E. ENERJİ VE ULAŞTIRMA ALTYAPISININ GELİŞTİRİLMESİ ENERJİ 1. Mevcut Durum
2002 yılından itibaren süregelen güçlü ve istikrarlı ekonomik büyüme ile sosyal refah artışı enerji tüketiminde büyük artışa yol açmıştır. Son altı yılda birincil enerji tüketimi yüzde 36, elektrik enerjisi tüketimi yüzde 49 oranında yükselmiştir. Ancak, küresel ekonomik krizin Türkiye ekonomisini güçlü bir şekilde etkilemeye başladığı 2008 yılı son çeyreğinden itibaren ekonomik faaliyetlerdeki yavaşlamaya enerjide maliyet bazlı fiyatlandırmanın da eklenmesiyle oluşan enerji fiyatlarındaki artışlar, 2008 yılının son çeyreğinden bu yana enerji talebini düşürmektedir. Son otuz yılda elektrik talebinde ikinci ve en yüksek düşüş 2001 krizi sonrasında 2009 yılında yaşanmaktadır.
2009 yılında ekonomideki gerilemenin sürmesi sonucunda özellikle petrol ve doğal gaz talebindeki azalmayla birlikte birincil enerji tüketiminin yüzde 6,7 oranında düşüş göstermesi beklenmektedir. Böylece 2008 yılında 106,5 milyon ton petrol eşdeğeri (MTEP) olarak gerçekleşen birincil enerji tüketiminin 2009 yılında 99,4 MTEP’e gerilemesi ve kişi başına enerji tüketiminin 1.423 kilogram petrol eşdeğerinden (KEP) 1.312 KEP’e düşmesi beklenmektedir.
Doğal gaz tüketiminin geçmiş yıllardaki düzenli artışına karşın, 2009 yılında bir önceki yıla göre yüzde 9,0 oranında azalarak 30,8 MTEP’e gerilemesi beklenmektedir. Ancak doğal gazın birincil enerji tüketimi içindeki payı yüzde 30’u aşacaktır.
Hidrolojik koşullardaki iyileşmeyle birlikte hidrolik kaynakların kullanımı artırılmıştır. 2009 yılında hidroelektrik enerji üretiminde yüzde 9,1 oranında bir artış olması beklenmektedir. Talepteki gerilemeyle, üretim maliyeti nispeten çok yüksek olan akaryakıta dayalı elektrik üretiminde yüzde 16 oranında bir düşüş beklenmektedir.
Birincil enerji tüketiminin azalmasıyla birlikte, birincil enerji üretiminde önemli bir değişim beklenmediği için enerji ithalatında nispi bir iyileşme görülecektir. 2008 yılında 29,2 MTEP olan birincil enerji üretiminin, 2009 yılında 28,4 MTEP olarak gerçekleşeceği öngörülmektedir.
2008 yılı sonu itibarıyla 41.818 MW olan elektrik santralleri toplam kurulu gücü, 2009 yılında yüzde 5,9 oranında artarak 44.300 MW'a ulaşmıştır. Bu güç, talebin oldukça üzerinde olmakla birlikte, gerek santrallerin tam kapasitede çalışmasında yaşanan sıkıntılar gerekse barajların doluluk oranlarının düşüklüğü nedeniyle kurulu kapasitedeki rahatlık, güvenli yedek marjında aynı rahatlığı sağlamamaktadır. Bu itibarla, talep daralmasının fırsat olarak kullanılması ve santral rehabilitasyonlarının yapılarak ileriki dönemlerde arz-talep dengesinin rahatlatılmasında yarar vardır.
Küresel ekonomik kriz nedeniyle talebin düşmesi sonucunda baskılanan elektrik arz açığı riskinin orta ve uzun vadede ortadan kaldırılması için yatırımların istikrarlı bir şekilde sürdürülmesi gereği vardır. Zira, çeşitli ekonomik tahminler doğrultusunda Türkiye’nin krizden hızlı çıkan ülke olması ve potansiyel büyüme oranlarına erişmesi halinde enerji talebinin de yüksek artışlara ulaşması söz konusudur. Enerji arzının böyle bir büyümeyi destekleyebilmesi yatırımların bugünden programlanmasını gerektirmektedir.
2008 yılında elektrik tüketiminin programa göre 6 milyar kWh daha düşük gerçekleşmesi, 2009 yılında ise 2008 yılına göre 4 milyar kWh daha düşük gerçekleşeceği beklentisi krizin talep üzerindeki etkisini açıkça ortaya koymaktadır.
2008 yılında 198,4 milyar kWh olarak gerçekleşen elektrik üretiminin, 2009 yılında yüzde 1,8 oranında azalarak 194,8 milyar kWh’e düşeceği tahmin edilmektedir. 2009 yılında elektrik üretimindeki yakıt paylarının sırasıyla doğal gaz için yüzde 48, linyit için yüzde 21,4 ve hidrolik için yüzde 18,6 olarak gerçekleşmesi beklenmektedir.
1990 yılından itibaren toplam elektrik üretimi içindeki payı hızla artan doğal gazın 1990 yılında yüzde 17,7 olan payının 2009 yılında yüzde 48’e ulaşması beklenmektedir. Diğer ithal kaynaklar da dahil edildiğinde elektrik üretiminin yaklaşık yüzde 58’i ithal kaynaklardan sağlanmaktadır. Yaklaşık tamamı ithal bir kaynak olan doğal gaza bu ölçüde bağımlılık ve bunun ağırlıkla tek bir ülkeye bağlı olması, önemli bir arz güvenliği riski oluşturmasının yanısıra, son iki yıl içinde yoğun bir şekilde yaşanan elektrik fiyat artışlarının da temel nedenini oluşturmaktadır.
Yaşanan ekonomik kriz elektrik üretiminde kaynak dağılımındaki dengesizliği daha belirgin hale getirmiştir. Bir taraftan doğal gaz ağırlıklı üretim yapısı sanayi için temel bir girdi ve hanehalkı için önemli bir gider kalemi olan elektrikte maliyet kontrolünü hemen hemen imkansız kılarken diğer taraftan doğal gaz ithali ekonomiden döviz çıkışını ciddi ölçüde artırmaktadır. Ayrıca doğal gaz alımı ‘al ya da öde’ şartlı anlaşmalara bağlı olduğu için kriz ve fiyat artışı nedeniyle düşen iç talep, uluslararası piyasada düşen fiyatlara rağmen, iç satış fiyatlarında olumlu bir değişim imkanını sınırlamaktadır.
Doğal gaza aşırı bağımlı bir sistemin yarattığı bu sıkıntılara karşın elektrik üretim yapısının orta dönemde değişme imkanı sınırlıdır. Bu nedenle, ağırlıklı olarak ikili anlaşmalara göre işleyen uluslararası doğal gaz piyasasında uzun dönemli arz güvenliğinin sürdürülmesi için anlaşmaların yenilenmesi girişimleri başlatılmıştır.
2003 yılı ve öncesindeki net elektrik ithalatı 2004 yılından itibaren net ihracata dönüşmüş olup net dış satışın 2009 yılında 0,5 milyar kWh olarak gerçekleşeceği öngörülmektedir.
2004 tarihli Elektrik Enerjisi Sektörü Reformu ve Özelleştirme Stratejisi Belgesi kapsamında elektrik enerjisi sektörünün serbestleştirilmesi ve dağıtım özelleştirmesinde önemli ilerleme kaydedilmiştir. Bu çerçevede; sektörde hukuki altyapı iyileştirilmiş, dengeleme ve uzlaştırma uygulaması başlatılmış, toptan satış piyasası önemli bir hacme ulaşmış, piyasa açıklık oranı piyasanın yarısına yaklaşmış, kamu şirketlerinin serbest piyasaya adaptasyonu bağlamında kendi aralarında geçiş dönemi sözleşmeleri yürürlüğe konulmuş, ulusal düzeyde eşit tarifenin temini için fiyat eşitleme mekanizması uygulanmaya başlanmış, DSİ hidroelektrik santralleri EÜAŞ’a devredilmiş, EÜAŞ portföy üretim grupları oluşturulmuş, TEDAŞ özelleştirme kapsam ve programına alınarak 20 adet bölgesel dağıtım şirketi olarak yapılandırılmış, geçiş dönemi için bu bölgelere ait tarifeler belirlenmiş, 140 MW’lık üretim özelleştirmesi ile iki büyük dağıtım şirketinin özelleştirmesi tamamlanmış, iki adet dağıtım şirketinin özelleştirme ihalesi yapılmış ve enerjide maliyet bazlı fiyatlandırma sistemine geçilmiştir. 2008 yılı verilerine göre gerçekleştirilen özelleştirmeler sonucu özel sektörün elektrik dağıtımındaki payı yüzde 20,1, toplam kayıp-kaçaktaki payı yüzde 10 ve elektrik üretimindeki payı yüzde 50,6 olmuştur.
Söz konusu belge, kaydedilen ilerlemeler ve karşı karşıya kalınan enerji arz açığı riski dikkate alınarak ve kapsamı genişletilerek 18 Mayıs 2009 tarihli ve 2009/11 sayılı YPK Kararı Elektrik Enerjisi Piyasası ve Arz Güvenliği Stratejisi Belgesi olarak revize edilmiştir.
Belge ile; piyasa yapısının arz güvenliğinin sürdürülmesi ilkesi çerçevesinde geliştirilmesi, kapasite mekanizmasının oluşturulması, TEİAŞ dışında yeni bir piyasa işleticisinin teşekkülü, 2015 yılına kadar piyasa açıklık oranının yüzde 100’e çıkarılması, elektrik tarifelerinin tasarrufu ve verimliliği artıracak şekilde belirlenmesi, dağıtımın 2010 yılı sonuna kadar büyük ölçüde özelleştirilmesi, piyasada faaliyet gösteren kamu şirketlerinin özel şirketlerdeki hisselerinin satılması, portföy üretim gruplarının nihai hale getirilmesi, bazı santrallerin rehabilitasyon ihtiyacı ve ilave ünite yapılabilme imkanı çerçevesinde tekil olarak özelleştirilebilmesi, üretim özelleştirmesine bu yıl içinde başlanması, TEİAŞ’ın kurumsal kapasitesinin güçlendirilmesi, üretim yatırımlarının yüksek tüketim bölgelerinde yapılmasının iletim tarifesi yoluyla teşvik edilmesi, Avrupa iletim şebekesi (UCTE) ve komşu ülkelerle iletim kapasitesinin artırılması öngörülmüştür.
Ayrıca elektrik üretiminde kaynak kullanımına ilişkin hedefler ortaya konulmuştur. Buna göre, nükleer enerjinin 2020 yılına kadar asgari yüzde 5 paya ulaşması, yenilenebilir enerjinin (büyük hidrolikler dahil) payının ise 2023 yılında yüzde 30’a ulaşması hedeflenmiştir. Bu hedeflerin gerçekleşmesini sağlamak için verilen lisansların ve bu çerçevede üretim kapasitesinin gelişiminin izlenmesi önemlidir.
5346 sayılı Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanun’un olumlu sonuçları alınmaya başlanmıştır. Rüzgar enerjisi kurulu gücünün 2009 yılında önceki yıla göre 1,8 kat, jeotermal santral kurulu gücünün 2,7 kat artması beklenmektedir. Aynı yılda toplam elektrik üretiminin ise 1,7 kat artarak yaklaşık 1,7 milyar kWh olacağı tahmin edilmektedir. Böylece rüzgar ve jeotermal elektrik üretiminin toplam elektrik üretimi içindeki payının yaklaşık yüzde 1’e ulaşması öngörülmektedir.
5784 sayılı Kanun ile bir rüzgar enerjisi sahası için çoklu başvuru olması halinde iletim şirketi tarafından ihale yapılması benimsenmiştir. Bu kapsamda ikincil mevzuat çalışmaları tamamlanmış olup rüzgar enerjisi yatırımlarının önümüzdeki süreçte hızlanması beklenmektedir.
5710 sayılı Nükleer Güç Santrallarının Kurulması ve İşletilmesi ile Enerji Satışına İlişkin Kanun uyarınca 5000 MWe (4000+/-%25) kapasitesinde nükleer güç santrali (NGS) kurulmasına yönelik 24 Eylül 2008 tarihinde düzenlenen yarışmaya 4xVVER-1200 tipi nükleer santral tasarımı yaklaşık 4800 MWe gücü kapsayan tek teklif sunulmuştur. Ekim ayı itibarıyla devam eden teklif değerlendirme sürecinin yıl sonuna kadar tamamlanması beklenmektedir.
Enerjinin üretiminden nihai tüketimine kadar her aşamada tasarruflu ve verimli kullanımını öngören ve bu yönde teşvikler sağlayan 5627 sayılı “Enerji Verimliliği Kanunu” uyarınca ikincil mevzuat çalışmaları büyük ölçüde tamamlanmıştır.
2009 yılında Türkiye, uluslararası enerji akışında merkezi bir transit güzergahı olma yönünde önemli adım atmıştır. 13 Temmuz 2009 tarihinde Nabucco projesinin gerçekleştirilmesine yönelik Hükümetler Arası Anlaşma Ankara’da imzalanmıştır.
Doğal gaz ve petrol arz güvenliğinin sağlanmasına yönelik çalışmalar çerçevesinde doğal gaz depolama tesisleri kurulması çalışmaları 2009 yılında da sürdürülmüştür.
50 milyon ton/yıl kapasiteli Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattının 2006 yılında faaliyete geçmesini takiben Ceyhan’ın uluslararası bir enerji merkezi haline getirilmesi hedefi kapsamında Ceyhan Enerji İhtisas Endüstri Bölgesinde altyapı çalışmaları sürdürülmektedir.
Dostları ilə paylaş: |