İlamsiz icra takiBİ-İcra iflas hukuku madde 42 Para borcu ve teminat için takip


Madde 47  2- Hukuku âmme borçları



Yüklə 12,14 Mb.
səhifə4/111
tarix16.05.2018
ölçüsü12,14 Mb.
#50567
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   111

Madde 47 
2- Hukuku âmme borçları


-AÇIKLAMA-

Maddede; «para cezası ile diğer kamu alacaklarının İcra ve İflâs Kanununa göre tahsil edilemeyeceği» bunların takibi hakkındaki hükümlerin «saklı tutulmuş olduğu» ifade edilmiştir.

Bu maddede saklı tutulmuş olan hükümler 6183 sayılı Kanun hükümleridir. 6183 sayılı Kanun; sadece Devlete,[1] il özel idarelerine ve belediyelere ait vergi, resim, harç, para cezası ve vergi cezası gibi kamu alacaklarının nasıl tahsil edileceğini düzenlemektedir.

Bunların dışında kalan alacaklar yani Devletin, il özel idarelerinin ve belediyelerinin, özel hukuktan (yani; akitten, haksız fiilden[2] veya sebepsiz zenginleşmeden) doğan alacakları 6183 s. Kanuna göre değil, İcra ve İflâs Kanununa göre tahsil edilecektir.



Keza, kişilerin Devletteki hak ve alacakları hakkında da, 6183 s. K. değil, İİK. hükümleri uygulanır.[3]

Yüksek mahkeme,

- “6183 sayılı Kanunun 1. maddesinde öngörülen kamu kuruluşlarından olmayan, katma bütçeli tüzel kişiliğe sahip bir kurumun alacaklarının 6183 sayılı Kanun hükümlerine göre tahsil edilmeyeceğini”[4]

- “Para cezaları için genel haciz yoluyla takip yapılamayacağını, bunların 6183 sayılı Kanun hükümlerine göre tahsil edilebileceğine ilişkin şikayetin süreye bağlı olmadan yapılabileceğini”[5]

- “Belediyelerin veri, resim, harç, vergi cezası, para cezası, gecikme zammı gibi kamu alacaklarının icra dairelerinde takip konusu yapılamayacağını”[6]

- “Kamu alacaklarının tahsilinde icra dairelerinin görevli olmadığını”[7]

- “Elatmanın önlenmesine ilişkin ilçe idare kurulu kararlarının idari makamlarca icra edilebileceğini, ancak bu iş nedeniyle yapılan masrafın tahsilinin icra dairelerinden istenebileceğini”[8]

- “Bayındırlık ve İskan Müdürlüğünün para cezasıyla ilgili kararlarının İİK’na göre değil, 6183 sayılı Kanuna göre tahsil edilebileceğini”[9]

- “4081 sayılı Kanunun 15. maddesi uyarınca köy ihtiyar meclisince ‘koruma tarifesi’ uyarınca verilen kuraların, 6183 sayılı Kanun hükümlerine göre icraya verilebileceği, İİK. mad. 58’e göre takip talebi düzenlenerek icra dairesinde takip konusu yapılamayacağını”[10]

- “Ceza mahkemesi ilamındaki özel kişiler lehine hükmedilmiş tazminata ve geri verilecek eşyaya ilişkin hüküm fıkrasının, İİK’nda yazılı esaslar çerçevesinde infaz edilebileceğini”[11]

- “Köy salma parasının icra müdürlüğünce -İİK’na göre genel haciz yoluyla- tahsil olunamayacağını”[12]

- “Belediye Kanunu (mad. 33) uyarınca kurulan Birliklerin gelirlerinin 6183 sayılı kanun hükümlerine göre tahsil edileceğini, genel haciz yoluyla takip konusu yapılamayacağını”13

- “5510 s. K. 88. maddesinde değişiklik yapan 3917 sayılı Kanun uyarınca, Sosyal Sigortalar Kanununun 1.10.1994 tarihinden sonra 6183 sayılı Kanun hükümlerine göre takip yapmak zorunda olduğunu”14

- “Sulh ceza mahkemesi kararında yer alan, suçta kullanılan vasıtanın zoralımına ilişkin hükmün, İİK. hükümlerine göre takibe konu edilemeyeceğini”15

- “Kurum alacağı’na dönüşmüş olan trafik kazasından doğan geçici işgörmezlik tazminatının, SSK. tarafından genel haciz yoluyla takip edilebileceğini”16

- “Belediye işgaliye harcının, genel haciz yoluyla ‘İİK’na göre’ değil, 6183 sayılı Kanun hükümlerine göre tahsil edileceğini”17

- “6183 sayılı Kanun uyarınca yapılan ihalelerde, iki ihale arasındaki farkın adı geçen kanun hükümlerine göre tahsil edileceğini”18

- “Köy ihtiyar heyetlerinin tarife ile belirlenmiş mer’a ücretlerine ilişkin alacaklarının icra dairelerinde takibe konu yapılamayacağını”19

belirtmiştir.



[1] Buradaki «devlet» sözcüğü ile «sadece genel bütçeye dahil idareler» ifade edilmek istenmiş olup «genel bütçe ile değil de, katma veya özel bütçe ile idare edilen kamu kurum ve kuruluşları» bu sözcüğün kapsamına girmezler (ŞİMŞEK, E. Amme Alacakları Tahsil Usulü Kanun Şerhi, 1996, s: 6) – Bknz: 12. HD. 26.2.2004 T. 27007/4060

[2] Bknz: İİD. 25.6.1970 T. 6934/6904

[3] Bknz: İİD. 25.6.1970 T. 6934/6904

[4] Bknz: 12. HD. 26.2.2004 T. 27007/4060

[5] Bknz: 12. HD. 17.3.2003 T. 2241/5507; 6.4.1999 T. 3594/4188

[6] Bknz: 12. HD. 18.2.2003 T. 330/2766; 11.6.2002 T. 11264/12499; 5.4.2002 T. 5965/7180 vb.

[7] Bknz: 3. HD. 27.1.2003 T. 767/441; 12. HD. 21.1.1998 T. 14765/237

[8] Bknz: 12. HD. 9.12.2002 T. 24073/25965

[9] Bknz: 12. HD. 18.1.2002 T. 21986/699

[10] Bknz: 12. HD. 7.6.2001 T. 8811/1000; 22.5.2001 T. 7901/9107; 2.2.1998 T. 15014/568

[11] Bknz: 12. HD. 24.5.2001 T. 7821/9189

[12] Bknz: 12. HD. 12.4.2001 T. 5324/6295; 12.3.1996 T. 2356/3265; 6.3.1996 T. 19015/2984

13 Bknz: 12. HD. 13.4.2000 T. 5179/5890; 28.4.1999 T. 4613/5502

14 Bknz: 12. HD. 1.10.1999 T. 10072/11516

15 Bknz: 12. HD. 10.10.1995 T. 12007/13360

16 Bknz: 12. HD. 13.4.1995 T. 5666/5575

17 Bknz: 12. HD. 16.11.1993 T. 14093/17994

18 Bknz: 12. HD. 4.6.1992 T. 710/7815

19 Bknz: 12. HD. 28.11.1991 T. 5015/12483 

Madde 50 
Yetki ve itirazları


Yetki ve itirazları

Para veya teminat borcu için takip hususunda Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun [*] yetkiye dair hükümleri kıyas yolu ile tatbik olunur. Şu kadar ki, takibe esas olan akdin yapıldığı icra dairesi de takibe yetkilidir.

Yetki itirazı esas hakkındaki itirazla birlikte yapılır. İcra mahkemesi tarafından önce yetki meselesi  tetkik ve kat'i surette karara raptolunur.

İki icra mahkemesi arasında yetki noktasından ihtilâf çıkarsa Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 25 inci maddesi hükmü [**] tatbik olunur. 

 [*] 1086 sayılı Hukuk Usulü muhakemeleri Kanunu'nun yerini 12.01.2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu almıştır.

[**] 6100 s. HMK. mad. 21

-AÇIKLAMA-

Genel haciz yolu ile ilamsız takiplerde, yetkili icra dairesinin hangisi (neresi) olduğu İİK. mad. 50‘de düzenlenmiş bulunmaktadır.[1] Bu maddede, “HMK’nun ‘yetkiye ilişkin’ hükümlerinin (HMK. mad. 2-23), ‘para ve teminat alacakları için olan ilamsız takiplerde’ de uygulanacağı” belirtilmiştir.[2] Bu nedenle, adı geçen kanundaki “g e n e l  v e  ö z e l” yetki kuralları i c r a  h u k u k u n d a  da aynen ve örnekseme yoluyla (kıyasen) uygulanır.

I- A- İlamsız takiplerdeki g e n e l yetki kuralları: Borçlunun, MK. gereğince (mad. 19-22)  i k â m e t g â h ı[3] (yerleşim yeri) sayılan yerdeki  i c r a  d a i r e s i  genel yetkili icra dairesidir. Yani, her “ilamsız takip” -hakkında, başka “kesin yetki hükmü” bulunmadıkça-   b o r ç l u n u n,  t a k i p  t a r i h i n d e k i  i k â m e t g â h ı n ı n   b u l u n d u ğ u  y e r  i c r a  d a i r e s i n d e  yapılabilir.

Ancak, alacaklı, borçlunun adresini (ikâmetgâhını) takip talebinde bilerek yanlış gösterirse, bu yer “yetkili icra dairesi”nin belirlenmesinde gözönüne alınmaz.[4]

Borçlunun, takip tarihinden sonra ikâmetgâhını değiştirmesi, takibin yeni ikametgâhın bulunduğu yer icra dairesine nakledilmesini gerektirmez. Aynı şekilde, “ilamlı takipler” hakkındaki İİK. mad. 34/II, “ilamsız takipler” hakkında uygulanmadığından, yetkili icra dairesindeki takip, alacaklının ikametgâhını değiştirmesi üzerine, yeni ikametgâhın bulunduğu yer icra dairesine nakledilmez.

Gerçek kişilerin ikametgâhı (yerleşim yeri); yerleşmek (sürekli kalmak) niyetiyle oturdukları yerdir (MK. mad. 19/I).

Tüzel kişilerin ikametgâhı (yerleşim yeri); kuruluş belgelerinde başka bir  hüküm bulunmadıkça, işlerinin yönetildiği yerdir (MK. mad 51). D e r n e k l e r’ in merkezi, derneğin tüzüğünde ve  t i c a r e t  o r t a k l ı k l a r ı   (şirketleri)’nin merkezi de, ortaklık kuruluş sözleşmesinde yazılı olduğundan, bunlara karşı yapılacak takiplerde, genel yetkili icra dairesi, bunların merkezlerinin bulunduğu yerdeki icra dairesidir.

Takip konusu borcun, birden fazla borçlusu bulunması halinde, alacaklı, bunlardan birisinin ikametgâhının bulunduğu yerde -tüm borçlular hakkında- icra takibi yapabilir (HMK. mad. 7/1)[5]. Ancak hemen belirtelim ki, bu hüküm (kural) yalnız “borçlulardan birinin ikametgahındaki (yerleşim yerindeki) icra dairesinde takip yapılması halinde” geçerli olur.[6]



II- B- İlamsız takiplerdeki ö z e l yetki kuralları:

a) Sözleşmeden doğan para borçları:

aa- “Sözleşmenin yapıldığı yerde bulunan icra dairesi”nde (İİK. mad. 50/I, c:2). 1086 sayılı yürürlükten kalkmış bulunan HUMK.’un 10. maddesinde “müddeialeyh (davalı) veya vekili dava zamanında orada bulunmak şartiyle aktin vuku bulunduğu mahal mahkemesinde de” davanın görülebileceğine dair hüküm, yeni 6100 sayılı HMK.’nun 10. maddesine alınmamıştır. Bu nedenle, bugün sözleşmeden doğan davaların, “sözleşmenin yapıldığı yer mahkemesinde” açılması mümkün değilken, İİK.’nun “sözleşmeden doğan para borçları için sözleşmenin yapıldığı yerdeki icra dairesinde takip yapılabileceğini” öngören İİK.’nun 50/1. maddesi değiştirilmemiş olduğu için, sözleşmeden doğan para borçları için“sözleşmenin yapıldığı yer icra dairesinde” icra takibi yapmak mümkündür.8a

bb“Sözleşmenin yerine getirileceği (icra edileceği) yer icra dairesinde” (HMK. mad. 10)  t a k i p  k o n u s u  yapılabilir.[7]

Sözleşmenin yerine getireceği (ifa edileceği, icra edileceği) yer” neresidir? Bu husus TBK.’nun 89. maddesinde “borcun ifa yeri, tarafların açık veya örtülü iradelerine göre belirlenir. Aksine bir anlaşma yoksa, aşağıdaki hükümler uygulanır; 1. Para borçları, alacaklının ödeme zamanındaki yerleşim yerinde ... ifa edilir.” şeklinde belirtilmiştir. Görüldüğü gibi, her şeyden önce ‘tarafların açık veya örtülü iradelerine göre’ “sözleşmenin yerine getirileceği yer” belirlenecektir. Bu hususun sözleşmeden anlaşılamaması halinde ‘kanunda -TBK. mad. 89/1- belirtilen ifa yerine’ göre sorun çözümlenecektir.

TBK. mad. 89’e göre; para borçları, alacaklının ikametgâhında ödenmesi gerektiğinden, alacaklı, sözleşmeden doğan bir para alacağını -sözleşmede, ayrıca yetkili yer gösterilmiş olmadıkça- kendi ikametgâhının bulunduğu yerdeki icra dairesinde takip konusu yapabilir.[8] Örneğin; kiralayan kira alacağı için[9] ipotekli alacaklı ipotekle teminat altına alınmış olan alacağı için[10] alacağını konkordatoya yazdırmış olan alacaklı, konkordatoya dahil edilen bu alacağı için[11] kendi ikametgahının (yerleşim yerinin) bulunduğu yerde, icra takibi yapılabilir… TBK. mad. 89 hükmü, sadece  g ö t ü r ü l e c e k  yani “alacaklının ikametgâhında ödenecek” borçlar içindir. A r a n a c a k borçlarda bu hüküm uygulanmaz. Bu borçlar “borçlunun ikametgâhında” ödenir. Bu nedenle “kambiyo senetlerine bağlı alacaklar”  a r a n a c a k  a l a c a k  olduğundan (TTK. 755; 799) bu alacaklar “borçlunun ikametgâhında” ya da -kambiyo senedinde yazılı- “ödeme yerinde” ödenir.[12]

Alacaklı ile borçlu arasında “para borcu doğuran bir  s ö z l e ş m e” mevcut olmadıkça, alacaklı -TBK. mad. 89 uyarınca- kendi ikametgâhında takipte bulunamaz.[13]

Ayrıca belirtelim ki; yetki itirazında bulunan borçlu, bu itirazı yanında borcada itiraz etmemişse yani akdi ilişki borçlu tarafından kabul edilmişse, olaya TBK. 89 hükmünün uygulanması gerekir. Yani, bu durumda alacaklının kendi ikametgâhında icra takibi yapmasında bir sakınca bulunmaz.[14]

Yukarıda açıklanan yetki kurallarının uygulanışını şöyle bir örnekle gösterebiliriz:

Ankara’da ikamet eden (A), Eskişehir’de, otomobilini, İzmir’de oturan (B)’ye taksitle satsa, (B) taksitleri ödemese, satıcı (A), bu  s a t ı ş  sözleşmesinden doğan semen alacağını; a) TBK. mad. 89 gereğince “ifa yeri icra dairesi” olarak Ankara İcra Dairesinde, b) Satış sözleşmesinin yapıldığı yer olan (mad. 50/I) Eskişehir İcra Dairesi’nde c) Daha önce belirttiğimiz -genel yetkili icra dairesi olan- borçlunun ikametgâhının bulunduğu İzmir İcra Dairesinde takip konusu yapabilir...

“Sözleşmeden doğan para alacakları” için kanunda öngörülen bu ö z e l yetki kuralları, ‘borçlunun ikametgâhının (yerleşim yerinin) bulunduğu yerde’ takip yapılmasına (g e n e l  yetki kuralı) engel teşkil etmez.



b) Memur, asker, öğrenci, amele, çırak ve hizmetçi gibi bir yerde geçici olarak oturan kimseler hakkında yapılacak takipler -bu kişilerin o yerdeki oturmalarının oradaki uğraşlarına göre uzunca bir süre devam edebilecek durumda olması halinde- bunların geçici olarak bulundukları yer icra dairesinde de yapılabilir (HMK. mad. 8).

c) Gerçek ya da tüzel kişinin çeşitli yerlerde şubesi varsa, o şubenin işlemlerinden dolayı, o şubenin bulunduğu yer icra dairesinde de takip yapılabilir (HMK. mad. 14).

III- İcra hukukunda, usul hukukunda olduğu gibi, y e t k i, kural olarak, kamu düzeni ile ilgili değildir. Bu nedenle, icra müdürü, yetkisizliğini kendiliğinden dikkate alamaz. Ancak, yetkinin, icra hukukunda da, ayrık olarak kamu düzeninden sayıldığı durumlar vardır:

a- Haczedilen taşınmazlar, ancak bulundukları yerdeki icra dairesince paraya çevrilebilir.

b- Terekeye karşı yapılacak takipler için mutlaka, “ölenin son ikametgâhındaki” icra dairesine başvurmak gerekir, “T e r e k e y e  k a r ş ı  y a p ı l a c a k  t a k i p” ile, “mirasçıların tümüne karşı bunların mirasçılık sıfatları ile ilgili olarak” yapılacak takipler kastedilmektedir. Mirasçılar birden çok olup da, bunlardan sadece birine ya da birkaçına karşı takipte bulunulmuşsa, bu takip “terekeye karşı yapılan takip” niteliğinde sayılmaz. Mirasçı iki kişi olup da, bunlardan biri aynı zamanda, mirasbırakandan alacaklı ise, onun diğer mirasçıya karşı yaptığı takip “terekeye karşı yapılan takip” sayılabilecek midir? Mirasçıların birden fazla olduğu durumlarda, alacaklı takibini, mirasçıların hepsine birden yönelterek “ölenin son ikametgâhının bulunduğu yerdeki” ya da mirasçılardan sadece birine veya birkaçına yönelterek “onların ikametgâhlarının bulunduğu yerdeki” icra dairesinde yapabilme hususunda bir seçim hakkına sahip olduğundan, mirasçının  b i r  k i ş i  ya da  i k i  k i ş i  olup da birinin diğerini takip ettiği durumlarda, alacaklının aynı seçim hakkına sahip olacağı kabul edilmelidir. Yani, alacaklı  d i  l e r s e  takibini tereke borcundan dolayı, sorumlu olan “mirasçıya karşı” açar ve bu takdirde “genel yetki kuralları” uygulanır,  d i l e r s e  takibini tek mirasçıya karşı fakat “terekeye karşı takip” niteliğiyle açar ve bu takdirde, takibin mutlaka “ölenin son ikametgahı”nın bulunduğu yerdeki icra dairesinde yapılması gerekir.

c- 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanununun 33. maddesi uyarınca hakimin müdahalesini gerektiren durumlarda açılacak dava (ve yapılacak takiplerin) ana taşınmazın bulunduğu yerde görülmesi gerekir. Bu yetki kamu düzenine ilişkindir.[15] Örneğin; apartman yönetim giderinin tahsili için, ana taşınmazın bulunduğu icra dairesinde takipte bulunulması gerekir.[16]

d- İcra mahkemelerinin yetki çevresini belirleyen İİK. mad. 360 hükmü de, kamu düzeniyle ilgili bir hükümdür.[17] [18]

IV- Hukuk Muhakemeleri Kanunu“tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edemeyecekleri konular ile kesin yetki hallerinde yetki sözleşmesi yapılamayacağını” kabul etmiştir (HMK. mad. 18/1).[19] İİK. mad. 50’de de “HMK daki yetki hükümlerine” yollama yapıldığından, icra hukuku bakımından, tarafların -gerçekte- yetkili olmayan bir icra dairesini, yetkili kılmak için s ö z l e ş m e  yapabilmeleri mümkündür.[20] İcra hukukundaki “yetki sözleşmesi”nin koşulları da, usul hukukundakinin[21] aynıdır. Yani;

a) Yetki sözleşmesi  y a z ı l ı  olmalıdır.

b) HMK. mad. 17 gereğince artık yetki sözleşmelerinin sadece tacirler ve kamu tüzel kişilerinin kendi aralarında yapabileceği kabul edilmiştir.[22] Yapılan bu köklü değişiklikle, daha zayıf konumda olan kimselerin (özellikle tüketicilerin) daha güçlü olan tacir veya kamu tüzel kişilerine karşı korunması amaçlanmıştır.

Yüksek mahkeme

HMK.’nun 17. maddesinde bahsedilen ‘tacir’ sözcüğü ile kastedilenin ‘işin ticari nitelikte olmayıp’, ‘tarafların kanunlarda tacir olarak tanımlanan kişiler olması’ olduğunu; sözleşme konusunun ‘ticari iş’ olmasının, gerçek kişilere yetki sözleşmesi yapma imkanı vermediğini”[23]

belirtmiştir.

c) Kesin yetki sözkonusu olan yani yetkinin  k a m u  d ü z e n i n d e n  s a y ı l d ı ğ ı  durumlarda, yetki sözleşmesi yapılamaz.

Hemen belirtelim ki; yeni HMK.’da tarafların münhasıran yetki sözleşmeleri yapabilecekleri kabul edilmiştir (HMK. mad. 17). Böylece taraflar, yetki sözleşmesinde eğer aksini kararlaştırmamışlarsa, dava sadece sözleşmeyle belirlenen mahkeme veya mahkemelerde (icra dairesi veya icra dairelerinde) açılabilecektir. HUMK.’nun yürürlükte olduğu dönemde ise tarafların “yetki sözleşmesi” ile, yasal olarak -genel ve özel- yetkili olan mahkeme (ve icra dairelerinin) yetkisini ortadan kaldıramayacakları kabul edilmekteydi.[24] [25]



Yüksek mahkeme de, çeşitli içtihatlarında “yetkili mahkemenin (icra dairesinin) gösterilmesinin, genel yetki kurallarını bertaraf etmeyeceğini” kesinlikle vurgulamıştı.[26] Oysa yeni HMK.’da getirilen bu yenilikle taraflar sözleşmede yetkili kılınan mahkemenin (icra dairesinin) yanında kanunen yetkili kılınan diğer genel veya özel mahkemelerin (icra dairelerinin) de yetkisinin devam etmesini istiyorlarsa bu durumun yetki sözleşmesinde açıkça belirtilmesi gerekecektir. [27] [28]

d) Yetki sözleşmesi ancak tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri konularda yapılabilir.

e) Yetki sözleşmesinde yer alan icra dairesi b e l i r l i  olmalıdır. Alacaklıya “dilediği yer icra dairesinde” takipte bulunabilme hakkı veren yetki sözleşmeleri hükümsüzdür.[29]

Keza, uygulamada çok sık görülen “T.C. mahkemelerinin (ve icra dairelerinin)” yetkili olduğuna dair konulan kayıt da “belli bir mahkeme ve icra dairesinin yetkisini öngörmediği için” geçersizdir.[30]



f) Uyuşmazlığın kaynakladığı hukuki ilişkinin belirli veya belirlenebilir olması gereklidir.

Y e t k i  s ö z l e ş m e l e r i  hususunda gerek doktrin ve gerekse uygulamada, şu hususlar duraksama ve uyuşmazlık konusu olmuştur:



1- Yetki sözleşmesinde, birden fazla yer icra dairesinin yetkisi kabul edilebilir mi? HUMK yürürlükteyken tartışma konusu olan bu husus HMK.’nun yürürlüğe girmesi ile son bulmuştur. HMK. mad. 17 ve 18/2 gereğince artık birden fazla yetkili mahkemenin (icra dairesinin) yetkili kılınabileceği açıkça kabul edilmiştir. Eskiden d o k t r i n d e;“taraflar yetki sözleşmesinde sadece bir tek yer mahkemesini yetkili kılabilirler, birden fazla mahkemenin yetkili kılınması mümkün değildir. Çünkü, maddede (HUMK. mad. 22) ‘mahkemelerden’ değil ‘mahkemeden’ (tekil) bahsedilmektedir.”[31] denmesine rağmen  u y g u l a m a d a, “birden fazla yer mahkeme ve icra dairelerinin yetkili olacağı” düzenlenen sözleşme ve bonolarda öngörülmekteydi.

Bu konuda, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi[32] “belirli olmak koşulu ile” birden fazla mahkemenin yetkili kılınabileceğini öteden beri kabul etmekteydi. Ancak, mahkemesi yetkili kılınan yerlerin birbirinden çok uzak olmaması istenmekteydi. Aksi takdirde, bu tür sözleşmeler, “davalı için güçlük yaratacağı” gerekçesiyle, yüksek mahkemece geçerli sayılmamaktaydı.[33]  Yargıtay 12. Hukuk Dairesi[34] ise,    ö n - c e l e r i  bonoda iki yerin yetkili gösterilmiş olmasının “kambiyo senetleri ile bağdaşmadığını” belirterek, bu tür kayıtları geçersiz saymaktayken,  s o n kararlarında[35] “bonoda gösterilen iki yerin de yetkili olduğunu” kabul etmeye başlamış idi.



Kanımızca, alacaklı ve borçlunun kendi ikametgâhlarının bulunduğu yerdeki icra dairelerinin birbirlerine karşı yapacakları takipler (ve açacakları davalar) için yetkili olacağını karşılıklı olarak kararlaştırabilmeleri, pratik gereksinmelere uygun olduğundan, yapılan bu değişiklik yerindedir.

Yetki sözleşmesinde yer alan “yetkili  m a h k e m e koşulu”, “yetkili i c r a  d a i r e s i” bakımından da geçerli olur mu? Doktrinde[36] “sadece mahkemeden söz eden bir yetki sözleşmesinin, icra dairesini de kapsamayacağı” belirtilmesine rağmen  u y g u l a m a d a aksi görüş benimsenmektedir. Yüksek mahkeme[37], çeşitli kararlarında, “sözleşmede ‘mahkeme’ için öngörülen yetki koşulunun, ‘icra dairesi’ için de geçerli olacağını” belirtmiştir...



2-  Yetki sözleşmesi, tarafları ve onların   m i r a s ç ı l a r ı n ı  (külli haleflerini) ve dava (takip) konusu alacağı devralanları (cüz’i halefleri) de bağlar. Doktrinde[38] bu konuda görüş ayrılığı yoksa da, Yargıtay’ın bu konuya ilişkin içtihatları birbiri ile çelişmektedir. Gerçekten, 11. Hukuk Dairesi[39] “mirasbırakanın yaptığı yetki sözleşmesinin mirasçıları bağlamayacağını” belirtirken, 3. Hukuk Dairesi[40]doğru olarak “mirasbırakanın yaptığı yetki sözleşmesinin mirasçıları da bağlayacağını” ifade etmiştir İcra ve iflâs dairesi[41] de eski bir kararında, bu görüşe katılmıştır.

3- Yetki sözleşmesinde yetkili olduğu belirtilen icra dairesinin yetkisi, bu sözleşmenin geçersizliği ileri sürülmediği sürece devam eder. Eğer “yetki sözleşmesindeki imza inkâr edilirse”[42] ya da “yetki sözleşmesinde sahtelik yapıldığı[43] -örneğin; yetkili yer olarak öngörülen İzmit’in İzmir şekline dönüştürüldüğü- ileri sürülürse, yetki sözleşmesinin geçerliliği tartışma konusu edildiğinden, öncelikle bu sözleşmenin geçerliliğinin -imza inkârının ve sahtelik iddiasının- araştırılması gerekir. Yetki sözleşmesinin geçersizliğine ilişkin iddianın asılsız olduğu anlaşıldıktan sonra, takibin yetki sözleşmesinde yetkili kılınan yerde yapılması mümkün olur.

4- Yetki sözleşmesi ile kanunen yetkili olan genel ve özel yetkili icra dairelerinin yetkisinin devam etmesi için, tarafların yetki sözleşmesinde bu hususu kararlaştırmış olmaları gerekir.[44] [45]



V- Yetki itirazının yapılması: Yetkinin kamu düzeninden sayılmadığı durumlarda, icra müdürü, takip için icra dairesinin yetkisizliğini kendiliğinden dikkate alamayacağından, borçlunun y e t k i  i t i r a z ı n d a  bulunması gerekir.

Takibin yapıldığı icra dairesinin “yetkisiz olduğunu” bildirmek isteyen borçlunun, bunu -diğer itiraz sebepleri gibi- “icra dairesi”ne[46] “itiraz süresi içinde” bildirmesi gerekir. “İcra dairesi” yerine, “icra mahkemesi”ne yapılacak itiraz sonuç doğurmaz.[47]



Yetki itirazının esas hakkındaki itirazla birlikte -yani; borçlu aynı zamanda, borca veya imzaya da itiraz etmek istiyorsa, bu itirazla birlikte[48] yapılması gerekir (İİK. mad. 50/II). Bu hüküm, “yetki itirazının reddi” halinde, varsa  “esasa yönelik itirazların” da incelenmesine olanak tanınarak, zaman kaybının önüne geçilmesini amaçlamaktadır.[49] Borçlu, ödeme emrine b o r ç ya da i m z a yönünden itiraz ederken  y e t k i itirazında bulunmamışsa, daha sonra -itiraz süresi dolmadan da- artık takibe  yetki yönünden itiraz edemez.[50]

Borçlu, esasa -borca ya da imzaya- itiraz etmeden, yalnız “yetki itirazı”nda bulunabilir.[51]

Kambiyo senedine mahsus haciz yolu ile takipte, borçluya -hatalı olarak- “örnek; 7 ödeme emri” gönderilmişse[52]veya kambiyo senedine dayanarak genel haciz yolu ile takipte bulunulmuşsa[53] borçlunun “yetki itirazı”nı, i c r a  d a i-     r e s i n e bildirmesi gerekir.

Borçlunun yaptığı y e t k i  i t i r a z ı’nın da geçerli olabilmesi (ve takibi durdurabilmesi) için “yetkili icra dairesinin neresi olduğu”nun, yetki itirazında açıkça belirtilmesi gerekir.[54][55] (HMK. mad. 19/(2); İİK. mad. 50/I) Borçlu, “yetki itirazı”nda, yetkili icra dairesini doğru olarak göstermemişse, “yetki itirazının -bu itirazı inceleyecek mercice- reddine” karar verileceğinden, borçlunun yetkili icra dairesini doğru olarak belirledikten sonra, “yetki itirazı”nda bulunması gerekir.



Yüklə 12,14 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   111




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin