İntizar Ayetullah İbrahim emiNİ Çeviri: Kadri Çelik


GAYBET ZAMANıNDA İSLAM DEVLETİ



Yüklə 1,16 Mb.
səhifə41/47
tarix02.08.2018
ölçüsü1,16 Mb.
#65903
1   ...   37   38   39   40   41   42   43   44   ...   47

GAYBET ZAMANıNDA İSLAM DEVLETİ


Şimdi şu soru karşımıza çıkmaktadır: İslam'ın siyasi ve sosyal programları ve hükümlerinin gaybet zamanındaki durumu ne olmalıdır? Acaba masum bir imamın olmadığı zamanlarda Allah Teâla siyasi ve sosyal hükümlerin uygulanmasını istemiyor mu? Ve müslümanların bu hususta hiç bir görevi yok mudur? Acaba İslam'ın büyük bir bölümünü oluşturan bu hükümler sadece Hz. Resulullah'ın (s.a.a) hayat döneminde teşri edilerek, Hz. Mehdi (a.f) zuhur edinceye kadar öylece bir köşeye mi itilmelidir? Bu uzun müddet boyunca İslam, cihad, savunma, hadlerin icrası, kısas, ta'zirler, zulümle savaş, mahrumları koruma, fesadla mücadele vb. hükümlerden vazgeçmiş ve İslam'ın bu büyük bölümünü Hz. Mehdi'nin (ruhumuz ona feda olsun) zuhuruna kadar ertelemiş midir? Bunca ayet ve rivayetleri sadece ilmi araştırma yapmak için kitaplarda yer aldığını söylemek ne derece inandırıcı olabilir? Akl-ı selim hiçbir müslüman böyle bir iddiada bulunmaz, elbette İslam düşünürleri bu hükümlerin icra için geldiğini bilirler. Bu da demektir ki İslam dini her asırda hükümlerinin icra edilmesini istemektedir. İslam'ın siyasi ve sosyal hükümleri teşri ettiği ama bunları icra edecek bir mevki düşünmediği elbette söylenemez.

GAYBET ZAMANıNDA MÜSLÜMANLARıN DURUMU


Hz. Peygamber (s.a.a) ve masum imamların Allah tarafından müslümanların idareciliğine tayin edildikleri doğrudur ve bu yolda çalışmak gerekir; ama asıl görev müslümanlara bırakılmıştır. İslam hakimiyetinin kurulması ve Peygamber veya İmam'ı hakim kılmak için ciddi bir şekilde çalışmalı, onlara bu hususta itaat etmelidir. Masum imamın olmadığı zamanlarda da müslümanlar aynı hakimiyetin kurulması, İslam'ın siyasi ve sosyal hükümlerinin icrası yolunda çok ciddi bir şekilde çalışmalıdırlar. Çünkü İslam her zamana şamil bir dindir ve neticede hiç bir dönem için hükümlerinin uygulanmasından vazgeçmez. Müslümanlardan istenen bu hükümlere amel etmeleridir. Nitekim İslami hükümlerin çoğu müslümanların geneline hitap etmektedir.
Örneğin: "Allah adına gerektiği gibi cihad edin."[9]
"Hafif ve ağır kuşanıp savaşa çıkın ve Allah yolunda mallarınızla ve canlarınızla cihad edin."[10]
"Allah'a ve O'nun Rasulüne iman ederseniz mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda cihad edersiniz."[11]
"Sizinle savaşanlara karşı Allah yolunda savaşın (ancak) aşırı gitmeyin."[12]
"İman edenler Allah yolunda savaşırlar. Öyleyse şeytanın dostarıyla savaşın. Hiç şüphesiz şeytanın hileli düzeni pek zayıftır."[13]
"Fitne kalmayıncaya ve din, yalnız Allah'ın oluncaya kadar onlarla savaşın."[14]
"Size ne oluyor ki Allah yolunda savaşmıyor sunuz?"[15]
"Küfrün önderleri ile çarpışın."[16]
"Siz de müşriklerle topluca savaşın."[17]
"Onlara karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet ve besili atlar hazırlayın."[18]
"Hırsız erkek ve hırsız kadının (çalıp) kazandıklarına bir karşılık Allah'tan da "tekrarı önleyen kesin bir ceza" olmak üzere ellerini kesin."[19]
"Zina eden kadın ve zina eden erkeğin herbirine yüzer kırbaç vurun."[20]
"Sizden hayra çağıran, iyiliği emreden ve kötülükten sakındıran bir topluluk bulunsun."[21]
"Ey iman edenler! Allah için şahidler olarak adaleti ayakta tutun."[22]
Bu ve benzeri birçok ayetlerde bütün müslümanlara hitap edilmiştir ve onlardan İslami hükümetin salahiyetinde olan toplumsal görevleri ifa etmeleri istenmiştir. Örneğin Allah yolunda cihad etmeleri, düşmanlarla, küfrün elebaşları ve müstekbirlerle savaşmaları, insanları hayır ve salaha davet etmeleri, fesad, günah ve zulümle savaşmaları emredilmiş, dünyada adaleti ikame etmeleri ve ilahi hükümleri icra etmeleri istenmiştir.
Bu konu etrafında düşünülecek olursa kolayca anlaşılacaktır ki mezkur önemli sosyal işlerin icrası geniş bir yargı mekanizmasını da içeren İslam nizamı olmaksızın imkansızdır. Müslümanlar da bununla mükellef oldukları için İslami bir düzenin kurulmasının ön şartlarını temin etmekle görevlidirler. Başka bir ifadeyle, tüm boyutları ile din; İslami bir nizam olmaksızın icra ve ikame edilemez. Bilindiği gibi dinin ikamesi bütün müslümanların görevidir. Allah Teâla şöyle buyurmaktadır: "O: "Dini dosdoğru ayakta tutun ve onda ayrılığa düşmeyin" diye dinden Nuh'a vasiyet ettiğini ve sana vahyettiğimizi İbrahim'e Musa'ya ve İsa'ya da vasiyet ettiğimizi sizin için de teşri etti."[23]
Kur'ân'ın genel hitapları İslam'ın ictimai ve siyasi hükümlerinin devamlılığı ve Kur'ân'ın ilgili ayetinden de anlaşıldığı üzere müslümanlar masum bir imamdan mahrum oldukları dönemde de İslami bir devlet kurmak için çalışmak, tüm boyutları ile dini ikame etmeye çaba sarfetmelidirler.
Başka bir deyişle, eğer devlet olmaksızın yaşanılamayacağına, Allah Teâla'nın kargaşalığı sevmediğine, insanın dünyevi ve uhrevi saadeti için özel bir hakimiyet sistemini öngördüğüne, bu maksatla siyasi, ictimai hükümler koyduğuna, İslam nizamının teşkili ve İslam'ın ictimai ve sosyal, hükümlerinin icrasının Hz. Resulullah'ın (s.a.a) hayatıyla sınırlı olmadığına, bu hükümlerin tüm asırlarda icra edilmesi gerektiğine ve dini tüm boyutları ile uygulamanın müslümanların görevi olduğuna inanıyorsak İmam-ı Zaman'ın gaybeti zamanında da müslümanların en büyük görevinin İslam devletini te'sis etme yolunda ciddi bir şekilde çalışmak olduğunu söylemek gerekir. Böylece İslam'ın siyasi ve içtimai hükümlerinin icra edilmesiyle sıhhatli bir çevre oluşturulacak ve bu çevrede Allah Teâla'ya ibadet ve itaat edilecek, nefisler terbiye olacak, Allah Teala'ya kul olmak ve böylece bütün insani boyutlarda yücelmek için gerekli şartlar gerçekleştirilebilecektir.
İKİ DELİL

Devlet tesisinin zarureti ve bu devleti devam ettirmek için çalışmanın gerekliliği akl-ı selim sahibi herkesin kabul ettiği açık bir şeydir. İslam da bu akli delili reddetmemiş, onaylamıştır. Bu yüzden Uhud savaşında İslam Peygamberi'nin (s.a.a) öldürüldüğü haberi savaşla meşgul olan İslam askerlerinin kulağına çalınınca morallerini kaybederek dağıldılar. İşte o sırada şu ayet nazil oldu.


"Muhammed yalnızca bir peygamberdir. Ondan önce nice peygamberler gelip-geçmiştir. Şimdi o ölür veya öldürülürse siz topuklarınız üzerinde gerisin geriye mi döneceksiniz?"[24]
Yani Peygamber'in ölümü veya öldürülmesi ile içtimai düzeninizi kaybedecek ve cihaddan el mi çekeceksiniz? Görüldüğü gibi bu ayet içtimai ve İslami düzenin korunup sürdürülmesinin gerekliliğini müslümanların selim aklına havale etmiştir. Bu ayet Hz. Peygamber'in (s.a.a) ölümü veya öldürülmesi halinde müslümanların içtimai ve İslami düzenlerinden yüz çevirmemesi ve cihadı terketmemeleri gerektiğini vurgulamaktadır.
İkinci delil ise şudur: Hz. Resulullah'ın (s.a.a) vefatından sonra Sakifede toplananların hepsi İslami bir devletin devamlılığını savunuyor hiç kimse bir hakim ve halifeye ihtiyaç olmadığını iddia etmiyordu, yegane ihtilaf halifenin kim olacağı hususundaydı. Ensar, "Emir ve halife bizden olmalıdır" diyordu. Muhacirlerse "Biz bu makama daha layıkız" diyor bazıları da "Biz emir olalım sizler vezir olun." diyordu. Kimi de "Bizden bir kişi ve sizden de bir kişi emir olsun." diyordu. Ama hiç kimse, "halifenin varlığı zaruri değildir, halife olmaksızın da biz yaşayabiliriz." demiyordu.
Hz. Ali (a.s) Hz. Resulullah (s.a.a) tarafından bu makama tayin edildiğini ve bu ilahi hakkının zayi edildiğini söylüyordu. Bu yüzden Sakife olayına muhalefet etti, ashabtan bazısı da onu destekledi. Ama hiç kimse Hz. Resulullah'ın (s.a.a) hükümetinin devam etmemesi gerektiğini iddia etmedi. "Halifenin ne zarureti var ki bu kadar acele ediyorsunuz?" diye itiraz edilmedi, Hz. Ali (a.s) "Ben bu makama daha layıkım, çünkü Hz. Resulullah (s.a.a) beni bu makama tayin etti, zati liyakat, masumiyet ve ilim sahibi biriyim" diyordu. Hz. Ali (a.s) da hakkının zayi edildiğini ve İslami hilafetin raydan çıkartıldığını söylemesine rağmen sadece İslami hükümetin beka ve devamlılığı uğruna halifelere muhalefet etmek ve onları zayıflatma teşebbüsünde bulunmadı. İslam'ın azametinin devamı için onlara fikri açıdan yardım da ediyordu. Halifeler tarafından yakın akrabalarına verilen görevlere karşı çıkmıyordu, onları bu makamı kabulden alıkoymuyordu. Bundan da anlıyoruz ki Hz. Ali (a.s) bir devletin varlığını lazım ve gerekli biliyordu. "Hüküm sadece Allah'ındır." diyen haricilere "Bu hak bir sözdür; ama bununla batıl kasdedilmektedir, evet hüküm sadece Allah'ındır. Ama onlar "Emirlik ve hükümet Allah'ındır." diyorlar. Halbuki insanlara iyi veya kötü bir emir lazımdır. Ta ki mümin bu emirlik sayesinde salih amellerde bulunsun, kafir güvenlik ve emniyet içinde yaşasın, Allah taktir ettiği zamanı onunla yürütür, taki devlet başkanı vasıtasıyla ganimet ve vergiler toplansın, onun vasıtasıyla İslam düşmanlarıyla savaşılsın, yolların güvenliği sağlansın, zayıfın hakkı güçlüden alınsın, böylece iyiler rahat ve huzur içinde yaşasın, kötülerin şerrindense uzak kalınsın."[25]
O halde İslam devletinin tesisi ve devamının zarureti hususunda asla şüphe etmemek gerekir. Bu önemli ve ağır görev tüm müslümanlara bırakılmıştır. Peygamber ve masum imam aralarında olduğu zaman onların emrinde devlet nizamını tesis ve takviye etmeye çalışmalı, onlar olmadığı zaman da İslami, özellikle de siyasi ve içtimai meseleleri bilen, takva sahibi, siyasi liyakati olan ve idarecilik dirayetine sahip bir fakihi imamlık makamına seçmelidirler. Çünkü böyle bir şahsın önderlik ve hakimiyeti masum imamlarca da kabul edilmiş ve tavsiye edilmiştir. Böyle bir şahıs İslam ümmetine hem önderlik hemde edebilir ve İslam'ın siyasi-içtimai programlarını icra edebilir.
Burada şunu da önemle hatırlatmak gerekir ki İslami hükümet ve velayet-i fakih konusu oldukça geniş bir konudur, burada bu konuya kısaca değinerek geçeceğiz. Bu yüzden yukarıda zikredilen ilkelere ters düşen hadisleri şüpheli bir bakış açısıyla değerlendirmek gerekir. Çünkü cihad, savunma, hudud, diyet, kısas, ta'zirler, yargı, şehadet, iyiliği emretmek, kötülükten sakındırmak, zulümle savaş, mahrumları savunma… vb. hükümler İslam'ın kesin hükümlerindendir ve bunda hiçbir şüpheye de yer yoktur. Bu hükümler mutlaka icra edilmelidir. Bu hükümlerin icrası için de İslami bir devletin varlığı zaruridir. İslami bir devletin teşkili için de cihad ve toplu kıyamlar yapılmalıdır. O halde bu tür hadisleri, böyle bir bakış açısıyla incelemek gerekir. Uygun bir fırsatta bu konuyu daha geniş bir şekilde incelemeyip değerlendirme yapabilme ümidiyle.

--------------------------------------------------------------------------------


[1]- Ahzab/6.
[2]- Maide/48.
[3]- "Et-Teratib-ul Idariye" ve "Kitab-ul Emval" kitaplarına bakınız.
[4]- Enfal/65.
[5]- Nisa/105.
[6]- Nisa/59.
[7]- Enfal/46.
[8]- Nisa/64.
[9]- Hac/78.
[10]- Tevbe/41.
[11]- Saf/11.
[12]- Bakara/190.
[13]- Nisa/76.
[14]- Enfal/39.
[15]- Nisa/75.
[16]- Tevbe/12.
[17]- Tevbe/36.
[18]- Enfal/60.
[19]- Maide/39.
[20]- Nur/2.
[21]- Al-i Imran/104.
[22]- Nisa/135.
[23]- Şura/13.
[24]- Al-i Imran/144.
[25]- Nehc-ul Belaga, 40.Hutbe.

--------------------------------------------------------------------------------




Yüklə 1,16 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   37   38   39   40   41   42   43   44   ...   47




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin