İçindekiler Sunuş 6


Niçin Abdullah Öcalan da Yazarımızdır?



Yüklə 1,14 Mb.
səhifə13/29
tarix25.10.2017
ölçüsü1,14 Mb.
#12736
1   ...   9   10   11   12   13   14   15   16   ...   29

Niçin Abdullah Öcalan da Yazarımızdır?


Abdullah Öcalan yazarlarımız arasında yer almaktadır. Elbette bu onun doğrudan Köxüz’e yazı yazdığı anlamına gelmiyor. Bunun koşullarının olmadığı herkes tarafından bilinmektedir. Hatta koşulları olsaydı yazar mıydı? Bunu da bilmiyoruz. Yaptığımız sadece onun kitaplarından, ayrı bir makale gibi okunabilecek bir bölümü olduğu gibi aktarmak. Böyle yapmamızın elbette sembolik, politik ve teorik anlamları bulunmaktadır.

Birinci ve en önemlisi.

Abdullah Öcalan, biçimsel olarak Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı olan ama aslında “sözde vatandaş”tan başka bir şey olmayan ve bu “sözde” duruma son vermek isteyen Kürtlerin ezici bir çoğunluğunun mücadelesinin bayrağı ve önderidir. Hukuken Öcalan’ın mahkum edilmiş olması ve şu an bir hapishanede tutuluyor olması bu sosyolojik ve politik gerçeği değiştirmez. Aslında bu gerçeği Türkiye’nin gizli servisleri de, politikacıları da, stratejleri de, Mehmetçik gazetecileri de hasılı herkes bilmektedir.

Ortada gerçekten saçmadan da öte bir durum bulunmaktadır. Yüz binlerce, milyonlarca taraftarı ve destekçisi bulunan bir toplumsal hareketin önderini hapiste tutmak, fiilen o yüz binlerce, milyonlarca insanın iradelerine ve görüşlerine karşı bir baskının, zorun ifadesi ve itirafıdır. Böyle bir ülkede, yüz binler, milyonlarla ölçülen eğilim ve hareketler kendini ifade etme, örgütlenme ve toplumun çoğunluğunu kazanma hakkına sahip değil ise, orada demokrasinin D’sinden bile söz edilemeyeceği çok açıktır. Ortadaki sıradan bir polisiye olay, kriminal bir vaka değil, sosyal bir harekettir. Öcalan’ın hapiste bulunuşu bu sosyal harekete ve eğilime hiçbir özgürlük tanınmamasının; onun özerindeki çim çiy baskının çırılçıplak ifadesidir.

Öcalan’ı yazarlarımız arasında zikrederek, öncelikle Öcalan’ın önderi ve bayrağı olduğu bu harekete uygulanan baskı ve şiddet politikalarına karşı olduğumuzu; ama sadece bu harekete uygulanan baskıya değil; bu hareketi yaratan baskıya ve inkara da karşı olduğumuzu; onların mücadelesini desteklediğimizi hiçbir yanlış anlamaya yer vermeyecek şekilde ifade etmeyi amaçlıyoruz.

Ama sorunun bir de komedi boyutu var.

Türkiye’de her Allah’ın kulu bilmektedir ki, DEHAP’ın veya HADEP’in aldığı oylar aynı zamanda Öcalan’ın aldığı oylardır. Bu gün Diyarbakır veya diğer şehirlerin belediye başkanlığı makamlarında oturanlar; Belediye Meclislerini dolduranlar, oraya Öcalan’ın önderi olduğu sosyal hareketin desteğiyle gelmişlerdir. Bu hareketin örgütsel ifadesi de herkes tarafından bilinmektedir.

Bu durumda, bu komediye son verilmesi için, tüm belediye başkanlarının, meclis Üyelerinin; DEHAP-HADEP üyelerinin; bütün onlara oy veren kitlenin, vs. yani yüz binlerce, milyonlarca insanın Öcalan gibi hapse tıkılması gerekir. Ya da tersine Öcalan’ın da serbest bırakılması gerekir.

İşin kötüsü, solcusundan sağcısına, herkes bu oyuna katılmakta, bu komediye olsun son vermek için kimseden ses çıkmamaktadır.

MHP’liler veya Türk Devletinin Genel Kurmayı veya Özel Savaş Dairesi veya Hükümet veya derin ve sığ devletler bir parça tutarlıysalar eğer, derhal bütün Belediye başkanlarını; Belediye Meclisi Üyelerini; DEHAP ve HADEP’in tüm üye ve yöneticilerini; hatta onlara tüm oy verenleri tutuklayıp hapse tıkılması gerektiğini savunmalıdırlar ve bunu uygulamalıdırlar. Son Newroz ve 1 Mayıs gösterilerinin de bir kere daha kanıtladığı gibi o insanların hepsi Öcalan’ı önder olarak tanımaktadırlar, en azından özlemlerinin sembolü olarak.

İşin kötüsü, kendine sol diyenler de ters taraftan bu oyuna katılıyorlar. Onların da, eğer bütün onlar dışarıdaysa, Öcalan’ın da dışarıda olmasını talep etmeleri gerekir. Bunu yapmayarak, onlar da bu komediye sahnenin solundan katılıyorlar.

Bu komediye son vermek gerekiyor. Bu komedinin aktörlerinin çifte standardını ve ikiyüzlülüğünü teşhir etmek gerekiyor. Bu saçmalığın görülebilmesi için de Öcalan’ı aynı zamanda yazarımız kabul ediyoruz.

Türkiye’nin devrimcileri ve sosyalistleri, devrimcilik, sosyalistlik ve enternasyonalistlik yapmaktan demokratlık yapmaya güç ve vakit bulamamaktadırlar. Bir parça demokratlık yapmak için güçleri, zamanları (ve tabii niyetleri) olsaydı, şimdiye kadar çoktan, Kürtlerin üzerindeki baskıya karşı, onların özlemlerini kendi bayraklarına yazar ve bunun somut bir ifadesi olarak, bu baskıyı ve çifte standartlı komediyi protesto için olsun, örneğin sembolik bir protesto hareketi olarak, Öcalan’ı kendi yazarları yaparlardı. Bu oyuna en azından katılmak istemediklerini ifade etmiş olurlardı. Ne yazık ki şimdiye kadar böyle bir şey görülmedi.

Onlar yok Öcalan’ın göbeğini kaşımasıyla; yok “Biji Apo” sloganının ne kadar “ilkel” olduğuyla; yok Apo’nun Marksizm’i terk etmesiyle veya Avrupacı olmasıyla ilgilenerek, ne kadar devrimci sosyalist ve modern ve de anti emperyalist olduklarını kanıtlamakla meşgul bulunuyorlar.

Senin görevin, insanların o “ilkel” “Biji Apo” sloganını, hiçbir korku duymadan özgürce yürümesi için mücadele etmektir. Ve “Biji apo” diyenler dedikleri için, polisin şiddetine uğruyorlarsa, bu şiddeti kendi üzerine çekmek; bu şiddeti protesto etmek için gereğinde “Biji Apo” sloganı atmaktır. Burada o sloganın anlamı Biji Apo” değildir artık; başkalarının “Biji Apo” deme özgürlüğünü savunmaktır.

Ama Türkiye’nin sosyalistleri, çok sosyalist oldukları için ve de çok modern, hele bir de birey oldukları için böyle kişi putlaştırmalarına gelemezler.

İşte bütün bu yapılmayanların nasıl bir oyuna ortaklık anlamına geldiğini göze batırmak için; bu oyuna katılmadığımızın da bir ifadesi olarak Öcalan yazarlarımız arasında yer almaktadır.

Hasılı, Öcalan’ın yazarlarımız arasında yer alışı, her şeyden önce tamamen politik bir anlama sahiptir; politik bir duruşu sergilemeye yöneliktir. Ve aynı zamanda var olan bütün diğer solun politikalarıyla bir farkı vurgulamaktadır.

*

Ancak, Öcalan’ın yazarlarımız arasında yer alışı sadece bir politik tavrın ifadesiyle ilgili değildir. Öcalan, hiç tanınmamış bir insan olsaydı, ona yazar olarak yer vermenin hiçbir özel politik anlamı olmasaydı da, bu derginin yazarları arasında yer alması gerekirdi.



Öncelikle Öcalan, dile dine etniye göre tanımlanmış ve öyle oluşmuş bir ulusal hareketin önderi olmakla birlikte, bu tür bir milliyetçilikle kopuşma yolunda ciddi çabalar içinde bulunan bir insandır. Sadece Kürtler arasında değil; Türkiye’de ve Orta Doğu’da bu yönde ciddi çaba gösteren bir insandır.

Biz ise, dile, dine, etniye, soya dayanan gerici milliyetçilik karşısında devrimci ve demokratik; insan haklarına dayanan; tüm dillerin,dinlerin, etni ve kültürlerin eşitliğine ve bir politik anlamının olmamasına; ulusun tanımından bütün bunların dışlanmasına dayanan bir ulusçulukla bu gün orta doğuda bir ittifak yapılabileceğini savunuyoruz. (Ki buna yanlış olarak ulus devletin aşılması denmektedir; bu ulus devletin aşılması değil; ulus devletin dile, dine, etniye göre tanımlanmamasıdır. Ama bu ayrı konu.)

İşte Öcalan bir politikacı, bir düşünür, bir insan; bir yurttaş olarak gerici milliyetçilik karşısında devrimci demokratik bir milliyetçiliğe yakın durduğu ve bunu savunduğu için de gerici milliyetçiliğe karşı bir müttefik olarak yazarlarımız arasında yer alabilirdi ve alması gerekmektedir.

*

Ne var ki sadece bu kadar da değil. Bu dergi aynı zamanda, dünyada eşitlikçi bir düzen için nasıl bir program ve strateji gerektiği; bir paradigma değişikliği sorununu tartışmak için de bir platform olmayı amaçlamaktadır.



İşte Öcalan, bu anlamda da bu derginin yazarları arasında yer alması gereken bir teorisyendir. O da eski programların yetersizliğini görmekte; yeni arayışlar içinde bulunmakta ve tartışmaktadır. Öcalan da farklı bir uygarlık paradigmasına kafa yormaktadır.

Sanılanın aksine, Öcalan sadece bir politikacı ve bir hareketin önderi değil, kanımızca aynı zamanda ciddi bir teorisyendir. Teorisyendir derken, soru sorma ve genelleme yapma yeteneğinden söz ediyoruz. Ortaya koyulan cevapların doğru olup olmaması teorisyen olup olmamayla ilgili değildir. Bütün cevaplar yanlış da olabilir. Önemli olan soru sorabilme yeteneğidir.

Örneğin Öcalan, bu günkü Orta Doğu’nun sorunlarına çözüm ararken ta Neolitik devrime, Sümerlere gitmekte, oralardan yola çıkarak yeni çözümler, programlar aramaya ve geliştirmeye çalışmaktadır. Kendine göre bir teorik model sunmakta ve bundan politik sonuçlar çıkarmaktadır.

Okuduğu kitaplar ve tartıştığı konular hep uygarlık kriziyle ve buna alternatif bir uygarlığın sorunlarıyla ilgilidir. Foucault, Negri, Wallernstein, Bookchin vs. hep bu paradigma bağlamında gündeme gelmektedir ve zaten onlar da bir şekilde hep bu paradigma bağlamında kafa yoran yazar ve düşünürlerdir.

Kendini sosyalist olarak tanımlayanlar içinde Öcalan’ın kafa yorduğu konulara kafa yoranlar neredeyse hiç bulunmamaktadır. Örneğin onlar için bir uygarlık paradigması yoktur. Program sorunu yoktur. Elbette böyle imanı sağlam olanlara karşı değer teorisinden, devlet teorisine her şeyden kuşku duyan ve onları eleştirmeye kalkan kuşkucu bir Öcalan’ın bu dergi sayfalarında yeri olacaktır.

Elbette, bizim verdiğimiz cevaplar Öcalan’ın verdiği cevaplardan çok farklıdır. Ama bu dergi farklı cevapların tartışma platformu olmayı amaçlamaktadır.

Farklı cevaplar, ancak benzer paradigmalar arasında olabilir. Hiç soru sormayanla veya yanlış sorular soranlarla farklı cevaplar tartışılamaz. Onlarla tartışılması gereken cevaplar değil, sorulardır, hatta soru sorma gerektiğidir.

Bu nedenle, bir program ve strateji tartışmasının bir platformu olduğu için bu derginin sayfalarında Öcalan’ın yer alması gerekir.

*

Elbette Öcalan’a bir yazar olarak yer verişimizi başka türlü yorumlayanlar da çıkacaktır. Örneğin “Kürtlere yağ çekmek” gibi tanımlayanlar çıkacaktır. Ya da Kürtlerin içindeki gerici milliyetçiler bunu Türklerin Öcalan’a bir çengel atması olarak yorumlayacaklardır.



Kimi dostlar, belki de iyi niyetle, Öcalan’ı yazar yaparak onun gölgesinde kalırsınız diyeceklerdir. Ayrıca böyle bir kaygının onlar açısından anlaşılır nedenleri de olabilir.

Ancak biz abdestimizden eminiz. Zaten şimdiye kadar yaptıklarımız ve yapmadıklarımız bu gibi yorum ve kuşkuların ne kadar temelsiz olduğunu gösterir.

Kaldı ki, bu gibi yorumlar sadece politik ve teorik düşünme yeteneğinde olmayan dar kafaların kendini ele vermesinden başka bir şey değildir.

Hele gölgede kalıp kalmama gibi sorunlarımız ve komplekslerimiz hiç yok.

İşin ilginci şimdiye kadar hep başkalarının görüşlerimizin gölgesinde kalmaktan çekindiklerini ve somut iş birliklerinden kaçındıklarını gördük.

Keşke gölgesinde kalınabilecek devrimciler, düşünürler ve politikacılar olsa. Bu korkulacak değil, sevinilecek bir durum olurdu.

05 Mayıs 2005 Perşembe


Yüklə 1,14 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   9   10   11   12   13   14   15   16   ...   29




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin