ÜÇÜNCÜ BÖLÜM İMÂM MÂTÜRÎDPDE İRÂDE ve KADER HAYATI ESERLERİ VE EKOLÜ
A. Hayatı
Kısaca Ebû Mansûr el-Mâtürîdî diye bildiğimiz Ebû. Mansûr Mühammed b. Muhammed b. Mahmûd el-Mâtürîdî, Mâverâünnehir'deki Semerkand şehrinin yakınlarında Mâ-türîd veya Mâtürit kasabasında doğmuştur.785 Doğum tarihi konusunda kaynaklarda pek sarih bilgi bulunmamakla birlikte bütün tarihçilerin hemen hemen ittifak ettikleri vefat tarihi 333/944 ne bakarak bir asra yakm hayatının takriben 238/852 yıllarında786 veyahut da 256/870 civarında787 başladığı tahmin edilmektedir. Bu tahminde 248/862 tarihinde vefat eden hocası Muhammed b. Mukâtil er-Râzî'ye talebelik edebileceği makul bir yaş haddi düşüncesi rol oynamaktadır.788
Taraftarlarınca «'alemü'1-hüdâ (hidâyet sancağı), «imâmü'1-hüdâ» (hidâyet önderi), «imâmü'l-mütekellimîn» (kelâmcılarm lideri) gibi lakaplarla anılan789 İmâm el-Mâtü-rîdî, çevresinde o derece sevilmiş ve ün bırakmış olmasına rağmen ne gariptir ki bir çok tabakat ve mezhepler tarihi kitaplarında isminden bahsedilmeyen bir kişi durumunda bırakılmıştır. 790
İbnu'n-Nedim'in el-Fihrist'inin 378/988 de yazıldığı, eş-Şehristânî'nin 548/1153 de vefat ettiği, İbn Hallikân'ın 681/ 1282 de vefat ettiği, îbn Haldun'un 809/1406 da, es-Süyûtî'-nin 911/1505 de vefat ettikleri göz önünde tutulduğu takdirde bu zevatın Mâtürîdî gibi bir zatı duymamış oldukları ve bunun için de eserlerinde kendisinden hiç söz etmediklerinin ileri sürülemiyeceği muhakkaktır. 791
Bu durumun sebepleri üzerinde yapılan yorumlar ne olursa olsun792 vakıayı olduğu gibi kabul etmek mecburiyeti vardır. Belli başlı mezhepler tarihi kitaplarında yer almamayı «bir talihsizlik» olarak değerlendirmek ve bazı «mezhep gayret»lerinin bir sonucu olarak görmek793 bize pek isabetli görünmemektedir. Çünki bu yorumun doğru olabileceğinin kabulü halinde Mâtürîdî görüşünü benimsemiş ve müdafaa etmiş en-Nesefînin el-akîdetü'n-Nesefiyye794 sinde Mâtürî-dî'den hiç söz etmemesini, Matürîdî'ye temas eden bazı Hanefî tabakat kitaplarının Eş'arî'ye kıyasla çok az yer ayırmalarını795 izah etmek zor olacaktır.
Mâtürîdı'nin Mâverâünnehir'de zamanın kültür .merkezi sayılan ve Eş'arî'nin yaşamış ve mezhebinin de geniş ölçüde yayılmış olduğu Irak'tan uzakta bulunmasını fırsat bilerek, onun sünnî ilm-i kelâm üzerindeki bütün etkisini saklamak, buna mukabil çağdaş meslekdaşı Eş'arî'yi Ehl-i sünnet akidesinin yegâne savunucusu olarak göstermek arzu ve temayülünden doğan bir gayreti, onun adından bahsedilme-mesinin sebebi796 gibi göstermek de bir tahminden öte değer taşımamaktadır.
Sebepler arasında gösterilen şu husus bizce geçerliği olabilecek mahiyette görünmektedir. Vakıa olarak müşahede edilmiştir ki kelâm ilminde büyük isim yapmış şahıslar hep Eş'arî çevrelerden çıkmış ve tabiî olarak Eş'arî fikriyyâ-tını işlemişler, Eş'arî'nin eserleri istikametinde eserler vermişlerdir. el-Bâkıllânî (403/1Û13) gibi, el-Cüveynî (478/1085) gibi, el-Gazzâlî (505/1111), eş-Şehristânî (548/1153), er-Râ-zî (606/1209), et-Teftâzânî (793/1390) gibi büyük isimler hep Eş'arîdirler. 797 Bu durum karşısında Eş/arî'nin isminden daha çak bahsedilmesi tabiî bir sonuç olarak düşünülebilecek değerdedir.
