İslam akaiDİ ve kelama giRİŞ



Yüklə 1,4 Mb.
səhifə12/19
tarix12.01.2019
ölçüsü1,4 Mb.
#96331
1   ...   8   9   10   11   12   13   14   15   ...   19

II

TARİHÇE VE ESERLER




A. Asrı Saadetteki Durum

Peygamber Efendimiz dönemine bir göz attığı­mızda, İslâm dininin iman esaslarından bahseden bir ilmin (akaid, kelâm, tevhid) varlığını henüz gö­rememekteyiz. Çünkü 23 senelik peygamberlik süre­since vahiy peyderpey devam etmektedir. Ayrıca bu dönemde tedvin edilmiş herhangibir islâmî ilimden söz etmekte mümkün değildir. Ayet-i kerimeler be­liren ihtiyaçlara (esbâb-ı nüzûl'e) göre inmektedir. Bütün konularda olduğu gibi, itikâdî konularda da müşkili olan sahabî, Rasûl-i Ekreme gelmekte, prob­leminin çözümünü ondan istemektedir. Peygamber efendimiz de sorulan sorulara gerekli cevapları ve­rerek sahabenin müşkalini halletmektedir. Problemi halledilen sahabî, gönül huzuru ve itminanına ka­vuşmaktadır.

Bu dönemde gözle görülür hiçbir itikadı prob­lem yoktur. Çünkü vahiy kaynağı hayattadır. O'nun izah ve irşadıyla bütün ashabın kalbi rahatlığa er­mektedir. Gerçi Asr-ı saadette ashab imanlarını taklidten tahkike çıkarmak için gayret gösterdiğine, itikadı konularda zaman zaman fikrî ameliyeye yoneldiklerine dair rivayetler vardır. Meselâ, Ebû Hureyre (öl. 59/679) nin rivayet ettiğine göre, Ashabtan bir grup Peygamberimize gelerek,

içimizde öyle şeyler hissediyoruz ki, herhan­gi birimiz bunu söylemeyi bile büyük günah adde­der, demişlerdir. Peygamber efendimiz,

Hakikaten öyle birşey hissettiniz mi?” deyin­ce,

Evet... cevabını almış,, bunun üzerine,

Bu imanın ta kendisidir,” 770 buyurmuşlardır.

Bir başka hadislerinde de kendisine vesvese so­rulmuş, O da “İmanın halis olanıdır771 diye cevap vermiştir.

Rasulullaha sorulan bu ve benzeri itikadı müşkiller, daha çok inancı kuvvetlendirmek ve islâmî bilgilerini artırmak içindi. Bu sebeple ashab, vahiy­den başka kaynağa ihtiyaç duymuyor, peygamberi­mizin cevabı ile yetiniyordu.

Görüldüğü gibi, Asr-ı Saadette itikadi konularda mutlak bir teslimiyet hakimdir. Peygamberimizin irşadının dışına çıkmayan ashab, ileride çok şiddet­li tartışmalara yol açacak olan bir takım tevillere, teşbihlere sapmıyor, 772 müteşabih âyetler ve kader mevzuunda da muhafazakar bir tutum takip ediyor,

Rasulullahın yasakladığı fikir tartışmaları ile Kur’an’ın yasakladığı yorumlardan kaçınıyordu. 773

B. İtikadı Problemlerin Doğuş Sebep­leri Ve İlk Fikri Hareketler

Hz. Peygamber döneminde mevcut olan mutlak teslimiyet ve inkiyâd -büyük ölçüde devam etmek­le beraber, O'nun vefatını müteakip, yerini yavaş yavaş, ihtilâfa terketmeye başladı. İtikâdî konularda ortaya çıkan ilk ihtilâfları ve ilk fikrî hareketleri ele almadan önce, bunların çıkışına zemin hazırlayan sebepleri maddeler halinde sıralayalım.



1. Hilâfet tartışmaları: Peygamberimizin vefa­tından hemen sonra müslümanlar, halîfe (devlet başkanı) seçimi meselesi ile karşılaşmışlar ve bu konuda ihtilafa düşmüşlerdir. Her ne kadar hilafet konusu fıkhı bir mesele olsa da, Şîa bu konuyu ima­nın rükünlerinden telâkki etmiş, ehl-i sünnet kelâmcıları da kitaplarında -şîayı red gayesiyle- bu ko­nuya yer vermişlerdir.

2. Müslümanlar arasında ortaya çıkan iç savaş­lar: Üçüncü halîfe Hz. Osman (öl. 35/656)'m şehid edilmesi, daha sonra Cemel vak'ası ve Sıffîn sava­şının ortaya çıkışı, müslümanlar üzerinde büyük te­sir yapmış, bu iç savaşlar çözümü zor bazı akaid problemlerinin ortaya çıkışına sebep olmuştur. Me­selâ, iç savaşlarda islâmın büyük günah saydığı adam öldürme (kati) fiili çokça işlenmiştir. Büyük günah işleyen (mürtekib-i kebîre) kimsenin iman ba­kımından durumu ne olacaktır. Böyle bir kişi mümin mi, kâfir mi yoksa fâsık mı sayılacaktır? O halde imanın sınırı, şümulü ve muhtevası ne olacaktır? Ayrıca kati fiilini işleyen kimse bu fiili hür iradesi ile mi işlemiştir? Yoksa buna mecbur mu idi? gibi sorular tartışılmaya başlanmıştır,

3. Müslümanların çeşitli din ve kültürlere men­sup milletlerle ilişki kurması: İslâmiyet Hz. Pey­gamber döneminde Arabistan yarımadasının dışına çıkmamıştı. Peygamberimizin vefatından sonra fet­hedilen ülke insanlarının, eski din, kültür ve mede­niyetlerinden getirdikleri birçok inanç ve düşüncele­ri unutamamış olmaları veya müslüman olduktan sonra da devam ettirmeleri ilk fikrî hareketleri oluş­turan bir başka sebeptir. Fakat bu sebep, -İrfan Abdüihamîd'in de dediği gibi- meselelerin doğma­sında ve icad edilmesinde bizatihi rol oynamamış, belki meselelerin su yüzüne çıkışım çabuklaştırmıştır. 774

4. İslamın insanlara tanıdığı fikir ve vicdan hür­riyeti: Kur'an-ı Kerimin birçok âyeti doğrudan veya dolaylı olarak okumayı, düşünmeyi ve böylece gerçeği bulup kabul etmeyi emretmektedir. Peygambe­rimizin vefatı ile vahiy kaynağının ortadan kalkma­sından sonra müslümanlar, Kur'an ve hadisle doğru­dan karşı karşıya gelmişler, bunları açıklama, tef­sir ve yorumlama durumunda kalmışlardır. Üstelik problemi çözümsüz bırakmamak, İslâmı yaşanan bir din olarak sürdürmek için âyet ve hadislerden hü­küm çıkarmak zaruri idi. Fakat insanların düşünüş ve anlayışları birbirinden farklı olduğundan, bir di­ğer deyişle ölçü ve metodda farklılık bulunduğun­dan değişik görüşler ve fikir ayrılıkları ortaya çık­mış, böylece îslamın getirdiği fikir hürriyeti ortamı, ihtilâfın doğusundaki amillerden biri olmuştur.

5. Felsefenin terceme edilerek islâm dünyasın­da yayılması.

6. Bilgisizlik sebebiyle doğan fikir ayrılıkları: İnsanların arabçayı ve bu dildeki kavram ve incelik­leri iyi bilmemeleri, dinî hükümlerin maksatlarını anlayamamaları, aklın söz sahibi olamayacağı ko­nularda aklı tek hakim tanımaları gibi sebepler de bazı itikadî problemlerin doğuşuna sebep olmuştur.

7. Bazı insanların dini konularda şahsî görüş 've arzularına uymaları, devlet adamlarına ve halka ya­ranmak, isteklerine ulaşmak, herhangi bir makam ve menfaat elde etmek düşüncesiyle onların arzula­rı doğrultusunda görüş açıklamaları ve hüküm ver­meleri ihtilâfların bir başka sebebini oluşturmuş­tur.

8. Taklid: Cahil halkın, gördüklerine, işittikleri­ne ve alıştıklarına uyması, yanlış ve gerçeğe aykırı bile olsa ondan ayrılmak istememesi.

9. Âyet ve hadislerin kendi karakterlerinden çı­kan sebepler: Âyet ve hadislerin bir kısmının, bir­den fazla manaya ihtimalli olması, hakikat ve me­caz manada kullanılmış olmaları, bazı nassların ma­nası apaçık (muhkem) iken, bazılarının apaçık ol­maması (müteşabih), müteşabihleri tevilin caiz olup olmayacağı tevili caizse hangilerinin tevil edileceği vb. gibi sebepler de itikadı ihtilafları doğuran amil­lerdendir.

10. İnsanların gün geçtikçe peygamberlik nurun­dan uzaklaşmaları.

11. İlâhî kader: Bütün bu saydıklarımızın yanın­da, itikadı ihtilafların doğuşuna tesir eden ilâhî ka­deri de unutmamak gerekir. Çünkü dini bu derece incelikleri ile bilen, aynı vahiy kaynağından ilham almış, aynı kıbleye yönelen kişilerin fikir ayrılığına düşüp" gruplaşmalarını insan, ilâhî kadere, alın yazısına bağlamaya mecbur kalmaktadır. 775 Hûd suresi­nin 118 ve 119. üyetleri de insanlar arasındaki görüş ayrılıklarının yaratılıştan geldiğini haber vermek­tedir:

“Eğer Rabbin düeseydi insanları bir tek üm­met yapardı. Fakat onlar ihtilâfa devam edecekler­dir. Ancak Rab'inin rahmet ettiği kimseler müstes­na. Allah onları bunun için yaratmıştır.”

Hz. Peygamberin vefatını müteakip halife seçi­mi konusunda ortaya çıkan siyasî ihtilâfı, itikadı ol­madığı için bir kenara bırakırsak sahabe döneminde de, Asr-ı Saadette olduğu gibi Akaide dair herhangi bir ihtilâf görülmemektedir. Ancak sahabe dönemi­nin sonlarına doğru, Ma'bed el-Cühenî (öl. 80/699) ilk defa kader hakkında konuşmuş ve kaderi inkâr etmiştir, 776 Daha sonra Ğaylân ed-Dımeşkî (öl. 126/ 743) onun görüşlerini devam ettirmiştir. Hatta Ab­dullah b. Ömer (öl. 73/692), Câbir b. Abdillâh (öl. 78/697), Ebû Hureyre (öl. 59/679), İbn Abbas (öl. 68/687), Enes b. Mâlik (öl. 93/712) gibi son sahabîler onlardan uzaklaşmışlar (teberrî) ve onlara selâm verilmemesini, cenaze namazlarının kılınmamasını istemişlerdir. 777

İlk itikadı ihtilaflardan biri de Allah’ın sıfatları meselesinde meydana gelmiştir. Ca'd b. Dirhem (öl. 118/736), Kur'anın mahlûk olduğunu söyleyerek, Al­lanın kelâm sıfatını inkâr etmiş, ondan bu görüşü Cehm b. Safvân (öl. 128/745) alarak sistemleştirmis­tir. 778 Cehm ayrıca kulun iradesini inkâr ederek, cebr fikrini ortaya atan ilk şahıs olmuştur. 779

İç savaşlarda kati filini işleyen kimsenin duru­munun ne olacağı sorusunun, imanın tarif ve sınırı konusunda ihtilâflar doğurduğunu daha önce zikret­miştik. Bu durumda, maddeleştirecek olursak, İslâm tarihinde Akaid sahasında meydana gelen ilk ihtilaf­lar şu noktalarda yoğunlaşmaktadır:

1. Allanın sıfatları

2. Kader

3. Büyük günah (kebîre) işleyenin durumu

4. İmamet (siyasî ihtilâf). 780

C. Kelâm İlminin Doğuşu Ve Mutezile İlmi Kelamı

Mezhepler tarihçileri ile araştırıcılar İslâmda dini akideler üzerinde aklî tefekkürün Mutezile ile başladığı kanaatındadırlar. Hicrî 1. asır sonu ile 2. asır başlarındaki ilk fikrî hareketlerden sonra Mu­tezile mezhebi bir fikir ekolü olarak doğmuştur. Mu­tezilenin doğuşu ve menşei hakkında çeşitli nazari­yeler ileri sürülmüştür. 781 Yaygın olan kanaate göre, Mutezile, Vâsıl b. Ata' (öl. 131/748) nın, Hasan Basrî (öl. 110/728) nin ders halkasından, ayrılması ile teşekkül etmiştir. 782 Birgün bir şahıs, Hasan Basrî'nin meclisine gelmiş, büyük günah işleyenlerin haricilerce kâfir, mürciece mümin sayıldığını söylemiş, kendisinin bu konudaki fikrini sormuştur. Hasan Basrî henüz kaanatini açıklamadan, öğrencilerin­den Vâsıl b. Ata ileriye atılmış, böyle bir kişinin ne mutlak bir mümin, ne de mutlak bir kâfir olacağını, iman ile küfür, arasında olan ve fısk denilen bir mer­tebede (menzile beyne'1-menzileteyn) bulunacağını, söylemiştir. Daha sonra Hasan Basrî'nin meclisini terkederek, arkadaşı Amr b. Ubeyd (öl. 144/761) le birlikte fikirlerini yaymağa çalışmıştır. Bunun üze­rine Hasan Basrî “kad i'tezele annâ Vâsıl-Vâsıl bizi terketti”-demiştir. Bu sebeple onun meclisini terkedenler anlamına, onlara mutezile denilmiştir.

Mutezile mezhebi itikadı konularda, özellikle ilahiyat bahislerinde, naklin yanında akla daha çok yer veriyor. Akıl ile çelişir gördüğü nassı (müteşebihleri) aklın ışığında tevil ediyordu. Gayr-ı rnüslim fırkaların İslama yönelik itiraz ve şüphelerini redde­diyor, İslâm dinini aklî yollarla müdafaaya çalışı­yordu. İslâmı aklın ışığında, muhaliflere karşı mü­dafaa etmek için, mutezilenin geliştirmiş olduğu bu yeni metoda kelâm metodu adı verildi. O zamana kadar herşeyi nakil ile çözen ve nassa teslimiyetle bağlı olan selef alimleri, akılcı bir tavır sergileyen Mutezileyi ve kelâm metodunu tenkit ettiler ve onun karşısında yer aldılar. Yazdıkları çeşitli risalelerde de kelâmı bid'at olmakla suçladılar. 783

D. Ehl-i Sünnet Kelâmcılabı

"Mutezile ilm-i kelâmının kuruluşundan bir buçuk asır kadar sonra, selef alimlerinden Abdullah b. Küllâb el-Basrî (öl. 240/854), Haris el-Muhâsibî (öl. 243/ 857) ve Ebu'l-Abbâs el-Kalânisî (öl, h. 4. asır başı) gibi şahıslar, sünnî itikada yöneltilen itirazları cevaplamak düşüncesiyle, kelâmı öğrenmişler, selef mektebinin akidelerini kelâm delilleriyle teyid etmiş­ler, mantıkçıların bürhanlarıyla kuvvetlendirmişler­dir. 784 Böylece kendilerinden bir asır sonra gelecek ehl-i sünnet kelâmcılarına zemin hazırlamışlardır. Özellikle İbn Küllâb, selefiyye ile mutezile mezhebi arasında yer almış, Allanın sıfatları konusunda se­lefe tabi olurken, fiilî sıfatlar konusunda mutezilenin görüşünü- benimsemiş, 785 ve Eş'arî (öl. 324/936) ye öncülük etmiştir.

Nihayet hicrî 4. asır başlarında İmam Ebu'l-Hasan el-Eş'arî, ehl-i sünnet ilm-i kelâmını tesis etmiş­tir. Eş'arî ömrünün kırk yılını Mutezile mezhebine bağlı olarak geçirmiş, hatta bu mezhebte imam de­recesine yükselmişti. Sonra “ihve-i selâse-üç kardeş meselesi” diye bilinen bir meselede hocası Ebû Alî el-Cübbâî (öl. 303/916) ile tartışmış, münazarada onu susturarak, mutezileden ayrılmış, ehl-i sünnet mezhebine girmiştir. 786 Eş'arî, mutezileden ayrıldıktan sonra, el-İbâne an usûli'd-diyâne adlı eserim yazmış, bu eserinde selef mezhebinin hararetli müdafilerinden Ahmed b. Hanbel (öl. 241/855)'i.öv­müş 787 ve selef yoluna meyletmiştir.

Eş'arî daha sonra ehl-i bid'atı, bilhassa mutezi­leyi reddetmeye çalıştı. Bir taraftan teşbihi nefyederken, diğer taraftan mutezilenin inkâr ettiği yedi sıfatı (hayat, ilim, kudret, irade, sem', basar, ke­lâm) isbat etti. Tenzihte selef yoluna tabi oldu. Usul-i selâseden olan peygamberlik ve ahiret konula­rını da akaide dahil ederek, ehl-i sünnet ilm-i kelâ­mını kurdu. Ayrıca kitaplarında Şîayı red maksadıy­la imamet konularına da yer verdi.

İmam Eş'arî, Basra ve Bağdatta görüşlerini ya­yarken, Mâverâünnehir'de de İmam Mâtürîdî (öl. 333/944), Eş'arîliğe paralel bir cereyanın kurulması­nı sağladı. Yazmış olduğu hacimli eserleriyle, büyük bir kelâma, müfessir ve fıkıhçı olduğunu isbat eden Mâtürîdî, selef ile mutezile mezhebi arasında yer al­mış, Eş'ariliğe nisbetle selefe daha yakın bir yol ta­kip etmiştir.

Eş'arî ve Mâtürîdî tarafından kurulan ehl-i sün­net kelâmı, akaid konularında naklin yanında akla yer vermek ve zaman içerisinde tevile yönelmek su­retiyle mutezilenin metodunu benimsemiş oldu. Ehl-i sünnet kelamının zuhuru ile birlikte İslâm dünyasın­da akaid konularında görüş beyan eden dört cere­yan göze çarpar:



1. Ehl-i sünnet ilm-i kelamının ortaya çıkışıyla taraftarları gün geçtikçe azalan Selefiyye.

2. Ehl-i sünnet kelâmcıları (Mâtüridiyye, Eş'ariyye)

3. Ehl-i bid'at mezhepleri (Mutezile, Şia, Mürcie, Müşebbihe, Havâric vs.)

4. İslâm filozofları. 788

E. Kelâm-Felsefe Münasebeti

Eski Yunan ilimlerini arabçaya terceme faali­yeti, Emevilerin son dönemlerinde başlamış, Abbasi halifelerinden Mansûr (öl. 158/775), Hârûr er-Reşîd (öl. 193/809) ve Me'mûn (öl. 218/833) döneminde de bu faaliyet giderek ilerlemiştir. Bu dönemlerde pek çok Dâru'l-hıkme tesis edilmiştir. Mansûr dönemin­de önce mantık arabçaya terceme edilmiş, Me'mûn zamanında da ilahiyat, tabiiyyât ve ahlâka dair felsefî kitapların arabçaya tercemesi gerçekleştirilmiş­tir. Terceme faaliyetleri sonucu ilk îslâm filozofları yetişmiştir. Bunlar arasında Ebu'l-Hukemâ Ya'kûb b. İshâk el-Kindî (öl. 252/866), Ebû Nasr el-Fârâbî (öl. 339/950) ve İbn Sînâ (öl. 428/1037) yı sayabili­riz. Anılan filozoflar Aristo ve Eflâtun'u hata yap­maz bir rehber kabul etmişler, onların görüşlerine dört elle sarılmışlardır. Felsefe her konuda olduğu gibi, ilahiyat bahislerinde de akla tabi olur, nakle önem vermez. Kelâm yer verse de nakli hareket noktası kabul eder, İslâm kanununa bağlı kalır. Bu sebeple kelâm ilmi, islâm aleminde felsefenin zuhu­rundan sonra onun yanlış fikirlerini reddetmekle meşgul olmuştur.

İmam Eş'arîden sonra, Kâdî Ebûbekir el-Bâkıllânî (öl. 403/1013), Eş'arî'nin kurduğu sühni kelâmı, bir takım prensipler ve aklî bahisler ilave ederek tamamladı. Ayrıca o in'ikâs-ı edilleyi kabul ediyor, “bir şeyi isbat eden delil batıl ve çürük olursa, isbat ettiği husus (medlul, netice) de batıl olur” di­yor, bu ve benzeri prensiplere imanî akidelermiş gi­bi bağlanıyordu. Fakat onun in'îkâsı edilleyi kabul etmesi mantık ilmine aykırı düşmekteydi. Bâkıllanî kelam sahasında doyurucu eserler kaleme almıştır,

Bâkıllânî'nin çağdaşı olan İbn Fûrek (öl. 401/ 1010), Ebü İshâk İsferâyînî (öl. 418/1027) ve Abdül-kâhir el-Bağdâdî (öl. 429/1037) gibi Eş'ariler kelâm ilminin gelişip yayılmasına katkıda bulundular.

Mütekaddimin kelâmcılarının sonuncusu sayılan ve Gazzâlî (öl. 505/1111) nin hocası olan Ebu'l-Meâlî el-Cüveynî (öl. 478/1085), Bâkıllânî'nin kelamını da­ha da genişletmiş; akıl ile bilinebilen sıfât-ı ilâhiyyeyi isbat etmiş, nakil ile bilinebilen ilâhî sıfatları (yed, vech, ayn gibi haberi sıfatları) ise iptal etmiştir. Akla zıt gördüğü nakli tevil eden Cüveynî, sünnî kelâma tevili sokan ilk kişi kabul edilir. 789

F. Müteahhirin İlmi Kelâmı

1. Gazzâlı Ve Kelam İlmindekî Yeri

Aynı zamanda bir filozof, fakîh ve mutasavvıf olan Gazzâlî ile müteahhirin ilm-i kelâmı başlar. O doneme kadar kelamcılar daha çok bid'at firkalarıyla mücadele ederken, Gazzâlîden itibaren mücadele ve tartışmalarını felsefecilere karşı yapmışlar, on­ların görüşlerini, reddetmeye çalışmışlardır.

Gazzâlînih kelam ilmine getirdiği yenilikler şöy­le sıralanabilir:

a. Bâkıllânînin kabul ettiği in'ikâs,-ı edilleyi red­dederek, delilin butlanından medlulün de butlanının gerekmiyeceğini söyledi. Zira in'ikâs-ı edilleyi ka­bul etmek mantık ilmine ters düşüyordu.

b. Mantığı islâmî ilimlerden biri saymış, “man­tık bilmiyenin ilmine itibar edilmez” demiştir. Man­tık, her ne kadar önceki kelâmcıların dayandığı bir takım kelâmı, delillere zıd ise de, imânı akidelerin özüne zıd değildir.

c. Gazzâlînin kelâma getirdiği üçüncü yenilik felsefi bahislere çok yer vermesidir. İslâm felsefesi­nin ortaya çıkışından sonra, islâm aleminde iki gö­rüş belirmiş, bir grup, felsefenin şümulüne giren her türlü ilmi, hatta doğru olduğu apaçık belli olan hu­susları bile reddediyor, bir başka grupta felsefeden her ne alınmışsa, hemen onu kabul ediyor, felsefeci­ler hakkında peşin bir hüsn-i zan besliyordu. Gazzâ­lî her iki grubun yanlış yolda olduğunu görmüş ve felsefi ilimleri tahlile tabi tutmuştur. O, felsefecile­rin ilgilendiği riyaziye, mantık, tabiiyyât, ilahiyat, siyaset ve ahlak ilimlerini ayrı ayrı değerlendirmiştir. 790 O'na' göre filozofların mantık ve riyaziyeye dair 'görüşleri doğrudur. Çünkü bu ilimler kesin de­lillere dayanır. Fakat onların tabüyyat, bilhassa ilâhiyyat konusundaki görüşleri zan ve vehimden iba­rettir" Bu "sebeple Gazzâlî, felsefecileri 20 meselede hatalı görür. Bu meselelerin üçünde onları tekfir ederken, 17 sinde sapıklığa ve bid'atçiliğe nisbet eder. 791

Gazzâlînin felsefecileri tekfir ettiği üç mesele şudur. 792



1) Âlemin kıdemi: Felsefecilere göre âlem zât itibariyle hadis, zaman itibariyle kadîmdir. Yani Al­lah âlemden zaman bakımından değil, zât bakımın­dan önce gelmiştir. Halbuki kelâmcılara göre, Allahtan başka kadîm kabul etmek tevhide aykırıdır.

2) Allahra eüz'iyyâtı bilemeyeceği: Felsefecile­re göre Allah cüz'iyyâtı bilmez. Çünkü olaylar de­ğişkendir. Olaylar, değiştiği zaman, ona dair olan bilginin ve bilenin de değişmesi gerekir. Eğer Allah’ın cüz'iyyâtı bildiği farzedilirse, Allanın zatının da değişmesi gerekir. Halbuki onun zatı her türlü de­ğişmeden münezzehtir. Gazzâlî böyle bir telâkkinin, Allah’ın sıfatlarına noksanlık izafe etmek olduğu kanaatındadır.

3) Haşria cismânî olmayıp ruhanî olacağı: Fel­sefecilere göre ahiret hayatı vardır. Fakat bu hayat sadece ruhanî olacaktır. Çünkü cesetlei ve madde sonlu, ruhlar ise sonsuzdur. Eğer cesetler dirilirlerse, sonsuz olan ruhlara yetmezler. Gazzâlî bu görü­şün, apagık nasslara muhalif olduğunu söylemekte­dir.

Gazzâlînin islâm filozoflarını tekfiri sonraki kelâmcılar tarafından da benimsenmiştir: 793 Fakat fel­sefecilerin bu üç noktada tekfir edilemeyeceğini ile­ri sürenler de vardır. Çünkü felsefeciler, âlemin zat itibariyle mahluk oluşunu, haşrin vukuunu ve ilm-i ilâhiyi inkâr etmeyip, cumhurun görüşüne aykırı olan değişik izahlar yapıyorlar. 794 Gazzâliden bir asır onra yaşamış olan İbn Rüşd (öl. 595/1198) te Tehât'ütü Tehâfüti'l-felâsife adıyla kaleme aldığı eserin­de Gazzaliyi tenkit etmiş ve önceki islâm filozofları­nın hakliliğini savunmuştur.

Gazzâlî kelâm ilmine dair müstakil'eserler de vücuda getirmiştir. O, bâtınilere karşı amansız bir 'nücadeleye girişmiş, onların içyüzünü ortaya koy­maya çalışmıştır. İslâm filozofları ile bâtınîler dı­şında kalan bid'at fırkalarına karşı müsamahakâr bir tavır takman Gazzâlî, onları tekfirin yersiz ola­cağını ısrarla savunur. 795

2. Felsefe İle Mezcedilmig Kelâm Devri

Gazzâlinin öncülüğünü yaptığı müteahhirin kelamaları, felsefe ile meşgul olma işini daha ileri safhalara götürmüşlerdir. Bu sebeple bu döneme “felsefe ile mezcedilmiş kelâm devri” denir. 796

Gazzâlî'nin açtığı ve “felsefi bahislere kelâm il­minde yer verme” diye ifade edebileceğimiz bu dö­nemi, kendisinden sonra gelen Şehristânî (öl. 548/ 1153) devam ettirmiş, eserlerinde pekçok felsefi me­seleye ve delile yer vermiştir. Daha sonra Fahruddin er-Râzî (öl. 606/1210) Gazzâlînin metodunu ta­mamlamış, bu konuda hacimli eserler meydana ge­tirmiştir. Râzîden sonra gelen Âmidî (öl. 631/1233) ise onun yoluna uymuş, hatta kelâmda felsefi bahis­lere Râziden çok yer vermiştir. Bu dönemin bir di­ğer alimi olan Kadı Beyzâvî (öl. 685/1286), kelâm ile felsefeyi yekdiğerinden ayırdedilemeyecek dere­cede mezceden bir kişi kabul edilir. Beyzâvîden sonra gelen alimler de, Beyzavinin metoduna uya­rak, kelâm ile felsefeyi kaynaştırmışlar ve mezcetmişlerdir. Öyleki nakle dayalı olan sem'iyyât bahis­leri olmasa idi, kelâmı felsefeden ayırdetmek müm­kün olmayacaktı. 797

3. Şerh Ve Derlemecelik Dönemî

Hicrî 8. asır ortalarından başlayıp, asrımızın ba­şına kadar devam eden bu dönem kelâm ilminin taklid, duraklama ve gerileme dönemidir.. Bu dönemde felsefe ile mezcedilmiş kelâm döneminde olduğu ka­dar sistemli ve hacimli eserler meydana getirilme­miş, daha çok önceki eserler üzerinde çalışılmıştır. Yani kelâm ilmine ait önceki bir esere şerh ve haşiyeler yazılmış, notlar (ta'lîkât) eklenmiş, hülâsalar (özetler) meydana getirilmiş veya bu eserler yeni­den düzenlenmiş (tehzîb edilmiş) tir. Yine bu devir­de, isbât-ı vâcib, kader, elfâz-ı küfür vb., konularda müstakil risaleler kaleme alınmıştır.

Bu dönem kelâmcıları, felsefe ile kelâmı mezcetme metodunu devam ettirmişlerdir. Sa'düddîn Teftâzânî (öl. 793/1390), Seyyid Şerîf Cürcânî (öl. 816/1413), Adudüddîn İcî (öl. 756/1355) ve Celâlüddîn Devvânî (öl. 908/1502) gibi şahsiyetler bu dönemin önemli isimleri arasında sayılabilir.

İslâm âleminde felsefe cereyanını durduran müteahhirin ilm-i kelâmında felsefi bahislere çok yer verilmesinin iki sebebi vardır:



a) Felsefî meseleleri önce ortaya koyup açıkla­mak ve onun İslâm akaidine uymayan yönlerini ten­kit etmek.

b) İslâm akaidine ters düşmeyen taraflarından -aslî meseleleri izah ve isbat ederken faydalan­mak. 798

Ehl-i sünnet.ilm-i kelâmı, ehl-i bid'at mezhebini zayıflattığı gibi, selef cereyanının yayılmasına da engel olmuştur.

İslâm düşünce tarihinde akaid sahasında ortaya çıkan ye itikadî konularla ilgilenen cereyanları, pey­gamberimizin inanç sünnetine en yakın olanından en uzak olanına doğru sıralarsak şöyle deriz:

Selefiyye-Mâtürîdiyye-Eş'ariyyenin mütekaddimini-Eş'ariyyenin müteahhirini-Mutezile-Felâsife. 799 Gerçi bazı alim­ler, matüridiliğin, eş'arilik ile mutezile arasında kâlan bir sistem olduğunu ileri sürmüşlerdi. 800 Fakat bu iddia genelde geçerli olmayıp, belki irade-i cüz'iyye, kader, salâh, ma'rifet-i ilâhiyye, hikmet-illet, husn-kubh gibi konularda Matüridiyye ile Mutezile­nin görüşleri arasında yakınlık bulunmasındandır. 801


G. Yeni İlmi Kelâm Dönemi

Akaid ve kelâm tarihine bir göz attığımızda, bu konularla ilgilenen alimlerin yaşadıkları asrın bilim ve kültürlerinden istifade ettiklerini ve bu ilmin me­todunda değişiklik yapma ihtiyacını duyduklarını gö­rürüz. Daha önce de söylediğimiz gibi Akaid ve ke­lâm ilminin ana konuları (mesai!) daima aynı kal­mış, herhangibir değişikliğe uğramamıştır. Fakat bu ana konuları izah ve isbat ederken, veya yönelti­len itirazlara cevaplar verilirken zamanın kültürün­den faydalanılmıştır. Mütekaddiminin kurup, müteahhirinin geliştirdiği ve sistemleştirdiği klâsik ke­lâm, çağın ihtiyaçlarına cevap veremez hale gelin­ce, yeni doğan cereyanlar karşısında bu ilmin meto­dunu değiştirme zarureti hasıl olmuştur. Bu dönemin en önemli simalarından biri kabul edilen İzmirli İs­mail Hakkı (18694946) şunları söylemektedir:

“Bu ilm-i kelâmın (müteahhirin üm-i kelamının) erbabı (hicrî) bin tarihlerinden sonra kesb-i nedret etmiş, daire-i şümulüne aldığı felsefe-i kadîme de üç asır­dan beri münkariz olmuş, yerine garb felsefesi kaim olmuş idi. Garb felsefesi ahiren memleketimize de girmekle, bu ilm-i kelâm bittabiî gayr-ı kâfi görül­meye başlamış; ilm-i kelâmın bugünkü zihniyete gö­re yeni bir şekil iktisab etmesi zarureti hasıl olmuştur. İşte bu zaruret karşısında, Tedkîkât ve Te'lîfat-ı İslâmiyye Hey'et-i İlmiyyesi yeni ilm-i kelâmın tah­rir olunmasını taht-ı vücubta görmüştür.” 802

Mütekaddimin ve müteahhirine ait kelâm kitap­larımızda Allahın varlığı (isbât-ı vâcib) konusuna te­mas edilmiştir. Fakat bu kitaplardaki bilgiler, günü­müzün inkarcı cereyanlarına cevap verebilecek nite­likte değildir. O halde Allahı, peygamberliği, ahireti, daha net bir ifadeyle mukaddesatı inkâr esasına yönelik ateist akımlara karşı İslâm Akaidini müda­faa edecek yeni bir kelâm ilmine ihtiyaç vardır. Bu ilmin kendileriyle mücadele etmek durumunda kala­cağı inkarcı cereyanların başlıcalarını şöyle sırala­yabiliriz :



1. Kari Marks ve Engels'in işleyip geliştirdik­leri Tarihî Maddecilik (Materyalizm).

2. Darwin'in temsil ettiği tekâmül nazariyesi (Evolutionism)

3. Auguste Comte tarafından ortaya atılan Po­zitivizm.

4. Tabib Freud tarafından kurulan Freudizm. 803

Zikrettiğimiz bu ve benzeri cereyanlara karşı çıkmak durumunda bulunan yeni ilm-i kelâm döne­minin ana vasıflarını şöyle tayin edebiliriz; “Yeni üm-i kelâm bütün şekilleriyle materyalizmi ve felse­fi bir görüş olarak pozitivizmi reddedep, dine karşı yapılan biyolojik ve psikolojik tenkitleri (Darvinizm, Froydizm) cevaplandıran, yeni felsefi cereyanları eleştirdikten sonra müsbet ilimden de istifade ede­rek Allanın varlığını isbat eden, İslâmın akaid konu­larını isbat ve izah ederek mukaddesatı savunan bir ilimdir.” 804 Bu dönemde, bu görevi üslenen birçok eser kaleme alınmıştır. Bu eserlerin muhtevaları birbirinden farklı olup, çoğunlukla Türkiye'de neşrolunmuşlardır. İsbât-ı Vacibe yönelik bu çalışmaların yeterli olduğunu söylemek mümkün değildir. “Bu­gün fertleri, hatta kitleleri imansızlığa götüren Al­lahsız inkarcı cereyanların, insan vicdanında nasıl olup ta yerleşme zemini bulabildiğinin sebepleri ve bundaki başarısının metodları iyice teşhis ve tesbit edildikten sonra bunu söküp atacak, yerine İslâmın iman esaslarını yerleştirecek, aslında inanmış olan­lar üzerindeki zararlı tesirlerini de izale ederek, imanlarını güçlendirecek tarzda, ilm-i kelâmın yeni­den ele alınarak düzenlenmesine şiddetle ihtiyaç vardır. İnkarcı cereyanların dayandıkları temel fel­sefelerin İslâm açısından teker teker tahlile tabi tutulması, bu cereyanların yayıldığı çevrelerin sosyo­lojik, psiko-sosyal, sosyo-ekonomik, sosyo-politik şartlarının iyice incelendikten sonra gerekli tedbir­lerin ilmî esaslarının tesbiti zaruridir. Gayet tabii­dir ki bugün artık bu faaliyetler şahsî çalışmalar­dan ziyade, plânlı ve programlı, kollektif çalışmalar­la başarıya ulaşabilirler.” 805

Bu dönemde isbat-ı vacibe dair eserlerin yanın­da, eski an'aneye bağlı kalınarak yazılmış eserler de mevcuttur. Ayrıca bu dönemde, klâsik konuları ihtiva etmekle beraber yeni ortaya çıkan problemle­re de çözümler getiren çalışmalarla; kelâm ve akai­din muhtelif meseleleri üzerine yapılmış akademik çalışmalar da mevcuttur.

Günümüzde, akaid ve kelâm ilmi Millî Eğitim Gençlik ve Spor Bakanlığına bağlı resmî okullarda okutulmaktadır. Bugün ilkokul 4., 5. sınıf, orta 1,2, 3. sınıf, lise 1, 2 ve 3. sınıftaki Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi derslerinde itikadi konulara yer verilmekte­dir. İmam-Hatip Liseleri lise kısmında, lise 3. sınıfta (XI. sınıf) haftada iki saat Akaid, lise dördüncü sı­nıfta (XII. sınıf) haftada iki saat kelâm dersi vardır. İlahiyat fakültelerimizde 4. sınıfta birinci dönemde haftada yedi saat, ikinci dönemde beş saat kelâm' dersi okutulmaktadır. Ayrıca yurdumuzda özel ola­rak, -Şerhu'l-akâid başta olmak üzere- klâsik ke­lâm kitapları okutulmaktadır.

Diğer İslâm ülkelerinde ise, Şeriat (İlahiyat) fa­kültelerinin Usûluddîn bölümlerinde veya Edebiyat fakültelerinin Kismu'd-dîn adı verilen bölümlerinde Kelâm, Usûluddin veya Tevhid dersi bulunmaktadır. 806

H. Eserler

1. Akaid Kitapları

Kelâmî mahiyet arzeden kitaplar ayrı düşünül­düğü zaman, akaid kitabı diyebileceğimiz eserlerin sayısı hayli azalmış olur. Hatta selef akaidine dair eserlerin şerhlerinin bir kısmı da kelâmı özellik ta­şırlar. Meselâ, İmam Ebû Hanîfe (öl. 750/767) nin itikada dair beş risalesi, selef anlayışını yansıtan akaid risaleleri olduğu halde, bunların şerhi olan îşârâtü'l-merâm bir kelâm kitabıdır. Ayrıca Nesefî' nin “Metnü'l-akâid”i, İcî (öl. 756/1355) nin “el-Akâi-dü'1-adudiyye” si akaide dair birer risale oldukları halde, şerhleri tamamen bir kelâm kitabıdır. Biz bu tip şerhleri kelâm kitapları bahsinde zikredecek; akaid kitapları başlığı altında, daha çok selef akai­dine dair eserleri sayacağız. İmam Ebû Banife'nin bize kadar intikal eden akaide dair beş risalesi şunlardır:

el-Fıkhu'l-ekber el-Fıkhu'1-ebsat, er-Risâle, el-Âlim ve'1-müteallim, el-Vasıyye. Kemâlüddîn el-Beyâzî (öl. 1098/1687) bu beş risaleyi “el-Usûlü'1-münîfe li'1-imâm Ebî Hanîfe” adıyla bir araya getirmiştir. Ayrıca risaleler metin terceme bir arada basılmıştır. (İmâm-ı Azamın Beş Eseri, trc. Mustafa Öz, İst., 1981) 807

b. Ebû Ca'fer Et-Tahâvî:

“el-Akîdetü't-Tahâviyye” isimli bir risalesi var­dır. Selef akidesini özlü bir şekilde anlatır. (Bk. Ömer b. İshâk el-Hindî şerhi ile birlikte, Kazan, 1311/1893). Şerhleri yapılmış olup, şerhler kelâmı özellik taşırlar. 808


c. İbn Kudârae: “Risâletü Lüm'ati'l-i'tikâd” isim­li risalesini, Dr. Bekir Topaloğlu notlar ekleyerek neşretmiştir. (43 sayfa, İst., 1981) 809

d. İbn Teymiyye:

İbn Teymiyye (öl. 728/1328) nin-direkt ve dolaylı olarak- akaidîe ilgili pekçok eseri vardır. O'nun “el-Akîdetü'1-vâsıtıyye” isimli eseri selef akidesini derli toplu bir biçimde hülasa eden güzel bir risale­dir. (Mecmûatü'r-resâili'l-kübrâ içinde, I. cild, s. 391-411, Beyrut, 1392/1972) 810


e. Beyhaki:

“el-i'tikâd” isimli eseri, 223 sayfa hacminde selef akaidine dair bir eserdir (Beyrut, 1404/1984). 811


f. Seyyid Sabık:

“el-Akâidü'1-islâmiyye” isimli, nakle dayalı bir eseri vardır. (Beyrut, ts.). “Ayet ve Hadislerle İslâm Akaidi” adıyla Türkçeye çevrilmiştir. (Konya, 1982) 812


2. Mütekaddimîn Kelâm Dönemi Eser­leri

a. Eş'arî:



1) el-Luma' fi'r-redd alâ ehli'z-zeyğ ve'1-bida', nşr: Richard J. Mc Carthy S.J. (Beyrut, 1952)

2) “R. fî İstihsâni'1-havd fî ilmi'l-kelâm”. Bu ri­sale bir önceki eserle birlikte basılmış, ayrıca A.Ü. İlahiyat Fak. öğretim üyelerinden Prof. Dr. Talat Koçyiğit tarafından türkçeye de terceme edilmiştir. (A.Ü. İlahiyat Fak. Mecmuası, C. 8, s. 165-174. An­kara, 1961.)

3) el-İbâne an usûli'd-diyâne (Medine, 1975)

4) Makâlâtü'l-islâmiyyîn ve'htilâful-musallîn, nşr. Helmut Ritter (İst., 1929-1930). Mezhepler tari­hine ait olan -bu eser iki cilttir. Başka baskıları da yapılmıştır. 813

b. Mâtüridî:



1) Kitâbu't-tevhîd, nşr. Fethullâh Huleyf (Bey­rut, 1970).

2) Te'vîlâtü'l-Kur'ân: Çeşitli yazma nüshaları vardır. Kelâm konularına da temas eden bir dirayet tefsiridir. 814

c. Bâkıllânî:



1) Kitâbu't-temhîd, nşr. Richard J. Mc. Carthy S. J. (Beyrut, 1957)

2) el-İnsâf, nşr. Muhammed Zâhid el-Kevserî (Mısır, 1382/1928) 815

d. Abdülkâhir Bağdadî:



1) el-Fark beyne'l-fırak, nşr. Muhammed Muhyiddin Abdülhamîd (Kahire, ts). Mezhepler tarihine dair olan bu

eser. Prof. Dr. Ruhi Fığlah tarafından “Mezhepler Arasındaki Farklar” adıyla türkçeye çevrilmiştir. (İst., 1979)



2) Usûlüddîn, (İst., 1928) 816

e. İsferâyînî:



1) et-Tebsîr fi'd-dîn, nşr. M. Zâhid el-Kevserî (Mısır, 1359/1940) Eser mezhepler tarihine aittir. 817

f. Cüveynî:



1) Kitâbu'l-îrşâd, nşr. M. Yûsuf Mûsâ-Ali Abdülmün'ım Abdülhamîd (Mısır, 1369/1950)

2) eş-Şâmil, nşr. Alî Sâmî en-Neşşâr ve arka­daşları (İskenderiye, 1969) Eserin neşri tamamlan­mamıştır.

3) el-Akîdetün-Nizâmiyye, nşr. M. Zâhid el-Kev­serî (Kahire, 1948) 818

g. Hakim Semerkândî:



1) es-Sevâdü'1-A'zam: Matüridiyye kelâmına ait, 62 meseleden müteşekkil bir eserdir. Şerhiyle birlikte basılmıştır. (Dersaâdet, Ahter mat., İst., ts.) 819

h. Ebû Yüsr Pezdevî:



1) Usûlüddîn: Matüridiyye kelâmına ait olan bu eser (nşr. Hans Peter Linss, Kahire, 1303/1963), Doç. Dr. Şerafettin Gölcük tarafından “Ehl-i Sünnet Akaidi” adıyla'türkçeye terceme edilmiştir. (Kayıhan Yay., İst. 1980) 820

3. Müteahhîrin Kelam Dönemi Eserle­ri

a. Eş'ariyye Kelamına Ait Eserler:




1) Gazzâlî:



a) el-İktisâd fi'1-i'tikâd, nşr. İ.A. Çubukçu-Hüseyin Atay (Ank., 1962), (Kahire, 1385/1966). Bu eser Prof. Dr. Kemal Işık tarafından “İtikatta Orta Yol” adıyla terceme edilmiştir.' (A.Ü. İlahiyat Fak. yay. Ank. 1971)

b) Kitabu kavâidi'l-akâid: Gazzâlî'nin meşhur eseri İhyâ-i Ulûmi'd-dîn'in başında yer alan ve akaid konularına temas eden bir bölümdür. (Bk. İhya, I, 123-169, Kahire, 1387/1967)

c) İlcâmu'l-avâm an ilmi'l-kelâm, (Mısır, 1309)

d) el-Münkız mine'd-dalâl (Mısır, 1309)

e) Tehâfütü'l-felâsife: Filozofların hatalarını or­taya koymak için yazdığı bir eserdir, nşr. Süleyman Dünya (Mısır, 1961). Eser Dr. Bekir Karlığa tara­fından “Filozofların Tutarsızlığı” adıyla türkçeye çevrilmiştir. (Çağrı yay., İst., 1981)

f) el-Hıkme fî mahlûkâtillâhi azze ve celle (Mı­sır, 1903): Allahın varlığını birliğini ve sıfatlarını ko­nu edinen bir kitaptır.

g) Fedâihu'l-Bâtmiyye, nşr. Abdurrahman Bedevî (Kahire, 1383/1964)

h) Faysalü't-tefrika beyne'l-İslâm ve'z-zendeka, (Mısır, 1319/1901). Bu eser, “İslâmda Müsamaha” adıyla Dr. Süleyman Uludağ tarafından terceme edilmiştir. (İrfan yay., İst., 1972)

i) el-Maksadü'1-esnâ fî şerhi eşmâillâhi'l-hüsnâ (Mısır, 1322) 821

2) Şehristânî:



a) Nihâyetü'l-ikdâm fî ilmi'l-kelâm, Alfred Guıllaume (London, 1934) neşrinden ofset (Bağdat, ts.)

b) el-Milel ve'n-nihal, nşr. M. Seyyid Geylânî (Beyrut, 1395/1975) 822

3) Fahruddîn Râzî:



a) Mefâtîhul-Ğayb: Kelâmı özellik taşıyan bir tefsirdir. (İst., 1307-1308)

b) Muhassalu efkârı'1-mütekaddimîn ve'1-müteahhirîn (Kahire, 1323/1905). Bu eser Prof. Dr. Hüse­yin Atay tarafından “Kelâma Giriş” adıyla türkçeye çevrilmiştir. (A.Ü. İlahiyat Fak. yay., Ank., 1978)

c) el-Erbaîn fî usûliddın (Haydarâbâd, 1353/ 1934)

d) el-Mebâhisü'1-Meşrikıyye (Hind, 1343/1934)

e) Meâlimu ûsûli'd-dîn (Mısır, ts.)

f) İ'tikâdâtu Firakı'1-müslimîn ve'1-müşrikîn (Kahire, 1398/1978)

g) Şerhu esmâfllâhi'l-hüsnâ (Kahire, 1396/1976) 823

4) Seyfuddîn Âmidî:



a) Ebkâru'l-Efkâr: Yazma nüshaları vardır, henüz basılmamıştır.

b) Ğayetü'l-Merâm fî ilmil-kelâm (Kahire, 1391/ 1971). 824

5) Kâdî Beyzâvî:



a) Envâru't-tenzîl ve esrâru't-te'vîl: Kelâmı izahlar ihtiva eden bir tefsirdir.

b) Tavâliu'l-envâr: “Metâliu'l-enzâr adlı şer­hiyle birlikte basılmıştır. (Kahire, 1323) (Ayrıca İst., 1311/1893 Mevâkıf şerhi kenarında) 825

6) Adudüddîn Icî:



a) el-Mevâkıf fî ilmi'l-kelâm: Çeşitli şerhleri vardır. Cürcânî'nin şerhi ile birlikte basılmıştır. (İst., 1321

b) el-Akâidü'1-Adudiyye: Devvânî'nin buna yaz­dığı şerh, İsmâîl Gelenbevî'nin de Devvânînin şerhi­ne yazdığı haşiye ile birlikte basılmıştır. (İst, 1317) 826

7) Teftâzânî:



a) Şerhu'1-akâid: Nesefî'nin “el-Akâid” isimli eserinin şerhidir. Çeşitli baskıları mevcuttur. Dr. Sü­leyman Uludağ tarafından “Kelâm İlmi ve İslâm Akaidi” adıyla türkçeye çevrilmiştir. (Dergâh yay., İst., 1980; İkinci baskı metin terceme bir arada, İst., 1982)

b) Şerhu'1-makâsıd: Teftâzânî'nin yine kendine ait olan “el-Makâsıd” isimli eserinin şerhidir. (İst., 1277) 827

8) Cürcânî:



1) Şerhu'l-mevâkıf, III cild (İst., 1321) 828

9) Devvânî:



a) Şerhu'l-akâidfl-adudiyye (İst., 1317)

b) İsbât-ı Vacibe dair iki risale: Bunlardan biri matbudur. (İst., ts.)

c) ez-Zevrâ ve'1-Havrâ: Mebde ve meâda dair bir risaledir, (trc. Şeyhülislâm Mûsâ Kâzım, İst., 1335) 829

b. Matüridiyye Kelamına Dair Eserler.



1) Eba'l-Maîn (Muin) Nesefî:

a) Tebsıratül-edille: Mâtüridiyye mezhebinin en mufassal ve en hacimli eseridir. Yazma nüsha­ları vardır, henüz neşredilmemiştir. Nesefî'nin Mâtüridiler arasındaki yeri, Gazzâlî'nin Eş'ariler ara­sındaki yeri gibidir.

b) Bahru'l-Kelâm, (Konya, Meşriku'l-irfân mat, 1329 h.) Eser, Cemil Akpınar tarafından “İslâm İnançları” adıyla terceme edilmiştir. (Konya, ts.) 830

2) Burhânuddiıı (veya Ömer) Nesefî:



a) Metnü'l-akâid (Teftâzânî'nin likte basılmıştır, İst., 1982) 831

3) Nûreddîn Sâbûnî:



a) el-Kifâye fi'1-hidâye: Yazma bir eserdir. (Lâlelî küt. nu. 2271)

b) el-Bidâye fî usûli'd-dîn, nşr. Fethullâh Huleyf (Mısır, 1969). Eser ayrıca Dr. Bekir Topaloğlu tarafından yapılan ve “Mâtürİdiyye Akaidi” adı ve­rilen tercemesi ile birlikte neşredilmiştir. (Diyanet İş. Bşk. yay., Ank., 1979)

c) el-Müntekâ min ısmeti'l-enbiyâ: Peygamber­lerin ismet sıfatı ile ilgili yazma bir eserdir. (Lâleli küt., nu:. 2426) 832

4) Ebu'l-Berekât Nesefi:



a) el-Umde

b) el-İ'timâd fi'1-İtikâd: Müellifin bir önceki ese­rinin şerhidir, yazmadır. 833

5) Sirâcuddin Ali b. Osman el-Üşî:



â) Emâlî manzumesi: Lâmiyye ve Kelâmiyye diye de bilinen bu manzume 66 beyitten ibarettir. (İst., 1304/1880; İst., 1302). Osmanlı şeyhülislâmla­rından Hoca Sa'deddîn eseri nazmen Türkçeye terceme etmiş, bu manzum terceme, Kemâl Edip Kürkçüoğlu tarafından arapça metin, birçok not ve açık­lamaları ihtiva eden bir tetkik ile neşredilmiştir. (Lâmiyye-i Kelâmiyye, A.Ü. İlahiyat Fak. Dergisi, 1954, I-II, 1-21) 834

6) Îbnü'l-Hümâm:

el-Müsâyere: Kemâl b. Ebî Şerifin el-Müsâmere isimli şerhiyle birlikte basılmıştır. (Bûlâk, 1317; Çağrı yay., İst., 1979) 835


7) Hızır Bey:



a) el-Kasîdetü'n-nûniyye: (İst., 1258/1842). 100 beytten müteşekkil olan bu eserin pekçok şerhi var­dır. Eser, Doç. Dr. M, Said Yazıcıoğlu tarafından, Türkçe ve Fransızca tercemesi ile birlikte yayınlan­mıştır. (A.Ü. İlahiyat Fak. Dergisi, XXVI, 549-588, Ank., 1983)' 836

8) Taşköprîzâde Isâmuddîn Ahmed Ef.:



a) Miftâhu's-saâde: Bu eserin kelâm ilmi ile ilgi­li bölümü güzel bilgiler ihtiva eder. (trc. Taşköprî­zâde Kemâlüddîn Mehmet Ef., Mevzûâtü'1-ulûm, İst., 1315) 837

9) Aliyyü'l-Kârî;



a) Minahu'r-ravzı'l-ezher şerhi'l-fıkhı'l-ekber: İmam Ebû Hanîfe'nin el-Fıkhu'1-ekber isimli risale­sinin şerhidir. (Mısır, 1323). Eser, Dr. Y. Vehbî Ya­vuz tarafından terceme edilerek “Fıkh-ı Ekber Aliyyül-Kârî Şerhi” adıyla yayınlanmıştır. (İst., 1979)

b) Dav'ül-maâlî li bed'il-emâlî (Şerhu'l-emâlî), (İst., 1302) 838

10) Kemâlüddîn Beyâzî:



a) İşârâtü'l-merâm min ibârati'1-imam: İmam-ı Azam'ın akaide dair beş risalesinin kelâmî şerhidir. Yûsuf Abdürrezzâk tarafından, M. Zâhid el-Kevserf nin önsözüyle birlikte neşredilmiştir. (Mısır, 1367/1939) 839

11) Zebîdî:



a) İthâfu sâdeti'l-müttekîn bi şerhi ihyâi ulûmi'd-dîn: Ğazzâlînin İhyasının şerhidir. İkinci cildi başlıbaşına bir kelâm kitabı hüviyetindedir. (Kahire, 1311 h. baskısından ofset, Beyrut, ts.) 840

4. Yeni Îlm-i Kelâm Dönemi Eserleri




a. Îsbât-ı Vacibe Dair Yazılanlar:



1) Cemâlüddîn Efğânî, Tabiatçıhğı Red, trc. Aziz Akpmarlı (Ank., 1956)

2) Ferîd Vecdi, el-Hadîkatü'1-fikriyye. (Mısır, 1901). Bu eser merhum Mehmed Akif Ersoy tarafın­dan terceme edilerek Sırât-ı Müstakim dergisinin II. cildinde bölüm bölüm yayınlanmıştır.

3) Ferid Vecdi, el-İslâm fi asri'1-ilm (Beyrut, 1967)

4) Abbâs Mahmûd el-Akkâd, Allah (Mısır, 1964)

5) İzmirli İsmail Hakkı, Muhtasar Felsefe-i ûlâ (İst., 1329)

6) Filibeli Ahmed Hilmi, Allahı İnkâr Mümkün müdür? (İst., 1327) (İst., 1977)

7) Filibeli Ahmed Hilmi, Huzûr-ı Akl u fende Mâddiyyûn Meslek-i Dalâleti (İst., 1323) (Tercüman 1001 temel eser serisi, İst., ts)

8) M. Şemseddin Günaltay, Felsefe-i Ülâ (İst., 1341)

9) İsmail Fennî, Mâddiyyûn Mezhebinin İzmihla­li (İst., 1928)

10) İsmail Fennî, Küçük Kitapta Büyük Mevzu­lar (İst., 1934)

11) Ferid Kam, İlmu Mâba'det-tabîa, (İst., 1343)

12) Mehmed Ali Aynî, Reybîlik, bedbinlik iâ ilâhîlik nedir? -Tevfik Fikret'in Tarîh-i Kadîm'ine ce­vap- (İst., 1927)

13) Hilmi Ziya Ülken, Tarihi Maddeciliğe Red­diye (3. baskı, İst., 1976)

14) Ali Fuad Başgil, Din ve Laiklik (4. baskı, İst., 1979)

15) Süleyman Hayri Bolay, Türkiye'de Ruhçu ve Maddeci Görüşün Mücadelesi (İst., 1967)

16) Dr. Halim Bilsel, Allah Vardır (10. baskı, İst., 1978)

17) M. Rahmi Balaban (derleyen), İlim-Ahlâk-îman (5. baskı, Ankara, ts.)

18) Muammer Sencer, Allah Neden Var, (İst., İ ts.)

19) Mehmed Aydın (derleyen), Müsbet İlim ve Allah (3. baskı, İst., 1976)

20) A. Cressy Morrison, trc. Bekir Topaloğlu, İnsan Kâinat ve Ötesi (4. baskı İst., 1978)

21) Abdürrezzâk Nevfel, trc. Akif Nuri, Allah ve Modern İlim (İst., 1972)

22) J.C. Monsma (derleyen), Allâhu Yetecellâ fi asri-ilm, arabçaya trc. Dr. Demirdâş (Kahire, 1968)

23) Bekir Topaloğlu, İslâm Kelâmcıları ve Filo­zoflarına Göre Allanın Varlığı (İsbât-ı Vâcib) (Ank., ts.)

24) İbrahim Agâh Çubukçu, İslâm Felsefesinde Allahm Varlığının Delilleri, (Ankara, 1967)

25) Şeyh Nedim el-Cisr, Kıssatü'1-îmâh beyne'l-feîsefe ve'l-ilm ve'1-Kur'ân, '(Beyrut, 1389/1969) trc. Remzi Barışık, Îlim-Felsefe-Kur'an Işığında İman (İst-, 1981)

26) Muhammed Cemâlüddin el-Fendî, Allah ve'l-Kevn (Mısır, 1976)

27) Dr. Haluk Nur Bakî, Tek Nûr (İst., 1958)

28) Dr. Haluk Nur Bakî, Sonsuz Nûr (İst, 1960)

29) Mehmet Eröz, Marksizm-Leninizm ve Ten­kidi (İst., 1978)

30) Ayhan Songar, Beynimiz, ve Sinirlerimiz (İst., 1979)

31) Alparslan Özyazıcı, Hücreden İnsana (İst.,

32) Hüseyin Demirkan, Yıldızların Esrarı (İst., 1978)

33) Maurice Bucaille, İnsanın Kökeni Nedir, (trc. Ali Ünal) (İst, 1984) 841

b. Klasik Kelam Konularını İhtiva Eden Eski Ananeye Bağlı Eserler:



1) Giritli Sırrı Paşa, Nakdü'l-kelâm fî akâidi'l-İslâm (İst., 1324)

2) Ömer Nasuhi Bilmen, Muvazzah İlm-i Kelâm (İst.,: 1959)

3) Dr. Ali Arslan Aydın, İslâm İnançları ve Fel­sefesi (Ankara, ts.) 842

c. Klasik Tarzda Yazılmış Fakat Yeni Problemleri De Ele Alan Eserler:



1) Abdüllatîf Harpûtî, Tenkîhu'l-kelâm fi akaidi ehlfl-islâm ve tekmilesi (İst., 1330/1911)

2) Filibeli Ahmed Hilmi, Yeni Akâid (Üss-i İs­lâm), (İst., 1332/1913)

3) Şeyh Muhammed Abduh, Risâletü't-tevhîd (Kahire, 1956)

4) İzmirli İsmail Hakkı, Yeni İlm-i Kelâm (2 cild, İst., 1339-1343)

5) İzmirli İsmail Hakkı, Muhassâlü'l-kelâm ve'l-hıkme (İst., 1336/1917)

6) İzmirli İsmail Hakkı, Mülahhas İlm-i tevhîd (İst., 1338) 843

d. Akaid Ve Kelâm Sahasında Yeni İlmi Çalışmalar:



1) Hüseyin Atay, Kur'ana Göre İman Esasları (Ankara, 1961)

2) Hüseyin Atay, Ehl-i Sünnet Ve Şîa, (Ankara, 1983)

3) Hüseyin Atay, Farabî ve İbn Sina'ya Göre Yaratma (Ankara, 1974)

4) E. Ruhi Fığlalı, İbâdiyyenin Doğuşu ve Gö­rüşleri (Ankara, 1983)

5) E. Ruhi Fığlalı, Çağımızda İtikadı İslâm Mez­hepleri (İst., 1980)

6) Kemal Işık, Mutezilenin Doğuşu ve Kelâmı Görüşleri (Ank., 1967)

7) Kemal Işık, Mâtürîdî'nin Kelâm Sisteminde îman, Allah ve Peygamberlik Anlayışı (Ankara, 1980)

8) Serafettin Gölcük, Kelâm Açısından İnsan ve Filleri, (İst., 1979)

9) M. Saim Yeprem, İrade Hürriyeti ve İmam Mâtürîdî (İst., 1980)

10) A. Saim Kılavuz, Îman-Küfür Sınırı (İst,1982)

11) Metin Yurdagür, Allanın Sıfatları, Esmâü'l-hüsnâ (İst., 1984)

12) Yusuf Şevki Yavuz, Kur'an-ı Kerimde Te­fekkür ve Tartışma Metodu (Bursa, 1983)

13) Süleyman Uludağ, İslâm Düşüncesinin Yapı­sı, Selef, Kelâm, Tasavvuf, Felsefe (İst., 1979)

14) Avni İlhan, Mehdilik (İzmir, 1976)

15) İ. Agâh Çubukçu, Gazzâlî ve Bâtınîlik (An­kara, 1964)

16) İ. Agâh Çubukçu, Gazzâlî ve Şüphecilik (An­kara, 1964)

17) İ. Agâh Çubukçu, Gazzâlî ve Kelâm Felse­fesi (Ank., 1970)

18) Mübahat Türker, Üç Tehâfüt Bakımından Felsefe-Din Münasebeti (Ank., 1958)

19) Ali Arslan Aydın, Amentü Şerhi, İslâmda İman ve Esasları (İst., 1982)

20) Neşet Çağatay-İ. Agâh Çubukçu, İslâm Mez­hepleri Tarihi (Ank., 1976)

21) Talat Koçyiğit, Hadisçilerle Kelâmcılar Ara­sındaki Münakaşalar (Ank., 1969)

22) Yaşar Kutluay, îslâmiyette İtikâdî Mezhep­lerin Doğuşu (Ank. 1959)

23) Yaşar Kutluay, İslâm ve Yahudi Mezhepleri (Ank., 1965)

24) Yaşar Kutluay, Tarihte ve Günümüzde İslâm Mezhepleri (Ank., 1968)

25) Süleyman Hayri Bolay, Gazzâlî Metafiziği ile Aristo Metafiziğinin Karşılaştırılması (İst., 1980)

26) Necati Öner, İnsan Hürriyeti (ist,, 1982)

27) Abdülbâkî Gölpınarlı, Tarih Boyunca İslâm Mezhepleri ve Şiilik (İst., 1979)

28) Abdülbâkî Gölpınarlı, 100 Soruda Türkiye'de Mezhepler ve Tarikatler (İst., 1969)

29) A. Vehbi Ecer, Türk Din Bilgini Mâtürîdî, (Ank., 1978)

30) E. Ruhi Fığlalı, îmâmiye Şîası, (İst., 1984)

31) İrfan Abdülhamîd, İslâmda İtikadı Mezhep­ler ve Akaid Esasları (trc. M. Saim Yeprem, İst.,

1981)


32) Muhsin Abdülhamîd, İslama Yönelen Yıkıcı Hareketler Babîlik ve Bahâîliğin içyüzü (trc M. Saim Yeprem - Hasan Güleç, İst., ts.)

33) Ebu'1-Vefâ Teftâzânî, Kelâm İlminin Belli Başlı Meseleleri (trc. Şerafettin Gölcük, İst., 1980)

34) Subhî Salih, Ölümden Sonra Diriliş (trc. Şerafettin Gölcük, İst., 1981)

35) Fazlurrahmân, İslâm (trc. Mehmet Dağ-Mehmet Ay dm, Ank., 1981)

36) Ebû Zehra, islâmda Siyâsî ve İtikâdî Mez­hepler Tarihi (trc. E. Ruhi Fığlah-Osman Eskicioğlu, İst., 1970)

37) Şeyh Sadûk (Kummî), Şîî îmâmiyyenin İnanç Esasları (trc. E. Ruhi Fığlalı, Ank., 1978)

38) İhsan İlâhî Zahîr, Şia'nın Kur'an, İmamet ve Takıyye Anlayışı (trc. Sabri Hizmetli-Hasan Onat, Ankara, 1984)

39) Zahir Avvâd el-Elmaî, Kur'anda Tartışma Metodları (trc. Ercan Elbinsoy) (İst., 1984) 844

E. Müsteşriklerin Çalışmaları: (Türkçeye Terceme Edilenleri)



1) W. Montgomery Watt, İslâm Düşüncesinin Teşekkül Devri (trc. E. Ruhi Fığlalı, Ank., 1981)

2) W. Montgomery Watt, İslâmî Tetkikler İslâm Felsefesi ve Kelâmı (trc. Süleyman Ateş, Ank., 1968)

3) De Lacy O'Leary, İslâm Düşüncesi ve Tarih­teki Yeri (trc. H, Gazi Yurdaydın-Yaşar Kutluay, Ankara, 1959)

4) Toshihiko İzutsu, Kur'anda Allah ve insan (trc. Süleyman Ateş, Ank., 1975)

5) Toshihiko İzutsu, Kur'anda Dînî ve Ahlâkî Kavramlar (trc. Selahaddin Ayaz, İst, ts.)

6) Toshihiko îzutsu, İslâm Düşüncesinde îman Kavramı (trc. Selahaddin Ayaz, İst., 1984)

7) A.S. Tritton, İslâm Kelâmı (trc. Mehmet Dağ, Ankara, 1983) 845

İ. Eserlerde Göze Çarpan Muhteva Özellikleri

Biz bu başlık altında her dönem için, o dönemin bütün özelliklerini veren bir eseri tanıtacağız. 846



1. Selef Dönemi:

Selef Akaidine dair İmam Ebû Hanîfe (öl. 150/ 767) nin el-Fıkhu'1-ekber isimli akaid risalesinin baş­lıca konularım şöyle sıralayabiliriz:

Allah Taâlâ’nın zatı, tevhidi ve fiilî sıfatları, Kelâmullâh-Kur'an, kaza-kader, iman-küfür meselesi.

Peygamberlerin ismeti, zelle ve hataları, pey­gamberlerden sonra insanların en faziletlileri.

Büyük günah işleyen kimsenin durumu, kâfir ol­madıkça günahkâr bir müminin arkasında namaz kı­lınabileceği ve böyle bir kişiyi Allah’ın affedebilece­ği.

Mucize, keramet ve istidrâc, Allah’ın ahirette gö­rülmesi, iman, islâm, şefaat, ahiret ahvaliyle ilgili konular ve diğer bazı meseleler. 847


2. Mütekaddimîn Dönemi:

Mütekaddimin döneminden itibaren kelâm kitap­ları, varlık ve bilgi konusunun ele alındığı giriş kıs­mı, ilâhiyyât, nübüvvât ve sem'iyyât bölümleri ile, imamet bahsinin yer aldığı bir hatimeyi ihtiva et­miştir. Biz burada örnek olarak Cüveynî (öl. 478/ 1085) nin Kitâbu'l îrşâd'ının muhtevasını vereceğiz.



a.Giriş: Nazar bahsi, ilmin hakikati.

b.Birinci bölüm (İlâhiyyât): Allanın varlığı, sı­fatları, ru'yetullah, kader, irade, istitâat, ta'dil ve tecvîr, salâlvaslah.

b. İkinci bölüm (nübüvvât): Nübüvvetin isbatı, peygamberimizin nübüvveti, Kur'anın mucize oluşu vb.

d. Üçüncü bölüm (Sem'iyyât): Ahîret ahvali, isimler, hükümler, mürtekib-i kebîre, şefaat, tevbe.

e. Hatime: İmamet konusu. 848

3. Müteahhirîn Dönemi:




a. Gazzâlî:

Gazzâlî (öl. 505/1111) ye ait el-İktisâd fi'1-İ'tikâd isimli eserin muhtevası şöyledir:

Girişte kelâm ilminin önemi, hükmü ve deliller ele alınmış, daha sonra Allahın zatı, varlığı, görül­mesi, zâti ve sübûtî sıfatları, fiilleri, Hz. Muhammedin nübüvvetinin isbatı, ahiret ve ahvali ile ilgili meseleler, imamet bahsi ve tekfir vacip olan fırka­lar, konuları işlenmiştir. 849

b. Felsefe İle M Eze E D İlin İş Kelâm Dönemi:

Bu döneme örnek olarak Eş'arilerden Fahruddîn Râzî (öl. 606/1210) nin, Mâtürîdîlerden de Nûreddîn, Sâbûnî (öl. 580/1184) nin birer eserinin muhtevası­nı vereceğiz. 850


1) el-Muhassal, Fahruddîn Râzî:

Girişte bilgi, delil, istidlal, varlık konuları.

Allahın varlığı, selbî ve sübûtî sıfatları, ru'yetul­lah, fiillerin meydana gelişi (irade, kaza, kader), peygamberlik, mucize, peygamberlerin masum oluşu, kerametler, öldükten sonra diriltilme, isimler ve hükümler (iman, küfür, büyük günah) ve imamet, 851

2) el-Bidâye, Sâbûnî:

Bilgi edinme yollan, âlemin hudûsu, Aîlahın var­lığı, birliği, tenzihi, sıfatlan, isim-müsemmâ, Allanın dengi ve benzen olmadığı, kelâm sıfatının ezelî oluşu, tekvîn-mükevven, ru'yetullah, irade.

Peygamberlerin varlığını isbat, Hz. Muhammedin nübüvvetinin isbatı, mucize, peygamberliğin özellikleri, kerametler, imamet.

Ta'dîl, tecvîr (irade, kaza, kader) bahisleri, istıtaat, kulların fiillerinin yaratılması, tevlîd, teklif, aslah, rızık, ecel, hidayet-dalâlet.

Büyük günah işleyenin durumu, iman, islâm, ahiret ve ahvali, suâl, kabir azabı, haşr, mizan, sı­rat, cennet, cehennem. 852

c. Şerh Ve Derlemecilik Dönemi:

Bu döneme ait olarak Teftâzânî (öl. 793/1390) nin Şerhu'l-akâidinin muhtevası ise şöyledir:

Dinî hükümler, ilimler, kelâm ilmi, eşyanın ha­kikati, bilgi, kâinat ve maddenin mahiyeti (a'yân-a' râz)

Allaha iman, Allanın sıfatları, kelâm-Kur'an, tekvin, ru'yetullah, irade, halk-kesb, istitâat, teklîfu mâ lâ yutak, ecel, rızık, aslah, hidayet-dalâlet.

Ahirete iman, kabir hayatı, suâl, ba's, mîzân, havz, sırat, cennet, cehennem, kebîre, afv, şefaat, iman, artması ve eksilmesi, saadet ve şekavet.

Peygamberlere iman, Mucize, peygamberlerin sayısı, meleklere iman, kitaplara iman, mirâc, kera­met.

İmamet ve buna bağlı meseleler.

Diğer konular: Sahabeyi hayırla anma, aşere-i mübeşşere, mest üzerine mesh, nebizin helâl oluşu, küfür, ye's-emn, deccâl, ye'cûc-me'cûc, ictihâd. 853


4. Yeni İlmi Kelâm Dönemi:

Bu dönemde eski an'aneye bağlı kalınarak yazıl­mış eserlerin muhtevası öncekilerden farklılık arzetmez, onların bir tekrarı durumundadır. Biz burada İzmirli İsmail Hakkı (1869-1946) nın Yeni İlm-i Ke­lâm adlı iki cildlik eserinin muhtevasını vereceğiz. İzmirli bu eserinde, nübüvvât, sem'iyyât ve imamet bahislerine yer vermemiştir. Belki o, bu konuları sonraki cildlerde ele alacaktı.

Eserin birinci cildi, giriş mahiyetinde olup şu konuları içine alır: Şer'î hükümler, kaynakları ve bilgi bahsi. İslâmî ilimlerin tedvin edilişi, itikadı mezheplerin temel görüşleri. İslâm felsefecileri, mutasavvife, batıniyye ve yaşayan fırkalar, fıkıh mez­hepleri, ilk prensipler (ayniyet, sebeb vs.), vücûd ve zât, madde, hayat, ruh.

İkinci cildte ise, İlahiyat bahisleri yer alır: Allah’ın varlığını isbat eden deliller (kelâmciların, eski ve yeni filozofların delilleri), materyalizm ve poziti­vizmin tenkidi, tenzihi sıfatlar, tevhid, sübûtî sıfat­lar, fiilî sıfatlar, mutasavvıflarda tevhid, hidayet-dalâlet, kader, rızık, ecel. 854



Yüklə 1,4 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   8   9   10   11   12   13   14   15   ...   19




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin