d) Kaza ve Kader :
Sahabeden Ebû Musa el-Eş'arî (43/663) «Allah bana bir şey takdir eder de sonra onunla beni nasıl ta'zib eder» diyenlere «Allah ilmine göre takdir etmiştir. Böylece zulüm olmayacak şekilde tazib eder» cevabını vermiştir.450
Burada kaderin Allah'ın ezelde ilmine bağlı olduğu görüşü vardır.
Selefin kaza ve kader münakaşalarına, tafsilâta girmemek konusunda kesin ve kararlı bir tutum içinde olduğunu görmekteyiz. îmâm Ahmed b. Hanbel'e cedel yapan bir ka-derî hakkındaki fikri sorulmuş, o da; «beni.ilgilendirmez» cevabını vermiştir. Soruyu soran «benim peşimi bırakmıyor» deyince de «o eğer cedel yapan biriyse onunla konuşmaman] en uygun olanıdır» demiştir. 451
Yine Ahmed b. Hanbel'e bir zat gelerek «Kaderiyye beni, zina da kadere bağlıdır hırsızlık ta, demeğe zorluyor» diye sorunca, cevaben; «Hayır da şer de Allah'tandır)) demiştir. 452
Buharı, risalesinde «herşeyin, sıhhat ve aczin ve hatta kişinin elini yanağına koymasının bile kadere bağlı» olduğuna dair muhtelif hadisler nakletmektedir. 453 Ayrıca kader inancı için şu âyetleri delil olarak zikretmektedir. 454
«...Yayılmış ince deri üzerine satır satır dizilmiş kita455
«Ey Muhammedi Doğrusu sana vahyedilen bu kitabj Levh-i mahfuz'da bulunan şanlı bir Kur'ân'dır. 456
«Nûn, kalem ve onunla yazılanlara and olsun ki.457
Kader konusunda İmâm-ı A'zam el-Fıkhu'1-ebsat'ta 'Abj dulları b. Mes'ûd (r.a.) (32/653) dan şu hadisi nakletmekte} dir:
Rasulüllah (s.a.) şöyle buyurmuşlardır: «Herhangi biri-" nizin yaratılması şöyledir: Annesinin karnında kırk gün süreyle önce nutfe (menî damlası), sonra şöyle bir alâka (kan pıhtısı), daha sonra da şöyle bir mudğa (et parçası) halinde toplanır. Sonra Allah bir melek gönderir. Melek onun üzerine rızkını, ecelini, şaki (cehennemlik) mi yoksa saîd (cennetlik) mi olduğunu yazar. Kendisinden başka ilâh bulunmayan (Allah) a yemin ederim ki kişi cehennem ehline yaraşır âmâli işler ve sonunda cehennem ile kendisi arasında ancak bir zira' kadar bir mesafe kalır. Bu sırada «kitâb» onun Önüne geçer de bunun üzerine cennet ehline layık ameli işler, ondan sonra ölür ve cennete girer. Yine, kişi cennet ehline yaraşır ameli işler sonunda cennet ile onun arasında ancak bir zira' kadar bir mesafe kalır, bu sırada «kitab» onun önüne geçer, bunun üzerine cehennem ehlinin amellerini işler, sonra ölür ve cehenneme girer».458
Burada zikri geçen «kitab» o kişinin «levh-i mahfuz» da yazılı olan kaderidir. 459
îmâm-ı A'zam'a göre herşey Allah'ın kaderi ve kazası ile meydana gelir. 460 Burada «kader» ve «kaza» kelimelerinin ayrı ayrı zikredilmesi, bilhassa «kader»in «levh-i mahfuzda ezelde yazılmış olan durum», «kaza» nın ise «zamanı gelince Allah tarafından yaratılması» olduğu şeklinde yorumlanmıştır. 461
Allah'ın kader, kaza, ilim ve irâde gibi sıfatlan el-Fık-hu'1-ekber'de beraberce zikredilmektedir: «Dünyâ ve âhiret-te Allah'ın dilemesi, ilmi, kazası ve kaderi olmaksızın hiçbir şey vücuda gelmez»462
Bu manada bir kadercilik anlayışı ile kulun sorumluluğunun izahı sırasındaki anlayışın nasıl telif edildiği konusu İmâm-ı A'zam'a nisbet edilen metinlerde açık kalmaktadır. Müteahhir devirlerdeki izah ve yorumlar ise, mezheplerin görüşlerini temsil etmektedir.
Selefin Kaderiyye'yi red konusunda ittifak halinde bulunduğunu söylemek gerekir.463
Her ne kadar Hasan'el-Basrî (110/728) nin 'Ömer b. sAb-dül'azîz'e (101/719) bir mektup yazarak Kaderiyye'yi ten-kid ettiği el-Bağdâdî tarafından bildirilmekte ise de464 H. Rit-ter tarafından neşredilmiş bulunan, halife 'Abdülmeîik (86/ 705) e yazdığı «Kader Risalesi» ndeki fikirlerinin, Kaderiyye'yi redden ziyade onlara meyyal olduğu görülmüş ve hatta bu yüzden bizzat kaderi olmakla bile ittiham edilmiştir. 465
İstisna kabul edilebilecek bu durum dışında hicrî dördüncü asra kadar bütün selef âlimleri Kaderiyye'yi alenen red etmişler ve onlardan uzakolduklarım (teberri) ilan etmişlerdir.
Sahabeden 'Alî b. Ebû Tâlib (r.a.) (40/661) in Kaderiy-ye reddi, 'Abdullah b. 'Ömer (r.a.) (73/692) in Ma'bed el-Cühenî (80/699) den teberrî etmesi, tâbiûndan 'Ömer b. 'Ab-dül'azîz'in Kaderiyye'yi red için yazdığı risale, Zeyd 'Alî Zeynel'âbidîn (122/740)in de bu mealde bir risalesi-, e^Şâ'bî (110/728) nin sert çıkışları, ez-Zührî (124/742) nin Kaderiy-ye'nin kanını dökmenin helâl olduğu yolundaki fetvası, Ca'-fer'b. Muhammed es-Sâdık (148/765) in Kaderiyye'yi red için yazdıkları, el-Merîsî (213/833) nin «fiillerin yaratılması» görüşünde Mutezile'yi tekfir etmesi466 hep selef âlimlerinin bu konudaki ortak tutumlarını göstermektedir,
Kaderiyye'yi red için başvurdukları delillere ve bu delillerin yorumlarına bakıldığı zaman cebir görüşü intibaı uyandırdıkları halde selef cebri kabil etmemektedir. İnsanın sorumluluğunu temellendirirken de hemen hemen «tefviz» görüşünü savunmaktadırlar. Ama «tefviz» i de alenen kabul etmemektedirler. Bu yüzden selefin «cebir de yoktur tefviz de. İkisinin ortasında bir durum vardır»467 cümlesi selef akidesinin bir formülü haline gelmiştir. Bu formülün çözülmüş bir şeklini selef risalelerinde bulmak mümkün değildir.
Formülün çözümü ile uğraşan hürriyet ve irâde problemi ile detaylarına inerek meşgul olanlar, İslâmda kelam ilmini tesis eden kelamcılar olmuştur. 468
2. Kelâmda Hürriyet ve İrâde Problemi ;
İslâm dünyasında Hellenistik felsefe ile temas edip bu felsefe ile yoğurulmuş bulunan Ârî, Nesturi unsurların yer alması müslümanîar arasında da hristiyan toplumlarda ol-olduğu gibi psikoloji, metafizik ve mantık konularında münakaşalara hazır bir zemin oluşturmuştu. 469
Selefin irâde, kaza ve kader konusundaki muhafazakâr ve sert tutumuna rağmen düşünen aklın Kur'ân-ı kerîmin beyanlarına sadık kalmakla beraber bu konuları felsefî izahlarla da araştırma yoluna girmesi çok gecikmemiştir. Daha önce de belirttiğimiz gibi Kelâmullah'm vahyi ve kader meselesi münakaşaya mevzu teşkil eden ilk meseleler olmuştur470
Kaderi inkâr konusunda ilk ortaya; çıkan Ma'bed el-Cü-henî (80/699) ve onu takiben Gaylan ed-Dımeşkî (105/723) ve' taraftarları «İlk Kaderiy ye.» adırii almışlardır. Bunların «kader yoktur» dedikleri için, yahut «kader» i kula nisbet ettikleri veya «kader» in «kudret» den gelen bir kelime olarak «fiil yapma gücü» manasına kulda bulunduğunu ifade ettikleri için bu ismi aldıkları ileri sürülmektedir. 471
Hicri ikinci asırda aynı görüşü paylaşan ve devam ettiren, bu yüzden «Kaderiyye» ismini de taşıyanlar «Mutezile» (el-Mu'tezile) mezhebi mensupları olmuştur.472
Dostları ilə paylaş: |