Eş'arîlerdeki bu isim çokluğu karşısında Mâtürîdî'nin adından bahseden, onun birkaç taraftan olmuştur. Bunlardan er-Rüstuğfenî (345/956 civarı), Ebu'l-Ma'în en-Nesefî (508/1114); Nureddîn es-Sâbûnî (580/1184) den bahsedilebilir.798
Mâtürîdî hakkındaki en eski bilgileri Ebu'1-Maln en-Nesefî vermektedir. 799 Bu zatın Tabsıratü'l-edille isimli eserinde İmâm el-Mâtürîdî hakkında en kıymetli bilgiler bulunmaktadır. Bu meyanda hocaları da zikredilmektedir. 800 Bu bilgilere göre Mâtürîdî asrının ilini ricalinden Ebû Nasr el-'Iyâdî ve Ebû Ğekr el-Cüzcânî'nin talebesi olmuş ve onlardan feyz almıştır. Bu iki zat ise Ebû Süleyman el-Cüzcânî'-nin talebesidirler. Ebû Süleyman el-Cüzcânî'yi de İmâm Ebû Yusuf (182/798) ve îmâm Muhammed b. Hasan eş-Şeybânî (189/804) m'n talebeleri arasında görmekteyiz. Bu ilmî silsile içinde Mâtürîdî, îmâm-ı A'zam Ebû Hanîfe'nin mezhebinin bütün inceliklerini öğrenmiştir. Mâtürîdî'nin diğer bir hocası da Rey kadısı olan Muhammed b. Mukâtil er-Râzî'dir. Ki bu zat yoluyla da silsilesi İmâm-ı A'zam'a ulaşmaktadır.801
Hocalarından, îmâm-ı A'zam'a nisbet edilen el-Fıkhu'l-ekber, er-risâle, el-Fıkhu'1-ebsat, el-'Âlim ve'l-müte'alîim, el-Vasıyye gibi akaid esasları konusundaki eserleri okumuş ve hocalarından bu eserleri rivayet etmiştir.
Hayatı boyunca Ehl-i sünnet akidesini öğretmek ve müdafaa etmek için çaba göstermiş bulunan îmâm Ebû Mansûr Mâtürîdî'nin 333/944 yılında bir asra yakın süren dopdolu hayatının sona erdiğini ve Semerkand'm Cakerdîze mahallesinde ulemâ kabristanına defnedildiğini görüyoruz. Allah rahmet etsin ve ondan razı olsun. Âmîn. 802
B. Eserleri :
îmâm el-Mâtürîdî, tahsiîindeki İlmî silsile itibariyle îmâm-ı A'zam Ebû Hanîie'nin görüşlerini öğrenmiş ve onun mezhebine uyarak nakil yanında akla da büyük önem veren tutumunu benimsemiştir. Gerek Semerkand'da ve gerekse civarında muhtelif fırka ve mezhep ricaliyle giriştiği münazara ve mücadelelerde kelâm metodunu kullanmak suretiyle büyük bir başarı elde etmiştir. Mücadelesinin en büyük bölümünü Mutezüe'ye karşı yaptığı münazaralar teşkil etmektedir. İşte bu tavrı itibariyledir ki, hocaları kanalıyla îmâm-ı A'zam'dan rivayet ettiği akaid risaleleri onun elinde yepyeni bir şekil kazanmıştır, Ehl-i sünnet akidesinin izahı mahiyetindeki bu küçük risaleler delil ve burhan gerekmeden hemen inanılacak akaid esasları durumunda iken Mâ-türîdî'nin marifetiyle ilâve edilen esaslar sonucunda sade ve basit «'Akide» metni şeklinden, teferruatlı «Kelâm ilmi» şekline dönüşmüştür.803 Çünki bu eserlerde usul meseleleri, ve birçok deliller zikredilmiş, parlak izahlarla aklî ve man| tıkî deliller ve isbatlar dercedilmiştir. 804
İmâm el-Mâtürîdî, bu gayretleri sonucunda, giderek' «Hanefî mezhebinin mütekellimi» vasfım almış ve kurduğu mezhep kendi adına izafetle «Mâtürîdiyye» diye isimlendirilmiş ve artık «Hanefiyye», sadece İmâm-ı A'zam'm fıkhı mezhebinin taraftarlarına verilen isim olarak devam etmiştir».805
Eserlerini ve görüşlerini yayanlar, yer yer farklı düşünmelerine rağmen yine de İmâm el-Mâtürîdî'nin mezhebini kurup yürüten kişiler, çoğunlukla, çağdaşları olmuştur. Bunlar arasında Ebu'l-Kasım İshâk b, Muhammed b. îsmâ'il (el-Hakîm es-Semerkandî nâmıyla meşhur) (340/951), îmâm Ebû'l-Hasen 'Alî b. Sa'îd er-Rüstuğfenî (345/956 civarı), îmâm Ebû Muhammed 'Abdülkerîm b. Mûsâ el-Pez-devî (390/999), İmâm Ebû'1-Leys el-Buhârî gibi isimler, bi-lebildiklerimizdir. İşte bu isimlerdir ki Ehl-i sünnet akaidini Mâtürîdî anlayışıyle Mâverâünnehir bölgesinde, Türkistan, Kazan, Buhârâ, Afgan, Pencap, Kâşgâr çevrelerinde yaymış ve yerleştirmişlerdir. 806Bilahara Ebû'l-Ma'în en-Ne-sefî, tıpkı el-Bâkıllânî'nin Eş'arî mezhebinde yaptığı gibi, Mâtürîdî mezhebini sistematize etmiştir.
Mâtürîd'nin eserlerinin bir liste halinde verilmesinden önce, bu eserlerin meydana geldiği siyâsî çevre hakkında da kısaca bilgi vermekte fayda vardır.
Mâtürîdî'nih yaşadığı devirde İslâm dünyasında merkezî otoriteyi temsil eden Abbasî devletinin artık bu gücünü kaybettiği ve bu yüzden birçok İslâm devletinin ortaya çıktığı görülmektedir. Halife Me'mun (218/833) un himayesinde Mu"tezile görüşlerinin resmi devlet görüşü olarak halka zorla kabul ettirilme çabalarının doğurduğu çalkantılar dan, Halife el-Mütevekkil (247/861) zamanında tekrar Ehl-i sünnet itikadına dönüş hareketiyle kurtulunmuş ve fakat iş işten geçmiş olduğu için bir çok bölge merkezden koparak müstakil devletler kurmağa başlamışlardır.807
Bu meyanda Mâverâünnehir'de de Sâmânîler Devleti808 îran, Horasan, Sistan ve Kirman bölgelerini içine alan Saf-fârîler Devleti809Cürcan ve Taberistan'da Alevî Zeydîler Devleti görülmektedir. 810
el-Makdisî (380/990) nin «Bu bölge ilim ve âlimler yönünden zirveye ulaşmış bir bölgedir. İlmin ve hayrın hazinesidir. İsîâmm aşılmaz muhkem bir kalesidir. Hükümdarları en hayırlı hükümdarlar olduğu gibi ordusu da en hayırlı ve seçkin ordulardan biridir. Bu ülkede fakihler, âlimler, krallar seviyesine ulaşmışlardır»811 diye methettiği Mâverâünne-hir'deki Sâmânîler Devleti her nekadar 261/875 yıllarına kadar Abbasîlerin himayesinde kalmışlarsa da bu tarihlerden sonra istiklâllerine kavuşmuşlar ve güçlü bir devlet tesis etmişlerdir.
Islâmî ilimlere çok büyük hizmetler vermiş olan Sâmânîler devleti «'Âdil» ve «Nâsıruddîn» unvanlariyla anılan Sebük-Tigin (387/997) (ki bu zat Gazne'li Mahmud'un babasıdır) ve hanedanının baskılarıyla 389/999 yılında çökünceye kadar, bilhassa Nasr (332/943) ve Nûh î (343/954) zamanlarında yaşadığı en parlak devirlerinde adalet ihlas ve ilim vasatında tefsir, fıkıh, hadis, tasavvuf, kelâm, dil ve edebiyat gibi ilimler zirveye çıkmıştır. 812 Devlet tarafından himaye gören ilim adamları, ilimlerin her dalında sık sık mubahaselere, münazaralara katılırlardı. Özellikle bu çeşit münakaşalara çok müsait olan kelâm ve fıkıh konularında yapılan cedeller, fikirlerin gelişmesine ve neticede mezhepler arasındaki farklı görüşlerin daha belirgin hale gelmesine ve sistematik bir hüviyet kazanarak ilmî ekoller halinde tedvin edilmesine sebep olmuştur.813
Böyle bir çevrede yaşayan îmâm el-Mâtürîdî'nin de bu münakaşalardan uzak kalması, ilmî hareketin içinde faal rol oynamaması düşünülemezdi. Zaten devletin sağladığı bu müsait vasat içinde halkın da ilme irfana medeniyete büyük rağbeti vardı. Ve ilim adamlarına karşı saygı ve sevgiyle bağlıydılar. 814 îşte daha önce de arzettiğimiz gibi İmâm el-Mâtürıdî ve ashabı böyle bir vasat içinde Îmâm-I A'zam'ın itikâdî ve fıkhî görüşlerinden hareketle kelâm metodunu kullanarak tesis ettikleri Ehl-i sünnet ekolünü, bilahara kendi ismine izafetle «mâtürîdiyye» diye anılan mezhebi yerleştirmiş ve yaymışlardır. 815
îmâm el-Mâtürîdî'nin ilmî gücünü ve Ehl-i sünnet akidelerini müdafaada kullandığı kelâm metodunu eserlerinde görmekteyiz,
Büyük bir kısmı bugün maalesef elimizde bulunmayan yirmiye yakın eser İmâm el-Mâtürîdî'ye isnad edilmektedir". 816Eş'arî isminin yanında Mâtürîdî isminin kaynaklarda daha az yer alması veya tamamen sükût edilmesine paralel olarak bu eserler de yayılmamış, mahdut yazma nüshalar halinde kalmış ve hatta en meşhuru olan Kitab et-Tevhîd, îngilterenin Cambridge Üniversitesi Kütüphanesindeki tek yazma nüshasından yararlanılarak ancak 1970 yılında ne§-redilebilmiştir. Buna mukabil Eş'ari'nin eserleri çok daha geniş bölgelere yayılmış ve basılarak okunmuştur. İşin garibi, .bizzât~Mâtürîdîler bile özellikle Mâtürîdînin eserlerini "okuyacakları yerde çok kısa bir metin olan ve-'Ömer en-Ne-sefî'ye nisbet edildiği halde, kuvvetle muhtemelen, Burha neddin en-Nesefîye (687/1280) ait bulunan, el-'Akaidü'n-Neseîîyye metnini ve hatta bir Eş'ari olan et-Teftazânî (793/1390) nin yer yer Eş'arî görüşlerini savunan «Şerh»ini okumuşlardır. Daha geniş kelâm bilgileri için de yine Ebu'I-Ma'în en-Nesefî'nin «Tabsıratü'l-edille» si dururken Eş'arî et-Tef-tâzânî'nin Şerhu'l-makâsıd'ını, yine bir Eş'arî Seyyid Şerif el-Cürcânî (816/1413) nin Şerhul-mevâkıfım okumayı tercih etmişlerdir,817 Yüzyıllar boyunca Hanefî Osmanlı medreselerinde talebelere ve halka, daha çocuk yaşlardan itibaren itikattaki mezhebin Etil-i sünnet ve'1-cemaat, imamının da Ebû Mansûr el-Mâtürîdî olduğu ezberletildiği halde, bu Eş' arî kitapları okutulmuş ve fikirleri işlenmiştir. Kanaatimizce bu durumu da bir vakıa olarak kabul etmek ve yorumuna girmemekte fayda vardır.
İmâm el-Mâtürîdî'nin eserlerinin listesini, İstanbul Yüksek İslâm Enstitüsü'nde 1971 yılında «Ebû Mansûr el-Mâtürîdî ve Te'vîlâtü'l-Kur'ân» konusunda öğretim üyeliği tezi hazırlamış bulunan Muhammed Eroğlu'nun taksim ve sırasına göre aktarmayı uygun mütalaa ediyoruz. 818
Mâtürîdî'nin kelâm, cedel ve fırkalar hakkındaki eserleri: 819
a - Kitab et-Tevhîd.
b - Risale fi'l-'akâid.820
c - Şerhu'l-fıkhı'l-ekber. 821
d - Reddü evâili'l-edüle m-Kâ'bî. 822
e - Reddü tekzîbi'l-cedel U'1-Kâ'bî. 823
f - Reddü usuli'l-hamse li'1-Bâhılî. 824
g - Reddü kitabi'1-imâme li ba'dı'r-ravâfıd. 825
h - er-Redd 'ale'l-lçarâmıta. 826
ı - Reddü kitabi'l-Kâ'bî fi va'îdi'l-füssâk4. 827
j - Beyânü vehmi'l-Mu'tezüe. 828
k - Kitab el-makâlât. 829
1 - Kitâbu tefsiri'1-esmâ' ve's-sıfât. 830
Mâtürîdî'nin usule dair eserleri: 831
a - Me'âhizü'ş.-ş.erâi'- fî usûli'l-fıkh.
b - el-Cedel fî usûli'1-fıkh".832
c - ed-Dürer fî usûli'd-dîn. 833
d - el-Usûlsı. 834
Mâtürîdî'nin tefsir ve Kur'ân ilimlerine dair eserleri:
a - Te'vîlâtü'l-Kur'ân».835
b - Risale fî mâ lâ yecûzü'l-vakfu aleyhi fi'l-Kur'ân. 836
Mâtürîdî'nin vasâyâ ve münâcâta dâir eseri;
a - Vasayâ ve münâcât837
Bunlar dışında başka birtakım eserler de .Mâtürîdî'ye nisbet edilmektedir. Fakat bunların müellife nisbetlerini demlendirecek belgeler mevcut değildir838
îmâm el-Mâtürîdî bu eserlerinde, daha önce bahsettiğimiz gibi tmâm-ı Â'zam Ebû Hanîfe'nin esaslarını tesbit ettiği Akaid görüşlerini, kelâm sistemi içinde tedvin etmiş, Eş'arî'nin Irak'ta yaptığı işe paralel olaraK Mâverâünnehir'-de yapmıştır.
îmâm el-Mâtürıdî'nin kurduğu sistem de hürriyet irâde probleminde eklektik bir sistemdir. Cebir ve tefviz arasında orta yolu arayan, bağdaştırıcı bir karakter taşıyan bu görüşlere geçmeden Önce Mâtürîdî mezhebinin ana hatlarına temas etmekte fayda vardır.839
C. Mezhebinin Anahatları :
Genel hüviyetiyle Mâtüridî mezhebi, umûmî çerçeve ve metodda Eş'ari mezhebi ile paralellik arzetmektedir.840 Bu yüzdendir ki tabakât kitaplarında Ehl-i sünnetin iki reisi bulunduğu şeklinde kayıtlar vardır. Taşköprüzâde, (968/ 1561) Miftâhu's-se'âde'sinde şöyle demektedir: «Bil ki kelâm ilminde Ehl-i sünnet ve'1-cemaatin iki reisi vardır. Bunlardan biri Hanefî, diğeri ise Şafiî'dir. Hanefî olan, İmâmü'l-hüdâ, Ebû Mansur Muhammed b. Muhammed b. Mahmud el-Mâtürîdîdir. Şafiî olan diğeri ise, îmâmü'l-mütekellimîn ve Rasûllerin efendisi Hz. Muhammed (s.a.)in sünnetinin müdafii, dinin ve müslümanların akidesinin savunucusu ve muhafızı Ebûl-Hasen el-Eş/arî el-Basrî'dir».841
Daha birçok kaynakların aynı mealdeki ifadelerine842 ve her iki imâmın elde bulunan eserlerine bakıldığı takdirde bu paralelliği açıkça görmek mümkündür. Ancak birinin diğerinden etkilendiği şeklindeki düşüncelere843 mahal olmadığı gibi herhangi birinin orijinalliğini de isbata gerek yoktur. Çünki Mu'tezile ve diğer bid'at mezheplerinin görüşleri karşısında Ehl-i sünnet akaidini savunma durumunda kalan her iki mezhebin de, farklı coğrafî bölgelerde bile olsa, aynı hasımla mücadele etmeleri ve hele mücadelede hasımlarının metodunu kullanmış olmaları onları birbirlerinden haberdar olmadan da aynı sonuçlara götürebilir. Nitekim birinci bölümde örneklerini verdiğimiz gibi felsefe dünyasında da birçok konularda bu böyle olmuştur. Düşünen insan aklının birbirinden etkilenmeden de aynı sonuçlara benzer hükümlere varması tabiî bir vakıadır. Hele Eş'arî ve Mâtü-rîdî gibi aynı yıllarda ve aynı şartlar altında bulunan ve müşterek bir hasma karşı mücadele veren şahıslar için bu çok normaldir.
Bununla birlikte Eş'ariyye ile Mâtüridiyye arasında bazı görüş farklarının da bulunduğu bir vakıadır. Bu farkları ta'dad eden muhtelif eserler yazılmıştır. 844Bunlardan Şeyh-zade 'Abdürrahîm b. 'Alî'nin Nazmu'l-ferâid kısa adıyla bilinen eseri meşhurdur. 845Ayrıca Ebû 'Azbe tarafından milâdî 1713'lerden sonra yazılmış olan er-Ravdatü'1-behiyye diye şöhret bulan eser846 önemlidir.
Şurada hemen ifade edilmelidir ki bazılarının kırka847 ve hatta yetmiş üçe848 kadar çıkardıkları bu farkların esasa taallûk edip etmediği, ikinci derecede ve gayr-ı ciddî meseleler olup olmadığının münakaşası ve bu açılardan değerlendirilmesinde kanaatimizce ilmî manada bir fayda bulunmamaktadır. Farkların esasa taallûk ettiğinin tesbiti halinde Eş'arî ve Mâtürîdî mezheplerinin Ehl-sünnet camiası içindeki paralelliğine bir halel gelmeyeceği gibi farkların gayr-ı ciddiliği ve ikinci dereceliği isbat edildiğinde de her iki mezhep bu çerçevede bir avantaj kazanmamak tadır,
Büyük çoğunluğu ile müteehhir devirlerde belirginleşmiş olan bu farkların bizzat Eş'arî ve Mâtürîdî'nin görüşlerinde bu kesin çizgileriyle görülmediğini rahatlıkla ifade edebiliriz.
Umûmi karakteriyle Mâtürîdî mezhebi hakkında bir -fikir edinebilmek için er-Ravdatü'1-behiyye'de on üç madde halinde gösterilen ve bunlardan yedisinin «lafzı» altısının da «ma'nevî», diğer bir ifadeyle «esasa müteâllik», olduğu ifade edilen farkları849 dört guruba ayırarak vermek istiyoruz:
1 - İman meselesinde esaslı bir fark söz konusudur.
Selef ve bilhassa Hanbelîler gibi amelin îmandan bir cüz' olduğunu, amelin, imanın şeklî şartı olduğu görüşünü savunan Eş'arîler karşısında Mâtürîdîlere göre iman sadece «kalbî tasdik» ten ibarettir. Bunu izhar eden de dil ile ikrardır. Bu meyanda yine Eş'arîlere göre iman artıp eksildi-ği halde Mâtürîdîlere göre artıp eksilmez.
Eş'arîlere göre peygamber gönderilmemiş olsa Allah'ın varlığı ve birliğini bilmek insanlara vacip değildir. Mâtürîdîlere göre ise insanlara peygamber gönderilmemiş olsaydı Allah'ın varlığını ve birliğini kendi akıllarıyla bulmaları gerekirdi. 850
2 - İkinci gurup fark «kader» meselesinde görülmektedir ki bu da esasa taallûk eden Önemli farktır. Tezimizin üçüncü bölümünü tahsis ettiğimiz bu konuda orada geniş bilgi verilecektir.
3 - Üçüncü gurup fark, günahların cezalandırılması konusuyla ilgilidir. Mâtürîdî, ilk mürcieden kabul edilen Ebû Hanîfe'nin görüşü paralelinde düşünmektedir. Buna göre büyük günâh «kebîre» kişiyi imandan çıkarmaz. îmanın bulunduğu sürece de kişi cehennemde ebedî kalamaz. 851Diğer Hanefîler de benzer görüşler serdetmişlerdir. el-Vasıy-ye'de belirtildiğine göre Peygamberin şefaatiyle büyük günâh işliyen mü'minler cennet halkı araşma karışacaklardır. Tahâvî (321/933) nin «el-'Akîde» risalesinde ve el-Fık-hu'1-ekber şerhlerinde de benzer görüşler vardır. Tövbe etmemiş en son günahkâr mü'min bile cennete girebilecektir. Esjarî'nin tutumu da başka görünümde değik'- O hiçbir mü'minin cehennemde ebedî kalmayacağını açılayan sarih bir beyan ortaya koymuş değildir. Eş'arî'nin ifadesi sadece bazı büyük günah işleyen müminlerin peygamberin şefaatiyle cehennemden kurtulabilecekleridir. Fakat ısrarla şunu belirtmiştir ki nihâî karar Allah'a aittir ve O dilerse böyle olabilir, yine dilerse bazı günahkârları da cezalandırabilir. 852 Tabiî bu cezalandırma ebedî de olabilir demektir.853
Ne var ki mü'minin cehennemde ebedî kalmayacağına dair sarih ifade Mâtürîdî'de bulunduğu halde Eş'arî'nin bu noktaya temas etmemesi daha sonra farkediimiş ve müteah-hir Eş'arüerin getirdikleri anlayış ile Mâtürîdî'nin anlayışı arasında hiçbir fark kalmamıştır. 854
Bu guruba idhal edilmesi gereken bir nokta da günahlardan tövbenin geçerli olduğu zaman hakkındaki farklı görüştür. Ye's halinde (ölmek üzere, hayatından ümidin kesildiği an) yapılan tövbe Eş'arîlere göre makbul olmadığı halde Mâtürîdîlere göre makbuldür.
Eş'arîlere göre dininden dönen mürted, yeniden iman ederse amelleri de avdeVeder. Mâtürîdîlere göre ise amelleri avdet etmez.
Yine Eş'arilere göre müslüman olmayanlar da ibadet etmekle mükelleftirler. İbadet etmedikleri için ayrıca ceza göreceklerdir. Mâtürîdiler ise müslüman olmayanların ibadetle mükellef bulunmadıkları ve bu yüzden ayrıca ceza gör-miyecekleri görüşündedirler.855
4 - Dördüncü gurup fark ise Allah teâlânın fiilî sıfatlan konusundaki görüş farklarıdır.
Eş/ari ve Mâtüridi'nin her ikisi de Allah teâlânın sıfatlar ile muttasıf olduğu konusunda müşterek görüş sahibidirler. Meselâ ilim sıfatı bunlardan biridir. Eş'arî ve Mâtürîdî-ye göre Allah teâlâ bu ilim sıfatı ile bilir. Bu noktada Mu'te-zileden farklı düşünmektedirler. Çünki Mu'tezile Cenâb-ı Hakkın ilim sıfatı ile değil zâtı ile bildiği görüşündedir. 856
Mu'tezilenin, sıfatları zatî sıfatlar, fiilî sıfatlar şeklindeki taksim tarzını benimsedikleri halde bunların değerlendirilmesinde farklı görüşler serdetmişlerdir.
Mâtüridî'ye göre ister zatî, isterse fiilî olsun bütün sıfatlar ezelîdir. 857Eş'arînin ise küçük bir istidlalle, fiilî sıfatların ezelî olmadığı görüşünde olduğu sonucuna varılmaktadır. Çünki Eş'arî'ye göre Cenâb-ı Hak, varlıklar ortaya çıkmadan önce «Hâlık» ve «Râzık» gibi sıfatlarla tavsif edilemez. Fakat ona göre 'kelâmcılarm çoğunluğu, bir kişinin kalkıp da «Cenâb-ı Hakkın yaratıcılığı ezelî değildir» demesini de tasvip etmemişlerdir. 858 Muhtemelen Eş'arî de aynı görüştedir. 859 Eş'arîdeki bu müphem görüş, müteahhir Eş'arîler tarafından sarahate kavuşturulmuş ve Cenâb-ı Hakkın fiilî sıfatlarının, ezelî olmadığı açıkça beyan edilmiştir. 860
Mâtürîdıler böyle düşünmedikleri içindir ki umumiyetle bütün Mâtürîdî eserlerinde Eş'arîlerin bu görüşü tenkid edilmektedir.861
Bu cümleden olmak üzere Eş'arîler Tekvin sıfatını itibarî bir sıfat kabul ettikleri halde, Mâtürîdîlere gön Kudret ve îrâde gibi hakîkî bir sıfattır. 862
Eş'arîlere göre Allah'ın fiillerinde mutlaka «hikmet» illetine bağlılık aramak doğru değildir. Çünki Allah'ın fiilleri hikmet ile muallel olmadığı gibi bir sebebe de bağlı değildir. Çünki Allah yaptıklarından sorumlu değildir. Sorumlu olan ancak kullardır. Mâtürîdıler ise Allah'ın fiillerinde hikmet vardır görüşündedirler. Onlara göre Allah'ın fiilleri hep birer hikmete ve sebebe bağlıdır. Çünki Allah abesten münezzehtir. Allah hakîm ve alimdir. 863
Bu dört gurup halinde takdim ettiğimiz farkların dışında bazı ufak tefek görüş ayrılıkları da bulunmakla birlikte her iki mezhebin de metodda ve temelde birleştiklerini müşahede etmekteyiz. Her^nekadar görüş farklarının tahlilin-d bazan Mâtürîdîlerin Mu'tezüe görüşleri istikametinde, Eş' arîlerin ise selef veya cebriyye istikametinde veya en azından bu uçlara meyyal düşündükleri ve başka konularda ise bunun aksi de olabildiği görülüyorsa da bu hükmü tamim etmek doğru değildir. Temelde ve ana çerçevede Eş/arî-Mâ-türîdî paralelizmi bir vakıadır. Çünki prensiplerde ve metodda ittifak halinde olan Ehl-i sünnetin bu iki ana şubesinin farklı görüşleri müşterek görüşlerine nazaran az kalmaktadır. Bu konuda el-Beyâdî (1098/1687) nin işârâtü'I-merâm'ını neşreden Yusuf 'Abdürrezzak'm İbn es-Sübkî (771/1370) den naklettiği şu cümleleri zikretmekte fayda vardır: «Bilmiş olmalısın ki Ehl-i sünnet ve'1-cemaat hepsi de vacibi ile caizi ile muhali ile aynı itikat üzerinde ittifak etmiştir. Her ne kadar bu sonuca götüren esaslar ve usullerde farklı yollardan gitmişlerse de bu böyle olmuştur. Bunların heyet-i umumiyesine baktığımız zaman üç gurup halinde toplandıkları neticesine varırız:
Birinci gurup, hadisçilerdir. Bunların prensipleri naklî deliller olan Kitab, sünnet ve icraaa dayanmaktadır.
îkinci gurup, aklî tefekküre önem verenlerdir. Bunlar da Eş'arîler ile Hanefîlerdir. Eş'arîlerin imâmı Ebû'l-Hasen el-Eş'arî'dir. Hanefîlerinki ise Ebû Mansur el-Mâtürîdî'dir. Bunlar aklî delillerin nakle dayalı her konuda geçerli olduğunda, naklî delillerin de aklın idrak edebileceği şeylerde caiz olduğunda, aklî ve naklî delillerin her ikisinin birden sair konularda geçerli olduğunda ittifak etmişlerdir. Birkaç mesele hariç bütün itikadı meselelerde aynı görüş içindedirler.
Üçüncü gurup ise vicdan ve keşf ehlidirler ki bunlar safîlerdir. Bunların prensipleri başlangıçta diğer iki gurubun prensipleridir. Ama neticede keşif ve ilhama müncer olmuştur».864
Eş'arî ve Eş'arîyye ile Mâtürîdî ve Mâtürîdîyye'nin farklı olduğu belli başlı görüşler hakkında verdiğimiz bu izahattan sonra bizzat îmâm el-Mâtürîdî'nin kelâm sahasındaki görüşlerini, en önemli eseri, Kitâb et-Tevhîd'ini esas alarak çok kısa notlarla maddeler halinde özetlemekte fayda mülahaza etmekteyiz:
1 - İmâm el-Mâtürî^î'ye göre îmanda aslolan taklid. değil, tahkiktir. 865
2 - Bilgi edinme yollarımız, duyu organları, haber ve akıldır. Biz bunlarla eşyanın gerçekliği konusunda bilgi sahibi oluruz. 866
3 - Cisimler hadistirler. Mâtürîdî bu^ Jconuyu" isBat için hem aklî ve hem de naklî delilleri kullanmakta ve bunları duyu organlarıyla müşahede ettiğimizi ifade etmektedir, îgbat yolları Mu'tezhenin kullandığı yollardır, 867
4 - Cisimlerin hudusü, Allah'ın varlığı için bir delildir. Bu konuda Mâtürîdî, bazan Eş/arîde ve bazan da daha önceki filozoflarda görülen delilleri kullanmaktadır.868
5 - Allah'ın birliğinin isbatında Eş'arîde de görülen «Burhan-ı temânu'»"869 kullanmaktadır. Bu delilleri kullanırken el-îsrâ' (17), 42; el-Enbiyâ' (21), 22; el-Mü'minûn (23), 91; er-Ra'd (13), 16; el-Mülk (67), 3; eş-Şûrâ (42), 11 âyetlerinden istidlal etmektedir. 870
6 - Allah teâlânın isimleri tevkifidir. Bizzat kendi zâtına nisbet etmediği isimleri vermek caiz değildir. 871Hatta bu sebeple Cenâb-ı Hakka «Şey1» isminin verilmesi caizdir. Çünki Kur'ân-ı Kerîmde zikredilen âyetlerde bu nisbet vardır. 872
7 - Allah teâlânın her çeşit keyfiyyetten münezzeh olarak görüleceği naklî delillerle sabittir ve buna inanmak vaciptir. Mü'minler Allah'ı âhırette göreceklerdir, dünyada değil. Ama kâfirler hiç göremiyeceklerdir. Bu noktada Eş'arî ile aynı düşünen Mâtürîdî, Allah'ın görülmesinin aklen mümkün olup olmadığı konusunda farklı görüşe sahip olmuşlardır. Mâtürîdî'ye göre akıl, Allah'ın görülebilmesini demlendirecek güçte değildir. Yoruma girmeden inanmak zorundadır 873Halbuki Eş'arî bunu aklen de isbat yoluna girmiştir. «Varlık delili» adını verdiği bu delili el-Lüma'da izah etmektedir. 874
8 - «îstivâ'» gibi haberi sıfatlarda ve bütün müteşa-bih âyetlerde Mâtürîdî selefin yolunu tutmuş, tevil cihetine gitmemiştir, Çünki ona göre te'vil, bir başka te'vü ihtimalini de ortaya çıkarır. O halde âyet nasıl nazil olmuşsa, Cenâb-ı Hakkın muradı ne ise ona aynen inanmak, tafsile girmemek lâzımdır. 875
9 - İnsan gerçek manada ihtiyar sahibi bir faildir. Her birimiz yaptığımız işlerde serbest olduğumuzun şuuru' içindeyizdir. Çünki Cenâb-ı Hak Kur'ân-ı Kerîmde muhtelif âyetlerde bunun böyle olduğunu bize göstermiştir. Bununla birlikte fiilleri yaratan Allah'tır.876
İmâm el-Mâtürîdî'nin bu konudaki görüşünü özel bahsi içinde bütün teferruatıyla arzedeceğiz.
10 - Fillerimiz Allah tarafından yaratıldığına göre «(Kaza» da sabit olmuştur. Çünki kaza bunların yaratılması demektir. «Kader»de bu fiillerin taşıdıkları «hüsün» (iyilik) ve «kubuh» (kötülük) vasıflarının Allah tarafından takdir edilmesi demektir. Bu da sabit olmuştur. 877
11 - Mü'min zina gibi, kati gibi büyük günahları işlemekle imandan çıkmaz. îman ile küfür arasında bir mevkide de (el-Menzile beyne'1-menzileteyn) değildir. Mü'min veya kâfir isimlerinden başka bir isim de verilemez. (Mutezilenin verdiği fâsık ismi gibi). Bu konuda âyetler sarihtir. 878
İman sadece kalp ile tasdikten ibarettir. Dil ile ikrar ise o kimseye müslümân muamelesi yapmak için gereklidir. 879İmânda istisna caiz değildir. Yani kimse «ben inşaallah mü'minim» diyemez.. İmanda kat'ıyyet esas olduğu için Cenâb-ı Hakkın el-Kehf (17), 23-24 âyetindeki emrinin taalîû-katı bu konuda değildir. 880
İmâm el-Mâtürîdî Kitâb et-Tevhîd'in 176-215 arasındaki kısmını nübüvvât meselelerine tahsis etmiştir. Burada peygamberlik müessesesinin ve insanların peygamberlere ihtiyacının isbatı yapılmakta ve muarız sapık görüşler cevaplandırılmaktadır. Bütün peygamberlerin ve özellikle Hz. Muharnmed (s.a.) in peygamberliğinin isbatı yapıldıktan sonra hristiyanlarm Mesîh (a.s.) hakkındaki kanaatleri eleştirilmektedir.
İmâm el-Mâtürîdî'nin maddeler halinde özetlediğimiz kelâmî görüşlerini bitirirken bir noktaya daha temas etmeden geçemiyeceğiz. Gerek Kitâb et-Tevhîd ve gerekse Te'vî-lâtü'l-Kur'ân da akaid esaslarının izah ve isbatını yaparken veri geldikçe îslâm dışı mezhep ve dinlerinde görüşlerine temas etmiş ve bunları red ve cerh etmiştir. Bu mevzuları ihtiva eden mezhepler tarihi kitaplarının yazımından çok daha önce kaleme alınmış olan Mâtürîdî'nin eserleri bu mana-J da en eski mezhepler tarihi kitabı olarak da mütâlâa edile-: bilecek mahiyete sahiptir.881
İmâm el-Mâtürîdî'nin görüşlerini muhtelif yönleriyle ele alan müstakil yeni çalışmalar da yapılmıştır. Bunlann bazıları ilmî-akademik çalışmalar mahiyetinde olup şunlardır:
1 - el-Mâtürîdî, Kitâb et-Tevhîd. İskenderiye Üniversİ^ tesi Felsefe Profesörlerinden Dr. Fethullah Huleyf tarafından 1970 yılında yapılan bu ilk tahkikli neşirin baş tarafına Mâtürîdî'nin kelâm sistemini işleyen 58 sayfalık çok kıymetli bir mukaddime yazılmıştır.
2 - Muharnmed Eroğlu, Ebû Mansur el-Mâtürîdî ve Te'vîlâtü'l-Kur'ân, 1971. İstanbul Yüksek İslâm Enstitüs^i Öğretim Üyeliği Tezi. (Basılmamış). :
3 - Dr. Râgıb îmâmoğlu, İmâm Ebû Mansûr el-Mâtürîdî ve Te'vîlâtü'l-Kur'ân'da Tefsir Metodu, 1973. Doktora Tezi. (Basılmamış).
4 - Doç. Dr. Kemal Işık, Mâtürîdî'nin Kelâm Sisteminde İman, Allah ve Peygamberlik Anlayışı, 1974. Doçentlik tezi. (Basılmamış).
5 - Dr. A. Vehbi Ecer, Türk Din Bilgini Mâtürîdî, Hayâtı ve Doktrini, Ankara, 1978.
6 - Doç. Dr. Şerafettin Gölcük. Kelâm Açısından İnsan ve Fiilleri, İstanbul, 1979. Doçentlik tezi olan bu eserde esas konu olarak ele alman el-Bâkıllânî'nin fikirlerinin tahlili yapılırken zaman zaman bizzat Mâtürîdî'nin ve çoğu kerft müteahhir Mâtürîdîlerin konuya müteâllik görüşlerine de yer verilmiştir.
Mâtürîdî'nin muhtelif yönlerini ele alan yerli ve yabancı daha birçok makale, seminer ve çalışmaları burada zikretmekte fayda mülahaza etmiyoruz.
Buraya kadar Mâtürîdî hakkında giriş mahiyetinde arz ettiğimiz malûmattan sonra, şimdi imamımızın hürriyet ve irâde problemini nasıl ele aldığını gösteren irâde ve kader görüşlerini arza geçebiliriz. 882
Dostları ilə paylaş: |