Kafasını çeviren Palin, beyaz kukuletasının kıvrımlarının arasından korunun uzun ağaçlarına doğru baktı. Kendisi denizden gelen rüzgârın yüzüne sertçe çarptığını hissetmesine rağmen, ağaçlar kıpırtısız duruyorlardı. Denilirdi ki, Afet'in o feci kasırgaları bile,
140
şehirdeki başka hiçbir ağacı yerinde bırakmadığı halde, Shoikan Korusu'ndaki bir yaprağı dahi kıpırdatamamıştı. Meşe ağaçlarının arasından soğuk bir karanlık yayılmaktaydı, buz gibi bir sisten oluşan yılankavi dokungaçlarıyla, kapının önüne kadar taş döşemeli avlu boyunca kayarak süzülüp, orada duranların ayak bileklerine dolanarak uzanıyordu.
Soğukla ve korkuyla, ağaçlar tarafından beslenen, kontrol edemediği bir korkuyla ürperen Palin, babasına yeni bir saygıyla baktı. İkizine duyduğu sevgiyle hareket eden Caramon, Shoikan Korusu'na girmeye cüret etmiş ve bu sevgisini neredeyse hayatıyla ödemişti.
O da bunu düşünüyor olmalı, diye düşündü Palin, çünkü babasının yüzü solgun ve acı doluydu. Alnında boncuk boncuk terler parıldıyordu. "Haydi gidelim buradan," dedi Caramon sertçe, gözlerini lânetli ağaçların görüntüsünden dikkatle kaçırarak. "İçeri girelim, ya da bir şeyler yapalım..."
"Pekâlâ," diye yanıtladı Dalamar. Adamın yüzü kukuletasının gölgeleri arasında gizlenmiş olsa da, Palin kara elfin gülümsediği izlenimine kapıldı. "Buna karşın, acele etmeye hiç gerek yok. Gece çökünceye kadar beklemeliyiz. Paladine'ın gözdesi, gümüş ay Soli-nari; Karanlık Kraliçe'nin gözdesi, kara ay Nuitari; ve Gilean'ın kızıl ayı Lunitari, gökte hep birlikte yükselene kadar. Raistlin gücünü kara aydan emecek. Diğerleri -ihtiyaç duyabilecek olanlar— eğer isterlerse Solinari'den güç emebilirler..." konuşurken Palin'e bakmadı, ama genç adam kızardığını hissetti.
"Güç emmekle ne demek istiyorsun?" diye sordu Caramon hiddetle, Dalamar'ı yakalayarak. "Palin bir büyücü değil, henüz değil. Her şeyle sen kendin ilgileneceğini söylemiştin—"
"Söylediğim sözlerin farkındayım," diye lafını kesti Dalamar. Ne kıpırdadı ne de konuştu, ama Aniden Caramon acıyla elini geri çe-kiverdi. "Ve ben de neyle ilgilenilmesi gerekiyorsa... onunla ilgileneceğim. Ama bu gece garip ve beklenmedik hadiseler olabilir. Hazırlık yapmak en iyisi." Dalamar sakince Caramon'a baktı. "Ve bir daha bana müdahale etme. Gel Palin. Bu kapılardan girmek için benim yardımıma ihtiyaç duyabilirsin."
Dalamar elini uzattı. Palin kafasını çevirip Babasına bakınca, adamın gözlerinin kendisine kenetlenmiş olduğunu gördü. Istırap dolu bakışı ona içeri girme diye yalvarıyordu. Eğer içeri girersen seni kaybetmiş olacağım...
İ4Î
Kendi gözlerini kafası karışmış bir halde yere çeviren, babasının ona ilk öğretmiş olduğu sözler kadar açık olan mesajı hiç okumamış gibi yapan Palin, arkasını döndü ve elini tereddüt içinde kara elfin koluna koydu. Kara cüppe yumuşak ve kadifemsiydi. Elfin sert kaslarını ve güçlü, ince kemik yapısını hissedebiliyordu. Neredeyse dokunulmayacak kadar narindi, fakat bir o kadar güçlü, sağlam ve destek vericiydi.
