İhtilal dönemi ulus devletlerin ve milliyetçiliğin oluşumunu belirleyen zaman olarak kabul edilmektedir.
İhtilal dönemi ulus devletlerin ve milliyetçiliğin oluşumunu belirleyen zaman olarak kabul edilmektedir.
Bu dönemde savaş çok önemlidir. Çünkü burjuvaziyi halka dönmeye ve onlara kendi eski otoritelerinden ödün vermeye zorlamıştır. Bu husus da toplumsal refaha katkı sağlamıştır.
1792-1795 arasında Fransa; başlangıçta Prusya ve Avusturya’nın oluşturduğu, sonra İngiltere ve Piemonte’nin katıldığı bir koalisyona karşı savaşmıştır.
1795’te Prusya ve İspanya koalisyondan çekilmiş ancak Britanya, Avusturya ve Roma 1798’e kadar savaşa devam etmiştir.
İhtilal dönemi savaşları ilk kez kitleleri siyasi hedefler etrafında seferber edebilmiştir.
İhtilal dönemi savaşları ilk kez kitleleri siyasi hedefler etrafında seferber edebilmiştir.
Bu dönemin ayırt edici diğer yönü savaşın iki cephede birden sürdürülüyor olmasıdır.
vatansever olarak kendilerini tanımlayan kitleler dış güç olarak tanımladıkları merkezlere karşı duruş sergilerken Fransa’ya karşı savaşan monarkların oluşturduğu koalisyon Cumhuriyetçileri müfsitler olarak tanımlamaktaydı.
Bu dönemde herkes kendisini eski ve yeni rejim arasındaki mücadelenin içinde bulmaktaydı. Bu yönüyle savaş eski ve yeni rejimler arasında vuku bulmaktaydı.
Fransız ihtilali dönemindeki savaşlarda sivil halk doğrudan hedef değildi.
Fransız ihtilali dönemindeki savaşlarda sivil halk doğrudan hedef değildi.
Yine bu dönem savaşlarında halkın pek bir önemi de yoktu.
Aslında koalisyon ülkeleri de savaşın amaçları yönüyle homojen sayılmazdı. Britanya kişisel özgürlükleri teşvik ederken diğer ülkeler monarkların mülkiyetini savunuyordu.
Savaş araçları önceki dönemlere nazaran çok fazla değişiklik göstermemiştir.
Bu dönem savaşları önceki savaşlarla bazı özellikleri paylaşmaktadır.
Eski savaşlardan en önemli farkı: İki taraf için de bir Avrupa düzeni kapsamındaki rejim kaygısı etken olmuştur.
Almanya’nın 1nci Dünya Savaşında yenik çıkmasından sonra Ludendorf «Total Krieg» (topyekûn harp) kitabını yayınladı.
Almanya’nın 1nci Dünya Savaşında yenik çıkmasından sonra Ludendorf «Total Krieg» (topyekûn harp) kitabını yayınladı.
Bu kitabında Clausewitz’e karşı çıktığı hususlar mevcuttur. Artık orduların ordularla savaştığı dönem sona ermiştir.
Artık halklar halklara karşı savaşmaktadır.
Savaşın şekli de değişmelidir: Savaş her alanda sürdürülmelidir.
Savaşın hedefleri de değişmiştir. Eskiden düşman ordusu hedef alınırken şimdi düşman ulus hedef alınmalıdır.
Ludendorf’un «total savaş»ından Naziler’in «imha savaşı»na geçiş çok zor olmamıştır.
Ancak 1941’de başlayan «total savaş» ve «imha savaşı»nın ataları 1914’teki «halkın savaşı» doktrinidir.
Soğuk savaş döneminde Batı’nın tüccar toplumları alışık olmadıkları bir paradigmaya karşı savaşa girdiler.
Soğuk savaş döneminde Batı’nın tüccar toplumları alışık olmadıkları bir paradigmaya karşı savaşa girdiler.
Marksist algıya göre Emperyalizmin yok edilmesi, sınıf eşitsizliğinin ortadan kaldırılması için bir savaş şarttı.
Kendilerini özel mülkiyetin kökünü kazımak için öncüler olarak görmekteydiler.
Marksist algıya göre emperyalizm «savaş, askeri saldırı, ekonomik şantaj ve sömürgeci yağma» olarak tanımlanmaktaydı.
Varşova paktı insan ırkını bu «canavarın» elinden kurtarmak için askeri ve siyasi vasıtalar ile propagandayı ahenkle kullandılar.
1970-80 dönemindeki barış çabaları da bu stratejinin bir uzanımıydı. Temel amaç NATO’nun nükleer silahlarını nötralize etmekti.
1970-80 dönemindeki barış çabaları da bu stratejinin bir uzanımıydı. Temel amaç NATO’nun nükleer silahlarını nötralize etmekti.
Varşova Paktı ve soğuk savaş döneminin diğer savaşlardan farkı öncelikle ideolojinin derin bir etkisi altına girmesi ve bunu vazgeçilemez bir amaç haline getirmesidir.
Propaganda gibi araçları da diğer her türlü teknolojik imkanla paralel kullanmışlardır.
Düşman kavramı emperyalizmle tanımlanmakla birlikte beşinci kol faaliyetleriyle diğer ülkeler ve halklar dönüştürülebilmektedir. Bu yönüyle önceki savaşlara nazaran keskin bir düşman algısı olmadığı söylenebilir.
Düşman kavramı emperyalizmle tanımlanmakla birlikte beşinci kol faaliyetleriyle diğer ülkeler ve halklar dönüştürülebilmektedir. Bu yönüyle önceki savaşlara nazaran keskin bir düşman algısı olmadığı söylenebilir.