İlamsiz icra takiBİ-İcra iflas hukuku madde 42 Para borcu ve teminat için takip



Yüklə 12,14 Mb.
səhifə105/111
tarix16.05.2018
ölçüsü12,14 Mb.
#50567
1   ...   101   102   103   104   105   106   107   108   ...   111
[878]

√ «Davacı yanın feragatinin şarta bağlı olduğunun anlaşıldığı, HMK.’nun 309/4. maddesi uyarınca şarta bağlı feragat olmayacağından mahkemece bu hususun dikkate alınmamasının usul ve yasaya aykırı olduğunu»[879]

√ «Borcu kabul eden davacının daha sonra kabul ettiği bu borçla ilgili bonodaki imzayı inkar ederek menfi tespit davası açmasının, çelişkili davranışta bulunma yasağına aykırı olduğu ve dinlenmeyeceğini»[880]

√ «Temyize konu edilen karar miktar yönünden kesin nitelikte olduğundan, kesin olan kararların temyiz istemleri halinde mahkemece bir karar verilebileceği gibi Yargıtay tarafından da temyiz isteminin reddine karar verilebileceğini»[881]

√ «Menfi tespit davası, davacı-borçlular lehine sonuçlandığında icra hukuk mahkemesince aleyhe hükmedilen kötüniyet tazminatı da kendiliğinden ortadan kalkacağından, davacıların hükmedilmiş olunan tazminat ve para cezasının kaldırılması ile ilgili talebi hakkında ‘karar verilmesine yer olmadığına dair’ hüküm kurulması gerekeceğini; senedin ihdas nedenini talil eden ve bu sebeple ispat külfeti üzerine düşen davalının tüm delillerinin toplanması gerekeceğini; davalı yan adi ortaklık şeklinde ticaret yaptıklarını, elde ettikleri kazanç ile davacılar murisinin adına taşınmaz satın aldıklarını, bunun karşılığında murisin dava konusu senedi verdiğini iddia ettiğinden adi ortaklık savunması yönünden davalı tanıklarının beyanlarına itibar edilerek bir karar verilmesi gerekeceğini»[882]

√ «İİK.’nun 67. ve 72. maddeleri gereğince açılan itirazın iptali ve menfi tespit davasında, davacı davasında harca esas değeri 2.009.867,22 TL göstermiş ve bu miktar üzerinden itirazın iptaline karar verilmesini istemiş olduğundan, HUMK. m. 74. (HMK. m. 26) uygun olarak, itirazın iptali ve takibin devamına dair hüküm oluşturulması gerekeceğini»[883]

√ «Taraflar arasında takipten sonra protokol akdedildiği ve bu protokol sonrasında davacı tarafça ödemelerde bulunulduğu dava dosyası ve icra dosyası içeriğiyle sabit olduğundan, tarafların tacir olduğu da gözetilerek ticari defterleri üzerinde keza akdolunan protokol hükümleri, davalının icra dosyasına verdiği ödemeleri gösterir beyanları ve cevap dilekçesindeki tahsilata ilişkin beyanları hep birlikte değerlendirilip bilirkişi raporu aldırılarak sonuca göre bir karar verilmesi gerekeceğini»[884]

√ «Davacı vekilinin hükme ilişkin temyiz itirazlarını HUMK.’nun 433. maddesinde öngörülen 10 günlük yasal süre içinde vermesi gerekeceğini»[885]

√ «Davacılar tarafından iş kazası nedeniyle tazminat istemi ile iş mahkemesinde dava açılmış olup bu davanın sonucu, görülmekte olan menfi tespit davasını etkileyecek nitelikte olduğundan, mahkemece her iki dava birlikte değerlendirilip sonuca göre bir karar verilmek gerekeceğini»[886]

√ «İcra hukuk mahkemeleri dar yetkili olup, takip hukukundan kaynaklanan davalara bakan mahkemeler olduğundan, icra hukuk mahkemelerinde yapılan bilirkişi incelemesinin genel yetkili mahkemelerde kesin delil olarak kabul edilmemesi gerekeceğini»[887]

√ «6100 sayılı HMK.’nun 303/1 (HUMK. md. 237) maddesi uyarınca; ‘bir davaya ait şekli anlamda kesinleşmiş olan hükmün diğer bir davada maddi anlamda kesin hüküm oluşturabilmesi için, her 2 davanın taraflarının, dava sebeplerinin ve ilk davanın hüküm fıkrası ile 2. davaya ait talep sonucunun aynı olması gerekeceği’nden, ilk davanın hüküm fıkrası ‘takip edilmeyen davanın HUMK.’nun 409/5. maddesi gereğince açılmamış sayılmasına’ şeklinde olup, ilk davada esasa ilişkin bir hüküm kurulmamış olduğundan kesin hükmün varlığından sözedilmemesi gerekeceğini»[888]

√ «Taraflar arasındaki menfi tespit davasında, davacının yaptığı işe karşılık aldığı bir daireyi davalıya sattığı, takibe konu senette ‘doğacak borç ve iskana karşılık güvence senedidir’ ibaresinin olduğu, binada henüz iskan alınamadığı, dolayısıyla davalının teminat senedini takibe konu etmekte haklı olması gerekeceğini»[889]

√ «Menfi tespit davasında, borçsuz olunan miktar belirlenerek hüküm kurulması gerekeceğini»[890]

√ «Tahkim itirazı, taraflarca ileri sürülecek ilk itirazlardan olup, mahkemece kamu düzenine ilişkin bulunmadığı sürece resen dikkate alınmaması gerekeceğini»[891]

√ «Dava konusu bonoların sözleşme gereğince verildiği dosya içeriğinden anlaşılmakla, anılan sözleşmede Selçuk Vergi Dairesine olan vergi borçlarından söz edilmekte ise de, SGK’na olan vergi borçları ya da hacizler sözleşme kapsamında yer almadığından, mahkemece SGK ile ilgili vergi borçları ve hacizlerin de sözleşme kapsamında değerlendirilmesinin doğru olmadığı, bu durumda mahkemece yapılacak işin Selçuk Vergi Dairesine olan borçlar dava açıldıktan sonra ödenmiş olduğundan davanın konusuz kaldığı gözetilerek bir hüküm kurulması gerekeceğini»[892]

√ «Uyuşmazlığın bankacılık işleminden kaynaklanmasına ve davanın itirazın iptali veya menfi tespit davası biçiminde açılmamış olmasına göre, uyuşmazlığın çözümlenmesi için dosyanın doğrudan Hukuk Daireleri Başkanlar Kuruluna gönderileceğini»[893]

√ «Dava konusu 3 adet çekteki keşideci imzalarının davacı eli ürünü olmadığının anlaşıldığı’ gerekçesiyle ‘davanın kabulüne’ karar verileceğini»[894]

√ «Hükmü temyiz eden davalı vekilinin temyiz isteğinden vazgeçtiğini bildirdiği ve vekaletnamesinde feragate yetkisinin olduğu anlaşıldığından, temyiz isteminin vazgeçme nedeniyle reddi gerekeceğini»[895]

√ «Taraflar arasındaki menfi tespit davasında, taraf olmayan 3. kişileri bağlayıcı şekilde ‘senedin iptaline’ karar verilmemesi gerekeceğini»[896]

√ «Dava dilekçesindeki talep gözetilmeksizin talep aşılacak şekilde, talep edilen miktardan daha fazla bedeli bonodan dolayı borçlu olmadığının tespiti şeklinde hüküm oluşturulamayacağını»[897]

√ «Hükmün şüphe ve tereddüt uyandıracak, infazda zorluk çıkaracak şekilde olmaması, açıkça yazılması gerektiğini»[898]

√ «İflasın ertelenmesi kararının verilmesinden sonra borçlu aleyhine 6183 sayılı Kanuna göre yapılan takipler de dahil olmak üzere hiçbir takibin yapılamayacağı, öncesinde başlamış bir takip varsa, başlayan takiplerin duracağı, iflasın ertelenmesi veya tedbir kararının verilmesinden önce başlatılan takip nedeniyle açılan itirazın kaldırılması, itirazın iptali ya da menfi tespit davalarına iflasın ertelenmesi (ya da tedbir) kararının etki etmeyeceği ancak, açılan bu davaların sonunda verilen ilamların infazını engelleyeceğini»[899]

√ «Taraflar arasında öngörülen menfi tespit davasında mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verildiğinden, reddedilen kısım yönünden menfi tespit davasında verilen karar, temyize konu edilen alacak davası yönünden kesin hüküm oluşturmayacağından, mahkemece davanın esası hakkında bir karar verilmesi gerekeceğini»[900]

√ «Kısa kararla gerekçeli kararın çelişik olmasının bozma nedeni olacağını»[901]

√ «Kim tarafından düzenlendiği belirli olmayan, düzenleyenin isim, soyisim ve imzalarını içermeyen tutanakların kim ya da kimler tarafından düzenlendiği davacıdan sorulmalı, düzenleyenlerin bildirilmesi halinde tutanak düzenleyicilerin tanık olarak dinlenilmesinin talep olunması halinde TMK.’nun 31. maddesi gereğince davayı aydınlatma görevinin duruşma hakiminde bulunduğu anlaşıldığından, tutanak içeriği ve üzeri çizilip, yeniden yazılan kayıtlara ilişkin, ayrıntılı olarak bilgilerine başvurulmalı, daha sonra toplanan ve toplanacak deliller değerlendirilerek sonucuna göre karar verileceğini»[902]

√ «Taraflarca gösterilen ve davanın sonucuna etkili tüm delillerin eksiksiz toplanması ve değerlendirilmesi gerektiğini»[903]

√ «Davalının ek tahakkukunda belirtilen ve dava konusu olan ek tahakkuk dönemi hesabına yönelik olarak davalının itirazlarını karşılanması ve yönetmelikte belirtilen şekilde ek tahakkuk hesaplaması yapılması için yeniden bilirkişi raporu alınması, davalının tahsilini istemekte haklı olduğu alacak miktarının bu şekilde hesaplatılması, daha sonra toplanan ve toplanacak tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmesi gerektiğini»[904]

√ «Menfi tespit ve istirdat davalarının genel hükümlere tabi olduğunu»[905]

√ «Mahkemenin direnme olarak adlandırdığı temyize konu kararın, Özel Daire denetiminden geçmeyen tamamen yeni gerekçeye dayalı yeni bir hüküm niteliğinde olduğu; bu yeni hükmün temyizen incelenmesi görevinin, Hukuk Genel Kurulu’na değil, Özel Daireye ait olduğunu»[906]

√ «Avansın yeterli olmadığının dava sırasında anlaşılması halinde, mahkemece, bu eksikliğin tamamlanması için davacıya 2 haftalık kesin süre verileceği- 324. maddesinde ise ‘tarafların her biri ikamesini talep ettiği delil için mahkemece belirlenen avansı, verilen kesin süre içinde yatırmak zorunda olduğu- Taraflar birlikte aynı delilin ikamesini talep etmişlerse, gereken gideri yarı yarıya avans olarak ödeyecekleri aksi halde bu delilin ikamesinden vazgeçilmiş sayılacakları- Delil ikamesi için alınacak avans ile dava şartı olan gider avansının birbirinden ayrılması delillerin ikamesi için alınacak avansın gider avansı içinde yer almamasının zorunlu olduğu- Delil ikamesi avansının verilen kesin süre içinde yatırılmaması davanın dava şartı yokluğu ile reddine neden teşkil etmeyeceği- Tarafın, belirtilen sürede delil avansı giderini yatırmazsa dayandığı o delilden vazgeçmiş sayılacağını»[907]

√ «Kaçak elektrik bedeli tutanak tarihinde yürürlükte bulunan Elektrik Tarifeleri Müşteri Hizmetleri Yönetmeliği ve bu yönetmelik gereğince yayınlanan usul ve esaslarda açıklanan yöntem ile ve tutanak tarihi itibariyle tespit edilen kurulu güce göre hesaplatılması, daha sonra toplanan ve toplanacak deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekeceğini»[908]

√ «HMK’nun 281. maddesinde, tarafların, bilirkişi raporunda eksik gördükleri hususların, bilirkişiye tamamlattırılmasını; belirsizlik gösteren hususlar hakkında ise bilirkişinin açıklama yapmasının sağlanmasını veya yeni bilirkişi atanmasını mahkemeden talep edebileceklerini»[909]

√ «Kim tarafından düzenlendiği belirli olmayan, düzenleyenin isim, soyisim ve imzalarını içermeyen tutanakların kim ya da kimler tarafından düzenlendiği davacıdan sorulmalı, düzenleyenlerin bildirilmesi halinde tutanak düzenleyicilerin tanık olarak dinlenilmesinin talep olunması halinde TMK.’nun 31. maddesi gereğince davayı aydınlatma görevinin duruşma hakiminde bulunduğu anlaşıldığından, tutanak içeriği ve üzeri çizilip, yeniden yazılan kayıtlara ilişkin, ayrıntılı olarak bilgilerine başvurulmalı, daha sonra toplanan ve toplanacak deliller değerlendirilerek sonucuna göre karar verileceğini»[910]

√ «Alacaklı tarafından istenen bedelin tamamının değil de bir kısmının mahkeme tarafından kabul edilmiş olması halinde, mahkemece ‘kabul’e değil, ‘kısmen kabule’ karar verilmesi gerekeceğini»[911]

√ «Yeni Türk Borçlar Kanununun 74. maddesi uyarınca ‘Hâkimin, zarar verenin kusurunun olup olmadığı, ayırt etme gücünün bulunup bulunmadığı’ hakkında karar verirken, ceza hukukunun sorumlulukla ilgili hükümleriyle bağlı olmadığı gibi, ceza hâkimi tarafından verilen beraat kararıyla da bağlı olmayacağını»[912]

√ «Davacı vekili vekaletnamesindeki yetkiye dayanarak davadan feragat ettiğini bildirdiğinden, feragat nedeniyle bir karar verileceğini»[913]

√ «Mahkemelerin her türlü kararının gerekçeli olarak yazılması gerekeceğini»[914]

√ «Yanlar arasında akdedilen bayilik sözleşmesinde, teminat senedi olarak alındığı belirtilen senedin, teminat fonksiyonunun ne miktar üzerinden geçerli olduğu saptanıp, sözleşmenin hükümleri de tartışılmak suretiyle varılacak uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesini gerekeceğini»[915]

√ «Taraflar arasındaki menfi tespit davasında, taraflar arasında usulüne uygun bir satış olmadığından herkesin aldığı iade ile yükümlü olması gerekeceğini»[916]

√ «Davalı tarafın dilekçe ekinde aslı sunulan belgenin, davacı tarafından el yazılı ve imzalı belgenin alacağın temliki olduğu iddia ediliyorsa bu belgenin incelenerek karar verilmesi gerektiğini»[917]

√ «Davalı bankanın kötüniyetli hamil olduğunun kanıtlanamaması, diğer davalı şirketin ise icra takibine taraf olmaması sebepleriyle davanın reddedileceğini»[918]

√ «Vekilin dilekçe ile davadan feragat edebilmesi için, vekaletnamesinde feragata yetkisi olması gerektiğini»[919]

√ «Davacının keşideci konumunda olduğu bonolarda, imzanın kendisine ait olmadığını belirterek menfi tespit davası açması üzerine mahkemenin yeniden imza incelemesi yapıp bu sonuca göre karar vereceğini»[920]

√ «İİK.’nun 72. maddesi hükmüne dayalı menfi tespit davasında, mahkemece, HUMK.’nun 74. (HMK.’nun 26.) madde hükmü de gözetilerek, taleple bağlılık kuralı çerçevesinde, davacının borçlu olmadığı miktar saptanarak menfi tespite hükmedilmesi gerekeceğini»[921]

√ «Kısıtlının tek başına dava açması mümkün olmadığı ve davada yasal temsilcisi olan vasisi tarafından temsil edilmesi gerekeceği- Dava ehliyeti ve taraf ehliyetinin dava şartlarından olduğu ve bu hususların kamu düzenine ilişkin olup, yargılamanın her aşamasında mahkemece re’sen gözetilmesi gerektiğini»[922]

√ «Menfi tespit davasında kaçak kullanım tutarı belirlenirken kaçak kullanım öncesi ve sonrası fatura tutarlarının karşılaştırılacağı, münzi tanıkların dinleneceği, Müşteri Hizmetleri Yönetmeliğinin 19-20. maddelerinin göz önüne alınacağını»[923]

√ «Süresinden sonra yapılan temyiz istemleri hakkında mahkemece bir karar verilebileceği gibi, Yargıtay tarafından da karar verilebileceğinden, süresinden sonra yapılan temyiz isteminin reddedilebileceğini»[924]

√ «Dava konusu bonoların davacının elinin ürünü olup olmadığı Adli Tıp Kurumu raporuyla kanıtlanamamışsa, yeniden imza incelemesi yaptırılması amacıyla uzman üç kişilik bilirkişi heyetinden ayrıntılı ve Yargıtay denetimine elverişli rapor alınıp, elde edilen bilgilere göre karar verilmesi gerektiğini»[925]

√ «Menfi tespit davasında davacı, ‘dava konusu bonoları davalıya teminat olarak verdiğini’ kanıtlayamazsa ve ciro imzası davalıya ait ise, davanın reddine karar verileceğini»[926]

√ «Yerel mahkeme kararında dava sonucuna ilişkin gerekçelerin karar yerinde gösterilmesi gerektiğini»[927]

√ «Menfi tespit davasında kaçak elektrik tutarının belirlenmesinde tüketim tutarının ve sürelerinin belirtilmeden daha önce gönderilen faturalarının dikkate alınmadan hüküm tesis edilemeyeceğini»[928]

√ «Menfi tespit davasında kaçak elektrik tespit tutanaklarıyla yetinilemeyip öncelikle tutanakları tanzim eden tutanak münzilerinin dinleneceğini»[929]

√ «Menfi tespit davasında kaçak elektrik tutarının belirlenmesinde tüketim tutarının ve sürelerinin belirtilmeden daha önce gönderilen faturalarının dikkate alınmadan hüküm tesis edilemeyeceğini»[930]

√ «Kanal katılım ve şebeke tesis bedelinin abonelik başvuru tarihinde yürürlükte bulunan tarife hükümlerine göre belirlenmesi gerektiğini»[931]

√ «Menfi tespit davasında eksik tahakkuk edilen bedelin sözleşmeden kaynaklandığı, 10 yıllık zamanaşımına tabi olduğu, bedelin hesaplanmasında gerekçeli ve denetime elverişli rapor alınması gerekeceğini»[932]

√ «Abonelik ve kanal katılım payının belirlenmesinde ASKİ tarafından alınan bu ücretler TOKİ tarafından yapılan konutlarda, bu düzenlemenin sadece konutun üretilmesi, inşaat ve iskân aşamalarında alınması gereken bedelleri içerdiğinin gözönünde tutulacağı aksi halde o bölgede yaşayan insanlara ayrıcalık tanınmasının hukuk düzeni tarafından korunmayacağını»[933]

√ «Mahkemece yetki itirazının reddi ile işin esasına girilerek iddia ve savunma çerçevesinde deliller toplanıp hep birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekeceğini»[934]

√ «Yasal temyiz süresi geçtikten sonra yapılan temyiz başvurularının Yargıtay tarafından da reddedilebileceğini»[935]

√ «Menfi tespit davasında davaya konu senetlerin hangi amaçla verildiğinin davacı tarafından yazılı delille ispatlanamaması halinde davanın reddedileceğini»[936]

√ «Bozmanın kapsamı dışında kesinleşmiş olan yönlere ilişkin temyiz itirazlarının incelenemeyeceğini»[937]

√ «Davacının, davalı ve çocuklarına bakmayı taahhüt ettiği ve bu sebeple teminat amaçlı verilen senedin, mahkemece fonksiyonunun devam edip etmediği ve taahhüt edilen bakım eyleminin gerçekleşip gerçekleşmediği hususları üzerinde durularak karar verilmesi gerekeceğini»[938]

√ «Tefhim edilen kısa karar ile gerekçeli karar arasında çelişki yaratılmışsa, bu halin, HUMK.’nun 381/2. (HMK. m. 298/2.) maddesine aykırılık teşkil ettiğini»[939]

√ «Temyiz aşamasında davalı tarafından sunulan belgenin mahkemece değerlendirilip dava konusu çeklerin veya tasdikli örneklerinin ibrazı sağlanarak ispat külfetinin kime ait olduğu da belirlenip buna göre toplanacak delillerin hep birlikte değerlendirilerek varılacak uygun sonuç dairesinde karar verilmesi gerekeceğini»[940]

√ «Yasal temyiz süresi geçtikten sonra yapılan temyiz başvurularının Yargıtay tarafından da reddedilebileceğini»[941]

√ « ‘Davalı vekillerinin dava konusu alacak ödenmiş olduğundan herhangi bir hak, alacak ve vekalet ücreti taleplerinin söz konusu olmadığı’ dilekçede belirtilmiş ise, bu beyanların dikkate alınarak karar verilmesi gerektiğini»[942]

√ «Dava değeri üzerinden hesaplanacak eksik peşin harcın tamamlatılması yönünde davacıya süre verileceği, öte yandan karar başlığına davacıların tümünün adının yazılacağı ve davacı şirket yönünden ise menfi tespite hükmedileceğini»[943]

√ «Menfi tespit davasında taleple bağlılık kuralı gözetilerek borçlu olunmayan miktarın talebe uygun ve onun neticelerini kapsayacak ve açık bir biçimde belirlenerek hüküm kurulması gerektiğini»[944]

√ «Vekaletinde temyizden vazgeçme yetkisi olan vekilin temyizden vazgeçebileceğini»[945]

√ «Mahkemenin menfi tespite ilişkin red kararı karar düzeltme isteminin reddi ile kesinleşmiş olduğundan menfi tespite ilişkin kesinleşen karar nedeniyle karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerekeceğini»[946]

√ «Kayıp kaçak bedelinin tüketiciden tahsiline ilişkin EPDK’nın düzenleyici işlemi bulunduğundan tüketici hakem heyetinin aksi yönde karar vermesinin mümkün olmayacağını»[947]

√ «6100 s. HMK’nun 294/3, 297 ve 298/2. maddesi hükümlerine uygun bir hüküm fıkrası yazılmadan, kısa kararın hüküm fıkrasında yalnızca ‘bilirkişi raporu doğrultusunda davanın kısmen kabulüne’ denilmekle yetinilerek, taraflara yüklenen borç ve tanınan haklar sıra numarası altında açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmeden karar oluşturulamayacağını»[948]

√ «Davacının ‘senet bedellerinin iradesi dışında alındığına ya da ödendiğine’ dair iddiasını ispat edemediğinden, davanın reddine karar verileceğini»[949]

√ «Tefhim edilen kısa karar ile gerekçeli karar arasında çelişki yaratılamayacağını»[950]

√ «Kanıtlanamayan menfi tespit davasının reddi gerekeceğini»[951]

√ «Yargılama sonunda kısa kararda kötüniyet tazminatına hükmedilmiş ancak gerekçeli kararda kötüniyet tazminatı hakkında bir karar verilmemişse, kısa kararla gerekçeli kararın çelişkili olması halinin HMK. 298/2’ye aykırılık teşkil ettiğini»[952]

√ «Davalı bankanın bonoları karşılıksız oldukları bile bile borçlunun zararına olarak devraldığı kanıtlanamadığından, açılan menfi tespit davasının reddine karar verileceğini»[953]

√ «Davacının takibe konu senedin teminat amacıyla verildiğini kanıtlayan yazılı bir delil sunmadığı, davacının dava dışı şirketten alacağının bulunmadığı, senedin bu şirkete verildiği iddia edilmiş ise de senet üzerinde alacaklı olarak davalının isminin bulunduğu, davacının anlaşma gereği şirket adına davalıya senet verdiğini ispatlayamadığından menfi tespit davasının reddine karar verilmesi gerekeceğini»[954]

√ «Davacının kredi borcundan dolayı davalı bankaya ....... TL borçlu olmadığının tespitini talep ettiği davada, talep aşılmak suretiyle daha fazla bir miktardan borçlu olunmadığının tespitine karar verilemeyeceğini»[955]

√ «Takibe konu senetler üzerindeki imzanın davacı eli ürünü olmadığının tespit edilmesi halinde davacının borçlu olmadığının tespitine karar verileceğini»[956]

√ «Asliye Ticaret Mahkemesi kararının maddi anlamda kesin hüküm niteliği taşıdığından, icra mahkemesini de bağladığını»[957]

√ «Alacaklı cirantanın taraf olmadığı menfi tespit davasında verilen kararın alacaklıyı bağlamayacağını»[958]

√ «Mahkemece, davaya konu senette tahrifat yapılıp yapılmadığı konusunda Yargıtay denetimine ve hüküm kurmaya elverişli rapor alınarak varılacak uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesi gerekeceğini»[959]

√ «Davacıların davalı bankaya borçlu olmadığının tespitine, borç miktarı yargılamayla belirlendiğinden ve likit olmadığından, ayrıca davalı bankanın icra takibinde kötüniyetinden de sözedilemeyeceğin-den, davacının %40 kötüniyet tazminatı talebinin ise reddine karar verileceğini»[960]

√ «Bozma kararı kapsamı dışında kesinleşmiş olan yönlere ilişkin temyiz itirazlarının incelenemeyeceğini»[961]

√ «Mahkemenin ön inceleme aşamasında nihai karar verebilmesi için dava şartlarından birinin bulunmaması, ilk itirazların yerinde olması, hak düşürücü sürenin geçmiş olması veya zamanaşımı def’inin dinlenebilir olması gerekeceği bu sebepler dışında işin esasına girilerek delillerin değerlendirilmesi sonucu bir karar verilecekse tahkikat aşamasına geçilmesi gerekeceğini»[962]

√ «Kesin nitelikli kararların temyiz istemlerine ilişkin Yargıtay tarafından da karar verilebileceğini»[963]

√ «Bilirkişi raporunun inceleme bölümüyle değerlendirme bölümü arasındaki çelişki giderilmeden menfi tespit davası hakkında karar verilemeyeceğini»[964]

√ «İtiraz incelemesinden önce tarafların usulen davet edilip gelmemeleri halinde dosya üzerinden karar verilmesi gerekeceğini»[965]

√ «Takibin durdurulmasına ilişkin kararların kesin hüküm oluşturmayacağını»[966]

√ «Kendisine vasi atanmasını gerektirecek mahkumiyetlerde kişisel vasi atanması ve vasinin davaya dahil edilmesi gerekeceğini»[967]

√ «Yerel mahkeme kararının tebliğ edildiğine dair belgenin dosyada olması gerekeceğini»[968]

√ «Süresinden sonra yapılan temyiz istemleri hakkında Yargıtay tarafından da karar verilebileceğini»[969]

√ «Dosya üzerinden karar verilebilecek bir dava da olsa dava dilekçesinin davalı tarafa tebliği sağlanmadan karar verilmesinin hukuki dinlenilme hakkını ortadan kaldıracağını»[970]

√ «Yerel mahkeme hükmünün tebliğ tarihi saptanmadan temyiz işleminin süresinde olup olmadığının belirlenemeyeceğini»[971]

√ «Menfi tespit davası kısmi olarak açılmaması gerekeceğini»[972]

√ «Bononun gönderilecek mala yönelik olarak verilmesi nedeniyle mahkemece bu belgenin geçerliliği üzerinde durulup, toplanan tüm deliller değerlendirilerek karar verilmesi gerekeceğini»[973]

√ «Davacıdan davalı şirket tarafından verilen kurs giderleri karşılığı olarak alınmış olan dava konusu bono için, bir davada maddi olguları ileri sürmek taraflara, hukuki niteleme yapmak ise hakime ait olup sözkonusu bononun kurs giderleri karşılığı olarak davacıdan alındığı anlaşılmış olmasına göre, taraflar arasındaki uyuşmazlığın bu çerçevede çözümlenmesi ve bononun verilmesine esas temel ilişkiye göre hak ve borçların belirlenmesi gerekeceğini»[974]

√ «Paydaşlığın (ortaklığın) giderilmesi davada, paydaşlardan veya ortaklardan birisinin ölmesi halinde alınacak mirasçılık belgesine göre mirasçılarının davaya katılmaları sağlandıktan sonra işin esasının incelenmesi gerekeceğini»[975]

√ «Davacı taraf davalı aleyhine dava konusu çekten dolayı menfi tespit davası açmış, yargılama sırasında çekte ciranta sıfatı taşıyan kişinin dahili davalı olarak davaya dahil etmiş olup hakkında usulüne uygun biçimde açılmış bir dava bulunmayan ciranta yönünden aleyhe hüküm kurulmaması gerekeceğini»[976]

√ «Mahkeme kararlarının gerekçeli olarak yazılmasının hem anayasal hem de kamu düzeniyle ilgili olduğu, karar gerekçelerinin maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerekeceğini»[977]

√ «Taraflar arasındaki ‘menfi tespit’ davasında, davayı açan davacının özellikle ödeme iddiasına kanıt olarak sunduğu tahsilat makbuzları ve ibranamelerdeki imzaların davalı şirket yetkilisine ait olup olmadığının bu davada araştırılması, imza incelemesi yaptırılması ve imza incelemesinden sonuç alınamaması halinde anılan belgelerin imzayı inkar eden tarafından yazıldığını ve imzaladığını görenlerin tanıklığa başvurulmak suretiyle ispat olanağının sağlanması gerekeceğini»[978]

√ «Taraflar arasındaki menfi tespit davasında, mahkemece davalı defterlerinin incelenmesi için gereken delil avansının yatırılması davacı tarafa yüklenmişse de, her iki tarafın da kendi defterlerini delil olarak göstermesi ve 6100 sayılı HMK’nun 324. maddesinin 1. fıkrasının 2. cümlesine göre, aynı delile her iki tarafın birlikte dayanması halinde delil avansının yarı yarıya taraflardan alınacağı, yönündeki hükmü dikkate alınarak, ara karar oluşturulması gerekeceğini»[979]

√ «Menfi tespit davalarında, ‘davacı borçlunun borçlu olmadığı’ sonucuna varılması halinde, ‘borçlu olmadığının tespiti’ biçiminde hüküm kurulması gerekeceğini»[980]

√ «Taraflar arasındaki menfi tespit davasında, adi ortaklığın feshi ve tasfiyesine yönelik davada tüm ortakların taraf sıfatıyla bulunmaları gerekeceği, öte yandan gerek davalının diğer dava dışı ortak ile davacı aleyhine icra takibi yapması ve gerekse davacının dava açması aynı zamanda adi ortaklığın fesih ve tasfiyesi istemini de kapsamakta olduğundan, dava dışı ortakların da bu davaya dahil edilmeleri gerekeceğini»[981]

√ «Islah taraflardan birisinin yapmış olduğu bir usul işlemini tamamen ya da kısmen düzeltmesi olduğundan; ıslahta yeni bir dava açılmış sayılmayacağı, ıslah edilen davanın ilk açılan davanın devamı niteliğinde olması gerekeceğini ve menfi tespit davasının buna göre sonuçlandırılması gerekeceğini»[982]

√ «Davalının tarafından takip konusu yapılan senetten dolayı borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini istediği davada, mahkemece, ön inceleme için duruşma günü tayin edilmesi halinde, duruşma gününe davalının mazeretsiz olarak gelmemesi durumunda, davacının iddiasını serbestçe genişletebileceği ve değiştirebileceğini»[983]

√ «Davacı, dava dilekçesinde ‘senedin sahte olduğunu’ ileri sürüp ‘sahteliğin imzadan kaynaklandığını’ cevaba cevap dilekçesinde açıkladığına göre, bu iddia yönünden ayrıca ıslah dilekçesi verme zorunluluğu bulunmamaktadır. Diğer taraftan 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı HMK.’nun 141. maddesine göre taraflar cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçeleriyle serbestçe iddia veya savunmalarını genişletip yahut değiştirebilirler. Mahkemece bu yönler gözetilip tahkikat aşamasına geçilip, iddia ve savunma üzerinde durulup sonucuna göre karar verilmesi gerekeceğini»[984]

√ «Tahkikat aşamasında talep sonucunu değiştirmenin ancak karşı tarafın açık muvafakatiyle kabul olunabileceğini»[985]

√ «Kesin hükmün kamu düzeniyle ilgili bir dava şartı olduğu, aynı taraflar arasında, aynı konuda, aynı hukuki sebebe dayanılarak verilmiş bir kesin hüküm varsa, yeni bir dava açılamayacağını»[986]

√ «Temyiz aşamasında davadan feragat edildiğinde mahkemenin bu hususta bir karar vermesi gerektiğinden kararın bozulması gerekeceğini»[987]

√ «Hukuki ehliyetsizlikle ilgili ayrı bir dava sürerken sadece o davada elde edilen tıbbi rapora dayanılarak davanın neticesi beklenmeden karar verilemeyeceğini»[988]

√ «Dairemizin bozma ilamına uyulup uyulmayacağı konusunda bir karar verilmeden, gider avansının yatırılması hususunda davacıya HMK’nun 120/2. maddesi uyarınca iki haftalık kesin süre verilmiş, mahkemece ‘kesin süreye rağmen gider avansı yatırılmadığı’ gerekçesiyle davanın usulden reddine karar verilmeyeceğini»[989]

√ «Borçlu tarafından açılan menfi tespit davasının reddine ilişkin kararında anılan takibin devamını sağlamaya ve takibin yeniden canlandırılmasına imkan vermeyeceğini»[990]

√ «Feragatin kat’i hükmün hukuki sonuçlarını doğuracağı ve yargılama sonuçlanıp hüküm kesinleşinceye kadar davadan feragat edilebileceğini»[991]

√ «Kira borçlarında mahsuplaşma işleminin öncelikle eski dönem ve daha önce muaccel olan kira paraları esas alınarak yapılması gerekeceğini»[992]

√ «Nispi temyiz harcı verilen kesin süre içinde yatırılmadığı takdirde, kararın temyiz edilmemiş sayılacağını»[993]

√ «Taraflar arasında kira alacağına ilişkin icra takiplerinden dolayı açılan menfi tespit davalarının birleştirilip delillerin birlikte değerlendirilmesi gerekeceğini»[994]

√ «Taraflar arasında kira alacağına ilişkin icra takiplerinden dolayı açılan menfi tespit davalarının birleştirilip delillerin birlikte değerlendirilmesi gerekeceğini»[995]

√ «Temyiz dilekçesinde hükmü temyiz eden davalı vekilinin imzasının bulunmadığı anlaşıldığından, imza eksikliğinin giderildikten sonra dosyanın gönderilmesi için mahkemesine geri çevrilmesi gerekeceğini»[996]

√ «Davalının kendisi ve ailesinin geçimini önemli ölçüde zor duruma düşürmeksizin gereken yargılama ve takip giderlerini kısmen veya tamamen ödeme gücünden yoksun olduğu yönünde kanaat uyandırmadığından, davalının adli yardım talebinin reddine karar vermek gerekeceğini»[997]

√ «Davalı asilin ihtarlı isticvap davetiyesine rağmen duruşmaya gelip beyanda bulunmadığı ve böylece satış senedi üzerindeki imzayı ikrar etmiş sayıldığı, trafik tescil kayıtlarından aracın mülkiyetinin davalıya ait olduğunun anlaşıldığı, aracın davacıya devredilmemiş bulunduğu, araç kaydı üzerinde davalının borcundan dolayı dava dışı alacaklıların birden fazla haciz kaydı bulunduğunun sabit olduğu, bu nedenle satış senedi ile verilmiş bulunan dava konusu senetlerin karşılıksız kaldığı anlaşıldığından, davanın kabulüne karar verilmesi gerekeceğini»[998]

√ «Kural olarak icra hukuk mahkemesinin verdiği kararların kesin hüküm teşkil etmediği, ancak bunun istisnasının istihkak davası ile ihalenin feshi davaları olduğu, ‘bu davanın da kesin hüküm nedeniyle reddine karar verilmesi gerektiği’ gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi gerekeceğini»[999]

√ «Duruşma tutanağında yazmayan bir tarihte duruşma yapılarak hüküm kurulmasının doğru görülemeyeceğini»[1000]

√ «Borcu söndüren, borcun ödenmesine ilişkin belgelerin yargılamanın her aşamasında ileri sürülebileceğini»[1001]

√ «Mahkemece, ‘HUMK’nun 432. (yeni HMK.’nun 366.) maddesinde öngörülen 15 günlük yasal süre geçirildikten sonra verildiği’ gerekçesiyle ‘temyiz isteminin süre yönünden reddine’ karar verilmesi gerekeceğini»[1002]

√ «Davacı tarafın cevap dilekçesinden sonra yaptığı imza itirazının, iddiayı genişletme yasağı nedeniyle dinlenemeyeceğinden, davanın reddine karar verilmesi gerekeceğini»[1003]

√ «Davacı İ.Ü. yargılama sırasında öldüğünden mirasçıları dosyaya veraset ilamı ibrazı ile kendilerini vekille temsil ettirerek, yargılamaya katılmışlardır. Mahkemece mirasçılar hakkında hüküm kurulması gerekirken, ölü kişi hakkında karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olacağını»[1004]

√ «Gerekçesiz karar verilmesi T.C. Anayasası’nın 141. ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 297. maddesine aykırı olduğu gibi aynı Kanun’un hukuki dinlenme hakkı ile ilgili 27. maddesine de aykırı olup bozmayı gerektireceğini»[1005]

