İnovasyon kentleri, kreatiF ŞEHİrler ve teknoloji ÜNİversiteleriMİZ


JAPONYA VE GÜNEY KORE NASIL GELİŞTİ?



Yüklə 494,59 Kb.
səhifə2/9
tarix23.01.2018
ölçüsü494,59 Kb.
#40476
1   2   3   4   5   6   7   8   9

JAPONYA VE GÜNEY KORE NASIL GELİŞTİ?

Türkiye 1950'li yıllarda sanayileşme hamlesine soyunduğunda Japonya ve Kore ile aynı kulvarda koşuyordu. Onlarda da yamalı eşofman, altı delik ayakkabı vardı; bizde de! Tam bilemeyeceğim ama belki onlar don lastiği denen mereti kullanıyordu da, biz hala urganla bağlıyorduk uçkurumuzu. Küçük bir teferruat, hepsi o. Nasıl olduysa oldu, kaşla göz arası onlar arayı açmaya başladı. Vızır vızır geçiyorlardı bizi. Japon yöneticiler, "Biz Avrupalıları geçmeliyiz" diyerek halkı motive ediyormuş ama telaşımıza gelip atlamışız bunu, uyanamamışız. Fark edenimiz olsaydı itiraz ederdi mutlaka, "Bunlar dopingli" diye! Hiç olmazsa ayaklarına sarılır çivilerdik onları oldukları yere. Bunlar yapamayacağımız işler değildi, öyle bir yapardık ki onların feleği şaşardı ama dediğim gibi acemiliğimize geldi ve bu hünerimiz kendimize kaldı maalesef! Hızını alamayan Japon liderler, gece yarısı ahaliyi kaldırıp, "Avrupa'yı nasıl olsa geçeriz. Bizim esas rakibimiz Amerika" diyorlarmış ve 1970'li yıllara geldiklerinde Japon halkı, bu işin olacağına iyiden iyiye inanmış. Nereden biliyorsun, diyorsanız. Biliyorum işte. O tarihleri, bugün cennet vatanımızda yaşayan Türk evladının çoğu hatırlamaz. Nüfusumuzun yarısı daha ana rahmine bile düşmemişti; Fatih Terim bile henüz kısa pantolonla dolaşıyordu, o günlerde. Varın siz düşünün halimizi.

Biz de boş durmadık elbet Kasaba eşrafının deve keserek karşıladığı liderlerimiz ise dimdik ayaktaydı. 50 sente muhtaç olduğumuzu söyleyerek aynen onlarınkiler gibi halkı gaza getirmeye çalışıyorlardı. Kore liderleri daha da uyanık çıktılar, Avrupa gibi uzağa gitmek yerine hemen burunlarının dibindeki Japonya'yı hedef gösterdiler vatandaşlarına. "Japonlar giderse biz haydi haydi gideriz" diyerek koşmaya başladılar. Kore halkı çok saftır. Ta oralara kadar gidip gördüm. Uyanamamışlar hala, o gazla çalışıyorlar "aptal" gibi... 9-18 mesaisine hiç uyan yok. İnadına 7.30'da giriyorlar işyerine, 20'den önce de çıkmıyorlar. Gurur meselesi yapmışlar bunu. Dedim ya, hiç "uyanık" değiller! O günlerde Avrupalı da bir alemdi canım. Eline geçirdiği tornavida, pense gibi aletlerle ha bire makineleri kurcalıyorlardı. Onları da sanayi hırsı sarmıştı. Al Avrupalıyı, çal Uzakdoğuluya. Çalışmaktan başka bildikleri bir şey yoktu. Türk halkının da boş yattığı söylenemez aslında. Liderlerimizin gölgesinde Avrupa'ya dayılanmadık değil, dayılandık... Kafamız bozulduğunda, "Kiminle aşık attığınıza dikkat edin, ulan!" diye diklendik. Bıyığımızı burup, "Atalarımız Viyana'ya kadar gelip dönmüş, bir de bizi yormayın oralara kadar! Oturun oturduğunuz yerde" dedik aslanlar gibi. Ben şahsen şahitlik ederim. Demesine dedik ama kimse duymadı ki. İlki, 1529'da Kanuni Sultan Süleyman tarafından yapılan Viyana Kuşatması hakkında biz bir şey bilmiyoruz, elin Avrupalısı nereden bilsin. Nara atmaktan öte bir şey yapmak da içimizden gelmedi. Bıyık burup, gırtlağımızdan çıkan sıtma görmemiş sesin muhteşem olup olmadığını düşündük hep. Doğrusu muhteşemdi. Sesimizi duymamışlarsa suç bizim mi? Hem duymasalar bile ne önemi vardı ki bunun? Biz nara atarken adamların bizi duymaya takatleri yoktu zaten. Yorgundu garibanlar. Hepsi fabrikada çalışıyor ve makine gürültüsünden başka hiçbir şey duymuyorlardı. Yılmadık. İki milyon Türk evladını gönderip, o fabrikalara işçi diktik tedbir olsun diye. Bir yamuk yapmaları halinde Koca Yusuf gibi çapraz dalacaklardı... Kefereye mahcup olacak değildik herhalde!

Uzakdoğu'ya ne oldu... Liderlerimizin merhameti "Bunlar ne yapıyor diye neden bakmadık hiç?" diye soranlara söylüyorum: Bu sorunun cevabını verecek olan ben değilim. Avrupa'yı hadi böyle es geçtik. Uzakdoğu'ya ne oldu? Dönüp bir kere olsun neden bakmadık onlara? Bu sorunun cevabı çok basit: Adı üstünde Uzakdoğu. Hem doğu, hem uzak! Gözünü hırs bürümüş adamlara bakıp çocuklarımızın kafasına kötü düşünce sokmaya değmezdi. Doğuyu ve batıyı kafadan şilince eli kolu bağlı oturmadık tabii. Kurum kurum kurumlanan komşularımıza baktık. Oralarda fikirlerden çok sözler etkiliydi her zaman. Mantıktan çok sözler etkiliyordu insanları. Bu sistem tam bize göreydi, hemen üstüne atladık. Ta oralara kadar casus gönderen büyüklerimiz gördüler ki, orada bir yumurtayı kırk kişi taşıyor; çok hoşlarına gitti bu. "Ondan da koy" deyip küfeler dolusu yükle döndüler vatanımıza. Nutuk atma işini, vatandaşa ağır geleceği düşüncesiyle incelik gösterip kendilerine aldılar, yumurta taşımayı da ahaliye verdiler. Büyük ihsandı doğrusu! Liderlerimiz sanayiciliğe hep soğuk bakmışlardır. Sebepsiz değildi elbette. Biri elini makineye kaptırır diye titizlenip durdular! Sorumluluk işte. Yumurta işinin hiçbir riski yoktu. Böyle önemli bir buluşu devletin koruması altında yapmak gerekiyordu sadece. O günlerde entelektüellerimizin sayısı bir elin parmakları kadar az olduğu gibi ahalinin ağır ekseriyeti köylüydü. Köylerde falan çarçur edilecek bir şey değildi bu muazzam sistem. Siyasetçilerimiz de ihtiyatlı davrandılar. Seçim meydanlarında, "Size aş ve iş vereceğiz" diye vaatte bulunup kapıya geleni kamu memuru yapmaya başladılar. Ha, ha, ha... ki, ki, ki... Çok sevdik bu işi, çok!.. Yumurtayı yine bir kişi taşıyordu ama olsun. Geriye kalan otuz dokuz kişi boş durmuyordu nasıl olsa. Onlar da bu İşin çok önemli bir iş olduğunu ahaliye anlatıyor ve ülkemize sağladıkları katkıyla övünüyorlardı. Ayrıca, geleceğin politikacılarının da hep bu tezgâhtan geçtiği göz önüne alınırsa; işin önemi kendiliğinden ortaya çıkar... Bu arada denizden geçip Amerika'ya doğru yol alan Japon ve Kore bandıralı "fabrika gemi"leri kimse görmedi, gören olduysa da üstünde durmadı. Cem Kozlu bunun farkına varmadı değil, vardı. Hatta bu konuda bir de kitap yazdı. Japonlar gibi çalışmamızı istedi kitabında ama fikirler kaybolup gitti o hayhuyun içinde.

Oyun bozuldu Cem Kozlu'nun ülkenin huzurunu bozacağını anlayan Amerikalı onu Coca Cola'nın başına getirdi de rahat bir soluk aldı Türk milleti. Japon ve Koreli enayi gibi çalıştı da ne oldu? Biz hiç olmazsa aslanlar gibi yumurta taşıdık! Şanımız olsun. Siyasetçilerimizin de hakkını yememek lazım. Nutuk atmada dünya lideri oldular. Biri ikisi değil hem de, hepsi. Sadece lafazanlıkla da sınırlı değildi bu başarı, başka konularda da çok önemli icraatlarda bulundularsa da lafın ucunu kaçırmamak için sadece enflasyon ve borçlanma yeteneklerine şöyle bir dokunup geçeceğim. Bu ülke asırlardan beri likidite sıkıntısı çekiyor... Gözü kor olsun paranın! Ülkesi için hiçbir fedakârlıktan çekinmeyen o muhteşem politikacılarımız, halkın yumurta taşıma işinde muvaffak olmasına katkı sağlamak için gözlerini budaktan esirgemediler doğrusu. Bu iş bütün ülkeye şamil hale getirildi. Para yetmediyse borç aldılar. Kazan hep kaynadı. Borç bulunamadığı hallerde bile, "Demokrasilerde çare tükenmez" deyip çözüm ürettiler: Enflasyon! Merkez Bankası Müdürü'nü çağırıp, "Halkımız mağdur olmasın. Banknot basın" diye kesin talimat verdiler. Vatandaş bu durumdan memnundu... Siyasetçi, "Büyüyoruz, en büyük biziz" diyor, ahali de başını sallayıp, "He ya. Bizden büyük yok" diye onaylıyorlardı. Lunaparklardaki dev aynasında gördükleri kocaman görüntüleriyle gurur duyuyorlardı. 2000 yılına gelindiğinde dünya bilgi çağma geçmişti ama ırgalamadı bizi. Hala lunaparkta oynamakla meşguldük. Gel gelelim lunapark kapandı şimdi, aynalar da söküldü. Hepimiz gerçekle karşılaştık ve başımızdaki kel o gün orada göründü. 70 milyon nüfuslu koca ülke bugün IMF'nin ayakları altında... Ucu iyice kaçtıysa da bir şeyi daha söyleyip Erdoğan'da bağlayacağım lafı. Erdoğan Kasımpaşalı. Türkiye'nin Adana’sı neyse İstanbul'un Kasımpaşa’sı da o! Ben şahsen Erdoğan'dan huylanıyorum. Pek tekin gelmiyor bana. Yarın bir gün kalkıp milleti dürtükleyecekmiş, yakasını tutup silkeleyecekmiş gibi bir his var içimde. "Uyan ey millet, uyan... Artık boş durmak yok. Üreteceğiz, üreteceğiz, üreteceğiz" diyecek diye ödüm kopuyor. "Gece-gündüz demeyip çalışacağız, başka çaremiz kalmadı." deyivereceğinden korkuyorum doğrusu. Bu yazıyı yazmamın tek sebebi vardır; rahatı kaçacak olan Ankara'daki bürokratları uyarmak. Ülkenin birlik ve beraberliğine bir nebze de benim katkım olsun istiyorsam suç mu? Gafil avlanmayın. Gözünüzü dört açın. Tedbir tedbirdir. Kol kola girip saf olun, boşlukları doldurun. Sonra demedi demeyin...

SİLİKON VADİSİ'Nİ SİLİKON VADİSİ YAPAN NEDİR?

Özellikle hükümetlerin kendi Silikon Vadilerini yaratmak üzere kafa yordukları, bunun için modern binalar diktikleri, hibeler verdikleri, girişimcilerin silikon vadisi hayalleri kurdukları, silikon vadisinde başarılı olan firmaların modellerinin kopyalandığı günümüzde bu çok yerinde bir soru.

Soruyu parayı takip ederek cevaplamaya çalışalım. Türkiye'de ‘startup’lar melek yatırım olarak genelde 50-500 bin lira arası yatırım alırken Silikon Vadisi'nde melek yatırımlar milyon dolarlar civarında başlayabiliyor. Türkiye'de A serisi yatırımlar l milyon dolar-euro mertebesinden olurken Silikon Vadisi'nde bu 2-5 milyon dolar, B serisi Türkiye'de 2-3 milyon dolar-euro olurken Silikon Vadisi'nde 10 milyon dolar civarı olabiliyor. Yatırım rakamları Amerika'da Türkiye'nin 2-3 katı gibi.

Bu niye? Öncelikle olayın ekonomik bir boyutu da var. Amerika pazarı örneğin Türkiye pazarının GDP olarak 19-20 katı. E-ticaret hacmi olarak Amerika'da B2B hacimleri katınca 1000 katı gibi farklar ortaya çıkıyor.

Pazar büyüklüğü yanında verimlilik farkı da var. Hem Türkiye'de hem Silikon Vadisi'nde startup kuran Udemy kurucusu Eren Bali Türkiye'de launch öncesi 1-2 sene ürün geliştirdik, Silikon Vadisinde haftalar içinde launch ettik diyor. Silikon Vadisi'nde ürün geliştirme çok daha yalın bir şekilde ilerliyor. Ayrıca pazarlama, paraya dönüştürme, ekip kurma bilgi, tecrübe ve alternatifleri çok daha gelişmiş.

Ayrıca roller, gereksinimler, beklentiler ve psikolojiler de oturmuş. Bir girişimi kurarken gereken girişimci tipi, yetenekleri ve psikolojisinin o girişimi büyütmek için gerekli tip, yetenek ve psikolojiden farklı olduğu kabul ediliyor. Pek çok girişimci bu rollerden hangisini oynayabildiği ve oynamak istediğiyle ilgili net olabiliyor. Girişimini belli bir dereceye getirdikten sonra büyütmek için gerekli yeni ekiplere sorumluluk ve görevleri verme ve devretmekte daha açıklar.

Silikon Vadisi ayrıca çabuk-yanılma ("fail-fast") yaklaşımını da daha etkili uygulayabiliyor. Bir projenin olabilirliğini çok hızlı test edip olmuyorsa bırakıp yeni konulara geçebiliyorlar. Bunu niye daha iyi yapabiliyorlar? Çünkü tecrübeye saygı yüksek, girişim başarısıyla girişimci başarısı ayırd edilebiliyor, yatırımcılar tecrübeli girişimcilere daha da artıyla bakıyor, girişimciler de gereken değeri yaratmayan ve büyümeyen girişimcilerini zaten daha iyisini buluruz yaparız inancı ve yaklaşımıyla öldürebiliyorlar veya bırakabiliyorlar. Türkiye'de çabuk-yanılma yaklaşımının daha nadir olduğunu görüyorum. Bunu sosyal fikir platformları geliştiren WeDecide'da da gözlemliyorum. Niye? Zannederim Türk girişimciler olarak fikir ve girişimlerimize aşık oluyoruz. Bir de vazgeçmek değiştirmek biz de ezberci eğitim sistemlerinden dolay» başarısızlık hislerini depreştiriyor. Bir de dur biraz daha bekleyelim olur yaklaşımı yaygın.

Tabi bir girişimde mevcut modelle devam mı etmeli yoksa değiştirmeli mi sorusu dünyanın her yerinde yeni bir girişimin veya inovasyon inisiyatifinizi en temel sorusudur. Bunu sormamış girişimci hehralde yoktur (işletme modeli başka piyasalarda teyit olmuş olsa bile halen mevcut pazarda kabul, icra, yayılma, takım, rekabet riskleri bu soruları sordurur girişimciye). Silikon Vadisi'nde bu zor kararları vermeyi desteklecek Yalın Girişim (Lean Startup) isminde bilgisel ve bilimsel sistematik bir yaklaşım son 5-10 yılda gelişti ve Dünya'ya hızla yayılıyor. Yalın Girişim bir girişim-inovasyon inisiyatifinin kurumsal bir firmanın küçük bir versiyonu olmadığı ve o şekilde yönetilemeyeceğini duruşundan yola çıkar. Girişim-inovasyon bir iş modeli ve değer kurgusu arayışıdır, bu sebeple bir deney olarak yaklaşılmalı ve organize edilmelidir. Buradaki varsayımları belirleyip onları test edip geliştirmeyi sağlayan bir ürün ve ölçme-öğrenme altyapısının nasıl kurgulanacağını anlatır.

Tabi Silikon Vadisi'nin farklarını anlatırken oranın geçmişini de yadsıyamayız. Ben Stanford'da okurken zamanımın çoğunu geçirdiğim ana mühendislik binasının adı Terman'dı. Uyanık saatlerimin çoğunu burada geçirdiğim için son sene Terman'ı görmekten ve adını duymaktan son derece sıkılmıştım. Zira mezuniyetle beraber New York'un yolunu tuttum. Yıllar sonra Creative Capital kitabını okurken Terman'ın kim olduğunu öğrendim ve tüylerim diken diken oldu. Terman öğrencileri Hevvlett ve Packard'ı tanıştırıp beraber çalışmaya ikna eden profesörün ismi. Silikon Vadisi'ni Silikon Vadisi yapan bu tip insanların bir kaç jenerasyondur orada aktif olmalarından kaynaklanıyor.

Bir de kültür cevabı var. Avrupa ve dünyanın çoğu yerinde girişimcilerin hayali erken emekli olmak. Silikon Vadisi'nde ise girişimcilerin olaya yaklaşımı daha sporsal. Başarılı bir girişimi bir maç gibi görüyorlar ve bir sonraki maça yeni ekiplerle veya yeni rollerle (mentor, melek yatırımcı, fon yatırımcısı) olarak devam ediyorlar. Oyundan keyif alma ve içinde kalma kültürü oturmuş.

Silikon Vadisi'ni binalar dikerek kopyalamak mümkün değil. Benzer ekosistemlerin oluşmasını desteklemek gerekiyor. Bu arada Silikon Vadisi de giderek daha küreselleşiyor. Arabaya atlayıp bir saatte ziyaret edemeyeceğim firmaya yatırım yapmam diyen Kleiner Perkins fonu Türkiye'de Trendyol'a yatırım yaptı. Dünyanın en iyi teknoloji inkubasyon programlarından Y Combinator dünyanın her tarafından başvurular alıyor ve seçtiği firmalara ufak miktarlarda yatırım yapıyor ve 3 ay Silikon Vadisi'nde onlar, kampa sokuyor. Dave McClure'un kurduğu 500 Startups dünyayı turlayan ve her tarafta yatırımlar yapan bir inkubator. İstanbul co-direktörü olduğum 2009'da Silikon Vadisi'nde Silikon Vadisi'ni küreselleştirmek için kurulan Founder Institute şu anda 5 katıdan 30'dan fazla şehirde şubeler açıyor.

Silikon Vadisi'nin farkı yeniyi yaratma konusunda en iyi metodolojileri ve yetenekleri destekleyici bir eko-sistem içerisinde tekrar tekrar değerlendirmesi. Güzel haberler bu yaklaşımların her zamandan daha çok erişilebilir olması ve öncülerinin aynu, zamanda dünyaya yayılmaya artık açık olmaları.



ÇİN'İN TEKNOLOJİK GELİŞİMİ VE YÜKSELİŞİ

Çin bu duruma nasıl geldi?

Çin'in devlet düzeyindeki bilimsel ve teknolojik gelişme planları

Temel araştırma planı:

Çin'in temel araştırma yönündeki ulusal planı, ulusal ağırlıklı temel araştırma ve kalkındırma planı olarak adlandırılıyor. Bu plana, Mart 1997'de uygulanmaya başlanmasından dolayı, "973" planı da deniliyor.

"973" planı kapsamında, esas olarak tarım, enerji, bilgi, kaynak ve çevre, nüfus ve sağlık ve malzeme gibi alanlar ile ulusal ekonomi, toplumsal gelişim, bilim ve teknolojinin gelişmesiyle ilgili önemli bilimsel sorunlar yer alıyor. Söz konusu plan, pek çok bilim dalında yapılan kapsamlı araştırmayla, sorunları çözen teorik dayanakların ve bilimsel temelin sağlanmasını amaçlıyor.

Planın hayata geçirilmesinden bu yana geçen süre içinde Çin hükümeti milyarca uyanlık bütçe ayırarak, 300'den fazla proje başlattı. Bazı projelerde bir dizi sonuç alındı. Çinli bilim adamları, Nano teknolojisi, genetik, beyin bilimi, antik biyoloji gibi alanlarda da dünyanın dikkatini çeken sonuçlar elde ettiler. Örneğin, Çinli bilim adamları, 2002 yılında pirincin gen sıralamasını bulmayı, 2004 yılında da pirincin işlevli genini klonlamayı başardılar.

Yüksek ve yeni teknoloji araştırma planı:

Çin'in yüksek ve yeni teknoloji alanındaki ulusal planı, ulusal yüksek teknoloji araştırma ve kalkındırma planı olarak adlandırılıyor. Bu plan, Mart 1986'da dört tanınmış bilim adamı tarafından ileri sürülmesinden dolayı, "863" planı adını da taşıyor.

"863" planı kapsamında, dünyadaki yüksek teknolojinin gelişme eğilimi ile Çin'in talebi ve kabiliyetinden hareket edilerek, biyoloji, havacılık, bilgi, lazer, otomasyon, enerji ve yeni malzeme teknolojileri olmak üzere yedi alanın 15 konusunda araştırma ve kalkındırma çalışmaları yapılıyor.

"863" planının uygulanmasıyla, Çin'in kendi koşullarına uygun yüksek teknoloji araştırma ve kalkındırma stratejisi oluşturuldu, bu konuda bir dizi merkez kuruldu, çok sayıda yüksek teknolojik ve bilimsel personel yetiştirildi, uluslararası düzeyde birçok sonuç alındı. Böylece, Çin'in yüksek teknoloji araştırma ve kalkındırma seviyesi büyük ölçüde yükseltilerek, Çin'in bilim ve teknoloji gücü de artırıldı. Örneğin geçen yıl, Çin'in araştırıp geliştirdiği "Fangzhou" ve "Longxin" adlı ciplerin üretilmesi, Çin'in bilgi sektöründe "çipsizlik" tarihine son verdi. Ayrıca Lenovo Şirketi tarafından üretilen "Shenteng 6800" adını taşıyan süper bilgisayarın hesaplama gücü, dünyada beşinci sırada yer alıyor.

Tarımsal bilim ve teknoloji planı

Çin'in tarım alanındaki bilim ve teknoloji planı "Kıvılcım Planı" olarak adlandırılıyor. "Kıvılcım' kelimesi, "Kıvılcım bir ateş, tüm otlağı yakabilir" şeklindeki Çin'de çok kullanılan bir sözden geliyor. Yani, tarım alanındaki bilim ve teknolojinin kıvılcım gibi tüm Çin'i aydınlatması kast ediliyor.

1986 yılında uygulanmaya koyulan "Kıvılcım Planı", ileri ve kullanılabilir tarımsal bilim ve teknolojiyi kalkındırmayı, bu teknolojinin milyonlarca köylünün köy ekonomisini geliştirmesinde kullanılmasını, köy ve kasabalarda kurulan işletmelerin gelişmesini sağlamayı, köylerdeki emekçilerin genel vasıflarının yükseltilmesini hızlandırmayı, tarım ve köy ekonomisini sürekli, hızlı ve sağlıklı şekilde geliştirmeyi amaçlıyor.

"Kıvılcım Planı"nın uygulandığı 19 yıl içinde Çinli bilim adamlarının yaptıkları çok sayıda tarımsal bilimsel ve teknolojik araştırmayla, yüksek rekolteli, kaliteli ve etkili bir tarım geliştirildi; köylerde, toplumsal hizmet sisteminin kurulması ve kapsamlı ekonomik gelişme hızlandırıldı; ileri ve kullanılabilir teknolojileri kullanan, köy kaynaklarından yararlanan, bilim ve teknoloji alanında örnek nitelikteki bir dizi işletme kuruldu; çok sayıda köy yöneticisi, teknoloji alanındaki kalifiye eleman ve köylü işadamı yetiştirildi. 2003 yılında, Çinli bilim adamları 300'den fazla çeşit yeni tahıl ürünü yetiştirdi ve bu yeni çeşitlerin 10 milyondan fazla hektar toprakta yetiştirilmesini sağladı; Çinli bilim adamlarınca ileri sürülen yeni sulama yöntemlerini kullanan yerlerde su kaynağının yüzde 30'undan tasarruf edildi.

"Kıvılcım Planı"nın uygulanması, köylerdeki profesyonel, kapsamlı ve modern üretimin gelişmesini hızlandırırken, köylülerin gelirlerini artırdı. "Kıvılcım Planı" Çinli köylüleri zenginleştiren bir plan olarak nitelendiriliyor.

Yüksek ve yeni teknolojik sonuçları yayma planı

Çin'de yüksek ve yeni teknolojik sonuçları yayma planı, "Meşale Planı" olarak adlandırılıyor. Meşale Planı, Çin'in yüksek ve yeni teknoloji sektörünün gelişmesi için yön verici nitelikteki bir plandır. Bu planla, Çin'in bilimsel ve teknolojik gücünün avantajı ve potansiyelinin yerine getirilmesi, piyasanın talebinden hareket ederek, yüksek ve yeni teknolojik sonuçların mal haline getirilmesi, yüksek ve yeni teknolojik ürünlerin sektörleştirilmesi, yüksek ve yeni teknolojik sektörün uluslararası piyasaya girmesi amaçlanıyor. 1988 yılında uygulanmaya koyulan Meşale Planı'nın ağırlıklı alanları arasında elektronik ve bilişim, biyolojik teknoloji, yeni malzeme, optik, makine ve elektrik arasındaki entegrasyon, yeni enerji kaynakları, etkili tasarruf ve çevre koruma yer alıyor.

Şu an Çin'in çeşitli bölgelerinde devlet düzeyinde 53 yüksek ve yeni teknoloji kalkındırma bölgesi kuruldu. 1991 yılından bu yana, bu bölgelerin esas ekonomik endeksleri her yıl ortalama olarak yüzde 40'lık bir hızla artarak, Çin'in yüksek ve yeni teknolojisinin gelişmesini ilerleten ve ulusal ekonomik yapısını iyileştiren önemli güç haline geldi.

2004 yılında, ülke çapındaki 53 yüksek ve yeni teknolojik bölgenin satış cirosu, iki trilyon yuanı buldu, bunlardan Beijing'deki Zhongguancun Bilimsel ve Teknolojik Bölgesi, Shanghai'daki Yüksek ve Yeni Bilimsel ve Teknolojik Bölge tarafından geçen yıl gerçekleştirilen satış cirosu 150 milyon puanı aştı ve bu iki bölge, "Çin'deki Silikon Vadisi" haline geldiler. Bu bölgelerde ayrıca birçok yüksek ve yeni teknolojik işletme de kuruldu. Bilgisayar alanındaki Lenovo ve Unisplendour şirketleri, telekomünikasyon alanındaki Huavvei ve Datang gibi şirketler örnek verilebilir.



ALMANYA'NIN TEKNOLOJİ DEVRİMİ

Almanya, Porter'm, ünlü The Competitive Advantage of Nations (1990) adlı kitabında önemle vurguladığı gibi, ekonomideki gücünü ve bugünkü refah düzeyini, prodüktiviteyi artırmadaki başarısına borçludur. Bu başarının temelinde ise Almanya'nın teknoloji alanındaki yetkinliği; üretim sistemini ve ürün profilini ileri teknolojiler bazında yenileyebilme yeteneği yatmaktadır. Bu yeteneği geliştirmek ve sürdürmek Federal Hükümet'in bilim ve teknoloji politikasının ana eksenini oluşturmaktadır.

Çok açıktır ki, Almanya, teknoloji alanındaki yetkinliğini sürdürebilmenin kurumsal yapılarını kurabilmiş ve bu yapıları iyi işletebilen bir ülkedir. Almanya'nın teknoloji alanındaki kurumsal-toplumsal yapılanması 19. Yüzyıl'ın ikinci yarısına kadar uzanır. Bilindiği gibi, 19. Yüzyıl B.Britanya İmparatorluğu'nun bütün dünya pazarlarına egemen olduğu bir yüzyıldır. Almanya ise yüzyılın başlarında tarımsal üretimin egemen olduğu bir ekonomiye sahiptir.

Sanayii, B.Britanya ve Fransa'nınkine göre çok cılızdır ve bu ülkelerin sanayi ürünleriyle rekabet edememektedir. O dönemin iktisatçılarından Friedrich List (1789-1846) B.Britanya'nın dünya pazarlarındaki üstünlüğünün önemli ölçüde, teknolojideki üstünlüğünden kaynaklandığı ve bu yetkinliğe erişemeyen ülkelerin B.Britanya ile rekabet edemeyecekleri görüşündedir. List, bu görüşten hareketle, sanayi ve teknolojide geride kalan ülkelerin öndekilere yetişebilmelerinin koşullarını araştırmış ve döneminin klasik iktisat öğretisine karşı geliştirdiği bir kuramla, yetişebilmenin -ve bununla eş anlamlı gördüğü, B.Britanya tekelindeki dünya teknolojisini yakalamanın- yolunu göstermiştir. List'in, bir teknoekonomi stratejisi olarak da tanımlanabilecek olan öğretisini izleyen Almanya dünya teknolojisini yakalayacak ve B.Britanya'ya yetişecektir. 19.Yüzyıl İkinci yarısında, Almanya'nın, tamamen List'in formülasyonu çerçevesinde, kendisinde olmayan ileri düzeydeki teknolojiyi öğrenip özümseyebilmek ve ekonominin ilgili etkinlik alanlarına yayarak kullanabilmek ve edindiği teknolojiyi bir üst düzeyde yeniden üretme becerisini kazanabilmek için attığı ilk adım, bu süreci, bir bütün olarak, düzenli ve sistemli bir temel üzerine oturtabilmeyi mümkün kılacak, bir öğretim-eğitim sistemiyle; sanayii, devlet mekanizmasını ve üniversiteleri içine alan, ulusal araştırma-geliştirme ağını kurmak oldu. Almanya'nın bugünkü bilim ve teknoloji sistemi, kurumsal açıdan, böylesi bir tarihsel geçmişe dayanmaktadır.

Fraunhofer Sistem ve İnovasyon Araştırma Enstitüsü'nden, siyaset bilimci Dr. Stefan Kuhlmann'm (1995) işaret ettiği gibi, Alman bilim ve teknoloji politikası, Avrupa'nın diğer sanayileşmiş ülkelerinde de görüldüğü üzere, 1950'lerden bu yana kapsamını sürekli genişletmiştir.

1950'lerin ortalarında büyük teknoloji programları başlatılmış; nükleer teknoloji, havacılık ve uzay teknolojileri, veri işleme ve daha sonraları mikroelektrik, üzerinde çalışılan ve desteklenen başlıca alanlar olmuştur.

1970'lerin ortalarından itibaren, teknoloji yoğun mal ihracı için gerekli üretim koşullarını yaratmaya yönelik programlar desteklenmeye başlanmış ve kamu fonlarının, birden çok sektörü ilgilendiren ileri malzeme ve mikroelektronik gibi jenerik teknolojileri ve teknoloji sistemlerini geliştirmeye yönelik araştırma projelerine tahsisine ağırlık verilmiştir.

ÇİN'DE BİLİMSEL VE TEKNOLOJİK KALKINMA

Çin Halk Cumhuriyeti'nin kurulmasının üzerinden iki ay geçmeden Kasım 1949'da mevcut araştırma organları olan Çin Akademisi ve bunun Peiping şubesinin yerine Çin Bilimler Akademisi kurulmuştur. Bu tarihte Çin Bilimler Akademisi, 20'nin biraz üzerinde araştırma kuruluşu ve 200 küsur araştırma personelinden oluşuyordu. 1995'e gelindiğinde ise araştırma kuruluşlarının sayısı 44'e, araştırma personelinin sayısı da 2,485'e çıkmış bulunuyordu. Aynı dönem içinde çeşitli sanayi kuruluşları, yüksekokullar ve üniversiteler, eyaletler, özerk bölgeler, doğrudan Merkezi Hükümetin idaresindeki belediyeler birbiri ardından kendi araştırma kuruluşlarını oluşturdular. 1956'da Devlet Konseyi, Bilimsel ve Teknolojik Kalkınma için 12 Yıllık Programı (1956-67) uygulamak üzere bilim ve teknoloji alanındaki 700'ü aşkın uzmanı harekete geçirmek amacıyla Bilim ve Teknoloji Planlama Komisyonu'nu kurdu. Bu programda yer alan başlıca projeler, planlanandan beş yıl önce 1962'de tamamlanmıştır. 1949 ve 1965 arasındaki 17 yıllık dönemde bilim ve teknoloji Çin'de hızla gelişmiştir. Bu yıllar içinde Çin, atom enerjisi, elektronik, yarı iletken, otomatik kontrol, bilgisayar, jet teknolojisi, lazer ve kızıl ötesi ışınlar alanındaki araştırmalar gibi yeni faaliyetleri başlatmış ve geliştirmiştir. Matematik, fizik, kimya, astronomi, coğrafya, jeoloji ve biyoloji gibi temel bilim dallarındaki akademik düzey yükseltilmiş ve zenginleştirilmiştir. Bu sayede Çin'de bilim ve teknoloji alanındaki çalışmalar giderek modernleşmiş, Çin ve ileri ülkeler arasında bilim ve teknoloji alanındaki fark azaltılmıştır.

10 yıllık "kültür devrimi" döneminde bilimsel araştırmaların kesintiye uğraması nedeniyle Çin ve gelişmiş ülkeler arasında bilim ve teknoloji alanındaki fark tekrar açılmıştır.

1976'dan sonra Çin, başlıca tarım, sanayi, ulusal savunma ile bilim ve teknolojinin modernleştirilmesini amaçlayan yeni bir tarihi döneme girmiştir. 1978'de önceliği tarım, enerji, malzemeler, bilgisayar, lazer, uzay teknolojisi, yüksek enerji fiziği ve genetik mühendisliğine veren "1978-1985 Ulusal Bilimsel ve Teknolojik Kalkınma Planının hazırlanması için 6,000 temsilcinin katıldığı bir ulusal bilim konferansı düzenlenmiştir. Toplantının hemen ertesinde çok sayıda bilimsel araştırma kuruluşu, deney ve test merkezi ile bilimsel ve teknolojik kurum kurulmuş veya yeniden faaliyete geçirilmiştir.

1985'te devlet, ekonomik yapısal reform gereksinimlerinin karşılanması için "Bilimsel ve Teknolojik Sistemin Islahı Kararnamesini yayınlamıştır. Bu yapısal reform, bilimsel ve teknolojik çalışmalara yeni bir güç katmıştır. Bugün, bilim ve teknoloji alanındaki çalışmaların yüzde 80'den fazlası ulusal ekonomik kalkınmaya yöneliktir.

Büyük ve orta ölçekli sınai işletmelerinin birçoğu, teknoloji geliştirme organlarına sahiptir. Sadece 1995'te 80,000'i aşkın proje gerçekleştirilmiştir.

Ulusal Ekonomik ve Sosyal Kalkınma için Dokuzuncu Beş Yıllık Plan ve 2010 Yılı için uzun dönemli hedeflere göre, Çin, ülkenin bilim ve teknolojiye dayanarak kalkınması stratejisini izlemektedir. Bilim ve teknolojideki ilerleme hızlandırılırken bilimsel gelişme ve ekonomik yapılanma, birlikte planlanacaktır. Başlıca amaçlar şöyledir:

(1) Piyasa gereksinimlerinin karşılanması, teknoloji ve ürünlerin gelişiminin güçlendirilmesi, bilimsel ve teknolojik başarıların ticari ve sınai alanlarda uygulanması ve ekonomik ve sosyal kalkınmada karşılaşılan önemli ve temel teknoloji sorunlarının çözülmesine öncelik verilmesi.

(2) Yüksek teknoloji ve ilgili sanayilerin hızla geliştirilmesi, elektronik bilgi, biyoteknoloji, yeni malzemeler, yeni enerji, uzay ve havacılık ve okyanus bilimi alanlarında yüksek teknoloji geliştirilmesine öncelik verilmesi, uluslararası gelişmiş düzeylere ulaşılması veya yaklaşılması.

(3) Temel bilimsel araştırmaların güçlendirilmesi ve dünyadaki gelişmiş bilimsel düzeylerin yakalanması, temel projelere öncelik verilmesi ile Çin'in üstünlüklere sahip olduğu alanlarda önemli ilerlemeler sağlanması için gayret gösterilmesi.

Bilim ve Teknoloji Sistemi

Çin'deki bilimsel ve teknolojik araştırma kuruluşları arasında Çin Bilimler Akademisi, Devlet Konseyi veya yerel yönetimlerin çeşitli bölümleri içinde faaliyet gösteren bilimsel araştırma kuruluşları, yükseköğrenim kurumlarına bağlı araştırma kuruluşları, ulusal savunma araştırma kuruluşları ile fabrikalar ve madenler tarafından idare edilen araştırma kuruluşları bulunmaktadır. Son yıllarda özel araştırma kuruluşları, yeni ve etkili bir güç olarak ortaya çıkmıştır. 1995'in sonunda ilçe düzeyinde veya üzerinde hükümet organlarına bağlı 5,400'ün üzerinde araştırma ve geliştirme kuruluşu, yükseköğrenim kurumlan tarafından yönetilen 3,400 araştırma kuruluşu ve Çin'de faaliyet gösteren büyük veya orta ölçekli kamu iktisadi teşebbüsleri tarafından yönetilen 13,000'i aşkın araştırma kuruluşu bulunuyordu. Genellikle küçük ölçekli olan özel araştırma kuruluşlarının sayısı da 41,000'e ulaşmıştır. Bu organizasyon çeşitliliği, işgücünün akılcı ve birbirini tamamlayıcı şekilde bölünmesine ve sonuçta temel bilimler, uygulamalı bilimler, yüksek teknoloji, kamu yararına bilimsel ve teknik hizmetler, proje tasarımı ve geliştirme faaliyetlerini içeren kapsamlı bir ulusal bilimsel ve teknik sistemin oluşturulmasını sağlamaktadır. Bunlara ilave olarak Çin Bilim ve Teknoloji Derneği çatısı altında faaliyet gösteren, büyük ve orta büyüklükteki kentlerde şubelere sahip 160'tan fazla ulusal akademik dernek vardır.

Çin'in en yüksek doğal bilimler akademik organı olan ve merkezi Beijing'de bulunan Çin Bilimler Akademisi, kapsamlı bir araştırma merkezi işlevi görmektedir. Bölümleri arasında matematik ve fizik, kimya, dünyanın oluşumunu inceleyen bilim dallan, biyoloji, teknoloji, kapsamlı saha araştırma komitesi ve tarımsal araştırma komitesi bulunmaktadır. Akademi, 55,000'in üzerinde teknik ve bilimsel personeli istihdam eden 123 araştırma kuruluşuna sahiptir. Çin Bilimler Akademisi'ne bağlı araştırma organları bütün ülkeye dağılmıştır ve branş akademileri, araştırma organlarının yoğunlaştığı eyaletlerde, özerk bölgelerde ve belediyelerde kurulmuştur. Çin Bilimler Akademisi, üyelerini kendi alanlarında önemli katkılar yapmış olan yüksek düzeydeki bilim adamları, profesörler ve mühendisler arasından seçmektedir. Şu anda 579 akademi üyesi bulunmaktadır (14 yabancı akademi üyesi dahil). Çin Bilimler Akademisi Akademi üyeleri Kongresi, ülkenin bilimsel ve teknolojik konulardaki en yüksek danışma organıdır. Haziran 1994'te Beijing'de kurulan Çin Mühendislik Akademisi, 309 uzman akademi üyesi ile mühendislik bilimi ve teknoloji alanında ülkedeki en yüksek akademik danışma organıdır.

Bilim ve Teknoloji Alanındaki Önemli Başarılar

Son 40 küsur yıl iÇinde Çin, çeşitli önemli bilimsel ve teknolojik alanlarda kaydadeğer başarılar elde etmiştir. Muhtemelen bunların en önemlileri insan yapımı uyduların fırlatılması ve geri getirilmesi, taşıyıcı roketlerin fırlatılması, büyükbaş hayvan insülini ve mayalanmış alanın iletimli ribonükleik asit sentezi ve melez pirinç yetiştirilmesi bulunmaktadır.

Son yıllarda süper iletkenler, pozitron ve negatron elektronik çarpıştırma aygıtları, petrol çıkarma alanında yeni su basma teknikleri, KM-4 güneş simülatörünün geliştirilmesi, rekabet gücüne sahip teknolojiler konusundaki araştırmalar, aerodinamik konusundaki araştırmalar, atom düzeyinde kontrol ve atom düzeyinde işlem ve robot araştırmaları uluslararası gelişmiş düzeylere ulaşmıştır.

1995'te Çin, eyalet veya bakanlık düzeyinde veya üzerinde 31,000 başarılı bilimsel ve teknolojik proje gerçekleştirildiğini bildirilmiştir. Bunlardan 795'i ulusal ödül kazanmıştır (I31'i yeni buluş ve 607'si bilimsel veya teknolojik ilerleme için). Ekonomik yapılanmaya doğrudan hizmet eden bilim ve teknoloji alanındaki başlıca başarılar şöyledir: Çin'in münhasır telif hakkına sahip olduğu büyük ölçekli bir yazılım geliştirme ortamı olan Mavi Kuş sistemi; büyük ölçekli entegre devre bilgisayarları için bir tasarım yardımlı sistem; eğitimsel ve bilimsel araştırma için bilgisayar ağı demonstrasyon projesi; sadece Çin tarafından tasarlanmış ve geliştirilmiş büyük ölçekli bir dijital program kontrollü telefon santrali donanımı; sınai üretimde kullanılan birleştirilmiş bilgisayar-üretim teknolojisi; ve dünyada ilk kez sarı cüce virüsünden etkilenmeyen bir melez buğday türünün yetiştirilmesi.


Yüklə 494,59 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin