İKİNCİ BÖLÜm karar dursun satici başvurusu



Yüklə 84,33 Kb.
səhifə5/6
tarix05.01.2022
ölçüsü84,33 Kb.
#74866
1   2   3   4   5   6
Değerlendirme

  1. Başvurucu, mahkemeler tarafından verilen ve kesinleşen yürütmenin durdurulması ve idari işlemin iptali kararlarının yerine getirilmemesi nedeniyle Anayasada yer alan hukukun üstünlüğü ve hukuk devleti ilkeleri ile AİHS’in 6. ve 8. maddelerinin, kıyıdan yararlanamaması nedeniyle Anayasa’nın 43. maddesinin ve AİHS’in Ek 1 Nolu Protokol’ün 1. maddesi ile Ek 4 Nolu Protokol’ün 2. maddesinin ihlal edildiğini ileri sürmüş ise de, Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki tavsifi ile bağlı değildir. Bu sebeple başvurucunun mahkeme kararlarının uygulanmamasına yönelik şikâyetleri adil yargılanma hakkı çerçevesinde değerlendirilmiştir.

  2. Bakanlık görüşünde, başvurucunun idare Mahkemesince verilen kararı uygulamadığını ileri sürdüğü Kemer Belediyesinden (Belediye) kararın icra süreci ile ilgili bilgi talebinde bulunulduğu, görüş yazısı ekinde bulunan Belediye tarafından hazırlanan cevabi yazı doğrultusunda, Göynük Beldesi kıyı şeridindeki mevcut işgallerin kaldırılması ile ilgili yapılan işlemlerin bildirildiği, sorumlular hakkında soruşturma izni verildiği, bu haliyle başvurucunun uygulanmadığını ileri sürdüğü Mahkeme kararının infazı için gerekli çalışmaların başlatıldığı, bu durumun bireysel başvuru incelemesinde göz önünde bulundurulması gerektiği yönünde beyanda bulunulmuştur.

  3. Başvurucu Bakanlık görüşüne karşı, başvuru dilekçesinde yer verdiği görüşleri yineleyerek, Mahkeme kararının infaz edildiği bilgisinin gerçeği yansıtmadığını, kıyı şeridinin oteller tarafından işgalinin devam ettiğini ve tahakkuk ettirilen ecr-i misil bedellerinin sembolik olduğunu ileri sürmüştür.

  4.  Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:

"Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir. Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır."

  1. 30/11/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un, "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

"Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye'nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir."

  1. Anılan Anayasa ve Kanun hükmüne göre, Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için, kamu gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen hakkın Anayasa'da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) ve Türkiye'nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle, Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (B. No. 2012/1049, 26/3/2013, § 18).

  2. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Anayasa'da adil yargılanma hakkının kapsamı düzenlenmediğinden bu hakkın kapsam ve içeriğinin, Sözleşme'nin "Adil yargılanma hakkı" kenar başlıklı 6. maddesi çerçevesinde belirlenmesi gerekir (B. No. 2012/13, 2/7/2013, § 38).

  3. Başvurucunun iddialarının özü mahkeme kararının uygulanmadığı şikâyetine dayanmaktadır. Adil yargılanma hakkının unsurlarından biri de mahkemeye erişim hakkıdır. Mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne götürme ve aynı zamanda mahkemece verilen kararın uygulanmasını isteme haklarını da kapsar. Mahkeme kararlarının uygulanması, yargılamanın dışında olmakla birlikte onu tamamlayan ve yargılamanın sonuç doğurmasını sağlayan bir unsurdur. Karar uygulanmazsa yargılamanın da bir anlamı olmayacaktır (B. No:2012/144, 2/10/2013, § 28).

  4. Bununla birlikte, Anayasa’nın 36. maddesinde adil yargılanma hakkının kapsamı düzenlenmediğinden bu hakkın kapsam ve içeriğinin, Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesi çerçevesinde belirlenmesi gerekmekte olup (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38); söz konusu maddede adil yargılanmaya ilişkin hak ve ilkelerin “medeni hak ve yükümlülükler ile ilgili uyuşmazlıkların” ve bir “suç isnadının” esasının karara bağlanması esnasında geçerli olduğu belirtilerek hakkın kapsamı bu konularla sınırlandırılmıştır. Bu ifadeden, hak arama hürriyetinin ihlal edildiği gerekçesiyle bireysel başvuruda bulunabilmek için, başvurucunun ya medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili bir uyuşmazlığın tarafı olması ya da başvurucuya yönelik bir suç isnadı hakkında karar verilmiş olması gerektiği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla bahsedilen hâller dışında kalan adil yargılanma hakkının ihlali iddiasına dayanan başvurular Anayasa ve AİHS kapsamı dışında kalacağından, bireysel başvuruya konu olamaz (B. No: 2012/917, 16/4/2013, § 21).

  5. Bu nedenle, somut başvuru açısından öncelikle, uygulanmadığı ileri sürülen yargı kararına ilişkin uyuşmazlık yönünden adil yargılanma hakkına ilişkin güvence ve ilkelerin uygulanabilir olup olmadığının, daha açık bir ifadeyle, başvuruya konu uyuşmazlığın “medeni hak ve yükümlülükler ile ilgili uyuşmazlıkların” ya da bir “suç isnadının” esasının karara bağlanmasına ilişkin olup olmadığının incelenmesi gerekmektedir.

  6. Başvurucu tarafından uygulanmadığı ileri sürülen yargı kararı ile sonuca bağlanan uyuşmazlık, başvurucunun sakini olduğu beldede kıyının oteller tarafından işgali nedeniyle kıyıdan yararlanmasının engellenmesine ilişkin olup, söz konusu uyuşmazlığın başvurucu hakkındaki bir suç isnadının karara bağlanmasına ilişkin olmadığı açıktır.

  7. Bu durumda, somut başvuruya ilişkin uyuşmazlığın “medeni hak ve yükümlülükler ile ilgili uyuşmazlıklar” kapsamında olup olmadığının tespiti gerekmektedir.

  8. Bir başvurunun “medeni hak ve yükümlülükler ile ilgili uyuşmazlıklar” kapsamında ele alınabilmesi için öncelikle bir mevzuat hükmü ya da içtihat yoluyla tanınmış ve savunulabilir şekilde ileri sürülebilen medeni bir hak ile ilgili uyuşmazlığın bulunması gerekmektedir. Bu uyuşmazlık, hakkın varlığı, kapsamı ya da kullanılma şekillerine ilişkin gerçek ve ciddi bir uyuşmazlık olmalı; davanın sonucu da söz konusu hak için doğrudan belirleyici olmalıdır (bkz. AİHM, Vilho Eskelinen ve Diğerleri/Finlandiya, B. No: 63235/00, 19/4/2007, § 40; Kienast/Avusturya, B.No:23379/94, 23/6/2003, §38).

  9. AİHM’e göre 6. maddenin uygulanabilmesi için ulusal düzeyde iki kişi arasında ya da başvurucu ile devlet arasında bir uyuşmazlık olmalı ve bu uyuşmazlığın sonuçları başvurucunun medeni hak ve yükümlülükleri üzerinde etki doğurmalıdır. Hukuka ya da maddi vakıalara ilişkin olabilecek uyuşmazlık, gerçek ve ciddi nitelikli olmalıdır. Bunun yanı sıra AİHM, 6. maddenin, amacı medeni hak ve yükümlülüklerin esasının karara bağlanması olmayan, ancak bu hak ve yükümlülükler üzerinde etki doğuracak davalara da uygulanacağına karar vermiştir. (bkz. AİHM, Ringeisen/Avusturya 16 Temmuz 1971).

  10. AİHM pek çok vesileyle “medeni hak ve yükümlülükler” kavramının sadece davalı Devlet’in iç hukukuna dayanılarak yorumlanamayacağını belirterek, bu kavramın Sözleşme’nin 6. maddesinin 1. fıkrası bağlamında “özerk” olduğu ilkesini belirtmiştir.

  11. Mahkeme, “medeni hak ve yükümlülükler” kavramının özerk bir kavram olduğu sonucuna varmakla birlikte, ilgili Devlet’in mevzuatının bu bağlamda önem taşımadığını da düşünmemektedir. Ancak bir hakkın Sözleşme kapsamındaki anlamıyla medeni olarak algılanıp algılanmayacağı, ilgili Devlet’in iç hukukundaki yasal sınıflandırılmasına değil, maddi içeriğine ve ilgili hakkın etkilerine dayanılarak kararlaştırılmalıdır. Bir birey için var olan hak ve yükümlülükler doğası itibariyle mutlaka medeni olmak zorunda değildir.

  12. Sadece (konu edilen) hakkın niteliği önemlidir (bkz. AİHM, Ringeisen/Avusturya 16 Temmuz 1971, §39). AİHM’e göre konunun nasıl karara bağlanacağını saptayan mevzuatın (medeni, ticari, idari hukuk) ve konuyla ilgili yetkili kılınmış merciin niteliği (normal mahkeme, idari organ) fazlaca önem taşımaz.

  13. AİHM öncelikle, özel şahısların kendi aralarındaki ilişkileriyle ilgili hak ve yükümlülüklerini tüm davalarda medeni hak ve yükümlülükler kapsamında değerlendirmiştir. Özel şahısların kendi aralarındaki ilişkilerinde hakları, örneğin sözleşme hukuku, ticaret hukuku, tazminat hukuku, aile hukuku, çalışma hukuku ve mülkiyet hukuku çerçevesinde daima medeni haklar kapsamında ele almıştır.

  14. Somut olayda, başvurucunun da aralarında bulunduğu 3 ilçe sakini tarafından Antalya 2. İdare Mahkemesinde, Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki Göynük Beldesi kıyı şeridinde mevcut işgallerin kaldırılması istemiyle davalı idarelere yaptıkları başvurunun cevap verilmemek suretiyle zımnen reddine ilişkin davalı idare işlemlerinin iptali ve yürütmenin durdurulması istemiyle dava açılmıştır. Mahkeme, 3/5/2007 tarihli kararı ile yürütmenin durdurulması talebini kabul etmiş, 22/11/2007 tarih ve E.2007/384, K.2007/1765 sayılı kararı ile de idari işlemin iptaline karar vermiştir.

  15. Antalya İli Göynük Beldesinde ikamet etmekte olan başvurucunun, kıyı kenar çizgisine oteller tarafından tesis inşa edilerek, halkın kullanımının engellenmesi nedeniyle, idari makamlara başvuruda bulunduğu, başvurunun zımnen reddi üzerine de idare mahkemesinde anılan işlemin iptali için dava açtığı anlaşılmaktadır. Başvurucunun açtığı davanın yasal dayanağı İYUK’un 2. ve 10. maddeleridir. Başvurucunun kıyı kenar çizgisinin oteller tarafından usulsüz olarak işgal edilmesi nedeniyle halkın kullanımına engel olunduğunu ileri sürerek idari yargı organı önünde dava açmasında menfaati bulunduğu, anılan davayı da menfaatleri ihlal edilenlerin açabileceği hususunda tereddüt bulunmamaktadır.

  16. Kıyıdan yararlanma hakkını düzenleyen Anayasa'nın 43. maddesine göre, devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan kıyılar, özel mülkiyete konu olamazlar. Doğasına uygun olarak, genellik, eşitlik ve serbestlik ilkeleri gereği herkesin ortak kullanımına açık bulunmalıdırlar ve bunlardan yararlanma, ancak kıyının herkese açık olması ile mümkün olabilir. Kıyıların ortak kullanımını düzenlemek, yararlanmaya ilişkin karar ve önlemleri almak kamuya ait bir yetkinin kullanılmasıyla olanaklıdır. Nitekim Medeni Kanun'un 715. maddesine göre kıyılar, sahipsiz mal olarak kabul edilen yerlerdendir ve devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Diğer bir anlatımla, sahipsiz mallar, doğal nitelikleri gereği özel mülkiyete elverişli olmayan kamu mallarıdır (AYM, E.1990/23, K.1991/29, K.T. 18/9/1991). Kıyılar, herhangi bir tahsis işlemine gerek olmaksızın doğrudan doğruya herkesin serbestçe yararlanmasına sunulmuş sahipsiz kamu mallarıdır.

  17. Kıyıdan yararlanma hakkı Anayasa’nın 43. maddesinde düzenlenmiş olmakla beraber, niteliği bakımından medeni bir hak özelliği taşımamaktadır.

  18. Öte yandan anılan mahkeme kararı üzerine oteller tarafından kıyı üzerinde inşa edilen tesislerin kaldırılması için idareye yapılan başvurunun zımnen reddine dair işlemin iptal edilmesinin, başvurucunun kıyıdan yararlanma hakkına yönelik doğrudan ve kesin bir sonuç doğurmadığı da açıktır.

  19. Bu durumda, başvurunun “medeni hak ve yükümlülükler ile ilgili uyuşmazlıkların” ya da bir “suç isnadının” esasının karara bağlanması çerçevesinde ele alınabilmesinin ve adil yargılanma hakkı kapsamındaki ilke ve güvencelerin bu başvuru yönünden uygulanabilirliğinin mümkün olmadığı görülmektedir.

  20. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun yargı kararının uygulanmadığı yönündeki ihlal iddiası bakımından adil yargılanma hakkına ilişkin güvencelerin uygulanabilir olmadığı ve dolayısıyla Anayasa ve AİHS'in ortak koruma alanı dışında kaldığı anlaşılan başvurunun diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin “konu bakımından yetkisizlik” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

Osman Alifeyyaz PAKSÜT ve Engin YILDIRIM bu görüşe katılmamıştır.

  1. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

  1. Başvurunun “konu bakımından yetkisizlik” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

  2. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına,

25/2/2015 tarihinde, Osman Alifeyyaz PAKSÜT ve Engin YILDIRIM’ın karşı oyları ve OY ÇOKLUĞUYLA karar verildi.


Başkan

Alparslan ALTAN



Üye

Serdar ÖZGÜLDÜR



Üye

Osman Alifeyyaz PAKSÜT





Üye

Recep KÖMÜRCÜ



Üye

Engin YILDIRIM





Yüklə 84,33 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin