İk-dr-2002-0002 İnsani kalkinma poliTİkalari ve tüRKİye üzerine bir deneme hazirlayan: Mİne yilmazer danişman: prof. Dr. HaliL ÇİVİ aydin 2002


Uluslararası Alanda Kadın-Erkek Eşitsizliği ve İnsani Kalkınmaya Etkileri



Yüklə 3,49 Mb.
səhifə25/65
tarix12.01.2019
ölçüsü3,49 Mb.
#94877
1   ...   21   22   23   24   25   26   27   28   ...   65

2.2. Uluslararası Alanda Kadın-Erkek Eşitsizliği ve İnsani Kalkınmaya Etkileri


Bugün dünyanın birçok yerinde doğum öncesinden başlayarak ölüme kadar, yaşamın her döneminde kadınlara yönelik ayırımcılık hareketlerinden söz etmek mümkündür.

18. yüzyılın sonunda yaşanan sanayi devrimi ile birlikte kadınların üretime daha aktif bir şekilde katılımı sağlanmış; kadın ve çocukların sorunları daha fazla tartışılır hale gelmiştir. Kadın haklarının gündeme gelmesi ise İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra gerçekleşmiştir.

Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Bildirisi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi hak ve özgürlüklerin dil, din, ırk ve cinsiyet ayrımı yapılmaksızın uygulanacağını kabul etmektedir. 1946 yılında Birleşmiş Milletler çatısı altında Ekonomik ve Sosyal Konseye bağlı olarak Kadının Statüsü komisyonu kurulmuştur. Bu komisyon “Kadınların Politik Hakları Sözleşmesi” (1952) ve “Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi” (1979) gibi anlaşmaları hazırlamıştır (Vural Dinçkol, 1998: 47).

Dünya kadınlarının durumunun iyileştirilmesi amacıyla, 1979 yılında Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılması Sözleşmesi (CEDAW) hazırlanmış ve 165 ülke tarafından imzalanmıştır. CEDAW sözleşmesinin çıkış noktası “eşitlik” değil, “ayrımcılığın yok edilmesidir”. Bu, çok önemli bir farktır. Sözleşme ideal bir toplumda gerçekleşebilecek soyut bir eşitlik anlayışından değil, toplumsal cinsiyete dayalı “ayrımcılığın yaygın varlığı” gerçeğinden yola çıkarak hazırlanmıştır (Acar, 1998: 28).

CEDAW Sözleşmesinin ilkeleri belirlenirken sunulan gerekçelerden biri şöyledir: kadınlara karşı ayrımcılığın, hak eşitliği ve insan şeref ve haysiyetine saygı ilkelerini ihlal ettiği, kadınların erkeklerle eşit olarak ülkelerinin politik, sosyal, ekonomik ve kültürel yaşamlarına katılmalarını engellediği, toplumun ve ailenin refahının artmasına engel teşkil ettiği ve kadınların ülkeleri ve insanlık hizmetinde kullanabilecekleri olanaklarını geliştirmelerini zorlaştıracağı kaydedilmektedir (KSSGM, 1993: 8). CEDAW Sözleşmesi, hükümetlere önyargıların ve geleneklerin tasfiye edilmesi, oy verme, seçilme ve katılma hakkının tanınması, eğitim, çalışma, sağlık, vatandaşlık ve ekonomik ve sosyal yaşamın diğer alanlarındaki haklardan yararlanma, hukuk önünde eşitlik, evlenme ve aile ilişkileri alanındaki haklar gibi birçok alanda hukuki, politik, ekonomik ve kültürel boyutlarda önlem alma yükümlülüğü getirmektedir (UNIC, 2000: 1-9).

Aynı şekilde, Kişisel ve Politik Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme ile Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme’de yasalar önünde eşit hak ve özgürlüklere sahip olmak, çalışma ve yeterli yaşam standardı ile ilgili haklara erişebilmek gibi konularda kadın-erkek eşitliğine yönelik birtakım maddeler mevcuttur.

1946 yılında kurulan Birleşmiş Milletler Kadın Statüsü Komisyonu yaklaşık otuz yıl aktif çalışmamıştır. 1970’lerde feminizm hareketlerinin başlamasıyla birlikte, Komisyon, 1975-1985 dönemini Birleşmiş Milletler Kadın On Yılı olarak açıklamıştır. Bu süreçte kadınların hanehalkı içinde ya da dışında gerçekleştirdikleri çalışmaları görünür hale getirmek hedeflenmiştir. Ayrıca, kadınların eğitim, sağlık hizmetleri ve yeni teknolojiye erişimini ve kadınlar için ya da kadınlar tarafından oluşturulan organizasyonların artırılmasını sağlamaya yönelik çalışmalar düzenlenmiştir (Chen; Peters, 1997: 377). Tüm dünya ülkelerinin cinsiyet ayrımcılığının önüne geçebilmesi amacıyla Kadının Statüsü Komisyonu tarafından Birleşmiş Milletler Kadın Konferansları düzenlenmiştir. Bunlardan ilki, 1975 yılında Mexico City’de gerçekleştirilmiştir. Bu konferansta, “Eşitlik, Kalkınma ve Barış” hedeflerine ulaşmak amaçlanmıştır. Aynı dönemde Birleşmiş Milletler bünyesinde Kadının İlerlemesi için Araştırma ve Eğitim Enstitüsü (INSTRAW) ve Birleşmiş Milletler Kadınları Kalkındırma Fonu (UNIFEM) oluşturulmuştur. Dünya Kadın Konferanslarından ikincisi 1980 yılında Kopenhag’da, üçüncüsü 1985 yılında Nairobi’de ve dördüncüsü 1995 yılında Pekin’de düzenlenmiştir (KSSGM, 2000: 1-2; Stein, 1997: 25).

1985 Nairobi Üçüncü Dünya Kadın Konferansında kalkınma şu şekilde tanımlanmaktadır: Kalkınma, insanların ve toplumun sürekli daha yüksek bir yaşam düzeyine çıkartılması ve bireyin ve toplumun gelişen bu olanaklardan yararlanması demektir. Bu bağlamda, kalkınma yalnızca ulaşılmak istenen bir hedef değil, aynı zamanda, cinsiyetler arası eşitliğin daha ileri götürülmesi ve barışın kalıcı kılınmasında bir araç olarak da görülmelidir (KSSGM, 1993: 69).

Kahire’de Eylül 1994’de 160’dan fazla ülke, insan nüfusunu 2050 yılında 9.8 milyarla sınırlandırmayı amaçlayan Dünya Nüfus Eylem Planını onaylamıştır. Bu plan, kadının durumunun güçlendirilmesi, ailenin rolü, doğum hakkı, sağlık ve göç konularını içermektedir. Planın hedeflerine uyum için gelişmekte olan ülkelerin 5.7 milyar $ katkıda bulunması ve geri kalan harcamanın gelişmekte olan ülkelerin yerel kaynaklarından karşılanması hedeflenmiştir. Bu plan dahilinde kadının okuma yazma eksikliğinin, düşük statüsünün yükseltilmesinin, aile planlamasının gerekliliğinin üzerinde önemle durulmuştur (French, 1995: 227-8).

Dördüncü Dünya Kadın Konferansı sırasında Pekin Deklarasyonu ve Eylem Platformu adında iki belge oluşturulmuştur. Pekin Deklarasyonu hükümetleri kadının güçlenmesi ve ilerlemesi, kadın-erkek eşitliğinin sağlanması ve toplumsal cinsiyet görüşünün politika ve programlarda yer alması konularında yükümlü kılmaktadır. Eylem Platformu ise kadının özel ve kamusal alana tam ve eşit katılımının önündeki engellerin, kadınların ekonomik, sosyal, kültürel ve politik karar alma pozisyonlarında ve mekanizmalarında yer almaları yoluyla ortadan kaldırılabileceğini ifade etmektedir (KSSGM, 2000: 2-3).

Pekin’de düzenlenen Dördüncü Dünya Kadın Konferansı’nın ardından, UNDP’nin 1995 İnsani Kalkınma Raporu’nda toplumsal cinsiyet ve kadınların güçlendirilmesi konuları üzerinde durulmuştur. Söz konusu raporda beş strateji belirlenmiştir (undp.org, 2002(a)):


  1. Gelecek on yılda kadınlara karşı yasal ayrımcılığın sona erdirilmesi ve yasal eşitliğin oluşturulması için gerekli olan çatının kurulması,

  2. Sosyal ve kurumsal normların yeniden yapılandırılması için somut önlemler alınması,

  3. Ulusal düzeyde kadınların karar mekanizmalarına katılım payını kısa dönemde minimum %30 düzeyine, uzun dönemde %50 oranına yükseltmek,

  4. Kadın eğitiminin evrensel hale getirilmesi, sağlığın iyileştirilmesi ve kadınların daha fazla finansal sermayeye sahip olması için gerekli anahtar programlar düzenlenmesi,

  5. Ekonomik ve politik olanakların artırılması için düzenlenecek programlarla tüm bireylerin, özellikle, kadınların ulusal ve uluslararası düzeyde hareketliliğinin sağlanması.

1995 İnsani Kalkınma Raporu’nda sosyal refaha yönelik iki yeni endeks hesabı yapılmıştır. Toplumsal Cinsiyete Dayalı Kalkınma Endeksi (Gender-Related Development Index-GDI) ve Toplumsal Cinsiyeti Güçlendirme Endeksi (Gender Empowerment Measure-GEM). Bu ölçümlerin yapılmasının önemli bir nedeni, HDI’nin cinsler arasındaki farklılıkları dikkate almamasından kaynaklanmaktadır. Bu iki ölçüm toplumsal cinsiyet eşitsizliklerini ve bunun kalkınmaya etkilerini analiz etmektedir.

Toplumsal Cinsiyete Dayalı Kalkınma Endeksi ile yaşam beklentisi, eğitim düzeyi ve kişi başına gelir açısından kadın ve erkek eşitsizliği incelenmeye çalışılmaktadır. Bu endeks, sosyal refahın farklı cinsler arasındaki paylaşımını göstermesi nedeniyle önemlidir. HDI bir ülkenin kalkınma düzeyinin saptanmasında önemli bir ölçüttür. Ancak, HDI tek başına kaynakların farklı gruplar arasındaki dağılımını gösterememektedir. Bu nedenle, toplumsal cinsiyete dayalı ölçümler önemli bir eksiği kapatmaktadır.

Toplumsal Cinsiyet Güçlendirme Ölçümü, ekonomik ve politik olanaklara erişimde cinsiyet eşitliğini göstermesi nedeniyle önemlidir. Bu, aynı zamanda, kadın ya da erkeğin yaşamını daha etkin bir şekilde yönlendirebilmesi için gereklidir. Ayrıca, ekonomik ve politik güç konusunda sağlanacak cinsiyet eşitliği, toplumdaki diğer cinsiyet eşitsizliklerinin azaltılmasına neden olabilmektedir (Bardhan; Klasen, 1999: 1000).

Toplumsal Cinsiyete Dayalı Kalkınma Endeksi sıralamasında 146 ülke içinde Norveç birinci sırada, Nijer ise son sırada yer almaktadır. Türkiye bu sıralamada 71. ülkedir. Ülkeler arasındaki farklılık büyük boyutlardadır. Örneğin, Norveç’de kadınların yaşam beklentisi 81.3 yıl, yetişkin okuryazarlık oranı %99, kişi başına gelir düzeyi 22,027 $ iken, bu göstergeler Nijer’de sırasıyla 45.1 yıl, %7.9 ve 561 $’dır. Aradaki büyük fark, kadın ve erkek arasındaki eşitsizliklerin yanında dünya çapında kadınlar arasındaki ciddi boyutlara erişen dengesizlikleri göstermektedir (UNDP, 2001(a): 210-3).

Kadınların sosyal ve politik karar mekanizmalarına katılımını gösteren Toplumsal Cinsiyeti Güçlendirme Endeksi ölçümünde, birçok ülkenin veri eksikliği nedeniyle 64 ülkeye ait sıralama yapılmıştır. Bu sıralamada, Norveç 1. Mısır ise 64. ülke konumundadır. Türkiye ne yazık ki sıralamada Bangladeş’in altında ve 63. sırada yer almaktadır. Norveç’de parlamentoda yer alan kadınlar %36.4, yönetici ve işletmeci kadınlar %31, profesyonel ve teknik işlerde yer alan kadınlar %58, kadınların gelirinin erkeklere oranı ise %63’dür. Aynı göstergeler Mısır’da sırasıyla %2.4, %11, %29 ve %37’dir (UNDP, 2001(a): 214-7). Kadınların güçlenmesi ve karar mekanizmalarına katılımı yönünde gelişmiş ülkelerde önemli ilerlemeler kaydedilmiş ve eşitliğe yakın bir düzeye gelinmiş olmasına rağmen, diğer ülkelerin bu konuda yapması gereken çok şey olduğu görülmektedir.

HDI’nin eksiklerini gidermek amacıyla, bir başka görüş açısını içeren Toplumsal Cinsiyete Dayalı Kalkınma Endeksi ve Toplumsal Cinsiyet Güçlendirme Endeksi, toplumun yaklaşık yarısını oluşturan kadınların erkekler önünde eşit haklara sahip olmadıklarını göstermesi nedeniyle önemlidir. Bir insan hakkı olarak değerlendirilen kadın haklarının tanınması ve kadının ekonomik, sosyal, politik ve kültürel alanlardaki katılımının artırılması, kalkınma performansındaki ilerlemenin ön koşullarından biridir.

UNDP’nin ölçümlerine paralel olarak, kadınların bir ülkenin üretim yapısı içindeki konumlarını incelemek amacıyla birtakım endeksler hesaplanmıştır. Bunlardan en önemlisi iş kademelerinin (yönetici, nitelikli, niteliksiz) cinsiyetler arası dağılımındaki eşitsizliği ölçen Meslekiçi Ayrımcılık Endeksi ya da Duncan ve Duncan Endeksidir. Diğer taraftan, Strober-Arnold Ölçütü, kadınların herhangi bir işkolundaki konumları ve toplam istihdam içindeki durumlarını karşılaştırmak amacıyla hesaplanmıştır. Bir işkolu, işletme ya da meslekte kadın çalışanların erkeklere göre konumunu yansıtan Erkek Çalışan Başına Kadın Çalışan Oranı eşitsizliğin bir diğer göstergesidir (Günlük Şenesen, 1998: 28-30).

Cinsiyet ayrımcılığının kadınlar üzerinde yarattığı tüm olumsuzlukların giderilebilmesi için kadınların güçlendirilmesi gerekmektedir. Bu bağlamda, kadınların ekonomik ve politik karar mekanizmalarına daha aktif katılımını sağlamak önemlidir. Aksi taktirde, kadınların karşı cinse bağımlılığı söz konusu olmakta ve bağımlılık birçok alanda yoksunluğu doğurmaktadır.



Yüklə 3,49 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   21   22   23   24   25   26   27   28   ...   65




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin