IV. BOLUM
AVRUPALI BATTNIN
TANRILARI VE KAHRAMANLARI
-İ.Ö. 1500 - 500
1. KUZEY GÜNEY DİYALOGU
Şansımıza, Yunan, Keltik ve Germen mitoslarının mitolojik olduğunu tartışmak gerekmeyecek, insanlar onların mitos olduğunu biliyorlar. Onlan tartışan bilimadamlan, onların konularının dinsel bir şey olduğu düşüncesi ile doğmuş değil. Bunlan, Kitabı Mukaddes mitosları kadar irdeleyen çalışma yapılmış değil, ama Avrupa alanında ilk elde ayık bir bilim yayılmıştır; bu bölümde sonunda anavatana geldik!
Sanırım iki mitololjinin karşılıklı ilişkisinin Yunan kalıhmındaki gücünü ilk anlayan Friedrich Nietzsche olmuştur: Homeros öncesi Tunç Çağında bireyciliğin boyunduruğundan vecd saçan grup ritle-rinde kurtulmuş görünen köylü kalıtımı ile, bize göre klasik sanatta temsil edilen insan ölçü ve bilgisinin olimpik mitolojisi. Yunan trajik görüşünün ihtişamının, bu iki ruhsal düzenin karşılıklı tanınmasında yarattığını o görmüştü. Bunlardan hiç biri, yalnız başına, insan deneyiminin bir bölümünden fazlasını sunamaz.
Nietzche, Trajedinin Doğuşu'nu. 1872'de çıkardığında, 28 yaşındaydı, tam da yurttaşı Heinrich Schliemann'ın, Homeros'un mitos dünyasını tarihsel gerçeğin çekirdeği ile açıklamak üzere Truva'yı topraktan eştiği'yıldı. Daha sonraki yıllarda Nietzsche, Fransız-Pnısya savaşının top sesleri ve Schopenhauer ve Wagner'in deyişlerinin etkisi altında, kitabını gençliğin kötümserlik ve estesizmini taşımakla eleştirdi. Fakat, sezgisinin doğruluğu, zamanında anahtarları bile bilinmeyen bir alanda yapılan yüzyıllık arkeolojik araştırmanın buluşları ile gösterildi.
Şimdiki bilgilerle, Yunanistan'a ilk bilinen halk, İ.Ö. 3500'de geldi. Yarımadada, bilinen, paleolitik veya mesolitik bir yerleşim görünmüyor. Göçmenler, Asia Minor'dan (Küçük Asya-Anadolu'dan) deniz yoluyla geldiler, yüksek bir neolitik tanmcı-hayvancı kültür taşıyorlardı: güzel seramik eşyalar, cilalanmış taş, araç ve silahlar, ihraç etmeye devam ettikleri (Melos'tan?) obsidian bıçaklar ve her zamanki dişi figürler. Tesalya, Fokis ve Boiotia ovalarına yerleştiler. Küçük; dikdörtgen, düz kiremit çatılı taş temelli evler inşa ettiler. Bir kısmı kuzeye bir kısmı güneye gitti. Kuzeye gidenler Makedonya'daki Haliacmon ırmağı kıyılarına yerleştiler. Güneye giderler, Attika'ran güneyine yürüdü, Poloponez'e açıldı, burada Argolis, Arkadia, Lakonya ve Messe-nia'ya yerleştiler. Fakat bu halk batıya yayılmadı, ya da çok azı o yöne
Ama sonra, örenlerin bize öğrettiği gibi, İ.Ö. 2500de, en kuzeydeki şehirlerden biri, Haliacmon kıyısındaki Servia yandı, yıkıntılardan, kuzeyden gelmiş bir halkın tamamıyle değişik ham, pastoral sanat eserleri bulundu.
Profesör N.G.L. Hammond, görkemli, Î.Ö. 322'ye Kadar Yunan Tarihinde (History of Greece to 322 B.CJ, 'saldırgan kültür değişik bir tür çömlekçiliğiyle belirgindir' der. Tekniği daha acemidir, oymacılığı paralel zigzag çizgileri içerir ve kemerli, boncuklu şekiller işlenmiştir.
'Ateşle yıkılmış tabakayı izleyen bölümde iki mezar bulunmuştur, îlkinde, gövde çukur içine gömülmüştür, bir eli yüzüne kaldırılmıştır, yanında vazolar ve obsidian keski araçları vardır, ikincisi, ilkinin üstünde yatmaktadır. İskeletin yanında mermer gerdanlık, kapak, kemik iğneler ve çamur fallus bulunmuştur. Bu saldırgan kültür Tesalyalı kültürden etkilenmiş ve zenginleşmiş, sonra doğuya, merkezi Makedonya ve Halkidike'e ve güneye Tesalya'ya yayılmıştır... Yeni kültürün yayılması, kakma çömlekçilik, spiral dekorasyon, taş savaş baltaları, fallus imgeleri ve yeni tip evle belirlenir. Fallus imgeleri ilk Serviada mezarda bulunmuştur, erkek inanış biçiminin varlığını gösterir. Bunlar neolitik Tesalya kültürünün dişi heykelcikleri ile zıtlık gösterirler. Yeni gelenler Tesalya'da Dhirnini,ve Sesklo'da yerleştiklerinde, köylerini duvarla çevirmişlerdir. Sonra çoğunlukla ahşap direklere dayanan, verandah evler inşa etmişlerdir, tçteki ocak bir yana bakar. Bu evler herhalde yüzyıllar sonra geliştirilen tipik Miken evlerinin (Megaron) prototipleridir.'^) . Yunanistan'daki iki tarihöncesi kültürün diyalogunun alt aşama-
124
lan, kendi amacımız açısından, aşağıdaki gibi çıkarılabilir:
1. Aşama: Eski Helladik Yunanistan-
Truva I - Truva V: IÖ. 2500-1900
Varış ve Eski Tunç Çağı formlarının kuruluşu, neolitik öncüler için hızlı kaynaşma, inşaatın etkin gelişimi.
Çanakkale Boğazına girişi denetleyen Truva'run, balıkçı köyünden (I. Truva), büyük ticari Truva'ya (V. Truva) gelişimi.
Yunanistan'da iki bölgesel çömlekçilik stili: 1. Kuzey Isthmus, koyu tabana açık figürler (Truva ve kuzey batı Anadolu ile ticaret), 2. Güney Isthmus, açık tabana koyu figürler (Ege ve Siklat Adalarıyla ticaret).
2. Aşama ? Orta Helladik Yunanistan-
Erken VI. Truva Dönemi: t.Ö. 1900-1600
Doğu Yunanistan'da şiddetli yıkım. Megaron tipi yerleşimlerin görünüşü. îki yeni çömlekçilik: 1. mat boyalı (eski Tunç Çağı stillerinin geliştirilmesi), 2. gri 'Minyan' eşya (metal formların taklidiyle, çömlekçinin tekerine atılmış).
V. Truva'run düşüşü, kaleli VI. Truva'run kuruluşu. Truva'da atın görünmesi (Doğuda Hurri-Kassit buluşu?)(*)
Miken'de yeni ve güçlü hanedan (Dikilitaş Mezar Hanedanı: 1). İskeletler 1.70-1.80 uzunluğundadır (Minoan ırkından çok daha uzun). Seçkin mezar yapımı, altın, gümüş ve elektrumda (Minoanla hiç benzeşmeyen) harika metal işçiliği. Truva ve Siklat Adalarıyla ticaret sürer. Girit ile ilk doğrudan ilişki.
Bu dönemin kalıntılarından Aryan, Nordik ve îndo-Avrupalıların kuzeyden gelmekte oldukları ve "boyalı çömlek' kültüründen ve Tuna bölgesindeki öteki "yerleşim kültürlerden dikkate değer katkılar al-dıklan anlaşılmaktadır. Tam paleolitik avcılar değillerse de, Yakın Doğudaki çağdaşları, Agadeli Sargon önderliğinde, eski Sümer dünyasının efendileri olmuş olan Akadlar ile -onların duygusallığında değillerdir- karşılaştınlabilecek kadar gelişmiş, çobanıl göçmenlerdir. Yunanistan'ın güney kıyılarına varan Girit'in yüksek uygarlığı ile ilişki kurarak, onun kültürel etkisini almak ve özümlemek üzeredirler.
O Bkz. sayfa 106-107.
125
3. Aşama: Son Helladik I.
Truva VI. erken orta aşama: î.ö. 1600-1500 Girit doruk noktası (Son Minoa IA): Ege'de Knossos egemenliği. Miken'in Minoalılaşmasının başlangıcı: Yeni hanedan (Dikilitaş Mezar Hanedanı II): iskeletler bükülmüş durumda, atla çekilen arabalar, görkemli av ve savaş sahneleri ile seçkince işlenmiş kamalar (Miken motifleri, ustalar herhalde Minoalı), domuz dişinden miğferler (Minoah değil), amber mücevherat (Baltık amberi Girit'te bilinmez). Erkeklerin mezarlannda: göğüs zırhlan ve altın ölüm maskeleri (sakal ve bıyıklı maskeler), kılıçlar, kamalar, altın ve gümüş kaplar, altın mühür yüzükleri, taş, çamur ve metal 'taslar. Kadınların mezarlannda: alınlıklar, tuvalet kurulan, mücevher ve tabaklar. Bir Teb freskinde Minoa elbiseli kadınlar görülür.
Tüm Argolis ve Boiotia'da Miken etkisinin yayılışı: Teb, Goulas ve Orhomenos'ta benzer hanedanlar. Bu dönemde Truva'da ticaret artıyor.
4. Aşama: Son Helladik II
Truva VI son orta aşama: LÖ. 1500-1400 Girit'te Miken'in yükselişi. (Son Minoa IB ve II). Yeni, ^ok güçlü bir Miken hanedanı (Tholos Türbe Hanedanı I): geniş, daire biçiminde, kubbeli mezarlar tepe kenarlanna kazılmıştır, toprakla örtülmüş, taş işçiliği ile yüzleri yapılmış, büyük kapılarla kapatılmışlardır. Uzun, çatısız geçitlerle yaklaşılır. Miken ve Minoa sanatının güçlü etkisi (Minoa egemenliği). Knossos zararına Girit denizinde ticaret. Î.Ö. 1450, Girit saraylan yıkıldı (deprem, saldın?) Miken-Girit ilişkileri bozuldu. Rodos'ta Miken kolonosi. I.Ö. 1425, Kosta Miken kolonisi, Yüksek Tunç Çağı ticareti şimdi doruğundadır. Nubia (altın), Cornwall, Macaristan ve İspanya (teneke), Sina ve Arabistan (bakır), Balbk (amber), Avrupa yaylalarından (kereste, şarap, zeytinyağı ve mor boya) Mısır'dan (Mısır ipi, papirüs ve keten) mal ticareti. Mısır XVUX hanedan ve Stonehenge IH dönemi.
5. Aşama: Son Helladik III A
Truva VI son aşama: tö. 1400-1300
Anadolu'da Hitit egemenliğinin Truva"yla ilişkisi: Hitit kralı Mur-
126
silis (1345-1315) Akhiyava (Akhahlar) krallarından söz eder. Akhahlar şimdi Hititlerin savaşta bağlaşıklarıdırlar ve Mısır'da ticaret yapmaktadırlar. (Ikhnaton dönemi, 1377-1348, Habirular Suriye ve Filistin'i tehdit ediyorlar).
İ.Ö. 1400, Miken'in Girit'i işgali.
İ.Ö. 1340, Miken sarayının çok genişlemesi, Kiklopeyan duvarlar, 'Aslanlı Kapı', vb. Geniş Tholos türbeleri (Atreus'un hazinesi) (Kubbesi 12 m. yükseklikte). Girit şehirleri Akha yönetiminde canlanır: Çizgisel B (Miken) yazısının bulunuşu. Truva'da büyük kaleler yapılıyor.
İ.Ö. 1325, Ege bölgesinde yeni biçimde kesen bir kılıç görülür (tik kez Macaristan'da kullanılmıştır). Yeni tür zırh gereksinimi doğmuştur, kolda, küçük daire biçiminde kalkan (omuza asılan büyük boğa kalkanının yerini alır), sivri veya boynuzlu miğfer, aşağıya doğru kesmeyi savunur.
İ.Ö. 1300, VI. Truva depremle yıkıldı.
6. Aşama: Homeros'un Truvası (VE. Truva) Î.Ö. 1300-1184
Güçlü ve harika şehir. Tam İlyada'daki gibi, zengin ve canlı ticaret.
Ve böylece, Homeros'un kahramanlarının belgelediği epik zamana ulaşıyoruz: aynı zamanda Hakimler kitabının zamanına. İki kahramanlar çağı, eşzamanlıdır. İki yönetimde de yerleşik tarım ile saldırgan çobanıl savaşçı halkların ilişkileri ve uygulamaları arasında uzun bir dönem yaşanmıştır, sonra aniden, taze, çobanıl, savaşçı bir halkın (Filistin'de İbraniler, Yunanistan'da Dorlar) karşı konulmaz şiddetli saldırıları patlak vermiş ve gerçek bir Götterdemmerung yaşanmıştır. Tunç Çağı halklarının sonu gelmiştir. Homeros'un 'kutsal kahramanlar soyu'nun sömürüsü 1250-1150 döneminde gelir, izleyen üç yüzyıllık bir zaman içinde epikler biçim kazanmıştır. Tarihler Kitabı Mukaddes ile yaklaşık olarak şöyle denk düşer: İ.Ö. 850-İlyada - Yehohvacı (J) metni, İ.Ö. 750 Odysseia - Elohim (E) metni.
Denk düşme çok açıktır. Freud'un belirttiği gibi, bunun ötesinde, Yahudiler için diri olarak ortaya "çıkanın, Yunanlılar için neden şiir olarak ortaya çıktığı sorunu vardır.
127
2. ZEUS'UN EVLİLİKLERİ
Indus Vadisinin Tunç Çağı şehirleri ile Egeninkileri karşılaştırmak öğreticidir. İki gelişimin de tarihleri yaklaşık olarak aynıdır, Î.Ö. 2500-1500. İki kültürün nihai kaynaklan da aynıdır, çekirdek Yakın Doğu. Fakat, neolitik ve Tunç Çağı köy ve şehirlerinin sanatı ve mitolojileri İndus'a yayıldığında, gelişmemiş paleolitik ve mesolitik cangıl köylerinin bölgesine girmiştir. Leo Frobenius, bu 'ikinci tür' tropikal, zamansız, ekvatoral kültür için, 'insan kültür tarihinin görünmez kar-şı-oyunculanndan biri' diye yazar.*2' Bu çevrenin, sonraki Hint mitoloji tarihi ve uygarlığına etkisi belirleyicidir. Bütün tropikal kültür bölgelerinde, çeşitli öldürülmüş, kesilmiş ve çürümüş cesetler, gömülmüş et parçalan ve başka mitosların dehşet verici uygulamaları, bitkilerin aşılanması analojisi ile, insan toplumlarım nesil vermesi, sürmesi için yapılmıştır. Bitki dünyasının ruhunda yaşayan halk, Fro-benius'un dediği gibi,' kendilerini onunla, onu kendileri ile özdeş-leştirirler. Tropikal, ekvatoral bölgenin önde gelen mitolojik teması, gövdesinden, yenilen bitkilerin büyüdüğü, öldürülen ve kesilen kutsal varlıktır.' Tüm bölgenin ilkel ritleri, bu mitosun eşdeğeridir.'3'*) Yüksek Tunç Çağı mitolojilerinde de önde gelen tema, öüm ve yeniden dirilmedir; çoğunlukla bol miktarda insan kurbanında süregelir. Sonuç olarak, bu mitos ve ritler ilkel Hindistan'da arandığında, tropikal ile buluşur ve kaynaşırlar. Kara Tanrıça Kali'nin kanla yıkanan kültü ve dulların kocalarının cenaze törenlerinde payrlanf*) üstünde yakılışı örneklerinde olduğu gibi, yüksekle alçağın, işlenmiş ile işlenmemişin zengin bileşimi ile ritüel ölüm biçimleri gelişmiştir.
Hindistan'ın, Tunç Çağı uygarlığı merkezlerinden uzaklığı, Indus Vadisinin umut verici şehirleri Mohenjo-daro ve Harappa'run son bulmasına neden olmuştur. Bölgelerinde, hiç bir yerel kültürün gelişimine ilişkin arkeolojik bir iz bulunamamıştır, yalnızca aşamalı bir gerileme görülmüştür ve büyük altkıtanın geri kalan kısmı, bugünün Malezyası ile karşılaştırılacak bir düzeyde kalmıştır/5* Belki bu hiç de kötü değil (gerçekten antropologlar için çok çekici görünüyor) fakat Akdeniz'de bu dönemde gelişen dünya ticareti -Mezopotamya ve Mısır, Nubia ve İspanya, irlanda, Macaristan, Girit ve Arabistan'da gelişen bir tek topluluk olarak bileşen bakır, altın ve tunç ticareti- ile
(*} payr ölüleri yakmaya mahsus odun yığını, (çev. n.) 128
ikisi de karşılaştırılamaz.
Dahası, İndo-Aryan savaş arabaları, sığır çobanları ve Aryan tanrıların panteonu (İndra, Varıma, Mirra, Vayu ve ötekiler) ile Veda şarkıcıları, İndüs şehirlerini yıktılar ve Ganj yaylalarına geçtiler, İ.Ö. 1500-1000. Onlar da terkedilmişlerdi ve onların da bahadırlığı, tanrıları gibi, zamansız, herşeyi yutucu ve yenileyici ana tanrıça Kali'nin varlığınca zamanla vurulmuştu: düş gibi vızıldaması 'huzur, huzur, huzur, tüm canlılara huzur' iken, başı vurulmuş kurbanlarının kanı, huzur içinde, sürekli, onun kursağına giden, ölümsüzlük veren yemeklerine (ambrosia) dökülmüştü.
Öte yandan, Ege'de kuzeyin hayvan dolu ovalarından gelen paleo-litik Büyük Av ile yeni uygarlık düzenleri oluştu. Bunlar da yüzyıllardır çekirdek Yakın Doğunun ana yaratıcı merkezlerinin etkisi altındaydılar. Bağışlamayan ve özümleyici bir etki vardı. Bölge özellikle yükselmiş bir enerjiyle doluydu ve görmüş olduğumuz gibi, ilk Aryan ve Aryan öncesi dalgalar vardığında, I.Ö. 2500, bunu ötekiler izledi; dalga dalga üstünde, ta Hint akıbetinin tersine, tanrıların mitsel düzenini tüketen bir tanrı değil, bunun tersi gerçekleşene kadar. Ve tüketilen düzen, Malezyalı kannibal saldırganlar değil, Girit'ten öğrenmiş olduğumuz gibi, sevimli seçkin Parislilerinkiydi.
Olimposlu Zeus'un, yılan oğul ve ana tanrıça Gea'nın eşine karşı zaferini zaten izlemiştik. Şimdi, karşılaştığı sayısız genç tanrıçaya karşı tutumunu görelim. Paree ile zevklenişini yani. Herkes onun, boğa, yılan, kuğu ve altın duş biçimlerine girecek kadar çıldırdığını bilir. Gördüğü her Akdeniz nymph'i onu çıldırttı. Sonuçta, Yunanlıların, Giritliler kadar uygarlaştıklan zaman geldiğinde, en büyük tanrılarının kız peşinde koşması, teolojide utanç yaratır durumdaydı. Fakat, öyle yapmaları gerekmedi, çünkü bütün tanrıçalar, gerçekten, değişebilen bir gecelikle, fahişe görünümündeydi. Tanrının her çapkınlığında, tanrıça değişik olduğu kadar, tanrı da son görünümünde aynı şekilde değişti. Bu tür, kutsallığın çokluğunun birlikte olması formülü, Hıristiyan teslis öğretişinde bulunur, bir kutsal öz, üç (veya daha fazla) kutsal kişilik. Aynı biçimde. Eski Ahitte Yehova'nın değişik melekleri örnek olarak Yakub'a, Musa ve Gideon'a görünürler. Bunlar hem Yehova'dirlar, hem değillerdir. Tüm dünyada tanrıların bunu yapış biçimleri vardır, onların alışkanlıklarını yakından bilen bir öğrenci içirt hiç de şaşırtıcı değildir: Aristo mantığını kullanan biri için olağandışı görülebilir ve 'Ah Tanrım, senin yolların insanoğlu için kav-
129
ranılmazdır' diye bağırabilirse de!
Bu dönemde Zeus için sorun basitçe şuydu: Yunanlıların geldikleri her vadide, her adada ve her koyda, dünyanın ana tanrıçasının yerel bir biçimi vardı ve ataerkil düzenin ulu tanrısının ataerkil bir yolda efendilik etmesi gerekiyordu. Tüm bu fetihler İskender Çağının sis-tematistlerince bir araya getirildiğinde canlı bü" gündemle karşılaşıldı. Bu doğaüstü skandalin bir şanslı sonucu ile Yunanlılar, eski teolojilerini bütünüyle ferahlattılar. Arkaik mitosun başka belirli illere de geçmesinden memnun olunacak bir etki. Fakat tanrının evliliklerinin zafer günlerinde, bunlar ciddi toplumsal bir değer taşıyorlardı. Daha sonraki metinlerde bunlarm belli bir hoppalıkla sunulduğunu görsek de.
Şekil 20. Yılan Tanrıça
Örnek olarak, bu mitolojinin işlevinin mizahi ve mantıksal bir örneği Pallus Athene'nin doğuşu efsanesinde görülebilir. Ad, İ.Ö. 1400'e ait bir çizelgesel B tabletinde görülmüştür. Girit'te, Knossos' da. A-ta-na Po-ti-ni-ja, Athana'nın Hanımı diye okunur.'6' Burada sözcük, bir yer adına aittir. ('Chartres Hanımımıza!, örneğinde olduğu gibi) Hellen öncesi şiveye aittir. Profesör Martin Nilsşon, bu atfın, Girit ev eşyalarında ve saray kabirlerinde temsil edilen yerel bir tanrıçaya ait olduğuna inanır. (20 ve 21. şekiller) (Girit) 'saray tanrıçası kralın kişisel dişi koruyucusu idi ve Athene'ye de bu rol verilmişti... O kahramanların bekçisi dişi koruyucu idi' diye yazar/7' Fakat tüm dünyanın bildiği gibi klasik panteonda Atina eski bir Girit kutsal kişisi olarak değil, genç ve taze bir Olim-poslu olarak, temsil edilir ve sözcük anlamı ile Zeus'un beyninden doğmuştur.
130
Zeus, evlilikler yoluyla teolojik saldırılar mesleğine, ilk kan olarak tanrıça Metis'i alarak başladı. Metis, ilk kozmik su çifti Oceanus ile Tethys'in kızıydı. Bunlar Mezopotamyah Apsu ve Tiamat'ın tam eşdeğeriydiler. Ve Mezopotamyah ilk çiftin ilk oğlu Mummu gibi Kelam, Logos; Doğrunun ve Bilginin Efendisi Metis sonsuz akıllıydı. Gerçekten tüm tanrılardan daha fazla biliyordu. Dahası, biçim değiştirme sanatını biliyor ve Zeus yaklaştığında bunu kullanıyordu. Fakat Zeus sonunda onu bir oyunla kendinin yaptı ve o da gebe kaldı.
Şekil 21. Yılan Tanrıçaların Görünüşleri
Sonra Zeus, ikinci çocuğu doğarsa, kendisinin sonu olabileceğini öğrendi ve onu (halen hamileydi) yatağına çekerek bir defada yuttu.
131
Çok geçmeden, bir göl kıyısında yürürken, artan bir baş ağrısı duydu. Ağrı, çığlıklar atana kadar sürdü ve bazılarına göre Hephaestus başkalarına göre Prometheus çifte balta ile gelip kafasını bir vuruşta ikiye ayırdı. Hemen, baştan ayağa zırhlı Athene savaş çığlıklanyla dışarı fırladı. Zeus bundan sonra Metisin hâlâ karnında oturduğunu ve kendisine akıl verdiğini iddia etmeyi sürdürdü/8^
Burada, açıkça, Freud'un yücelme dediği ve yazına geçmiş bir olay var. Fakat (açıkça kişisel değil) geniş tarihsel bir duruma uygulanmış. Olay, Adem'in Havva'yı doğurmasını andırıyor ama burada kadın ilahın kendisinden doğmuştur..Dahası, Havva'nın İbrani öncesi biçimlenişinde yılanın eşi oluşu gibi (*) Girit'te de A-ta-na Po-ti-ni-ja'ya sunulan armağanlar yılan ana tanrıçaya adanmıştır. Klasik Athe-ne'nih göğsünün üstüne taktığı büyüsel güçlü kalkanı Gorgoneum'a da, korkunç saçları ile tıslayan Medusa'nın başı takılıdır.
Medusa'dan ve yaşam ve ölüm veren kanının gücünden zaten sözetmiştik.(**) Şimdi onu kesen Perseus'un efsanesini düşünebiliriz. Perseus, Medusa'nın başını Athene'ye sunmuştur. Profesör Hammond Miken kralı Perseus'un tarihini l.Ö. 1290'a yerleştirir^ ve Robert Graves -iki ciltlik Yunan Mitosları tarihsel uygulamalar için oldukça değerlidir- Medusa'run başını alan Perseus efsanesinin anlamının, Helenlerin anatanrıça emanetlerine üstünlüğü olduğunu iddia eder. Gorgon rahibelerinin maskelerini sökmüşlerdir, der. Bu maskeler saygısızları korkutup kaçırmak için takılan, kötülüğe karşı koruyucu yüzlerdir.^10) Bu, I.Ö. XD0L yüzyıl başlarında tarihsel bir uyumsuzluk olması demektir, bir tür toplumsal travma. Bu mitosda kaydedilmiştir ve Freud'un nevrozun gizli tatmini dediği şey, bir dü-fün açık tatrnininde kayda alınmıştır: Kayda alınsa da kayıptır, bilinçsiz, bilinmez yeya yanlış anlaşılmış bilinçte kayıtlıdır. Bu tür her mitos sahnesinde, bu tür her mitolojide (Kitabı Mukaddes'te başka örneğini görmüştük) gerekli bir çiftelik barınır. Sonuçlan da dikkate alınmaz veya baskıya alınmaz. Doğa Ana, Havva Ana, Dünyanın ana kraliçesi ile sürekli uğraşmak gerekmektedir ve daha sert biçimde kesildikçe Gorgoneum'u daha da korkunç olacaktır. Bu anaerkil oğulun çok daha görülmeye değer kaçış yapmasına ve sonuçta yeryüzünün efendisi olmasına neden olacaktır fakat, ah, ne cehennemde oldu-
(• > Bkz. Sayfa 13-31.
(*■*) Bkz. Sayfa 26. ' »
132
ğunu bilecektir ve daha hâlâ cennetinin nerede olabileceğini bilmeyecektir!
İşte, herneyse, Medusa'nın en tatlı, taze, Olimpos öncesi yüzyıllarda, başlangıçta kendi kendine Cennet (Uranus), Tepeler (Urea), Deniz (Pontus)'i doğuran Toprak Tanrıçası Gea'run sayısız kız torunlarından biri olmuştu. Gea sonra, oğlu Uranus'tan Titanların nesline gebe kaldı. Bunlar Occeanus ve Tethys'i (Metis bunlardan doğmuştu), Cronus,- Rhea ve Themis'i ve özel bir biçimde Afroditi de içerir. Sonra Gea oğlu Pontus'tan gebe kalarak ikinci bir soy doğurmuştur. İçlerinden Phorcys ve Keto sayılabilir. Bunlar da Graeae, Gorgonlann ve Hesperidler'in altından elmasını bekleyen dünyanın sonundaki yılanın ana-babası olmuştur. Medusa'nın adı, hanım, yönetici, kraliçe anlamındadır (bildik bir yerdeyiz değil mi). Dalgaların tanrısı Poseidon (daha önce iki klaliçenin oğul ve eşi olarak görmüşrük(*))dan, ikizlere gebe kalmış fakat onları doğuramamışhr. ikizler, Chrysaor, altın kılıçlı kahraman ve Pegasus, kanatlı attır.
Şimdi, görmüş olduğumuz gibi (**} atan Ege'ye gelişinde bir giz vardır. Truva'nın olağanüstü bir merkez olduğu İ.Ö. 2100-1800'ler arasında gelmiş gibi görünürse de, kuzeyden Makedon yoluyla mı, yoksa doğudan İndo-Aryan kaynaktan Hurri ve Kassitler yoluyla Anadolu'dan mı getirildiği bilinmemektedir.'11' Bildiğimiz, Vedik-Aryan at kurbanının yapı ve simgeselliği, geniş biçimde eski boğa kurbanından uyarlanmıştır ve Hindistan'da kralların yüce riti durumuna gelmiştir/12) Boğa kurbanı riti Ege'de daha sonra domuz ile sürmüştür. Bu da oldukça ilkel Elevsisli tanrıça Demeter ve Persephone mitos ve ritlerindeki güçlü kanıtlarla, geniş şekilde yayılmış mitsel bir masal düzenine aittir. Yunanistan'da, dahası, domuz kurbanı mitos ve ritleri, ay-yılan düşüncesine dayanan Malezya ve Pasifiktekilerle tam benzeşme gösterir. Bunları İlkel Mitoloji'de^ tartışmış olduğum gibi, burada, ay-yüan-domuz-bpğa-at sürekliliği ve aşamaları ötesinde tartışmayı yinelemeyeceğim.
Medusa ve öteki eski Titan soyundan Yunan tanrıçaları Hellenler gelmeden önce de Yunanistan'da ve Ege'deydiler. Oldukça eski neolitik, belki de mesolitik ay, yılan, domuz bağıntıları her türlü olası kanıtı sergiler. Bir yandan Malenezya ve Pasifik, öte yandan Kertik
(* ) Bkz. Sayfa 45-46. (**) Bkz. Sayfa 106.
Ök 133
İrlanda mitos ve ritlerinde bunlar temsil edilirler. Gerçekte, Medu-sa'run gösterildiği olağan biçim, çömelmiş, kollan kalkık, dili çeneden sarkan, geniş gözleri ile, Malenezya'da öte dünyanın bekçisi olan domuz kültünün pozundadır. Burada, öte dünyanın yolunda bekçi, dişi cindir ve işareti domuzdur. Kendisinin yerini tutmak üzere domuz sunanın geçmesine izin verir."4' Ve Medusa, tam da böyle bir yerde, günün kenarında ininde ve altın elma ağacının yolundadır. Gılgamış macerasının fakı kadını Siduri ile de karşılaştınlabilir.(*)
Aynı zamanda, Medusa'nın, klasik Yunanistan'da, daha sonraki at kurbanı ile de çok fazla ilişkisi vardır. Onunla birlikte Poseidon, at mitolojisiyle birleştirilmiştir, bu da yalnızca t.Ö. 2000den sonra olmuş olabilir. Miken çizgisel B tabletlerinde (Î.Ö. 1400-1200) I-QO (hip-po-at) tanrısına sunaklar kaydedilmiştir. Klasik zamanlarda Posei-don'a Hippios denildiğini de biliyoruz/15) At biçimindeki Poseidon, kısrak biçimindeki Medusa ile çiftleşmiştir ve kanatlı Pegasus ile insan ikizi Chrysaor doğmuştur. Robert Graves'in işaret ettiği gibi, tanrıçanın Gorgon'un başı ve kısrağın gövdesi ile temsilinin eski bir şekli vardır/16^ Graves bu nedenle Perseus mitosunu tam anlamını vermek üzere okun Hellenlerin anatanrıça emanetlerine üstünlükleri olduğunu iddia eder. Gorgon ralübelerinin maskelerini sökmüş »rdir ve kutsal ata sahip olmuşlardır'.
Bir ayrıntı daha: Frazer, Altın Da/'da, atm, Diana'nın Nemi'deki
mezanyla mitsel ilişkisi olduğunu göstermiştir. Burada ritüel kral-
öldürmeleri, son Roma dönemlerine kadar sürmüştü. Genç prens Hip-
polytus, ölüme kendi arabasının atlarıyla çekilmişti; Poseidon'un
boğaları onları korkutunca ürkmüşlerdi Diana onu canlandırıp Ne-
mi'de kendine kral, Ormanların Kralı yapmıştı. Frazer, şundan kuşku
duymaz. Roma takviminin Aziz Hippolytus'u Ağustosun on üçünde
atları tarafından ölüme götürülmüştü ve Diana'nın günü de Yunan
kahramırunki ile aynı gündür. Onun için Frazer, 'dinsiz bir günahkar
olarak iki kez öldükten sonra, Hıristiyan aziz olarak dirilmişti' diye
ekler/17) '^.\
Artık Poseidon, Medusa ve kahraman Perseus mitsel söylemine, ay kralının ölüm ve dirilme mitolojisini ve ritüel kral-öldürümünü de eklemeliyiz. İlkel Mitoloji'mn ilk bölümünde, Etiopya'dan, Yunanistan'da eğitim görmüş Ergamenes adlı bir kralın kaydım sunmuştum. işkence Bkz. Sayfa 80-82.
134
deriyeli firavun Ptolemy II Philadelphia, I.Ö. 309-246 döneminde askerleri ile, korkutucu Altın Tapmağa yürümüş, o zamana kadar ri-tüel kral-öldürme vahiylerinin okuyucusu olan rahipleri kesmiştir. Huşu veren eski geleneğe son vererek, herşeyi kralın kaderi, işlevi, gücü ile düzenleyen bir görüşü örgütlemiştir/18^ Analojiyle, eğer Perseus gerçekten Miken'de yeni bir hanedanın kurucusu ise, İ.Ö. 1290, komşu tanrıçaların korularına saldırısı, eski bir ritin sonunu göstermelidir -bu da herhalde kral- öldürümüdür. O zaman Zeus'un altın duşundan mucizeyle doğması mitosu değerlendirir ve bu, eski, ölümün yaşam olduğu anatanrıça inancının yerine geçer.
Zeus, Argolisli prenses Danae'yi mucizeli biçimde Perseus'a gebe bırakmıştır. Anayla onu, bir sandık içinde denize bırakmıştır ve Seri-phos adasında bir balıkçı tarafından kıyıya çıkarılmışlardır. Burada kral, balıkçının kardeşi Polydectes'tir ve Danae çocuğu ile kralın kölesi olmuştur -veya karısı, gene başka bir anlatımda balıkçı Dictys ile kalmıştır. Fakat kral, bütün monarklar gibi, acımasız bir canavardır ve anne ile olabilmek için Perseustan kurtulmayı düşünerek ona çok zor, olanaksız bir görev, Medusa'run başını alma görevini vermiştir.
Bu korkunç canavarın iki kız kardeşi vardır. Üçü de altın kanatlar, pirinç eller, yılanlarla çevrilmiş baş ve gövdeleri ve donandıkları boğa dişleriyle öyle korkunçturlar ki, gören taş olur. Perseus, yolda, çeşitli mitsel tehlikeleri aşar, bu maceralarda su perilerinden kanatlı sandallar, görünrnezlik şapkası ve elegeçireceği başı taşıyacağı bir tulum alır. Bunlarla en dış denizi geçen günün en dış kenarını aşar ve yıldızların ve gezegenlerin yeniden doğmak için kaybolduğu karanlıklar diyarına varır. Önce Graeae'nin garip üçlüsüne gelir. Bunlar üç ağarmış kızkardeştir, tek bir diş ve gözü paylaşırlar ve gözü biri ötekine geçirirken Perseus bunu kapar. Koruyucusu oldukları Gor-go'nun mağarasının yolunu öğrenmeden geri vermez. Sonra, Aeschy-lus'un dediği gibi, "boğa gibi mağaraya dalar'.'19'
İçerde Gorgonlar uyumaktadır ve Perseus'un gözleri Medusa'nın taşlaştıran görüşünden kaçar. Kahramanların baş tanrısı Athene, onun kılıç tutan eline yol gösterir (veya başka bir söyleyişte, kurbanın görünüşünü kalkandan yansıtarak ona gösterir). Orak biçimli kılıcın tek vuruşuyla ganimetini alır, tulumuna sokar ve koşarak geri döner. Bu arada Pegasus ve Chrysaor, Medusa'run yanlrnış boynundan fırlarlar. İki kız kardeş peşine düşer. Fakat Perseus eve varır, korku-
135
tucu armağanını herkesin görmesi için yukarıda tutarak sunar. Tiran kral, yemekteki tüm arkadaştan ile taş olur. Seriphos adasının bugün kayalarla dolu olmasının nedeni de budur S2®
Dostları ilə paylaş: |