İnsanın Kendini Tanıması Gelin Canlar Bir Olalım



Yüklə 0,8 Mb.
səhifə15/15
tarix17.08.2018
ölçüsü0,8 Mb.
#71844
1   ...   7   8   9   10   11   12   13   14   15

Evet, Allah akrabaların diğer inananlardan, İslâm için yurtlarından göçenlerden daha üstün olduğunu bildiriyor ve Resul-i Ekrem de Ehl-i Beyt'i meth-ü sena etmiş, onların velayetini bildirmiştir. Defalarca "Ya Ali! Sen benim bedenimde baş gibisin.""Ben ilmin şehriyim, Ali de onun kapısıdır.""Ya Ali! Senin bana olan nispetin, Harun'un Musa'ya olan nispeti gibidir" buyurmuştur.

İleride, ikinci ve üçüncü kitabımızda bunları daha geniş bir şekilde anlatmaya çalışacağım İnşallah. Bizim Ehl-i Beyt'i hak halife, hak imam ve onları herkesten üstün görmemiz Allah'ın emirlerindendir. Eğer Allah Teâla hicret edenler peygamberin yakınlarından üstündürler deseydi biz itiraz etmez ve onun aynısını derdik.

Ne var ki, ayetin mealini verdik. Ayette Allah buyuruyor ki, Peygamberin yakınları, mirasça ona yakın olanlar, hicret edenlerden üstündürler, diyor. Biz de bunu diyor ve buna inanıyoruz. Çünkü bu yol Allah'ın (c.c) emri olan Kur'ân yoludur. Resul-i Ekrem'in getirdiği dinin yoludur. Bu yol evliyanın, salihlerin yoludur. Birlik yoludur, dirlik yoludur, Allah'a gerçek manada kul olmak yoludur. Şan ve şeref yoludur. Yani hem bu dünyada ve hem de ahirette kurtuluş yoludur. Kur'ân ve Ehl-i Beyt yolu, bilhassa biz Alevîlerin yoludur. Bu yol inananların yoludur.

Sevgili okurlarım, insanoğlu ne yaparsa yapsın dinsiz olarak yaşayamaz. Dinsiz bir insanın mutlu olduğu hiçbir devirde görülmemiştir. Herkesin bir inancı, bir dini vardır. Ateistlerin, tabiatçıların inandıkları dinsizlik de aslında bir dindir. Yoksa şu âlemdeki nizamın şuurlu bir yaratıcısı olmadan, tabiat denilen şeyle oluşacağında hiçbir insan samimi değildir. Ancak çeşitli dinler olmakla birlikte Allah Teâla’nın beğendiği, insan için uygun gördüğü din, İslâm dinidir. Allah (c.c) Mâide Suresi, ayet 3'te şöyle buyurmaktadır:

Bugün dininizi kemale erdirdim, size verdiğim nimetimi tamamladım, size din olarak İslâm'ı verdim ve hoşnut oldum.

Demek ki İslâm dışındaki dinler kabul görmeyeceklerdir. Öyle ise Allah'ın emirlerini içeren Kur'ân'a ve Allah'ın Resulü'ne ve Resul'ün Ehl-i Beyti'ne inananlar da bu dinin asıl temsilcileridir. İşte bu yol kurtuluş yoludur. İnanan bir insan, bu yolla cennete gireceğine inanır.

Ahirette Ehl-i Beyt'e kavuşmak bu yolla mümkündür. Alevîliğin dini İslâm, kitabı Kur'ân-ı Kerim, peygamberi Hz. Muhammed (s.a.a), hak halifeleri On İki İmamlardır. Bunların tümünün emir ve yasakları kabulümüzdür.

Mezhepler tarihi açısından İmam Cafer Sadık'ın (a.s) siyasal ve bilimsel çalışmaları nedeniyle Alevîlik mezhebi Caferî unvanıyla ona nispet verilmiştir. Bu yüzden biz A-nadolu'da bulunan Alevîler olarak Caferî mezhebindeyiz. Bu isimle de iftihar ediyoruz.

Hz. Muhammed'in (s.a.a) emir ve yasaklarını İmam Sadık'ın (a.s) öğretilerinde harfiyen bulabilirsiniz. Zira Hz. Ali'nin (a.s) yolunda cihad ettiği, İmam Hasan'ın şehit olduğu, İmam Hüseyin'in ve Kerbela'daki ashabının mesajını yaydığı, Hz. Zeyneb'in tüm Kerbela şehitlerinin musibetini ulaştırdığı, Hz. Fatıma'nın kendisine yapılan musibetleri babasının mescidinde feryat ederek oluşturduğu din İslâm'dır.

Bizim inandığımız İslâm dini, Peygamber ailesinin kenara itildiği İslâm değildir. Muaviye'lerin, onun oğlu Yezid'lerin, Mansur'ların, Mütevekkil'lerin icat ettikleri İslâm hiç değildir. Hz. Ali'nin (a.s) ve Ehl-i Beyt'in içinde olmadığı İslâm'ı kabul ederek bu yolda gayret sarf edenlerin bir yerlere varamadıklarını tarih ispatlamıştır. Nitekim onlar sömürgecilerin elinde kukla olmuşlardır. Öyle ise sevgili Peygamberimizin iki paha biçilmez emaneti tüm insanlığın kurtuluş gemisidirler. Bunu yaşayıp yaymaksa biz Ehl-i Beyt muhiplerinin aslî görevidir.

Evet benim Ehl-i Beyt muhibbi kardeşlerim, siz nasıl olur da bunca nimetleri, bu kitabı, bu Peygamber'i, bu On İki İmam'ı görmezlikten gelip de haktan kaçabilirsiniz? Hiç aklıselimin yaptığı gibi düşündük mü bunları? Allah Teâla’nın hükümleri açıktır. O emirler insanı Allah'a kul olmaya çağırmaktadır. Salih amel işlemeye, doğru söylemeye, adaletli olmaya, emanete ihanet etmemeye, teraziyi doğru tartmaya, yetim hakkı yememeye, bütün haramlardan el çekmeye davet etmektedir.

Bu gibi emirler, iyilikler yeryüzünde hâkim değilse, hele de "Ben Müslümanım" diyen bizler bu emirleri yerine getirip uygulamıyorsak, bu kabahat İslâm'ın değil, bu emirleri yerine getirmeyen insanlarındır.

Peki Muhammed, Ali dostu olan benim kardeşim, sen ne zamana kadar bu suça ortak olmaya devam edeceksin? Şöyle bir düşünelim, yeryüzünde birçok peygamber, imam, veli, evliya gelmiştir. Bildiğimiz, bilmediğimiz ne kadar Allah'ın askeri varsa hiçbirinin imanlarında şüphe edilmemiştir.

İşte İmam Hüseyin (a.s) de bunlara örnek olarak Kerbela'da hakkı temsil etmiş ve tüm şehitlerin efendisi olmuştur. Şu günümüze kadar Kur'ân-ı Kerim ve bunların hiçbiri hakkında şüpheleri, tereddütleri olmamıştır. Bugün baktığımızda onların türbelerinin yanlarında, onların adına camiler inşa edilmiş ve kendi zamanlarından şimdiye kadar oralarda ibadet yapılmıştır. Bütün bunlar birer canlı kaynaktırlar. Bunların inkârı mümkün değildir.

Evet, "Ben Alevîyim" diyen kardeşlerim, bütün bunlar var iken biz ne zaman bu şüphe selinden kurtulacağız. Bu komünistler, bu kapitalistler durmadan kendi çıkarları için, bizleri sömürebilmeleri için dinsizliği bize bulaştırmakta hayli başarılı oldular.

Daha düne kadar hiçbir dine inanmadıklarını kasetlerinde, kitaplarında itiraf edenler, şimdi hepimizin gözünün önünde maskelerini değiştirdiler. Çok değişik oyunlar oynamaya başladılar. Bizleri kötü emellerine alet ediyorlar. Kimi Türkçülük yaparken, kimi de Kürtçülük yoluyla Alevîliğe musallat olmaya çalışmaktalar. Daha doğrusu ne yapacaklarını şaşırmış vaziyetteler. Mao dediler olmadı, Lenin dediler olmadı, Kastro dediler olmadı, Arnavutluk'ta Enver Hoca dediler, o da hepsinden perişan çıktı, o da olmadı. Bunların bu oyunları tutmadı. Tutmadı ama Alevî milletine de hiç de ucuza mal olmadı. Bir hiç uğruna kanlarımız aktı ve akmakta.

Peki, be dostum sen ne zamana kadar bu oyunlara kanacaksın? Bunlar kendilerini ilerici, inananları gerici gösteriyorlar. Bunlara sormak lazım, "Sizler nasıl ve neye istinaden ilericisiniz?" Diyelim ki bir doktorun, bir mühendisin, bir avukatın, bir öğretmenin diplomaları var. Onlar bu haklarını kazanmışlar. Peki, sizin ilericilik dediğiniz branşınız, metodunuz nedir? Bir kaset dolduran, inkârcılık üzerine bir kitap yazan, ilerici midir? İlerici dediğiniz yoksa Allah'ı inkâra kalkışanınız mıdır? Hiç bu kadar basit ilericilik olur mu?

Onlara göre "Allah vardır, peygamberler haktır, melekler, ahiret vardır, Kur'ân'daki farz olan helal ve haramlar doğrudur" dedin mi sen gericisin. Ama bunları kabul etmedin mi ilericisin. Bunlar böyle düşünüyorlar.

Evet benim dostlarım, bütün bu iddialar boş, akli ve ilmi olmayan laflardır. Allah katında kabul olacak din, İslâm'dır. Onun dışındaki komünizm, sosyalizm, kapitalizm gibi yolların Allah'ın isteğine uygun dayanağı yoktur. Ancak İslâm adına oluşan saltanatlar da İslâmî değildir. İslâm başından beri anlatmaya çalıştığımız, Kur'ân ve Ehl-i Beyt ile kâmildir.

Nasıl ki Hz. Ali'nin (a.s) İslâmî anlayışı ile Muaviye'nin İslâmî anlayışında fark varsa, İmam Hüseyin ile Ye-zid'in İslâm anlayışında fark varsa, işte bizim de Kur'ân ve Ehl-i Beyt olarak tanıdığımız İslâm'ın felsefî ve içtihadî açıdan farklılıkları vardır.

Bizim İslâmî inancımızda her türlü saltanat ve sömürgecilik yasaklanmıştır. Halkın beytülmalini kendi tasarrufuna harcayıp kendisine saraylar, hanlar yapanlar İslâmî olamazlar. İşte bunun içindir ki bu inancımız, bu durumumuz her zaman birilerini korkutmaktadır. Bizim Kur'ân deyip, namaz deyip, oruç deyip, bir araya gelip cemaat ol-mamızı istemiyorlar. Çünkü dinine bağlı bir topluma başka bir felsefeyi aşılamak mümkün değildir.

Bu imkânsız olduğundan onlar da bizim zaten var olan boşluğumuzdan yararlanıp asıl Alevîliğimize dönüp dinimizi yaşamayı bir türlü istemiyorlar. Çünkü istedikleri zaman bizleri kendi kötü emellerine alet edebilmek için bu halimizle onlara biçilmiş kaftan gibiyiz.

Bana göre bu gidişe dur denilmelidir. Kim bu vatanı seviyorsa bilmeli ki biz de en az onun kadar seviyoruz. Bazıları bu iddialarımızla bizleri suçlayabilirler. Böylesi yaklaşımlar bizleri aldatmasın. Biz bu vatanın bölünmesinden, parçalanmasından yana asla değiliz ve kıyamete kadar da böyle bir oyuna gelmeyiz. Çünkü bu vatan bizim de çok sevdiğimiz vatanımızdır. Biz de bu vatanın evlatlarıyız.

Bizim isteğimiz açıktır. Bizim isteğimiz, Alevî Sünnî birliğinin de en güzel yaklaşımıdır. Bu hâlihazırdaki kanunlar çerçevesinde İmam Cafer Sadık mezhebine göre içtihat hakkımızın verilmesini, tanınmasını istiyoruz. Bu sayede bizim de yetişmiş din adamlarımızın olmasını istiyoruz. Bu şekilde başımızda kara bulutlar gibi dönen inkârcılardan kurtulmak istiyoruz. Yoksa Allah'tan korkan inanan bir insan, tüm insanlığın huzur içinde yaşamasını ister. Böyle bir insan, nasıl olur da kendi ülkesinin, kendi insanının kötülüğünü isteyebilir?

Biz diyoruz ki, bir Sünnî köyünde insanların kendi öğretilerine hizmet eden camisi, din adamı var da, neden Alevî olan köyde kendi mezhebi doğrultusunda camisi, imamı olmasın? Bunun olmayışı bir ayrılık, bir zıtlaşma değil de nedir? Allah'ın dini bu kadar zıtlıklar ihtiva edebilir mi? Biz diyoruz ki, dinimiz bir, Allah'ımız bir, Peygamberimiz bir, kitabımız bir. Bunlar zaten birliktir. Farklı içtihatlar ise diğer mezheplerde de vardır. Bizim imamet içtihadımız da içtihattan kaynaklanan farklılıklardandır. Bu farklılıklar hiçbir zaman birliği bozacak ölçülerde değillerdir.

