ANNELİĞİN BAŞLANGICI
Baba spermasının anne rahminde yerleşmesinden itibaren kadının anneliği başlar. O andan itibaren kadının rahminde canlı bir varlık meydana gelmiş olup hızlı bir şekilde hareket ve tekamül eder. O çok küçük varlık, kamil bir insan şekline gelinceye kadar olağanüstü bir hızla gelişir ve büyür. İnsanın gerçek yaşı o andan başlar. Bilim adamlarından biri şöyle kaydediyor: "İnsan dünyaya geldiğinde yaşından dokuz ay geçmiştir ve bu ilk dokuz aylık zaman zarfında ömrünün sonuna kadar sahib olacağı eşsiz varlığının tayininde çok büyük rolü olan bir takım aşamalardan geçer." [29]
Hamile kadın, o zamandan itibaren artık anne olmuştur ve rahminde gelişmekte olan çocuğa karşı sorumludur. Babaların nutfesi ve kromozomlarda bulunan özellikler genetik olarak çocuğa intikal ederek onun cismi ve ruhi kişiliğinin oluşumunda etki bıraksa da, bu yaşamakta olan varlığın geleceği büyük bir ölçüde annenin elindedir. Baba ve dedelerin kromozomları insanlık yumurtasıdır ve annenin rahmi çocuğun yetişme ortamıdır. Yetişme ortamı bir ferdin şahsiyetinin oluşmasında çok etkili olur.
Bilim adamlarından biri şöyle yazıyor: Baba ve anne çocuğa sağlıklı bir saray oluşturup çocuğu o sarayda yetiştirebilecekleri gibi onu bozuk ve nemli bir köşeye atarak da yetiştirebilirler. Böyle bir mekanın beşerin sonsuz ruhu için yaşamaya elverişli olmadığı açıktır. Bundan dolayı baba ve anne insanlık karşısında çok büyük sorumluluklar üstlenmişlerdir.[30]
İnsanın sağlıklı veya hasta, güçlü veya zayıf, güzel veya çirkin, zeki veya gerizekalı, iyi veya kötü olmasının temeli anne rahminde atılmaktadır. Çocuğun saadet veya bedbahtlığı anne rahminde başlamaktadır.
Resulullah (s.a.a) şöyle buyuruyor: "Herkesin saadet ve bedbahtlığı anne rahminde yaşadığı zaman başlar."[31]
Hamilelik dönemi, çok hassas ve çok sorumluluk isteyen bir dönemdir. Sorumluluğunun farkında olan bilinçli bir kadın, hamilelik dönemini normal bir zaman gibi tasavvur edemez ve ona karşı itinasız olamaz. Zira bir anlık gaflet veya tembellik sonucu kendi sağlığını kaybetmesi, yahut her zaman için bedbaht olacak, dünyada azap çekerek devamlı sızlayıp duran hasta veya kusurlu çocuğu yetiştirmek zorunda kalması kaçınılmazdır. Bilginlerden biri şöyle yazıyor:
Anne bedeni ve onda meydana gelen hadiseler ceninin gelişme ortamını etkiler. Cenin, ortam değişikliklerine nis-petle gelişmesini tamamlamış olan kendi annesinden daha hassastır. Bu yüzden, her kadın çocuğunun ilk evi için mümkün olan en iyi ortamı hazırlamakla mükelleftir ve ancak yaşantısında, hangi hadiselerin çocuğun gelişmesinde etkili olabileceğini bildiği takdirde vazifesini yapmaya muvaffak olacaktır. Çocuğun gelişmesinin normal olmayacağından endişelenmek onun saadetini temin etmez. Buna sebep olacak şeylerden gafil olmak da fayda vermez. İnsanın nasıl geliştiğini ve ondaki değişimlerin nasıl ortaya çıktığını bilmek, çocuğun dokuz aylık cenin halindeki hayatı boyunca anneye sorumluluğunu tanımada ve çocuğunun yaşantısı için en iyi şartları sağlamada kılavuz olur. Doğumdan önce veya sonra çocuğun gelişmesi için sağlıklı bir ortamın temini hiç bir zaman mümkün değildir.
