c) Aristo:
îlkçağ düşüncesinin İslâm dünyasında en büyük tesiri icra etmiş bulunan temsilcisi şüphesiz Aristoteles (384-322) dir. Selanik yakınlarındaki Stageiros'lu olan Aristo, Makedonya kırallarının hekimliğini yapan bir ailenin çocuğudur, 'Doğup yetiştiği bu çevre onu tecrübî araştırmaya ve müs-bet ilme karşı önceden hazırlamıştır. 55Atina'ya gelerek Eflâtun'un talebesi olmuştur. Eflâtun'un ölümünden sonra büyük şöhret kazanmış olan Aristo ortaya koyduğu felsefe ile kendisinden önceki gelişmeyi, bir araya toplayarak daha da ileriye götürmüş, çağının bütün bilgisini kucaklayan bir sistem meydana getirmiştir. Bu sistem «hakikat sevgisinin kavrayıcı, kritik bir zekânın oluşturduğu büyük ölçüde bir ilim yapısıdır. Bu sistem, bilginin hemen her kolu ile uğraşır. Hepsine karşı derin bir anlayış gösterir. Kavrayış ve ilgisinin genişliği bakımından Aristo, Eflâtun'dan daha ileridir. Çünki Eflâtun felsefesinde amprik araştırmanın, tabiat ilmlnin yeri azdır. Aristo'da ise bütün Yunan ilmi âdeta canlı bir bütün olmuştur. Bundan dolayı ikibin yıl sürece «filozof» denince, doğuda olsun, batıda olsun, hep Aristo anlaşılmıştır»56
Aristo'nun hürriyet telâkkisini anlayabilmek için onun hareket, mekân ve zaman anlayışını bilmekte zaruret vardır.
Aristo'ya göre değişmeye tâbi olan her varlıkta iki dahilî prensip vardır. Bunlardan birisi «imkân» yahut «güç», ötekisi de bu imkânın gerçekleşmesi, yahut «fiibdir. 57Bir gücün bir fiil haline geçmesi, değişme olduğu kadar, bir harekettir. Hareketin zıddı ise ya bir zıt harekettir veya sükûndur. Yani hareket yokluğudur. Hareket maddedeki mevcut kuvvetin fiile geçmesidir. Harekette, hareket bitmediği müddetçe şekil değiştirme tam değildir. Başka bir ifadeyle, hareket tamamlanmamış fifildir, fiil ise tamamlanmış bir harekettir. 58
Aristo metafiziğinde hareketin zaman bakımından bir başlangıcı yoktur. Hareket, varlığın kendisi gibi öncesizdir
(kadîm). Ancak varlıktaki hareketin sebebinin gösterilmesi gerekir. Bu hareketin sebebi de, formun madde üzerindeki Stesiridir. Bir yandan maddede bir suret (form) kazanmak meyli vardır, öbür yandan surette de bir gayeye doğru hareket etme gücü vardır. Ama suret, daha yüksek bir sureti karşısında yine maddedir. Böylece scnsuzluğa doğru uzayıp gider. 59
Bu sonsuzluğu kabul etmek mecburiyeti vardır. Çünkü Aristo'ya göre hareket mahiyet itibariyle sürekli (continue) dir. Bunun sebebi de onun bir zamanda ve bir mekânda vukuf bulan failinin bir tek olmasıdır. Hareketin bu sonsuzluğunu Aristo, başlangıçsız olmasını ve sonunun bulunmamasını yine hareket mefhumundan çıkarır. Zira hareketin bir yerde belli bir zamanda başladığını kabul etmek, onun sonsuzluğunu kabul etmemek manasına gelir. Çünki o, hareketten önce bir zaman kabul etmenin, ilk hareketten önce eşyaya mence farz ve kabul etmek demek olacağına inanır. Böyle birşey kabul edildiği takdirde ilk hareketi veren'«ilk muharrik» ve «ilk hareket» in ortaya çıkışı izah edilemeyecektir.60
Hareket kavranmak isteniyorsa suretler dizisinde (hareket sebepleri zincirinde) kendisi mutlak suret olan ve artık hareket etmeyen ama bütün hareketlerin ilk sebebi olan bir prensip kabul etmek gerekir. Bu prensip «ilk muharrik» (proton kinoun) dir. Kendisi hareketsizdir. Maddede «kendisine müteveccih suret kazanma meyli» ni uyandırır. Mekanik bir sebep değil, gâî bir sebeptir. Çünkü maddeyi bir gayeye (telos) göre suret kazanmak için uyarır. 61
Aristo, hareketi maddenin kemal gayesine ulaşmak için en önemli araç ve varlığının gerçekleşmesi için elde ettiği dinamizm olarak görmektedir. 62
Kaliteye, miktara ve mekâna göre olmak üzere üç çeşit hareket vardır. Keyfiyet değişmesi ((başkalaşma hareketi» dir. Miktara tesir eden hareket, ((çoğalma» «azalma», «büyüme» «küçülme» hareketidir. Mekâna göre hareket ise «yer değiştirme» hareketidir. 63
Yer değiştirme hareketinin de nevileri vardır: Gökler âleminde dairevî hareket, cisimler âleminde ise düz hareket vardır. Dairevî hareketler ebedî ve ezelîdir. 64 Hareketlerin ilki, en mükemmeli, tek, sonsuz, basit ve kesintisiz olanıdır. 65
Düz hareketler de üç çeşittir: Kasrî, tabiî, iradî hareket.
Kasrî hareket, yayla fırlatılan okun hareketi, tabîî hareket, taşın yere düşmesi, ateşin (ısının) yükselmesi, irâdîf' hareket ise canlıların hareketidir.66
Yer değiştirme hareketi mekân ve zaman içinde oluşur. O halde mekân nedir?
Aristo'ya göre mekân «kuşatan cisimle, kuşatılan, yanf yer değiştirme hareketiyle hareket kazanan cismin sınırıdır.» 67
Aristo'ya göre boşluk (halâ) yoktur. Çünki boşlukta hareket ve sükûn imkânsızdır. Bu durumda mekân hareketin} bir şartıdır. Hareketin diğer şartı ise zamandır.
Aristo'ya göre zaman, bölünebilir birşey olduğuna göre| dış âlemde vardır. Bu da reel olarak eşyanın değişmesinden; ve hareketinden çıkmaktadır. «Biz hareketi idrak etmekle' zamanı idrak ederiz. Zira karanlıkta kalıp hiçbirşey hisset1? mediğimiz zaman şayet ruhta bir hareket meydana gelirse^ derhal aynı anda bir zaman geçmiş olur. Aksine bir zamaii; geçmiş göründüğünde, eş zaman olarak bir hareket de meyj dana gelmiş olur. Buradan da zamanın hareketin bir parçası olduğu neticesi çıkar. 68
Aristo'ya göre «biz sadece zamanla hareketi değil» ayni zamanda hareketle de zamanı Ölçeriz, zira zaman, hareketi, hareket de zamanı tayin eder.» 69
Aristo, realist bir zaman anlayışı sergilemekle birlikte ruh-zaman münasebetlerini açıklarken sübjektif bir zaman anlayışı göstermektedir. Esas meselenin ruh olmadan zamanın olamıyacağı meselesi olduğunu ifade etmektedir. Zaman, hareketin Ölçüsü, öncelik-sonralık bakımından bir sayısı olduğuna göre Aristo için «sayacak kimse bulunmazsa, sayılacak birşey ve sayı da olmayacaktır.» Zira sayı ancak sayan için var olduğundan zaman da ancak ruh-şuur için var olr' çaktır. Dolayısıyla ruh olmayınca zaman da olmayacaktır. 70
Ruh canlı varlıklara canlı dedirten şeydir. Aristo'da «en-tellekya» adını almaktadır. Nebatî ve insanî ruh olmak üzere üç kademesi vardır. Nebatî ruh, bitkilere mahsustur. Besleyici, büyütücü vasfı vardır. Hayvani ruh, bunlara ilâve olarak duyarlık ve hareket ettiricilik vasıflarını da taşır. İnsani ruhta ise bütün bunlara ilâveten akıl denilen idrak ve düşünme kabiliyeti de vardır. Akıl, başlangıçta kuvve halindedir, sonradan fiil haline geçer. Kuvve halindeki akla «passif akıl», tecrübelerle olgunlaşıp kemâle erdikten sonraki haline ise «aktif akıl» adını vermektedir.71
Aklın insan ruhunda bulunması, onu hayvanla ilâhî varlık arasında mutavassıt bir varlık yapar. Duyarlılığıyla, ha-fızasıyla, idrakiyle, insan hayvanın aynıdır. Akıl ile ilâhî varlığa benzemektedir. 72
İnsanın hürriyetini onun iradî hareketlerinde aramak lâzımdır. İnsan aklının kuvveden fiile geçmesi iradî hareketleri doğurur. Aklın, biri «fiil» (icra) öteki de «düşünme» olan iki ayrı davranışı ile bir yandan ahlâk tutumunun bir yandan da düşünmenin olgunluğu olarak kendini göstermesi, yine bunlara ait iki çeşit fazilet olarak ortaya çıkar. Ahlâkî faziletler, irâdenin eğitilmesiyle oluşurlar. Bu eğitim sayesinde insan doğru görüşlere dayanarak «fiil» e alışır. Ahlâkî faziletler insana pratik akla uymak, yani kararlarında doğru bir görüşe dayanmak kabiliyetini kazandırırlar. Aristo burada «fazilet bilgidir» diyen Sokrat'dan ayrılmaktadır. Yalnız, Aristo burada irâdenin bilgi karşısında bağımsız olduğunu ileri sürmüyor. Ancak akıl bilgisinden doğan bir fiilin, bilginin eksikliğinden doğan bir istekten «kendiliğinden» daha güçlü olduğu düşüncesini de benimsemiyor. Ona göre tecrübe bunun tersini gösteriyor. Bundan dolayı insan alıştırmalarla kendine hâkim olmayı Öğrenebilmelidir. Ancak iradesini eğitmekle insan kuvvetli isteklerine karşı durabilir. Her durumda aklın gösterdiğini yapabilir. 73
Ahlâkî faziletler için umumî olarak «yatkınlık», alışkanlık ve «doğru görüş» (phronesis) gereklidir. Bu çeşit faziletlerin özü de fiilde «doğru olan orta yol»u bulmaktır. Bu ise zihinle irâde arasındaki ahenk ve dengedir. Bütün faziletler için umumi bir prensip olan bu «doğru olan orta yol»u bulmak demek şu demektir: Arzu ve şehvetlerimiz bizi hep kötü olan aşırılıklara doğru itip sürüklerler. Bu arada «doğru görüş» bize iki aşırılığın ortasındaki doğruyu, ifrat ile tefritin ortasını buldurur. Ve doğruyu yapa yapa edinilen alışkanlık da hep bu «öoğru orta»yı bulacak gibi irâdemizi ayarlar.74
însanın hürriyeti, iradeli hareket etmesidir. Bu ise dış bir tesirin etkisinde kalmadan hareket etmek demektir. İrâde ise seçme gücüdür. Seçme, bir dış tesirin etkisinde kalmadan, bizim gücümüz içindedir. Şu halde Aristo, hürriyeti, hareket prensibinin kendimizde olması, dıştan gelmemesi olarak temellendirmektedir. 75
Halbuki daha önce de belirttiğimiz gibi hareket, zaman ve mekân sınırları içinde cereyan etmektedir. «İlk muhar-rik»in verdiği hareketle maddenin kemâl gayesine ulaşması için bir vasıtadır, varlığının gerçekleşmesi için elde ettiği bir dinamizmdir. Bu manâda hareketin bir gâî sebebe bağlı ve onunla şartlı olduğunda tereddüt yoktur. O halde iradî hareketin realist bir açıdan bakıldığında hürriyetinden söz etmenin imkânsızlığı ortadadır. Nitekim bu yüzdendir .ki Aristo da hürriyeti, hareket prensibinin kendimizde olması gibi bir telâkkiyle insanın içinde, sübjektif bir varlık olarak değerlendirmiş, insanın dışında bir hürriyet gerçeği aramamıştır. 76
Dostları ilə paylaş: |