Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla
Hamd, kendinden başka rahman ve rahim olmayan alemlerin rabbi Allah’a mahsustur. Sadece O’na ibadet edilir ye sadece O’ndan yardım dilenir.
O’ndan başkasına hamdedilmez. O’ndan başka rab ve mürebbi (terbiye eden) yoktur. Doğru yola hidayet eden O’dur. Ondan başka hidayet ve irşad eden yoktur. Herşey onunla bilinir. O evveldir, ahirdir, zahirdir ve batindır. Salatu selam da Rasullerin efendisi ve mürşidi küll olan Resulullah’a olsun. O, vücud gaybından şuhud alemine zuhur etmiştir. Böylece vücud mertebesi tamamlanmış ve her şey O’nun sayesinde ilk haline dönmektedir. Hakeza salatu selam tahir olan Ehli Beyt’ine olsun. O Ehli Beyt ki Allah’ın sırlannın mahzeni ilahi hikmetler madeni ve insanların hidayetçisidir.
Bu mektup, yaşlı, naçiz yaklaşık doksan yıllık bir ömrü dalalet içinde geçiren şu anda da cehenneme giden yolda en kötü çağlarını yaşayan, kurtuluşunu ümid etmeyen, ama Allah’ın rahmetinden de ümidim kesmeyen, hayatını resmi ilimlerin kilu kal’inde tüketen ve Allah’tan başka hiç kimsenin sayamayacağı kadar günahı olan bir babanın1 Allah’ın tevfikiyle ve hidayetçilerin hidayeti ile Allah’a ulaşması ümit edilen ve babasının girdiği bataklıktan uzakta bulunan oğluna yazdığı bir mektubtur.
Aziz Oğlum Ahmed, Allah’ın selamı üzerine olsun. Bu mektuba dikkat et. “Diyene değil denilene bak sen.” Gerçi Ben bu dediklerimden nasibsiz biriyim; Ama senin için bir uyarı olmasını ümid ediyorum. Bil ki ceberrut alemlerinin gaybından en üstüne ve en altına kadar hiç bir varlık hiç bir şeye sahip değildir. Hiç bir kudret, ilim ve fazilete sahip değildir. Var olan her şey O’ndandır. Ezelden ebede kadar tüm işlerimiz O’nun elindedir. Ahmet, en çok öğülen ve samed olan da O’dur. Bu bir hiç olan varlıklardan hiç bir korkun olmasın. Onlara asla ümit gözüyle bakma. Zira O’ndan başkasında gözü olmak şirktir. Allah’tan başkasından korkmak ise küfür.
Oğlum, gençlik nimetini kaybetmeden kendi salahını düşün. Zira yaşlılıkta her şeyini kaybedeceksin. Şeytanın hilelerinden hatta denilebilir ki en büyük hilelerinden birisi insanı vaktin çokluğu ile aldatmasıdır. Allah’ın elinden tuttuğu kimseler dışında herkes baban gibi şeytanın bu tuzağına düşmüş ve düşecektir, insanın en büyük düşmanı olan batını olan batini şeytan (nefis) gençlik döneminde insanın kendisinin ıslah ve salahını düşünmekten alıkoymaktadır. Ona vaktin çok olduğunu ve şu anda gençliğini yaşaması gerektiğini telkin eder. İnsanı hayatı boyunca bu yalan vaadler ile oyalar.Böylece bu gençlik nimetini elinden almaya çalışır. İnsanı yaşlılık çağında islah olmakla kandırır. Ama gel gör ki şeytan yaşlılık çağında da ondan el çekmez. Ölüm anında da Allah’ı en çok buğzettiği birisi olarak gösterir. İnsanı,sevgilisi olan dünyadan ayırmak isteyen birisi olarak tecelli ettirir. Bu durum henüz fıtrat nurları sönmemiş kimseler için böyledir.Bazıları ise dünyaya dalarak kendilerinin ıslah ve salahını bile düşünmez hale gelirler. Ben böylesi şahısları gördüm.Hatta bazıları şu anda da yaşamakta, gelmiş geçmiş bütün dinleri batıl kabul etmektedirler.
Oğulcağızım bizlerden hiç kimse şeytanın bu hilesinden emin olamaz. Azizim, masum imamların duasını oku! imamlar kendi iyiliklerini kötülük olarak kabul ediyorlardı. Kendilerini ilahi azaba müstehak görüyorlardı. Allah’ın rahmetinden başka hiç bir şeyi düşünmüyorlardı. Karnına düşkün bazı kimseler bu duaları te’vil ediyorlar. Zira bunlar hakikatte Allah’ı tanımamışlardır.
Oğulcağızım, bu meseleler düşünüldüğünden çok daha büyük ve önemlidir. Allah’ın azameti karşısında fani olanlar O’ndan başka hiç bir şeyi görmezler. O halette hiç bir kelam, zikir ve fikir söz konuşu değildir. Zira orada “ben” diye bir şey yoktur. Bu mübarek dualar da mahv’dan önce sahv veya mahv’dan sonra kendilerini Allah’ın huzurunda hazır gördükleri bir makamda sadır olmuştur. Halis veliler dışında kalan bizim gibi kimselerin bu dualardan nasibi yoktur. O halde benim gibilerin nasibsiz olduğu, senin gibilerin Allah’ın fazlı ve ilahi velilerin yardımıyla ulaşması ümit edilen bazı gerçekleri sana da ifade edeyim. Bu da Allah’ın insanları üzerinde yarattığı fıtrattır. Bu fıtrat tevhid fıtratı olup, tüm varlıklar bu fıtrat üzere yaratılmışlardır. Tüm ilimler, faziletler ve marifetlere, putlara , maddi ve manevi varlıklara, kadına, çocuğa, kabileye, şahlara, emirlere, komutanlara, alimlere, enbiyaya, evliyaya, bilginlere ve ariflere teveccüh, aslında vahid ve mutlak kamile teveccühün aynısıdır. Tüm hareketler O’nun için ve O’na ulaşmak için hasıl olur. Atılan tüm adımlar O’na doğru atılır. Bizler şu anda zülmani hicaplar içindeyiz ve bundan doğan sayısız acı ve azaplara düçarız. Hicabı kaldırmak için atılan ilk adım ise bu hicaplarda esir kaldığımızı bilmektir. Tüm vücudumuzu kaplayan tabiatın uyuşturuculuğundan kurtulmamız gerekir. Bu işte süluk ehlinin ilk menzil olarak kabul ettiği “uyanmak” makamıdır. Ama bu doğru değildir. Belki bu uyanmak seyre girişin ön hazırlığıdır. -Tüm zülmani- daha sonra da nurani hicapların ortadan kalkması ilk tevhid menziline ulaşmaktır. Akıl kademiyle de bakacak olursak, tüm akıllar da bu ezgi ve nağmeyi tutturacak ve mutlak kemal’in tüm kemaller olduğunu söyleyecektir. Yoksa mutlak olamaz. Dolayısıyla hiç bir kemal ve cemilin cemali Hakk’tan gayrisinde zuhur edemez. Zira bu gayrilik, ilhad demesek de şirkin ta kendisidir.