Evet kardeşlerim, İslâm dini tüm insanlık için bir huzurdur. İslâm'ı yaşamaya çalışanlar ister zengin, ister fakir olsunlar onlar kendi ölçülerince yine de mutludurlar. Onların aile yuvalarında mutluluk vardır. Sevgi ve saygı vardır. Onlar ne yaptıklarından emindirler. Günde beş vakit namaz kılan bir kimse, ölümden de korkmaz. Allah'a inananın gönül gözü açıktır, düşüncesi nettir. Bir insan ne kadar Allah'a bağlıysa o kadar hürdür. Allah Âdem'i (a.s) balçıktan yaratmış ve sonra kendi ruhundan ona ruh vererek var etmiştir. İnsan ise Âdem ve Havva'dan (a.s), bir damla sudan yaratılmıştır.

Bütün bunlar Allah Teâla için hiç de zor değildir. İnsan sahip olduğu bu sıfatın görevlerini yapmazsa, Allah Teâla’nın hiç bir şey eksilmez. Güneşi bir düşünelim. Güneş ışığını dünyamıza vermekle bir şeyi eksiliyor mu? Allah Teâla’nın da insanı ya da kâinatı yaratmakla hiçbir şeyi eksilmez. Tüm insanlar Âdem ve Havva (a.s) anamızdandır. Yani biz onun zürriyetindeniz. Ne var ki görüldüğü gibi maymuna, fareye özenen bir kısım zavallılar da kendilerinin maymundan geldiklerini iddia etmişlerdir. Maksat insanlığa zulüm etmek değil mi? O zamanki maymunlar insan olmayı başarmışlar da bugünkü maymunlar geç mi kalmışlar? Laf olsun işte. Asıl konumuz bu değildir. Görülen o ki insanlık nesli devam ettikçe, hak ve batıl devam edecektir. İyiler, kötüler olacaktır. İnananlar da, inkâr edenler de olacaktır.

Ne var ki "Ben Alevîyim" diyen bir kimseye inkâr etmek değil, inanmak yakışır. Zaten inanmayanlar Alevî olmaktan kendiliğinden çıkmış olurlar. Bir kişi hem ateist ve hem de Alevî ya da Bektaşî olamaz.

Bakın Alevîliğin mezhep İmamı Cafer Sadık (a.s) şöyle buyurmakta:

Ey bizi sevenler! Bilin ki iyi bir iş, herkes için iyidir. Ama bizi sevenler için daha iyidir. Kötü iş herkes için kötüdür. Ama bizi sevenler için daha kötüdür.

Bizim için Allah Resulü'nün sözleri nasıl bir emirse aynı şekilde On İki İmam'ın sözleri de aynen emirdirler. "Ben Alevîyim" diyorsak, buna hepimiz uymaya mecburuz. Bu emirlere uymak zorundayız. Yoksa herkese göre, yörelere göre bir Alevîlik türü olamaz ve yoktur da.

Sevgili kardeşlerim, bu kitaplarım on beş senelik bir çalışmanın eseridir. Durmadan, usanmadan araştırmanın neticesinde, yüzün üzerinde kaynak ve eser okumakla bugüne kadar üç tane kitabım yayınlanmıştır. Görüldüğü gibi "Ehl-i Beyt'e Doğru" adlı bu kitabımda asıl kaynak olarak Kur'ân-ı Kerim ve on dört masumdan hadisleri esas aldım.

Bu mübarek hadislerin kaynağı; Biharü'l-Envar, Tuhef’ül Ukul, Usul-i Kâfi, Nehcü'l-Belağa, el-Hayat, Leali'l- Ahbar, Müsned-i Ahmed b. Hanbel, Vesailü'ş-Şia, On Dört Masum'dan Kırkar Hadis, gibi kaynaklardır. Dileyen bu kaynaklara bakabilir.

Okuduğum, faydalandığım kitapların hepsini tek tek vermeyi gerek görmüyorum. Şu kadarını söyleyeyim ki, okuduğum kitapların arasında, Saadete Ermişlerin Bahçesi, Hüsniye, Mezhepler Tarihi, Ahmet Hilmi Filibeli, M. Asım Köksal gibi kimselerin hazırladığı İslâm Tarihleri, İmam Cafer Sadık (a.s) Buyrukları, Bektaşîlik adına yazılan değişik kitaplar, Kerbela olayını anlatan çeşitli kitaplar, Abdulbaki Gölpınarlı'nın eserleri, Hz. Muhammed'in Kurduğu Dinin Esasları kitabı, Cemalettin Ulusoy'un Bektaşîlik üzerine yazdığı kitaplar, Profesör 1400'ün Ehl-i Beyt Davası, Hz. Ali'nin Divanı, Profesör İhsan Süreyya Sırma'nın Emevîler, Abbasîler Dönemi adlı kitapları, Murtaza Mutahhari'nin Türkçe'ye çevrilen eserleri, Ehl-i Sünnet'in büyük âlimlerinden olan İbn-i Mace'nin Sünen'i, İbn-i Esir'in el-Kamil adlı İslâm Tarihi gibi eserler vardır.

Bilindiği gibi günümüzde Alevîlik için kitaplar yazanlar, var olan bir şeyi inkâr etmek için birbirlerinin yazdığı kitapları kaynak gösteriyorlar. Bizim onlardan farkımız, onların "yok" dediğine biz "var" diyoruz. "Var" diyenin asıl ana kaynağı da onun bunun yazdığından daha çok Kur'ân ve hadise dayanmaktadır. İşte biz bunu yapmaya çalıştık. Hak ve hakikati üstün tutarak, tarafsız bir şekilde doğru gördüklerimizi anlatmaya gayret ettik.

Allah'ın lütuf ve keremiyle bu kitabın yeniden baskısını siz kardeşlerimin hizmetine sunmayı başardık. Bu başarı siz değerli okurlarımındır ki ben de bunun sevincini yaşıyorum. Ben bu yola çıkarken Allah Teâla’ya sığınarak çıktım. Siz Muhammed Ali'ye gönül verenlerden şunu istiyorum; hiç unutmayın ki bizi kurtaracak yine biziz.

Şu son senelerde Alevîliğin ve Alevîlerin üzerinde oynanan oyunlar neticesinde Alevîlik adına, Alevîliği oluşturan şeyler inkâr edilirken, ben bir kardeşiniz olarak sizi Ehl-i Beyt'e doğru yönelmeye çağırıyorum. İkinci kitabımda "Ben Bir Alevîyim", üçüncü kitabımda ise "Alevîlik İslâm'ın Özüdür" demekteyim.

Öyle inanıyorum ki üzerimize bir felaket gelmektedir. Ve ben âcizane, bu felaketin önüne kendimce bir set koyduğuma inanıyorum. Elimden gelen budur ve artık sonrasında ne olur onu bilemem.

Öyleyse siz de Allah rızası için bu kitaplarımı alın, okuyun ve yine Allah rızası için başkalarına da okutun. Böylece bu haklı davamıza sizin de katkılarınız olacaktır. Allah Teâla bizleri hak ve hakikatten ayırmasın. Hak ve hakikate ancak Kur'ân ve Ehl-i Beyt ile gitmek mümkündür. Allah (c.c) herkesi sevdikleriyle haşredeceğine göre, bizleri de sevdiklerimiz olan On Dört Masum ve On İki İmamlar'ımızla haşretsin inşallah.

İşte Muhammed, Ali'nin yolu; işte bugün bizim hâlimiz. Ben az söyledim, ama sizler çok anladınız. Bu kitabı okuma zahmetine katlandınız. Allah'a emanet olunuz.

 

 



İnsanoğlu ilme yönel

İlim sende, var zatında

Hele bir o kemale var

İlim sende, var zatında

 

Okyanuslar, kıtalar var



Çok denizler, tepeler var

Evliyalar, yatırlar var

İlim sende, var zatında

 

Başka başka dünyalar var



Yeraltında bilmem ne var

Ne ararsan o sende var

İlim sende, var zatında

 

Hele bir gör şu âlemi



Allah öğretti kalemi

Öğrensin binbir kelamı

İlim sende, var zatında

 

Hakkı batıldan seçersen



La'li Güheri saçarsın

Sırat köprüsünü geçersen

İlim sende, var zatında

 

Niçin geldik bu dünyaya



Bak insan gidiyor aya

Güven olmaz ırka, soya

İlim sende, var zatında

 

Kirazlı'yım hak yolunda



Ne sağında, ne solunda

Gönlüm Ehl-i Beyt yolunda



İlim sende, var zatında.
Yüklə 0,8 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   7   8   9   10   11   12   13   14   15




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin