BAŞKAN –Yaşar Hocamdan da özür diliyorum; konuşmasına müdahale etmek zorunda kaldım. Tabiî sözü Ömer Beye vereceğim ama, bunun ‘kızını dövmeyen dizini döver’ anlamında alınmamasını rica ediyoruz. Bu, Türkiye'nin uyguladığı bir politikadır. Bu, yanlış bir politikadır. Bu yanlış politikayı biz siyaset adamına bugüne kadar düzelttiremedik. Kadir Bey, Yaşar Bey’e bir söz verip, konuları gündeme getirmemi hatırlattı, ben de onun için Yaşar Bey’den rica ettim. İnşallah ilgililer de burada olur da, meseleleri, Sayın Bakanımız gibi başından sonuna kadar oturur ve dinler. Ayrıca sırası gelmişken söyleyeyim, ilk defa bizi kendi ismiyle davet ederek bir çatı altında toplayan, bizim dertlerimizle meşgul olan bir Bakanla karşı karşıyayız. Minnet duyuyorum. Üstelik de bizim mesleğimizin dışından geliyor. Bu, benim için bir kere daha saygıdeğerdir.
Sayın Bakanım, bu vesileyle saygılar sunarım.
Ömer Bey, buyurun.
ÇALIŞMA GENEL MÜDÜRÜ ÖMER . . . - Sayın Bakanım, İNTES’in Değerli Başkanı ve yöneticileri, değerli İNTES üyeleri, değerli konuklar... Konuşmama başlamadan önce Bakanlığım adına saygılarımı arz etmek istiyorum.
Çalışma yaşamı, bildiğiniz gibi toplumsal yaşamın en dinamik kesimidir. Sorunları çözmek için de kullandığımız en önemli araç olan sosyal diyalog örneği, bugün Bakanlığımda Sayın Bakanımızın başkanlığında devam etmektedir. Çeşitli kamu kurumları ve sivil toplum örgütleri, Türkiye'ye ilave istihdam sağlama imkânları üzerinde çeşitli önerileri tartışıyorlar.
Biraz evvel bize eleştirilerini yönelten değerli arkadaşımız mutlaka doğru söylüyor. Yani, bürokrasi belki de bazı konuları çözmekte geç kalıyor ancak, Çalışma Bakanlığı son günlerde, büyük bir kalite çalışması içine girmiş durumdadır. Kendi kendimizi sorguluyor, değişen dünya şartlarına uyum sağlamak için gerekli çalışmaları gözden geçiriyoruz. Devletin bugün içinde olduğu yapının Türkiye'nin içinde bulunduğu sorunları çözmediği, çözemeyeceği kanaatine vardık ve Bakanlığımızın da bu yapı içinde neler yapabileceği, sorunları çözmek için nasıl bir yöntem izlemesi gerektiği ve nasıl örgütlenmesi gerektiği konusunda kendimizi eleştirmeye başladık. Bunun sonucunda, mutlaka söylediğiniz sorunlara da çok daha uygun çözümler bulunacaktır. Bu bakımdan, sosyal diyalog konusuna çok önem verdiğimizi belirtmek isterim. Bütün ilgili olduğumuz toplum kesimleriyle bir arada sorunları çözmemiz gerektiğine inanıyoruz. Lütfen sorunları çözemediğimiz için bize kızarak bizlere sırtınızı dönmeyin. Biz, her zaman, her aşamada, her şeyi konuşmaya, hele hele Türk müteşebbislerinin sorunlarını kökten çözmeye hazırız. En azından bu yapıdayız ama, belki de arkadaşlarımızın elindeki bazı imkânsızlıklar sorunu çözmeye elvermemiş olabilir. Ancak, ortada çözülebilecek bir konu var ise, mutlaka çözeriz.
Biz İNTES’i yakından tanıyoruz. İnşaat sektöründe yer alan firmalarımızın dünya ölçeğinde iş yapacak düzeyde firmalar olarak kendilerini dünya rekabetine uyarladıklarını da biliyoruz. Özellikle İNTES, yaptığı çalışmalarla bilgi birikimini bütün üyeleri arasına yayan, bunu topluma mal eden bir kuruluştur. Dünya rekabetinin şu anda en önemli unsurlarından biri olan insan gücüne yaptığı yatırımlar bakımından da İNTES, birtakım öncelikleri taşımaktadır. 200’e yakın sektörü harekete geçirerek, ekonomiye önemli katkılarda bulunan inşaat sektörünün, bu nedenle Türkiye'nin gelişmekte olan bir ülke olma sürecinden kurtulması için gerekli altyapı yatırımlarının da çok büyük bir kısmını gerçekleştirdiğini de biliyoruz.
Savurganlıkla mücadelenin bir devlet politikası haline gelmesi ve günlük kaygıların ötesinde tedbirler alınması doğrultusundaki Hükümet girişimleri, mutlaka önümüzdeki günlerde olumlu sonuçlar doğuracaktır diye düşünüyoruz. Örneğin, sosyal güvenlik sistemiyle ilgili olarak alınan tedbirler, bunların en önemlilerinden biridir. Sistemin bugünkü yetersiz konumunu bile koruyabilmesi için 2002 yılı bütçesinden 7,9 katrilyon lira pay ayrılmıştır. Vatandaşlarımızın temel haklarından olan sosyal güvenlik üzerinde seçim spekülasyonları yapılarak bu kurumların bugüne geldiğini artık hepimiz biliyoruz. Toplum bundan kurtulmalıdır. Biz bu yıl yetersiz sosyal güvenlik sistemimiz için bile 7,9 katrilyon lira pay ayırmamız gerekirken, aynı bütçeden yatırımlara 4,8 katrilyon lira pay ayırmak durumundayız. Yani, bunu bir düşündüğümüz takdirde, sosyal güvenlik sisteminin bugüne gelmesindeki nedenler karşımıza çok çarpıcı bir tablo ile çıkmaktadır. Devlet, savurganlığı önleyerek, politik yaklaşımlardan uzaklaşıp, kurumları gerçek işlevlerine döndürdüğü takdirde, bu olayları çözecektir.
İstihdam potansiyelinin yanı sıra, döviz girdisi tanıtım ve teknoloji ihracı gibi misyonlara sahip olan inşaat sektörü, bu nitelikleriyle reel sektör içinde önemli bir ağırlığa sahiptir.
Özellikle büyük kamu yatırımlarında öngörülen sürelerin ödeneksizlik nedeniyle daha geç tarihlerde bitirilmeleri, bu yapıları üstlenen firmaların zararına da sebep olmaktadır. Devam eden yatırım projelerinin öncelikleri belirlenerek tamamlanması halinde, hemen istihdam sağlanacağı da kuşkusuzdur.
Ben, konuşma süremi uzatmadan, toplumsal barışın sağlanmasında sosyal taraflar arasındaki diyalogun önemini biraz vurgulamak istiyorum. Yaşadığımız kriz ortamında devlet, işçi ve işveren arasındaki diyalogla ve yaşanan çok önemli sorunların geçmişteki krizlerin aşılmasında elde edilen deneyimlerle günümüz sorunlarının aşılmasını kolaylaştırabileceğimizi düşünüyorum. Birçok benzeri ülkeden biz çok farklıyız. Kriz nedeniyle oluşan darboğaz, işçi ve işverenin karşılıklı iyi niyetli diyaloglarıyla bugün bir miktar çözülmüş bulunmaktadır. İşçiler, ücret ve diğer sosyal haklarından, gerek ödeme süresi gerekse miktar bakımından fedakârlıklarda bulunmuşlardır. Yani, bağıtlanmış toplu iş sözleşmelerinden işçi sendikaları fedakârlık yaparak daha geri ücretler almayı kabul etmişlerdir. Buna karşılık, işveren de tüm olanaklarını kullanıp, işçi istihdamına devam etmiştir. Bu çabalar sonucunda da Türkiye'de işsizlik daha büyük ölçeklere varmamıştır.
Sabit gelirli kesimlerin krize karşı korunması ilkesi hükümetimizce benimsenmiş, işçi ve işveren kesimleri de olumlu diyalog ve özverili davranışlarıyla bu politikanın uygulanmasına destek olmuşlardır. İşçi giriş ve çıkışında önemli artışlar var, ama ileri sürüldüğü gibi, işsizlik çok olağanüstü safhalarda değil. Yani bunun özveriyle ve taraflar arasındaki sosyal diyalogla sağlandığına inanıyoruz. Türk insanı, gerektiğinde her türlü özveriyi karşılıklı kullanabilmektedir. Bunun devamı için de biz Bakanlık olarak elimizden geleni yapmaktayız. Bu, bana göre ülkemizin geleceği için çok önemli bir fırsat. Yani, bugünkü kriz ortamı, yüklediği zararların yanında, bize çok şeyler de öğretmiş durumda. Bu nedenle kriz sonrasının Türkiye’sinin ben çok farklı olacağına inanıyorum.
Çok teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Genel Müdürümüze ben de teşekkür ediyorum. Hem vaktini çok ekonomik kullandı hem de bize güzel şeyler söyledi, yumuşak mesajlar verdi.
Sözü Bahri Can Çalıcıoğlu’na veriyorum.
DIŞ TİCARET MÜSTEŞARLIĞI DAİRE BAŞKANI BAHRİ CAN ÇALICIOĞLU – Çok teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ben de vaktimi, yüksek müsaadelerinizle ekonomik kullanarak, soru-cevap kısmına daha fazla vakit kalmasına imkân sağlamak istiyorum.
Sayın Başkan, Sayın Bakanım, değerli katılımcılar; biz Dış Ticaret Müsteşarlığı olarak, inşaat sektörünün daha ziyade yurtdışı faaliyetleriyle alakadarız. Bu itibarla izninizle sırasıyla yurtdışı müteahhitlik hizmetleri sektörünün gelişimi, sorunları ve bu çerçeve içerisinde Müsteşarlığımızın faaliyetlerine değinmek ve sektörün içinde bulunduğu krizi daha rahat aşabilmek maksadıyla hangi hedef pazarlarda yoğunlaşmamız gerektiğine işaret etmek istiyorum.
Yurtdışı müteahhitlik hizmetleri sektörümüz, ilk olarak hepimizin malumu olduğu üzere, Libya ile kapıyı aralamış, ardından Ortadoğu ve Rusya Federasyonu başta olmak üzere, Bağımsız Devletler Topluluğu’nda çok başarılı bir serüveni takip edegelmiştir. Maalesef, son iki üç yıldır, özellikle 1998 yılında Rusya Federasyonu’nda kendini gösteren ekonomik kriz, sektörümüzü çok ciddî bir şekilde etkilemiştir. Bir de bunun üzerine, son 1-1,5 yıldır ülkemizde yaşanan krizi de ilave ettiğimiz zaman, sektör hakikaten elinden tutulacak hale gelmiştir.
Nümerik birtakım verilere baktığımızda, 1990 ila 1999 yılları arasında yurtdışı müteahhitlik hizmetleri sektörünün ülkemize yıllık ortalama net 1,5 milyar doların üzerinde döviz girdisi sağladığını görüyoruz. Tabiî, kesin tespit yapamamakla birlikte, ihracata olan katkısının 2-2,5 milyar doların üzerinde olduğunu tahmin edebiliyoruz. Ancak, sektörün bu başarılarının yanı sıra çok da önemli sorunları var. Bizim Müsteşarlık olarak tespit edebildiğimiz sorunlar, ana başlıklar halinde: Finansman bulma güçlüğü, teminat mektubu elde etme güçlüğü, politik ve ticarî risk sigortasının olmayışı, Türk müşavirlik ve mühendislik firmalarının yurtdışına yeterince açılamamış olmaları, faaliyet gösterdiğimiz tüm ülkelerle Çifte Vergilendirmenin Önlenmesi Anlaşmasıyla, Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunması Anlaşmalarının tamamlanamamış olması, sektörün faaliyetlerinin belli bölgelerde yoğunlaşmasıdır.
Mevcut mevzuatlar gibi konularda sürekli olarak bilgi alınmakta ve bu Müsteşarlığımız web sayfası içerisinde faaliyet gösteren Yurtdışı Müteahhitlik Hizmetleri Bilgi Bankası’na derc edilmektedir ve tüm kullanıcılara da açıktır.
Keza, bu bilgiler, sektörün sorunlarına çözüm bulmak amacıyla oluşturulmuş bulunan Yurtdışı Müteahhitlik Hizmetleri Daimi Sekreteryasının başkanlığını deruhte eden Başbakanlık Müsteşar Yardımcılığına da sürekli olarak intikal ettirilmektedir.
Karma Ekonomik Komisyon toplantılarımızın Uluslararası Müteahhitler Birliği, ayrılmaz bir parçasıdır. Nitekim, şu anda sabah açılışını yaptığımız Tacikistan-Türkiye Karma Ekonomik Komisyonu’nun çalışmaları Müsteşarlığımızda devam etmektedir ve Uluslararası Nakliyeciler Derneğinin Genel Sekreter Yardımcısı teknik heyetimiz içerisinde müzakerelere katılmaktadır.
Biraz önce sektörün döviz girdisi ve ihracata olan katkılarından söz etmiştim. Bu çerçevede akla ilk gelen şu oluyor: Sektöre nasıl bir yardım yapabiliriz? Neler yapabiliriz? Biz, Müsteşarlık olarak ihracatçıya birtakım devlet destekleri veriyoruz. Nedir bunlar? Bunlar, fuar ve tanıtımdır. Bunlar, istihdam yardımı, Ar-Ge faaliyetlerinin teşvik edilmesi, ofis kira yardımı gibi 11 kalemden oluşmaktadır. Tabiî, bu noktada çalışmalara 2001 yılı başında başladık ancak, maalesef ödenek yetersizliği nedeniyle şu ana kadar müspet bir neticeye ulaşamadık. Ben burada şunu açık yüreklilikle ifade edebiliyorum ki, 2002 yılının ilk üç ayında, özellikle uluslararası inşaat ve inşaat teknolojisi fuarlarına Türk müteahhitlerinin katılımını maddî olarak teşvik yardımını çıkaracağız ve onu takip eden dönemde de, başta Türk müşavir, mühendis ve mimarları olmak üzere, müteahhitleri de kapsayacak şekilde, tedrici olarak, bu devlet yardımlarından müteahhitlerin de istifade etmelerine imkân sağlayacağız.
Sayın Başkan, Sayın Bakanım, değerli katılımcılar; şimdi müsaade ederseniz ‘hedef pazar olarak nereleri görüyoruz, neler yapmamız gerekiyor’ çok kısa olarak buna da temas etmek istiyorum. Biraz önce Sayın Yaşar Özkan’ın değindiği gibi, Libya’da bir batağın içerisindeyiz. Öncelikli olarak bu bataktan Türk müteahhidinin çıkarılması lazım. Bunun hemen ardından veya eşanlı olarak, başta Rusya Federasyonu olmak üzere, Bağımsız Devletler Topluluğu’nda edindiğimiz haklı yere tekrar gelmemiz lazım. Zira, size çok basit bir rakam vereceğim: 1990-1997 arasında Rusya Federasyonu’nda yıllık ortalama 1,5 milyar dolar iş üstlenmişiz. 1999’da ve 2000’de bu rakam 150 milyon dolara düşmüştür. Bu da onda 1’leri ifade etmektedir. Demek ki, bizim bir şekilde bu pazarda eski etkinliğimize ulaşmamız gerekmektedir.
Bunun haricinde, en son Amerika Birleşik Devletleri’nin Afganistan’da sürdürdüğü operasyon sonrasındaki muhtemel gelişmeleri dikkate alarak, Afganistan, Pakistan ve Afganistan’a komşu diğer Türk cumhuriyetlerinde bir an önce konuşlanmamız ve uzun vadede de Azerbaycan'a kolay mobilize olma imkânını araştırmamız gerekmektedir.
Ayrıca, 1970’li yıllarda bize bu ilk yurtdışı müteahhitlik hizmetleri kapısını aralayan Libya’nın hemen yanı başındaki Cezayir çok önemli bir pazar olarak karşımıza çıkmaktadır. Nitekim geçen ay Cezayir’de yapılan Karma Ekonomik Komisyon toplantısında bu potansiyel, çok ciddî bir şekilde karşımıza çıktı, yetkililer tarafından ifade edildi. Bu kapsamda müteahhitlik ve müşavirlik firmalarımızın geniş katılımıyla Ocak ayının ortalarında bu ülkeye çok ciddî bir müteahhitlik heyeti götürmeyi tasarlıyoruz.
Bunun haricinde, Balkanlar çok önemli bir potansiyel arz etmektedir. Ancak, Balkanlar’daki en büyük handikabımız, burada hepimizce malum olduğu üzere, merkezi ve Doğu Avrupa'nın yapılandırılmasında kullanılmak üzere ihdas edilen Avrupa Birliği fonlarının, maalesef Türk müteahhitlerine kapalı durumda olmasıdır. Ancak, bu konuda yaz aylarında çok olumlu bir gelişme yaşandı ve bir değişiklik yapılarak buraya Türkiye, Malta ve Kıbrıs da dahil edildi. Ancak bu bir Konsey kararı gerektirmektedir. Önümüzdeki birkaç hafta içerisinde Konseyin bunu onaylayacağına ilişkin olumlu sinyaller alıyoruz.
Sayın Başkan, ben burada sözlerime son vermek istiyorum. Sabrınız ve dinlediğiniz için teşekkür ederim.
BAŞKAN – Bahri Bey, ben de size çok teşekkür ediyorum... Hem zamanı çok iyi kullandığınız için hem de bize yeni boyutlar kazandırmak için güzel faaliyetlerinizi sunduğunuz için.
Böylece panelistlerimiz konuşmalarını bitirmiş oldular.
Şimdi, soru sormak isteyen veya katkıda bulunmak isteyen arkadaşlarımıza söz vereceğim.
Buyurun Kadir Bey.
KADİR SEVER – Sayın Başkan, Sayın Bakanım, değerli katılımcılar; Sayın Yaşar Özkan, yurtdışı müteahhitliğin en ciddî sorunlarından bir tanesine temas etti. Libya’da yaşanan sorunlar Libya ile yapılan Sosyal Güvenlik Anlaşması’nın hep yanlış tefsirinden kaynaklanmaktadır. Bunun da nedeni 506 Sayılı Yasa’dır. Ben bu yasayı incelediğimde, bunun Türkiye hudutları dahilinde yapılacak işlemleri kapsadığını anlıyorum. Ama, Çalışma Bakanlığı’nın mensupları ve tabiî yargıya göre de bu; ‘Türk işçisi ve Türk müteahhidi, ayda bile iş yapsa, 506 Sayılı Yasa sizinle olmalıdır.’ anlamına gelmektedir. Biz 20 yıldır bunun kavgasını verdik ancak, mağlup olduk. Peki mağlup olduk da ne oldu? Türkiye’den işçi götürmemeye başladık!
Başbakanlıkta yapılan toplantıda pek çok ülke ‘lehine’ yeni bir sosyal güvenlik anlaşma paketi hazırlandığını öğrendik. Yani, Libya’dakinin benzeri bir anlaşma, aşağı yukarı 8-10 ülkeyle yenilenecek. Bunun getirisi de yeni problemler olacaktır. Sosyal güvenlik anlaşması yapılacak olan ülkelerde, zaten sosyal güvenlik sistemi yok. Ama, buna rağmen Çalışma Bakanlığı, Topluluk Sigortası uygulamasına gitmektedir. Şunu da belirtmek isterim ki, Topluluk Sigortası yasal bir uygulama değildir. Bu, yorumla yapılan bir tatbikattır. Siz, Çalışma Bakanlığı’nın müsaadesiyle işçi götürdüğünüz zaman, Topluluk Sigortası yaptırmaya mecbursunuz. Orada işçiyle ve Bakanlıkla prim ödemeleri üzerinde anlaşmaya varıyorsunuz. Ancak, çalışılan ülkede işçinin aldığı ücret orada beyan edilen ücret değildir. Çünkü, yeme, içme, yatma gibi ihtiyaçların karşılanmasıyla bu rakam, 1000 doların üzerine çıkmaktadır. O da bizim 506 Sayılı Yasa’ya göre ücretten sayılmaktadır. İşçi döndükten sonra sayın hukukçular, avukatlar camiası hemen onunla ilişki kuruyorlar ve dava açıyorlar. Davanın sonunda hem Çalışma Bakanlığı hem müteahhit büyük çapta sorumluluk almaktadır. Dolayısıyla bizce, yasal bir düzenlemeye ihtiyaç var. Topluluk Sigortası gibi, yorumla getirilmiş bir uygulama yanlıştır. Hele hele yeni ülkelerde, sosyal güvenlik anlaşmaları yeniden yapılıyor, bu daha çok sorun getirecek. Onun için, ‘İsteğe bağlı sigortalılık’ getirilmesinden yanayız.
Bu 506 Sayılı Yasa, Türk müteahhidi ve Türk işçisi bir arada olduğu zaman uygulanmaktadır. Ama bir yabancı ülke müteahhidi, bir Türk işçisi götürdüğü zaman böyle bir sorunla karşılaşmıyor. Onun için, 506 Sayılı Yasa’da mutlaka düzenleme yapmalı ve yurtdışına götürülecek olan işçilerin de sosyal güvenliğini sağlayacak tedbirlerin alınması amacıyla isteğe bağlı sigortalılık getirilmelidir. Bunu yapmadığınız takdirde, hiç kimse Türkiye'den işçi götürmez.
Diğer bir konu da, Türkiye’de inşaat işçiliğinin eğitimi yoktur. Bazı okullarda inşaat işçiliği eğitimi vardır ama, bu devamlı değildir. Çünkü, orayı bitirenler daha üst makamlara gitmek isterler, kimse o meslek lisesini bitirip mesleğini icra etmez. Hep yukarı gitmeye çalışır. Artık, sertifika müessesesi de yok ama, olsa bile yurtdışında geçerli değil. İşte, biz Libya’da yaşadığımız sıkıntıları gidermek için, İNİŞEV adlı bir vakıf kurduk. İnşaat Tesisat İşçileri Eğitim Vakfı sektör mensuplarının katkılarıyla kurulmuştur. Bu vakıf kurulalı 10 seneyi geçti ama, yine yasal uygulama nedeniyle belli kaynakları kullanıp bu eğitime katkıda bulunanlar mecburi istihdam garantisi vermek zorundadır. İstihdam garantisi verilmediği sürece, hiçbir istisnadan yararlanamamaktasınız. Bu durumda, benim meslek mensuplarım “Eğitimine katkıda bulunduğum bu kişi, seneye benim için çalışmayacak. Ben niye ona yatırım yapayım?” diyorlar. Bunları önleyecek tedbirlerin alınması amacıyla da İNİŞEV Vakfını kurduk. Edeksel ile çok güzel bir anlaşma yaptık. İstiyoruz ki, Çalışma Bakanlığı ve Millî Eğitim Bakanlığı bizimle beraber olsun. Çünkü, bu eğitim sistemine katkıda bulunacak dünyada çok kaynak var. İnşallah bunu da geliştiririz ve Türk işçisini sertifikalı olarak beraberimizde götürme imkânını buluruz. Ancak, 506 Sayılı Yasa uygulamasının Türkiye hudutları dahilinde olduğu kabul edilmeli ve isteğe bağlı sigortalılık getirilmelidir. Biz tabii ki, götürdüğümüz işçinin uzun vadeli sigorta kollarından yararlanmasını istiyoruz. Ancak, her şey yasal olmalı ve mukaveleye bağlanmalı. Aksi takdirde bazı zorluklar, bizi Türk işçisi götürmekten alıkoymaya devam edecektir.
Bunları arz ediyorum, teşekkür ederim, saygılar sunarım.
BAŞKAN – Kadir Bey teşekkür ederim.
Ben Kadir Beye bir ilave yapmak istiyorum. Türk işçisinin dışarıda daha ucuz olduğunu ve bundan dolayı Türk müteahhitlerinin onları götüremediği için üzüldüğünü düşünmeyin. Aksine, Türk işçisi çok pahalıya mal olmaktadır. Pakistanlı ya da Türkmenistanlıyı 500 dolara çalıştırabilecekken, kimse Türk işçisine 1 000 doların üzerinde maliyetle istihdam sağlayamaz.
Türk müteahhitlerinin buradaki amacı, bu çabaları, kendi insanları açken onlara istihdam sağlamaktır. Bunları ilave etmek istemiştim.
Buyurun İbrahim Bey.
İBRAHİM ŞENCAN – Öncelikle Konut Müsteşarımıza bağlı bulundukları Bakanlığa gösterdikleri yakın ilgi sebebiyle çok teşekkür ediyorum. Ancak, kendilerinin ifadelerinde geçen bir rakama takıldım.
“Arsa maliyeti aşağı yukarı yüzde 5 ila yüzde 55 arasındadır.” dediler. Ancak, bu rakam inşaat maliyetine ait değildir. Bu rakamı düzeltmemiz lazım. Toplam maliyet yüzde 35’i, yüzde 50’yi, hatta Sayın Bakanın ifadesiyle yüzde 70’leri bulmaktadır. Bu da demektir ki, eğer yüzde 50 ise, inşaat maliyetinin tutarı kadar arsa maliyeti vardır. Yüzde 70 ise, arsa maliyetinin 2,5 katı kadar maliyet var demektir. Bu açıdan o rakamda bir düzeltme yaparsak iyi olur.
Bizim asıl konumuz ise, Devlet İhale Kanunu ile ilgili hazırlanan tasarıdır. Kanun taslağında başlangıçta mevcut olan bazı aksaklıkları Sayın Bakanımız büyük bir anlayışla olumlu yönde düzeltmiştir. Kendilerine, her konuda olduğu gibi, bu konuda da teşekkürlerimi özellikle ifade etmek istiyorum. Yalnız, kendileriyle yaptığımız ikili görüşmelerde arz edemediğim iki husus var, onları ifade etmek zorundayım. Madde 8’deki ‘Eşik Değerler’e göre taslaktaki rakam, 7,4 trilyon liraya yükseltilmiştir. Bu rakam 5 milyon EURO’nun karşılığı olarak hesap edilmektedir. Uluslararası piyasada böyle bir rakam olmasına rağmen, 5 milyon CDR’nin karşılığı olan rakam, 6 850 000 dolar tutmaktadır. Bu durumunda, Avrupa Birliği normlarına uygun bir ihale yasası hazırlamaya çalışırken kraldan ziyade kralcı durumuna düşmüşüz. Şöyle ki: Avrupa Birliği ülkelerinin hiçbirinde 5 milyon EURO’luk bir rakam mevcut değil! Hollanda’daki, Almanya'daki, Avrupa Birliği’nin bazı kesimlerinde tatbik ettikleri rakama bakın; bu, 6 850 000 dolardır. Peki, bu durumda biz niye 5 milyon EURO’da ısrar ediyoruz?!
Ayrıca, Avrupa Birliği ülkelerinin hiçbirinde bu eşik değer kanunla yazılı değil. Kanunda yazılı olmayan bir unsuru, bazı zaruri ahval içerisinde değiştirmek mümkün. Eğer kanuna yazmak mecburiyeti var ise, İhale Üst Kurulu tarafından tespit edilen asgari bir rakam uygulayalım.
Efendim, bir diğer unsur da, meslekî ve teknik yeterliliğin belirlenmesidir. Bana göre de, bu unsurların aslında kanun maddesi olmasına gerek yok. Bunların birtakım yönetmeliklerle tespiti yeterlidir. Çünkü, bu unsurlar sürekli değişebilecek unsurlardır.
Burada bir konu üzerinde daha durmak istiyorum: İhaleye iş deneyimiyle ilgili süreden bahsedildi. Daha evvel 5 sene olan bu süre, 15 yıla yükseltildi. Ancak, “15 yıl içinde kamu veya özel sektörde gerçekleştirdiği işler dikkate alınır" denilmektedir. Peki ama, bizde ödenek yokluğundan dolayı 15 seneden beri, 18 seneden beri devam eden işler var. O halde bunun “Gerçekleştirdiği veya devam eden işler” olarak dikkate alınması gerekir diye düşünüyorum. Çünkü, devam eden, büyük çapta, büyük keşifli işler yapılmaktadır. Onların da dikkate alınmasını özellikle istirham ediyorum.
Daha fazla vaktinizi almayayım, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Soru sormak isteyen var mı? Yok.
Efendim, ben toplantıyı bitiriyorum. Sayın Bakanım, size tekrar teşekkür etmek istiyorum. Bizim için bakanların veya başka makamların davetiyeleri bir kokteyl vesilesiyle geliyor. Bir müteahhitlik kuruluşunun meselelerini ele alan ilk bakan sizsiniz. Ben, yarım asra yakın meslekî hayatımda, sizin gibi başka bir Bakan hatırlamıyorum. Bizim sorunlarımızla bu derecede ilgilendiğiniz için ayrıca tekrar teşekkür ediyorum. Böyle bir toplantıyı tertip ettiği için de Sendikamızın Genç Başkanı’na da teşekkür ediyorum.
Toplantının resmî tarafı bitmiştir.
Buyurun Başkan.
ŞÜKRÜ KOÇOĞLU – Ben de çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Yalnız resmî tarafını izin verirseniz 1 dakika sonra bitirelim.
Sayın Bakanımız izninizle bir toparlama konuşması yapmak arzu edebilir.
Sayın Bakanım, arz ediyorum.
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ABDÜLKADİR AKCAN – Saygıdeğer Başkanım, değerli panelistler, çok kıymetli İNTES mensupları ve değerli bürokrat arkadaşlar; Sayın İdris Yamantürk, izin verirseniz ağabeyim diyeyim, ağabeyimin benim için söylediği, bana doping yapan mahiyette, anlamda olan sözleri için teşekkür ediyorum.
Ben, hep toplantılarda ilgililerin toplantının başında ve bir de kokteyl faslında var olmalarından şikayet ederek büyüdüm ve eleştirdim. Şimdi, dün o pozisyonda eleştiri yapıp, bugün o eleştirinin muhatabı olmamanın gereği burada olmaktı. Onun da ötesinde, olması gereken, aslolan burada beraber olmak, problemleri beraber tartışmak, bir kesimin derdini dinlemek değil. Biz burada söylenenleri dinleyip, kendi fikirlerimizi söyleyip, tartışıp, verilecek kararı uygulamaya geçirmek için yarın sabah işe başlayabilecek kişileriz. O yüzden, konu sadece anlatma-dinleme meselesi değil. Ve gerçekten Çalışma Genel Müdürümüzün ifade ettiği “İşsizlik öyle acı verecek düzeyde henüz değil” sözü, içimi rahatlatan bir unsurdur. Fakat, buna karşılık bizim kapımızı iş diye aşındıranların sayısı bu konuda uyum içinde olunmadığını göstermektedir. Yani, burada bir terslik var. Keşke, bir zamanlar Almanya'ya işçi gönderen Türkiye, bir gün Almanya’dan işçi alabilse ama, sosyal patlama düzeyinde Türkiye'de işsizlik var ve bu işsizliğin çözülmesinde İNTES’in mensubu bulunduğu sendikanın adını kullanmak önemlidir. Dışarıya 200 binli rakamlarda işçi gönderebildiğimiz günlerdeki nüfus sabit kalsa, hiç artmasa dahi, 13 binli veya 17 binli rakamlara düşülmüşse, biz Türkiye'de müthiş şeyler başarmışız, işsizliği çözmüşüz, dışarıya işçi göndermek zorunda kalmıyoruz demek lazım. Ancak, böyle bir şey söyleyemiyoruz. Türkiye’de işsizlik olmasına rağmen, dışarıya işçi gönderemeyecek durumdayız.
Bu arada yanlış anlaşılmak istemem. Kimseyi eleştirmek anlamında söylemiyorum. Problem olsa ya da olmasa bile, tartışılması gereken konular bu boyutta tartışılmalıdır diye düşünüyorum. Burada bu konuyu ortaya attıktan sonra karar vermeli, varsa çözüm için yarın sabah harekete geçmeliyiz. Burada olmamızın en önemli gerekçesi budur.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız iyi niyetli, çözüm için çırpınış içine girebilecek Saygıdeğer bir Bakandır. Sayın Özkan da konuşmasında; “Biz gittik Sayın Bakanımıza durumu anlattık, ‘Çözün’ dedi” şeklinde ifade etti. Peki, o zaman niye çözülmedi? Ben sayın Bakan’ın verdiği talimatı uygulatacak biri olduğunu düşünüyorum. Yoksa, başka bir açıdan konuyu değerlendirmek gerçekten doğru olmayabilir.
Burada, sektörün dışında biri olarak, sektörü öğreniyorum, sizleri tanıyorum. Problemin çözülmesi için elimizden geleni yapmak zorundayız. Sabahki oturumun kapanışı sırasında da ifade ettiğim gibi, bunu şahıslarımız adına değil, Türkiye adına yaptığımız inancındayım ve bu inancımı sürekli muhafaza ediyorum. Yani, olaya devleti, müteahhitleri zengin eden kurum olarak bakmanın çok ciddî anlamda hata olduğunu vurgulayarak şematize etmek isterim. Müteahhit, Türkiye'ye iş yapıyor, Türkiye'ye eser bırakıyor, Türkiye'nin imarı için, Türkiye'nin kalkınması için bir şeyler yapıyor, en azından birilerine iş veriyor. Sonuçta hep beraber, bu ülkede içtiğimiz suyun, teneffüs ettiğimiz havanın, boğazımızdan geçen lokmanın karşılığını veriyoruz. Bir yandan da bu ülkede yaşama hakkı elde ediyoruz. Bu ülkede yaşama hakkını elde etmek için bir şeyler yapmak gerekir. Biz de, bakanıyla, siyasetçisiyle, bürokratıyla, işvereniyle, müteahhidiyle hep beraber bunu yapmak için çalışmaktayız.
Biraz önce de söylediğim gibi, Bakanlık devletin Bakanlığı ama, aynı zamanda da bu sektörün evidir. “Bu bakan müteahhitlerle ne yapıyor ?” diyebilirler; desinler!.. “Bu komisyoncularla ne yapıyor bu bakan?” denilmesinden daha iyidir. Araya aracıları sokmayalım, birebir görüşelim ve sorunlarımızı birebir ele alıp tartışalım...
Elde edilecek sonuçların ilgili yerlere yazılı olarak, rapor halinde iletileceğinden emin olabilirsiniz. Tekrar, sonuçların hayırlı olması dileğiyle, hepinize saygılar sunuyorum. İyi akşamlar.
BAŞKAN – Sayın Bakanım, teşekkür ediyorum.
Toplantımız burada sona ermiştir.
-------------------o--------------------
Dostları ilə paylaş: |