KUR’AN VE EHL-İ BEYT’İN BAŞINA NELER GELDİ?
Şimdi ilahi emanet ve İslam peygamberi sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem ‘in mirası olan Allah’ın kitabına ne cefalar yapılmış onu görelim: Hz. Ali (s.a)’nin şehadetinden sonra Nefis sevgisine düçar olanlar ve tağutlar Kur’anı Kerim’in tüm hakikatlerini bizzat Peygamber sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem’in kendisinden öğrenen kimseleri ve “Sizlere iki değerli emanet bırakıyorum” nidasının muhatablarını, çeşitli bahanelerle ve önceden hazırlanmış oyunlarla, arka plana ittiler. Gerçekte havuza girinceye kadar, ümmet ve insanlar için en büyük maddi ve manevi bir hayat düsturu olan Kur’anı Kerim’i, bizzat kur’anı kerim’i vesile ederek hayat sahnesinden uzaklaştırdılar. Bu mukaddes kitabın ideallerinden biri olan adalete dayalı ilahi hükümeti yok ettiler; böylece de Allah’ın dini ile Kitap ve ilahi sünnetten sapmanın temelini attılar. Neticede öyle bir duruma gelindi ki, kalem onu yazmaktan ar etmektedir. Bu eğri temel yükseldikçe ve sapmalar da aynı oranda artmaya başladı, insanları kemale ulaştırmak, bütün müslümanları, hatta tüm insanlık ailesini bir noktada birleştirmek, insanlığı ulaşması gereken merhaleye ulaştırmak ve bütün ilahi isimlerin bilinciyle dünyaya gelen varlığı (insanı) şeytanların ve tağutların şerrinden kurtarmak, dünyaya adalet ve eşitlik getirmek ve hakimiyeti, Allah’ın masum olan velilerine evvelinden ahirine kadar tüm mahlukatın salatı onlara olsun teslim etmek ki onlar da sonunda bu makamı insanların salahını düşünen şahıslara devredeceklerdir için ahadiyyet makamından (Allah’tan), Hz. Muhammed (s.a.v)’in tam keşfiyle nazil olan Kur’anı kerim’i, insanları hidayet etmek için hiçbir rolü yokmuşcasına hayat sahnesinden uzaklaştırdılar. İş öyle bir yere vardı ki, Kur’an, zalim hükümetler ve tağutlardan daha kötü olan sapık alimlerin eline de zulüm ve fesadı ayakta tutmak, zalimlerin ve hakka karşı olanların yaptıklarını yorumlamak için bir vesile oldu; ne yazık ki, hayat kitabı olan Kur’an, komplocu düşmanlar ve cahil dostların eliyle mezarlık ve yas meclislerinin dışına çıkamaz bir hale geldi. Müslümanların hatta bütün insanlığın birleşmesine sebep olması gerekirken, tefrika ve ihtilafarı körükleme yolunda kullanıldı; veya tamamen hayat sahnesinden çıkarıldı. Öyle ki, herhangi bir şahıs, İslam devletinden ve Rasulü Ekrem (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem)’in yüklendiği en büyük görev durumunda olan ve Kur’an ve sünnetin de dolup taştığı asil siyaseten bahsedecek olsaydı, büyük bir günah işlemiş sayılırdı. Ne yazık ki siyasetle uğraşan alim demek, dinsiz alim manasını ifade ediyordu. Durum şimdi de öyledir.
Son zamanlarda büyük şeytani güçler, kendilerini bin bir yalanla İslam’a yamayan ve İslami öğretilerden uzak olan sapık devletler vasıtasıyla, Kur’an’ı yok etmek ve süper güçlerin şeytani hedeflerini tamamen gerçekleştirebilmek için Kur’an’ı güzel hatlarla bastırıp dünyanın çeşitli yerlerine gönderiyorlar ve bu şeytani hileyle Kur’an’ı hayat sahnesinden uzaklaştırmaya çalışıyorlar? Bizler muhammed Rıza Pehlevi’nin bir kur’an bastırarak bazılarını aldattığını ve İslami hedeflerden habersiz bazı mollaların da onu methettiklerini, övdüklerini gördük. Yine görüyoruz ki kral Fahd, halkın sonsuz servetlerinden büyük bir miktarını Kur’anı kerim basmak ve Kur’an’a muhalif olan, aynı zamanda baştan sona temelsiz ve hurafelerle dolu Vahhabilik mezhebini yaymak için harcamaktadır. Bu yolla da gaflette olan milletleri süpergüçlerin tarafına sevketmekte ve aziz İslam ve Kur’anı Kerim’den İslam’ı ve Kur’an’ı yıkmak yolunda istifade etmektedir.
Biz ve tepeden tırnağa İslam ve Kur’an’a bağlı olan aziz milletimiz insanların el, ayak, kalp ve aklına vurulan, kendilerini yokluk, felaket ve tağutlara köleliğe sürükleyen, bütün zincirleri kırıp parçalayan ve aynı zamanda da tüm müslümanları, hatta insanlığı vahdete davet eden kur’an’ın hakikatlerini, sadece kabir ve mezarlıklarda kalmaktan kurtarmak isteyen bir mezhebe tabi olduğumuz için iftihar ediyoruz. Allah’ın emriyle kurucusu Hz. Rasulullah (s.a.v) olan ve bütün bağlardan azade olan Hz. Emir’ül mümin’in Ali İbni Ebi talib’in (a.s), insanlığı tüm zincir ve köleliklerden kurtarmakla görevli olduğu bir mezhebe bağlı olduğumuzdan dolayı kıvanç duyuyoruz.
Biz iftihar ediyoruz ki, Kur’an’dan sonra maddi ve manevi hayatın en büyük düsturlarını (emirlerininizamını) içeren ve insanlığı kurtaracak en büyük eser olan Nehcül Belağa kitabı bizim masum İmamımız (Hz. Ali a.s)’a aittir.
Biz iftihar ediyoruz ki Ali İbni Ebi Talib’den, Allah’ın kudretiyle diri bulunan ve herşeyi gözeten insanlığın kurtarıcısı ve zamanının sahibi Hz. mehdi (onlara binlerce tahiyyat ve selam olsun) ye kadar masum imamlar, bizim İmamlarımızdır.1
Biz iftihar ediyoruz ki, “yücelen kur’an”2 diye ta
tabir edilen hayat bahşedici dualar bizim masum imamlanmızdandır.
Biz iftihar ediyoruz ki, İmamlarımızın “Münacatı Şabaniyyesi”1 ve Hz. Hüseyin İbni Ali aleyhimessel-amnin “Arafat” duası ve Alii Muhammed’in (Ehli Beyt’in) Zebur’u (diye isimlendirilen) “Sahife-i Seccadiye”2 ve Allahu teala tarafından Hz. Fatimei merziyye’ye ilham edilen “Sahife-i Fatimiyye”3 de yine bizimdir.
Biz iftihar ediyoruz ki, tarihin en büyük şahsiyeti olan ve Allahu Teala, Hz. Rasulullah ( sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem) ve masum imamlardan başka kimsenin tanıyamayacağı barıku Ulum (masum İmamların beşincisi olan Muhammed Bakıras) da yine bizdendir.
Biz iftihar ediyoruz ki bizim mezhebimiz Caferidir ve sonsuz bir deniz olan fıkhımız da onun (İmam Cafer Sadık’ın) eserlerinden sadece biridir.
Biz bütün Masum İmamlarımızla iftihar etmekte ve onların yolunu takip edeceğimize de ahdetmiş bulunmaktayız.
Biz iftihar ediyoruz ki, bizim masum imamlarımız (Allah’ın salat ve selamı onlara olsun) İslam dininin yücelmesi ve adalete dayalı bir hükümet teşkil etmek isteyen Kur’anı kerim’in uygulamak yolunda hapis ve sürgünlerde yaşamış ve kendi zamanlarında olan zalim hükümetleri ve tağutları yıkmak yolunda şehadete ermişlerdir.
Biz bu gün, kur’an ve Sünnet’in hedeflerini gerçekleştirmek için yaptığımız çalışmalarımızla iftihar ediyoruz. Halkımızın değişik kesimleri bu büyük ve kader belirleyici yolu katetmede hiç bir şeyi umursamıyor, can, mal ve azizlerini Allah yolunda feda ediyorlar.
Biz iftihar ediyoruz ki, bizim hanımlar, yaşlı ve genç kadınlar büyüğü ve küçüğüyle kültürel, iktisadi ve askeri sahnelerde hazır bulunup erkeklerle omuz omuza, hatta onlardan daha iyi bir şekilde İslam’ın yücelmesi ve Kur’anı kerim’in hedefleri doğrultusunda çaba gösteriyorlar; savaşa katılma gücü olanlar önemli farizalardan biri olan İslam ve İslam ülkesini savunmak için askeri eğitimlere katılıyor ve böylece de düşmanların komplosu ve dostların İslam ve Kur’an’ın hükümlerinden habersiz olması sebebiyle kendilerine yüklenen mahrumiyetlerden tam bir cesaret ve islam’a bağlılıkla kendilerini kurtarmış ve İslam düşmanlarının kendi menfaatları doğrultusunda cahillerin ve müslümanların maslahatlarından habersiz bazı alimlerin eliyle icat ettikleri hurafeler zincirinden azad olmuşlardır. Savaşa katılma gücü olmayanlar da cephe arkasında milletin kalbini sevinç ve şevkle, düşmanların ve düşmanlardan daha kötü olan cahillerin kalbini ise gazap ve öfkeyle dolduracak bir şekilde faaliyet gösteriyorlar. Biz kahraman kadınların Hz. Zeyneb Allah’ın selamı ona olsun gibi: “Biz kendi çocuklarımızı Allah ve Aziz İslam yolunda feda etmiş ve her şeyimizden (bu yolda) geçmişiz ve bununla da iftihar ediyoruz” diye feryat ettiklerine defalarca şahid olduk. Çünkü biliyorlardı ki, kazanmış oldukları şey, dünyanın değersiz ve geçici nimetleri bir yana, cennetlerin ebedi nimetlerinden bile üstün olan Allah’ın rızasıdır.
Bizim milletimiz ve dünya mustazafları gerçekte yüce Allah’ın Kur’anı Kerim’in ve Aziz İslam’ın da düşmanları olan kendi düşmanlarının, uğursuz ve cinayetkarane hedefleri doğrultusunda hiçbir cinayet ve hiyanetten geri kalmayan, makam kazanmak ve alçak arzularına ulaşmak için kendi dost ve düşmanlarını dahi tanımayan yırtıcı kimseler oldukları sebebiyle iftihar ediyorlar. Bu cinayetkarların başında, bütün dünyayı yıkıpyakan, fitnelere boğan ve zatı (temel yapı ve kuruluşu icabı terörist bir devlet olan Amerika ve kendi heveslerine ulaşmak için, kalemlerin yazmaktan ve dillerin açıklamaktan utandığı cinayetleri işleyen ve “büyük israil”i kurma hayaliyle her türlü cinayeti işlemekten geri kalmayan Amerika’nın müttefiki uluslararası Siyonizm yer almaktadır.
İslam milletleri ve dünya mustazafları iftihar ediyorlar ki, kendi düşmanları, emperyalizmin tellalığını yapan cinayetkar Ürdün kralı Hüseyin ve cinayetkar İsrail’le aynı yerde otlayan Kral Hasan ve Hüsnü Mübarek’tir. Bu düşmanlar, Amerika ve İsrail’e hizmet etmek uğruna kendi milletlerine her türlü hiyaneti yapmaktan geri kalmamışlardır.
Biz iftihar ediyoruz ki, dostdüşman herkesin, cinayetkar ve uluslararası hukuku ve insan haklarını çiğneyen bir kimse olarak tanıdığı Eflakçı Saddam düşmanımızdır. Ve herkes biliyor ki onun mazlum Irak halkına ve körfezdeki Emirliklere yaptığı ihanetinin, İran halkına yaptığı ihanetinden geri kalır hiçbir yanı yoktur.
Biz ve dünyanın mazlum halkları, kitle haberleşme araçları ve dünya propaganda merkezlerinin bizleri ve bütün dünya mazlumlarını, cinayetkar süper güçlerin emriyle ve onların isteği doğrultusunda işlenen cinayet ve hiyanetlerle suçladıktan için de iftihar ediyoruz. Bundan daha büyük bir iftihar ne olabilir ki, Amerika bütün iddialarına, bunca savaş araçgereçlerine, bunca uşak rejimlerine, geri bırakılmış mazlum halkların sonsuz bunca servetine sahip olmasına ve kitle haberleşme araçlarım kontrolünde bulundurmasına rağmen kahraman İran halkı ve Hz. Bakiyetullah (Hz. Mehdi )’ın bizim ruhlarımız onun ayaklarına feda olsun ülkesi karşısında öylesine bir acziyet ve rezilliğe düşmüştür ki, kimden yardım dilemesi gerektiğini bile bilmiyor; kime başvuruyorsa red cevabı alıyor. İşte bu durum ancak Hazreti Bari Teala Cellet Azametuhnın, milletlerin ve özellikle de İran’ın müslüman milletinin uyanmasına ve Şahlık rejimi karanlıklarından kurtulup İslam nuruna kavuşmasına sebep olan gaybi yardımları sayesinde hasıl olmuştur.
Ben şimdi şerefli mazlum halklara ve İranın aziz milletine tavsiye ediyorum ki, ne mülhid doğuyu ve ne de zalim ve kafir Batıya bağlı olan bu ilahi müstakim yola, gerçekte Allah’ın kendilerine nasip etmiş olduğu bu yola kararlılık, azim ve samimiyetle bağlı kalsınlar ve bir an bile bu nimetin şükrünü yerine getirmekten gaflet etmesinler.
Süper güçlerin, gerek dışardaki ve gerekse onlardan daha kötü olan içerideki uşaklarının kirli elleri, halkın temiz niyetleri ve çelik iradelerinde hiçbir sarsıntı icad etmemelidir. Dünyanın aleyhimizde böylesi propaganda yapmaları, meydan okumalarının, müslüman halkımızın ilahi gücünün bir işareti olduğunu bilmelidirler. Allahu Teala, siz müslümanların mükafatını hem bu dünyada ve hem de diğer alemde verecektir, “İnnehu veliyyun Niam ve bi yedihi melekutu kulli şeyin” (Gerçekten o Allah tüm nimetlerin sahibidir ve her şeyin saltanatı onun elindedir)
Ve acizane bir dil ve tam bir ciddiyetle müslüman milletlerden, beşeriyet aleminin en büyük yol göstericileri olan Masum Ehl-i Beyt imamlarının siyasi, içtimai, iktisadi ve askeri kültürünü canı gönülden, kendini ve yakınlarını feda etme pahasına dahi olsa layıkıyla takip etmelerini istiyorum. Bunun yanısıra Risalet ve imamet mektebini açıklayan, milletlerin gelişme ve yücelmesini garantiye alan geleneksel fikhımızdan daister İslami fıkıh mektebinin ahkamıı evveliyesi ve ister ahkam-ı saneviyesi1 olsun Zerre kadar sapmasınlar. Hak ve mezhep düşmanları olan Hannas (vesveseci) şeytanların vesveselerine aldırış etmesinler. Bilsinler ki, bir adım bile olsun (Eskiden mevcut fikhımızdan) sapmanın, mezhebin, islam’ın hükümetin çöküşünü de beraberinde getirecektir. (Yine) bu cümleden olmak üzere, namazın siyasi yönünü açıklayan cuma ve cemaat namazlarından da asla gaflet etmesinler. Bu cuma namazı Allahu Teala’nın İran islam Cumhuriyetine olan en büyük inayetlerinden (lütuflarından) biridir. (Yine) bu cümleden olmak üzere temiz İmamlara ve özellikle mazlumların efendisi ve şehidlerin büyüğü Hz. Ebu Abdullah Hüseyin için Allah’ın, Peygamberlerinin, Allah’ın meleklerinin ve salih kimselerin salatları onun büyük kahraman ruhuna olsunyas merasimleri düzenlemekten asla gaflet etmeyin; bilin ki, İslam tarihinde yer alan bu kahramanlığı anmak ve Ehli Beyt’in düşmanlarına karşı edilen lanetler ve (duyulan) nefretler gerçekte, milletlerin, zalim yöneticilere karşı ebediyete kadar sürecek olan kahramanca feryatlarıdır. Yine biliyorsunuz ki, Beni Ümeyye’nın Allah’ın laneti onlara olsun ömürlerinin son bulmasına ve Cehennem’e vasıl olmalarına rağmen onların zulmünü lanetlemek, o zulümden ötürü feryad etmek, gerçekte dünyadaki zalimlerin karşısında durup feryad etmek ve bu zulüm yıkıcı feryadın bekasını sağlamaktır. Hak imamlar için okunan ağıtlarda da ezici bir şekilde daima ve her yerde, zalimlerin zulmü dile getirilmelidir. İslam dünyasının Amerika, Rusya ve onlara bağlı olan diğer uşaklar bu cümleden Allah’ın büyük haremine hiyanet eden Suud ailesi Allah’ın, meleklerinin ve Rasullerinin laneti onların üzerine olsun tarafından yapılan zulümler dile getirilmeli, lanetlenmeli ve kınınmaldır. hepimiz bilmeliyiz ki, müslümanların özellikle de oniki İmam’a Allah’ın selatı ve selamı onlara olsun bağlı olan şiaların birliğini koruyacak olan bu siyasi merasimler, müslümanlar arasında vahdeti muhafaza eder ve onu en iyi bir şekilde gerçekleştirir.
Yine bu hususu da hatırlatmak istiyorum ki, benim siyasi ilahi vasiyetim İran’ın kadri yüce halkına mahsus değildir: Hangi millet ve mezhepten olursa olsun bütün İslam milletlerine ve dünyanın mazlumlarına olan vasiyetlerimdir bunlar. Allahu Azze ve Celle’den acizane olarak istiyorum ki, bizi ve milletimizi bir an bile olsun kendimize havale etmesin ve gaybi lütuflarını bu İslam evlatlarından ve aziz mücahidlerden bir lahza bile esirgemesin.
Dostları ilə paylaş: |