İKİNCİ nesil kiTİaranin oğLU



Yüklə 1,65 Mb.
səhifə25/35
tarix29.12.2017
ölçüsü1,65 Mb.
#36355
1   ...   21   22   23   24   25   26   27   28   ...   35

"Ah, ıh, tabii ki Raist," dedi Caramon, kardeşi için duyduğu endişeyle birlikte bütün susuzluğunu unutarak.

"Numara on üç," diye homurdandı Slegart, yaralı dostlarını bir köşeye sürüklemeleri için serserilere yardım ederken.

"Şimdi anlaşıldı," diye mırıldandı Caramon, kardeşinin merdivenleri tırmanmasına yardım ederek. "Hey, kıza şöyle bir bakabildin mi? Güzel miydi bari?"

"Neden bana soruyorsun kardeşim?" diye cevap verdi Raistlin

296


yavaşça. Kukuletasıyla tekrar yüzünü sıkıca örterek kardeşinin sorusunu cevaplamaktan kaçındı. "Benim gözlerimin ne gördüğünü biliyorsun!"

"Evet, üzgünüm Raist." Caramon kıpkırmızı kesildi. "Unutup duruyorum! Kahretsin! O piçlerden biri ben eğildiğimde kuyruk sokumumda bir sandalye kırdı. Biliyorum ki her yanım kıymık içinde kalmıştır..."

"Evet kardeşim," diye mırıldandı Raistlin, onu hiç dinlemeyerek. Bakışları koridorun sonundaki bir kapıya doğru, on altı numaralı kapıya doğru gitti.

O kapının arkasında, Amberyl huzursuzca volta atıyor, ellerini kavuşturup kavuşturup bırakıyor ve arada sırada o alçak sesli iniltiyle ağlıyordu.

"Bu nasıl olabilir?" diye sordu hararetle, küçük odanın içinde bir ileri bir geri, bir ileri bir geri yürürken. Oda soğuk ve karanlıktı. Bu dalıp gitmiş endişeli halinde, Amberyl şöminenin sönmesine izin vermişti. "Bu neden oldu? Bu nasıl olabilir? Ariflerden herhangi biri neden önceden bunu görmedi?" Ayakları düşüncelerinin daire şeklindeki çıkmaz patikasını kirle kaplı ahşap zemin üzerinde takip ederken, o bu sözleri üst üste tekrarladı.

"Onu görmeliyim," dedi aniden kendi kendine. "Ne de olsa o bir büyücü. O bir yolunu... yardım... yardımcı olmanın bir yolunu bilebilir... Evet! Onu görmeliyim."

Eşarbını alıp yeniden yüzüne sardı ve ihtiyatla kapıyı açtı. Koridor boştu ve kadın sessizce ilerlemeye başlayacaktı ki adamın hangi odada kaldığı hakkında hiçbir fikrinin olmadığını fark ediverdi.

"Belki de geceyi burada geçirmeyecektir bile," dedi, umutsuzluk içinde kapının kenarına sırtını yaslayarak. "Zaten ona ne diyebilirdim ki?" Dönüp odasına geri dönmeye başlamıştı ki durdu. "Hayır, onu görmek zorundayım!" dedi ve bir daha içeri dönmek için aklı çelinmesin diye kapıyı sertçe kapadı. "Eğer hâlâ burada değilse, ben de peşinden giderim."

Kordior boyunca ilerleyen Amberyl her kapının yanına sokulup içeriyi dinledi. Bazılarının ardından iniltiler ile homurtulu küfürler duydu ve kendisine saldıranların içeride olduğunu, büyücü ve kardeşiyle giriştikleri arbedenin ardından yaralarını atlatmakta olduğunu fark ederek bu kapılardan hemencecik uzaklaştı. Bir başka odadan, bir dişinin tiz bir sesle kıkır kıkır gülüşü ve bir erkeğin gür

kahkahası duyuldu. Amberyl on üç numaraya doğru yoluna devam etti.

"Ama Raist! Kıza ne dememi bekliyorsun ki? 'Aşağı odamıza gel. Kardeşim seni istiyor" mu diyeyim yani?"

Bu sesi tanıyan Amberyl dikkatle dinleyerek kapıya daha da sokuldu.

"Eğer söylemeyi düşünebildiğin tek şey buysa, o zaman bunu söyle."

Fırtına rüzgârı arasından zar zor duyulabilen bu fısıltılı, alaycı ses Amberyl'in vücuduna küçük sızı iğnecikleri batırdı. Ürpererek daha da yaklaştı.

"Ne yaptığın umurumda değil, sadece o kızı bana getir!"

Amberyl bir ayak sürüme sesi ve protesto niteliğindeki bir öksürük duydu. "Şey, Raist, onun ne kadar minnettar olduğunu düşündüğünü bilmiyorum, ama kızı gördüğüm kadarıyla-"

"Caramon," dedi fısıldayan ses, "Bitkinim, hastayım ve senin ahmaklığınla uğraşacak sabrım kalmadı. Kızı bana getirmeni söyledim. Şimdi dediğimi yap..." Ses öksürüklere boğularak kesildi.

Sonra kapıya yaklaşan ağır ayak sesleri duyuldu. Dinlerken enselenmekten korkan, fakat uzaklaşamayacak durumda olan Amberyl, ne yapacağını çılgınlar gibi düşündü. Tam odasına geri koşup saklanmaya karar vermişti ki kapı açıldı.

"Tanrılar adına!" dedi Caramon hayretler içinde, geri geri sinen Amberyl'i elini uzatıp yakalayarak. "İşte burada Raist! Koridorda durmuş gizlice bizi dinliyor!"

"Öyle mi?" altın gözlü, altın tenli büyücü şöminenin yanına büzüşmüş olduğu yerden kafasını merakla kaldırıp bakarak. Bu sırada kardeşi de Amberyl'i yarı çekiştirerek, yarı yol göstererek odaya sokuyordu."Orada ne yapıyordun?" diye sordu gözleri kısılarak.

Amberyl bir anlığına hiçbir şey söyleyemedi. Sadece öylece durup büyücüye baktı ve eşarbının köşesini elleri içine buruşturdu.

"Bekle Raist," dedi Caramon tatlı tatlı. "Ona bağırma. Bu zavallıcık donuyor. Elleri sanki hortlak eli gibi. Gelin hanımım," koca adam beceriksiz bir şekilde kadını şömineye doğru götürdü ve bir sandalye çekti. "Oturun. Hastalanıp öleceksiniz." Adam elini kızın eşarbına koydu. "Bu kar suyundan ıslanmış. Bırakın ben alayım da-"

"Hayır!" diye haykırdı Amberyl boğulur gibi bir sesle, elleri eşarbına yapışarak. "Hayır," diye tekrarladı daha hafifçe, Raistlin'in

298


ona acı bir gülümsemeyle baktığını gördüğünde kızararak. "Ben-ben iyiyim. Ben... asla... hastalanmam. Lütfen..."

"Bizi yalnız bırak Caramon," diye emretti Raistlin.

"Ne?" Koca adam afallamıştı.

"Bizi yalnız bırak dedim. Bira sürahine ve barmen kıza geri dön. Kız senin cazibene karşı pek de kayıtsız görünmüyordu."

"Ah, elbette Raist. Eğer istediğin buysa..." Caramon tereddüt etti, kardeşine yüzünde öyle aptallaşmış bir ifadeyle baktı ki Am-beryl gülmeye başladı, fakat kahkahası hıçkırıklara dönüştü. Yüzünü eşarbının içine gizleyerek gözyaşlarını kontrol etmeye çabaladı.

"Bizi yalnız bırak!" diye emretti Raistlin.

Amberyl, Caramon'un kapıya doğru geri geri giderken "Elbette!" dediğini duydu. "Sadece... sadece güçlü olmadığını hatırla Raistlin..."

Kapı hafifçe kapandı.

"Ben-ben üzgünüm," diye geveledi Amberyl, yüzünü kaldırıp eşarbından kurtararak ve eşarbın ucunu gözlerini silmek için kullanarak. "Ağlamak istememiştim. Kendimi kaybettim de. Bu-bu bir daha olmayacak."

Raistlin ona cevap vermedi. Eski püskü bir sandalyede rahatça yayılmış duran büyücü, Amberyl'e sakince bakarak oturdu. Zayıf ellerinde uzun zaman önce soğumuş olan bir fincan çay tutuyordu. Onun arkasında, elinin ulaşabileceği bir mesafede, asası duvara dayanmış durmaktaydı. "Eşarbı çıkart," dedi en sonunda, uzun bir sessizlikten sonra.

Gözyaşlarını yutkunarak engelleyen Amberyl yavaşça elini kaldırdı ve yüzündeki eşarbı çıkarttı. Altın gözlerdeki ifade değişmedi; cam gibi soğuk ve pürüzsüzdü. Amberyl, o gözlerin içine bakarken kendi yansımasını görebildiğini fark etti. Merdivenlerde yapmış olduğu gibi, bir daha içeri giremeyecekti. Büyücü ruhunun etrafına engeller örmüştü.

Çok geç! diye düşündü umutsuzlukla. Çok geç...

"Bana ne yaptın sen?" diye sordu Raistlin, hâlâ kıpırdamıyordu. "Bana ne gibi bir büyü yaptın? Büyünün adını söyle ki onu nasıl bozacağımı bileyim."

Amberyl kafasını eğdi, o garip gözlere bir anlığına daha dayanamayacak bir durumdaydı. "Büyü-büyü falan yok," diye mırıldandı, eşarbı eline dolayıp durarak. "Ben-ben bir... büyücü değilim... senin de anlayabileceğin gibi-"

299

"Lanet olsun sana!"Raistlin saldıran bir yılanın hızıyla sandalyesinden ayağa fırladı. Fincanı yere fırlatarak Amberyl'in bileklerini kavradı ve onu çekerek ayağa kaldırdı. "Yalan söylüyorsun! Bana bir şey yaptın! Benim varlığımı istilâ ettin. Benim içimde yaşıyorsun! Tek düşünebildiğim şey sensin. Büyüm benden uzaklaşıyor! Bana ne yaptın kadın?"



"Ca-canımı yakıyorsun!" diye inledi Amberyl yavaşça, adamın elleri arasında bileklerini kıvırarak. Adamın teması alev alevdi. Kız, onun vücudundan doğal olmayan bir ısının yayıldığını hissedebiliyordu, sanki içsel bir ateşle canlı canlı yanıyormuş gibiydi.

"Canını bundan daha kötü yakacağım," diye tısladı Raistlin, kıza yaklaşarak, "eğer sorduğum şeye cevap vermezsen!"

"A-açıklayamam!" diye fısıldadı Amberyl kırık dökük, Raistlin elini sıktıkça nefesi kesilerek. "Lütfen! Bana inanman gerek. Bunu kasten yapmadım! Bunun olmasını istememiştim-"

"Öyleyse neden buraya geldin... yani benim odama?"

"Sen... sen büyücüsün... bir yolu olabileceğini umuyordum... yani senin bilmenin -"

"Tılsımı nasıl bozacağımı yani," diye bitirdi Raistlin yavaşça, kavrayışını gevşetip Amberyl'e bakarak. "Demek doğruyu söylüyorsun. Bu sana da oluyor. Bunu şimdi görebiliyorum. Buraya gelmenin esas sebebi bu değil mi? Her nasıl olduysa, ben de senin varlığını istilâ ettim."

Amberyl başını öne eğdi. "Hayır. Yani evet. Şey, kısmen." Kız başını kaldırarak büyücüye baktı. "Buraya gelişimin gerçek sebebi senin bir yolunu bulup da..."

Raistlin acı acı gülerek kızın ellerini bıraktı. "Hangi büyüyü yaptığını söylemezsen ben nasıl onu kaldırabilirim ki?"

"Bu bir büyü değil!" diye haykırdı Amberyl çaresizce. Adamın parmaklarının teninde bıraktığı işaretleri görebiliyordu.

"Peki neymiş öyleyse?" diye bağırdı Raistlin. Sesi çatladı ve ök-sürerek göğsünü tutup geriye doğru tökezledi.

"Dur," dedi Amberyl, ellerini uzatarak, "sana yardım edeyim-"

"Çık dışarı!" Raistlin kan ve köpükle lekelenmiş dudakları arasından nefes nefese konuştu. Kalan en son gücüyle Amberyl'i iterek kendisinden uzaklaştırdı, sonra sandalyesine gömüldü. "Çık dışarı!" dedi yine. Bu sözler duyulmaz nitelikte olsa bile, gözleri kelimeleri açıkça konuşuyordu, kum saati göz bebekleri hiddetle kocaman olmuştu.

300

Korkan Amberyl arkasını döndü ve kaçtı. Kapıyı açtığı gibi koridora fırladı ve başka bir odaya gitmekte olan Caramon ile barmen kıza kafa üstü bindirdi.



"Hey!" diye haykırdı Caramon, Amberyl'i kollarından yakalayarak. "Ne oldu? Sorun ne?"

"Senin-senin kardeşin," dedi Amberyl şaşkınlık içinde, yüzünü uzun saçları arasında gizleyerek. "O... o hasta."

"Onu uyarmıştım..." dedi Caramon yavaşça, kardeşinin hırıltı dolu öksürüğünü duyunca yüzü endişeyle buruşarak. İri savaşçı, arkasından hayal kırıklığına uğramış bir feryat koyveren barmen kızı unutarak odasına geri gitti.

Amberyl koridor boyunca kör olmuş bir halde koştu, kapıyı hızla çekip açtı, paldır küldür odasına girdi ve duvara yaslanıp titreyerek karanlığın içinde öylece durdu.

Uyumuş olabilirdi. Bundan emin değildi. Rüyaları uyandığında düşündüğü şeylere çok yakındı. Ama bir ses duymuştu. Evet, bak yine duydu. Bir kapı çarpma sesi. Bu hanın herhangi bir kapısı olabileceği halde, Amberyl onun hangi odanın kapısı olduğunu içgüdüsel bir şekilde biliyordu.

Tamamen giyinik bir şekilde yatmakta olduğu yataktan kalkan kız kapıyı hafifçe araladı, o sırada koridorda bir ses yankılandı.

"Raist! Dışarıda kar fırtınası var! Donup öleceğiz! Bunu göze alamazsın!"

"Bu hanı terk ediyorum! Şimdi!" diye geldi büyücünün sesi. Artık fısıldamıyordu, hiddet ve korkuyla güçlenmişti. "Ben gidiyorum, sen olsan da olmasan da gideceğim. Bu sana kalmış!"

Büyücü asasına dayanarak koridor boyunca yürümeye başladı. Durdu ve Amberyl'in odasına delip geçen bir bakış attı. Paniğe kapılan kız gölgelerin içine geri çekildi. Adam merdivenlere doğru ilerledi, kardeşi de ellerini çaresizce iki yana açarak arkasından gidiyordu.

"Bunun kızla bir ilgisi var değil mi?" diye haykırdı Caramon. "Cehennem adına cevap ver bana! Ben-gitmiş." Koridorda yalnız başına kalan koca savaşçı kafasını kaşıdı. "Pekâlâ, ben olmadan fazla uzağa gidemeyecek. Ben de onun peşinden gideceğim. Ah kadınlar!" diye söylendi, odasına geri daldı ve az sonra bir çantayı sırtına asmak için debelenir bir halde yeniden belirdi. "Tabii o lanet ormandan dışarı çıktığımızda. Şimdi, sanırsam yine ormanın için-

401

de bulacağız kendimizi."



Amberyl, Caramon'un koridorun öbür tarafından odasına doğru baktığını gördü ve bir kez daha geri sindi.

"Neler döndüğünü bilmek isterdim hanımım," dedi koca adam o yöne doğru. Sonra kafasını sallayan Caramon çantayı sırtladı ve paldır küldür merdivenleri indi.

Amberyl bir anlığına odasının karanlığının içinde durdu, nefesi düzelene kadar ve net bir şekilde düşünebilene kadar bekledi. Sonra eşarbını alarak sıkıca yüzüne sarmaladı. Çantasından bir kürklü kaban çıkartarak Caramon'un ardından ihtiyatla koridor boyunca ilerledi.

Amberyl hayatında bundan beter bir fırtına görmemişti, ki bu dünyada birçok yıl yaşamıştı. Yine de kendi türünün standartlarına göre genç sayılırdı. Kar insanı kör ediyordu. Şiddetli bir rüzgârla uçuşan karlar, kızın görüş mesafesindeki herhangi bir nesnenin işaretlerini kapatıyordu-hatta önünde tutup baktığı kendi elleri bile acı veren, kör eden beyaz karanlık tarafından yenilip yutuluyordu. Raistlin ile kardeşinin izini sürmesinin mümkünâtı yoktu -tabii kendi başvurduğu yol dışında, yani kaza sonucu kendisi ile büyücü arasında oluşan o bağı kullanmak dışında.

Kaza sonucu. Evet, bu bir kaza sonucu olmalı, diye düşündü kar yığınlarının arasından ilerlerken. Kar sadece birkaç saattir yağıyor olmasına rağmen, daha şimdiden diz boyu olmuştu. Ne kadar güçlü olursa olsun, kız derin birikintiler arasından bata çıka ilerlemekte biraz güçlük çekiyordu ve büyücünün halini aklına getirebiliyordu... o uzun cüppeleri içinde...

Amberyl kafasını sallayıp iç çekti. Pekâlâ, iki insan yakında duracaktı. Bu kadarı kesindi. Eşarbını yüzüne daha da sıkıca dolayıp tenini ısıran kara karşı örterek, insanlar durduğunda ne yapmaya niyetli olduğunu sordu kendisine. Büyücüye gerçeği söyleyecek miydi?

Ne seçeneğim var ki? diye tartıştı kendi kendisiyle acı acı. Ve bu soruyu sorarken ayağı kayıp tökezledi. Al işte! diye düşündü, vücudunu baş döndürücü bir korku kaplarken. Daha şimdiden başlıyor, kurulan bağ tarafından verilen zayıflık. Eğer bu ona oluyorsa, adama da oluyor olmalıydı! Bu bir insanda daha mı kötü olur? diye düşündü ani bir panikle. Ya ölmüşse!

Hayır, ona bu gece söyleyeceğim, diye karar verdi sertçe. Sonra

302

biraz nefeslenmek için bir ağaca yaslandı ve gözlerini kapadı.



Peki haydi ona söyledin diyelim-sonra ne olacak?

"Bilmiyorum..." diye kendi kendine kırık dökük mırıldandı. "Tanrılar yardımcım olsun. Bilmiyorum!"

Amberyl kendisini o kadar korkusu ve iç kargaşasına kaptırmıştı ki, kar yağışının aniden kesildiğini ve acı veren, ısıran rüzgârın hafiflediğini bir anlığına fark edemedi. Bu gerçeğin farkına vardığında etrafına bakındı. Yıldızları görüyordu, ve hatta ay ışığını bile! Solinari pırıl pırıl parlıyor, karları gümüş rengine ve beyaz örtüyle kaplı ağaçları müthiş bir düşler alemine çeviriyordu.

Ağaçlar... Sınırı geçmişti. Amberyl üzerine dayanmakta olduğu ağacın gövdesine nâzikçe elini koydu. Kabuğunda nabızla atmakta olan yaşamı, o yaşamın içinde nabızla atmakta olan büyüyü hissedebiliyordu.

Büyülü VVayreth Kulesi'nin içindeydi. Ondan yalnız bir metre ötede kar fırtınası tüm hızıyla kasıp kavuruyor olduğu halde, burada, yani ağaçların çatısı altında eğer büyücüler emir verirlerse yaz bile yaşanabilirdi. Ama yaz değildi. Rüzgâr, o gaddar uluyuşunu kesmiş olmasına rağmen, hâlâ insanın derisini buzdan dişlerle ısı-rıyordu. Kar bazı yerlerde bel boyundaydı. Ama en azından, fırtınanın hiddetinin tamamıyla içeri girmesine izin verilmiyordu. Amberyl şimdi gayet net bir şekilde görebiliyordu. Solinari'nin karlar üzerinde ışıldayışı güneş kadar parlaktı. Artık karanlıkta tökezlemiyor, büyücünün altın gözlerinin hatırasıyla yoluna devam ediyordu, onun dokunuşunun hatırasıyla...

İç çeken Amberyl, karların arasında izler bulana kadar yürüdü. Bu işaretler insanlarındı. Evet, dedi içgüdüleri ona hatasız bir şekilde. Kendi güçlerinden şüpheye düştüğünden değildi hani. Ama bu ormanın içinde tutulacaklar mıydı? Bu ülkeye geldiğinden beridir, garip ve büyülü orman hakkında hikâyeler duyup durmuştu hep.

Amberyl duraklayarak işaretleri inceledi ve korkusu artıverdi. İki tane işaret vardı-en kalın kar öbeklerinin arasından bile hiç durmadan ilerleyen bir çift ayak izi. Fakat diğeri kar içinde açılan geniş bir şeritti, ağır ve ıslak cüppelerle birlikte bata çıka ilerleyerek açılmış bir şeritti. Birden fazla yerde, sanki büyücü düşmüş gibi el izleri de olduğunu açıkça görebiliyordu. Ayak izlerinden birinin -büyücününki- bir son bulmasıyla kalbi acıyla atmaya başladı. Kardeşi onu taşıyor olmalıydı! Herhalde... herhalde öyleydi...

Hayır! Amberyl kafasını sallayarak nefesini tuttu. Büyücü cılız

303

görünüşlü olabilirdi, ama onun içinde yapılmış en kaliteli çelik kılıçtan bile daha büyük bir güç vardı. Bütün bunların manası ikisinin durup da bir sığınak bulması gerekmiş olduğuydu. Ve bu da onun avantajına olacaktı.



Sesleri duyması için fazla zaman geçmesi gerekmedi.

Bir ağacın arkasına saklanan ve ağacın ay ışığıyla yaratılmış gölgesine sığınan Amberyl, bir uçurumun eteğinde duran bir mağara olması gereken yerden dışarı süzülen küçük bir ışık gördü. Bu uçurum hiçliğin ortasından fırlamış gibiydi, çünkü onu önünde görmemiş olduğuna yemin edebilirdi.

"Elbette ki," diye fısıldadı kendi kendine şükranla, "büyücüler kendilerinden birine iyi bakıyorlar. Benim burada olduğumu biliyorlar mı acaba?" diye merak etti aniden. "Beni tanırlar mı? Muhtemelen hayır. Ne de olsa çok uzun zaman geçti..." Aslında bu önemli değildi. Onların yapabileceği pek az şey vardı. İnşallah araya girmezlerdi.

Mağaraya yaklaşırken koca savaşçının "Gidip yardım getirmeliyim Raist!" dediğini duydu. Caramon'un sesi gergin ve ıstırap dolu çıkıyordu. "Hiç bu kadar kötü olmamıştın. Hiç!"

Bir sessizlik oldu, sonra Caramon'un sesi, Amberyl'in duyamamış olduğu bazı sözlere cevaben tekrar yükseldi.

"Bilmiyorum! Eğer gerekirse hana geri dönerim! Tek bildiğim bu odunların sabaha kadar dayanmayacağıdır. Sen bana ormandan ağaç kesmemem gerektiğini kendin söyledin, ayrıca zaten hepsi yaşlar. Kar yağışı durdu. En fazla iki saatliğine gideceğim sadece. Burada güvende olursun. Muhtemelen benim o lânetli ormanda dolaşmamdan çok daha güvende." Bir sessizlik, sonra. "Hayır Raist. Bu sefer benim en iyisi olduğunu düşündüğüm şeyi yapacağım!"

Amberyl zihninde neredeyse büyücünün acı küfürlerini duyabiliyordu ve kendi kendine gülümsedi. Mağaradan gelen ışık, dışarı çıkmakta olan koyu^bir gölge -yani Caramon- tarafından bir anlığına karartıldı. Gölge tereddüt etti. Yoksa adam ikinci kez mi düşünüyordu? Gölge yarı yarıya geri dönüp mağaranın içine geri girdi.

Kendi kendine Ansalon Kıtası'ndaki kimsenin sayısız asırlardır duymamış olduğu bir lisandaki bazı sözleri çabucak mırıldanan Amberyl eliyle işaret etti. Ormanın öteki tarafında, onun durduğu yerden zar zor görülebilen bir ateş ışığı zerresi titreşti.

304

Gözünün ucuyla o ışığı bir anlığına gören Caramon haykırdı. "Raist! Orada-ateş var! Yakınlarda birileri var! Sen burada sarmalan ve... ısın... ben kısa süre sonra döneceğim!"



Gölge karanlığa karıştı, derken Amberyl ay ışığında parlayan zırhın aydınlık ışıltısını gördü ve karlar arasından bata çıka ilerleyen koca adamın hızla nefes alışını duydu.

Amberyl gülümsedi. "Hayır, çok kısa bir süre sonra dönemeyeceksin dostum," dedi adama sessizce, adam tam onun saklandığı ağacın önünden geçip giderken, "hem de hiç kısa bir süre değil."

Her zaman için ulaşamayacağı kadar uzakta duracağından emin olduğu yakalaması zor alevin peşinden giderek Caramon'un iyice uzaklaştığından emin olana kadar bekleyen Amberyl derin bir nefes aldı, kendi tanrısına sessizce bir dua etti ve parlak gümüşi karların üzerinden hızla mağaraya doğru ilerledi.

Caramon'un dışarıdan gelecek kar tanelerini önlemek için aptalca bir teşebbüsle asmış olduğu battaniyeyi kenara iten Amberyl içeri girdi. Mağara soğuk, nemli ve karanlıktı. Havalandırma sağlayabilmek için girişin hemen berisine yakılmış, zayıfça titreşen ateşle aydınlanıyordu. Amberyl ateşe bakarak kafasını salladı. Caramon'un bulmuş olduğu odunlar kar ve buzla ıslanmıştı. Bunlardan bir ateş yakabilmesi bile koca adamın odun irfanı konusundaki becerisi için takdire şayan bir hadiseydi. Ama uzun süre dayanmayacaktı ve bittiklerinde ise yerine koyulacak hiç odun yoktu.

Gölgelerin içine bakan Amberyl ilk başta büyücüyü bulamadı, ama hırıltılı nefesini duyabiliyor ve büyü bileşenlerinin baharatlı kokusunu alabiliyordu. Sonra öksürdü. Ateşin yanındaki bir kumaş ve battaniye yığını kıpırdandı ve Amberyl, ince bir elin yılan gibi uzanıp da ateşin yanında duran bir kupayı kavradığını gördü. Parmaklan titriyordu, neredeyse kupayı düşüreceklerdi. Amberyl aceleyle adamın yanına diz çökerek kupayı tuttu.

"Sana yardım edeyim," dedi. Hiç cevap beklemeden kupayı elinde kaldırdı, sonra Raistlin'in oturmasına yardımcı oldu. "Bana yaslan," diye önerdi, büyücünün kendisini doğrultmak için zayıfça debelendiğini görerek.

"Beni gördüğüne hiç sasıtmadın değil mi?" diye sordu kız.

Raistlin donuk, altın renkli gözleriyle kısa bir süre ona baktı, sonra -acı bir gülümsemeyle- cılız vücudunu yanına oturmuş olan Amberyl'inkine dayadı. Adam ne kadar donmuş olsa da, Amberyl onun vücudundan yayılan ısıyı hissedebiliyordu. Adam gergin ve

305

sertti, nefes almakta güçlük çekiyordu. Raistlin kupayı dudaklarına doğru kaldırdı, ama yeniden öksürmeye başladı. Amberyl bu öksürüğün onun içini parçaladığını hissedebiliyordu.



Kupayı elinden alarak yere koydu ve adam nefes boğulup nefes almaya çalışırken, sanki onun vücudunu bir arada tutuyormuşça-sma kollarını ona dolayarak adama sarıldı. Kendi kalbi de parçalanmıştı, hem adamın çektiği ıstıraba karşı duyduğu acıma duygusuyla, hem de kendisi adına duyduğu korkuyla. Çok zayıftı! Ya ölürse ne olacaktı?

Ama spazm en sonunda geçti. Raistlin titreyerek nefes almayı başarabildi ve içeceğini işaret etti. Amberyl kupayı adamın dudaklarına doğru götürürken burnu iğrenç bir kokuyla kırışıverdi.

Raistlin yavaşça içeceği yudumladı. "Bizi burada bulup bulamayacağını merak ediyordum," diye fısıldadı. "Büyücülerin ormana girmek için sana izin verip vermeyeceğini."

"Bunu ben de merak ettim," dedi Amberyl yavaşça. "Benim sizi burada bulmama gelince"-iç çekti-"eğer ben seni bulmasaydım, sen beni bulurdun. Bana geri dönmek zorunda kalırdın. Buna karşı koyamazdın."

"Demek böyle oluyor," dedi Raistlin, daha rahat nefes almaya başlayarak.

"Böyle oluyor..." diye mırıldandı Amberyl.

"Uzanmama yardım et," diye emretti Raistlin, battaniyelerinin içine geri gömülerek. Amberyl onu elinden geldiğince rahat ettirmeye çalıştı, gözleri geçmekte olan ateşe doğru kaydı. Aniden esen şiddetli bir rüzgâr battaniyeyi kenara savurdu. Bir kar sağanağı ısı yayan kehribarların üzerinde raks edip cıss etti.

"Kendimi garip bir şekilde zayıf hissediyorum, sanki yaşam gücüm emiliyormuş gibi," dedi büyücü, ıslak battaniyelerin içinde büzüşerek. "Bu büyünün bir sonucu mu?"

"Evet... Bunu ben de hissediyorum. Ve bu bir büyü değil," dedi Amberyl, alevleri canlandırmak için elinden geleni yaparak. Gelip büyücünün önünde oturdu ve kollarını bacaklarının etrafına doladı. Adam ona bakarken, o da adama dikkatle baktı.

"Eşarbını çıkart," diye fısıldadı adam.

Amberyl yavaşça eşarbı yüzünden çıkarttı ve bırakıp omuzlarına düşürdü. Karla ıslanmış saçını salladı ve su damlacıklarının eline serpildiğini hissetti.

"Ne kadar da güzelsin-" Adam sözünü kesti. "Bana ne olacak?"

306

diye sordu Raistlin aniden. "Ölecek miyim?"



"B-bilmiyorum," diye yanıtladı Amberyl isteksizce, bakışları ateşe doğru giderek. Adama bakmaya dayanamıyordu. Büyücünün gözleri yakarak delip geçiyordu, derinlerdeki bir şeye dokunuyor ve kızın içini tatlı bir acıyla dolduruyordu. "Ben... daha önce... bunun bir- bir insana olduğunu... hiç duymamıştım."

"Demek ki sen insan değilsin," diye belirtti Raistlin

"Hayır değilim," diye yanıtladı Amberyl, hâlâ adamla yüzleşe-miyordu.

"Elf değilsin, ya da Krynn üzerinde yaşayan ve benim aşina olduğum diğer herhangi bir ırktan da değilsin. Ve sana söyleyeyim ki- Adın ne?"

"Amberyl."

"Amberyl," dedi adam yavaş yavaş, sanki ismi tadıyormuşçası-na. Kız yine ürperdi.

"Sana söyleyeyim ki Amberyl," diye tekrarladı, "Krynn'de yaşayan bütün ırklara aşinayımdır."

"Bilge olabilirsin büyücü," diye mırıldandı Amberyl, "Ama bu dünyada keşfedilmeyi bekleyen gizemler şu yağan kar taneleri kadar sayısız."

"Bana sırrını açıklamayacak mısın?"


Yüklə 1,65 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   21   22   23   24   25   26   27   28   ...   35




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin