Mıcrostructural Modellıng Of The Tıme Dependent Behavıour Of Soft Clay
Increasing needs of modern societies combined with developments in science and technology entail a greater resource allocation for infrastructure projects. Therefore, the considerations of safety and economy need to be more optimally combined in today’s construction projects. In terms of design and construction of soil structures, this concern requires to understand and follow the fundamental soil behaviour more thoroughly. Clays as having the widest deformation range deserves special consideration on research projects aimed to understand fundamental soil behaviour. Recent research indicated that deformation rate has a vital role in defining stress-strain behaviour of clay soils. Only if the strain rate is included, the behaviour of clays can be defined by a unique relationship in terms of “stress-strain-strain rate ()”.
This mechanism can also be termed as the time dependency or viscoplastic behaviour of clays. Viscoplastic mechanism is attributed to the mechanisms involved at the micro scale and there is a surge of interest to this research area among the researchers. It is, however, known that there is no generally accepted theory or methodology that explains the viscoplastic mechanism at the micro-scale and gives clues which can be used to combine micro-behaviour with macro-behaviour.
The research work defined in this thesis aims to evaluate “stress-strain-strain rate” behaviour of clays by disclosing the mechanism involved at macro and micro scale. The ultimate aim is to induce the implications of micro-mechanic behaviour into constitute modelling. This research work constitutes of three stages each of which involves intensive theoretical experimental and numerical modelling work. These stages are; i) Application of a novel experimental program which involves a series of original techniques, ii) numerical analyses of experimental findings together with image analyses results, iii) Development of a constitutive model under the light of the findings of experimental and numerical work.
17. MADEN MÜHENDİSLİĞİ ANABİLİM DALI
BATCHULUUN Ganzorig
Danışman : Doç. Dr. Ümit ÖZER
Anabilim Dalı : Maden Mühendisliği
Programı : -
Mezuniyet Yılı : 2014
Tez Savunma Jürisi : Doç. Dr. Ümit ÖZER
Prof. Dr. Ataç BAŞÇETİN
Doç. Dr. Nuray TOKGÖZ
Doç. Dr. Hakan TUNÇDEMİR
Doç. Dr. Deniz TUMAÇ
Moğolistan’daki Baganuur Linyit İşletmesi Döküm Sahası Stablite Sorunlarının Araştırılması
Bu tez çalışması kapsamında, Moğolistan’daki Baganuur Linyit işletmesi’ne ait Dragline Döküm Sahasında meydana gelen stabilite sorunları ve çözüm önerileri araştırılmıştır. Bu amaçla; laboratuvarda yapılan deneyler sonucu elde edilen parametreler kullanılarak ve sızıntı su etkisi, gerilme birim deformasyon etkisi, sismisite etkisi, yeraltı su seviyesi etkisi göz önünde bulundurularak 2D (iki boyutlu) ve 3D (üç boyutlu) stabilite analizleri yapılmıştır. Yapılan analizlerde, limit denge yöntemi ve sonlu elemanlar yöntemi kullanılarak döküm sahası stabilite sorunları irdelenmiştir.
Yapılan 2D (iki boyutlu) ve 3D (üç boyutlu) şev stabilite analizleri neticesinde, sahaya özgü olarak üretilmiş olan gerçek veriler doğrusal ilişki analizi ile irdelenmiş ve “Döküm Sahası Şev Açısı, Döküm Sahası Şev Yüksekliği ve İçsel Sürtünme Açısı” parametreleri dikkate alınarak güvenlik katsayısını ve “Döküm Sahası Şev Açısı, Topuk Genişliği ve Kömür Damarı Eğimi” parametreleri dikkate alınarak ta kazı hızını tahmin eden iki eşitlik geliştirilmiştir. Gerçek verilerle doğruluğu test edilmiş ve ıspatlanmış bu eşitlikler, ilerleyen dönemlerde, kömür damarı eğimi gibi değişen şartlara bağlı olarak şev stabilite analizine ve kazı hızı tespitine ışık tutacaktır.
The Investıgatıon of Stability Problems of Dump Site in Baganuur Lignite Mine in Mongolia
Within the scope of this thesis, stability problems and solutions in the dump site of dragline of Baganuur Lignite Mine in Mongolia were investigated. For this purpose, 2D and 3D slope stability analyses were done by taking into consideration the results of laboratory experiments, the effect of seepage water, stress and deformation, seismicity, ground water level. Slope stability analyses were done by using Limit Equilibrium Method, Finite Element Method and stability problems of the dump site were examined.
As a result of the 2D (two dimensional) and 3D (three dimensional) slope stability analyses, site specific produced actual data were examined by linear regression analysis. Two equations were developed that factor of safety which is estimated by taking into consideration parameters of slope angle of the dump site, height of the dump site, angle of internal friction and excavation velocity which is estimated by taking into consideration parameters of slope angle of the dump site, slope height of the dump site, dip of coal seam. These equations were tested and authenticated by actual data, in the upcoming times, they will be offered an insight into slope stability analysis and assessment of excavation velocity depending on changing conditions, such as dip of coal seam.
18. METALURJİ VE MALZEME MÜHENDİSLİĞİ ANABİLİM DALI
ÖZTÜRK Yusuf
Danışman : Prof. Dr. Suat YILMAZ
II. Danışman : Dr. Esin GÜNAY
Anabilim Dalı : Metalurji ve Malzeme Mühendisliği
Programı : -
Mezuniyet Yılı : 2014
Tez Savunma Jürisi : Prof. Dr. Suat YILMAZ
Prof. Dr. İbrahim YUSUFOĞLU
Prof. Dr. Ziya Engin ERKMEN
Prof. Dr. Gökhan ORHAN
Prof. Dr. Cengiz KAYA
Alüminyumca Zengin Anotlama Çamurlarının Geri Dönüştürülmesi ve Mullit Esaslı Seramiklerin Geliştirilmesi
Alüminyum ekstrüzyon ürünlerinde kontrollü oksit tabakası üreterek korozyon ve aşınmaya karşı direncini artırmak ve kullanım ömrünü uzatmak için uygulanan Anotlama prosesi süresince, yüksek tonajlarda “anotlama çamuru” olarak adlandırılan alüminyumca zengin çamur üretilmektedir. Tehlikesiz atık olarak sınıflandırılmasına rağmen, yıllık üretim miktarının çok fazla olması nedeniyle anotlama çamuru bertaraf işlem maliyetlerinin düşürülmesi gerekmektedir. Çamurun bileşiminde ağ.%15-30 arası inorganik bileşiklerden oluşan katı madde bulunmaktadır. Katı maddenin ~ağ.%90’ı böhmit (AlOOH), geri kalan kısmı ise tenardit (Na2SO4) ve barit (BaSO4)’tir.
Yaklaşık ağ. %3 oranında sodyum içeren anotlama çamuruna yüksek sıcaklıkta mullit oluşumunu engellemesinden dolayı, yıkama, süzme ve kurutma kademelerinden oluşan sodyum giderme işlemi uygulanmış ve sodyum tamamen uzaklaşana kadar çevrim tekrarlanmıştır. Elde edilen sodyumsuz toz, 5°C/dk ısıtma hızı ile 1400°C’de 1 saat kalsine edilerek alfa alümina (α-Al2O3) fazına dönüştürülmüştür. Üretilen α-Al2O3 tozu, kaolen, diyatomit ve kil ile sırasıyla ağ. %15, 28 ve 15 oranlarında karıştırılarak kuru pres, slip döküm ve ekstrüzyon yöntemleri ile şekillendirilmiş ve 1450-1550°C aralıklarında 1, 3 ve 5 saat sürelerde sinterlenmişlerdir. Aynı çalışma, anotlama çamurunun yıkanması ve ısıl işlem uygulanması ile üretilen α-Al2O3 tozu yerine, Alcoa firmasından satın alınan A-16 kodlu ticari α-Al2O3 tozu kullanılarak (kaolen, diyatomit ve kil oranları sabit tutularak) tekrarlanmıştır.
Anotlama çamuruna uygulanan önişlemler sonrası elde edilen α-Al2O3 tozu kullanılmasıyla, sinterleme sıcaklığına ve süresine bağlı olarak %12,35 ile %17,39 arasında %küçülme, yaklaşık %10 ağırlık kaybı, %63,9 ile %78,8 arasında göreceli yoğunluk, %0,72 ile %26,08 arasında porozite, 53,12 ile 84,42 MPa arasında mukavemet, 927 ile 2082,6 Å arasında kristalit boy değerlerine sabit, %100 mullit içeren seramik malzemelerin üretimi gerçekleştirilmiştir. Ticari Alcoa A-16 α-Al2O3 tozu kullanılarak üretilen mullit seramiklerin ise; %7,13 ile %8,18 arasında %küçülme, yaklaşık %8 ağırlık kaybı, %66,8 ile %70,3 arasında göreceli yoğunluk, %0,81 ile %6,36 arasında porozite, 72,18 ile 79,51 MPa arasında mukavemet, 1115,2 ile 1782,9 Å arasında kristalit boy değerlerine sahip olduğu görülmüştür.
Sonuç olarak, Alüminyum endüstrisi atıklarından olan anotlama çamurunun, uygun ön işlemlerden geçirilmesi ve kil, kaolen ve diyatomit gibi doğal mineraller katkılarıyla birlikte, seramik filtrelerden ateşleme parçalarına, yüksek sıcaklık fırınlarından jet motorlarına, hızlı pişirim fırınlarında kullanılan rulolardan, laboratuar malzemelerine, seramik fırınlarında kullanılan raflardan, buhar türbinlerine kadar oldukça geniş bir alanda kullanım alanı bulan mullit esaslı seramik malzemelerin üretilebileceği tespit edilmiştir.
Recycling of Al-Rich Anodizing Sludge and the Development of Mullite Based Ceramics
During the anodizing process, which is carried out to increase resistance against corrosion and abrasion and to lengthen physical life of aluminum extrusion products by producing controlled oxide layer, aluminum rich sludge names as “anodizing sludge” is produced at high tonnages. Despite that anodizing sludge is classified as nonhazardous waste, costs of disposal process should be lowered since its annual production amount is considerably high. The sludge contains solid matter that contains 15 to 30% inorganic compounds by weight. wt 90% of the solid matter is boehmite (AlOOH) and the remaining portion is thenardite (Na2SO4) and barite (BaSO4).
Sodium removal procedure that includes leaching, filtering and drying steps was applied to anodizing sludge containing approximately wt 3% sodium as it prevents mullite formation at high temperatures. The cycle was repeated until sodium was completely removed. The sodium free powder obtained was transformed to alpha alumina (α-Al2O3) phase by calcining at 1400°C for 1 hour at a heating rate of 5°C/min. α-Al2O3 powder produced was mixed with kaoline, diatomite and clay at proportions 15%, 28% and 15%, respectively. Then, it was shaped by dry press, slip casting and extrusion, and sintered for 1, 3 and 5-hour periods between 1450°C and 1550°C. This procedure was repeated with commercial α-Al2O3 powder (Code A-16) purchased from Alcoa Company instead of α-Al2O3 powder produced by leaching and tempering anodizing sludge (kaoline, diatomite and clay proportions were kept constant).
When α-Al2O3 powder obtained by pretreatment of anodizing sludge is utilized, production of ceramic material containing 100% mullite was achieved. The material obtained was 12.35 to 17.39% smaller with10% weight loss. Furthermore, relative density value was between 63.9% and 78.8% and porosity was between 0.72% and 26.08%. Strength value was between 53.12 and 84.42 MPa and crystallite height was between 927 and 2082.6 Å.
Mullite ceramics produced using commercial Alcoa A-16 α-Al2O3 were observed to shrink 7.13 to 8.18% with a weight loss of 8%. Relative density was between 66.8 and 70.3%, porosity was between 0.81% and 6.36%, strength was between 72.18 and 79.51 MPa and crystallite height was between 1115,2 and1782,9 Å.
In conclusion, it was found that if appropriately treated and mixed with natural mineral additives such as clay, kaoline and diatomite, anodizing sludge, one of the wastes of aluminum industry, can be utilized in the production of mullite-based ceramic materials, which are used in many areas such as ceramic filters, ignition elements, high-temperature furnaces, jet motors, rolls used in firing kilns, laboratory equipment, roof ceramic furnaces and steam turbines.
19. SU ÜRÜNLERİ TEMEL BİLİMLER ANABİLİM DALI
TOPÇU ERYALÇIN Nur Eda
Danışman : Prof. Dr. Bayram ÖZTÜRK
Anabilim Dalı : Su Ürünleri Temel Bilimleri
Programı : Deniz Biyolojisi
Mezuniyet Yılı : 2014
Tez Savunma Jürisi : Prof. Dr. Bayram ÖZTÜRK
Prof. Dr. Gülşen ALTUĞ
Prof. Dr. Enis MORKOÇ
Prof. Dr. Hüsamettin BALKIS
Doç. Dr. Çetin KESKİN
Marmara Denizi Adalarında Bulunan Octocorallia Ordosuna Ait Türlerin Taksonomileri, Dağılımları, Biyolojileri ve Ekolojileri
Bu tezin amacı Marmara Denizi’nde bulunan Oktokoral mercan türlerini tanımlamak, türlerin bölgesel yoğunluklarını belirlemek ve Marmara Denizi için temsili bir türün bazı demografik parametrelerini incelemek olmuştur. Bu amaç doğrultusunda Marmara Denizi’ndeki oktokoral mercanlar, haloklinden (yaklaşık 20 m) 40 metre derinliğe kadar tüplü dalış yapılarak transekt ve kuadrat yöntemleri ile incelendi. Bu çalışmada Octocorallia subklasisine ait her üç ordodan 9 genus, 14 tür oktokoral mercan tespit edildi. Bunlardan 11 tür Kuzey Marmara’da bulundu, Güney Marmara’da ise 14 türün tamamına rastlandı. Bulunan türlerin çalışılan istasyonlardaki yoğunlukları hesaplandı. Marmara Denizi’ndeki oktokoral mecanların çeşitlilik ve dağılımları, Akdeniz’e kıyaslanarak tartışıldı ve elde edilen farklı sonuçlar irdelendi. Marmara Denizi’nin alt katman suyunun hâkim olduğu, dalış limitleri içerisindeki yumuşak zeminlerinin (20-40 m), özellikle deniz kalemleri tarafından kolonize edildiği görüldü ve en sık rastlanan tür Veretillum cynomorium olarak belirlendi. Tüm Marmara Denizi’ndeki en yaygın tür ise Alcyonium palmatum oldu. Marmara Denizi’nin kuzey ve güneyindeki sert ve karma zeminler, oktokoral mercanların çeşitlilik ve bollukları açısından farklı bulundu. Kuzeyde, Paramuricea macrospina ve Spinimuricea klavereni gorgonları ile Paralcyonium spinulosum mercan türlerinden oluşan topluluklar; ayrıca Eunicella cavolini gorgonunun baskın olduğu topluluklar yaygındı. Akdeniz’de daha yüksek derinliklerde bulunan P. macrospina ve S. klavereni gorgonlarından oluşan toplulukların Marmara Denizi’ndeki az ışık, yoğun bulanıklık ve çökelme ortamına adapte olmuş fırsatçı türler olmaları tartışıldı. Marmara Denizi’nin güneyinde ise, gorgon topluluklarına daha az, (Alcyonium coralloides, Alcyonium acaule gibi türlerden oluşan) yumuşak mercan topluluklarına ise daha sık rastlandı. Marmara Denizi’ndeki mercan ve gorgonları etkileyebilecek, balıkçılık ve müsilaj gibi tehditler tartışıldı ve balıkçılığa kapalı mevcut alanların genişletilmesi, dipte takılı balıkçılık malzemelerinin temizlenmesi, çapalamanın yasaklanması ve yasakların daha iyi denetlenmesi gibi mercan topluluklarını korumaya yönelik öneriler sunuldu.
Bunların yanında, Marmara Denizi’nin kuzeyinde yaygın olduğu ortaya çıkarılan S. klavereni türünün, bölgedeki yoğunluğu, boy dağılımı, büyümesi ve üreme faaliyetleri incelendi. Sonuç olarak S. klavereni’nin Marmara Denizi’nin kuzeyinde haloklinden itibaren (Akdeniz’deki derinlik dağılımından daha sığlarda), taş/çakıl barındırmayan ince-kum/çamurlu zemin dışında her türlü substrat tipinde yaygın bir tür olduğu, seyrek (0,35 ± 0,13 koloni.m-2) ama geniş alanlara yayılan bir dağılım gösterdiği; 110 cm boya erişebildiği, popülasyon boy dağılımının neredeyse normal olduğu (43 ± 20 cm), oldukça hızlı büyüdüğü (4,96 ± 3,01 cm.yıl-1), gonokorik bir tür olduğu (dişi:erkek cinsiyet oranı: 1,64:1), ve yayılımcı yumurtlama yoluyla yıl boyu üreme (maksimum ovosit çapı: 538,3 µm; maksimum sperm kesesi çapı: 680,3 µm; ortalama fekondite: 65 ± 27 ovosit.polip-1; ortalama sk.polip-1: 38 ± 18) yapabildiği, ilk üreme boyununsa 20 cm civarında olduğu belirlendi.
Taxonomy, Distribution, Biology and Ecology of Octocorallia Species Present Around the Islands of Marmara Sea
The aim of this thesis was to identify Octocoral species in the Marmara Sea, determine their regional densities and investigate demographic parameters of a representative species of the Marmara Sea. In order to achieve this aim, octocorals were surveyed from the halocline to 40 meters deep by Scuba diving with transect and quadrate techniques. Nine genera, 14 octocoral species belonging to all three orders of the subclassis Octocorallia were identified in this study. Eleven species were found in the Northern Marmara Sea whereas all 14 species were found in the Southern Marmara Sea. Densities of the species were calculated for each station of the study. The diversity and distribution of octocorals in the Marmara Sea were compared to that of the Mediterranean Sea and the differences encountered are discussed. The soft substrates in diving depth limits (20-40 m) where the lower layer seawater of the Marmara Sea is predominant were mainly colonized by sea pens and Veretillum cynomorium was the most common species. Alcyonium palmatum was the most common species in all the Marmara Sea. The mixed and hard substrates of the Northern and Southern Marmara Sea were significantly different in terms of octocoral diversity and abundance. The assemblages consisting of the gorgonians Paramuricea macrospina and Spinimuricea klavereni along with the soft coral Paralcyonium spinulosum as well as those where the gorgonian Eunicella cavolini was dominant were common in the Northern Marmara Sea. Whether P. macrospina and S. klavereni were opportunistic species adapted to the highly turbid environment with low light and high sedimentation conditions of the Marmara Sea was discussed. As for the Southern Marmara Sea, gorgonian assemblages were less common whereas soft corals assemblages (consisting of species such as Alcyonium coralloides, Alcyonium acaule) were more common. The threats such as fisheries and mucilage that can impact corals and gorgonians in the Marmara Sea were argued and protective measures, including the expansion of the present areas closed to fisheries, removal of abandoned fishing nets, prohibition of anchoring and better prosecution of the prohibitions, were presented.
Moreover, the density, size distribution, growth and reproductive features of the species S. klavereni which was found to be common in the Northern Marmara Sea were investigated. In summary, it was found that S. klavereni is a common species on all types of substrates except those formed by fine sand/mud without gravels/pebbles from the depth of the halocline (shallower than the species distribution in the Mediterranean Sea) in the Northern Marmara Sea, that it has a distribution along extensive areas but in low densities (0,35 ± 0,13 colonies.m-2), that it can reach 110 cm high, that the population size distribution is approximately normal (43 ± 20 cm), that it grows fast (4,96 ± 3,01 cm.year-1), that it is a gonochoristic species (female:male sex ratio: 1,64:1) and reproduces year round by broadcast spawning (maximum ovocyte diameter: 538,3 µm; maximum sperm sac diameter: 680,3 µm; mean fecundity: 65 ± 27 ovocyte.polyp-1; mean sperm sac.polyp-1: 38 ± 18) whereas the size at first reproduction was determined as about 20 cm high.
BALCIOĞLU Esra Billur
Danışman : Prof. Dr. Bayram ÖZTÜRK
Anabilim Dalı : Su Ürünleri Temel Bilimleri
Programı : Deniz Biyolojisi
Mezuniyet Yılı : 2014
Tez Savunma Jürisi : Prof. Dr. Bayram ÖZTÜRK
Prof. Dr. Gülşen ALTUĞ
Prof. Dr. Enis MORKOÇ
Prof. Dr. Oya OKAY
Prof. Dr. Filiz KÜÇÜKSEZGİN
Marmara Denizi’ nin Farklı Bölgelerinden Alınan Midyelerde (Mytilus galloprovincialis, Lamarck, 1819) PAH (Polisiklik Aromatik Hidrokarbonlar) ın Belirlenmesi
Bu çalışmada Marmara Denizi’ nin farklı kıyılarında seçilen istasyonlardan toplanan midyelerde (Mytilus galloprovincialis) EPA tarafından temel kirletici olarak belirtilen 16 PAH bileşeninin konsantrasyonları incelenmiş, belirlenen miktarların ve kirliliklerin pirolitik ve/veya petrojenik kaynaklı olduklarının saptanması amaçlanmıştır. Bu kapsamda Marmara Denizi, İstanbul Boğazı ve Çanakkale Boğazı’ ndan alınan midyelerde PAH bileşenlerinin seviyeleri daha önce saptanmamıştır.
Marmara Denizi kıyılarında İstanbul ve Çanakkale Boğazları da dahil olmak üzere belirlenen 16 istasyondan 2011- 2013 yılları arasında 4 kez örnekleme yapılmıştır. Tartılan ve sabunlaştırılan örneklerin ekstraksiyonu yapılmıştır. Azot ortamında uçurulup temizleme düzeneğinden geçirilerek HPLC – DAD cihazında analizi yapılmıştır.
Marmara Denizi’ nden seçilen 16 istasyondan toplanan midye örneklerindeki toplam PAH konsantrasyonları arasında en yüksek T-PAH değerleri sırasıyla deniz trafiğinden etkilendiği bilinen Kadıköy, Kumkapı ve Kumkale Burnu istasyonlarında tespit edilmiştir. PAH bileşenleri içerisinde krizen tüm örnekleme dönemleri boyunca 2 ppb- 52 ppm aralığında bulunarak en yüksek konsantrasyona sahip ve her örnekte tespit edilen bileşen olmuştur. Krizeni, flouranten ve benzo(a)piren takip etmiştir. Bu çalışmada incelemeye alınan PAH bileşenlerinden bazıları ölçüm limitinin altında kalsa da kirlilik bileşenlerinden en az biri özellikle de kanserojen etkisi en yaygın olarak bilinen ve gıda kodeksinde sınır değeri tanımlanmış tek bileşen olan Benzo(a)piren, çalışma süresince en düşük 3 ppb, en yüksek de 8 ppm değerinde bulunmuştur. Sonuç olarak bu en düşük değerin bile mevzuatla belirlenen sınır değerin (10 ppb) üzerinde olması M. galloprovincialis türü midyelerin gıda olarak tüketilmesinin halk sağlığı bakımından potansiyel bir risk olduğunu göstermiştir.
Determination of PAH (Polycyclic Aromatic Hydrocarbons) in Mussels (Mytilus galloprovincialis, Lamarck, 1819) from Various Regions of the Marmara Sea
In this study with an aim to investigate concentrations of PAH components in mussels (Mytilus galloprovincialis) collected from stations chosen at various coasts of Marmara Sea and to understand the origin (pyrolitic / petrogenic) of pollution.
The mussel samples were collected from total at 16 different stations choosen in Marmara Sea coasts including Istanbul and Çanakkale Straits between 2011- 2013 in 4 times. Weighed samples were extracted following sapponification. Clean-up was applied to evaporated samples and they were analyesed in HPLC – DAD.
The highest PAH concentrations among the chosen 16 stations in Marmara Sea were found in mussels collected from Kadıköy, Kumkapı and Kumkale Cape which are affected from busy marine traffic. Chrysene was found as a component having 2 ppb- 52 ppm range and the highest concentration among the PAH components. Flouranthene and benzo(a)pyrene have higher components following chrysene. Even so some of the PAH component are under the detection limit, particularly benzo(a)pyrene which is known as canserojen was determined as 3 ppb being the lowest value and 8 ppm as the highest value throughout the study. As a result most samples showed a value of BaP exceeding the maximum limit (10 ppb) established by the law. Thus, it seems that human consuming PAH contaminated mussels as food are at the risk for adverse health effects.
SEVER KAYA Dilek
Danışman : Doç. Dr. Reyhan AKÇAALAN ALBAY
Anabilim Dalı : Su Ürünleri Temel Bilimleri
Programı : İçsular Biyolojisi
Mezuniyet Yılı : 2014
Tez Savunma Jürisi : Doç. Dr. Reyhan AKÇAALAN ALBAY
Prof. Dr. Oya OKAY
Prof. Dr. Yelda AKTAN
Doç. Dr. Duran ÜSTEK
Doç. Dr. Fatma ÇEVİK
Siyanobakterilerde çevresel faktörlerin toksin üretiminde rol oynayan genler üzerine etkileri
Su yaşamın sürekliliği için vazgeçilmez bir kaynaktır. Ancak, evsel ve endüstriyel atıkların yeterince arıtılmadan nehir, göl ve deniz gibi alıcı ortamlara verilmesi ekolojik sistemler için ciddi sorunlar oluşturmaktadır. Microcystinin ölümcül etkilerinden korunabilmek için özellikle içme suları ile yüzme, spor, sulama gibi aktiviteler için kullanılan sulardaki microcystin üreten organizmaların ve üretilen toksin miktarlarının tespiti önemlidir. Günümüzde birçok ülke su kaynaklarındaki siyanobakteriyel hücre yoğunluğunu ve toksin konsantrasyonlarını izlemektedir. Siyanobakteriler üzerinde stres oluşturabilecek çevresel faktörlerin toksin üretimi üzerindeki etkilerinin laboratuvar koşullarında incelenmesi, doğal ortamlarındaki ekolojik ve fizyolojik rollerinin daha iyi anlaşılmasına yardımcı olmaktadır. Bu çalışmada toksin üretiminde rol alan genlerin stres faktörlerine bağlı ekspresyonlarında oluşabilecek değişikliklerin incelenmesi amacıyla Microcystis aeruginosa laboratuvar koşullarında farklı stres faktörlerine (demir yokluğu ve sürekli ışık stresi) maruz bırakılmıştır. Toksin üretiminden sorumlu genlerde farklı ışık ve demir konsantrasyonlarına bağlı olarak meydana gelen değişiklikler Gerçek Zamanlı PCR yöntemiyle tespit edilmiş ve toksin üretiminde bu faktörlerin rolleri ortaya konmuştur. Bu çalışmada elde edilen verilere göre demir yokluğu ve sürekli ışık stresi mcyB gen ekspresyonunu dolayısıyla microcystin konsantrasyonunu arttırmakta, ancak M. aeruginosa hücrelerinin gelişimini yavaşlatmaktadır.
Dostları ilə paylaş: |