İlamsiz icra takiBİ-İcra iflas hukuku madde 42 Para borcu ve teminat için takip



Yüklə 12,14 Mb.
səhifə65/111
tarix16.05.2018
ölçüsü12,14 Mb.
#50567
1   ...   61   62   63   64   65   66   67   68   ...   111
[799]

«Dava konusu bonoların ihdas nedeni hanesinde ‘nakden’ ibaresi bulunduğu ve davalı/alacaklı bononun elden verilen para borcu karşılığında düzenlendiğini savunduğu, davalı/borçlu kooperatifin ise, açılan ceza davasını da dayanak göstererek bononun usulsüz ve karşılıksız olduğunu ileri sürdüğü davada, bonoların kooperatifi temsile yetkili eski yöneticilere ait çift imzayı içermekte ise de temsile yetkili kişilerin ancak kooperatif namına onun amacının gerektirdiği hukuki işlemleri yapabileceklerinden ve kooperatif ana sözleşmesinin ‘Amaç ve Faaliyetler’ başlıklı 6/5. maddesinde de ‘kooperatifin ancak finans kuruluşlarından borç alabileceği’ öngörüldüğünden özel kişiye elden borçlanma niteliğindeki bu borçlanmanın geçerli olmayacağını»[800]

«Kooperatiften ayrılan ortağın, ödemiş olduğu aidatın tamamını değil, ayrıldığı yıl bilançosuna göre hesaplanacak olan genel gider payı düşüldükten sonra bakiyenin iadesini talep hakkını haiz olup, bilançonun kabulü suretiyle kesinleşmesinden itibaren bir ay geçtikten sonra bu hakkın talep edilebileceği, ödemenin kooperatifin mevcudiyetini tehlikeye düşürecek olması nedeniyle geciktirilmesine ilişkin bir genel kurul kararı alınsa ve bilirkişi raporu ile saptansa dahi, bu husus kooperatife, ödemeyi geciktirme hakkı verse dahi, alacağın muacceliyet tarihini etkilemeyeceğini; asıl alacak ve işlemiş faiz miktarının toplamı üzerinden nispi harç yatırılmış ise, vekalet ücretinin davalı yararına hükmedilmesi gerekeceğini»[801]

«İİK’nun 72. maddesine dayalı menfi tespit, tazminat tahsili ve ipoteğin terkini talebiyle açılan davada, ipotek akit tablosunun konusu karz ipoteği olup, resmi senette yazılanın aksini savunan davacının bu hususları ispat etmesinin gerekeceğini»[802]

«Açılmış olan davanın, ödeme emrinin iptaline yönelik ‘menfi tespit’ niteliğinde olup, maddede belirtilen; ‘böyle bir borcu olmadığı’, ‘kısmen ödendiği’ veya ‘zamanaşımına uğradığı’ yönündeki iddialar dışında yeni ve ayrı bir itiraz nedeninin ileri sürülemeyeceği, İcra ve İflas Kanunu’nun 72. maddesine koşut bir düzenlemeye 6183 sayılı Kanun’da yer verilmemiş olması karşısında, 7 günlük hak düşürücü süreyi geçiren borçlunun, aynı konuda yeni bir menfi tespit davası açma olanağının bulunmadığını»[803]

«Yerel mahkemenin, aynı ipotekle ilgili terkin talebini ret ve fakat menfi tespit istemini kabul etmiş bulunmasının, kurulan hükmün salt ve bu nedenle çelişkili olduğunun kabulünü gerektirmeyeceği gibi; Özel Dairece temyizen incelenerek, usul ve yasaya uygun bulunup bulunmadığı konusunda denetlenmesi olanağını da ortadan kaldırmayacağını»[804]

«Mahkemece, davacının verilen çeklerin sipariş edilen mallara karşılık avans olarak verildiğini iddia ettiği, BK 182/2. (şimdi; TBK. 207.) maddesine göre alışverişlerin anında peşin olarak yapıldığı karine olduğundan ve ayrıca çek ödeme vasıtası olduğundan çekin avans olarak verildiğini yazılı belge ile davacının ispat etmesi gerektiği, davacı tarafından bu hususta belge sunulmadığı gibi yemin deliline de dayanılmayacağının beyan edildiği, bu sebeple çeklerin yapılan alışverişe karşılık ödeme olarak verildiğinin kabul edildiği, davacının takibe konu çeklerin bedelleri toplamı olan 9.840,00 YTL tutarı kadar davalıya borçlu olduğu gerekçesi ile davanın kısmen kabulüne karar verilmesinin gerekeceğini»[805]

«Söz konusu sözleşme deprem yönetmeliğinden sonra imzalanmış ise de sözleşme eki avam proje 1975 Deprem Yönetmeliğine göre hazırlanmış olduğundan, idarenin isteği doğrultusunda gerçekleştirilecek olan zemin etüdü ve yeni projelerin tazmini için ek bir süreye ihtiyaç olduğu, bu yüzden 2000 yılındaki ödeneğin harcanamamış olması nedeniyle yükleniciye bir kusur izafe olunamayacağından, gerekli olan sürenin davacıya verilmesinin gerektiği ve ödeneğin de aktarılmasının gerekeceğini»[806]

«Dava konusu icra takibinin dayanağı ilamın konusu yayının yapıldığı tarihte yürürlükte bulunan Basın Kanunu’nun 4756 sayılı Kanunun 20. maddesi ile değişik 17/2. maddesinde ‘zarar doğurucu fiilin işlenmesinden doğan mevkutenin devredilmesi, başka bir mevkute ile birleşmesi veya sahibi olan gerçek kişi ya da şirketin herhangi bir suretle değişmesi halinde mevkuteyi devralan, birleşen ve her ne suretle olursa olsun mevkutenin sahibi gerçek kişiler ile anonim şirketlerde en üst yönetici de, bu fiil nedeniyle hükmedilen tazminattan birinci fıkrada sayılanlarla birlikte müştereken ve müteselsilen sorumludur’ şeklinde düzenleme yapılmıştır. Bu yasal düzenleme uyarınca davacıların icra takibi borçlusundan takibe dayanak ilamın konusu yayınının yapıldığı ‘Şok’ gazetesini yayın tarihinden sonra devralmaları, onların gazetenin önceki borçlarından sorumluluklarını kaldırmaz. Aksine önceki imtiyaz sahibi ile birlikte müşterek müteselsil sorumluluklarını gerektirir. Bu haliyle davanın tümden reddi gerekir. Anılan yön gözetilmeden ‘davacının takibe dayanak ilamda taraf olmadıkları’ gerekçesiyle ‘borçlu olmadıklarının tespitine’ karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, hükmün bozulmasına neden olacağını»[807]

«Ödeme emrinin iptali istemine ilişkin olarak 6183 sayılı Kanunun 55. maddesine dayalı açılacak dava ‘menfi tespit’ niteliğinde olup, ‘böyle bir borcu olmadığı’ veya ‘kısmen ödendiği’ veya ‘zamanaşımına uğradığı’ iddiaları dışında başka bir itiraz nedeninin ileri sürülemeyeceğini- Tahsil edilmesi istenen alacak, kamu alacağı niteliğinde imtiyazlı olup sürümcemede kalması önlenerek, hızla tahsili sağlanmak istenmekte olup 6183 s. Kanunda, İcra ve İflas Kanununun 72. maddesine koşut bir hükme yer verilmemiş bulunması karşısında, yasada öngörülen 7 günlük itiraz süresini geçiren kamu alacağı borçlusunun, aynı konuda yeni bir menfi tespit, istirdat davası açamayacağını»[808]

«Ekonomik kriz döneminde bankacılık faaliyetlerini sürdürebilmek için yüksek oranda faiz uygulamak zorunda kalan bankanın            -maddi ve manevi koşullarının gerçekleşmiş olması nedeniyle- müzayaka halinde bulunduğunun kabul edilerek bankanın müşterisinin uyguladığı faiz oranının fahiş ve ahlaka uygun olmayan bir oran olduğu kabul edilerek müşterisinin bu oranda kendisine faiz ödenmesini istemesinin MK.’nun 2. maddesine aykırı olacağını»[809]

«Kamu alacağı niteliğindeki prim borcu ve gecikme zammına dayalı ödeme emrinin iptali davasının, ödeme emrinin tebliğinden itibaren, 7 günlük hak düşürücü sürede açılmasının gerekeceğini, menfi tespit davası niteliğindeki bu davada, ‘böyle bir borcun olmadığı’ veya ‘kısmen ödendiği’ veya ‘zamanaşımına uğradığı’ iddiaları dışında başka bir itiraz nedeninin ileri sürülemeyeceğini»[810]

«Ekonomik kriz döneminde bankacılık faaliyetlerini sürdürebilmek için yüksek oranda faiz uygulamak zorunda kalan bankanın              -maddi ve manevi koşullarının gerçekleşmiş olması nedeniyle- müzayaka halinde bulunduğunun kabul edilerek bankanın müşterisinin uyguladığı faiz oranının fahiş ve ahlaka uygun olmayan bir oran olduğu kabul edilerek müşterisinin bu oranda kendisine faiz ödenmesini istemesinin MK.’nun 2. maddesine aykırı olacağını»[811]

«Muaccel bir borcun borçlusunun, alacaklının ihtarıyla mütemerrit olacağını, davacı, icra takip tarihinden önce çektiği 30.3.2006 tarihli ihtarında bakiye borcun en kısa zamanda ödenmesini istemiş ise de, bu ihtar ödeme süresini açık bir şekilde gösterdiğinden yasanın aradığı anlamda borçluyu temerrüde düşürecek mahiyette bir ihtar olmadığını, yine taraflar arasında düzenlenen 21.10.2005 tarihli harici satış sözleşmesinde’ 10.000,00 YTL’nin ödendiği tarihinin belirleneceği’ düzenlenmiş olup, bu düzenlemenin kesin vade olarak kabul edilemeyeceğini, sonuç itibariyle davacıların icra takip tarihinden önce temerrüde düşürüldüğü kanıtlanamadığından, davalının icra takibinde işlemiş faiz talebinde bulunmasının mümkün olmadığını»[812]

«Davacının 28.02.2007 tarihli duruşmadaki beyanı ve davalı asilin yeminli beyanına göre, davaya konu senedin davacı tarafından dava dışı oğlunun borcu nedeniyle davalıya verildiği, bu suretle davacının BK’nun 110. (şimdi; TBK. 128.) maddesine göre senet borcundan sorumlu olduğu, ödeme iddiasının yazılı belge ile kanıtlanamadığı, takip sırasında zamanaşımı itirazında bulunulmaması nedeniyle dava sırasında zamanaşımı defi ile borçlu olmadığının tespiti istenemeyeceği ve davalı asilin teklif edilen yemini eda etmesi gerekçesiyle ispat edilemeyen davanın reddi gerekeceğini»[813]

« ‘Dava konusu çekim tutanaktır’ başlıklı adi senet sebebiyle BK’nun 114/2. (şimdi; TBK.’nun 133/2.) maddesi gereğince hukuki kıymetini kaybettiğini BK’nun 114/2. (şimdi; TBK.’nun 133/2.) maddesine göre mevcut borç için kambiyo taahhüdünde bulunmanın veya yeni bir alacak senedi imza etmenin tecdit anlamına gelmediği ancak tarafların senede karşılık daha yüksek meblağlı başka senetler verilmesini ve 400 milyarlık temlikle bulunmasını kararlaştırmakla yeni bir borç münasebeti başlattığının kabulü gerektiği, açıkça önceki çeklerin yerine bonoların verilmesi nedeniyle dava konusu çeke dayanılarak takibe girişilemeyeceği kötüniyetli sebebiyle %40 kötüniyet tazminata hükmedilebileceğini»[814]

«Örnek daire maliyet bedelinin genel kurul kararı ile tespit edilmiş olmadığı, bu itibarla, mahkemece, davacının talebinin olumsuz tespit içerdiği de kabul edilerek, bu açıdan işin esasına girilip, kooperatif defter ve belgeleri üzerinde uzman bilirkişi aracılığıyla inceleme yaptırılıp, davacının kooperatife ödediği miktar ile örnek dairenin maliyetinin tespit edilip, bu miktarı aşan ve kooperatif tarafından varlığı iddia edilen borç yönünden ihraç kararı iptal olunan davacının borçlu olmadığının tespitine karar verilmesinin gerekeceğini»[815]

«Somut olayda davacı hem borçlu olmadığının tespitini hem de davalıdan alacaklı olduğunu belirterek alacak talebinde bulunmuştur. Alacak davalarında tazminata hükmedilemeyeceğinden, sadece menfi tespit davası yönünden tazminata hükmedilmesi gerekirken, alacak talebinin reddi nedeniyle de tazminata hükmedilemeyeceğini»[816]

«Tanık anlatımları, ceza dosyası içeriği ve toplanan delillere göre taraflar arasında alacak-borç ilişkisi bulunmadığı ve davaya konu senette gerçek lehtar-alacaklı sıfatı bulunmadığından, bu senetten dolayı, davacının davalıya borçlu olmadığının tespitinin gerekeceğini»[817]

«Dava konusu çekin sipariş edilen mallara karşı avans olarak verildiğini ve karşılığında mal gönderilmediğini iddia eden taraf bakımından çekin iptalinin gerekeceğini, davalının davacı ile ticari ilişkisinin olmadığını ve hamiline düzenlenmiş çeki cirosuz olarak dava dışı 3. kişiden teslim aldığına dair iddia ve savunmasının kanıtlanmasına olanak tanınarak, aralarında ticari ilişki olup olmadığının araştırılması gerekeceğini»[818]

«Taşınmaz üzerindeki ipoteğin üst sınır ipoteği olması sebebiyle davacının da sorumluluğunun da ipotek miktarı olan 20.000,00-TL ile sınırlı olacağı, MK’nın 796/1 ve 766 maddelerindeki emredici hükümleri bertaraf etmeye yönelik olarak sözleşmeye konan kayıtların hukuki sonuç doğurmayacağını»[819]

«Olayda edimler arasında açık nispetsizlik bulunduğu ve bu durumun bankanın müzayaka halinden faydalanmak suretiyle oluşturulduğu, taraflar arasındaki fahiş ve ahlaka da uygun düşmeyecek faiz oranlarını öngören ve BK.’nun 19. (şimdi; TBK.’nun 26.) maddesine aykırı olan faiz sözleşmesi çerçevesinde işlem yapılmasını istemenin yüksek Hukuk Genel Kurulunun 07.02.2007 tarih, 2007/63-52 sayılı kararında da belirtildiği gibi; MK.’nun 2. maddesine de uygun düşmeyeceği anlaşıldığından, ‘davanın kabulü’ gerekirken yazılı gerekçe ile hüküm kurulmasının hükmün bozulmasına neden olacağını»[820]

«Mahkemece yapılan yargılama sonunda; ‘taşınmaz üzerindeki ipoteğin bir borca karşılık olmayıp, teminat olarak konulduğu, ipotekle ilgili önceki malikin ödenmeyen borcunun bulunduğu iddia ve ispat edilemediğinden, MK.’nun 883. maddesi uyarınca davalı tarafça kaldırılması gereken ipoteğin fekki masrafının ve çekilmesi zorunlu olmayan ihtarname giderinin davacıdan istenemeyeceği’ gerekçesiyle ‘davanın kabulüne’ karar verilmiş olmasında yasaya aykırı bir yön bulunmadığını»[821]

«Haricen yapılan araç satışlarında gerek harici araç satım sözleşmeleri ve gerekse buna dayalı ceza ve teminat niteliğindeki belgelerin hukuki sonuç doğurmayacağını, geçersiz sözleşmelerde tarafların sözleşmeye dayanarak verdiklerini geri isteyebileceğini»[822]

«Dava konusu bononun lehtarı şirket tarafından diğer davalıya ‘tahsil edilmemek şartı ile teminat alınması’ için ciro edildiği anlaşılmaktadır. Bu durumda hamilin, davacı keşideci ile bonoyu kendisine ciro eden lehtar arasındaki ilişkiyi bildiğinin kabulü ile TK.’nun 599/1. (şimdi; TTK.’nun 687.) maddesi gereğince lehtara karşı ileri sürülecek def’ilerin hamile karşı da ileri sürülebileceğinin kabulü gerekir. Dava konusu bono bedelinin lehtar tarafından tahsil edildiği de dosya içeriği ile sabittir. Hal böyle olunca, davalı hamilin bedeli tahsil edilen bonoya dayalı olarak alacak talep edemeyeceği gözetilmeden, yazılı şekilde hüküm kurulmasının hükmün bozulmasına neden olacağını»[823]

«Satım konusu makinanın davalı şirket tarafından 1 yıl süre ile garanti edildiği tarafların kabulünde iken, TK’nun 25/4. (şimdi; TTK.’nun 23.) maddesindeki 6 aylık hak düşürücü sürenin somut olayda uygulanamayacağını»[824]

«Çeke dayalı yapılan talepte, takip dosyasında yapılan işlemler arasında 6 aylık zamanaşımı süresinin dolduğu ve alacağın zamanaşımına uğradığı iddiası ile açılan davada icranın geri bırakılması kararına karşı açılan menfi tespit davasında şirket alacağı BK 125 (şimdi; TBK. 146) te belirtilen genel zamanaşımı süresine tabi olduğundan, alacaklı olduğunun tespiti ile İİK’nun 33/a-2 maddesi gözetilerek duran icra takibini kesinleşmiş hali ile devamına karar verilebileceğini»[825]

«Davacının, kaçak su kullanıldığı iddiasıyla düzenlenen tutanakların iptalini talep ettiği, ‘çoğun içinde azı da bulunduğu’ndan, tutanakların iptali isteminin aynı zamanda ‘tahakkuk ettirilen kadar borçlu olunmadığının tespiti’ istemini de içerdiği, bu nedenle davacı isteminin reddine karar verilebilmesi için her tutanak yönünden istenebilecek su bedelinin hesaplanmasının ve tahakkuk ettirilen bedellerin doğru olduğunun belirlenmesi gerekeceğini»[826]

«Davacı borçlu talimatla yapılan haciz sırasında borcu kabul ederek ödeme taahhüdünde bulunmuştur. Davacının, kesinleşen takip nedeniyle uygulanan haciz sırasındaki kabul beyanının cebri icra baskısı altında yapıldığı kabul edilemeyeceği gibi, davacının borcu kabul ettikten sonra ‘takibin dayanağı çeklerdeki imzanın kendisine ait olmadığını’ ileri sürmesi MK.’nun 2. maddesinde öngörülen iyi niyet kuralına aykırı olduğundan dinlenemeyeceği gözetilmeden, yazılı şekilde ‘davanın kabulüne’ karar verilmesinin hükmün bozulmasına neden olacağını»[827]

«Mükerrer ödeme iddiasına dayalı olarak borcun bulunmadığının tespiti istenen davada, işbu dava için kesin hüküm teşkil ettiği kabul edilen Adana Asliye Ticaret Mahkemesinin dosyasında; keşide tarihi açık bırakılarak davalıya verilen dava konusu ‘çek’in davalı tarafından henüz alacak muaccel olmadan keşide tarihi yazılmak suretiyle muhatap bankaya ibraz edildiğinden dolayı keşide tarihinin geçersiz olduğunun tespiti ile çekin iptali ve tazminatın talep edildiği, her iki davadaki dava nedenlerinin aynı olmadığı, mahkemece her iki davadaki dayanılan maddi olguların tamamen farklı olduğunun, birinci dava sonucunda verilen hükmün işbu davada kesin hüküm teşkil etmeyeceğinin, kesin hüküm koşullarının bulunmadığının gözden kaçırılarak verilen kararın bozmayı gerektireceğini»[828]

«Kesinleşen mahkeme kararlarına karşı menfi tespit davası açılamayacağını»[829]

«Somut olayda son hamil durumundaki E.N.’nin lehtar ve birinci ciranta durumundaki İ.E.’nin bacanağı olduğu ve bu akrabalık bağı nedeniyle İ.E. ile davacı arasındaki hukuki ilişkiyi bilebileceğinin kabulünde isabetsizlik bulunmamaktadır. Ancak lehtar İ.E.’nin cirosu ile senedi devralan davalı O.Ş.’nin bu senedi İ.E.’nin bacanağı E.N.’ye ciro etmesi karşısında E.N.’nin kötüniyetli olduğu kabul edildiğine göre, aradaki ciranta O.Ş.’nin de taraflar arasındaki bu ilişkilerden haberdar olduğunun kabulü gerekir. O halde mahkemece somut olay bakımından O.Ş.’nin aleyhindeki davanın da kabulü gerekirken, delillerin değerlendirilmesinde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulmasının hükmün bozulmasına neden olacağını»[830]

«Bir kimsenin alacağı para karşılığında taşınmazını ipotek etmesi için verdiği temsil yetkisi, kural olarak temsil olunan lehine kullanılmalıdır. Temsilcinin kredi borcu için veya bir başkasının borcu için 3. kişi lehine ipotek tesis edebilmesi için bu konuda vekile özel yetki verilmesi gerekeceğini»[831]

«Kural olarak kredi kartı sahibinin kart limitinin üzerine çıkamayacağı, kart sahibi limit üzerinde harcama yapma girişiminde bulunduğu takdirde, bankanın normal olarak provizyon vermemesinin gerekeceği, bu gibi durumlarda bankanın tedbirli bir tacir gibi davranarak, limit aşımı harcamaya izin vermemesinin gerekeceği, hal böyle olunca, limit aşılarak yapılan harcamaya provizyon veren bankanın kusurlu davrandığı ve zararın artmasına neden olduğu soncuna varılması gerekeceğini»[832]

«Mahkemece ‘davacı iddialarının hayatın olağan koşullarıyla bağdaşmadığı, bankada çalışan kişinin hata ve hile yoluyla davacıya hesap belgesi üzerine boşa imza attırdığına dair delil bulunamadığı ve ödeme fişlerindeki imzaların davacıya ait olup, imzaların davacıya ait olmadığına ilişkin herhangi bir itirazın bulunmadığı, boşa imza atanın bunun sonucuna katlanması gerektiği’ gerekçesiyle ‘davanın reddine’ karar verilmiş olmasında yasaya aykırı bir yön bulunmadığını»[833]

«Açılan menfi tespit davası sonucunda davayı kabul eden mahkemece ‘davacının, davalılara borçlu olmadığının tespitine’ biçiminde karar verilmekle yetinilmesi gerekirken -hamilin cirantalara karşı müracaat hakkını ortadan kaldıracak biçimde- ‘çekin iptaline’de karar verilmeyeceğini»[834]

«Kredi kartı borçlusu olan davalının 5464 sayılı yasadan faydalanmasının, yasanın yayımlandığı tarihten itibaren 60 günlük süre içinde kredi kartı veren kuruluşa veya avukatına yazılı olarak müracaatına bağlı olduğunu»[835]

«Davalı/karşı davacı bankanın, piyasadan para toplayabilmek, hesaplarındaki paraların çekilmesini önlemek ve günlük ödemelerini karşılamak için, bunlara normalin çok üzerinde faiz uygulamak zorunda kaldığını, müzayaka halinde bulunduğu bir dönemde, bankanın yönetim ve denetiminin, mali zaafiyetten dolayı TMSF’na devredilmiş olmasının da bunun bir sonucu olduğunu,kendisi de tacir olan ve kanun gereği basiretli davranmakla yükümlü bulunan davacı/karşı davalının; ülkemizde yaşanan ve belirtileri önceden ortaya çıkmış ekonomik krizin sonuçlarını öngörememiş olabileceğinin ve bankanın ve benzeri durumdaki başka bazı bankaların, kamuoyuna da yansıyan mali durumlarından, nakit sıkıntılarından haberdar olmayabileceğinin kabulünün mümkün olmadığını- Müzayaka halinin oluşmasında davalının kusurunun bulunmasının, davacının bu durumdan yararlanma isteğini hukuken meşru kılmayacağını»[836]

«Davacının, fasoncu olup davalının verdiği kumaşları dikerek davalıya teslim ettiği, ikrahtan söz edebilmek için sözleşmenin tarafının veya yakınlarının zarara uğratılacağı, hayat veya kişilik veya namusuna derhal zarar verilebileceği korkusuna dayanmasının ve sağlanan yararın orantısız biçimde aşırı olması gerekeceği, davacı; senedin fiziki şiddet ve silah zoruyla alındığını iddia etmiş ise de bu iddiasını ispat edemediği, dosya kapsamından fason işlerde, malzeme veren şahsa boş senet verilmesinin gelenek haline geldiğinin anlaşıldığı, bu durum karşısında ispat edilemeyen davanın reddi gerekeceğini»[837]

«Yargılamaya konu prim alacağı 1997 ila 1998 devresinde tahakkuk ettirilmiş ve gecikme zammının bu tarih itibariyle başlatılmış olması karşısında, anılan devrede yürürlükte bulunan 506 sayılı Kanunun 80. maddesi uyarınca, kurum alacaklarının tahsilinde gözetilecek zamanaşımı süresinin 6183 sayılı Kanunun 102. maddesi uyarınca 5 yıl olarak belirlenmesi gerekeceğini»[838]

«Davacı keşidecinin, ‘çekteki lehtar ve birinci ciranta olan S.Ü. imzasının sahte olduğu, sahte imzadan sonra gelen cirantaların (hamillerin) çekin meşru hamilleri olmadıkları’ yolundaki iddiası, ‘imzaların istiklali’ prensibi karşısında dinlenemez. Davacı, keşideci sıfatı ile tedavüle çıkardığı çekten dolayı sorumludur. Mahkemece açıklanan hususlar gözetilmeden ve davalı bankanın TK.’nun 599. (şimdi; TTK.’nun 687.) maddesi uyarınca çeki kötüniyetle iktisap ettiği kanıtlanmadan haklı hamil olmadığı gerekçesiyle yazılı şekilde hüküm kurulmasının hükmün bozulmasına neden olacağını»[839]

«Taraflar arasında 11.08.2000 tarihinde düzenlenen ‘protokol’ başlıklı belge ile, dava dışı Egem Gıda Sanayi ve Ticaret A.Ş.’nin Et ve Balık Ürünleri A.Ş. kombinasından aldığı et ve mamullerinden kaynaklanan borcuna karşılık çeşitli firmalardan teminat mektupları aldığı, bu arada protokolün 3 numaralı bendinin ilk düzenlenen halinde sadece ‘MENZİL’ ibaresinin bulunduğu, daha sonra Menzil ibaresinin arkasına değişik bir daktilo ile ‘ET MAMULLERİ İMALAT İTHALAT VE İHRACAT LTD. ŞTİ.’ ile ‘14.08.2000 tarih ve 39 nolu 160.000.000.000 TL Bedelli Mektup’ ibarelerinin ilave edildiği protokolün tarih kısmında yazılı, 11.08.2000 günlü oturumda sözü edilen ibarenin sonradan ilave edildiğini ittifakla ve imzalı beyanları ile belirttiklerinden, bu konuda bilirkişi incelemesi yapılmasına gerek bulunmayacağını»[840]

«Kooperatifin nasıl faaliyet göstereceği yasa ve anasözleşmeyle belli olup, borçlanması dahil tüm işlemlerin usulüne uygun olarak tutulması zorunlu defter ve kayıtlarına işlenmesi gerektiği; menfi tespit davasında davacı kooperatifin defter kayıtlarında senedin işlenmiş olup olmadığının -yaptırılacak bilirkişi incelemesi ile- açıklığa kavuşturularak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekeceği – Borçlu kooperatifin uyuşmazlık konusu senedin düzenlenme tarihi ve öncesinde mali yapısının incelenerek, ‘borç almayı gerektirir durumun olup olmadığı’nın ayrıca belirlenmesi gerekeceğini»[841]

«Dava konusu senette davalı H.O.’ın lehtar olup, senedin daha sonra, davacılar Arkotaş Ltd ile H.A. tarafından ciro edilmek suretiyle yeniden lehtar davalı H.O.’ın eline geçtiğinin görüldüğü, ancak senedin davacı Arkotaş Ltd Şti’ne devredilirken lehtar hamil H.O. tarafından ciro edilmediği, başka bir deyişle ciro zincirinde kopukluk olduğunun anlaşıldığı, bu durumda mahkemece açıklanan yönler üzerinde durulup sonucuna göre karar verilmesi gerekeceğini»[842]

«Mahkemece yapılan yargılama sonunda; “taraflar arasında vade farkına ilişkin anlaşma ya da teamül bulunmadığı, vade farkı faturasının davacı defterinde kayıtlı olmadığı, faturalardaki tek yanlı beyanların davacıyı bağlamayacağı” gerekçesiyle ‘davanın kabulüne’ karar verilmiş olmasında yasaya aykırı bir yön bulunmadığını»[843]

«Kural olarak çek bir ödeme vasıtası olup, mevcut bir borcun tediyesi amacıyla verildiğinin kabulü gerekir. BK.’nun 182/2. (şimdi; TBK.’nun 207/2.) maddesinde ise ‘aksine adet veya sözleşme mevcut değil ise satıcı ile alıcının borçları aynı anda ifa etmekle mükellef oldukları’ hükme bağlanmıştır. Bu durumda davacının veresiye satış yönündeki iddiasını kesin delillerle kanıtlaması gerekir. Davalı davacıya teslim ettiği mallara ilişkin fatura ve irsaliye sunmuştur. Mahkemece sunulan belgelerden 1999 tarihli olanlar değerlendirildiği halde 1988 yılına ait fatura ve irsaliyeler değerlendirilmemiştir. Bu durumda mahkemece açıklanan kurallar gözetilerek, 1988 yılına ait belgeler üzerinde durulup inceleme yapılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesinin hükmün bozulmasına neden olacağını»


Yüklə 12,14 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   61   62   63   64   65   66   67   68   ...   111




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin