Ehl-i Beyt ve taraftarlarının Emevi ve Abbası hüküm darları tarafından amansızca zulüme tabi tutuldukları bir gerçektir; ama bütün bu izah ve tahlillerin, Mehdi'lik inancının kökenini bilmediğimiz taktirde geçerli bir yorum olma vasfını taşıyabilirdi. Halbuki biz bizzat İslam Peygamberi’nin bu inancı müslümanlar arasında yaydığını ve böyle bir kurtarıcının ortaya çıkacağı müjdesini verdiğini ispatladık. Bu husustaki hadisleri sadece şiiler değil Ehl-i Sünnet de Sihah kitaplarında nakletmiştir. Bu meseleyi ispat ettikten sonra mezkur izah ve tahlillere hiç yer kalmaz.
Birinci bölümde "Kurtarıcıya inanmak yahudiler arasında diğer dinlerde olduğu gibi yaygındı" dedik. Ama bu inancın Abdullah b. Seba ve benzeri yahudiler vasıtasıyla müslümanlar arasında yayıldığına delil olmaz. Çünkü daha önce de dediğimiz gibi bizzat Peygamber böyle bir kurtarıcının geleceğini, defalarca bildirmiştir. İslam dininin bu noktada diğer dinlerle, temel itibarıyla aynı inancı paylaşması önceden hatırlatıldığı üzere bunun İslam dışı bir inanç olduğuna delil olmayacağı her fikir sahibine malumdur.
ABDULLAH B. SEBA MASALİ
Yahudi Abdullah b. Seba diye birinin varlığı (bu ad ve ünvanıyla) İslam tarihinde kesin ispat edilmiş değildir. Bazı alimler böyle birinin olmadığını ve bunu şiilerin düşmanı olan kimselerce uydurulduğunu açıklamışlardır. Böyle birinin varlığını kabul etsek bile inanç ve mezhepler bağlamındaki varolan ihtilafları veya kendi açımızdan menfi olarak değerlendirdiğimiz bir inancı ona isnat etmek ilmî ve İslamî açıdan bir değer taşır mı? Çünkü aklı başında olan hiç bir kimse daha yeni müslüman olmuş yahudi asıllı birinin hiç kimsenin Ehl-i Beyt’in faziletlerini söylemeye cesaret edemediği bir baskı ortamında bir takım siyasi teşebbüslerde bulunacağına, gizli bir propaganda ve geniş bir teşkilat sistemiyle halkı Ehl-i Beyt’e uymaya çağıracağına, nihayet zamanın halifesinin aleyhine kıyam edeceğine ve halkı tahrik ederek halifeyi öldürmelerine sebep olacağına; öte yandan ise halifenin gizli memurlarının bütün bunlardan tamamen habersiz kalacağına elbette ki inanmaz. Bizzat bunları söyleyenlerin tabiriyle yeni müslüman olmuş yahudi asıllı biri, onların dininin esaslarını yıkacak ve müslümanlardan hiç kimse buna ses çıkarmayacaktır?!! Böyle özelliklere sahip birisini sadece hayal aleminde tasavvur etmek mümkündür.[14]
DİĞER DİNLERDE MEHDİ
"Va’dedilmiş Mehdi inancı sadece Müslümanlara mı aittir yoksa diğer dinlerde de böyle bir inanç var mıdır?" diye sorulabilir.
Bu konuyla ilgili olarak "Bu inancın Müslümanlara özgü olmadığını söylüyoruz. Bütün ilahî dinlerde bu inanç vardır. Bütün dinlerin mensupları dünyanın karanlık ve buhranlı bir döneminde yani her yeri zulüm, fesad ve dinsizliğin kapladığı bir esnada büyük bir kurtarıcının zuhur edeceğine, gaybi fevkalade bir güç sayesinde dünyanın bozuk durumunu düzelteceğine ve Allah inancını dinsizlik ve maddeciliğe üstün kılacağına inanmaktalar. Bu güzel müjde sadece zerdüştlerin mukaddes kitaplarından sayılan "Zend, Pazend ve Camasibname" kitapları ile yahudilerin mukaddes kitabı "Tevrat", ilaveleri ve hıristiyanların mukaddes kitabı "İncil" gibi bâki kalan semavî kitaplarda değil; hatta brahmanlarla, budistlerin mukaddes kitaplarında bile vardır.
Bütün millet ve dinlerde bu inanç mevcuttur. Hepsi de böyle va’dedilmiş gaybi ve güçlü bir kurtarıcıyı beklemekte her, millet onu özel bir lakabla anmaktadır. Zerdüştler "Suşyans" (dünyanın kurtarıcısı), yahudiler "Server-i Mikaili", hıristiyanlar "Va’dedilmiş Mesih" ve müslümanlar ise "Va’dedilmiş Mehdi" olarak adlandırmışlardır. Zerdüştler onun İranlı ve zerdüşt dinine mensub olduğuna inanırlar, hıristiyanlar onun kendi dinlerinden, yahudiler ise Beni İsrail’den ve Musa’nın dininden, müslümanlar ise Beni Haşim (Haşimoğulları) soyundan ve Hz. Peygamber’in (s.a.a) evlatlarından olduğunu söylerler. İslam’da "Mehdi" tam olarak tanıtılmıştır, diğer dinlerde ise böyle değildir.
Dikkate değer bir nokta da şudur: Diğer dinlerde bu büyük kurtarıcının belirtilen özellikleri İslam’ın va’dettiği İmam Hasan Askeri’nin (s.a) oğlu olan Hz. Mehdi’ye (s.a) tıpatıp uymaktadır. Onu İranlı saymak da mümkündür. Çünkü Hz. Mehdi’nin (s.a) ceddi sayılan İmam Seccad’ın annesi İranlı bir prensesti. Adı Şehribanu olan bu hanım Sasani padişahı Yezdgerd’in kızıydı.
Aynı şekilde İsrailoğullarından da sayılabilir, çünkü İsrailoğulları da Haşimoğulları da Hz. İbrahim’in (a.s) soyundandır. Haşimoğulları Hz. İsmail’in (a.s) soyundandır. İsrailoğulları ise İshak’ın soyundandır. O halde Haşimoğulları ile İsrailoğulları bir soydandır. Keza Hıristiyanlarla da akrabalığı vardır, çünkü bazı rivayetlere göre Hz. Mehdi’nin (a.s) annesi Romalıydı; "Nercis" adlı bu hanımın hayat hikayesi kitaplarda ilginç bir kıssa olarak yer almıştır.
Aslında evrensel bir kurtarıcıyı herhangi bir millete maletmeye çalışmak doğru değildir. Bilâkis, ırk, din, millet ve ülke ayrımı ile savaşmak için gelecektir. O halde Mehdi, evrensel bir kurtarıcıdır ve Allah’a tapan insanları korumak ve kurtarmak için çalışmaktadır. Onun galibiyeti tüm nebi, resul ve salihlerin galibiyetidir. İslam dinini yani Hz. İbrahim, Musa, İsa (a.s) ve diğer peygamberlerin getirdiği semavî dinlerin en gelişmişi olan bir dini himaye etmektedir. Nübüvvetini Hz. İsa ve Musa’nın müjdelediği Hatem-ul Enbiya Hz. Muhammed’in (s.a.a) gerçek dinini savunmaktadır o.
Biz Mehdi’yi ispatlamak için eski kitaplarda yeralan tebşirlere (müjdelere) dayanmıyoruz. Esasen buna ihtiyaç da yoktur. Biz sadece evrensel bir kurtarıcının zuhur edeceği gerçeğinin bütün dinlerde ortak bir inanç olduğunu, vahy kaynaklı olduğu ve bütün peygamberlerin bunu müjdelediğini ifade etmek istiyoruz. Bütün milletler onu beklemektedir. Ama Mehdi’nin kim olduğu noktasında, hataya düşülmüştür.
MEHDİ İNANCİ VE KUR’AN
"Mehdi'lik destanı doğru bir şey olsaydı Kur’an-ı Kerim’de de mutlaka geçerdi. Halbuki Mehdi lafzı bile Kuran’da mevcut değildir" diyenler de vardır. Böyle düşünenlere şunu hatırlatmak gerekir:
Evvela sahih bir inancın teferruatıyla Kur’an-ı Kerim’de geçmesi şart değildir. Nitekim birtakım sahih olan fer’i konular vardır ki Kur’an’da asla zikredilmemiştir. Bu yüzden bir inanç Kur'an’da zikredilmemiş diye reddedilemez öte yandan, Kur’an’da birtakım ayetler vardır ki Allah hizbinin, dindarların ve salih kulların günün birinde yeryüzünün egemenliğini ele geçireceğini ve İslam dininin tüm dinlere üstün olacağını müjdelemektedir.
Örneğin Enbiya suresinde 15. ayette şöyle buyuruyor: “Andolsun biz Zikir’den (Tevrat) sonra Zebur’da da "Hiç şüphesiz salih kullarım yeryüzünün varisi olacaktır" diye yazdık.”
Nur suresinde ise şöyle buyuruyor: "Allah içinizden iman edenlere ve salih amellerde bulunanlara va’detmiştir: "Hiç şüphesiz onlardan öncekileri nasıl güç ve iktidar sahibi kıldıysa onları da yeryüzünde güç ve iktidar sahibi kılacak, kendileri için seçip beğendiği dinlerini kendilerine yerleşik kılıp sağlamlaştıracak ve onları korkularından sonra güvenliğe çevirecektir."
Kasas suresi 4. ayette şöyle buyurmaktadır: "Biz ise yeryüzünde güçten düşürülenlere lütufta bulunmak, onları önderler ve mirasçılar kılmak istiyoruz."
Saf suresi 9. ayette şöyle buyrulmaktadır:
"Peygamberlerini hidayet ve hak din üzere gönderen O’dur. Öyle ki onu (hak din olan İslam’ı) bütün dinlere karşı üstün kılacaktır; müşrikler hoş görmese bile."
Bu ayetlerden kısaca şu anlaşılmaktadır: "Birgün gelecek ki yeryüzünün hakimiyeti müminlerin ve salih insanların eline geçecektir. Onlar beşeri medeniyetin öncüsü olacaklardır, İslam dini bütün dinlere galib gelecek, şirkin yerini tevhid alacaktır. İşte o parlak asır, beşeriyetin kurtarıcısı ve gaybi kurtarıcı olan va’dedilmiş Mehdi’nin zuhur ettiği gündür. Bu cihanşumul ve çok boyutlu inkılab da salih müslümanların vasıtasıyla gerçekleşecektir.