3.4. Kapasitelerin Genişletilmesi Olarak Kalkınma
Sen, kalkınma ekonomisinin, ekonomi disiplininin dar sınırlarından çıkarak diğer disiplinlerle işbirliği içinde kendini yeniden kurması gerektiğini savunmuştur. Sen’e göre, geleneksel kalkınma ekonomisinin sınırlılığı, ekonomik büyüme amacına yönelik yanlış araç seçiminden değil, ekonomik büyümenin farklı amaçlar açısından bir araçtan öte bir şey olmadığının anlaşılamamasından kaynaklanmaktadır (Türkay, 1995: 191).
İnsani kalkınmanın açıklanmasında belki de en etkili yaklaşım Amartya Sen’in “Kapasiteler Yaklaşımı”dır. Sen, bu yaklaşımda iki kavram üzerinde durmuştur: İşlevsellik (functionings) ve kapasiteler (capabilities). İşlevsellik, bir kişinin yaşamındaki durumu ve yaptıklarına dair çeşitli parçaları sunmaktadır. Yaşam, var olma ve yaşamda gerçekleştirilenlerin (beings and doings) düzenlenmesinden ibarettir. Bu yaklaşımın kökleri Adam Smith, Karl Marx ve Aristo’ya kadar gitmektedir (Sen, 1990: 43). Sen’e göre, bir insanın yaşam kalitesi hakkında bilgi edinmek için faaliyetlerine ve kapasitelerine bakmak gerekmektedir. Bir kişinin kapasitesi, kişiyi başarılı yapabilecek alternatif seçenekler ve faaliyetlerden birini seçebilmesi demektir. Yeteneğe bağlı yaşam kalitesi pozitif özgürlüğe gerçek önemin verilmesine bağlıdır (Qizilbash, 1996: 1210).
İşlevsellik bir başarıdır. Buna karşılık, kapasite başarma becerisidir. İşlevsellik, yaşam beklentisinin farklı yönlerini içerdiği için, doğrudan yaşam konumları ile ilgilidir. Kapasiteler ise, tam tersi özgürlük nosyonudur (Sen, 1987: 36). Bireysel kapasiteler kişileri başarılı yapabilen ve farklı özgürlüklere neden olan unsurlardır. Bireysel kapasitelerin genişlemesi ekonomik kalkınmanın hızlanmasının bir göstergesidir.
Sen’in Kapasiteler Yaklaşımında vurguladığı, mallar ve kapasiteler arasındaki ilişki bir örnekle açıklanabilir. Örneğin, bisiklet ulaşımı sağlayan bir maldır ve kişiye bir yerden diğerine ulaşım yeteneği (capability) sağlamaktadır. Mallar, yüksek yaşam standardı için temel sağlayabilir, ancak, bunlar tek başına yeterli değildir. Bir kişinin yaşam standardı, o kişinin parayla satın alamayacağı bazı bileşenlerden oluşmaktadır (Griffin, 1990: 10).
Var olma ve bir şeyler yapabilme (beings and doings) başarıları, kişinin yaşam standardının değerlendirilmesine ilişkindir. Bu bağlamda, önemli olan, insanların var olma ve bir şeyler yapabilme yeteneğinin ne olduğudur. Aynı gelir düzeyine sahip olmalarına rağmen, okuryazar ve sağlıklı bir insan ile cahil ve sağlıksız bir insan benzer yeteneklere sahip değildir. İnsanın başarısı kişinin iyi ya da kötü beslenmesi, çalışma yaşamını kontrol edip edememesi, kötü bir işte çalışıp çalışmaması, kendi kaderini belirleme şansına sahip olup olmaması ile yakından ilgilidir. Bunlar ve benzerleri yaşam standardının tüm göstergeleridir.
Kapasiteler, amaç olarak yalnızca ekonomik üretime değil, aynı zamanda, sosyal kalkınmaya da katkıda bulunmaktadır. Sosyal kapasiteler daha uzun ve sağlıklı yaşamamıza, daha özgür olmamıza neden olarak ve bunlara ek olarak verimlilik, ekonomik büyüme ya da bireysel gelirlerde bir ilerlemeye sahip olmamızda rol oynayarak bize yardımcı olurlar. Örneğin, birçok deneysel araştırma göstermiştir ki, kadın eğitiminde bir genişleme, aile içi dağılımda cinsiyet eşitsizliğini azaltabilir ve aynı zamanda, doğurganlık hızını düşürebilir (Sen, 1997: 1960).
İnsani kapasitelerin kalkınma sürecindeki rolünü anlamak için şu faktörleri göz önünde bulundurmamız gerekmektedir:
-
Refah ve insan özgürlüklerine doğrudan etkileri,
-
Ekonomik üretimi etkilemedeki dolaylı rolü,
-
Sosyal değişimi etkilemedeki dolaylı rolü (Sen, 1997: 1960).
Ekonomik kalkınma süreci, insanların ne yapıp ne yapamadıkları ile (örneğin, insanların uzun yaşayıp yaşayamadığı, hastalıklardan kaçınıp kaçınamadığı, iyi beslenip beslenemediği, okuma, yazma ve iletişim kurma yeteneği olup olmadığı, edebiyatta ve bilimsel iş alanlarında yer alıp almadığı gibi olgular ile) ilgilenmelidir. Sen (1984: 497)’e göre, ekonomik kalkınma sürecinde, Marx’ın deyimi ile, “koşulların ve şansın bireyler üzerindeki egemenliği, bireylerin şans ve koşullar üzerindeki egemenliği ile yer değiştirmelidir”.
Koşulların ve şansın bireyler üzerindeki egemenliğini tersine çevirmek için, insanların özgür seçim yapmalarını belirleyen devredilemez yetkileri vardır. Bu yetkiler, insanların ne yapıp yapamayacaklarını ya da ne olup olamayacaklarını belirleyen yeteneklerin gelişmesi ile ilişkilidir. Sen, ekonomik kalkınmayı insanların kapasitelerinin gelişmesi olarak tanımlamaktadır (Ercan, 1995: 401).
Kalkınma sürecinin temel göstergesi var olma hakkı (entitlements) ve bu hakkı gerçekleştirebilme kapasiteleri (capabilities) arasında fonksiyonel bir ilişki olduğu varsayıldığında, ekonomik kalkınma var olma hakkının genişlemesi demektir. Sen (1984: 497), var olma hakkını, bir toplumda bir bireyin karşılaştığı hak ve fırsatların hepsini kullanarak yönlendirebildiği alternatif mal grupları olarak tanımlamaktadır.
Var olma hakkı ekonomik konularla ilgili olsa da (örneğin beslenme), ekonominin dar sınırlarının dışına çıkmamızı gerektirebilir. Bu durumda, politik düzenlemelerin de göz önüne alınması gerekmektedir. Örneğin, kıtlık durumunda, eğer yardım sistemi mevcutsa, yoksul bir kişi bazı besinleri ücretsiz alma hakkına sahip olacaktır. Kamunun yardım konusundaki önlemleri politik ve sosyal baskı unsurudur. Besin bu yapıda gelir yerine politik baskı ile elde edilmiştir (Sen, 1984: 500).
Ekonomik ve sosyal kalkınmanın ilerletilmesinde iki önemli faktör vardır: insan sermayesi birikimi ve insani kapasitelerin genişletilmesi. Birincisi, insan aracılığı ile (beceri ve bilgi gibi) üretim olanaklarının artırılması üzerinde durmaktadır. İkincisi, alternatiflerin daha iyi kullanımına ve değerlendirilmesine yol açan yaşama yön veren insan yeteneklerini hedeflemektedir (Sen, 1997: 1959). Bir kişi kişisel özellikler, sosyal altyapı ve ekonomik koşullar gibi, onu değerli yapan birtakım kapasitelere sahiptir. Bu yetenekler, kişinin iyi beslenme ve sağlıklı olma gibi yaşamını doğrudan zenginleştiren etkide bulunabilir. Bununla birlikte, kişinin bu yeteneklerle dolaylı olarak, üretimin artmasına katkıda bulunması ya da piyasadaki fiyatları belirleyebilmesi mümkün olabilir.
Eğer bir kişi daha iyi eğitim, sağlık ve benzeri etkenlerle mal üretiminde daha verimli olabiliyorsa, bu kişinin yaşamına daha fazla yön verebilmeyi ve daha özgür olabilmeyi beklemesi çok doğaldır. Bu yaklaşımın merkezinde insanlık vardır.
Kalkınma, daha iyi bir yaşam başarısıyla ilgilendiği sürece, kalkınma analizinin odağında yaşamda başarılı olan insanlar yer almaktadır. İnsanlar belli şeyleri yapma ve belli şeylerde başarılı olma (iyi beslenmiş olma, hastalıklardan korunma, arzulanan şekilde hareket edebilme gibi) kapasitelerine değer verirler. Bunlar, bir kişinin işlevselliği (functionings) şeklinde adlandırılırlar. İşlevselliğin başarısı yalnızca kişilerin sahip olduğu mallara bağlı değildir; aynı zamanda, kamu mallarının elde edilebilirliğine ve devlet tarafından serbest bir şekilde sağlanan özel malların kullanım olasılığına bağlıdır. Sağlıklı, iyi beslenmiş, eğitimli vb. olmak şeklindeki bazı başarılar sağlık hizmetleri, eğitim olanakları gibi kamu önlemlerine bağlıdır (Sen, 1988: 16).
Eşitsizliğin değerlendirilmesi bireysel çıkarların seçim göstergesine bağlıdır. Ekonomi literatüründeki eşitsizlik ölçümleri gelir ve servet eşitsizliği üzerinde yoğunlaşmıştır. Bunlar önemli katkılardır. Bununla birlikte, gelir ve servet yaşam kalitesini açıklamak için yeterli değildir (Sen, 1990: 52). Servet eşitsizliği bize genel bir bilgi vermektedir. Önemli olan ise yaşam standardı ve yaşam kalitesidir. Servetin sınıflar arasındaki eşitsiz dağılımı ve mülkiyet sahipliği hakkında bilgi edinmenin yanında, refah ve özgürlüğün sınıflar arasındaki eşitsizliğinin yaşam kalitesi göstergeleri ile ölçülmesi gerekmektedir. Yaşam standardı göstergeleri, ulusal ve uluslararası çapta farklı bölgelerin insanları arasında, zenginler ve yoksullar, kadınlar ve erkekler ile kız çocuklar ve erkek çocuklar arasında büyük bir uçurumun olduğunu açığa çıkarabilir. Özellikle, gelişmekte olan ülkelerde yaşam ve ölüm, sağlık ve hastalık, eğitim ve cahillik arasındaki çelişki çok keskin olabilmektedir (Sen, 1990: 53). Gerçekten en temel insani kapasiteler yaşamda kalma oranı, yeterli beslenme, sağlık ve hastalıklardan korunmak için bilgi edinebilme yeteneği, okuryazarlık, topluluk içindeki yaşamda bir yer edinebilmek ve onurunu koruyabilmektir.
Dostları ilə paylaş: |