Azizim, ilk önce ilim kademiyle emekleyerek ilerlemelisin. Bu hangi ilim olursa olsun hicabı ekber’dir. Ama bu hicaba girmekle hicabın ortadan kaldırılmasıyla aşina olursun. Gel de birlikte vicdan kapısına gidelim de belki yüzümüze bir yol açılır. Her insan, hatta her varlık fıtratı gereği kemale aşıktır ve noksanlıktan nefret eder. Siz ilim arıyorsanız, bu ilim bir kemal olduğu içindir. Bu yüzden fıtratınız, elde ettiği herhangi bir ilimle kani olmaz. Daha üstün bir mertebenin varlığına teveccüh edince, fıtratı gereği o ilmi arar. Sahib olduğu ilimden ise noksanlık ve mahdudiyeti sebebiyle nefret eder. Onun gönül verdiği şey kemal cihetidir; noksanlık değil. Güçlü bir insan gücüne teveccüh ediyorsa, kudretin kemaline teveccüh etmektedir; noksanlığına değil. Bu yüzden kudret sahipleri daha fazla kudretin peşinde koşarlar. Ama mutlak kudretin mutlak mevcut olduğunu bilmezler.Tüm tahakkuk diyarı o mutlak mevcudun bir tecellisidir. Her neye yönelirsen O’na yönelirsin, kendin mahbubsun ama bilemiyorsun. Vicdan kademiyle bu kadarını bile derkedecek olursan, mutlak mevcud’dan başkasına teveccühün mümkün olamayacağını anlarsın. Bu da insanı O’ndan gayrisinden müstağni kılan bir hazinedir. İnsana ulaşan her şey mutlak mahbubundan ulaşmıştır. Ondan alınan her şeyi de mutlak mahbubu almıştır. Böylece düşmanların eleştiri ve kınamalarından lezzet alırsın. Zira bu da mutlak mahbub’dandır, insandan değil. Dolayısıyla da mutlak kemal makamından başkasına gönül bağlayamazsın.
Aziz oğlum, şimdi de sahip olduğum nakıs kalemim ve dilimle konuşmak istiyorum. Hepimizin de bildiği gibi Allah’ın tevfiki, Hz. Mehdi’nin dua ve teyidi ile inkılapçı İran halkının (canım onların hepsine feda olsun) fedakarlıkları neticesinde şeytani kudretler dışarı atılmış ve binlerce yıl zulüm cinayet ve yağmadan başka bir şey bilmeyen şahlık rejimi ortadan kaldırılmıştır. Bu ortamda onlar vasıtasıyla bir şeyler elde edenler ve onların zulüm ve yağmasına ortak olanlar ya yurtdışına kaçmış ya da ülkede yaşadıkları halde o kaçanlara özenmektedirler. Şu anda Amerika’nın islam’ın kudretinden gafil milletler arasında oldukça büyük taraftarları vardır. Bunlar kılıçlarını çekmiş ve İslam Cumhuriyetini yıkmak için uygun bir fırsat kollamaktadırlar. Zira Batı’nın menfaatleri tehlikeye düşmüş ve batı için bu tehlikeyi doğuran yegane güç de şüphesiz ki İslam’dır. Hakeza mülhid doğu bloku da dünyanın yarısına hakim olup kendi kudretiyle çelişen her türlü sese muhaliftir. İslam’ı büyük bir tehlike olarak görmektedirler. Bunların da içte ve dışta bir takım taraftarları vardır ki mabudları ile birlikte İslam’a ve İslam Cumhuriyetine düşmanlık beslemektedirler. Bütün bunlara rağmen İslam Cumhuriyetine dost olabilirler mi?
Bu fasid beşeri fikirlerin tabii bir sonucudur. Bunlar yolun üzerinde diken gördükleri her şeyi her türlü vesileyle ortadan kaldırmaya çalışırlar. Bu vesilelerden biri de (askeri, iktisadi ve adli vesilelerin yanısıra) kültür boyutudur. Doğu ve Batı ellerindeki tüm imkanlarıyla, yalan ve iftira silahıyla ilahi ve İslami kültüre karşı savaş açmışlardır. Buldukları ilk fırsatta da İslam Cumhuriyetinin ilahi kanunları ile islam’ın asıl temellerine karşı darbe indirmektedirler. Müslümanları gerici ve yobaz olarak yaftalıyorlar. İslam’ın günümüz için kafi olmadığını söylerler. Onlara göre bin dörtyüz yıl öncesine ait kanunlar günümüz dünyasını idare edemez. Zira dünyada bir çok yeni olaylar gelişmiştir. Nitekim bazı müslümanlar da bunu kabul etmiş ve etmektedirler.
Biz de bu koplolar karşısında durmalıyız. Müslüman sanatçılar, yazarlar ve konuşmacılar, elimize geçen bu nimetten istifade etmelidirler. İslam alimleri Kur’an ve sahih rivayetlerden ilahi hükümleri istihrac etmelidirler. Bu yolda sapıkların, saray mollalarının ve sultan vaizlerinin eleştirilerinden de korkmamalıdırlar. Aldatılmış alimlere Rasulullah’ın Hz. Ali’nin ve diğer masum imamların doğru yolu ve takip ettikleri metodlar anlatılmalıdır. Yoksa eğer bu sapıklıklar devam edecek olursa, tarih boyunca mazlum kalmış olan İslam’ı ihya etmeye çalışan İslam Cumhuriyeti, Doğu ve Batı ile onların taraftarlarından öyle bir darbe yiyecektir ki bunun zararı şahlık rejiminin zararından daha büyük olacaktır.
Şu anda yine oğlum Ahmed’e vasiyette bulunuyorum. Oğulcağızım, sen devlet kademelerinin hiç birinde yer almadığın halde bir takım tokatlar yiyorsan, bu benden ve benim oğlum olmandan ötürüdür. Doğu ve Batı bana en yakın olan sana da bir takım iftira ve yalanlardan el çekmeyecektir. Hakikatte senin suçun benim oğlum olmandır. Bu onlara göre küçük bir suç değildir. Elbette bundan daha fazlasını da diyeceklerdir. O halde bütün olacaklara hazırlıklı olmalısın. Ama eğer Allah’a iman ve inancın olur, dolayısıyla da Allah’ın sonsuz hikmet ve rahmetine güvenirsen, bu iftira , eziyet ve zorlukları kendi nefsaniyetini yok etmek için ilahi bir hediye olarak kabul etmelisin. Kendini esaretten kurtarmak için birer imtihandır bunlar. O halde tokattan ye ve Allah’a şükret. Zira sana böyle bir inayette bulunmuş, tevfik ihsan etmiştir.
Oğulcağızım, bana defalarca sana yapılan iftiralar hakkında konuşmamamı söyledin. Elbetteki sen bunları İslam ve İslam Cumhuriyetinin maslahatı için söyledin. Ama ben burada ilahi teklin eda etmek için yazmak zorundaydım. Sen veya herhangi bir müslüman benim için bunca saldırılara maruz kalırken ben susamam!
Allah’ı da şahit tutarak diyorum ki Ahmet oğlum, hayatı boyunca bir tek defa olsun benim söz ve yazılarınım hilafina bir tek adım olsun atmamıştır. Hatta en küçük bir harfimi bile, iznim olmaksızın değiştirmemiştir. Ben oğluma ve defterimde ki kimselere salah görmedikleri her hususta bana hatırlatmada bulunmalarını söylemiştim. Ama hiç bir zaman Allah da şahittir ki bir tek harf dahi izafe etmemiş veya eksiltmemişlerdir.
Allahım! gerçi ben yakınlarım hakkında övücü şeyler yazmak veya ifade etmek istemiyorum. Ama sen de biliyorsun ki bunca iftiralar karşısında susmak da bir suçtur. Defterimdeki görevlilerden hiç birinden herhangi bir aksilik görmedim. Özellekle Sanii bey,benim için birçok saldırılara katlanmak zorunda kalmıştır ki Allah’tan kendilerine büyük ecirler ihsan etmesini dilerim.
Son olarak demeliyim ki, Ahmet şimdiye kadar kendi ihtiyaçları için beytülmalden bir dinar harcamamıştır ve ben şahsi malımla onun geçiminni sağlamaktayım.
Allahım, baştan başa günah içinde olan biz zayıf kullarını bağışla, bizlere rahmet et! Gerçi layık değiliz ama senin kulunuz.
Allahım, İslam Cumhuriyetim, idarecilerini ve İslam savaşçılarını koru! Şehitlerimizi ve kayıplarımızı aileleriyle birlikte rahmetine mazhar kıl! hapiste olanları vatanlarına kavuştur!
Muhammed ve tahir Ehli Beyt’i aşkına bütün bu dualarımızı kabul et!
Dostları ilə paylaş: |