Bir zamanlar, çok eskiden gümüş ve altınla yivli olan, ama şimdi kara, şekli bozuk duran ve gölgemsi varlıklar tarafından korunan kapalı kapıları görünmeyen bir el açıverdi. Palin'i de yanında götürerek Dalamar içeri adımını attı.
Gença damın kalbini kavurucu bir acı yaktı. Kalbini tutan Palin haykırarak iki büklüm oldu.
Dalamar Caramon'un yaklaşmasını tek bir bakışıyla durdurdu. "Ona yardım edemezsin," dedi kara elf. "Karanlık Kraliçe, kendisine sadık olmayanların onun kutsal mekânına adım atmasını böyle cezalandırıyor. Bana tutun Palin. Bana sıkıca tutun ve yürümeye devam et. Hele bir içeri girelim, acı dinecek."
Dişlerini sıkan Palin kendisine söyleneni yaptı, duraksayan adımlarla ilerlerken iki eli de Dalamar'in kolunu sıkıca kavramıştı. Kara elfin onu götürmesi iyi olmuştu, yoksa eğer kendi başına bı-rakılsaydı Palin, karanlığın bu mekânından kaçıp giderdi. Acı pusunun içinde, hafifçe fısıldanan sözler duydu, "Niye giriyorsun içeri? Seni bekleyen sadece ölüm! Onun sırıtan yüzüne bakmak için çok mu heveslisin? Geri dön ahmak kişi! Geri dön. Hiçbir şey buna değmez..." Palin inledi. Nasıl bu kadar kör olmuş olabilirdi? Dalamar haklıydı... bedeli çok ağırdı...
"Cesur ol Palin!" Dalamar'in sesi fısıldanan sözlerle karıştı.
Kule Palin'i karanlık, büyülü gücünün ağırlığı altında eziyor, üzerine bastırarak vücudundan yaşamını alıyordu.Yine de yürümeyi sürdürdü, gözünü karartan kan kırmızısı bir tabakanın arasından ayaklarının altındaki taşlan ancak görebiliyor olsa bile yürüdü. O da buraya ilk geldiğinde onun da hissettiği bu muydu? diye sordu Palin kendi kendine ıstırap içinde. Ama hayır, tabii ki de değildi. Kuleye ilk girerken Raistlin Kara Cüppe giyiyordu. O bütün gücüyle gelmişti, Geçmişin ve Bugünün Efendisi olarak. Onun için, kapılar açılmıştı... Bütün karanlık ve gölgeli şeyler önünde saygıyla eğilmişti. Efsane böyle diyordu...
Onun için kapılar açılmıştı...
142
Palin hıçkırıklar içinde kulenin kapı eşiğine yığılıverdi.
"Daha iyi misin?" diye sordu Dalamar, Palin yatmakta olduğu divanda başı dönerek doğrulurken. "Al, bir yudum şarap iç. Elf malıdır, iyi bir yılın ürünü. Silvanesti'den 'getirttiriyorum.' Silva-nesti ciflerinin haberi olmadan elbette. Ülkenin yıkımını takip eden yıllarda yapılan ilk şarap bu. Koyu, hafif buruk bir tadı var -tıpkı göz yaşı gibi. Bana söylendiğine göre, halkımdan bazıları bunu ağlamadan içemiyormuş." Bir kadeh şarap koyan Dalamar koyu mor renkli içeceği Palin'e uzattı. "Aslında gördüm ki, ben bile içtiğim zaman, bir hüzün hissi kaplıyor içimi."
"Sıla hasreti," diye önerdi Caramon, Dalamar ona bir kadeh ikram ederken kafasını sallayarak. Palin babasının ses tonundan onun sinirlerinin bozuk ve mutsuz olduğunu, oğlu için korku içinde olduğunu anlıyordu. Yine de sandalyesinde dimdik oturuyor, kayıtsız gibi görünmeye çalışıyordu. Palin şarabı içerken ona minnettar bir bakış attı, şarabın iç ısıtan etkisinin o garip ürpertiyi silip götürdüğünü hissederek.
Ne gariptir ki, bu şarap hakikaten de yuvasını getiriyordu aklına. "Sıla hasreti," demişti Caramon. Palin bu söz karşısında Dalamar'in alay etmesini ya da dudak bükmesini bekledi. Kara elfler ne de olsa, elf toplumunun "ışığının düzeninden dışarı atılmış," kadim anayurtlarına girmeleri yasaklanmıştı. Dalamar'm günahı Kara Cüppe'yi seçmek, karanlık büyüde kudret aramak idi. Elleri ayakları ve gözleri bağlanarak, anayurdunun sınırına kadar bir at arabasının içinde götürülmüş ve orada dışarı atılmıştı, bir daha asla kabul edilmemek üzere. Asırlar süren yaşamları o sevgili ağaçları ve bahçeleriyle iç içe geçen elfler için, atalarının yurdundan kovulmak ölümden de beterdi.
Bununla birlikte Dalamar her konuda öyle soğuk ve hissizdi ki, Palin kara elfin yüzünden hüzün dolu bir hasretin, bir üzüntünün hızlıca geçtiğini gördüğünde şaşırmıştı. Dingin bir suyun üstündeki bir dalgalanma kadar çabuk bir şekilde geçmişti, ama yine de bunu görmüştü ya. Kara elften daha az korkar oldu. Ne de olsa bir şeyler onu duygulandırabiliyordu.
Şarabı yudumlayıp o hafifi burukluğunu tadan Palin'in düşünceleri kendi yurduna gidiverdi; babasının kendi elleriyle inşa ettiği o muhteşem eve, anne babasının gururu ve neşesi olan hana. Kocaman vallen ağaçlarının üstüne tünemiş olan Solace kasabasını düşündü, bütün genç ve hevesli büyü kullanıcılarının yaptığı gibi sa-
143
dece okula gitmek için ayrıldığı o kasabayı. Annesini düşündü, onun başının belâsı olan iki küçük kız kardeşini düşündü -büyü bileşenlerini çalan, cüppesinin altına gizlice bakmaya çalışan, büyü kitaplarını saklayan o minikleri... Nasıl bir şey olurdu, onları bir daha asla görememek?
... bir daha asla görememek...
Palin'in elleri titremeye başladı. Düşüreceğinden ya da şarabı dökeceğinden korkarak, dikkatle narin kadehi sandalyesinin yanındaki masanın üstüne koydu. Babası ya da Dalamar bunu fark etti mi görebilmek için çabucak etrafına bakındı. İkisi de görmemişti, ikisi Palanthas şehrine nazır pencerenin önünde sessizce muhabbete dalmışlardı.
"O zamandan beri laboratuara hiç girmedin mi?" diye soruyordu Caramon, alçak bir sesle.
Dalamar kafasını sağa sola salladı. Cüppesinin kukuletasını açmıştı ve uzun, kadifemsi saçı omuzlarına dökülüyordu. "Senin ayrıldığın hafta geri gittim," diye yanıtladı, "her şeyin muntazam olduğundan emin olmak için. Ve sonra onu kapayıp mühürledim."
"Öyleyse her şey hâlâ orada," diye mırıldandı Caramon. Palin babasının zeki bakışlarının, soğuk ve ifadesiz bir yüzle pencereden dışarı bakmakta olan Dalamar'a doğru döndüğünü gördü. "Bir büyücüye olağanüstü güçler bahşedecek nesnelerle dolu olmalı, ya da ben öyle olduğunu tahmin ediyorum, içeride ne var?"
Palin neredeyse nefesini tutarak sandalyesinden kalktı ve kara elfin cevabını duyabilmek için güzel, lüks halının üstünde sessizce ilerledi.
"Fistandantilus'un büyü kitapları, Raistlin'in kendi büyü kitapları, otlar ilmi hakkındaki el yazmaları ve tabii ki asası—"
"Asası mı?" diye sordu Palin aniden.
İki adam da dönüp genç adama baktı, Caramon'un yüzü ciddiydi, Dalamar'ınki ise hafiften eğlenmiş gibi.
"Bana amcamın asasının kaybolduğunu söylemiştin!" dedi Palin babasına, suçlar gibi.
"Zaten öyle genç adam," diye yanıtladı Dalamar. "O daireye koyduğum büyü öyle güçlü ki fareler bile yanına yaklaşmıyor. İçeri kimse ölmeden giremez. Eğer meşhur Magius'un Asası Kan Denizi'nin dibinde yatıyor bile olsaydı, dünya için şimdi olduğundan daha fazla kaybolmuş sayılamazdı."
"O laboratuarda bir şey daha var," dedi Caramon yavaşça,
aniden bir şeylerin farkına vararak. "Cehennem'e açılan Boyut-kapısı. Eğer laboratuara giremeyeceksek, boyutkapısından içeri nasıl bakacağız, ya da ikizimin öldüğünü siz büyücülere ispat etmem için gereken herhangi bir aptalca işi nasıl yapmam bekleniyor?"
Dalamar sessizdi, ince gövdeli şarap kadehini düşünceli düşünceli elinde döndürüyordu, bakışları dalıp gitmişti. Onu izleyen Caramon'un yüzü hiddetle kıpkırmızı kesildi. "Bu bir numaraydı! Esas niyetiniz bu değildi, hiçbirinizin! Bizi buraya getirmenin sebebi ne peki? Benden ne istiyorsunuz?"
"Senden hiçbir şey istemiyoruz Caramon," diye yanıtladı Dalamar sakince.
Caramon'un beti benzi attı. "Hayır!" diye haykırdı boğulan bir sesle. "Oğlum olmaz! Lanet olsun size büyücüler! Buna izin vermeyeceğim!" ileri doğru bir adım attı, Dalama/1 yakaladı... ve acı içinde nefesi kesildi. Hızla elini geri çeken Caramon, elini açıp kapadı, sanki şimşeğe temas etmiş gibi acıyan kolunu ovuşturdu.
"Baba lütfen! Araya girme!" diye mırıldandı Palin, babasının yanma giderek. Genç adam hiddetle Dalamar'a baktı. "Buna hiç gerek yoktu!"
"Onu uyarmıştım," dedi Dalamar omuz silkerek. "Görüyorsun ki Caramon, dostum, kapıyı dışarıdan açamıyoruz." Kara elfin bakışları Palin'e kaydı. "Ama aramızda öyle biri var ki kapı onun için içeriden açılabilir!"
Bölüm ö
Benim için kapılar açılacak...
Palin bu sözleri karanlık ve sarmal merdivenleri dönerken kendi kendine fısıldadı. Gece Palanthas'a çökmüş, şehri karanlıklar içinde bırakmış ve Yüksek Büyücülük Kulesi'nin etrafında asılı duran o ebedî kasveti daha da kesifleştirmişti. Paladine'ın gümüş ayı Solinari gökte parlıyordu ama onun beyaz ışınları kuleye temas etmiyordu. İçeridekiler başka bir aya, karanlık bir aya, sadece onların gözlerinin görebildiği bir aya bakıyorlardı.
Taş merdivenler zift karasıydı. Caramon'un bir meşale taşımasına rağmen, karanlık onun zayıf ve titreşen alevine üstün geliyordu. Meşalenin yaydığı bütün ışık, sanki bir tutam yanan samanın yayacağı kadardı. El yordamıyla yoklayarak yukarı çıkmakta olan Palin, bir kereden fazla tökezledi. Her seferinde kalbi acıyla çarptı ve gözlerini kapayarak kendisini soğuk, rutubetli duvara yapıştırıverdi. Kulenin göbek kısmı oyuk bir hava bacası gibiydi. Merdivenler baş döndürücü bir helezon halinde yukarı tırmanıyor, sanki ölü bir hayvanın kemikleriymiş gibi duvardan dışarı doğru uzanıyordu.
"Güvendesin genç kişi," dedi Dalamar, elini Palin'in koluna koyarak. "Bu istenmeyen davetsiz misafirlerin cesaretini kırmak için tasarlanmıştır. Büyü bizi koruyor. Aşağı bakmazsan çok daha kolay olur."
"Neden yürümek zorundayız ki?" diye sordu Palin, nefeslen-mek için biraz durarak. Ne kadar genç olursa olsun, dik merdivenler etkilerini göstermişlerdi. Bacakları ağrıyor, ciğerleri yanıyordu. Babasının neler hissettiğini sadece aklında canlandırabiliyordu. Hatta kara elfin bile nefesi daralmış gibi görünüyordu fakat Dalamar'in yüzü o loş ışıkta her zamanki gibi soğuk ve duygudan yoksundu. "Büyü kullanamaz mıydık?"
"Enerjimi boşa harcamam," diye yanıtladı Dalamar, "hele bu gece hiç."
Yana doğru eğilmiş gözlerin kendisini sakince gözlemlediğini gören Palin hiçbir şey söylemedi ama gözlerini dosdoğru ileride ve yukarıda tutarak tekrar tırmanmaya başladı.
"İşte varacağımız yer orada." Dalamar işaret etti. Merdivenlerin en tepesine bakan Palin küçük bir kapı eşiği gördü.
Benim için kapılar açılacak...
Rasitlin'in sözleri. Palin'in korkusu dinmeye başladı ve kanı heyecanla kaynadı. Adımları hızlandı. Ardında, Dalamar'ın hafif adımlarını ve babasının daha ağır olan, çizmeli adımlarını duyuyordu. Caramon'un güçlükle soluduğunu da duyabiliyordu ve içinde bir vicdan azabı hissetti.
"Dinlenmek ister misin baba?" diye sordu, durup arkasını dönerek.
"Hayır," diye homurdandı Caramon. "Hemencecik şu ahmak işi halledelim. Sonra evimize gidebiliriz."
Sesi sertti ama Palin onun sesinde garip bir tını, daha önce hiç duymamış olduğu bir tını fark etti. Kapıya bakmak için yavaşça dönen Palin bu tınının neden olduğunu anladı -korkudan. Babası korkmuştu. Bunun sebebi sadece o ölümcül tırmanış ya da lanet ve umutsuzluk sözleri fısıldayan sesler değildi. Babası bu mekânın içindeki her şeyden korkuyordu. Palin o zaman gizli bir neşe hissetti içinde -amcasının da tatmış olması gereken bir neşe. Onun babası -yani Mızrak Kahramanı, tanıdığı en kuvvetli adam, şimdi dahi çam yarması Tanin ile güreşip onu tuşa getirebilen ve hünerli kılıç ustası Sturm'ü alt edebilen adam— onun babası korkuyordu, büyüden korkuyordu.
'O korkuyor/ diye fark etti Palin Ve ben korkmuyorum!' Palin gözlerini kapayarak kulenin soğuk duvarına sırtını yasladı ve hayatında ilk defa, kendisini büyüye adadı. Kanının içinde kaynadığını, tenini okşadığını hissetti. Fısıldadığı şeyler artık ölüm kelimeleri değildi, hoş geldin kelimeleriydi, davet kelimeleri. Vücudu büyünün coşkusuyla titredi ve gözlerini açan Palin, bu coşkusunun kara elfin yoğun, parlayan bakışlarından yansıdığını gördü.
"Şimdi gücü tadıyorsun!" diye fısıldadı Dalamar. "İlerle Palin, ilerle."
Kendi kendine gülümseyen, coşkusu ve neşesinden oluşan bir kozanın sıcaklığı içinde sarmalanan Palin, hızla merdivenleri tırmandı, bütün korkularını unutmuştu. Onun için kapı açılacaktı. Hiç kuşkusu yoktu. Neden ya da kimin sayesinde olacağını tahmin etmedi. Bu önemli değildi. Eninde sonunda, Krynn'deki en büyük büyülerden bazılarının sergilenmiş olduğu o kadim laboratuarın içinde duruyor olacaktı ya! Efsanevi Fistandantilus'un büyü kitap-
larını görecekti, amcasının büyü kitaplannı da. Bu dünyadan Ce-hennem'e açılan o feci boyutkapısını görecekti. Ve meşhur Magi-us'un Asası'nı görecekti...
Palin, amcasının asasının hayallerini uzun zamandır kurmaktaydı. Raistlin'in büyülü hazineleri arasında Palin'in ilgisini en çok çeken şey buydu. Belki de bunun sebebi, resimlerde asanın sık sık tasvir edildiğini görmesiydi ya da efsaneler ve şarkılarda hep önemle vurgulanması. Hatta böyle resimlerden birine Palin de sahipti (yatak odasında, üzeri ipek bir kumaşla sarmalanmış bir şekilde saklı duruyordu.) Kara cüppesi içinde Raistlin, elinde Magi-us'un Asası'yla, Karanlıklar Kraliçesi ile savaşırken tasvir edilmişti.
'Eğer bana öğretebilecek kadar yaşasaydı ve ben de ona layık olabilseydim, belki de asayı bana verebilirdi,' diye düşünürdü Palin hüzünle, altından ejderha pençesiyle parlak, çok yüzeyli bir kristal topu kavrayan o ahşap asanın resmine her ne zaman baksa.
'Şimdi en azından gidip görebileceğim, belki de ona dokunabileceğim!' Palin bunu düşünürken nefis bir beklenti ile ürperdi. Ve 'laboratuarda daha neler neler bulacağız acaba?' diye düşündü. 'Boyutkapısından içeri baktığımızda neler göreceğiz?'
"Her şey babamın dediği gibi olacak," diye fısıldadı Palin, bir anlık bir sancı hissederek. "Raistlin huzur içinde dinleniyor. Öyle olmalı! Aksi takdirde, babam incinir, feci şekilde incinir."
Eğer Palin'in kalbi başka sözler fısıldıyorduysa da, genç adam onları duymazdan geldi. Amcası ölmüştü. Babası öyle demişti. Başka hiçbir şey olanaklı değildi; başka hiçbir şey istenemezdi...
"Dur!" diye tısladı Dalamar, eli Palin'in kolunu kavrayarak.
Palin ürkerek duruverdi. Düşüncelerinin içinde öyle dalıp gitmişti ki nerede olduğunu güç belâ fark edebildi. Şimdi laboratuar kapısının hemen altına konuşlandırılmış geniş bir sahanlığa gelmiş olduklarını gördü. Laboratuara çıkan birkaç merdivene kafasını kaldırıp bakan Palin, boğulur gibi bir nefes aldı. İki soğuk, beyaz göz onlara karanlığın içinden bakmaktaydı -vücudu olmayan gözlerdi bunlar, tabii eğer karanlığın kendisi o gözlerin eti, kanı ve kemiği değildiyse. Bir adım gerileyen Palin, Dalamar'ın üzerine çıkıverdi.
"Toparlan genç kişi," diye buyurdu kara elf, Palin'e destek olarak. "Bu muhafız."
Onların ardında meşale ışığı titreşti. "Onları hatırlıyorum," dedi
Caramon boğuk bir sesle. "Seni tek bir dokunuşla öldürebilirler..."
"Yaşayan canlılar," diye geldi hayaletin yankılı sesi, "Sizin sıcak kanınızın kokusunu alıyorum. Kalbinizin atışını duyuyorum. Beri gelin. İştahımı açtınız!"
Palin'i bir kenara iten Dalamar onun önüne adımını attı. Beyaz gözler bir anlığına patladıktan sonra saygı ile kısıldılar.
"Kulenin Efendisi. Varlığınızı hissetmedim. Bu mekânı son ziyaretiniz üzerinden uzun zaman geçti."
"Nöbetin rahatsız edilmeden devam ediyor mu?" diye sordu Dalamar. "İçeri girmeye kimse çalışmadı değil mi?"
"Kemiklerini zeminde görüyor musunuz? Zira eğer herhangi biri sizin emrinize itaatsizlik etmeye cüret etseydi kesinlikle görürdünüz."
"Mükemmel," dedi Dalamar. "Şimdi sana yeni bir emir veriyorum. Bana kilidin anahtarını ver. Sonra kenara çekil ve geçmemize izin ver."
Beyaz gözler alev alarak açıldılar, içlerinde donuk, hevesli bir ışık parlıyordu.
"Bu mümkün değil, Kulenin Efendisi."
"Neden değil?" diye sordu Dalamar sakince. Elleri kara cüppesinin kolları içinde kavuşmuştu, konuşurken Caramon'a bakıyordu.
"Sizin emriniz, şuydu efendim, 'Bu anahtarı al ve sonsuza dek koru. Kimseye verme,' demiştiniz, 'hatta bana bile. Ve bu andan itibaren, senin görevin bu kapıyı korumaktır. Kimse içeri girmeyecek. Bunu deneyenler için ölüm tez olsun.' Bunlar sizin bana söylediğiniz sözlerdi efendim, ve ben de -gördüğünüz gibi— onlara itaat ediyorum."
Dalamar kukuletalı kafasını salladı. "Öyle mi?" diye mırıldandı, ileri doğru bir adım atarak. Beyaz gözlerin daha canlı parladığını görünce Palin nefesini tuttu. "Ben oraya gelirsem ne yapacaksın?"
"Büyünüz kudretli efendim," dedi hayalet, vücutsuz gözler Da-lamar'ın yanına doğru süzülerek, "ama benim üzerimde bir etkisi yok. Öyle bir güce sahip olmuş tek bir kişi vardı—"
"Evet," dedi Dalamar rahatsızlıkla, tereddüt ederek, tek ayağı merdivenin üzerinde.
"Yaklaşmayın efendim," diye uyardı yaratık fakat Palin aklına aniden soğuk dudakların onun korkudan büzülmüş tenine değdiği, hayatını emdiği gibi bir görüntü getirecek şekilde, o gözlerin
şiddetli bir arzuyla parıldadığını görebiliyordu. Ürpererek kollarını kendi titreyen vücuduna doladı ve geri çekilip duvara sindi. O sıcak his gitmişti, bu dehşet yaratığın soğuğu ile yer değiştirmişti, ölümün ve hayal kırıklığının ayazıyla. Şimdi içinde hiçbir şey hissetmiyordu, sadece boşluk ve soğuk vardı. Belki de bu işten vaz geçmeliyim. Buna değmez. Palin'in kafası öne düştü. Sonra babasının eli onun omzundaydı, babasının sesi düşünceleri arasından yankılanıyordu.
"Gel Palin," dedi Caramon bezginlikle. "Bütün bunlar bir hiç içinmiş. Haydi eve dönelim—"
"Bekle!" vücutsuz gözlerin bakışları kara elfin üzerinden ayrılıp, onun ardında birbirine sokulmuş olan iki surete kayıverdi. "Bunlar kim. Bir tanesini tanıyorum—"
"Evet," dedi Caramon alçak bir sesle, "beni daha önce görmüştün."
"Onun kardeşi," diye mırıldandı hayalet. "Peki ya bu kim ola? Genç kişi? Onu tanımıyorum işte..."
"Haydi gel Palin," diye emretti Caramon sertçe, gözlere korku dolu bir bakış atarak. "Önümüzde uzun bir yolculuk var—"
Caramon'un kolları Palin'in omuzlarına dolandı. Genç adam, babasının nazik uyarısını hissetti ve arkasını dönmeye çalıştı ama bakışları kendisine meşum gözlerle bakan hayalet üzerine çakılıp kalmıştı.
"Bekle!" diye buyurdu hayalet yine, yankılı sesi karanlık içinde çınlayarak. Bu emirle birlikte fısıltılar bile kesildi. "Palin mi?" diye mırıldandı yavaşça, görünüşe göre kendi kendisine düşünür gibi konuşuyordu... ya da başka biriyle görüşüyor gibi...
Görünüşe göre bir karar çıkmıştı, çünkü ses sertleşti. "Palin öne çık."
"Hayır!" Caramon oğlunu sıkıca tuttu.
"Bırak onu gitsin!" diye emretti Dalamar, kafasını çevirip öfkeyle bakarak. "Sana bunun olabileceğini söylemiştim! Bu bizim şansımız!" Caramon'a soğukça baktı. "Yoksa bulabileceğin şeyden mi korkuyorsun?"
"Korkmuyorum!" diye cevapladı Caramon boğuk bir sesle. "Ra-istlin öldü! Onu huzur içinde dinlenirken gördüm! Siz büyücülere güvenmiyorum! Oğlumu benden koparıp alamayacaksınız!"
Palin babasının vücudunun sarsıldığını görebiliyordu. Babasının gözlerindeki ıstırabı görebiliyordu. Genç adamın içinde bir şef-
kat ve acıma hissi uyandı. Babasının o kuvvetli, koruyucu kollan arasında güven içinde kalmak için kısa bir süreliğine bir özlem duydu ama o hisler içinden bir yerlerden kopup gelen alev alev hiddetle beraber yanıp gitmişti. Büyü tarafından tutuşturulan bir hiddetti bu.
"Sen Tanin'e bir kılıç verip de gidip onu kırmasını söyledin mi hiç?" diye sordu Palin, babasının kollarından kendisini kurtararak. "Sturm'e bir kalkan verip de, onun ardına saklanmasını söyledin mi? Ah biliyorum!" diye kızdı Palin, Caramon'un yüzünün kızardığını, konuşmak üzere olduğunu görerek. "O farklı bir şey. O senin anlayabildiğin bir şey. Beni hiç anlayamadın değil mi Baba? Okula gitmeme, amcama ders veren usta ile çalışmama izin vermen için seni kaç yılda ikna edebilmiştim? En sonunda razı olduğunda ise, orada mektebe başlayan yaşça en büyük öğrenci bendim! Yıllar boyunca, hep diğerlerinin gerisinde kaldım, onlara yetişmek için deli gibi çalıştım. Ve bütün bu süre zarfında, senin ve annemin beni endişeyle izlediğinizi hissedebiliyordum. Geceleyin konuştuğunuzu, belki de bu 'hevesi' aşabileceğimi söylediğinizi duyuyordum. He-vesmiş!" Palin'in sesi ıstırapla doldu. "Görmüyor musun? Büyü benim hayatım! Benim aşkım!"
"Hayır Palin, bunu söyleme!" diye ağladı Caramon, sesi çatlayarak.
"Nedenmiş? Kulağına amcam gibi geldiğim için mi? Onu da hiç anlamamıştın ki! Benim Sınav'ı almama izin vermeye niyetli değilsin, değil mi Baba?"
Caramon hiç kıpırtısız durdu, cevap vermeyi reddederek acı içinde karanlığa doğru bakıyordu.
"Hayır," dedi Palin yavaşça. "Değilsin. Beni durdurmak için elinden gelen her şeyi yapacaksın. Belki bu bile öyledir!" Genç adam dönüp şüpheyle Dalamar'a baktı. "Belki de bu sen ve senin dostlarının, bana yedirip de benim bu sevdadan vazgeçmemi sağlamak için pişirdiğiniz berbat bir yahnidir! Size çok güzel bahaneler verecek! Pekâlâ, işe yaramayacak." Palin'in soğuk bakışları Dalamamdan babasına doğru kaydı. "Umarım siz yiyip boğulursunuz!"
Kara elfin yanından geçen Palin ayağını ilk merdivene koydu. Gözleri onun tepesinde uçuşan hayaletin üzerindeydi.
"Gel Palin"—solgun bir el belirdi hiçliğin içinden ve ona işaret etti—"yakma gel."
"Hayır!" Caramon ileri doğru atılarak hiddetle haykırdı.
"Bunu yapacağım Baba!" Palin bir adım daha attı.
Caramon oğlunu yakalamak için uzandı. O anda bir büyü sözü konuşuldu ve koca adam taş zemine çakılıp kaldı. "Araya girmemelisin," dedi Dalamar sertçe.
Dostları ilə paylaş: |