T.C. BİLİM SANAYİ BAKANLIĞI
VERİMLİLİK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
2015 VERİMLİLİK HAFTASI VERİMLİLİK SÖYLEŞİSİ – VERİMLİLİK GÖNÜLLÜLERİ BULUŞMASI
DÜNYADA ULUSAL VERİMLİLİK HAREKETLERİ
UYGULAMALARINA YÖNELİK MAKALELER
Derleyen
PROF. DR. ERGÜN YENER
WCPC (Dünya Prodüktivite Bilimler Konfederasyonu) Üyesi
27 Nisan 2015 Ankara
İNOVASYON KENTLERİ, KREATİF ŞEHİRLER VE TEKNOLOJİ ÜNİVERSİTELERİMİZ
20. yüzyıl, inovasyon, teknoloji ve bilimde ABD'nin rakipsiz liderliğine sahne oldu. Ancak, 21. yüzyılda yeni dünya düzeninde küresel teknoloji rekabet liğinde şimdi yeni oyuncular yerini alıyor. Singapur'dan Finlandiya'ya dünyanın dört bir tarafında ülkeler yepyeni teknoloji ve inovasyon modelleri geliştiriyorlar. Helsinki'den Şangay’a dünyada yeni inovasyon kentleri ve kreatif şehirler ön plana çıkıyor. Dünyadan inovasyonda atılım gerçekleştiren ülkelere ve inovasyon modellerine kısaca bakalım.
Odaklı Yenilik Merkezleri (Singapur, Danimarka): Yenilikçi gücünü birkaç alana odaklayan bu ülkeler, dev araştırma merkezleri kuruyor ve dünyadan en iyi yeteneklerini çekiyorlar. Singapur, devlet olarak yaşam bilimleri, temiz teknolojiler ve dijital medya konularında ARGE’ye stratejik öncelik veriyor. Küresel ekonomik krize rağmen 2010 yılında Singapur GSMH'smın yüzde üçünü bu teknolojilere ayıracak. Hedef, bu alanlarda dünya lideri olmak. Singapur, bütün dünyanın dikkatini çeken iki dev araştırma merkezi açtı: Biopolis ve Fusionopolis. Biopolis, 2 milyon metrekareye kurulmuş dev bir biyomedikal araştırma ve yenilik merkezi. 2015'e kadar 4000 araştırmacıyı istihdam edecek olan Biopolis'in amacı gelecek yirmi yılda kök hücre araştırmalarında dünya lideri olmak ve Nobel ödüllerini toplamak. Fusionopolis ise malzeme bilimleri, temiz teknolojiler ve dijital medya alanlarında faaliyet gösterecek ve 6000 bilim insanına ev sahipliği yapacak. Singapur, dünya firmalarını çekmek için vergileri azaltıyor, dünyanın en gelişmiş altyapısını sunuyor ve ARGE fonları sağlıyor. Singapur, 2010'larda özellikle yaşam bilimleri konusunda dünyanın cazibe merkezi olacak. Benzer şekilde Danimarka "Medicon Valley" adlı dev biyo-teknoloji merkeziyle küresel bir cazibe merkezi haline geliyor.
Dev Fabrikalar (Çin, Hindistan): Zengin insan kaynağı ve ucuz iş gücü ile dünyanın fabrikası ve dünyanın ofisi haline gelen Çin ve Hindistan, sadece sayılarıyla ve hacimleriyle dünya inovasyon denklemini alt üst edebiliyorlar. Çin'in hedefi 2020'ye kadar tamamen inovasyon merkezli bir ülke olmak. Sadece 2002 ve 2005 yılları arasında Çin'deki üniversite sayısı 2000'den 4000'e çıktı. Çin, bu üniversitelerden 10 tanesini dünya lideri yapabilmek için kollan sıvadı ve araştırma kaynaklarını arttırdı. Hedef, bilim ve teknolojinin her alanında dünyanın öncü uzman ve bilim insanlarını yetiştirmek. Çin'de bütün dünyaya otomobil ihraç eden 50'den fazla otomobil şirketi birbiriyle kıyasıya mücadele ediyor. Dünyanın gözü şimdi Şangay, Pekin, Yeni Delhi, Mumbai, Bangalore ve Hong Kong gibi yeni ortaya çıkan teknoloji merkezi dev şehirlerin üzerinde.
Yetenek Cazibe Merkezleri (Amerika, Kanada): Dünyaca ünlü üniversiteleri, şirketleri ve ARGE merkezleriyle dünyadaki en iyi yetenekleri bünyesine çekmeyi başaran bu ülkelerin en büyük rekabet avantajı altın yetenekler. Amerika, Kanada ve İngiltere en zeki, en kreatif, en çalışkan profesyonelleri küresel yetenek havuzundan halen çekmeye devam ediyor. Burada en önemli başarı faktörlerinden biri, dünyaca ünlü Harvard, Stanford, Oxford, Yale, McGill gibi üniversitelerin parlak akademik yetenekleri ülkeye çekmesi. Bu üniversiteler dünyanın 120 ülkesinden gelen öğrencilere ve hocalara kucak açarak farklılıkları zenginlide dönüştürmeyi başarıyor. Üniversitelere bir de Silikon Vadisi gibi dev teknoloji platformlarını ekleyin. Googleplex gibi yüzlerce şirket kampusunu hayal edin. Apple, Pixar, Google gibi yenilikçi düşüncenin yeşerdiği yetenek firmalarını düşünün. Üzerine bir de TED (www.ted.com) gibi küresel çapta ses getiren beyin fırtınası ve konferansları ekleyin. Meritokrasinin ve özgürlüğün yeşerdiği, buram buram kahvenin koktuğu, herkesin delicesine sabahlara kadar çalıştığı bu ortamlarda insanın içinden ister istemez fikir üretmek, okumak, yazmak, araştırmak, öğrenmek, yenilik üretmek geliyor. Bizim binadan örnek vereceğim: Sabah 7'den itibaren hocalar ve öğrenciler karınca gibi sürekli tatlı bir telaş ve yarış içerisindedirler. Bu tempo gecenin geç saatlerine kadar sürer. Binanın kapanması diye bir durum yoktur, gecenin üçünde dahi bilim sevdalılarının ayak seslerini, klavye seslerini duyabilirsiniz. Binadan kahve kokusu eksik olmaz. O havayı soluduğunuzda bilimle uğraşmak, okumak ve araştırmak sizin için nefes alıp vermek gibi vazgeçilmez olur.
İşbirliği Ekosistemleri (Japonya, Finlandiya): Bu ülkeler sürekli yenilik üretmek için bütün ülkeyi uygun bir ekosistem haline getirmeye çalışıyorlar. Devlet politikası olarak inovasyonu ve inovasyon kültürünü sürekli teşvik ediyorlar, iş dünyasının ve üniversitelerin beraber çalıştıkları modelleri ülke çapında yaygınlaştırıyor ve kurumlar arası stratejik işbirliğine büyük önem veriyorlar. Japonya, zaten toplam kalite ve kaizen felsefesini ortaya koyan, Keiretsu sistemiyle entegre işbirliği modelleri kuran, MİTİ ile endüstri ve teknolojiyi birleştiren ve dünyaya teknoloji satan lider ülke. Japonya'nın teknoloji ve iş felsefesi ile ilgili zaten onlarca kitap basıldı, basılıyor. Finlandiya'nın başarı öyküsü ise daha az biliniyor ve çok ilginç. Finlandiya, Sovyetler Birliği'nin dağılmasıyla beraber 1991'de krize girdiğinde bütün stratejisini bilim ve inovasyon merkezli kuruyor. Devlet bilim ve teknoloji stratejisini bizzat takip, teşvik ve finanse ediyor. Örneğin, Başbakan Matti Vanhanen Bilim ve Teknoloji kuruluna bizzat başkanlık ediyor, yol gösteriyor ve ülkenin inovasyon politikaları burada belirleniyor. Eğitim sistemini OECD ülkeleri içinde bir numaraya yükselten Finlandiya, inovasyona bütüncül bir bakış açısı geliştirmiş. Mesela, 2010'da açılacak olan ve adını ünlü Finli mimar ve tasarımcı, kozmopolitan Rönesans adamı Alvar Aalto'dan alan Aalto Üniversitesi, dünya çapında teknoloji sanat tasarım, medya ve inovasyon mükemmellik merkezi olmayı amaçlıyor Üniversitenin yoğunlaştığı hedef, “insan merkezli evrensel tasarımlar ve ürünler getirmede” dünyada en iyi olmak.
Dünyanın en iyi 25 üniversitesinden biri nasıl olunur? Dünya çapında bir üniversite olmak ve platformda olmak ve küresel platformda ilk 50’ye girebilmek için çok zorlu bir çalışma temposuna, milyon dolarlık bütçelere, dünyanın en iyi yeteneklerine, mükemmelliği teşvik eden bir kurum kültürüne küresel bir vizyona, tamamen özgür bir akademik ortama ihtiyaç var. Yaklaşık 6 yıldır "Kanada'nın Harvard'ı" olarak bilinen McGill Üniversitesi'inde çalışıyor ve 120 ülkeden gelen öğrencilere ders veriyorum. McGill, Kuzey Amerika'da en fazla farklı milletten öğrenci barındıran üniversite. Üniversite şehrin tam merkezinde (downtown); çok kültürlü ve kozmopolit Montreal'in bütün avantajlarını ve cazibesini kullanıyor. Küresel vizyonun, çok dil bilmenin ve kültürler arası yetkinliklerin önem kazandığı bir dünyada McGill, Montreal gibi İngilizce ve Fransızcayı aynı anda ana dil olarak konuşan ve 150 kültürü barındıran bir metropolün kalbinde yer alıyor. Dünyanın onlarca ülkesinin gündemi burada atıyor; Tanzanya'dan Vietnam'a farklı ülkelerin problemleri burada masaya yatırılıyor. McGill'in Çin, Japonya ve Hindistan ile özel anlaşmaları, ortaklıkları ve stratejik işbirliği bulunuyor. McGill, dünya çapındaki ününü küresel etkiye sahip araştırmalarından ve kaliteli hocalarından alıyor. Kuruluşundan bugüne atom fizikçisi Ernest Ruşerford, modern tıbbı dönüştüren hümanist William Osler, Evrensel insan haklan beyannamesini kaleme alan John Humphrey gibi Nobel ödüllü çok sayıda araştırmacı tarihin akışını değiştiren buluşlarını McGill'da gerçekleştirdiler. McGill, araştırmalarında küresel rekabetçi konumunu sürdürebilmek için her yıl 100 yeni hoca işe alıyor. Hocaların hemen hepsi alanında fani olmuş ve müthiş başarılı insanlar. Sabah 5'te araştırmalarının başına geçen hocalar tanıyorum. Buranın -30 dereceyi bulan ve insanı terbiye eden meşhur kışı, insanı hem sabretmeye hem de zorluklarla bahşetmeye zorluyor. Sürekli kar ve soğukta sıcak kahve eşliğinde insanın içinden sürekli çalışmak ve araştırmak geliyor. Öğrenci kalitesini belirtmeden geçemeyeceğim. Öğrenciler, dünyanın en iyileri arasında seçildiği için inanılmaz gayretli ve çalışkanlar; proje bazlı çalışmayı ve sıra dışı düşünmeyi çok iyi biliyorlar. Ayrıca, binlerce başarılı McGill mezunu üniversitesine bağlılığını hayat boyu devam ettiriyor ve McGill ailesine mensup olmaktan gurur duyuyorlar. Bu bağlılık, üniversitenin bağışlarına yansıyor. McGill, l milyar dolara yakın bir bağış hacmine sahip. McGill, Quebec eyaletinin dünyada en fazla tanınan 6 markasından biri. Dünya, Quebec'i McGill sayesinde tanıyor, Quebec'in dünyaca tanınan diğer beş markası ise Bombardier, SNC Lavalin, Hydro-Quebec, Cirque de Soleil ve Celine Dion.
Üniversite, bir tutku işidir. Üniversite, araştırma, keşfetme, başarma, topluma katkıda bulunma, bilgi üretme, eğitim, sürekli gelişim tutkularının yeşerdiği kampüstur. Bir ülkeyi dünyada rekabetçi güce kavuşturacak en önemli motor kuvvettir üniversite. Güçlü ve iyi üniversiteler, bulundukları bölgenin kaderini değiştirebilir ve o bölgenin küresel rekabet avantajına dönüşebilirler. Acaba bu bölgenin rekabet avantajı neler? Üniversite bu güçlü yönlerin üzerine nasıl yatırım yapabilir? Bu üniversite dünyada hangi alanda en iyi olabilir ve en iyi katma değeri sunabilir? Her üniversitenin odaklandığı niş alanlar ve mükemmellik merkezleri olmalıdır. Hangi alanlarda bu üniversite acaba dünya çapında bir fark oluşturabilir ve markalaşabilir? İşte kritik soru budur. Bu hususta stratejik kararlar alınır ve uygulanırsa, üniversite uzun vadede belirlenen konuda dünyada bir cazibe merkezi ve marka haline gelebilir.
DÜNYADA İNOVASYON ALANINDA GELİŞEN YAKLAŞIMLAR VE BAZI ÇEKİM MERKEZLERİ
XX. yüzyıl boyunca ABD'nin inovasyon-yenileşim konusunda liderliğini sürdürdüğü bilinmekte. Ancak bugünün inovasyon dünyasında genel değişim izlendiğinde, liderlik rolü anlamında ülkelerin ellerinde bulundurdukları kartların değiştiği de görülmekte. Çok sayıda ülkedeki yönetim mekanizmaları, inovasyonu ulusal gündemlerinde ilk sıralara oturtmakta. Hatta bazı ülkelerin de benimsediği inovasyon stratejilerinde de diğerlerinden farklı özellikler barındıran yenilikçi yaklaşımları gündeme getirmekte başarı gösterdiği fark edilmekte. inovasyon dünyasındaki yeni gelişmeler şirketler kesimi için ne anlam taşımakta sorusunun yanıtının verilmesi de, bu kurumların yönetim kadroları için önemli bir gündem maddesi olarak karşımıza çıkmakta.
Özellikle uluslararası ölçekte çalışan kurumların geliştirecekleri inovasyon yaklaşımlarının nasıl bir gruplandırmayla karşı karşıya kaldığını anlamak için araştırma yapıldığında, John Kao'nun (2009)* dört temel model üzerinde durduğu izlenmekte. Söz konusu 4 model hakkındaki özet bilgiler aşağıdadır:
Belirli Bir Alana Odaklanmış Olan Üretim-Fabrika Modeli: bu model bünyesinde çok belirgin ve açık bir biçimde ortaya konmuş; büyük ölçekli sorunların veya baş edilmesi gereken alanların çözümü süreçlerinde altyapıya ve yüksek kalibreli yeteneklere odaklanıldığı ve bu hedefe dönük olarak geliştirilen bir stratejik yaklaşımın söz konusu olduğu ortaya çıkar. Örneğin Singapur ve Danimarka gibi ülkeler inovasyon yatırımlarını seçilmiş birkaç endüstri ve/veya araştırma alanına dönük olarak yapmaktadır. Singapur; yaşam bilimleri, temiz teknolojiler ve sayısal medya alanlarına odaklanma stratejisini seçmiş, bu amaçla da ARGE/GSYİH oranını % 2.6 düzeyinden 2010 yılı için %3 düzeyine çıkarmayı planlamıştır. Şu ana kadar Singapur hükümetinin yaşam bilimlerine diğer alanlara ayırdığından çok daha fazla miktarda bütçeyi ayırdığı izlenmektedir. Singapur'da BİOPOLİS isimli bir biyomedikal araştırma merkezi kurulmuştur ve merkez 2003 yılından beri faaliyettedir. Bilim insanları için cazip bir çekim merkezi olma anlamında; bu merkezin araştırma altyapısının yanında çok sayıda sosyal faaliyet içinde bulunabilecekleri bir ortamın yaratıldığı dikkat çekmektedir. Biopolis'te faaliyet gösteren şirketlerin de özellikle mevzuat-düzenlemeler anlamında rahat bir çalışma ortamı buldukları izlenmektedir. Kamu kurumları, risk sermayesi şirketleri, araştırma laboratuarlarının bir arada olduğu bir altyapıdan söz edilmektedir. Merkezde kaynakların ortak kullanımına özel bir önem verildiği görülmektedir. Havyanlar üzerinde yapılan araştırmaların tekrarlanmasından çekinen bilim insanlarının yararlanabilmesi için araştırma amaçlı kullanılmak üzere fare kolonilerinin organize edildiği; hangi tür firmadan olursa olsun araştırmacıların bu koloniyi ortaklaşa hedefler için kullanabildiği görülmektedir.
Singapur'un yanı sıra Finlandiya ve Danimarka'nın bu yaklaşımı özümsediği, kablosuz bağlantı teknolojileri ve temiz teknoloji alanlarındaki çabalar için bu modelin gereksinimlerini benimsedikleri görülmektedir. Şili ve Vietnam gibi gelişmekte olan bazı ülkelerin de belirli alanlara odaklandıkları bilinmektedir.
İşgücü ile Avantaj Yaratma Yaklaşımı: bu yaklaşımı 'büyük rakamlar kanunu'nun inovasyon sürümü olarak nitelendirmek mümkün. Çin, Hindistan ve Brezilya gibi bazı ülkeler, büyük sayılara ulaşan ucuz işgücünden ve düşük maliyetli sermaye kaynaklarından yararlanarak inovasyon fırsatlarından fayda çıkarmaya gayret etmeleri, bu yaklaşımın ana özelliklerini ortaya koymaktadır. Dünyada bir üretim merkezi haline gelen Çin'in bu yaklaşımda önemli bir yerinin söz konusu olduğu çok açıktır. Çin'li siyasetçiler ülkenin 2020 yılına kadar inovasyona dayalı kalkınma modelini benimseyen bir ülke haline gelmesi kararını almışlardır ve tüm planlamanın bu yörünge çerçevesinde yapıldığı bilinmektedir. Söz edilen amaca hizmet edebilmek adına, Çin'de 10 üniversite belirlenmiş, dünya klasmanında bir yer edinilebilmesi için bu üniversitelere ekstra kaynakların ayrılmasına karar verilmiştir. Bu arada Çin'le ilgili inovasyon kapasitesini yakından ilgilendiren ve önemle vurgulanabilecek bir diğer önemli gelişme yükseköğretim kurumları ile ilgilidir. 2002 ile 2005 yılları arasında yükseköğretim kurumu sayısı 2 binden 4 bine yükselmiştir. Bu kurumlar adına belirlenen hedef ise bilim ve teknolojinin her alanında iyi eğitimli uzmanların yetiştirilmesidir.
Çin otomotiv endüstrisi 'Avantajlı İşgücü Yaklaşımı'na iyi bir örnek olarak ön plana çıkmaktadır. Çin'de 30'a yakın otomobil üretim şirketi mevcuttur. Bu işletmelerin büyük bir bölümünün hayatlarına devam etmeyeceği düşünülebilir. Ancak bir o kadar kesin olan gerçek ise bazılarının da dünya çapında rekabet eden kurumlar haline gelebilme olasılığını taşıdıklarıdır. Warren Buffet tarafından Çin'de yerleşik olan BYD isimli elektrikli araç için akü imal eden firmaya yaptığı ABD doları 200 milyon tutarına ulaşan yatırımının, Sayın Buffet'ın Çin'deki Ar-Ge potansiyeline olan inancının bir göstergesi olarak nitelendirilmesi mümkündür.
Kutsal Dünya Yaklaşımı: söz konusu model, Richard Florida tarafından gündem getirilen "yaratıcı sınıfın taşıdığı potansiyelin ortaya çıkarılması amacıyla çalışan bir yaklaşımdır. Daha fazla girişimcinin bir araya gelmesiyle bir bölgenin çekim merkezi haline gelmesi, diğer girişimcilerin de bölgeye olan ilgisinin artışına katkıda bulunur. 1990'larda yaşanan Silikon Vadisi tecrübesi iyi bir örnek olarak ele alınabilir. Bugün ise Bangalor, Helsinki ve Toronto gibi bazı yerleşim merkezlerinin de Silikon Vadisine benzer bir teknikle çekim merkezi olma yolunda ilerledikleri bilinmektedir.
Çok sayıda ülke makro düzeyde bu tip bir politikayı kendi içinde desteklemektedir. Hindistan verilebilecek en iyi örneklerden biridir. Stanford, MİT, Cambridge gibi üniversitelerdeki Hint'li yurttaşları ile Hindistan'daki teknoloji enstitüleri arasında ortak çalışmalar üzerine projeler geliştirerek kendi ülkesinde yerleşik olan yaratıcı sınıfını daha etkin, kozmopolit yani dünya vatandaşı olma özelliği barındıran ve birikimli kılma yönünde çalışmaktadır. Hindistan özellikle bilişim teknolojilerinde, finans sektöründe dünya çapında yaygın olan bazı kurumlara çağrı merkezi ve yazılım üretim gibi alanlarda rekabetçi üstünlüğe sahip olan rolüyle 'dışarıdan tedarik etme-outsourcing' alanında önemli bir konuma sahip olmuştur. Hindistan'ın kendisine çekim merkezi olma avantajını getiren bu özelliğinin dışında son dönemlerde farklı bir küresel stratejinin de parçası olduğu anlaşılmaktadır. Hint kökenli firmalar kendi fonksiyonlarının bir bölümünü başka ülkelere kaydırmaktadır. Örneğin Tata, bilişim geliştirme ihtiyaçlarının bir bölümünü Şili ve Ekvator kökenli kurumlara ihale etmektedir. Arka planda yürümesi gereken bazı operasyonel işlevlerin bu şekilde bir bakıma ihraç edilmesi ile Tata'nn değer zinciri üzerinde daha da üst basamaklara çıkabilmesi olanağı artmış olacaktır. Sözü edilen modeli benimseyen ülkelerden biri de Singapur'dur. Hangi ülkeden olursa olsun yaşam bilimleri alanında öğrenciler için bir çekim merkezi yapılandırmak, Singapur'un benimsediği bir yaklaşım karşımıza çıkmaktadır. Bu öğrencilere önemli ölçüde bonkör sayılabilecek ölçeklerde fon kaynakları sunulmaktadır. Singapur bu yöntemle yaratıcı sınıfa giren nüfusunun artışına katkıda bulunabilecektir.
Büyük Ölçekli Ekosistemler Yaklaşımı: ülkelerin büyük bir bölümünün başından sonuna (end to end) bütünselliği ortaya koyan inovasyon yaklaşımlarını takip ettikleri görülmektedir. Bu yaklaşımın kendini diğer yaklaşımlardan ayırt eden özelliklerinden biri rehberlik mekanizmalarını, mali kaynak sağlayan kurumları, araştırma kurumlarını, iş dünyası ve akademi arasında işbirliğini sağlayan mekanizmaların, ulusal bir stratejiyi destekleyen bütünün içinde birlikte ve işbirliği içinde hareket eder yapıya sahip olmalarıdır.
Finlandiya inovasyon sistemi, 1991 yılında Sovyetler Birliği'nin yıkılmasıyla birlikte yaşanan ekonomik değişimin sonucunda tasarlanmıştır. Bu dönemde yaşananlara çok kısaca bakacak olursak, Finlandiya'da dış ticaret sıfırlanmış, ülke büyük bir resesyonun-ekonomik durgunluğun içine düşmüştür. Ekonomide yaşanan ve ülkenin önemli bir sıkıntı yaşamasına neden olan süreci anlatmak için Finlandiya eğitim sektörüne ve bilim-teknoloji alanlarına odaklanma kararı vermiştir. Bu kararın arkasında ise ülkenin yenilik kapasitesini artırmak yatmaktadır.
Finlandiya'nın geniş ölçekli ve aynı zamanda bütünsellik ortaya koyan inovasyon yaklaşımına en iyi uygulama örneklerinden biri Aalto Üniversitesi'dir. Üniversite ismini ünlü Fin mimar ve tasarımcıdan almıştır; sahip olduğu yapı itibariyle inovasyon üniversitesi olarak anılmaktadır. Helsinki School of Economics, University of Art and Design ve University of Technology adlı üç üniversitenin birleşmesinden oluşmuş yeni bir yapıdır. Bir milyar ABD dolarına yakın bütçesiyle, Aalto Üniversitesi yeni ve ticari olarak önemli fikirlerin ortaya çıkabilmesi için gereksinim duyulan araştırma alanlarına odaklanacaktır. Üniversite bünyesinde aynı zamanda bir de tasarım fabrikası planlanmıştır. Araştırma alanı olarak belirlenen konular arasında sağlık, yaşlılar için yüksek yaşam kalitesi gibi konular da bulunmaktadır.
Sistem Bütünleştirme - Karışım Haline Getir ve Sonra Eşleştir Yaklaşımı: Uluslararası sermayeyi çekebilmek adına ülkelerin inovasyon alanında çok sayıda hizmeti şirketlere cazip hale getirmeye çalıştığı izlenmektedir. Örneğin ilaç firmaları Hindistan tarafından sunulan diyabetli hastalar için geliştirilen ilaçlarla birlikte bulaşıcı hastalıklar için geliştirilen ilaçlar için sunulan test ortamından yararlanabilmektedir. Çin üretim alanında firmalara cazip olanaklar sunmakla birlikte, iyi eğitilmiş bilim insanı ve mühendis kapasitesini de uluslar arası firmalara imkan olarak tanıyabilmektedir. Vietnam ise tropik hastalıklar konusunda çalışan işletmeler için uygun bir ortamı hazır etmektedir.
Bir işletmenin sistem bütünleştirici rolüyle bazı soru işaretlerine yanıt aradığı düşünüldüğünde, firmanın aşağıdaki sorularla gündemlerini belirleyebilecekleri görülmektedir:
En iyi ve yeni hangi alanları dikkate almalıyım?
İş alanıma giren farklı içerikleri-iş alanının farklı bileşenlerini nasıl bir araya getirebilirim?
İşletmenin Ar-Ge ve inovasyon alanındaki ihtiyaçlarını fonlayabilmek amacıyla girişimci sermayesini yaratabilmenin yöntemleri nelerdir?
İşletmemiz için en iyi destekleri veren koşullar nerede bulunmaktadır? Ne tip stratejik uzgörü ve planlama süreçlerine ihtiyacımız vardır?
ABD'nin bir inovasyon sistem bütünleştirici rolüyle iyi bir konumda olduğu bilinmektedir. Ülkenin farklı kültürel zenginlikleri bir araya getiren yaklaşımı, gelişmiş yetenekleri bir arada tutabilen bir cazibe ortamı olması, altyapısı, eğitim kurumları ve bilimsel kaynakları ile küresel inovasyonda önemli bir oyuncu olma yeteneğini ortaya koyabildiği görülmektedir. ABD'nin inovasyonda küresel bir oyuncu olabilmesi yolunda yeşil enerji ve sağlık alanındaki çabalarını artırması gerektiği belirtilmektedir. Farklı etnik kökenleri barındıran, farklı birikimleri ve yetenekleri bir araya getirebilen; eğitim ve kurumsal altyapı alanlarında etkin çözümler sunabilen ve hatta ailelerin bağlantı kurabilmelerine olanaklar tanıyabilen Silikon Vadisi, ABD'nin inovasyon yaklaşımı için iyi bir modeldir.
GERİ KALMAMIZIN GERÇEK SEBEPLERİ
Birkaç yüzyıl önce İngiltere, Fransa, Almanya gibi ülkeler özellikle de İngiltere Hollanda'dan etkilenerek tekstil alanında gelişmeye başladılar. Bu gelişimleri için teşvikler ve en önemlisi işin ehli ustalar kaçırarak teknoloji transferi yapmaya başladılar. Ticareti ellerinde bulundurmak için denizcilikte geliştiler. Tabi ki en önemlisi de buharlı makinelerin icadı Avrupa ve özellikle İngiltere için büyük değişime sebep oldu. Daha sonra buluşların da arka arkaya gelmesiyle önüne geçilemez derecede ilerlemeye ve yükselmeye başladılar.
Diğer taraftan işin içinde planlanmayan bazı gelişmeler de batıya yardım etti. Gelişmekte olan Avrupa’da ve Amerika’da gelişmeler devletin ve bilim akademilerinin köstek olmasına rağmen bilim inatla gelişmeye devam etti. Mesela Edison elektriği bulduğunda bilim akademisi "sen bizden daha mı iyi bileceksin" deyip icadı anlamayıp geri çevirdiler. Ünlü Colt marka silahların yapımcısı Samuel Colt devlet tarafından kabul görmemiş fabrikası iflas etmişti, buna rağmen başka bir fabrikada üretimine devam etti. Yaptığı makineli tüfeğin Amerika'ya katkısı ise yadsınamaz. Aynı şekilde televizyonun mucidi İskoçyalı John Logie BAIRD kendi imkânlarıyla yaptığı televizyon sonraları geliştirilse de ilk bulanın kendisi olması önemlidir. Kesinliklede devlet desteği görmemiştir.
Dikkat edilirse elektrik, telgraf, silahlar ve televizyon gibi birçok icat buluş aşamasında destek görmemiştir. Tabi ki devletin buluştan sonra destek çıkması uluslararası arenada pazarlanması gibi durumlarda yardımı esirgememesi normaldir. Görüldüğü gibi son yüzyılda dünyanın kaderini değiştiren bu icatlar devletten ilk aşamada destek görmeyen mucitlerin kişisel çabasıyla bir yerlere gelmiş buluşlardır. Bizim şanssız olduğumuz bir durumda bu kişilerden hiçbirinin bizim vatandaşımız olmamasıdır. Özellikle Thomas Alva Edison (zamanın padişahı II. Abdülhamit tarafından yirmi kat fazla maaşla Osmanlıya daveti söz konusu olsa da Edison gelmeyi ret etmiştir.) gibi eğitim görmemiş birinin kişisel çabasıyla yaptığı icatlar batıya büyük yarar sağlamıştır. Görüldüğü gibi Avrupa’da devletin bilime destek verir gibi bilinmesine rağmen durum göründüğü gibi değildir.
Zamanında özellikle askeri teknoloji bakımından en üst seviyede olan bizdik. Maalesef bizim çöküş dönemimiz ise binlerce yılda elde edilen bilgiden daha fazlası son doksan yılda elde edilen yirminci yüzyılda olması sebebiyle bilim çağma girmemiz gecikti ve bu durum bizim diğer milletlere yetişmemizi zorlaştırdı. Bu durumu bir örnekle açıklarsak 1890'larda Ford ve Benz araba yapmaya başlarken biz ilk fabrikamızı (özel sektör olarak) yabancı bir girişimle ellili yıllarda Vehbi Koç'un sahip olduğu ampul fabrikasıdır. Batıyla aramızda bu kadar fark varken ve bilimde bu kadar hızlı ilerlerken ipin ucunu tutmamız zorlaşmaktadır.
Bugünün gelişmiş ülkeleri Nano teknolojiyle uğraşmaktayken biz daha makine devrimim tamamlayamadık, Aklınıza güney köre ve bazı uzak doğu ülkeleri nasıl gelişti derseniz cevabı oldukça basittir: Örneğin güney köre Çine karşı Amerika tarafından desteklenmiş ve geliştirilmiştir. Tayvan ve Singapur’daki gelişim de bu yüzdendir. Bu sözlerle ülkelerin kendi çabalarını görmezden gelmiyorum ama bizim uçak fabrikamız kapattırılırken bu ülkelere teknoloji ve sermaye transferi yapılmıştır.
Gelişmek için yetişmiş ve elit insan gücü bunun için de iyi bir eğitim sistemi gerekmektedir. Bugün bazı üniversitelerimizde profesör olmadığı için rektörlük seçimi yapılamazken, eğitimde İsveç'e göre öğrenci başına harcamada on onbeş kat fark varken gelişmemiz de yavaş olmaktadır.
Benim önerim ise zeki öğrenci taraması yapılarak ilkokuldan itibaren özel eğitime alınmalı (eğitimde vatan sevgisi de çok iyi bir şekilde aşılanmalı yoksa elden kaçırmamız muhtemeldir.) ve kaynakların büyük miktarı bu öğrencilere ayrılmalıdır. Diğer türlü öğrenci başına düşen bu para ve ar-ge araştırmalarına ayrılan payla gelişmemiz oldukça zor olur.
Dostları ilə paylaş: |