İnsan haklari ve insani geliŞİM



Yüklə 128,84 Kb.
səhifə2/3
tarix07.08.2018
ölçüsü128,84 Kb.
#68363
1   2   3

1. Her ülke insan özgürlüklerini korumak için – normlarla, kurumlarla, yasal çerçevelerle ve yeterli bir ekonomik ortamla – sosyal düzenlemelerini güçlendirmek zorundadır. Sadece yasa çıkarmak yeterli değildir.
Tek başlarına yasalar insan haklarını garanti altına alamazlar. Yasal süreci destekleyecek kurumlara – tıpkı yasal yapıları tehdit etmeyerek destekleyecek sosyal normlara ve etik kurallarına olduğu gibi – ihtiyaç vardır. İyi bir ekonomik ortam da son derece gereklidir. Toplumdaki birçok kesim, aynı zamanda hükümet, bu sosyal düzenlemeleri güçlendirebilir.
Normlar. Toplum liderleri, dini liderler, iş adamları, veliler, öğretmenler – hepsinin normların oluşumunda ve insan saygınlığının, özgürlüğün ve eşitliğin yüceltilmesinde oynayacakları bir rol vardır. Ayrıca hakları ve görevleri vardır. Birçok ülke insan hakları eğitimini okullarda okutmaya başlamıştır. Ayrıca insan hakları bilinci başka yollarla gelişmektedir. Birçok durumda medya ihlalleri – polisin aşırı güç kullanımını, kaybolmaları, işçi standartlarını sağlamayan şirketleri – belgelemekle fark yaratmıştır. Olumlu açıdan, insan haklarının polis eğitiminde kullanılması El Salvador gibi birçok ülkede sert uygulamaları engellemiştir.
Kurumlar. Çocuk hakları güçlü ve etkili kurumlar olmadan garanti altına alınamaz – bu kurumlar sadece okullar ve sağlık merkezleri değil, aynı zamanda mahkemeler ve özel doğum kayıt merkezleridir. Devletin görevi bu tür kurumların varlığını sağlamaktır. Uluslararası işbirliği gerekli kurumların güçlenmesinde ve kapasitenin oluşturulmasında yardımcı olabilir.

İnsan haklarını geliştirmek ve şikayetlerle ilgilenmek için yeni kurumlar oluşturulmaktadır:



  • İnsan hakları için oluşturulan bağımsız ulusal komisyonlar insan haklarıyla ilgili yasaların ve düzenlemelerin etkili bir şekilde uygulanıp uygulanmadığının takipçisidir. Bunların birçokları Yeni Zelanda ve Güney Afrika’da olduğu gibi önemli roller oynamaktadır.

  • İsveç’in öncülüğünde kurulan ombudsmanlar devlet yetkililerinin ihlalerine karşı halkı korumaktadırlar.

  • İnsan hakları organları halihazırda meclislerin yarısında mevcuttur ve hakların güvencede olması için destek sağlamakta ve standart oluşturmaktadır.


Yasal tanıma ve uygulama. Yasalar altında tanıma insan haklarının zorunlu olmasına ahlaki ağırlık kazandırarak yasal sistemin uygulanması için seferber olur. Bir kadının eşit muamele için yasal tanıma istemesi kabul edilmedikçe, kendisine karşı yapılan ayrımcılığın giderilmesi isteği de gerçekleştirilemez. Devletlerin öncelikle uluslararası haklar rejiimine katılma ve ulusal düzeyde yasal çerçeveler oluşturma görevleri vardır. Ancak insan hakları eylemcileri ve hareketleri de yasal reform için baskı yapabilirler. Böylece insanların yasal süreçlere ulaşımını sağlarlar ve kurumsal engelleri ortadan kaldırırlar.
Uygun ekonomik ortam. Ekonomik ortamın haklara ulaşımı tehdit etmesi değil yardımcı olması gerekir. Öğretmenlere, sağlık çalışanlarına, yargıçlara ödeme yapmak için ve daha birçok ihtiyacı karşılamak için ekonomik kaynaklara ihtiyaç vardır. Büyüyen bir ekonomi bu yüzden özellikle yoksul ülkelerde insan hakları için önemlidir. Ancak bu büyümenin yoksul yanlısı, haklardan yana ve sürdürülebilir olması gerekir.
2. Bütün insan haklarının – azınlık haklarını koruyan, kuvvetler ayrılığını sağlayan ve kamu sorumluluğunu getiren – katılımcı bir demokrasiye ihtiyacı vardır. Tek başına seçimler yetmez.
Geçtiğimiz yirmi yılda – 100’den fazla ülkede askeri diktatörlükler veya tek partili yönetimler sona erip – çok partili demokratik rejimlere geçişte büyük bir ilerleme kaydedilmiştir. Ancak çok partili seçimler yeterli değildir. Henüz genç olan demokratik geçişlerde geriye dönüş riski vardır. Beş özellik taşıyan ve daha geniş bir görüş sağlayan bir demokrasi anlayışına ihtiyaç vardır:

  • Azınlıkların katılımı. Herkes için insan haklarının güvencede olması için sadece çoğunlukçu değil katılımcı bir demokrasi şarttır. Birçok “demokraside” çok partili seçim yapılmakta ama azınlıklar siyasi katılımın birçok boyutundan – meclisten, hükümetten, ordudan – dışlanmaktadır. Yakın tarih – ve araştırma – bu tür dışlamanın ve eşitsizliğin 1980’lerde ve 1990’larda çok sayıda çatışmaya sebep olduğunu göstermektedir. Eşitliğe daha fazla dikkat edilmesi çatışmayı önleyebilir ve barışı tesis edebilir.

  • Kuvvetler ayrılığı. Yargının bağımsızlığı garanti altında olmadığı zaman insanlar adaletsizliğe ve hak ihlallerine karşı yasal korumadan faydalanamazlar. Genç demokrasilerde bağımsız yargı katılımcı demokrasi için için hayati önem taşır.

  • Açık sivil toplum ve serbest ve bağımsız medya. Devletin incelenmesi ve devletin sorumluluğu çok önemlidir. Bunun yanında sivil toplum ve medya birçok ülkede hala kurumsal olarak zayıftır. Medya ülkelerin %5’inde devlet kontrolü altındadır. Toronto Uluslararası Serbest İfade Ortamı her yıl gazetecilere karşı 1500 saldırı gerçekleştiğini bildirmektedir.

  • Şeffaf karar alma. Kapalı kapılar ardında ekonomik karar alma siyasi katılım hakkını ihlal eder ve siyasi güç ve büyük para tarafından bozulma riskini taşır. Bu da uygunsuz bir ortam yaratarak insan hakları ihlallerini olası kılar. Yerel, ulusal ve küresel ekonomik karar alma sürecindeki – gecekondu temizliği yoluyla insanları evlerinden eden, baraj yapımıyla evleri ve tarlaları selleyen, bütçeden kenar mahallelerden ziyade zengin mahallelere su sağlayan bütçe oynamalarıyla, çevreyi yok eden ağaç kesimiyle, arazileri ve insanların geçimlerini sağladıkları nehirleri kirleten petrol kuyularıyla – bu demokrasi noksanlığı son derece yaygındır.

  • Büyük paranın bozucu etkilerinin azaltılması. Bütün ülkeler – zengin, yoksul, yerinde sayan, dinamik ya da geçiş halinde olsun – halkın sesinin gündemi manipüle edenler ve büyük şirketlerin ve çıkar gruplarının lobicilik faaliyetlerine karşı duyulması gibi bir sorunu vardır.


3. Yoksulluğun yok edilmesi sadece bir kalkınma hedefi değildir – 21. yüzyılda insan haklarının önündeki temel engeldir.

Tek bir kimsenin işkence görmesi toplumsal tepki çeker. Buna rapmen her gün 30,000’den fazla çocuğun ölmesi çoğunlukla dikkat çekmemektedir. Neden? Çünkü bu çocuklar yoksulluk içinde yaşadıkları için görülmezler.

Yoksulluğun yok edilmesi 21.yüzyılda insan haklarının önündeki büyük bir engeldir. Saygın bir yaşam standardı, yeterli beslenme, sağlık hizmeti, eğitim, saygın bir iş ve müsibetlere karşı koruma sadece gelişim amaçları değil aynı zamanda insan hakkıdır.

İnsan haklarının birçok yetersizliğinden biri de bu ekonomik, sosyal ve kültürel hakların görmezlikten gelinmesidir. Yaklaşık 90 milyon çocuk okula gidememektedir. Yaklaşık 790 milyon insan açtır ve 1.2 milyar insan günde 1$’dan (1993 US$ satın alım gücüyle) daha az bir ücretle geçinmek zorundadır. OECD ülkelerinde bile yaklaşık 8 milyon insan eksik beslenmektedir. Tek başına ABD’de, 40 milyon insanın sağlık sigortası bulunmamaktadır ve her beş yetişkinden biri işlevsel olarak okur-yazar değildir.



İnsan hakları ve gelişim politikaları için üç öncelik şunlardır:

  • Medeni ve siyasi haklar vasıtasıyla – ifade, dernek kurma ve toplantı özgürlüğü – yoksul insanların sosyal, ekonomik ve kültürel haklarına sahip çıkabilmeleri için güçlenmelerini sağlamak. Birçok insan hakkı arasındaki sebep-sonuç ilişkisi göz önüne alındığında, bu haklar birbirlerine güç katabilir ve yoksul insanları yoksullukla mücadele etmeleri için kuvvetlendirebilir. Medeni ve siyasi hakların güvenceye alınması tek başına bir amaç değildir – yoksulluğun ortadan kaldırılması için iyi bir araçtır. STK’ların, medyanın ve işçi örgütlenmesinin özgürlüğünün güvencesi yoksul insanların hayatlarını etkileyen karar alma sürecine katılmaları için gerekli alanı kazandırır.

1990’lardaki en büyük gelişmelerden biri – sayıları 1991’de sayıları 23,600’den 1999’de 44,000’e çıkan – STK’ların ve bunların küresel bağlantılarının büyümesiydi. Guyana’dan Zambiya’ya, Hindistan’dan Rusya’ya, insanlar sivil toplum grupları ve STK’lar oluşturmakta, insanların evlerinden çıkarılmalarına karşı haklarının korunmasında tecrübe kazanmakta, hükümetleri okul yapma konusunda sorumlu tutmakta, toplumsal gelişim ve insan hakları eğitimine ve diğer birçok mücadeleye katılmaktadır.

  • Devletin görevi, insan hakları yükümlülüklerini yerine getirmek, ekonomik, sosyal ve kültürel hakları bunlardan en çok mahrum olanlar için güvenceye almak, bunun için gerekli politikaları ve karar alma süreçlerini uygulamaktır. Barınma hakkı, sağlık hizmeti ve buna benzer şeyler ücretsiz hizmetlere ve devletin karşılıksız yapması gereken şeyler anlamına gelmez. Daha ziyade, bu istekler bu haklara hem piyasa (barınma) hem de devlet (ücretsiz temel eğitim) yoluyla ulaşmayı sağlayacak sosyal düzenlemeler ve politikalardır.

  • Ekonomik kaynakların insan haklarının geliştirilmesi için kullanılması. İnsan hakları uygulamaları masrafsızdan çok ciddi yatırım gerektirene kadar geniş bir yelpazededir – kamu bütçesinin okul, öğretmen ve yargıç sağlaması ve şirketlerin çalışma standartlarına saygı gösteren koşulları sağlaması gibi. Kaynaklar ve haklar arasında otomatik bir bağlantı yoktur. Yüksek gelirler zengin ülkelerin ciddi insan hakları ihlallerinden etkilenmediği garantisini vermediği gibi yoksul ülkelerin ülkelerin yoksul oldukları için ciddi ilerleme kaydedemeyecekleri anlamına gelmez.

Dünya çapında ekonomik ve sosyal haklar için yapılan kamu harcaması yetersizdir ve kötü dağıtılmaktadır. 1990’larda Etiyopya’da kişi başına düşen yıllık sağlık harcaması 3$’dı ki bu gerekli olan temel sağlık programının sadece %25’ini oluşturuyordu. Küresel düzeyde gelişmekte olan ülkelerin temel hizmetleri karşılamadaki açıkları yılda 70-80 milyar doları bulmaktadır. 20:20 anlaşmaları ulusal bütçelerin %20’sinin ve yardım bütçelerinin de %20’sinin temel ihtiyaçlar için ayrılmasını öngörmektedir. Ancak genelde harcama bunun çok altındadır – yakın zamanda yapılan bir çalışmada bu oran 30 ülkede ortalama %12-14 olarak gerçekleşmişken bu oran Kamerun’da %4, Filipinler’de %7.7, Brezilya’da %8.5’dir. İkili donörler ortalama sadece %8.3 vermektedirler.

Yoksul ülkeler yoksulluğun ortadan kaldırılması ve insan haklarının hayata geçirilmesi için daha hızlı büyüme oranlarına ihtiyaç duymaktadırlar. Ancak ekonomik gelişme tek başına yeterli değildir. Buna yoksulluğun ortadan kaldırılması ve insani gelişimin, kurumların oluşturulmasının, normların ve insan haklarını ileriye götüren yasaların çıkarılmasının eşlik etmesi gerekmektedir.

Ekonomik ve sosyal hakların göz ardı edilmesi medeni ve siyasi hakları zayıflatabilir. Tıpkı medeni ve siyasi hakların ekonomik ve sosyal hakları zor anlarda ve tehditler karşısında zayıflatacağı gibi.
4. İnsan hakları – bütünleşmiş bir dünyada – küresel adalete ihtiyaç duyar. Devlet kontrolündeki sorumluluk modeli devlet-dışı oyuncuların yükümlülüklerine ve devletlerin sınırlarının dışında doğru genişletilmelidir.
Küresel entegrasyon zamanı ve mesafeyi kısaltmakta ve ulusal sınırları zayıflatmaktadır. İnsanların hayatı daha çok birbirine bağımlıdır. Devletin otonomisi, yeni küresel ticaretin kuralları ulusal politikaları bağladıkça ve yeni küresel oyuncular daha çok güçlendikçe azalmaktadır. Ayrıca özelleştirme ilerledikçe, özel girişimler ve şirketler insanların ekonomik fırsatları üzerinde daha fazla etkiye sahip olacaktır. Dünya karşılıklı olarak daha bağımlı hale geldikçe, hem devletler hem de diğer küresel oyuncular daha fazla sorumlu olacaktır.


  • Devletler – devletlerin kararları faiz oranları ya da silah satışıyla ilgili olsun, ulusal sınırların dışında yaşayan insanlar için çok büyük öneme sahiptir.

  • Küresel oyuncularDünya Ticaret Örgütü, Bretton Wodds kurumları, küresel şirketler, küresel STK ağları ve küresel medyanın dünyadaki insanların yaşamları üzerinde çok ciddi etkisi vardır.

  • Küresel kurallar – insan haklarından çevreye ve ticarete kadar tüm alanlarda daha çok küresel kural geliştirilmektedir. Ancak bunlar birbirlerinden ayrı olarak, çatışma yaratma potansiyeline sahip bir şekilde ilerlemektedir. İnsan hakları taahhütleri ve yükümlülükleri ticaret kurallarına – şu an ulusal politikaları gerçekten bağlayanlar bunlardır – yansıtılmalıdır zira bunların yaptırım gücü vardır.

Ancak küresel düzende devletlerin ve küresel oyuncuların insan haklarını ileriye götürmeleri için çok fazla bağlayıcı etken yoktur. En az gelişmiş birçok ülke küreselleşmenin artan fırsatları karşısında marjinalleşmektedir. Dünyada ihracat ikiye katlanırken, en az gelişmiş ülkelerin payı 1980’de %0.6’dan 1990’da %0.5’e, 1997’de %0.4’ düştü. Ve bu ülkeler 1998’de 3 milyar dolardan az direk yabancı yatırım çekmiştir. Küresel çevrimiçi toplum son hızla gelişmektedir – Amerika’da tüm halkın %26’sı ancak tüm gelişmekte olan bölgelerde %1’den daha az.

Halihazırda küresel düzen üç eksiklikten dolayı sıkıntı çekmektedir – teşvik eksikliği, yargı yetkisi eksikliği, ve katılım eksikliği.



  • Teşvik eksikliği. Hükümetler ticari müzakerelerde küresel çıkarları değil ulusal çıkarları gözetirler.

  • Yargı yetkisi eksikliği. İnsan hakları antlaşmalarının zayıf uygulama mekanizmaları varken ticaret antlaşmalarının arkasında “dişli” uygulama mekanizmaları mevcuttur. Dolayısıyla ticaret antlaşmalarına – işçi hakları gibi – insan haklarını ekleme yönünde baskı vardır. Ancak yaptırımlar çok da keskin olmayan vasıtalardır. Hükümet politikasını etkilerler ancak işverenlerin davranışlarını değiştirmede etkileri sınırlıdır.

Küresel şirketlerin – işe alma uygulamaları, çevresel uygulamaları, şeffaf olmayan yönetimlere verilen destek veya politika değişikliğine verdikleri destek açısından – insan hakları üzerinde çok büyük etkileri olabilir. Ancak uluslararası hukuk, şirketleri değil devletleri sorumlu tutmaktadır. Doğrusu, birçok şirket toplumsal baskı karşısında davranış ve sosyal sorumluluk kuralları geliştirmiştir – ki bu iyi bir ilk adımdır. Ancak birçoğu ya insan hakları standartlarını uygulayamaz ya da uygulama vasıtalarından ve bağımsız değerlendirmelerden yoksundurlar.

  • Katılım eksikliği. Genelde birçok sebepten dolayı küçük ve yoksul ülkeler küresel ekonomik kural-yapma sürecine az katılmaktadır ki bunun başlıca sebebi katılımın ve politika araştırmasının masraflarıdır.

Nasılki ülkelerin insan haklarına saygının güvencede olması için katılmcı demokrasilere ihtiyaçları vardır, aynı şekilde küresel yönetim sisteminin de şeffaf ve adil olması, küçük ve yoksul ülkelere söz hakkı tanıması ve onların küresel ekonomiden ve teknolojiden marjinalleşmekten korumaları gerekmektedir.
5. Bilgi ve istatistik sorumluluk kültürünün geliştirilmesi ve insan haklarının hayata geçirilmesi için güçlü araçlardır. Eylemcilerin, avukatların, istatistikçilerin ve gelişme uzmanlarının toplumlarla beraber çalışması gerekir. Amaç, kuşku engellerini ortadan kaldıracak bilgiyi ve delili yaratmak ve politikada ve davranışta değişimi harekete geçirmektir.
Hakların hayata geçirilmesi mücadelesi bilgi çağından inanılmaz ölçüde istifade etmektedir. Sivil toplum ağları yeni bilgi kaynakları temin etmektedir. İnternet bu ağların bulgularını daha önce görülmemiş bir şekilde yaymaktadır. Mesaj vermek ve değişim için çağrı yapmak için çok kaliteli bilginin toplanması ve kullanılması için büyük dikkat harcanmaktadır.

Veriler bazı hükümetlere daha isabetli karar almada yardımcı olmaktadır. Veriler kamuoyunun sınırlamalar ve değiş-tokuşlarla ilgili daha iyi bilgilenmesine sebep olurken ulusal öncelikler ve performans beklentileri açısından görüş birliği yaratmaktadır. Veriler aynı zamanda görmezden gelinmiş insan hakları sorunlarına da dikkat çekmektedir – birçok ülkede ev içi şiddet, nefret suçları ve evsizlikle ilgili istatistik sessizliği tartışmaya çevirmiştir. Bunun yanında veriler hangi oyuncuların hakların hayata geçirilmesinde etkili olduklarının belirlenmesine – ve onların sorumlu tutulmalarına – yardımcı olmaktadır.

Yükselen uluslararası insan hakları hukuku devletin yasal yükümlülüklerinin göstergelerinin ortaya çıkmasını sağlamaktadır. Sayısal değerlendirmenin bu yasal çerçeveye dahil edilmesi hükümetlerin sorumluluklarını ve bunları yerine getirmek için yapılması gerekenleri anlamalarına imkan veriyor. Bu durum aynı zamanda sivil topluma yargıda mücadele etmesi için güç kazandırmaktadır.

Göstergelerin kullanılması hükümetin haricinde diğer oyuncuların rollerinin ve etkilerinin ortaya çıkarılmasına odaklanmalıdır. Yerel düzeyde yapılan analizin evlerin, toplulukların, medyanın, özel sektörün, sivil toplumun ve hükümetin hakların hayata geçirilmesindeki rollerine odaklanması gerekir.

Uluslararası düzeyde veriler sadece devletin değil, aynı zamanda şirketlerin ve çok taraflı kurumların rollerine bakmak için gereklidir. Aynı zamanda devletlerin kendi vatandaşlarının ötesinde – donör ve borç veren devletler, ticaret ve pazarlık yapan devleter, silah satıcısı ve barış kurucu olarak devleter –etkilerini ölçmek için göstergelere ihtiyaç vardır.

İnsan haklarında göstergelerin kullanılmasının güçlendirilmesi için dört önceliğe ihtiyaç vardır:



  • Bilgi edinme hakkı çabası önderliğinde yeni ve daha iyi resmi veri toplanması ve kamunun verilere ulaşımının arttırılması.

  • Bilgi kaynağının çeşitlendirilmesinin sağlanması – ulusal insan hakları kurumlarından sivil toplum ve topluluk örgütlerine – ve sundukları bilginin güvenilirliğinin ve inanılırlığının oluşturulması.

  • Performansın değerlendirilmesi için gerekli kıstasların ortaya koyulması. Bütün ülkelerin öncelikler konusunda sosyal konsensüs oluşturması ve kendi durumlarında mümkün olan gelişmeyi çizmeleri.

  • Oyuncuları sorumlu tutan – devlet raporlarından antlaşma organlarına ve STK “gölge raporlarından” çok uluslu şirketlerin bağımsız gözlemlerine kadar – prosedürlerin kuvvetlendirilmesi.


6. 21.yüzyılda tüm insanlar için insan haklarının tamamının bütün ülkelerde elde edilmesi her toplumdaki büyük oyuncuların – STK’ların, medya ve işletmelerin, yerel ve ulusal hükümetlerin, parlamenterlerin ve diğer fikir liderlerin – faaliyetlerine ve sadakatlerine bağlıdır.
Her ülkede beş öncelik ulusal eylemin ileriye gitmesine yardımcı olur:

  • Varolan insan hakları durumunun eylem önceliklerinin belirlenmesi için ulusal düzeyde değerlendirilmesi. Buna benzer değerlendirmeler – her ne kadar sadece 10 ülke bu tür planlar hazırladıysa da, ki aralarında Avustralya ve Brezilya da bulunuyordu – Viyana Konferansı’nda önerilmişti. Bunların yerine uluslararası STK’ların ve sanayileşmiş ülkelerde merkezli kurumların da değerlendirmeleri oldu. Beklenildiği üzere, dışarıdan gelen raporlar sık sık husumet ve gerginliğe sebep olmaktadır.

Yabancı hükümetlerden ve uluslararası STK’lardan gelen eleştirilere tepki göstermektense ülkelerin kendi ulusal değerlendirmelerini – temel hakların bütününü değerlendirerek performanslarını gözden geçirmeye, ilerleme sağlamak için operasyonel gerekliliklere bakmanın, ülkenin kaynakları ve gerçekleri doğrultusunda atılacak bir sonraki adımı tanımlamaya – üretmelerinin vakti gelmiştir. Bu tür değerlendirmeler sadece hükümet değil sivil toplumu da kapsayan bir grup tarafından hazırlanabilir – buna Pakistan’ın insan hakları komisyonu iyi bir örnektir. Birçok ülke çoktan insani gelişim rapoları hazırlamıştır ve ulusal bir insan hakları değerlendirmesi de bu raporların güncellenmiş haliyle birleştirilebilir.

  • Ulusal yasaları temel uluslararası insan haklarıyla kıyaslayarak açıklara ve çelişkilere karşı nerede eyleme ihtiyacın olduğunun tesbiti. Birçok ülke CEDAW ve Çocuk Hakları Sözleşmesi için benzer gözden geçirmeler yapmıştır. Şimdiki sürecin kadınlara ayrımcılık yapan yasaların kaldırılması ve diğer grupların haklarının ihlalini ortadan kaldıracak şekilde genişletilmesi gerekmektedir. Ürdün kadınların “namus” adına öldürülmelerini durdurmak için kanunlarını gözden geçirmektedir. Arjantin’de halk ve siyasetçiler yasaları ve adalet önündeki kurumsal engelleri gözden geçirerek, özellikle yoksul insanların ve kadınların adalete ulaşımını kolaylaştırmak için işbirliği yapmaktadır.

  • Eğitimi ve medyayı toplum genelinde insan haklarını ileriye götürmek için kullanmak. Asıl zorluk insan haklarına karşı bilinçli ve sorumlu bir kültür oluşturmaktadır. Birçok ülkenin hakların okul sistemlerine yerleştirmede çok yaratıcı oldukları görülmektedir. Kamboçya’da 25,000 öğretmen insan hakları konusunda eğitim gördüler ve bunu 3 milyondan fazla çocuğa öğrettiler. Ekvator bir hafta boyunca televizyonda çocuk haklarını anlattı ve daha sonra seçim mekanizmasını çocukların hangi hakların kendileri için daha önemli olduğuna karar vermeleri için seferber etti. Latin Amerika ülkeleri insan haklarını polisin ve sosyal hizmet görevlilerinin eğitimine kattı.

  • Destek ve hareket için ittifaklar kurmak. İnsan haklarının ileriye götürülmesi için ittifaklar küreselleşmektedir. Bu şekildeki birçok ittfak kadınların, çocukların, azınlıkların, engelli ya da HIV / AIDS hastası olanlar gibi özel ihtiyaçları olan grupların haklarında ilerleme sağlanması için baskı yapmışlardır. Şu an 158 ülkede faaliyette olan Uluslararası Engelliler Örgütü Uganda’dan Zimbabve’ye ve Avrupa Birliği’ne kadar yasaların değiştirilmesine katkı sağlamıştır. İttifaklar aynı zamanda başka konular üzerinde de kurulmaktadır – FoodFirst Information ve Action Network hareketleri bunlara örnektir. Kızılderili çiftçiler toprak hakları için Brezilyalıların mücadelelerine katılmaktadır.

  • İlerleyen bir ekonomik ortamın geliştirilmesi. Devletin – gerekli politikaları uygulayarak ve insan hakları taahhütlerinin ve amaçlarının ekonomik kararlara eklenmesiyle – büyümenin yoksullar ve haklar lehine ve sürdürülebilir olmasını sağlaması birincil sorumluluğudur. Politikada ve medyada kamu politikalarında sorumluluğu tesis eden açık ve şeffaf tartışmaya ihtiyaç vardır.


7. İnsan hakları ve insani gelişim daha güçlü uluslararası eylem olmadan, özellikle de mağdur insanları ve ülkeleri desteklemeden ve artan küresel eşitsizlikleri ve marjinalleşme geri çevrilmeden, evrensel olarak hayata geçemez.
Artan küresel karşılıklı bağımlılık ve kaynakların sınırlılığı ve yoksul ülkelerdeki kapasite eksikliği uluslararası camianın insan haklarının geliştirilmesi için daha güçlü bir şekilde hareket etmesini gerektiriyor. İnsan haklarına cezalandırıcı olmaktan ziyade olumlu bir yaklaşıma, küresel anlamda bir davranış değişikliğine ihtiyaç var.
Uluslararası hareket için beş öncelik:

  • Hak odaklı bir yaklaşımın gelişim işbirliğinde koşulsuz olarak güçlendirilmesi. Gelişim işbirliği yoksul ülkelerde insan haklarının direkt olarak hayata geçmesine üç şekilde yardımcı olur. Öncelikle demokrasinin kurulması ve medeni ve siyasi hakların ileriye götürülmesi için destek sağlanır. İkinci olarak gelir ve insani yoksulluğun ortadan kaldırılması için destek arttırılır. Üçüncü olarak programlamaya açık bir şekilde hak odaklı bir yaklaşım getirilir.

Bu yaklaşımın önemli ögeleri Avustralya, İsveç ve İngiltere gibi ülkelerce ve UNDP ve UNICEF tarafından başarıyla hayata geçirilmiştir. Yakın zamanda Norveç Tanzanya’da, Zambiya’da ve Zimbabve’deki insan haklarını destekleyen çabalarını gözden geçirdi. Bu tecrübe olumlu ve destekleyici bir yaklaşımın ne kadar etkili olduğunu gösteriyor. Suçlamak sadece husumeti ve güvensizliği arttırırken şartlama genelde etkisiz kalmakta ve amacın tersi bir şekilde zıtlaşmaya sebep olmaktadır.

Yardım, borç ertelenmesi, pazarlara erişim, özel finansal akışlarına erişim ve istikrar, küresel ekonomide hakların en yoksul ve en az gelişmiş ülkelerde tam olarak hayata geçmesi için şarttır.



  • Uluslararası şirketleri insan haklarını desteklemeleri için harekete geçirmek.

Halk hareketleri kamuoyunu insan haklarını dikkate almayan çok uluslu şirketlere karşı döndürdü. Birçok durumda – Shell, Nike, General Motors gibi önceden eleştirilen şirketler – sorumlu bir şekilde davranarak davranış kuralları geliştirmişlerdir. Tüketici istekleri ve İngiltere’deki etik ticaret gibi markalama programları daha iyi sosyal ve çevresel uygulamaları teşvik etmektedir. Benetton gibi bazı firmalar insan hakları konularına taraf olarak katılmaktadır. Genel Sekreter’in Global Compact (Küresel Antlaşma) programı şirketlere insan haklarını ilerletmek için çalışmayı bir norm olarka sunmayı amaçlamaktadır. Bu tür değişik yaklaşımlar şirketlerin ileri insan hakları standartlarına olan taahhütlerinin daha güçlü hale gelmesini sağlayabilir ve yeni sorumluluk araçları oluşturabilir.

  • Bölgesel yaklaşımları kuvvetlendirmek. Birçok bölgesel insan hakları girişimi ortak ilgi ve değerler üzerine kuruludur – Afrika İnsan ve Halkların Hakları Şartı, Afrika İnsan Hakları Komisyonu, Avrupa Sosyal Şartı, İnter-Amerikan İnsan Hakları Mahkemesi – bunlara örnektir. Bu girişimlerin güçlendirilmesi ve ileriye götürülerek tecrübelerin paylaşımı, siyasi taahhütlerin ve finansal desteğin potansiyelleri tam olarak değerlendirilmelidir.

  • Barış yapmak, barış kurmak ve barışı korumak için yeni çabalara girişmek. Çatışma ve savaş insan hakları ihlallerinin en kötüleridir – sadece kitlesel katliam değil, tecavüz, işkence, evlerin ve okulların yok edilmesi ve korkunç vahşet insanların hafızalarını sonsuza kadar lekeler. 1990’ların trajedilerinin ardından birçok yeni fikir ortalıkta dolaşmaktadır. Erken uyarı ve erken önleme hareketleri buna örnektir. Siviller için daha güçlü yasal güvenceler, ki buna yerlerinden olmuş insanların yasal statüsü de dahildir, yine başka bir örnektir. Yine başka bir örnek de insan haklarını ihlal eden kimselerin uluslararası çabalarla adalet önüne çıkarılması ve geniş bir barış yapma, barış kurma, barışı koruma ve yeniden inşa gündemidir. Maliyet etkinliği açısından önleme müdahaleden daima uygundur. Hükümetlerin bu gerçeği çatışmalar ortaya çıkmadan çözmek için siyasi destek arayışlarında daima açık ve net bir şekilde belirtmeleri gerekir.

  • Uluslararası insan hakları mekanizmasının güçlendirilmesi. Mevcut mekanizmadaki prosedürlerin basitleştirlmesi ve hızlandırılması gerekmektedir. Verimliliği ve etkiyi arttırmak, raporlamanın sıkıntılarını azaltmak ve oluşturulan politikalara daha fazla dikkat çekmek için öneriler masadadır. BM sistemi, Uluslararası İşçi Örgütü (ILO) da dahil olmak üzere, bilgilenme çerçevesi sunarken uygulama aygıtlarından yoksundur.

Son zamanlarda yasal uygulamayı güçlendirmek için getirilen – Uluslararası Ceza Mahkemesi, bireysel şikayetlere olanak tanıyan ek protokol ve uluslararası hukukun ulusal davalarda kullanılması gibi yenilikler insan hakları hukukunun uygulanması için umut verici gelişmelerdir. UNICEF’in ve Birleşmiş Milletler Kadın İçin Gelişim Fonu – UNIFEM’in tecrübelerinin Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne ve CEDAW’a katılan ülkelere verilen operasyonel desteğin ne kadar önemli olduğunu göstermektedir.

Belli başlı girişimler dünya etrafında insanları aşağıdaki amaçlar için harekete geçirebilir:



  • Temel insan hakları sözleşmelerinin hayata geçirilmesi için dünya çapından bir kampanyaya girişmek.

  • Tüm Fortune 500 şirketlerine insan haklarını ve temel işçi standartlarını tanımaları ve desteklemeleri için baskı yapmak ve Genel Sekreter’in Global Compact programına katılmalarını sağlamak.

  • 2010 yılına kadar bütün anayasalara zorunlu temel eğitimin girmesi sağlamak.

  • 2010 yılına kadar en az gelişmiş ülkelerde 20:20 uygulamasının hayata geçirmek.

  • Uluslararası insan hakları mekanizmalarının güçlendirilmesi ve küresel ekonomik antlaşmalarda insan haklarının güvenceye alınması için bir küresel insan hakları komisyonu tesis etmek ve adil bir küresel ekonomik sistemi oluşturmak.

* * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * *

Önümüzdeki çeyrek yüzyılda insan hakları daha önce hiç görülmemiş bir şekilde ileriye doğru götürülebilir. Geçen yüzyılda kaydedilen gelişme cesur beklentileri haklı çıkarır niteliktedir. Ancak 21.yüzyılın küresel olarak entegre olmuş toplumlarında, evrenselliğe daha kuvvetli bir bağlılığa ve bunun yanında kültürel çeşitliliğe saygı göstermeye ihtiyacımız vardır. Bu da 20.yüzyıla hakim olan Soğuk Savaş düşünce yapısından altı noktada ayrılmayı gerektiriyor:



  • Devlet odaklı yaklaşımlardan çoğulcu, çok oyunculu – sadece devletin değil medyanın, şirketlerin, okulların, ailelerin, toplulukların ve bireylerin de sorumlu olduğu – yaklaşımlara geçiş.

  • Ulusal sorumluluktan uluslararası ve küresel sorumluluğa – ve devletlerin uluslararası sorumluluklarından küresel oyuncuların sorumluluğuna geçiş.

  • Medeni ve siyasi haklara olan odaktan tüm haklara – ekonomik, sosyal ve kültürel olarak – dikkat edilmesi.

  • Cezalandırmanın yaygın olduğu bir düzenden olumlu uluslararası baskı ve yardımın – suçlamadan ziyade olumlu desteğin olduğu bir sisteme geçiş.

  • Çok partili seçimlere olan odaktan herkesin katılımının sağlandığı demokrasi modeline geçiş.

  • Kalkınma hedefi olarak yoksulluğun ortadan kaldrılmasından, sosyal adalet için yoksulluğun ortadan kaldırılmasına ve tüm oyuncuların haklarının ve sorumluluklarının hayata geçirilmesi.

Uluslararası camianın İnsan ve Vatandaşların Hakkı’nı ve İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ni hayal edenlerin cesur vizyonuna dönmeye ihtiyacı vardır. Yeni binyıl bu durumun yeniden teyit edilmesi ve onu hayata geçirecek pratik taahhütlerin yenilenmesi için çok iyi bir fırsattır.

İNSAN HAKLARI VE İNSANİ GELİŞİM TERİMLERİ SÖZLÜĞÜ


Yüklə 128,84 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin