İletişime Giriş


III. İLETİŞİMİ SINIFLANDIRMA BİÇİMLERİ



Yüklə 0,64 Mb.
səhifə7/14
tarix17.03.2018
ölçüsü0,64 Mb.
#45826
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   ...   14

III. İLETİŞİMİ SINIFLANDIRMA BİÇİMLERİ

İletişim ilişki biçimleri birçok şekillenmeler sahiptir. Bu şekillenmeler çeşitli ölçeklere ve karakterlere göre çeşitli biçimlerde sınıflandırılabilir. Her ölçek ve sınıflandırma kendine özgü anlam verir iletişim ilişkilerine. Hiçbir iletişim şekillenmesi bir diğerinden bağımsız değildir. Gerçekte iletişim şekillerinde zincirleme veya birbiri içine girmiş bağımlılık ilişkileri vardır. Çoğu kez biri diğerinin tamamlayıcısı veya etkileyicisi veya etkilenenidir.

Bu temel gerçekleri aklımızdan çıkarmadan şekillenmelere eğilelim.


    1. KİŞİYİ ÖLÇÜ ALARAK YAPILAN SINIFLANDIRMA

Kişiyi ölçü olarak aldığımızda, önümüze kişinin kendisiyle ve kendi dış çevresiyle iletişimi sınıflandırması ortaya çıkar.

      1. KENDİYLE İLETİŞİM

İletişiminin olmasının ön koşulu iletişimde bulunacak bir canlı varlığın varoluşudur, çünkü iletişimin başlangıcı ve bitişi canlı varlığı gerektirir. Bu kitapta insan iletişimi ele alındığı için, insanın var oluşu iletişimin ön koşuludur. İnsan varlığın ilk iletişimi kendisiyle olan "kendiyle iletişimdir."

Eğer iletişimde iletiyi ileten ve alan aynı kişiyse, buna insanın kendisiyle iletişimi deriz. Yaşanan dünyada nitelik ve nicelik bakımından en sık, çok ve yoğun olan iletişim insanın kendisiyle olan iletişimidir. Bu iletişim uyku dışında kesintisizdir.

İnsanın kendiyle iletişimi kendi varlığını anlamasıyla başlar. Bebeğin anne karnındaki oluşum sürecindeki iletişimi kendi kendine iletişimin başlangıcı olarak niteleyebiliriz. Benzer biçimde, anne karnı ortamı içindeki hareket ve davranış biçimleri, bu kendiyle iletişimin kendi ortamına uzamasıdır. Anne karnı ortamı dışına ulaştığındaki ilk haykırışı ise yeni ortamına karşı ilk iletişimsel tepkisidir. Büyüyüp ölüme doğru olgunlaşma süreci içinde, bebek beş duyularıyla algıladığı kendisi ve çevresini ve kendisiyle çevresi arasındaki ilişkileri kendi "bensel" çıkarları açısından anlamlandırır. Bu anlamlandırma bu duyular yoluyla anlamaya ve yorumlamaya yönelik olduğunda kendisiyle iletişimi süreci egemendir. Bu süreçte en baştan beri çocuğun kendi algılayıp anlamlandırdığıyla kendi dünyası dışındaki kurulu egemen anlamlandırmalar arasında mücadele vardır. Bu mücadele çocuklukta ve gençlikte özellikle "yasaklayıcı" sosyalleştirmeye (=belli ideolojik kalıpların işlenmesine) karşı direnişlerle devam eder. Sonraki yaşam safhalarında ise, ya egemen ideolojinin ve kültürel kalıpların taşıyıcısı olarak bu mücadele büyük ölçüde son bulur ve geriye-dönük, kendisine yapılanı yeni kuşaklara yapan bir biçime bürünür, ya da mücadele toplumsal bir karşıtlık biçimini alır.

Kendiyle iletişim dışla iletişimden bağımsız değildir. Dışla iletişimle birlikte, bazen ona karşı bazen onla uyuşma içinde olur. Dolayısıyla, kendine bakıp "ben özgürüm" diye düşünen birinin, "özgürlüğümüz yok" diye düşünenle iletişimi sırasında bunu dışa vuruşu ve "özgür oluşuyla" böbürlenişi ve bu özgürlük fikrine düşünerek ve gerçeklere bakarak vardığını iddia edişi, yani hem fiziksel hem de ussal bakımdan bağımsızlık iddiası ancak o kişi ve benzerleri için geçerlidir. Bu geçerlilik de, o kişinin bulunduğu koşullardaki kendi gerçeğini yansıtıyorsa, "benin" kendi bilincini kendinin ve çevresinin sübjektif koşullarına dayandırarak tanımladığı bir geçerliliğin iletişimini getirir. Eğer bu geçerlilik, o kişinin bulunduğu koşullardaki kendi gerçeğini kendine göre değil de kendi üzerinde egemenlik kurmuşa göre yansıtıyorsa, "benin" kendi bilinci egemenlik ilişkilerindeki bağımlılığın getirdiği kölelik ve kölenin zincirine vuruluşunun iletişimini getirir. Her iki durumda da, bu "geçerlilik" bile geçerli olduğu koşullardan çıktığında ya anlamını yitirir veya yeni bir anlam kazanır.

Kendiyle iletişimde iletişimin niteliksel ve niceliksel çerçevesi insanın kendi koşullarından bağımsız değildir: Yoksul bir dünyada yaşayan birinin düşleri, umutları, umutsuzlukları, beklentileri ve planlarıyla, varlıklı bir dünyadakinden hem nitelik hem de nicelik bakımlarından farklıdır. Dağdaki bir çoban çocuğu, kendiyle iletişimde, soğanın cücüğünü (ortasını) yeme olanağını, zengin olsaydı yapacağı iş olarak düşlerken, kentteki bir zengin çocuğu Ferrarisiyle nasıl kız tavlayacağını tasarlar. Kendisiyle iletişimdeki çerçevenin genişliği ve darlığı, çeşitçililiği ve çeşitsizliği, zenginliği ve yavanlığı, olabilirliği ve düş olarak kalması insanın içinde yaşadığı koşullarla önemli ölçüde etkilenir. Anlaşılacağı gibi, koşulların saptayıcılığı kendisiyle iletişimin biçimini de belirleyici bir rol oynar. Bir başka örnekle açıklayalım: Köylü ve kasabalı çocuk (ve ana baba) polislik ve yedek subaylık hayalleriyle düşler kurarken, kentin varlıklı çocuğu (ana ve babası) Avrupa ve Amerika’da eğitim ve toplumu yönetici kadrolar arasında yer almayı planlar. Polis olmayı düşleyenin düş ufku orda biter, çünkü o düş düşleyebileceğinin en zirvesinde yer alır. Amerika’yı planlayan içinse ufkun daima ötesi vardır.

Kendisiyle iletişimle davranış arasında sıkı bir ilişki vardır. Fakat bunun anlamı davranışı saptayanın kendiyle iletişim olduğu, diğer bir deyimle bağımsız düşüncenin bir sonucu olduğu söylenemez. Kişi "yoruldum, oturmam gerek der kendi kendine. Yorgundur, fakat oturacak yer yoktur. Yere oturması gerek, fakat yeni aldığı kıymetli elbisesini kirletmek istemez ya da yere oturmayı uygun görmez. Yorgunluğa rağmen oturmamayı seçer. Bu tür engelleyici seçenekler\tercihler günlük yaşamda birçok durumda çeşitli örneklerle vardır: Utanma, el ne der, uygun değil, olmaz, rezil olurum, ayıp olur gibi sosyo-kültürel engelleme mekanizmalarının çalışması sonucu kişisel kendisiyle iletişim belli biçimler alır. Kişinin kendisiyle iletişiminde var olan olasılıklar arasında seçimler yapılır. Fakat ne olasılıklar (potansiyeller) ne de seçimler yapısız bir biçimde özgürce bir niteliğe sahiptir: Potansiyeller, olasılıklar ve tercihler kalıplaşmış yapılara sahiptir.

Kendiyle iletişim hem mücadeleyi, hem karşı tepkiyi hem de vazgeçerek boyun sunmayı getirir. Bu davranış biçimlerinden hangisinin seçileceği de gene kişinin kişiliğinden çok bulunduğu durumla belirlenir: Kişi her zaman risk ve fayda-zarar hesapları yapar. Bu hesaplar da ille ki akılcı ve faydacı bir karar vermeyle sonuçlanmaz. Fakat genellikle risk arttıkça kişinin kendisiyle iletişim sonucu karşıt olduğuna karşıtlığını ifade etme biçimi de değişikliklere uğrar.

Kendisiyle iletişim insanda yaşam boyu soluk alma gibi süreklidir. Uykuda bile rüyalar, vücut fonksiyonlarını ayarlamalar yoluyla devam eder.

Kendisiyle iletişim sosyal iletişimdeki özelliklerin bir uzantısıdır. Bu "uzantılık" özelliği ancak "sosyalleşmemiş" bebekte yoktur. Bebeğin büyüme süreci bu uzantının oluşması sürecini de içerir. Baba ve anne diyen çocuk, bu deyimi oluşturan kendisiyle iletişimde dıştakinin kendine ilişkisine göre ayırım yapar. Ardından çocukluk, babalık ve annelikle gelen "geleneksel" rollerin oynanmasının işlenmesi gelir. Böylece insan kendisiyle iletişimde kendinin dışındaki yapılaşmışın kalıplarını kullanarak karar verme durumunu "normal olarak benimsemeye başlar; benimsemezse benimsettirilme sürecine normal baskıların ötesinde ağır baskılar katılır.

Yetişkinlerin kendisiyle iletişiminde sosyal yapısalın egemenliği çok daha fazladır: İçinden boğası geldiği kişiye gülümsemek zorunluluğunu duymayı gerektiren kendisiyle iletişim, bu uzantı oluşta dış egemenliğin saptayıcılığını anlatır. Dolayısıyla, kendisiyle iletişim, sürekli tartmalar, ölçmeler ve biçmeler ve karar vermeler, plan yapmalar ve vazgeçmelerle doludur. Bunlarda da egemenlik kesinlikle kayıtsız şartsız olarak bireyin elinde değildir. Bireyin kendisiyle konuşuşu çoğu kez belli ideolojik yapıların ondan geçerek kendilerini ifade etmelerinden öteye gidemez.



      1. KİŞİNİN ÇEVRESİYLE İLETİŞİMİ

Kişinin kendisiyle iletişimi çevreyle iletişiminin görevsel bir parçasıdır. Çevreyle iletişim kişinin vazgeçilmez yaşam gereğidir. Bu da kendini kişinin en başta kendi temel ihtiyaçlarını karşılaması zorunluluğuyla oluşur. Acıkan insan yemek, üşüyen insan barınmak ve giyinmek ihtiyacıyla karşılaşır ve bunları karşılamak için çevresine döner. Köleleştirilir, kölelik çevresi kölelik çevresinden kaçış, eğlence ve dinlenme gereklerini çıkartır ve kişi bu çevreye döner. Böylece çevreyle iletişim sürer. Çevreyle iletişim, belli koşullarda, "sömürüyü" de getirir. Çevreyle iletişimde kişi kendi ihtiyaçlarını sağlamak için girişimlerde bulunur. Bu girişimler, diğer insanlarla iletişimi içermedikçe, insanın kendisiyle iletişiminin sonucu verdiği kararla doğal çevreye müdahalesi biçiminde olur.

İnsan yalnız veya başkalarıyla ilkel koşullarda da modern koşullarda da doğal çevreyle iletişime girer. Bu iletişim tek taraflı sömürü ilişkisi biçiminde olur. Fakat doğaya hakaret, doğayı talan, doğanın ırzına geçme, doğayı öldürme ve bütün yaşayan varlıklar için yaşanmaz duruma getirme iletişim biçimi ancak çağdaş insanın modernliği, çağdaşlığı, ileriliği sayesinde mümkün olabilmiştir: İnsan doğayla girdiği ilişkide, doğadan kendi ihtiyaçlarını karşılamak için "alır". Ekerek alır, dikerek alır, sökerek alır, yakarak alır, yıkarak alır, keserek alır, döşünü binlerce metre delerek alır. Bu alma ilişkisi ve iletişimini de elle yapar, baltayla yapar, taşla yapar, tırpanla yapar, döver biçerle yapar, greyderlerle yapar, dinamitle yapar, sülfürik asitle yapar, kurşun taramayla ve nükleer denemelerle yapar. Yapma araçları ve sonuçları "modernleştikçe" daha da "modern" bir biçime bürünür. Çevreyle iletişim insanlar arasındaki iletişimin ayrılmaz bir parçası olarak yürür.

Hz. Havva, Hz. Ademe küser ve bir başka dağda kendi başına yaşamaya başlar. Adem bulaşıklar ve kirli çamaşırlar birikip Havva'ya ihtiyacı dayanılmaz duruma gelince, ve Havva da kurtların ve kuşların saldırılarına karşı direnişten yorulunca barışırlar. Havva ALO deterjanıyla çamaşırları yıkar ve ardından duru sabunuyla temizlenerek temiz bir dünyaya kavuşur. Havva’nın atık suyuyla giden deterjan ve Duru sabununun kimyasal artıkları karada ve suda canlı kovalamaya başlar; kaçabilen canlılar kaçar, kaçamayanların ruhuna el fatiha.


    1. YER VE ZAMAN ÖLÇEKLERİNE GÖRE SINIFLANDIRMA

Yer ölçeği, yani iletişimin aynı yerde olup olmamasına göre sınıflandırma, bize yüz yüze kişiler arası iletişim şeklini ve yüzyüzelikten uzak, yer bakımından ayrılmış, soyutlamış, iletişimi uzağa taşıma araçlarıyla gerçekleştirilebilen iletişim şekillerini verir. Bunun ötesinde, iletişim olduğu yere göre, evdeki, okuldaki, iş yerindeki, eğlence yerindeki, dinlenme yerindeki, parlâmentodaki, kentteki, kırsal alanlardaki, ülkedeki, dünyadaki, vb. gibi ayırımlarla sınıflandırabilir. İletişimin olduğu yer ölçüsü, eğer sadece iletişim üzerinde saplanma (içerik) ya yönelir ve "yer" üzerinde yerin özelliklerine ve iletişimle olan dinamik ilişkisine bakmadan bir kenara itilirse, ayırım ve ayırımla gelen yorumlar anlamını yitirir. Yerin iletişime getirdiği kategorileşme ötesinde yerin yapısal özelliklerine göre iletişimi biçimlendirmesidir. Daha açıkçası, yer ölçeği yeri yansız olarak ele aldığında insanın sosyal gerçeklerinden uzaklaşır. Bu nedenle yerin yapısal konumunun kesinlikle iletişimde göz önüne alınması zorunludur. Yer iki sevgilinin ele ele tutuşup sevgilerini paylaştığı bir park veya doğa olsa bile kesinlikle yansız değildir: İki sevgili arasındaki el-elelik iletişimde doyumu sağlayan pozitif bir rol oynar. Ama yer kaynana dırdırının olduğu yerde sevgi paylaşmaya çalışmaksa, o yer hem sevgi ilişkilerini olumsuz etkiler, hem de egemenlik ilişkilerinin ve mücadelesinin verildiği bir konumdur. Bir fabrikada, büroda veya herhangi bir iş yerindeki iletişim konumu hiyerarşik, asimetrik ilişkilerin olduğu bir yerdir. Bir sınıf ortamında, öğrenciler arasında rekabetçi simetriğe yakın ilişkiler ve öğrenci ile öğretmen arasında egemenlik\boyun sunucunu ikilemi biçiminde asimetrik bir ilişki vardır. Yönetici sınıfların çeşitli çıkarlarının temsilini anlatan yer ve zaman bakımından farklılaşmış kitle iletişi de anti-demokratik bir dikey kademeleşmiş iletişim biçimini anlatır.

Eğer ölçümüz zaman ise, iletişimi zaman ölçüsüne göre, anlık, kısa süreli, uzun süreli ve sürekli olarak sınıflandırabiliriz. Veya ilkel çağlardaki iletişim, orta çağlardaki iletişim, yeni çağlardaki iletişim, çağdaş iletişim olarak gruplandırabiliriz. Evvel zaman içinde, kalbur zaman içinde, şimdiki zaman içinde, gelecek zaman içinde olacak iletişim olarak da ayırabiliriz. Bu ayırımın değeri sadece zamanın tanımı ve bu tanımlamanın getirdiği anlam ile sınırlıdır. Geçmişi "evvel zaman içindeki iletişim" olarak tanımlayıp hikayeleme ile, geçmişi "mutlak sahiplik kölelik ilişkilerinin olduğu zamandaki iletişim" olarak tanımlayıp incelemek arasındaki fark, fukara kızın kurbağayı öpünce yakışıklı prens olacağının olasılığı farkı gibi gerçekçilik farkıdır.

Kişiler arası iletişim yüz yüze veya "aracı medya" yoluyla olabilir. Örneğin aracı telefon olunca, yer bakımından farklılaşmış kişiler arası iletişim biçimi vardır.

Araç mektup olunca hem zaman hem de yer bakımından farklılaşmış kişiler arası gecikmiş-iletişim; elektronik-mektup olduğunda zaman farkı bazen birkaç saniye gecikmeye indirilir.

Eğer iletişim bilgisayarla aynı anda karşılıklı yazışmayla oluyorsa, ileti ve iletiye cevap ve cevaba cevap çemberinde zaman farkı mefhumu kişinin yazma hızına indirilir.(telefon, mektup, elektronik-mektup).

Faksla olan iletişimde de zaman farkı asgariye indirilmiştir.



      1. YÜZYÜZE İLETİŞİM

Yüz yüze iletişim kişiler arasında aynı anda ve yerde, birbirini görerek ve duyarak yaptığı direk iletişim biçimidir. Yüz yüze iletişimde egemen tarz sözlü, konuşmayla olan iletişimdir.

Yüz yüze iletişimde iletişimde bulunanlar arasında zaman ve yer bakımından beraberlik vardır. Herkes günlük yaşamından yüz yüze iletişimde bulunurlar. Bu iletişim biçimleri büyük çeşitlilik gösterir. Bunları kategorilere ayırmak da ele alınan ölçülere göre değişir. Ölçü yaş ise: çocuk, genç, yetişkin ve ihtiyarları kapsayan kuşaklar arası iletişimden bahsedebiliriz. Aynı ayırımı kültürü yaşa göre tanımladığımızda da yapabiliriz. Eğer ölçümüz cinsiyet ise, o zaman kadın ve erkek arasındaki iletişimden bahsederiz. Ölçümüz aile içi iletişimse, o zaman anne baba ve çocuklar arası iletişim biçimleri öne gelir. Bu kadar mı? Kapitalist okulda bu kadar. Benim okulumda dahası var: Köle ile sahibi arasındaysa, kölelik iletişimi; işçi ile kapitalist arasındaysa, ücretli-kölelik iletişimi; gelinle kaynana arasındaysa, kaynanalık iletişimi; koca ile karısı arasındaysa, erkeklik iletişimi veya kadının ezilmişliğinin iletişimi; eşler arasındaysa, eşlik iletişimi; dostlar arasındaysa, dostluk; düşmanlar arasındaysa, düşmanlık iletişimi; köylüyle ağası arasındaysa, ağalık iletişimi; "hocam" diyen öğrenciyle öğretmen arasındaysa, üfürükçülük iletişimi; öğrenciyle "öğrenci-öğretmen" (yani kendini her şeyi bilir bilen öğretmen değil de, hala öğrenen gören öğretmen) arasındaysa, egemenlikle karışık karşılıklı öğrenim iletişimi; Bir şamarda çocuğunu duvara yapıştıran baba ile duvara yapışan çocuk arasındaysa, duvara yapıştırma iletişimi; çocuğuna laf geçiremeyen baba\anne ile modern kapitalist popüler müziğin davul vuruşlarıyla "tüketim tüketim, isterim, isterim, verirsen seni severim" diye zıplayan çocuğu arasındaysa, modern hoşgörülü aile iletişimi; McDonalds'la, Pepsiyle, Levis'la, Marlboro'yla, Chanel 5'le, Elizabeth Taylorun Passion'ıylaysa, özgürlükçü iletişimdir. Örnekler epey çok.

Yüz yüze sözlü, konuşmayla yapılan iletişim doğal olarak eşitcil, simetrik bir yapıya sahiptir. Konuşabilen, dili olan, konuşmasını engelleyen herhangi bir sağlık sorunu olmayan herkes bir iletişimi başlatma, bitirme, içeriğini belirleme ve iletişimin koşullarını saptama kabiliyetine sahiptir. Bu tabii, doğal bir durumdur. Bu durum egemenlik ilişkilerinin olduğu bir yer ve ortamda simetriklikten çıkar ve dikey bir yapıya dönüşür. Sözlü iletişimi eşitlikten ve doğallıktan çıkaran dıştan gelen engellemeler sınırlamalardır: Yasalar, kurallar, gelenekler, alışkanlıklar, sömürü ve kölelik gibi...

Konuşmayla iletişime neden dış engellemeler ve sınırlamalar vardır: Neden konuşma özgürlüğü dikey bir karakter alır? Konuşma, sözlü iletişim sosyal üretim ilişkilerinin bütünleşik bir parçasıdır. Eğer bir sosyal yapıda üretim ilişkileri bazılarının üretilen zenginliklerin çoğunu alması ve kontrol etmesi biçimindeyse, bu yapıdaki sözlü iletişim ilişkileri de bu dengesiz biçimi yansıtır. Eşitliğin, adaletin olmadığı ve sömürünün çeşitli biçimlerinin egemenliğindeki bir sosyal sistemde, konuşma özgürlükleri de mülkiyet özgürlüklerine ve ilişkilerine bağlı olarak anlam bulur. Varlıklılar ile varlıksızlar, güçlülerle güçsüzler, sömürenlerle sömürülenler, ezenlerle ezilenler arasındaki sözlü iletişim o ilişkinin karakterini taşır. Toplumsal kademeleşme kademeleşmiş iletişim ilişkileri getirir. Kimin hangi konumda nasıl konuşması gerektiği, ne zaman, nerede, nasıl ve hangi koşullar altında konuşma iletişimini başlatma, bitirme, içeriğini ve şartlarını belirlemeye sahip olduğu güç ilişkilerinin bir fonksiyonudur. Günümüzdeki toplumların en "demokratik" olarak geçinenlerinde bile konuşma özgürlüğü anayasayla tanınmış ve korunmuş olmasına rağmen, daima bir sınıra sahiptir. Bazı ülkelerde devlet denen sınıf terörü örgütünün ücretli\maaşlı köleleri olan memuruna, polisine, bakanına veya cumhurbaşkanına dil uzatamazsın; "devlete ve devlet memuruna hakaretten" hapsi bulursun. Eğer dilini kesmezlerse, şanslısın. En demokratik ülkelerde ise, konuşma özgürlüğü, açık ve o an milli çıkarlar için tehlike ortaya çıkarıyorsa, müsaade edilmez, bu tür bir konuşma yapan da, devletin sırıtan adaletini karşısında bulur. Konuşma, devleti siyasal, ekonomik veya moral tahripten, ciddi hasardan korumak, toplumun güvenliğini korumak, kamu düzenini sağlamak, ve özel mülkiyeti korumak gerekçeleriyle sınırlamalara konu olur. Türk anayasası herkese kendini ifade özgürlüğü tanımıştır. Herkes de zevkle ceza korkusu olmadan bu özgürlüğü iş yerinde, siyaset alanında ve ekonomik alanda bol bol kullanmaktadır(!).

Siyasal bir ilişkiyi örnek verme yerine, oldukça basit bir örnek verelim: Cuma pazarında, satıcıya "neden domateslerin iyilerinin öne sergilenip, arkadan kötülerinin verildiğini, neden sergilenenin satılmadığını sorduğumda, anayasal hakkımı kullandım. Satıcı ve iki arkadaşı da egemen sahtekarlığın güçlü horozlanmasıyla karşılık verince, anayasal hakkın ne demek olduğunu hemencecik anladım (sanki bilmiyor muydum?). Millet o denli baskıcı sömürülmeye ve kakalanmaya alışmış ki, hiç kimseden ses çıkmıyor: İfade özgürlüğünün egemen ilişkiler içinde öldürülüşü... Ben burada sadece bir çok küçük burjuvaziden bahsediyorum. Kitle iletişim araçlarında her gün görüyoruz; ülkeyi meşrulaştırılmış yolla talan yetmediğinden olmalı, gayri-meşru soygun her alanda at oynatıyor. Millet sessiz. Ezilenin, çaresiz bırakılanın, örgütsüzün, güçsüzün, karşısında ordusu ve polisi ve adaletsiz adaletiyle bir yozlaşmış devi görünce boyun sunarak yaşamına devam etmesi...

Anayasa veya herhangi bir yasa hakkı verir, hakkın olmasıyla hakkı kullanma olanaklarının olması arasında, saptayıcı bir ilişki vardır: Olanaklar ve olanakları kullananlar, yasaya gerçek anlamını verir. Anayasa hakkı verir ve ceza hukukunda bir diğer yasa "devletin bütünlüğünü, milletin moralini, ahlakını, cumhuriyeti (=mülkiyeti ve mülkiyet ahlâkını) ve demokrasiyi" koruma amacıyla, konuşma özgürlüğüne para cezası verilir, zindana tıkılır ve hatta tokatlanır. Kamu hizmetindekiler, örneğin başbakanlar, bakanlar, cumhurbaşkanları ender olarak gerçekleri iletirler halka ve halkı kandırıyor diye hiçbir cezaya çarptırılmazlar. Ama sen "seni gidi sahtekar seni" diye bir başbakanın sahtekarca konuşmasına karşılık verirsen, yandın demektir. Mesela bu kitapta ben, canım çok çektiği halde arada bir ona buna küfredemem, açık seçik laflar edip, seksle ve seks organlarıyla ilgili sözler söyleyemem. Yasaktır. Playboy ve her gece Arap havasına biçimli vücutlara para verip göbek attıran televizyonların yaptıkları nedense "yasak" tanımlaması içine girmez . Erkeklerin (ben dahil) ağzının suyu akarak seyrettiği ve hayallendiği TV'de kıvrılan vücut ahlakla, moralla ve seksle ilgili müstehcen sözler söylemiyor mu? Sanat yapıyor. Ne sanatı? Seksle iştahlandırarak satış sanatı. Yani, onlar söyler, sen söyleyemezsin, çünkü güç ve kese meselesi... Kısaca, konuşma özgürlüğü (a) açık seçik müstehcenlikte, (b) devlete karşı o an tehlike arz ederse veya ilerde tehlikeli olma potansiyeline, karakterine sahipse, (c) kamu mensuplarına yönetilmiş karalayıcı sözler (libel), (d) ayaklanmaya, isyana teşvik eden siyasal konuşma halinde özgür değildir. Bu tabi buzdağının sadece görünen tepesi. Bunun altında, en küçük sosyal birimden başlayarak en büyüğüne kadar hepsinin içindeki ilişkilerde konuşma özgürlüğünün yok edildiğini görürüz. Kamu örgütlerinde, ailede, özel teşebbüs firmalarında konuşma özgürlüğü çeşitli ölçüde kademeleşmiş ve sınırlanmıştır.

Konuşma havada yapılmaz, bir ortamda yapılır. Egemen güçlerin en çok engellediği konuşma toplantı, gösteri, grev ve yürüyüş özgürlükleriyle ilgili konuşma\ifade özgürlüğüdür. Bu tür konuşma\ifade özgürlüğü sürecin ta başında engellenmeye çalışılır: (a) İzin verilmez; (b) izin vermeyerek engelleyemezse, meşru (polis) veya gayri-meşru (polis ajanlar, kışkırtıcılar, kiralık sabotörler) yollarla herhangi bir bahane bulup dağıtarak, dayak atarak, tutuklayarak engeller; (c) İzin verilmemesine rağmen toplantı veya grev yapılır veya karara rağmen greve son verilmezse, mahkeme kararıyla sorumlular tutuklanır veya mahkemeye verilir.

Konuşma her zaman sözle\sesle yapılmaz. Sembolsel konuşma ile iletişim sessiz\sözsüz veya sözlü iletişime ek olarak yapılır. Sembolsel-konuşmada özgürlükler aynı nedenlerle ve daha başkalarıyla yasaklanır: Kızıl bayrak çekmek, bayrağa barış sembolü çizmek, bayrağı yakmak, bayrağı popoya yamayıp giymek, askere çağırı kartını yakıp protesto etmek, duvarlara barış sloganları yazmak, duvarlara devrim sloganları yazmak, başbakanın resmine "ben dolandırıcıyım" veya cumhurbaşkanının resmine "ben uluslararası şirketlerin ve ortaklarının beş paralık sözcüsüyüm" diye ekleme yapıp t-shirte basıp bu t-shirtle sokakta dolaşmak gibi... Bu tür sembolsel konuşmalar sadece devletin gazabıyla karşılaşmaz, aynı zamanda devlet ideolojisinin taşıyıcısı bazı kölelerin de gaddar tepkileriyle karşılık bulur.

Kişiler arası iletişim toplumsal yapının temel ilişkiler düzeninin özelliklerinden kaçamaz. Kişisel iletişimi bireyin davranışları, tutumları ile tanımlamak ve açıklamak kişiler arası iletişimi çok dar sınırlar içine koymaktır. İki kardeş veya arkadaş arasındaki yüz yüze iletişimle bir işçi ve patron arasındaki yüz yüze iletişim arasında iletişimin her özelliği bakımından önemli farklar vardır.


      1. YÜZ YÜZE OLMAYAN İLETİŞİM

Yüz yüze olmayan iletişim yer bakımından aynı yerde olmamayı anlatır. Yer bakımından farklılık, kullanılan araca göre o anda olan iletişim ve zaman farkını da çıkaran gecikmiş-iletişim biçimlerini getirir. Bu iletişim biçimleri, iki tarafın da iletişim üretim araçlarını ve koşullarını kontrol etme olanaklarına sahip olduğunda simetrik iletişim olanağını sağlar (örneğin telefon).

Bu tür iletişimin olabilmesi için iletişimin gereği olan sembollerin bir kişiden diğerine taşınması gerekir. Kişiler arasında yer bakımından farklılık olduğu için, yani yüz yüze olmadıkları ve yer bakımından farklı yerlerde konumlandırıldıkları için, iletişimi taşıma aracı zorunludur. Sesli iletişimin gerçekleşmesi telefonla, sesli ve görüntülü iletişimin gerçekleşmesi telefonlu-televizyonla (veya televizyonlu bilgisayarla) gerçekleşebilir. Yazılı sembollerle iletişim ise geleneksel olarak telgraf ve mektupla olur. Günümüzün iletişim teknolojisinde bu elektronik-posta (e-mail) ile yapılmaktadır. E-mail'in geleneksel mektuptan farkı, sadece ulaşım zaman farkı ve araç farkıdır. Bu kadar mı? Değil: E-mail biçimi mektuplu iletişimdeki yapının geleneksel PTT'nin kontrolundan çıkıp özel-teşebbüsün kontroluna kayışını, ağaç kesip doğayı soyanların çıkar alanının daralmaya başlamasını anlatır. Kağıt, zarf, kalem, silgi, pul, postacı-amca ortadan kalkmış onun yerini bilgisayar teknolojisi almıştır.

Yüz yüze iletişimde olduğu gibi, yüz yüze olmayan iletişim şekillenmelerinde de yapısal ortama (yere ve zamana) bağlı olarak, bu iletişim şekilleri değişik anlamalar kazanır.


    1. Yüklə 0,64 Mb.

      Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   ...   14




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin