İk-dr-2002-0002 İnsani kalkinma poliTİkalari ve tüRKİye üzerine bir deneme hazirlayan: Mİne yilmazer danişman: prof. Dr. HaliL ÇİVİ aydin 2002


Türkiye’de Uygulanan Çevre Politikaları ve Sürdürülebilir İnsani Kalkınma Üzerine Etkileri



Yüklə 3,49 Mb.
səhifə41/65
tarix12.01.2019
ölçüsü3,49 Mb.
#94877
1   ...   37   38   39   40   41   42   43   44   ...   65

7.3. Türkiye’de Uygulanan Çevre Politikaları ve Sürdürülebilir İnsani Kalkınma Üzerine Etkileri


Türkiye Cumhuriyeti’nde 1920’li yıllardan beri çevrenin korunmasına yönelik bazı genel önlemler içeren birtakım kararlar alınmıştır. Ancak, çevre ve çevre politikası kavramlarının gündeme gelmesi ve tartışılması 1970’li yıllardan itibaren gerçekleşmiştir.

Türk hukuk sisteminde, çevre sorunlarına ilişkin hükümlere ilk olarak Türk Medeni Kanunu’nda yer verilmiştir. Bu kanunun 1926 yılında kabul edilen “Komşu Hakkı” başlıklı 661. maddesi, kişinin mülkiyet hakkını kullanırken çevreye zarar verecek her türlü faaliyetten kaçınması gerektiğini vurgulamaktadır (Türkman, 1998: 257). 1930 yılında yürürlüğe giren 1580 sayılı Belediye Kanunu ve 1595 sayılı Umumi Hıfsızsıhha Kanunu çevrenin korunması, belde ve halk sağlığına önem verilmesine ilişkin hükümler içermektedir (Özgür, 1993: 257).

1970’li yıllardan sonra kamu politikaları kapsamına çevre ile ilgili maddeler de eklenmeye başlanmıştır. Bu dönemde, çevre konusunun beş yıllık kalkınma planlarında yer aldığı gözlenmektedir. Ancak, Türkiye’de çevre sorununa yaklaşım yetersiz kalmakta ve gerekli esnekliği gösterememektedir. Türkiye’de çevre konusunda alınan kararların ve uygulanan politikaların, ekonomik ve sosyal politikalar ile yeterince bütünleştirilemediği söylenebilir.

T.C. Anayasası’nın 56. maddesi çevre hakkı ile ilgilidir. Buna göre, “Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir”. Çevre korunmasına ilişkin 56. madde bazı sınırlayıcı özellikler taşımaktadır. 1982 Anayasasının genelinden kaynaklanan birtakım nedenlerle, çevre hakkının güvencesi sınırlı kalmaktadır. Örneğin, 1982 Anayasası hak ve özgürlükler için bazı sınırlamalar getirmektedir ve bu çevre hakkının gerçekleşmesine engel olmaktadır. Bu sınırlamaların başında, örgütlenme özgürlükleri, dernek özgürlüğüne getirilen sınırlamalar, bilgilenme hakkı, haber ve belgelere ulaşma hakkı ve katılımcı demokrasiyi çerçeveleyen hükümler gelmektedir. Çoğulcu bir sosyal yapının kurulmasını güçleştiren Anayasa, çevre hakkının uygulamaya geçirilmesini zorlaştırmaktadır (Kaboğlu, 1996: 47).

1983 yılında yürürlüğe giren 2872 sayılı Çevre Kanunu’nun amacı, çevrenin korunması, doğal kaynakların en etkin şekilde kullanılması, bugünkü ve gelecek kuşakların sağlık, uygarlık ve yaşam düzeyinin geliştirilmesi ve güvence altına alınması için yapılacak düzenlemeleri ve alınacak önlemleri, ekonomik ve sosyal kalkınma hedefleriyle uyumlu olarak düzenlenmesidir (cevre.gov.tr, 2001).

Ülkemizde “çevre gönüllü kuruluşları”, 1950’li yıllardan itibaren kamuoyunu aydınlatmaya, önlemler alınması ve kalıcı politikalar oluşturulması konusunda baskı grupları oluşturmaya başlamışlarsa da, yaptırım oluşturmaktan çok toplumun genel olarak eğitilmesi konusunda başarılı olmuşlardır (Özgür, 1993: 24).

Türkiye’de sürdürülebilir insani kalkınma kapsamındaki genel sorunlar Çizelge 45’de iki ayrı başlık halinde gösterilmiştir:

Çizelge 45. Türkiye’de Sürdürülebilir İnsani Kalkınma Kapsamındaki Sorunlar



Çevre Sorunları

Ekonomik ve Sosyal Sorunlar

-denizlerin ve yüzeysel suların kirliliği

-gelir dağılımındaki adaletsizlik

-hava kirliliği

-plansız kentleşme

-sanayileşme ve teknolojinin yarattığı kirlilik

-eğitim, sağlık ve altyapı hizmetlerinin yetersizliği

-arıtılmamış atıklar

-yoksulluk

-iklim değişikliği

-hızlı nüfus artışı

Türkiye’nin kalkınma sürecinde çevre konusuna yer verilmesi ilk kez Üçüncü Beş Yıllık Kalkınma Planı ile gerçekleşmiştir. Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda (2001-2005) da çevre politikalarına özel bir yer verilmiş, ancak bugüne kadar uygulanan politikalarda istenen başarının gerçekleştirilemediği vurgulanmıştır. Hızlı kentleşme, eğitim, kararlara katılım ve yerelleşme konularındaki eksikliklerin çevre sorunlarının çözümünde önemli ölçüde engel oluşturduğu belirtilmiştir. Bu nedenle, gelecek kuşaklara daha sağlıklı bir doğal, fiziki ve sosyal çevre bırakacak yönde arzulanan nitelikte gelişme kaydedilmediği kabul edilmiştir (DPT, 2000: 21-22).

Türkiye’de çevre yönetimine ilişkin devlet politikalarını eşgüdüme kavuşturmak amacıyla oluşturulan “Ulusal Çevre Stratejisi ve Eylem Planı” (UÇEP) 1998 yılında tamamlanmıştır.

UÇEP’in oluşturulması sürecinde belirlenen hedefler şunlardır (DPT, 1998: 2):


  1. Yaşam kalitesinin iyileştirilmesi,

  2. Çevre bilinç ve duyarlılığının geliştirilmesi,

  3. Çevre yönetiminin iyileştirilmesi,

  4. Sürdürülebilir nitelikte bir ekonomik, sosyal ve kültürel gelişme sağlanması.

UÇEP’de Türkiye’nin jeolojik yapısı, iklimi, yabani yaşamı ve bitki örtüsü çeşitliliği, doğal kaynakları ya da genel bir deyişle fiziksel çevre faktörleri ile ilgili birçok sorunu olduğu vurgulanmıştır. Bununla birlikte, raporda nüfus artışı, hızlı kentleşme, eğitim, sağlık ve temel altyapı yetersizliği gibi insan kaynakları sorunlarından söz edilmiştir. Sonuç olarak, ekonomik kalkınma ile çevre sorunları arasında yakın bir ilişki olduğu vurgulanmış ve Türkiye’de ekonomik kalkınma sürecinde yaşanan başarısızlıkların çevre sorunlarını beraberinde getirdiği savunulmuştur. Plana göre, “büyümenin sürdürülebilir olması isteniyorsa, çevre planlamasının kalkınma programlarına içselleştirilmesi can alıcı önem taşıyan bir konu olarak ön plana çıkacaktır (DPT, 1998: 7). Gerçekten, Türkiye’de yaşanan çevre sorunları, gelir dağılımı adaletsizliği bölgelerarası gelişmişlik farkları, nüfus artışı, göç olgusu, eğitim, sağlık ve altyapı hizmetlerinin yetersizliği, işsizlik oranındaki yükselme gibi ekonomik ve sosyal sorunlar ile eş anlı bir artış göstermektedir. Ancak, UÇEP’in önerdiği amaçlar ve politikalar çevre sistemi ile sınırlı kalmış, ekonomik ve sosyal boyut ikinci plana itilmiştir. Bu bakış açısı, sürdürülebilir insani kalkınma yaklaşımının amaçlarından uzaklaşıldığını göstermektedir.

Çizelge 46. Türkiye’de Ekonomik Eğilimler (1985, 1990, 1997)



Bazı Ekonomik Eğilimler

1985

1990

1997

GSMH (milyon $)

66,891

150,758

192,383

Nüfus (bin)

50,664

56,473

62,866

Yıllık Nüfus Artışı (%)

24.88

21.71

15.08

Şehir Nüfusu (%)

53.03

59.01

65.03

Kaynak: Türkiye İstatistik Yıllığı 2000, Başbakanlık Devlet İstatistik Enstitüsü Matbaası, Ankara 2001, s.45, 47, 653.

Türkiye’de insani kalkınma ve çevreye ilişkin gelişmeleri sergileyebilmek için, bazı değişmelere bakmak yararlı olacaktır. İl ve ilçe merkezlerinde yaşayan sayısı 1990 yılında 33 milyon iken, 1997 yılında 41 milyona yükselmiştir. Yıllık nüfus artış hızı 1990-1997 arasında %15.08’dir. İl ve ilçe merkezlerindeki nüfus %28.27 artarken bucak ve köylerde %-6.57 azalmıştır (DİE, 2000(a): 49). Türkiye’deki hızlı ve sağlıksız kentleşme çevre sorunlarının giderek yoğunlaşmasına neden olmuştur. Hızlı kentleşme, şehir merkezinin çevresinde denetimsiz yapılanmalara neden olmuş ve bu hızlı yerleşim karşısında altyapı hizmetlerinin yetersiz kalması doğal kaynaklar üzerinde önemli bir tehdit oluşturmuştur.

Türkiye’nin GSMH’sı 1985-1990 yılları arasında %125.4, 1990-1997 yılları arasında ise %27.6 oranında artmıştır (Çizelge 46). 1990-2000 arasındaki on yıllık dönemde GSMH’nın büyüme hızı iki yıl dışında (1994, 1999) pozitif değerler almıştır. Söz konusu dönemde iki yıl hariç tutulduğunda Türkiye’nin GSMH’sı ortalama %64 artmıştır (DİE, 2000(a): 673). Bu rakam dünya ortalamaları dikkate alındığında önemli bir artıştır.

Çizelge 47. Türkiye’deki Çevresel Baskılar



Bazı Çevresel Baskılar

1980-1997

1990-1997

Enerji santrallerinden kaynaklanan SO2 emisyonları

527.6

26.6

Enerji kullanımından kaynaklanan CO2 emisyonları

156.6

35.5

NOx emisyonları

142.9

37.1

Kaynak: www.cevre.gov.tr/oecdo.html; 08.07.2000.

1980 sonrası uygulanan dışa dönük sanayileşme programları çerçevesinde sanayi sektörünün toplam üretim içindeki payının giderek arttığını görmekteyiz. Aynı zamanda, turizm yatırımlarındaki artış bu sektörün de gelişmesine neden olmuştur. Enerji santrallerinden kaynaklanan SO2 emisyonundaki yükselme, 1980 yılı sonrasındaki yatırımlarla birlikte artmıştır. Çevre kirliliği yaratan SO2, NOx ve CO2 emisyonlarının 1980’li yıllardaki hızlı artışı, 1990’dan sonra azalmıştır. Ancak, ekonomik büyüme ile paralel, hatta daha hızlı bir şekilde artmıştır (Çizelge 47). Sonuç olarak, Türkiye’de 1980’lerden itibaren hızlı bir ekonomik büyüme sürecine girilmesi ve sanayi, ulaşım, turizm ve enerji sektörlerindeki hızlı ilerleme, doğal kaynakların zarar görmesine, sınai ve ketsel kirliliğin yaşanmasına, hava kirliliğine, erezyona ve biyolojik çeşitliliğin azalmasına neden olan birçok çevre sorununu beraberinde getirmiştir.

Dünya çapında CO2 emisyonuna baktığımızda, OECD ülkeleri arasında Türkiye’nin payının çok düşük olduğunu görmekteyiz. OECD istatistiklerinden seçilmiş verilere göre, CO2 emisyonunda ülke sıralamaları aşağıdaki şekilde gösterilmiştir.

Şekil 18. OECD Ülkeleri ve Türkiye’de CO2 Emisyonu





Kaynak: oecd.org, 2001’den alınan verilerle hazırlanmıştır.

OECD ülkeleri arasında kişi başına CO2 emisyonu en yüksek olan ABD’de bu oran 20 ton iken, söz konusu oranın en düşük olduğu Türkiye’de 2.9 tondur. Kanada, Finlandiya ve Almanya gibi sanayileşmiş ülkelerin CO2 emisyonu, OECD ortalamasının üzerindedir (Şekil 18).

Türkiye’nin henüz çok yüksek boyutlarda çevre kirliliği yaşamadığını, ancak, birtakım bilinçsiz uygulamaların devamı söz konusu olduğunda çok büyük problemlerle karşılaşılabileceğini unutmamak gerekmektedir. Bu nedenle, öncelikle sorunun ortaya çıkmasını önleyici politikalara ağırlık verilmesi gerekmektedir. Çevresel bilinci artırmak için, resmi kurumların ve sivil toplum kuruluşlarının etkin işleyişini sağlamak amaçlanmalıdır. Bu bağlamda, çevresel yönetim sistemi güçlendirilmelidir. Bölgesel bazda çevre stratejileri geliştirilmeli, bu doğrultuda ekonomik araçlardan uygun bir biçimde yararlanılmalıdır. Çevre koruma ve geliştirme ile ilgili bilincin, her ortamda artırılmasına yönelik çalışmalar yapılmalıdır. Politikaların karar ve uygulama aşamalarında AB ve uluslararası standartlara uygunluk esas alınmalıdır. Bu ortamda, kamu kuruluşlarının, çevre örgütlerinin ve vatandaşların bilgilendirilmesi ve işbirliği halinde çalışması sağlanmalıdır.


Yüklə 3,49 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   37   38   39   40   41   42   43   44   ...   65




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin