Konumuz uzadığından ilkönce iki bölümün özetine kısaca bir değinelim ve daha sonra sonuç üzerinde değerlendirme yapalım. İlk bölümde şu konular ispat edildi:
1- İslam'ın emirlerinden bir çoğunu siyasi ve içtimai hükümler teşkil etmektedir. Örneğin cihad, savunma, zulümle mücadele; cezai, hukuki ve medeni kanunlar, iyiliği emretmek, kötülükten sakındırmak, müslümanların birbirleriyle ve kafirlerle olan ilişkileri vb…
2- İslam'ın kanun ve hükümleri uygulanmak için gelmiştir, sırf okumak, tartışmak ve yazmak için değil.
3- İslam kanunlarının tam icrası geniş boyutlu bir devletin varlığını gerektirmektedir. Müslümanlar arasında daima semavi kanunların icra görevini uhdesine alan fertler bulunmalı ve müslümanları idare etmelidirler. O halde "devlet" müessesesi İslam'ın temel bünyesinde yeralır; ve devlet olmadıkça İslam tam olarak uygulanamaz.
4- Hz. Resulullah (s.a.a) asr-ı saadette müslümanların işlerinin idaresinin ve İslam kanunlarını icra etmenin de sorumluluğunu bilfiil kendi uhdesinde bulunduruyordu.
5- İslam'ın içtimai ve siyasi kanunlarının tümüyle uygulanmasının farz olması sadece Hz. Resulullah'ın (s.a.a) hayatına özgü bir şey değildir, kıyamete kadar devam etmelidir.
6- Peygamber veya imam hayatta olduğunda müslümanlar ilahi devletin tesisi ve peygamber veya imamın kudretini hakim kılmak için çalışmalı ve peygamberlerin emirlerine itaat etmelidirler. Eğer aralarında masum bir önder yok ise yine de takvalı, yöneticilik dirayeti olan ve müslümanların işlerini bilen bir müçtehidi toplumun rehberliğine seçmeli, onu hakim kılmak için çalışmalı ve emirlerine itaat etmelidirler. Yani İslam kanunlarını hakim kılacak bir nizam kurmalıdırlar. İslam hükümetinin manası da budur zaten.
İkinci bölümünde ise kıyama muhalif hadislerin manasını tahlil etmeye çalıştık.
Şimdi şöyle bir soruyla karşılaşmaktayız: Acaba böylesi hadisler gördüğünüz sened ve ifadelerle kesin ve önemli bir görevi, yani, İslam kanunlarını uygulama farizasını iptal edebilir mi? Acaba cihad, savunma, iyiliği emretmek, kötülükten sakındırmak, zulümle savaş, mahrum ve mustaz'afları desteklemek… vb görevleri emreden onca ayet ve rivayetlere rağmen böyle önemli bir teklifin Hz. Mehdi'nin (a.s) gaybetinde kaldırıldığını söyleyebilir miyiz?
Acaba bu hadislere dayanarak Allah Teala'nın bu süre boyunca tüm siyasi ve içtimai hükümlerden vazgeçecek, herşeyi Hz. Mehdi'nin (a.s) zuhur edeceği güne ertelediğini kabul edebilir miyiz? Acaba İslam tehlikeyle karşı karşıya kalsa da onu savunmak bize düşmez diyebilir miyiz? Acaba müşrik ve kafirler müslümanlara galip gelse tüm işlerine hakim olsa ve onların namus, mal ve canlarını sultaları altına alsa bile yine de müslümanlar sessiz kalmalı, sabretmeli ve İmam-ı Zaman Hz. Mehdi’nin (a.s) kıyam edip alemi ıslah etmesini beklemelidirler diyebilir miyiz? Acaba bu hadisler onca ayet ve rivayetler karşısında bir değer ifade edebilir mi? Örneğin:
"Küfrün önderleriyle çarpışın. Çünkü onlar, yeminlerine sadık olmayan kimselerdir."[9]
"Onların sizlerle topluca savaşması gibi siz de müşriklerle topluca savaşın"[10]
"Fitne kalmayıncaya ve din yalnızca Allah'ın oluncaya kadar onlarla savaşın."[11]
"Size ne oluyor ki Allah yolunda ve… zayıf bırakılmışlar adına savaşmıyorsunuz?"[12]
"…Öyleyse şeytanın dostlarıyla savaşın. Hiç şüphesiz şeytanın hileli düzeni pek zayıftır."[13]
"Allah adına gerektiği gibi cihad edin."[14]
"Sizinle savaşanlara karşı Allah yolunda savaşın, (ancak) aşırı gitmeyin."[15]
"Sizden hayra çağıran, iyiliği emreden ve kötülükten sakındıran bir topluluk bulunsun."[16]
"Allah için şehidler olarak adaleti ayakta tutun."[17]
"Onlara karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet ve besili atlar hazırlayın."[18]
Ve buna benzer onlarca ayet ve yüzlerce hadis karşısında senet yönünden zayıf olan hadisler İslam'ın daimi ve zaruri tekliflerini elbette ki ortadan kaldıramaz. Tüm müslümanlar İslam ile müslümanları savunmak ve Kur'an'ın saadet kaynağı kanunlarını uygulamak için ciddi bir şekilde çalışmalıdırlar. Hatta bu umumi bir kıyam ve cihada sebep olsa bile…
Özellikle de İslam alimlerinin bu önemli görevde büyük ve ağır sorumluluğu vardır, çünkü alimler peygamberlerin varisi, dinin koruyucuları ve halkın sığınağıdırlar. İslam alimleri kafir ve zalimler karşısında susamaz, mahrum ve mustaz'af halka önderlik yapmaktan kaçınamazlar. Hz. Ali (a.s) da şöyle buyuruyor: "Taneyi yaran ve insanı yaratan Allah'a andolsun ki eğer biat için hazır olmasaydılar, bu vesileyle bana hüccet tamamlanmasaydı ve Allah'ın zalimlerin doyasıya yemesi ile mazlumun aç kalması karşısında alimlerden susmayacaklarına dair almış olduğu o söz olmasaydı hilafet devesinin yularını boynuna atar, salıverirdim."[19]
İmam Hüseyin (a.s) da Hz. Peygamber'den (s.a.a) şöyle nakletmektedir: "Her kim Allah'ın haramını helal eden, Allah'ın ahdini bozan, Resulullah'ın (s.a.a) sünnetine aykırı davranan, insanlar arasında günah ve düşmanlıkla amel eden zalim bir sultanı görür, söz ve davranışlarıyla ona karşı çıkmazsa onu da zalimin gireceği yere (cehenneme) sokması Allah'ın hakkıdır."[20]
Yine şöyle buyuruyor: "Hükümlerin ve işlerin dizginleri ilahi alimlerin elindedir. Çünkü onlar Allah'ın haram ve helalinin eminleridir. Ama sizler bu makamı kaybettiniz. Bu makam haktan ayrılıp Peygamber'in sünneti hakkında ihtilafa düştükten sonra sizlerden alındı. Halbuki apaçık deliller vardı elinizde. Eğer eziyetlere sabredip Allah yolundaki zorluklara tahammül etseydiniz Allah'ın işleri sizlere gelir, sizlerden çıkar ve sizlere müracaat edilirdi. Ama sizler, zalimleri kendi yerinize oturttunuz. İlahi işleri onların uhdesine bıraktınız, ta ki şüpheli işlerde (kendi istedikleri şekilde) amel etsinler ve keyfi bir idare uygulasınlar… Evet, onları sizlere hakim kılan şey ölümden kaçmanız ve fani dünya hayatını sevmenizdir! Sizler zayıf ve mahrum halkı zalimlerin eline teslim ettiniz! Böylece onlar da bazılarını köle edindiler bazılarını da bir lokma ekmeğe muhtaç hale getirdiler! Memleketi istedikleri gibi idare ettiler! Zevklerini tatmin için bir çok rezaletler çıkardılar. Kötülerin yoluna uydular ve Allah'a karşı küstahlık ettiler."[21]
Evet, İslam alimlerinin böylesine ağır ve önemli görevi vardır! Eğer bu görevleriyle amel etmezlerse kıyamette hesap vermek zorunda kalacaklardır. İslam alimlerinin görevi sadece okumak, tartışmak, yazmak, namaz kılmak ve hükümleri beyan etmek değildir; bilakis, en büyük görevleri dini savunmak, kafirlerle savaşmak, İslam'ın kanunlarını uygulamak ve mahrumları desteklemektir! Eğer bu görevlerini ihmal ederlerse Kahhar olan Allah katında hiç bir özürleri yoktur! Bir kaç zayıf hadise sarılmakla bu önemli görevlerini ifa etmek sorumluluğundan kurtulamazlar.
Sahi, Hz. Resulullah (s.a.a) İslam düşmanlarının tehlikeli komploları ve İslam ülkelerinin içler acısı durumu karşısında susmamıza izin verir mi? Sırf tahsil, ibadet veya namaz kıldırmakla yetinmemize izin verir mi? Elbette ki hayır!