğrenir. En ideal oyuncaklar, fenni ve parçalar halinde olan oyuncaklardır. Örneğin, bir binayı oluşturan parçalar, kesik tablolar, terzilik malzemeleri, elektrikçilik, araba tamirciliği ve marangozluk malzemeleri, ziraat ve ağaç dikme malzemeleri, traktör ve çiftçilikte gerekli olan makineler vb. oyuncaklar çocuğun zihnini geliştirmekle beraber ona gelecekteki yaşantısında üstleneceği sorumluluklar hususunda yardımcı olur. Çocuk, bu gibi oyuncaklar vasıtası ile yapıcı ve keşfedici biri olur, seyirci ve tüketici değil.
Bu üç aşamadan sonra sıra çocuğa kılavuzluk etmeye gelir. İyi bir eğitici çocukların oyunlarını gözardı edemez. Çocuğun oyununu kontrol etmek, başlıbaşına bir çeşit eğitimdir. Bilinçli bir eğitici, çocuk için faydalı oyuncaklar temin ettikten sonra zihnini zorlaması için onu kendi haline bırakır. Ama dolaylı yollarla onun oyununu kontrol altında bulundurur ve gerekli yerlerde ona yardımcı olur. Mesela, eğer ona araba veya tren almışsa, ondan araba ve trenin ne işe yaradığını sorar. Çocuk biraz düşündükten sonra yük ve yolcu taşımaya yarar, diye cevap verir. Eğitici, bundan sonra onun işine karışmaz. Çocuğun kendisi yük ve yolcu yüklemesi gerektiğini keşfeder. Eğer bu hususta noksanlık olur ve bazı şeyler gerekirse kendisi onları temin eder. Eğer araba veya oyuncaklardan birinde bir arıza meydana gelirse, arızayı kendiniz gidermeyin veya yeni bir oyuncak almayın. Böyle bir durumda yapabileceğiniz en doğru hareket, bu arızayı kendisi giderebilmesi için çocuğu teşvik etmektir. Kısacası; bütün zorlukları halletmek için direkt olarak müdahale etmeyin. Bu hususta çocuğa kılavuzluk edin. Böylece çocuk kendisine güvenir, kendi fikir ve yeteneğini ortaya koyar.
Eğer kızınız için bebek almak istiyorsanız, tamamen hazır bir bebek almayın. Onu tamamlamasını kızınızdan isteyin. Kızınıza, aldığınız bebeğin neye ihtiyacı olduğunu sorun. Biraz düşündükten sonra cevap verecektir: Elbiseye ihtiyacı var. O zaman elbise için ona bir miktar parça verin. Onun kendisi, sizin de yardımınızla bebeği için elbise hazırlayacaktır. Daha sonra onu bebeğine giydirecektir. Bebeğinin elbiselerini yıkayacak, ona yemek hazırlayacak, yedirecek ve belirli zamanlarda ona duş aldıracaktır. Onu yatırır, uyandırır, yanında misafirliğe götürür, ona konuşma adabını öğretir ve.... Böyle bir durumda kızınız bebekle oynar. Ama bu oyun çok faydalı ve yapıcıdır.
Kızınız, gördüğü ve duyduğu şeyleri bebeği üzerinde uygulamaya çalışır. Çocuk, bir taklitçi olup, yaptığı çoğu işlerde baba, anne ve kardeşlerini taklit eder. Oyuncaklar, çocuğa bir şeyler öğrettiği takdirde faydalı olur; sadece onların hareketine bakmak ve başka çocuklar karşısında övünmenin hiçbir olumlu neticesi olmaz. Oyun bittikten sonra oyuncakların bırakılması için özel yerleri olmalı ve çocuk onların temizlik ve düzeninden sorumlu tutulmalıdır.
Oyuncaklar, çocuğu şaşkın edecek derecede çok olmamalıdır. Çok lüks ve pahalı oyuncaklar almak gerekmez. Çocuğun kendisi kağıt, mukavva, karton ve pulla kendisine oyuncak yapabilir veya alınmış olan oyuncakları tamamlayabilir.
Oyunları, genel olarak birkaç kısma ayırabiliriz:
1- Bireysel ve çocuğun yalnız başına yapabileceği oyunlar.
2- Grup halinde oynanan oyunlar.
3- Zihni takviye eden fikirsel oyunlar.
4- Kasları geliştiren sportik oyunlar.
5- Oyunculara saldırı ve savunma sistemini öğreten oyunlar.
6- Yardımlaşma hissini güçlendiren oyunlar.
Çocuk, ilk önce bireysel oyunlarla meşgul olur. Bu devrede, oyuncakları ile oynayabilmesi için çocuk kendi haline bırakılmalıdır.
Ama eğitici, çocuğun oyunlarını kontrol altında bulundurmalıdır. Onun zihnini güçlendirebilecek oyuncaklar temin etmelidir. Öte yandan alacağı oyuncakların, yapıcı yönünün olmasına dikkat etmelidir. Bazen çocuk, oyuncaklarından birini parçalara ayırmak ve yeniden yapmak ister. Ona, bu hususta izin vermelidir. Çünkü, çocuk böylece oyuncağını dener ve onun fenni yönlerini öğrenir. Elbette herhangi bir zorlukla karşılaşırsa eğitici ona kılavuzluk etmelidir.
Bir müddet sonra çocuk toplumsal olur ve toplu oyunlara yönelmeye başlar. Eğitici, onun toplu oyunlara yöneldiğini keşfettiği zaman, bu hususta onu teşvik etmeli, böyle oyunlar için gerekli olan malzeme ve oyuncakları temin etmelidir. Böylece çocuğun toplumsal yönünün günden güne artması sağlanır. Ayrıca, bu dönemde de onun oyunlarını kontrol altında bulundurmalı, ona, faydalı olan toplu oyunlar öğretmelidir. Toplum oyunlardan en yaygını, futbol, basketbol ve voleyboldur. Çocuklar gerek okul içinde, gerekse okul dışında, boş zamanlarını bu oyunlarla geçirirler. Bu oyunların, spor ve kasları geliştirme açısından faydalı olmasına rağmen, çok büyük bir zararı da vardır. Bu oyunlar saldırı oyunlar olup, çocuklarda kavga ve inatçılık özelliğini güçlendirir. Bu oyunlara katılan çocukların bütün dikkatleri karşılarında yer alan arkadaşlarını mağlûp etmek ve yenmektir. Bu düşünce tarzı ise insani açıdan çok kötü bir ahlaktır. Tabii, bu oyunlarda yardımlaşma da vardır. Ama bu yardımlaşmadan tek amaç karşıdaki insanlara galip gelmektir.
İlkel insanın vahşiliğini simgeleyen güreş ve boks ise bu oyunlardan daha kötüdür. Keşke bu gibi oyunlar hiç geleneksellik kazanmasaydı ve bunların yerine, çocuklarımızda, toplumsal yardımlaşma ve insanları sevme ruhiye-sini güçlendiren oyunlar süregelseydi.
Russel bu hususta şöyle yazıyor: Çağdaş insanın, günümüzde maddi etkenler tarafından yok edilmek istenen fikirsel yardımlaşmaya, geçmiştekinden daha çok ihtiyacı vardır; rekabet ve karşı tarafa galip gelme düşüncesinin hakim olduğu saldırı hareketlerine değil.[142]
Maalesef, bu işin yetkilileri, bu düşünce tarzını yöneltmektedirler. Keşke, en azından ilkokul ve liselerdeki bilinçli yetkililer, bu hususta bilirkişiler ile danışarak daha uygun oyunlar hazırlasaydılar.
Bu konunun son bölümünde şunu hatırlatmakta yarar görüyorum: Çocuğun oyuna ihtiyacı vardır ve oynamalıdır. Ama onun oyun oynama zamanı sınırlı olmalıdır. İyi ve bilinçli bir eğitici, çocuğun oyun oynama zamanlarını öyle bir şekilde düzenler ki, çocuk kendi kendine hayatının ikinci döneminde oyunu bırakarak faydalı, toplumsal ve ciddi işlerle uğraşmaya başlar. Oyun ve tembelliğin çocuğa galip gelmesine, böylece çocuğun ömrünün sonuna kadar oynak olmasına, en büyük hünerinin oyun olmasına ve bunun ile gurur duymasına müsaade etmez.
Hz. Ali (a.s) şöyle buyurmaktadır: "Oyun hayranı biri saadete eremez."[143]
Russel bu hususta şöyle yazıyor: Bir kişinin değerini onun spor alanındaki geçmişi ile ölçmek bizim genel acizliğimizin göstergesi olup yeni ve karışık dünyayı kavramak hususunda tefekkür ve düşünmeye muhtaç olduğumuzu idrak edemediğimizden ileri gelir.[144]
Toplu oyunların meydana getirdiği sorunlardan biri de, bu oyunların çocuklar arasında kin ve kavgaya sebep olmasıdır. Bazen birlikte oynayan çocuklar birbirleriyle tartışıp çekişirler.
Böyle bir durumda, veliler vakit kaybetmeden olaya müdahale etmeli ve onları barıştırarak tekrar oyuna meşgul etmelidirler. Bu iş, fazla zor değildir. Zira inat ve kin çocukların kalbinde tamamen kök salmamıştır. Onun için çabuk barışır ve arkadaşlıklarını sürdürürler.
Ama işin kötü yanı, bazen bu çekişme ve kavgaların büyüklere intikal etmesidir. Öyle ki, birbirlerinin karşısına çıkarak, hiçbir araştırmada bulunmadan her biri kendi çocuğunu savunur ve neticede bu olay kavgaya dönüşür; nihayet mahkemeye intikal eder.
Halbuki bu davranış, çocuğa karşı işlenen büyük bir cinayettir. Bu sahneye seyirci olan çocuk, hak ve hakikatin hiçbir değeri olmadığını ve hiç kimsenin onu bulmak gayesinde olmadığını sezer. Böyle bir çocuk yersiz taassup ve haksızlıkları ameli olarak baba ve annesinden öğrenir ve yarınki toplumda bu hareketleri uygular.
Dostları ilə paylaş: |