Ancak, en azından baba ve anne, çocuklarının normal ve kusursuz olarak dünyaya gelmesini arzu ederler. Böyle bir olayın mümkün olabileceğinden haberdar olmak, büyüklere ağır sorumluluk getirmektedir. Çünkü, bilinçsizlik hiçbir zaman tabii olayların meydana gelmesine engel olamaz. İnsanın nasıl gelişebileceği hakkında bilgisizliğin cezasını insanların yaşamı ve onların bedbahtlığı ödemektedir... Kusursuz olarak dünyaya gelmek her insanın ilk hakkıdır.[32]
ANNENİN YEMEĞİNİN, CENİNİNİN SAĞLIĞINDAKİ ROLü
Çocuk, anne bedeninin asli bir organı değildir. Ama an-nenin kanından ve yediği yemekten beslenip gelişmektedir. Hamile bir kadının yemeği, bir taraftan kendi bedeninin yemek ihtiyaçlarını gidermeye ve böylece bedeni için gerekli olan enerji ve sağlığı temin etmeye; dolayısı ile yaşantısını sürdürebilmeye ve öte yandan, karnında bulunan ve yapı bakımından oldukça karışık olan masum çocuğun cismi ve ruhu için gereken gıdaları sağlamaya yetmelidir. Böylece çocuk, iyice gelişir ve kendisinin ruhi güçlerini aşikar eder. Öyleyse, hamile bir kadının yemek programı çok düzenli ve ölçülü olmalıdır. Çünkü, bazı gıda maddeleri ve vitaminlerin olmayışı veya az oluşu annenin sağlığını tehlikeye atabilir yahut çocuğun cismine ve ruhuna telafi edilmesi mümkün olmayan zararlar verebilir. İslam'a göre annenin beslenmesi o kadar önemlidir ki, kendilerine veya çocuklarına, oruç tutmasının zararı olan hamile kadınlara, Ramazan ayının farz oruçlarını iftar etmeği; daha sonra da o oruçların kazasını yerine getirmelerini caiz kılmıştır.
Bir istatistiğe göre, dünyadaki uzvu eksik olan veya fikri, hissi ve cismi yönden kusurlu olan çocukların yüzde sekseninin annelerinin hamilelik dönemlerinde doğru şekilde beslenmediklerinden kaynaklanmaktadır. [33]
Beslenme konusunda uzman olan doktor Cezairi şöyle yazıyor: Anne rahmindeki çocuğun ve annesinin sağlığı, tam olarak annenin hamilelik zamanındaki beslenmesine bağlıdır.[34]
Bilginlerden biri şöyle yazıyor: Uzun zamanlardan beri annenin beslenmesinin cenin ve çocuğun gelişmesinde, doğumdan önce ve süt verme döneminde tesiri olduğunu biliniyordu. Anne vücudundaki canlı hücrelerin, yani, çocuğunun gelişmesi için gerekli olan bütün proteinler, karbon hidratlar, yağlar ve minarelleri elde edecek şekilde beslenmelidir. Tecrübeye dayanan araştırmalar şunu göstermektedir ki anne, canlı hücrelerin normal bir şekilde faaliyet edebilmesi için gerekli vitaminleri gerekli miktarda temin etmelidir. Gelişme halinde olan ceninin, çeşitli vitaminlere karşı hassasiyeti, gelişmesini tamamlamış olan annesinden daha fazladır. Hatta annenin bütün hamilelik döneminde tamamen sağlıklı olup bunun yanında ceninin, bazı vitaminlerden yoksun olduğu için gelişmesinde anor-mallık gözlenmesi mümkündür.[35]
Korner diyor ki: Çocuğun normal olmayışı ya iyi tohumun kötü bir muhitte bırakılmasından veya kötü tohumun iyi muhitteki neticesinden ileri gelir. Dudak yarıklığı, ayak altının düz olması, hatta moğollara benzemek gibi bedende gözlenen çoğu kusurların geçmişte kalıtsal yolla nesilden nesile geçtiği savunuluyordu. Günümüzde, bu kusurlara hamilelik döneminde muhitteki etkenlerin, özellikle oksijen azlığının sebebiyet verdiği bilinmektedir. Muhitteki bazı etkenler, doğumdan olan bir çok kusurların ve çocuk felçlerinin temel sebepleri sayılmaktadır.[36]
İmam Sadık (a.s) bir hadisinde şöyle buyuruyor: "Çocuğun yiyeceği, annenin yiyip içtiği şeylerden temin olur."[37]
Dostları ilə paylaş: |