√ «Birleştirme talebinin ilk itiraz olarak ileri sürüldüğü, menfi tespit davasından sonra işbu davanın açıldığı, aynı hukuki ilişkiye dayanılarak açılan davalardan biri hakkında verilecek kararın diğerini etkileyecek nitelikte olduğu gerekçesiyle işbu dava dosyası ile Ankara 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2010/37 Esas sayılı dosyanın birleştirilmesine karar verilmesi gerekeceğini»[1006]

√ «Davacı vekili davadan feragat ettiğini bildirdikten sonra feragatinden vazgeçilmesini talep etmiş ise de HMK.’nun 311. maddesindeki feragatin feshini gerektirecek hata, hile, ikrah bulunmadığı, feragatın feshi talebinin yerinde görülmediği, feragatin geçerli olduğu gerekçesiyle HMK.’nun 307. maddesine istinaden davanın feragat nedeniyle reddine karar verilmesi gerekeceğini»[1007]

√ «Anayasanın 141/III hükmüne göre, ‘Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.’ HUMK’nun 388’inci (yeni HMK m.297), maddesinde de mahkeme kararının içeriğinde bulunması gereken öğeler açıklanmıştır. Mahkemece verilen kararda HUMK’nun 388’inci (HMK m.297 ) maddesine aykırı davranılarak kararın gerekçesiz olarak yazılmasının usul ve yasaya aykırı olacağını»[1008]

√ «Süresinden sonra yapılan temyiz istemleri hakkında mahkemece bir karar verilebileceği gibi, 01.06.1990 gün ve 3/4 sayılı içtihadı birleştirme Kararı uyarınca Yargıtay tarafından da karar verilebileceğinden süresinden sonra yapılan temyiz isteminin reddine karar verilmesi gerekeceğini»[1009]

√ «05.08.2011 tarihinde tebliğ edilen mahkeme hükmünün HUMK’nun 432. (yeni HMK.’nun 366.) maddesinde öngörülen 15 günlük yasal süre bitimi adli tatile denk geldiğinden, HUMK’nun 177. (yeni HMK.’nun 104.) maddesine göre uzamış 7 günlük ek süre nazara alındığında temyiz dilekçesinin en geç 12.09.2011 tarihinde temyiz defterine kaydı gerekeceğini»[1010]

√ «Kesin olan kararların temyiz istemleri hakkında mahkemece bir karar verilebileceği gibi, 1.6.1990 gün 3/4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca Yargıtay tarafından da temyiz isteminin reddine karar verilebileceğini»[1011]

√ « ‘Dava dosyasının iki kez müracaata bırakılıp yenilendiğinden ilk yenilemeden sonra bir defadan fazla takipsiz bırakılamayacağı’ gerekçesiyle HMK'nun 150/6. maddesi gereğince ‘davanın açılmamış sayılmasına’ karar verilmesi gerekeceğini»[1012]

√ «Mahkemece verilen kararda HUMK’nun 388’inci (HMK m. 297) maddesine aykırı davranılarak, kararın gerekçesiz olarak yazılmasının usul ve yasaya aykırı olacağını»[1013]

√ «Dava şartları HMK’nun 138. maddesine göre dilekçeler aşaması tamamlandıktan sonra ön inceleme aşamasında dosya üzerinden incelenir ve karara bağlanır. Dilekçeler aşaması tamamlanmadan ve davalıya dava dilekçesi tebliğ edilmeksizin dosya üzerinden karar verilmesi, böylece davacının hukuki yararla ilgili iddiasını ispat imkanı tanınmaması, HMK’nun 27. maddesinde yer alan hukuki dinlenilme hakkına da aykırılık oluşturduğundan hükmün bozulmasına karar verilmesi gerekeceğini»[1014]

√ «Davacının HMK gider tarifesi gereğince gereken bedeli iki haftalık sürede yatırmadığı, HMK 114. maddesi gereğince dava şartı yokluğundan davanın reddine karar verilmesi gerekeceğini»[1015]

√ «Davacılar vekili mazeret dilekçesi vermiş, ekinde de doğum yapacak olması nedeniyle 21.05.2011 tarihinden 15.07.2011 tarihine kadar istirahatli olduğuna dair iş göremezlik raporu ibraz etmiştir. Mahkemece, yasal ve geçerli olan davacı vekilinin mazeret isteminin kabulü gerekirken, reddine karar verilerek, davacı vekilinin yokluğunda, savunma hakkı kısıtlanacak şekilde karar verilmesinin isabetli olmadığını»[1016]

√ «Kural olarak fer’i müdahilin tek başına temyiz hakkı bulunmamaktadır. Fer’i müdahilin, yanında katıldığı taraf ile birlikte hükmü temyiz edebileceği, takibe konu çeke müdahil ciro yoluyla hamil olduğundan, keşideci ile lehtar arasındaki şahsi def’ilerin kendisine karşı ileri sürülebilmesi, TTK’nun 599. maddesi uyarınca çeki kötüniyetle iktisap ettiğinin kanıtlanmasına bağlı olduğunu»[1017]

√ «Mahkemece ‘davalının, senedin teminat senedi olduğunu bilmesine rağmen elde ederek icraya koyduğu’ yolunda gerekçe gösterilmişse de, bu gerekçenin dayanaklarının karar yerinde açıklanması gerekeceğini»[1018]

√ «HUMK. 409. (yeni HMK.’nun 150.) maddesi gereğince ‘dava ilk yenilenmeden sonra bir defadan fazla takipsiz bırakılmaz’ hükmü gereğince davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi gerekeceğini»[1019]

√ «Hamil olan davalının ciranta aleyhine takip yapılabilmesi için ödememe protestosu çekmesi gerektiği, süresi içerisinde bu işlem yapılmadığından hamil olan davalının keşideci dışındaki kişilere müracaat hakkını kaybetmiş olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmesi gerekeceğini»[1020]

√ «HUMK’nun 95. (yeni HMK.’nun 311.) maddesi gereğince kabulün kesin bir hükmün hukuki neticelerini doğurduğu, ‘davalının davayı ilk celseden önce kabul ettiği, davalının takipte haksız olmakla birlikte kötüniyetli olmadığı’ gerekçeleriyle davanın kabul nedeniyle kabulü ile ‘davacının icra takibi nedeniyle borçlu olmadığının tespitine, kötüniyet tazminatı talebinin reddine, yargılama harç ve giderleri ile avukatlık ücretinden davalının sorumluluğuna’ karar verilmesi gerekeceğini»[1021]

√ «Davacı vekili 31.05.2011 tarihli dilekçesi ile davadan feragat ettiğini bildirdiğinden, vaki feragat nedeniyle bir karar verilmek üzere hükmün bozulması gerekeceğini»[1022]

√ «Menfi tespit davasının yapılan yargılaması sırasında ihtiyati tedbir verilmesine dair ara kararının kaldırılması isteminin reddine ilişkin ara kararının temyiz yolu ile incelenmesi gerekeceğini»[1023]

√ «HUMK’nun değişik 440/III-1. maddesindeki karar düzeltme ile ilgili parasal sınırın altında olan davalara ait hükümlerin onanmasına veya bozulmasına ilişkin Yargıtay kararları hakkında karar düzeltme yoluna başvurulamayacağını»[1024]

√ «Vekilin mazeret istemi konusunda herhangi bir karar verilmemesi hukuki dinlenilme hakkının ihlali olarak kabul edileceğini»[1025]

√ «Davacının davayı 13.09.2007 tarihinde ilk kez, 23.09.2010 tarihinde ikinci kez ve 18.01.2011 tarihinde üçüncü kez takipsiz bıraktığı ve davanın 11.02.2011 tarihinde yenilendiği, davanın 3. kez yenilenmesinin yasal dayanağı olmadığından davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi gerekeceğini»[1026]

√ «HUMK’nun 213/son maddesi hükmüne göre geçerli bir özrü olmadan gelmeyen tarafın yokluğunda cereyan eden işlemlere itiraz edemeyeceğini»[1027]

√ «Davanın konusuz kaldığına, bu nedenle karar verilmesine yer olmadığına, davacının yargılama giderleri ile sorumlu tutulmasına karar verilmesi gerekeceğini»[1028]

√ «Davacı kanunda öngörülen istisnalar dışında talep sonucunu değiştiremez ve genişletemez (HUMK m. 185/HMK m. 141). Mahkemece, dava dilekçesindeki talep sonucunu değiştiren ve genişleten dilekçeye göre kurulan hükmün, iddianın değiştirilmesi ve genişletilmesi yasağının kanunda öngörülen hangi istisnasına dayandığı açıklanmadan yazılı şekilde karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu»[1029]

√ «Takip ve dava konusu satıma konu davalı yana malın teslimine ilişkin irsaliyede imzası bulunan kişilerin tespit edilerek, davalı çalışanı olup olmadığı üzerinde durulup, gerek görüldüğü takdirde bu şahısların dinlenilmesi ve davalı adına mal almaya yetkili olup olmadıkları karar yerinde tartışılarak bir karar verilmesi gerekeceğini»[1030]

√ «Temyiz incelemesi yapılabilmesi için temyiz harcının yatırılması gerektiği nazara alınarak mahkemece temyiz başvuru ve temyiz harcının yatırılması konusunda HUMK 434/3. maddesi uyarınca işlem yapılmasından sonra yeniden gönderilmek üzere dosyasının mahkemesine GERİ ÇEVRİLMESİNE, karar verilmesi gerekeceğini»[1031]

√ «Karar düzeltme ile ilgili parasal sınırın altında olan davalara ait hükümlerin onanmasına veya bozulmasına ilişkin Yargıtay kararları hakkında karar düzeltme yoluna başvurulamayacağını»[1032]

√ «Tebligat memurunun hatalı davranışı nedeniyle yeni duruşma günü davacı vekiline tebliğ edilemediğinden dosyanın işlemden kaldırılmasına, daha sonra da davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu»[1033]

√ «Tarafları, konusu ve sebebi aynı olan bir davada verilen hüküm, diğer dava için kesin hüküm teşkil edeceğinden davanın reddine karar verilmesi gerektiğini»[1034]

√ «Davalının aldığı çekler karşılığı davacıya mal teslim etmediği, davalının davanın açılmasına sebep olduğu,dava açıldıktan sonra dava dışı hamiline çek bedellerinin 58.684,90 TL olarak ödendiği,davalının da çek bedeli olan 50.000,00 TL’lik mal teslimi yaptığı,davanın 50.000,00 TL bölümünün konusuz kalması sebebiyle ‘karar verilmesine yer olmadığına, 8.684,90TL’nin davalıdan alınarak davacıya ödenmesine’ karar verilmesine dair verilen kararda isabetsizlik bulunmadığını»[1035]

√ «Davacının açmış olduğu itirazın iptali davasına karşılık, davalının açmış olduğu menfi tespit davasında, kısmen borçlu olmadığına dair verilen karar Yargıtay’ca onanmışsa da, itirazın iptali davasında bilirkişi raporuna göre halen davalının daha davacıya ödenmemiş borcu bulunmasına göre, HMK.’nun 303. maddesine göre kesin hüküm sebebiyle davanın reddine karar verilemeyeceğini»[1036]

√ «Mahkeme kararında ‘%40 inkar tazminatına hükmedilmesine’ biçiminde bir ifadeye yer verilmişse de, bu tazminatın sorumlusunun kim olduğunun HMK. 297. maddesi uyarınca kararda açıkça belirtilmesi gerekeceğini»[1037]

√ «Davayı kabul eden mahkemenin, davacının borçlu olmadığı tutarı belirleyip “……davacının, davalıya ‘……TL borçlu olmadığının tespitine ……’ ” ş e k l i n d e karar vermesi gerekeceği, bunun yerine “borçlu olunan tutara” (olumlu tespit) hükmedemeyeceğini»[1038]

√ «Davacıların aynı konuda, davalı hakkında açtıkları menfi tespit davasının reddedilip hükmün temyiz edilmeden kesinleştiği anlaşıldığından, ‘kesin hüküm’ varlığı nedeni ile tekrar açılan menfi tespit davasının reddi gerekeceğini»[1039]

√ «Tarafların icra takibinden sonra protokol yaparak borcu belirlemeleri durumunda mahkemece anılan protokol üzerinde durularak ve kazanılmış haklar da gözetilmek suretiyle tüm delillerin birlikte değerlendirilmesi gerektiğini»[1040]

√ «Daha önce açılan ve reddedilen menfi tespit davasının kesinleşmesinden sonra TBK. 77. maddeye göre sebepsiz zenginleşmeye dayalı olarak dava açılamayacağını»[1041]

√ «Senedin vadeden sonra ciro edilmesi durumunda hamilin senetle ilgili hukuki ilişkiyi bildiği ve iyiniyetli hamil olmasının mümkün olmaması nedeniyle, borçlunun lehtara karşı ileri sürebileceği def’ileri hamile karşı da ileri sürebileceğini»[1042]

√ «Borçlu şirket vekilinin talebi, şikayetin yapıldığı tarih de gözetildiğinde, ‘icra takibinin ceza davası sonuçlanıncaya kadar durdurulması’ olduğu, halde mahkemece, ‘istek gibi takibin durdurulmasına karar verilmesi’ gerekirken, istek dışına çıkılarak ‘takibin iptaline’ karar verilmesi hükmün bozulmasını gerektirir ise de; bu hususun düzeltilmesi yeniden yargılamayı gerekli kılmadığından düzeltilerek onanması gerekeceğini»[1043]

√ «Davanın devamı sırasında, taraflardan birinin ölümü durumunda, mahkemece mirasçılarına duruşma günü bildirilip taraf teşkili sağlandıktan sonra yargılamaya devam edilmesi gerektiğini»[1044]

√ «Birleştirilen davalar bağımsızlıklarını koruduklarından asıl ve birleştiren davalar bakımından ayrı ayrı hüküm kurulması gerekeceğini»[1045]

√ «Mahkemece Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 74’üncü (yeni Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 26’ncı) maddesinde öngörülen ‘taleple bağlılık’ kuralına aykırı şekilde hüküm kurulmasının usul ve yasaya aykırı olacağını»[1046]

√ « ‘Şimdilik’ kaydıyla kısmen borçlu olunmadığının tespiti şeklinde dava açılmasının usul ve yasaya aykırı olduğunu»[1047]

√ «Davacı talebinde kısmen haklı olduğundan davanın kısmen kabulüne karar verilmesi gerekeceğini»[1048]

√ « ‘Anayasanın 141/3 maddesi bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır,’ buyurucu hükmü, HUMK. 388. (yeni HMK. 297.) maddesinde de kararın kapsayacağı hususlar ayrıntılı biçimde belirtilmiş olması, bu maddenin 3. bendine göre; mahkeme kararlarında iki tarafın sav ve savunmalarının özeti, anlaştıkları ve anlaşmadıkları hususlar, çekişmeli konular hakkında toplanan deliller, delillerin tartışılması, red ve üstün tutulma nedenleri, sabit görülen vakıalarda bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebebin açıkça gösterilmesi zorunlu olduğundan, gerekçesiz şekilde hüküm kurulmasının bozmayı gerektireceğini»[1049]

√ «Yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunulan davada, kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre temyiz itirazlarının reddine karar verilmesi gerekeceğini»[1050]

√ «Davacı vekili dava dilekçesinde, müvekkili aleyhine girişilen icra dosyasında talep edilen 362.704,00 TL.’den borçlu bulunmadıklarını ancak şimdilik bunun 8.400,00 TL’lik kısmı yönünden menfi tespit istemi ile dava açtıklarını, bakiye kısım için menfi tespit davası açma haklarını saklı tuttuklarını bildirmiştir. Görüldüğü gibi dava dilekçesinde talep kısmi menfi tespit talebidir. Menfi tespit davası kısmi olarak açılamaz. Davanın bu nedenle reddi gerekirken işin esasına girilerek yazılı şekilde hüküm kurulmasının doğru görülmeyeceğini»[1051]

√ «Kabul, davayı sona erdiren taraf işlemlerindendir. Mahkemece davalı Fatih’in kabul beyanına rağmen bu davalı hakkındaki davanın da reddine karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olacağını»[1052]

√ «Süresinden sonra yapılan temyiz istemleri hakkında mahkemece bir karar verilebileceği gibi 01.06.1990 gün ve ¾ sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca Yargıtay tarafından da karar verilebileceğinden, süresinden sonra yapılan temyiz isteminin reddi gerekeceğini»[1053]

√ «Özel Dairece bozma ilamının (2) numaralı bendinde önce gerekçe açıklanmamakla birlikte cezai şart düzenlemesinin muvazaalı olduğu tespiti yapılmış, bilahare bu tespite aykırı olarak; bu kez, cezai şartın geçerli olduğunun kabulü ile miktar incelemesine girilerek fahiş olduğundan bahisle indirim yapılması gerektiği yönünde yukarıda açıklanan şekilde bozma yapılmış olması karşısında Özel Daire bozma ilamının kendi içinde çelişkili değerlendirme içerdiği, bu çelişkiden anlaşıldığı üzere bozma ilamının açık bir hataya dayalı olduğunu»[1054]

√ «Her iki davanın aynı sebepten doğması ve biri hakkında verilecek kararın diğerini de etkileyecek olması dikkate alındığında da aralarında bağ bulunduğundan, birleştirilerek görülmeleri gerektiğini»[1055]

√ «Sağlıklı bir temyiz incelemesi yapılabilmesi için hükme esas alınan deliller ile dava evrakının eksiksiz olması ve işlem sırasına göre belli bir düzen içinde bulunmasının gerekeceği, bu gereğin yerine getirilmesine yönelik olarak Hukuk ve Ticaret Mahkemeleri Yazı İşleri Yönetmeliğinin 25. maddesinde ‘dava dosyalarının düzenlenmesine ilişkin’ kuralların açıklanmış olduğunu»[1056]

√ «Taraflar, dava sırasında, dava ve takipleri sonuçlandıran sulh protokolü imzalamalarına karşın davacının protokole rağmen davaya devam etmesinin, davanın reddini gerektireceğini»[1057]

√ «Taraflar arasındaki protokole aykırı olarak icra takibine devam edilmesine ve haciz talebinin yerinde olmamasına rağmen, davacının 126.635 TL tutarındaki borcu davada kabul ettiği ve davada bu miktarın dışında kalan talep ile borçlu olmadığının tespitini istediği gözetilerek 25.04.2007 tarihi ile davalının ne miktarda asıl borçtan fazla talepte bulunduğunun belirlenerek bu miktar yönünden davanın kabulüne karar verilmesinin gerekeceğini»[1058]

√ «Çekin davanın devamı süresinde ilgili bankaya iade edilmesi durumunda dava konusuz kalacağından, ‘esas hakkında karar verilmesine yer olmadığına’ ilişkin karar verilmesi gerekeceğini»[1059]

√ «Davacının, ‘davalılardan biri hakkındaki davayı atiye terk ettiğini’ belirtilmesine rağmen, bu davalı hakkında açılan davanın reddi şeklinde hüküm kurularak, nisbi vekalet ücretine hükmedilemeyeceğini»[1060]

√ «Mahkemece delil toplanması ve yargılamayı gerektirmeyen, yoruma dayalı basit itirazlardan olduğu iddiasıyla İcra Tetkik Merciinin görevinde olduğu gerekçesiyle reddedilen davada, dava dilekçesindeki anlatım itibariyle İİK’nun 72. maddesine dayalı menfi tespit davası olduğundan bahisle HUMK’nun 76. (yeni HMK.’nun 33.) maddesi uyarınca olayların açıklanmasının taraflara, hukuki nitelendirilmesinin hakime ait bir görev olduğundan ve dava dilekçesinde bonodan dolayı borçlu bulunmadığının tespiti istendiğinden mahkemece İİK’nun 72. maddesi uyarınca işin esasına girilerek toplanacak delillerle birlikte değerlendirilmesi gerekeceğini»[1061]

√ «Menfi tespit davasında ‘kesin hüküm’den söz edebilmek için, her iki davanın taraflarının konularının ve dayanılan hukuki sebebinin HMK’nun 303. maddesi gereğince aynı olması gerekeceği, dava konularının aynı olduğu ve taraflar yönünden bir irtibatın bulunduğu saptanırsa önceki hükmün güçlü delil olduğunun nazara alınması gerekeceğini»[1062]

√ « ‘Aynı bonoya dayanılarak mükerrer takip yapıldığı’ iddiasına dayalı menfi tespit davasında, aynı vadeli ve aynı meblağlı olan bonoya dayalı olarak ikinci kez takip yapıldığı dosya içerisinden anlaşılmasına rağmen, mahkemece davacının ‘mükerrerlik iddiası’ üzerinde durulmadan verilmiş olan kararın bozulması gerekeceğini»[1063]

√ «Davacı yanca hükmün masraf bakımından düzeltilerek onanması istenmişse de, temyiz dilekçesinin harçlandırılmadığı ve temyiz defterine de kaydedilmediği durumlarda, yasaya uygun bulunmayan temyiz istemleri hakkında mahkemece bir karar verilebileceği gibi, Yargıtay’ca da bu yolda karar verilebileceğini»[1064]

√ «Taraflar arasında aynı konuda açılan alacak davasının kesinleşmiş ilamının, bekletici mesele yapılan davada da kesin hüküm teşkil etmesi sebebiyle davanın reddi gerekeceğini»[1065]

√ «Davacının aynı konuda açmış olduğu daha önceki davasından ‘feragat’ ettiği, feragatın kesin hükmün sonuçlarını doğurması sebebiyle, ‘menfi tespit ve istirdada dair talebin kesin hüküm nedeni ile reddine’ karar verilmesinde isabetsizlik bulunmadığını»[1066]

√ «Yeniden yargılamayı gerektirmese de bozmayı gerektirecek maddi hatanın kararda yer alması halinde HMK’nun 372. maddesi uyarınca hükmün düzeltilerek onanmasına karar verilmesi gerekeceğini»[1067]

√ «Kesin süre verilen hallerde; taraflara usulüne uygun süre tanınması ve delillerini sunması için yasal şekil şartlarını taşıyan ve sonuçlarının da açıklandığı bir kesin süre verilmesi gerekeceğini»[1068]

√ «Hüküm sonucu kısmında gerekçeye ait her hangi bir söz tekrar edilmeksizin isteklerin her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların mümkünse sıra numarası altında birer birer açık şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesinin gerekeceğini»[1069]

√ «Menfi tespit davasında takip alacaklısı hakkında tefecilik suçundan dolayı verilen mahkumiyet kararının mahkemece değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekeceğini»[1070]

√ «HMK’nun 33. maddesi uyarınca olayların açıklanmasının taraflara, hukuki nitelendirmesinin ise hakime ait görev olduğunu»[1071]

√ «Özellikle karar başlığına davalının yanlış yazılmış olmasının HUMK’nun 459. (yeni HMK.’nun 304.) maddesi uyarınca her zaman düzeltilebileceğini»[1072] (HMK. m. 304)

√ «Takip konusu edilen çeklerin rıza hilafına elden çıktığı ve keşideci imzasının davacı şirket yetkilisine ait olmadığı iddialarına dayalı menfi tespit davasında, davalı savunmasında ‘çekler üzerinde grafolojik inceleme yapılmasını istemiş; taraf vekilleri de icra mahkemesinde yapılan incelemeyi kabul ettiklerine dair bir beyanda bulunmamış olduklarından, mahkemece çekler üzerinde usulüne uygun biçimde imza incelemesi yapılması gerekeceğini»[1073]

√ «Birleştirilen dosyalar bağımsızlıklarını koruduğundan her biri hakkında hüküm kurulması gerekeceğini»[1074]

√ «Davacı-karşı davalı hakkında açılan karşı dava 16/12/2003 tarihinde işlemden kaldırılmış ve hüküm tarihi olan 16/05/2006 tarihine kadar da yenilenmediğinden, karşı dava yönünden HMK. 150. maddesi gereğince bir hükmün kurulmasının gerekeceğini»[1075]

√ «Mahkemece sadece ‘davacının davalıya borçlu olmadığının tespitine’ karar verilmesi ile yetinilmesi gerekirken, 3. kişilerin haklarını ihlal edecek şekilde karar verilemeyeceğini»[1076]

√ «Mahkemece menfi tespit yönünden bir karar verildiği halde, davacının manevi tazminat talebi ile ilgili olumlu ya da olumsuz karar verilmediğinden, bu durumun hükmün bozulmasını gerektireceğini»[1077]

√ «İİK. 72. maddeye dayalı olarak açılan davalarda alacaklı veya borçlunun takip hukukuna ilişkin itirazlarının değil, borcun varlığına yönelik itirazlarının incelenerek değerlendirilmesi gerektiğini»[1078]

√ «Dava dilekçesi ile borçlu olunmadığının tespiti ile ödenmek zorunda kalınacak paranın da istirdadı talep edildiğinden istirdat istemi hakkında da hüküm tesisi gerektiğini»[1079]

√ «Dava konusu çekin tahrifattan önceki bedelinin 4.000,00-TL olup, davacı keşideci bu miktardan borçlu olduğundan, mahkemece bu yön gözardı edilerek ‘keşidecinin 10,000-TL yönünden borçlu olmadığının tespitine’ karar vermesi gerekirken, davanın tümden kabulüne karar verilmesinin bozmayı gerektireceğini»[1080]

√ «Mahkemece alınan raporlar birbiriyle çelişse dahi hakimin, bunlardan birine dayanarak karar verebileceği gibi hiçbirini hüküm kurmaya yeterli bulmaz ise yeniden bilirkişi raporu alabileceğini»[1081]

√ « ‘Dava ve takip konusu çeklerdeki imzanın davacıya ait olmadığı’nın Adli Tıp Kurumunun raporu ile tespit edildiğinden, davanın ve birleştirilmesine karar verilen davaların ‘ayrı ayrı kabulüne karar verilmesi’ gerekeceğini»[1082]

√ «Aynı mahkemede çalışan birden çok zabıt katibinden biri ile gerekçeli kararın yazılıp imzalanması durumunun, kararların güvenirliliğine nakise getirmeyeceği, yapılan işlemlerde hukuka aykırı bir durum bulunmadığını»[1083]

√ «Menfi tespit davasından feragat edildiği davanın feragat nedeniyle reddine dair hükmün de kesinleştiği belirtildikten sonra, söz konusu feragat beyanının HUMK’nun 95. (yeni HMK.’nun 311.) maddesi gereğince kesin bir hükmün hukuki neticelerini doğuracağı ve maddi anlamda kesin hüküm teşkil edeceği, davalının artık davacıya bu çekten dolayı borcu bulunduğunun kabulü gerekeceği; temyize konu kararın gerekçesinde ise, bu kez, menfi tespit davasındaki anılan feragatin ve kesinleşen ret kararının, eldeki dava yönünden kesin ve güçlü delil oluşturacağı belirtildiği, bu durumda, temyize konu kararın gerçekte bir direnme kararı değil; bozulan önceki karardaki gerekçeden tamamen farklı bir gerekçeyle oluşturulduğu, yeni bir hüküm niteliğinde bulunduğu, bu nedenle dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerektiğini»[1084]

√ «Davanın taraflarından birisinin ölümü ile mirasçıları davada o tarafın yerini alır ve ölümle birlikte karşı tarafın oluru olmaksızın yasal bir taraf değişikliği meydana gelmesi ve hükmün mirasçılar adına verilmesi gerekeceğini»[1085]

√ «Hatalı yargı yolunda (idari yargıda) görevsizlik kararı ile sonuçlanan davanın ne şekilde ve hangi sürede adli yargıda (hukuk mahkemesinde) ikame edileceği konusunda HUMK’da bir düzenleme bulunmadığı- Hukukun görevinin toplumsal yaşamı düzenlemek ve ilişkilerden doğacak sorunları gidermek olduğu, yasanın bir düzenleme öngörmediği davranış biçiminin çözümsüz bırakılması düşünülemeyeceği; hakimin, hukuk yaratma alanına girebilmesi için çözümü gereken olaya uygulanabilir kanun hükmü veya örf ve adet kuralının bulunmamasının aranacağı, hakimin kanun boşluğunu doldururken takip edeceği yolun; Medeni Kanunun 1. maddesinde açıklandığı üzere kanun koyucu gibi hareket etmekten ibaret olduğu, bu aşamada hakimin, kanun koyucunun yapacağı gibi, tarafların karşılıklı menfaatlerini tespit ederek, bunları adalet süzgecinden geçirip hayat ihtiyaçlarını karşılayan ve aynı zamanda mevcut hukuk düzeni ve hukuki güvenlikle bağdaşan bir kural bulacağını»[1086]

√ «Malatya’da ayrıca görevlendirilmiş tüketici mahkemesi bulunmadığından, davaya tüketici mahkemesi sıfatıyla bakılması gerektiğine karar verilmiş ve tüketici mahkemesi sıfatıyla direnme hükmünün kurulduğu, bu durumda ilk karar asliye hukuk mahkemesince verildiği halde, direnme hükmü tüketici mahkemesi sıfatıyla verildiğinden, ortada varlığından söz edilebilecek bir direnmenin mevcut olmadığını»[1087]

√ «Tüketici Mahkemelerinde basit yargılama usulü uygulanmakta olup; bu yargılama usulüne göre bakılan dava ve işlerin adli ara vermede de görüleceği, dolayısıyla temyiz süresi dahil tüm yasal sürelerin de adli ara vermede işlemeye devam edeceğini»[1088]

√ «Davacı vekilinin 12/05/2003 tarihli duruşma yönünden mazeret bildirdiği ve mazeretin mahkemece kabul edildiği, yargılamanın 15/09/2003 tarihine ertelenmiş ise de, yeni duruşma gününün davacıya usulen tebliğ edilmediği, usul hukukunda ‘duruşma gününün kalemden öğrenilmesine’ biçiminde karar verilebilmesine olanak sağlayan bir hükmün bulunmadığını»[1089]

√ «Kesin hükmün amacının kişiler arasındaki uyuşmazlıkların kesin bir biçimde çözümlenmesi olduğu, bu amacın gerçekleşmesinde, hem kişilerin hem de Devletin yararının olduğu, çünkü kişilerin, arasındaki uyuşmazlığın kesin bir biçimde sonuçlanması için dava sırasında bütün olanaklarını kullanacakları ve dava sonucunda verilecek kararla artık, bu uyuşmazlığın sona ermesini isteyecekleri, bu açıdan, Devletin de menfaatinin söz konusu olacağı, çünkü Devletin, mahkemelerin sınırsız bir biçimde aynı uyuşmazlık (dava) ile, sürekli ve yinelenerek meşgul edilmesini istemeyeceklerini»[1090]

√ «Ortada direnme kararı bulunmayıp bozmadan sonra ibraz edilen yeni belgeye ve ortaya çıkan yeni bir olguya dayanan yeni bir hükmün bulunduğu, bu nedenle yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Özel Dairesine gönderilmesi gerekeceğini»[1091]

√ «Mahkemece bozma ilamına karşı tarafların beyanlarının alınması sırasında, bozma ilamı gereğine uygun olarak tarafların uyuşmazlıkla ilgili açıklayıcı beyanlarının alınması ve ilk hükümden farklı olarak 1.000.000.000 TL’lik kısım için davanın konusuz kaldığı yönünde karar verilmiş olması karşısında, verilen 27.05.2005 günlü karar direnme kararı olmayıp bozmadan esinlenilerek ve yeni olgular eklenerek verilmiş yeni bir hüküm olduğundan yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Özel Dairesine gönderilmesi gerekeceğini»[1092]

√ «Yerel mahkemenin HUMK. m.429’a (yeni HMK. m. 363’e) göre, eski kararda direnirken bu kararın gerekçesini genişletebileceği, ancak yeni bir delile dayanamayacağı, mahkemece, bozmadan önce dosya arasında olmayan, yerel mahkemenin ve Özel Dairenin incelemesinden geçmeyen, bozmadan sonra dosya arasına konulan menfi tespit dosyasına dayalı olarak direnme kararı verildiğinden, ortada varlığından söz edilebilecek bir direnme kararı mevcut olmayıp, yeni bir hükmün söz konusu olacağını»[1093]

√ «Davaya konu uyuşmazlığın, gerek Özel Dairenin bozma kararından ve gerekse yerel mahkemenin direnme hükmünden daha sonra yürürlüğe girmiş olan 5464 sayılı K.’nun Geçici 4. maddesindeki düzenleme çerçevesinde yerel mahkemece yeniden ve ayrıca değerlendirilmesi; bu meyanda, davacının 5464 sayılı K.’nun Geçici 4. maddesi uyarınca, borcunun yeniden yapılandırılması istemiyle yasal 60 günlük süre içerisinde davalı bankaya veya avukatına bir başvuruda bulunmuş olup olmadığının araştırılması; bu araştırma sonucunda davacının yasal süre içerisinde başvuruda bulunmadığının saptanması durumunda, uyuşmazlığın şimdiki gibi 4822 sayılı K. çerçevesinde ve ancak Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma ilamında açıklanan esaslara uygun şekilde çözülmesi; başvurunun varlığı saptandığı takdirde ise, durumun 5464 sayılı K.’nun Geçici 4. maddesi kapsamında değerlendirilmesi ve ortaya çıkacak uygun sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekeceğini»[1094]

√ «Menfi tespit davası devam ederken davacı şirketin iflasına karar verilmiş ise müflis şirketin davacı ve davalı olduğu hukuk davalarına ancak alacaklıların ikinci toplanmasından on gün sonra devam olunabileceğini»[1095]

√ «Bir karara karşı temyiz ve karar düzeltme yoluna gidilip gidilmeyeceği, kararın verildiği tarihte yürürlükte olan hükümlere göre belirleneceğini»[1096]

√ «Direnme kararı, temyiz eden davacıya 25.10.2004 tarihinde tebliğ edilmiş; ancak eksik posta giderlerinin tamamlanması için gönderilen ve yine 25.10.2004 tarihinde tebliğ edilen muhtırada öngörülen 7 günlük süre geçirildikten sonra 12.11.2004 tarihinde giderler tamamlanmak su­retiyle temyiz yoluna başvurulmuş olduğundan, mahkemece usulün 434/son fıkrası uyarınca ‘kararın temyiz edilmemiş sayılmasına’ karar verilmesi gerekeceğini»[1097]

√ «Davacı yan, çekler nedeniyle alacaklı olduğunu iddia ederken davalı taraf davacının yapmış olduğu ödemeleri düşmeden takip yaptığını bildirerek karşı dava olarak da menfi tespit davası açmış olup davacı şirketin alacağına istinaden yapmış olduğu takibe konu vaki itiraz üzerine, açılan itirazın iptali davasında borçlu davalı şirketin yapmış olduğu ödemeleri savunma olarak ileri sürmesi ve buna göre tarafların haklılık durumu belirlenip bir karar verilmesi gerekeceğini»[1098]

√ «İpoteğin fekki istemine ilişkin davada, ikrar davalıyı bağlayacak olup, sözü edilen resmî belge ve ikrara göre, davacı ve davalı, borçlu ve alacaklı olmayıp, dava konusu ipotekte hukukî dayanaktan yoksun olduğundan, davacı halefinin, selefinin hakkını kullanarak gerek davalıya ve gerekse Borçlar Yasasının 167. maddesi hükmünce ipoteğin yarısını temellük eden kişiye karşı ipoteğin iptalini isteyebilmesi gerekeceğini»[1099]

belirtmiştir.



[1] UYAR, T. Olumsuz Tespit Davasında Yargılama Usulü (Yargıtay D. Temmuz/2005, s:367-392)

[2] Bknz: 19. HD. 28.02.2013 T. 16548/3783; 23. HD. 11.03.2013 T. 991/1428

[3] Bknz: 19. HD. 17.05.2012 T. 3644/8311

[4] KARAYALÇIN, Y. Özel Hukukta Meseleler ve Görüşler II, s:132

[5] Bknz: 11. HD. 23.9.1982 T. 3349/3606

[6] Bknz: 11. HD. 15.10.1981 T. 3758/4229

[7] Bknz: 11. HD. 16.10.1987 T. 5084/5396

[8] Bknz: 11. HD. 21.4.1987 T. 1465/3221

[9] Bknz: 11. HD. 3.2.1984 T. 103/505

[10] Bknz: 19. HD. 24.04.2014 T. 10420/7895

[11] Bknz: 11. HD. 10.4.1987 T. 2222/2115

[12] Bknz: 11.  HD. 27.1.1987 T. 6877/271; 8.10.1985 T. 3926/5125

[13] Bknz: 11. HD. 24.4.1984 T. 1610/2306

[14] Bknz: 11. HD. 29.6.1982 T. 3154/3163

[15] Bknz: 11. HD. 11.12.1975 T. 5113/7285

[16] Bknz: 13. HD. 20.4.1984 T. 1479/3067 

[17] Bknz: 11. HD. 15.10.1981 T. 3758/4229

[18] Bknz: 11. HD. 15.11.1982 T. 13003/13131

[19] KURU, B. El Kitabı, s: 367 - KURU, B. Menfi Tespit ve İstirdat Davası, s: 80 - KURU, B. İcra ve İflâs Hukuku, C: 1, s: 499 vd. - KARAYALÇIN, Y. Ticari Senetler, s: 321 -TÜRK, A. Maddi Hukuk ve İcra-İflas Hukuku Yönleriyle Menfi Tespit Davası, 2006, s: 120

[20] MUŞUL, T. İcra ve İflâs Hukukunda Menfi Tespit ve İstirdat Davaları, 2014, s: 78

[21] Bknz: 19. HD. 17.2.1992 T. 127/179; HGK. 25.1.1989 T. 11-802/7

[22] Bknz: 11. HD. 30.5.1991 T. 2285/3573 

[23] Bu konuda ayrıca bknz: Yuk. 
Yüklə 12,14 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   101   102   103   104   105   106   107   108   ...   111




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin