Rutkay: Tamam, abi...Kapattık tiyatro kulübünü falan...Hocam sizden de özür dilemiyorum...Zaten bir bok öğretmeyip, dünyanın parasını alacaktınız....Tufan dallamasına da söyleyin tiyatro öyle yapılmaz,çünkü tiyatro böyle bile yapılamazken, öyle nasıl yapılcak ...
Seyfettin: Kuzma lan hemen Rutgay! Güder konuşursunuz rektör beyle, güçük bağuş yaparsanuz açar belkü size yenüden sahneyü....
Rutkay: Oldu, bir rüşvetimiz eksikti...Benden bu kadar abiler, ablalar...Bu okula tiyatro çok be!Yazık!
(Işık söner...Sessizlik. Telefon çalar. Rutkay telefonu açar...) Rutkay: A! Can abi sen misin? Hayırdır? Ne oldu?
( Işık söner...Karagöz sahneye girer...) KARAGÖZ: Bu ülkeye mi bu tiyatro çok, yoksa bu tiyatroya mı bu ülke çok...Bu işi fazla deşmeye gerek yok! Anlayana sivirsinek saz , anlamayana senfoni orkestrası az...Ama delilik sanatınının asli kitabında “pes” etmek yazmaz...İki alkış varsa dünyanın herhangi bir yerinde, gidip alacaksın o alkışı...Gidemeyeceksen şayet dünyanın her köşesine, sileceksin yüzünden o mahzun bakışı...Çalışacaksın,sabahtan akşama...Sonra vuracaksın kendini yollara..Çalışmak dedim de geldi aklıma, ne oldu bizim oyunun provalarında acaba?
( Işık söner, yandığında Ferhan Erkal, Rutkay Uygur ve Nejat Şensoy çıkar sahneye...Ferhan ve Nejat sahnenin kenarında bir koltukta oturmaktadır. Karşılarında Memur rolünde Rutkay bir masanın ardında oturmaktadır. Yüzleri görünmeyecek şekilde ışık verilir.Ferhan Hz. Muhammed, Nejat ise Atatürk adını kullanarak insanlığı kandırmaktan cehenneme gelmiştir. Pişmanlık yasası ile cennete gitmek arzusundadırlar...) Ata: Vallahi efendim benim bir kabahatim yok...Hepsi kendilerinin abartması.Ben bir söyledim onlar bin yaptı.
Hz: Aynı şeyden ben de muzdaripim efendim...Ben bin söyledim onlar bir milyon yaptı...
Memur: Söyle bakalım sen ne söyledin de onlar ne yaptı?
Hz: Efendim ben bundan yıllar yıllar önce bir adem oğluna “Böyle açık seçik dolaşmayınız,
örtününüz” dedim. Ama nerden bilebilirdim ki bu kadar ileriye gideceklerini!