İKİNCİ nesil kiTİaranin oğLU



Yüklə 1,65 Mb.
səhifə23/35
tarix29.12.2017
ölçüsü1,65 Mb.
#36355
1   ...   19   20   21   22   23   24   25   26   ...   35

"Bana yardım et büyücü!" diye tısladı ona. "Cüceyi öldürmeme yardım et! Orduların başına geçeceğim..."

"Dougan!" Palin cüceye doğru koştu. "Bir şeyler yapsana!" diye haykırdı genç büyücü çılgınlar gibi, kollarını ejderhaya doğru sallayarak.

"Yapıyorum evlat, yapıyorum," dedi Dougan sakince, gözleri Gricevher'in üzerinde.

Palin, kara ejderhanın gözlerinin kendisini açlıkla izlediğini görebiliyordu. Kara kanatları kıpırdandı.

'Bir büyü yapacağım,' diye karar verdi Palin umutsuzlukla, kum tozu alabilmek için keselerinin içine elini uzatarak. Ama kumu dışarı çıkarttığında feci bir şeyi anlayıverdi. Parmaklan gevşedi, kumlar aralarından kayıp süzüldü ve zemine döküldü.

Büyüsü gitmişti!

"Hayır, lütfen hayır!" diye inledi Palin, kaotik bir sadistlikle kıvılcımlar saçıyormuş gibi görünen Gricevher'e bakarak.

Odanın ahşap kapısı 'güm' diye açıldı ve duvara çarptı.

"Bize emrettiğin gibi geldik Gricevher!" diye haykırdı bir ses.

Bu esmer saçlı dilberin sesiydi. Onun arkasında sarışın duru-

272

yordu ve onların da ardında yaşlısıyla genciyle kadınların geri kalan kısmı. Ama şeffaf gece elbiseleri ve baştan çıkarıcı gülümsemeleri gitmişti. Kadınlar kaplan postundan elbiseler giyiyordu. Saçlarına tüyler bağlanmıştı ve ellerinde taştan ucu olan mızraklar taşıyorlardı.



Ve şimdi Tanin'in sesi bir borazan çağrısı gibi çınladı, "Askerlerim! Yanıma gelin! Etrafımda toplanın!" Kolunu kaldırarak bir savaş narası attı ve kadınlarda ona gözleri dönmüş bir haykırışla cevap verdiler.

"Bana şarap getirin!" diye haykırdı Sturm, doğaçlama bir dans sergileyerek. "Haydi cümbüş başlasın!"

Sarışının gözleri onun üzerindeydi ve arzuyla yanıyorlardı. Ne yazık ki bu pek uygunsuz bir arzuydu. Kadın mızrağım kaldırdı, liderine -yani Tanin'e- saldın emrini vermesi için bakıyordu.

"Söz mü?" dedi kara ejderha hevesle, çatallı dili salyalar akıtan ağzına girip girip çıkarak. "Artık lağım cücesi olmak yok mu? Geri kalanı pek rahatsız etmiyordu ama bir daha lağım cücesine dönüştürülmeyeceğim !''

"Dünya delirdi!" diyen Palin gerileyip duvara yaslandı. Gücünün ve akıl sağlığının, hissizleşmiş parmaklarından aşağı süzülen kumlar gibi kayıp gitmekte olduğunu hissetti. Etrafındaki kaos ve büyüsünü kaybetmenin verdiği acı zihnini mahvediyordu. Magi-us'un Asası'na baktı ve tepesi parıldak bir boncukla süslenmiş ahşap bir sopadan başka hiçbir şey göremedi. Kardeşlerinin sesini duydu, biri askerlerini savaş için komuta ediyor, diğeri ise kavalcılara başka bir şarkı çalmaları için sesleniyordu. Ejderhanın koca kanatlarının çatırdadığını ve bir asit dalgası halinde dışarı verilecek olan nefes alışını duydu. Gözlerini kapayan Palin, bir işe yaramayan asayı kendinden uzağa fırlattı ve yüzünü duvara çevirdi.

"Durun!" diye gürledi bir ses. "Durun, size emrediyorum!"

Kaos çılgınlar gibi bir an daha odanın içinde döndü, sonra yavaşladı ve en sonunda, az önce bir sesler ve hareketler karmaşası olan odanın içinde her şey sessiz ve sakinleşti. Dougan odanın merkezindeki pentagramın içinde duruyordu, kara sakalı hiddetle diken diken olmuştu. Kolunu kaldırarak şöyle haykırdı, "Reorx Drach Kalahzar!" ve cücenin elinde devasa bir savaş çekici beliriverdi. Koca çekiç, Dougan'ın koyu ve ışıldayan gözlerinden yansıyan şiddetli bir kırmızı ışıkla parlıyordu.

"Evet!" diye haykırdı cüce, kafasını kaldırıp ışıklar saçan Gricev-

273

her'e bakarak. "Senin gücünü biliyorum! Kimse benden iyi bilemez! Ne de olsa seni ben yarattım! Bu kaosu sonsuza dek sürdürebilirsin ve seni durduramayacağımı da biliyorsun. Ama kendini sonsuza dek hapsettin! Asla serbest kalamayacaksın!"



Gricevher'in ışığı bir anlığına titreşti, sanki Dougan'ın sözlerini düşünüp tartıyormuş gibiydi. Sonra, öncesinden daha parlak bir şekilde nabız gibi atmaya başladı ve Palin'in kalbi umutsuzlukla doldu.

"Bekle!" diye haykırdı Dougan, bir elini kaldırarak ve diğer eliyle alev kırmızısı savaş çekicini tutarak. "Ben derim ki her şeyi şansa bırakalım. Sana önerim şu... bir bahis!"

Gricevher bunu düşünüyormuş gibiydi; nabızlı ışığı daha düşünceli, daha yavaş atmaya başladı.

"Bir bahis mi?" diye mırıldandı kadınlar, mızraklarını indirerek.

"Bir bahis," dedi ejderha memnun bir tonlamayla, bir kez daha yere oturarak.

"Bir bahis!" diye söylendi Palin, ter içindeki alnını koluna silerek. "Tanrım, bütün bunları başlatan da buydu zaten!"

"Biz kabul ediyoruz," dedi esmer saçlı dilber, mızrağının ucu yere vurarak ileri doğru yürürken. "Ödülü ne olacak?"

Dougan sakalını okşadı. "Bu genç adamlar," dedi en sonunda, Tanin, Sturm ve Palin'i işaret ederek, "sizin için. Gricevher'in özgürlüğü."

"Ne?" hem Tanin, hem de Sturm gerçeğe dönüp sanki ilk defa görüyormuş gibi odanın içinde etraflarına bakındılar.

"Bize bunu yapamazsın cüce!" diye haykırdı Tanin ileri doğru atılarak ama daha iri ve daha güçlü kadınlardan iki tanesi onu yakaladılar ve ışıl ışıl parlayan Gricevher tarafından kendilerine verilen güç sayesinde, debelenip duran adamın kollarını ardında bağladılar. İki tanesi de Sturm ile ilgilendi. Kimse Palin'i rahatsız etmedi.

"Eğer bahsi kaybedersem," diye devam etti Dougan soğukkanlılıkla, "bu genç adamlar sizin köleniz olarak sizinle birlikte kalacak. Gricevher'i buraya kıstırmış olan büyüyü bozacağım ve bir kez daha dünyayı dolaşmak için özgür kalmış olacak. Eğer ben kazanırsam, Gricevher benim olacak ve bu adamlar da serbest bırakılacak.

"Şartları kabul ediyoruz," dedi esmer saçlı güzel, Gricevher'e şöyle bir baktıktan sona. "Peki bahis nedir bakalım?"

Dougan bıyığını parmağına dolayıp dururken düşünüyor gibi

274


görünüyordu. Bakışları Palin'in üzerinde durdu ve sırıttı. "Buradaki genç adam"-büyücüyü işaret etti-"benim çekicimi havaya fırlatacak ve o da asla yere düşmeden havada asılı duracak."

Herkes cüceye sessizlik ve düşünceler içinde baktı. Bunun mantığı neydi?...

Sonra, "Hayır! Dougan!" diye haykırdı Palin çılgınlar gibi, kendisini duvardan uzaklaştırarak. Kadınlardan biri onu geri itti.

"Bu genç adam mı?" Esmer saçlı dilber aniden dalgayı çaktı. "Ama o bir büyü kullanıcısı-"

"Sadece çok genç biri," dedi Dougan aceleyle. "Ve büyüsünü kullanmayacak, değil mi Palin?" diye sordu cüce, kadınlar bakmazken genç büyücüye göz kırparak.

"Dougan!" Palin kendisini kadınların elinden kurtardı ve yalpalayarak ilerledi, dizleri o kadar güçsüzdü ki zar zor yürüyebiliyordu. "Yapamam! Büyüm-"

"Asla 'yapamam' deme evlat," dedi Dougan sertçe. "Amcan sana hiçbir şey öğretmedi mi?" Palin'e bir kez daha göz kırptı.

Esmer saçlı dilber aniden Palin'in zayıflığını fark etmiş gibiydi, zira etrafındaki dostlarına baktı ve hoşnutlukla gülümsedi. "Bahsi kabul ediyoruz," dedi.

"Dougan!" diye haykırdı Palin çaresizce, kendisine çarpık bir sırıtışla bakmakta olan cüceyi yakalayarak. "Dougan! Büyümü kullanamıyorum! Büyüm falan yok! Gricevher emip kuruttu onu!" diye uyarırcasına fısıldadı cücenin kulağına.

Cüce yüzünü buruşturdu. "Şimdi böyle söyleme evlat," diye mırıldandı, kadınlara bakıp sakallı çenesini ovuşturarak. "Şimdi bu çok ayıp olur," dedi üzüntüyle, kafasını sallayarak. "Gerçekten de ayıp. Emin misin?"

"Tabii ki eminim!" diye kızdı Palin.

"Pekâlâ, elinden gelenin en iyisini yap evlat!" dedi cüce, Palin'in koluna eliyle hafifçe vurarak. "Al bakalım!" Savaş çekicinin sapını Palin'in ellerine tutuşturdu. Çekiç yabancı teması hissedince parıltısı söndü ve çirkin, kurşun grisi bir renk aldı.

Palin çaresizce kardeşlerine baktı. Tanin ona ciddiyetle bakıyordu, ifadesi sertti. Sturm başını çevirdi, koca omuzları bir iç çekişle yükseldi.

Palin yutkunarak ve kurumuş dudaklarını yalayarak, silahı nasıl tutması gerektiğinden bile emin olamayarak eliyle savaş çekicinin sapını kavradı. Silahı kaldırmaya çalıştı. Dudaklarının arasın-

275

dan bir inilti çıktı-kardeşleri tarafından eşlik edilen bir iniltiydi.



"Paladine adına!" diye nefesi kesildi Palin'in. "Bu şeyi zar zor kıpırdatabiliyorum Dougan! Onu nasıl fırlatabilirim?" Cüceye doğru eğilip gözlerinin içine bakan genç adam mırıldandı, "sen bir tanrısın... umarım bana yardım..."

"Tabii ki hayır evlat!" Cüce şoka uğramış gibiydi. "Bu bir şeref meselesi! Sen anlarsın..."

"Elbette," diye homurdandı Palin acı acı.

"Bak evlat," dedi Dougan, Palin'in ellerini yerleştirerek. "O kadar da zor değil. Sadece çekici şöyle tutacaksın... Şimdi onu yerden kaldıracak ve daireler çizerek dönmeye başlayacaksın. Devinim hızın sana yardım edecek ve baktın ki iyi gidiyorsun sadece onu şöyle bir fırlatıver, hepsi bu. Geri kalanını doğa halledecek."

"Doğa mı?"

"Evet," diye yanıtladı cüce ciddiyetle, sakalını düzelterek. " Buna merkezkaç kuvveti ya da buna benzer bir şey deniliyormuş. Cüceler bunu açıklamıştı bana."

"Mükemmel!" diye söylendi Palin. "Gnomlar!"

Genç adam derin bir nefes alarak çekici kaldırdı. Dudaklarından bir inilti çıkıverdi, gerginlikten dolayı alnı terle dolmuştu ve kadınlardan birkaçının kıkırdadığını duydu. Fıtığının koptuğundan emin bir şekilde dişlerini sıkan Palin, ellerinde çekiçle birlikte daire çizerek dönmeye başladı. Dougan'ın haklı olduğunu fark edince şaşırdı. Onun devinim hızı çekicin daha hafifmiş gibi durmasını sağlıyordu. Onu gitgide daha da yukarı kaldırmayı başarabildi. Ama çekicin sapı Palin'in terli ellerinden kaymaya başladı.

"Elinden kaçırıyor! Yere eğilin! Hepiniz!" diye seslendi Tanin, kendini yüzüstü yere atarak. Kadınlar da onu takip ettiğinde mızrakların tıngırtısı duyuldu. Hatta Kara ejderha bile -Palin'in elinde alev kırmızısı parlamaya başlayan çekiçle birlikte, kontrolden çıkmış bir şekilde odanın tam merkezinde dönmekte olduğunu gö-rünce-sızlanarak yere sindi ve kanatlarını kafasının üzerine kapamaya çalıştı. Sadece yüzünde kocaman bir sırıtış olan cüce ayakta kaldı.

"O... onu... tutamıyorum!" diye haykırdı Palin ve kocaman bir soluk vererek çekicin uçup gitmesini sağladı.

Genç büyücü dizlerinin üzerine çöktü, neler olduğuna bakamayacak kadar büyük bir acı ve bitkinlik içindeydi. Ama odada yerde yüzüstü yatmakta olan diğer herkes, çekici izlemek için kafalarını

276


kaldırdılar. Döne döne 'vınn' diye uçtu, kadınların kafasını üzerinden geçti, Tanin ile Sturm'ün tepesinden vızıldayarak ilerledi ve korkudan sinmiş ejderhayı sıyırdı. Döne döne uçtu ve uçarken havaya yükselmeye başladı. Dougan onu sakince izledi, ellerini koca göbeğinin üzerinde kavuşturmuştu.

Şimdi alev kırmızısıyla parlayan çekiç yukarı, daha da yukarı çıktı ve yükselirken Gricevher'in ışığı ani bir korkuyla zayıfladı. Çekiç cevherin üzerine doğru dümdüz gidiyordu!

"Evet güzelim," diye mırıldandı Dougan, çekice tatminle bakarak. "Onu sen şekillendirmiştin. Şimdi onu geri getir bakayım."

Belki de çekici kendisine çeken şeyin kendi gücü olduğunu fark eden Gricevher çaresizce ışığını söndürmeye çalıştı. Ama artık çok geçti. Çekiç, yaratılışına yardım etmiş olduğu Gricevher'e doğru, sanki sevgilisinin kollarına koşan bir delikanlı gibi uçuyordu. Bir parçalanma sesi duyuldu ve gözleri kör eden kızıl ve gri ışık patlaması yaşandı, o kadar ki Dougan bile gözlerini kapatmak zorunda kaldı. Ve kimse o baş döndürücü ışık arasından hiçbir şey göremi-yordu.

İki enerji, kızıl ışık ile gri ışık birbiriyle mücadele ediyormuş gibiydi ve sonra gri ışık sönmeye başladı. Parlak ışık yüzünden gözlerinden yaşlar süzülen Palin kafasını kaldırıp baktığında, havadan Dougan'in eline yuvarlanan gri, parlak bir mücevher gördüğünü sandı. Ama bundan emin olamadı, çünkü tam o sırada, kırmızı renkle parlayan çekiç de düştü ve tam tepelerine doğru indi!

Ağrıyan kollarıyla başını örten Palin yere yapıştı. Kafasının yarılıp da beyninin dört bir yana saçılmasının görüntüleri canlı bir netlikle aklında canlandı. Çınlayan bir 'tangırtı' sesi duydu. Ürkekçe başını kaldırdı, çekicin Dougan'in ayağının dibinde durduğunu ve zaferle kırmızı kırmızı parladığını gördü.

Palin, odadaki diğer herkes gibi yavaşça, titreyerek ayağa kalktı. Canı yanıyordu ve bitkin düşmüştü; Tanin'in ona yardıma gelmesi lazımdı aksi taktirde yere yığılacaktı. Ama Palin, kendisini kollarıyla sıkıca kavrayan ağabeyine bakıp gülümsedi. "Büyüm geri geldi!" diye fısıldadı. "Geri döndü!"

"Ben de geri döndüm," dedi bir ses. Palin etrafına bakmınca ejderhanın gitmiş olduğunu gördü. Onun yerinde, elleri kafasının üzerinde yere sinmiş bir halde duran cılız, orta yaşlı, kara cüppeli bir büyücü duruyordu. Büyücü doğrulup oturdu ve sanki olanlara inanamıyormuşçasına etrafına bakındı. "Geri döndüm!" diye hay-

277

kırdı neşeyle, kafasını, boynunu ve omzunu eliyle yoklayarak. "Tavşan kulakları yok! Ejderha nefesi yok! Minotaur kasları yok! Ben tekrar benim!" Hıçkırıklara boğuldu.



"Ve sen de bahsi kaybettin cüce!" diye haykırdı esmer saçlı dilber aniden, ayağa kalkarak. "Çekiç düştü!"

"Evet!" diye haykırdı kadınlar. "Sen bahsi kaybettin! Adamlar bizimdir!"

"Dougan..." diye hırladı Tanin meşum bir sesle.

Kadınlar onlara yaklaşıyordu, gözleri savaş ateşi yerine aşk ateşiyle tutuşmuştu.

Baltasını kafasının üzerine kaldıran Dougan kollarım havaya yükseltti. Yüzü sertti, kara gözleri parlayan çekiç kadar kızıl bir renkle şimşekler çakıyordu. O anda konuşan ses, cafcaflı elbiseler giyen cücenin sesi değildi artık; oyup şekil verdiği dağlar kadar yaşlı ve suyla doldurduğu okyanuslar kadar derin bir sesti.

"Kadınlar!" diye seslendi tanrı sert bir tonla. "Beni dinleyin! Gricevher'in sizin üzerinizde olan etkisi bozuldu. Şimdi çocuklarınızı ve kocalarınızı hatırlayın. Ağabeylerinizi ve babalarınızı hatırlayın! Yuvalarınızı ve sizi sevip, size ihtiyacı olan kimseleri hatırlayın!"

Kadınların hepsi, bir bir şaşkın ifadelerle etraflarına bakındılar, bazıları ellerini kafalarına götürdüler, bazıları da kafaları karışık bir şekilde göz kırpıştırdılar.

"Neredeyiz biz?" diye sordu biri.

"Neden böyle giyinmişiz?" diye sordu diğeri, kaplan postundan elbiseye bakarak.

"Bu ne cüret?" diye haykırdı sarışın, Sturm'ün yüzüne tokadı basarak.

Sadece esmer saçlı dilber üzgün görünüyordu. Kafasını sallayarak ve iç geçirerek şöyle dedi, "Ailemi özledim. Ve sevdiğim, nişanlanmış olduğum adamı hatırlıyorum. Ama her şey en baştan başlayacak. Sonu gelmeyen savaşlar. Dövüşler, kan dökmeler, ölmeler..."

Tanrıya doğru döndü fakat sadece kendisine anlayışla bakıp gülümseyen cafcaflı elbiseler giymiş bir cüce buldu karşısında.

"Bir an düşünsene, kızım," dedi Dougan nâzikçe, kızın elini okşayarak. "Kitapları okudunuz ya, hatırlıyor musun? Ve onlar da okudu." Diğer kadınları işaret etti. "Şimdi bilgiye sahipsiniz. Bunu sizden kimse alamaz. Sen ve diğerleri, erkeklerinizin ve çocuk-

278


larınızm da yardımıyla, bu adayı bir cennete çevirirsiniz."

"Senin kim olduğunu bilmiyorum," dedi esmer saçlı dilber, cüceye hayretle bakarak, "ama sen bilge birisin. Senin dediğin gibi yapacağız. Ve seni her zaman kalplerimizde ve dualarımızda anacağız." (ve ada sakinleri böyle yaparak, Dünyanın Yaratıcısı Reorx'a bir kez daha tapan, tabii herhangi birinin bildiği kadarıyla, tek insanlar oldular.)

Kız öne doğru eğilerek Dougan'ın yanağına bir öpücük kondurdu. Cücenin yüzü en az çekici kadar kıpkırmızı kesildi.

"Haydi şimdi gidin bakalım!" dedi babacan bir tonlamayla.

Kollarını birbirilerinin bellerine dolayan kadınlar neşeyle gülerek odadan dışarıya koşturdular ve üç kardeş kısa süre sonra onların şen şakrak seslerinin şato surlarının dışına çıktığını duydular.

"Sana gelince-" Dougan kara cüppeli büyücüye doğru döndü.

"Beni azarlama!" diye yalvardı Lord Gargath uysalca. "Ben dersimi aldım. Gerçekten. Yaşadığım sürece, bir daha hiçbir mücevherle işim olmaz. Bana inanabilirsin!" dedi, kafasını kaldırıp tavana bakarak ve ürpererek.

"Ve seni divanda görmeyi bekleriz," dedi Palin sertçe, Magius'un Asası'nı geri alarak. "Artık bir kaçak olmayacaksın değil mi?"

"Bir sonraki toplantıyı iple çekeceğim!" dedi Lord Gargath hevesle. "Getirebileceğim herhangi bir şey var mı? Belki de bir pasta? Muhteşem acılı yemek yaparım..."

279


onsz

(13u


Dougan ile kardeşler olaysız bir şekilde gnom gemisine geri döndüler. Hatta, savaşçılar kadınlarının geri dönmesine, ailelerin bir kez daha bir araya gelmesine o kadar çok sevinmişlerdi ki, zırhları ve kılıçları geri verdiler. (Şef zaten zırhın çok terlettiğine karar vermişti ve mızraklarla kıyaslandığında kılıçların ilkel silahlar olduğunu düşünüyordu.)

Gnomlar geminin hasarlarını onarrnışlardı. Hatta geminin bir ucunun içeri göçük olmasının, yön tayin etmeyi ölçülmez derecede geliştirdiğini keşfetmişlerdi ve Boşver Dağı'na geri dönüp de gnom donanmasının geri kalan gemilerinin pruvalarını -ya da kıçlarını-içeri göçertmek konusunda oldukça heyecanlıydılar.

Aksi takdirde oldukça romantik bir gemi gezintisi olacak yolculuğu sadece tek bir küçük olay lekelemişti, (yelkenden sürekli olarak eğilerek kaçmak, gökten yağan balıklar ve pruvadaki... ya da kıç tarafındaki... su sızıntısı sebebiyle karaya varmadan evvel batıp batmayacaklarını düşünmek haricinde...)

Dougan bir gece güvertede yayılmış oturuyordu, tefekküre dalmış bir şekilde gökleri izliyordu (Reorx gezegeni yerinde yoktu) ki aniden üç kardeş etrafını sanverdi.

"Sturm kollarını yakala!" diye emretti Tanin, cücenin üzerine arkasından sıçrayarak. "Palin eğer sakalı bir milim bile kıpırdarsa onu uykuya daldır!"

"Bu ne celâl! Bu ne cüret?" diye kükredi Dougan, Sturm'ün kaya gibi kıskacı altında debelenerek.

"O kaya için hayatlarımızı tehlikeye attık," dedi Tanin sertçe, yüzü kıpkırmızı kesilmiş cüceye doğru bakarak. "Ve ben onu görmek istiyorum."

"Bizi günlerdir geçiştirip duruyordun," diye ekledi Palin, ağabeyinin yanında durarak. "Onu demirhanene mi nereye götüreceksen, öncelikle en azından şöyle bir bakmak istiyoruz."

"Beni bırakın!" diye ant içmeye başladı Dougan. "Yoksa bir daha asla hiçbir şey göremeyeceksiniz!"

Sturm, Tanin'den gelen bir baş işaretiyle birlikte cücenin kolları-

280
nı bıraktı. Dougan onlara rahatsızlıkla baktı.

"Gricevher?" dedi kardeşler, bir araya toplanarak.

"Şey, bakın evlatlar." Cüce oldukça rahatsız bir durumda gibi görünüyordu. "Bu biraz sorun çıkartacak."

"Ne demek istiyorsun?" diye sordu Palin gerginlikle, cücenin yüzündeki ifadeden hiç hoşlanmayarak. "Bizim ona bakamayacağımız kadar güçlü mü?"

"Yooo..." dedi Dougan yavaşça, yüzü Lunitari kızılına bürünerek. "Şey pek sayılmaz aslında..."

"Peki öyleyse, haydi görelim şunu!" diye görmek istedi Tanin.

"Gerçek... ııh... gerçek şu ki, evlatlar," diye geveledi Dougan, kara sakalım parmağına dolayarak, "ben... ben onu yanlış yere koydum..."

"Yanlış yere koymuş!" dedi Sturm hayretler içinde.

"Belki de 'yanlış yere koymak' uygun kelime değildir," diye mırıldandı Dougan. "Bilirsiniz, adayı terk etmeden önceki gece biraz zar oyununa katıldım ve..." Sesi perişan bir halde kesiliverdi.

"Onu kaybettin]" diye inledi Tanin.

Palin ile Sturm cüceye bakıyorlardı, konuşamayacak kadar afal-lamışlardı.

"Haklısın evlat." Dougan ağır bir iç çekti. "Böyle olacağı belliydi, yani..."

"Böylece Gricevher bir kez daha dünyada serbest geziyor," diye mırıldandı Palin.

"Korkarım ki öyle. Ne de olsa, esas bahsi ben kaybetmiştim zamanında, eğer hatırlıyorsanız. Ama endişelenme evlat," dedi cüce, elini Palin'in koluna koyarak. "Onu geri alacağız! Biz günün birinde, onu geri alacağız!"

"Ne demek biz!" diye hırladı Tanin.

"Paladine ve Gilean ve Karanlık Kraliçe ve göklerdeki bütün tanrılar adına yemin ederim ki, eğer seni hayatımda bir kez daha benim olduğum yöne doğru bakarken görürsem cüce, arkamı dönüp öteki yöne doğru yürüyeceğim -hayır koşacağım!" diye yürekten ant içti Sturm.

"Benim için de aynısı geçerli," dedi Palin.

"Ve benim için de!" dedi Tanin.

Dougan bir anlığına mahzun mahzun onlara baktı. Sonra cücenin yüzünde bir sırıtış beliriverdi. Boncuk boncuk gözleri parıl-dadı.

"Bahse var mısınız?"

281

IV

Değişimin ilk alâmeti altın renkli göz değildir ya da tehditkâr bir endamı tepenin ve çölün yüz ifadesinin,



Bunun yerine çocuğun nefesidir

yer altı sularının buz gibi soğuğu

gece vakti bir ağlayış, bıçakların hatırası

ve ürkerek uyanırsın yatakta doğrulur ve şöyle dersin bu benim yaptığım bir şey her nasılsa ben bu şeyi yaptım.

Böylece korkunu uzaklaştırırsın bırakırsın gece senin rüyanı sarmalasın ve kızıl ay yavaşça ilerlerken yüzlerce yolculuğunda damarda coşup taşan kan gibi.

Ve sonra varışlar

inancın kenarını yırtıp koparan

oyun içindeki bir boşluk,

soyut gülümseme

bunun hiçbir ilgisi yok

senin yaptığın o şeyle

ve biliyorsun ki dileklerin

hiçbir zaman gizleyemez

başka bir yerin o eski hatıralarını içinde.

Guguk kuşunun hikâyesi, kurulan bir kuş yuvası tedbirsiz yabancıların himayesine verilen yumurta.

282


Kesinlikle çocuk yabancı olacak, elf gibi bir şey,

çingenelerce kaçırılmış, her zaman yabancı,

ve yine de,

kanın ve evlat edinmenin kazası içinde

sanki sizin zamammzdaymış gibi

ve annelerinizin zamanında,

her zaman ve hep size ait kalacak.

Öyleyse yabancıya bu ninniyi söyle ailelerin keşfini söyle

kardeşlerin kurgularını

babanın ozanımsı hilesini annenin akıl ve ışığı karıp hazırladığını, şarkısını söyle bana, altın gözlü kızın

283

284


"Raisti m'i n Kızı eis ve

Raistlin'in Kızı efsanesini ilk olarak, ikizimin ölümünden yaklaşık beş yıl kadar sonra işittim. Tahmin edebileceğiniz gibi, söylentiler sebebiyle oldukça meraklanmış ve rahatsız olmuştum ve elimden geldiğince araştırma yaptım. Bu işi yaparken, o sıralarda Ansalon'un dört bir yanına dağılmış olan dostlarımdan yardım gördüm -eski Yol Arkadaşları'ndan yani. Ansalon'un her bir bölümünden efsanenin değişik yorumlarım bulduk. Sil-vanesti elfleri arasında, Solamniya halkı arasında ve Que-shu'ya geri dönen bozkır insanları arasında anlatılıyor bu efsane. Ama bunu doğrulayacak hiçbir kanıt bulamadık. Hatta (kenderlerin yaptığı gibi) her yere gidip, her şeyi duyan kender Tasslehoff Burrfoot dahi bu konuda ilk elden bir bilgi keşfedemedi. Bu hikâyeyi duyanlar her zaman için, kızın süt annesinin kuzenini tanıyan bir halası olan... böyle uzayıp gider, birinden işitmiş oluyor.

Hatta daha da ileri gidip Tarihçi Astinus ile, yani her şeyi gören gözlerinin önünden akıp giderken tarihi kaydeden kişi ile irtibat kurdum. Bu girişimde yararlı herhangi bir şey öğrenme umutlarım boşunaydı, zira Tarihçi dillere destan bir şekilde ketumdur, özellikle de geçmişte gördüğü bir şeyin geleceği etkilemesi söz konusu ise. Bunu bildiğim için, sadece efsanenin gerçek olup olmadığını söylemesini istedim. İkizim bir çocuğun babası mıydı? O kız ya da oğlan hâlâ bu dünyada yaşıyor muydu?

Cevabı onun gibi esrarengiz bir adamdan, bazılarının tanrı Gilean'ın kendisi olduğunu fısıldaştığı adamdan umulacak şekildeydi. "Eğer gerçekse, zaman içinde bilinecektir. Eğer değilse, bilinmeyecektir."

Efsaneyi bu cilde dahil etmeyi, hem ilginç bir şey olduğundan dolayı, hem de çok uzak geçmişte Krynn tarihinde bir yeri olabilir diye kabul ettim. Fakat okuyucu önceden uyarılmalıdır ki, dostlarım ve ben bu hikâyeye tek kelimeyle dedikodu gözüyle bakmaktayız.

-Caramon Majere

7RS

Alaca karanlık vakti Huysuz Han'a nazik elleriyle dokunuyor, o pejmürde ve kötü şöhretli mekânı bile, kapısına giden yolda yürüyen ya da at süren kimseler için huzur verici bir sığınak haline sokuyordu. Hava şartlarıyla yıpranmış ahşapları -ki gün ışığında incelenirlerse çürümüş ve kurtların istilasına uğramış olduğu görülürdü- altın renkli akşamüstünde sade ve hoş gibi görünüyordu. Çatlak ve kırık pencere pervazları, batmakta olan güneşin son ışınlarını yakalayarak parlıyordu ve gölgeler çatıya öyle bir şekilde vuruyordu ki, damdaki yamaları kimse göremiyordu. Belki de hanın bu gece o denli kalabalık olmasının sebebi buydu -ya oydu, ya da doğu göğünde hayaletimsi, sessiz bir ordu gibi toplanmakta olan alçak ve boz renkli bulutlardı.


Yüklə 1,65 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   19   20   21   22   23   24   25   26   ...   35




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin