İslam da Kadın Yazar Bahri akyol



Yüklə 1,2 Mb.
səhifə8/31
tarix20.11.2017
ölçüsü1,2 Mb.
#32402
1   ...   4   5   6   7   8   9   10   11   ...   31

DOĞADA KADIN


Birinci nokta üzerinde daha fazla durmaya gerek olmadığı kanısındayım. Bu mevzuda biraz da olsa mütalaada bulunmuş olanlar kadınla erkek arasındaki yegane farklılığın cinsel uzuvlar olmadığını pek âlâ bilirler. Tartışılması gereken nokta, söz konusu diğer farklılıkların kadın-erkek hak ve görevlerini de etkileyip etkilemediği meselesidir.

Avrupalı araştırmacı ve bilim adamları birinci noktayı yeterince ifade etmişlerdir. Biyolojik, psikolojik ve sosyolojik sahalarda mezkur bilim adamları ve araştırmacıların göstermiş olduğu dikkat, bu konuda hiçbir şüpheye yer bırakmamaktadır. Söz konusu bilim adamlarının ihmal etmiş olduğu nokta, bu farklılıkların ailevi hak ve görevlerin belirlenmesinde etkin olduğu, dolayısıyla de kadınla erkeğe yekdiğeriyle “benzer olmayan” bir konum kazandırdığıdır.

Dünyaca ünlü Fransız biyolog, cerrah ve fizyolog Alexis Carrel, “İnsan Denen Meçhul” adlı nefis eserinde bir iki noktayı da itiraf eder. Yani hem “kadınla erkeğin Yaratılış kanunu gerçi farklı yapılarda yaratılmış olduklarını söyle ve hem de bu farklılıkların onların görev ve haklarını da farklı kıldığını vurgular.

Söz konusu araştırmacı, kitabının “Cinsel Münasebetler ve Üreme” başlıklı bölümünde şöyle der: “Testiz ve yumurtalığın fevkalade önemli ve geniş bir faaliyet alanı vardır. Evvela erkek veya dişi hücreler (sperma ve ovarıum9) üretirler ki bu ikisinin birleşmesiyle yeni bir insan meydana gelir. Öte yandan bunun yanında, canlının dokularında, endam ve bilincinde onun cinsi özelliklerini açığa çıkaracak cinsiyet hormonları salgılar ve bu hormonları doğrudan kana geçirirler. Aynı şekilde, insan vücudunun bütün faaliyetlerine hız kazandırırlar. Örneğin erkek üreme hücrelerini üreten tesislerinin salgıladığı erkeklik cinsiyet hormonları testosteron- heyecan, hareket, şiddet ve sert davranışlara sebep olur. Dişi hücrelerin üretildiği yumurtalık da buna benzer faaliyetler gösterir ve kadının tüm vücudunu etkiler.

“...Kadınla erkek arasında var olan farklılıklar sadece bu ikisinin değişik cinsel endamlara sahip olmasından, kadının yumurtalık taşıması, doğum yapabilmesi ve bunlara mahsus eğitim ve öğretim yöntemiyle donanmış olmasından kaynaklanmamaktadır. Bilakis, bu farklılıklar, üreme organları tarafından salgılanan birtakım kimyasal maddelerin kanda meydana getirmiş olduğu etkilerden kaynaklanan derin bir sebebin doğurduğu sonuçlardır.”

“İşte bu temel ve asli noktaya ehemmiyet verilmemiş olması sebebiyledir ki, kadın hakları savunucuları her iki -erkek ve kadın cinsin de aynı eğitim ve öğretime tabi tutulalabileceği, aynı mesleklerde çalışabileceği, ikisine de aynı yetki ve görevlerin verilebileceğini sanmaktadırlar. Halbuki kadın, pek çok açıdan erkekle farklı bir yaratılıştadır. Vücudunun tek tek bütün hücreleri, duyu organları, faaliyet sistemleri (özellikle sinir sistemi) her şeyi ile ayrı özellikler taşır. Fizyoloji kuralları da gezegenler sistemi kuralları gibi katı ve değişmezdir. İnsani isteklerin bu kuralları değiştirilebilmesi veya etkileyebilmesi mümkün değildir. Onları olduğu gibi kabullenmek zorundayız. Kadınlar tabiatın kendilerine verdiği mahsus mizaç ve tıynetleri doğrultusunda hareket etmeli, erkekleri körü körüne taklide çalışmamalıdırlar. İnsanlığın tekamülü yolunda onlara yüklenmiş olan görev erkeklerin bu sahadaki vazifelerinden çok daha önemlidir. Bu cihetle görevlerini ihmal etmemeli, lakayt davranmamalıdır.”

A. Carrel, dişi ve erkek döllenme hücrelerinin meydana gelişi ve onların birleşmesi üzerine geniş açıklamalarda bulunduktan sonra dişinin varlığının, erkeğin varlığının tersine üreme için zaruri olduğuna değinmekte. Hamileliğin kadının ruhu ve vücudunu tamamlayan bir hadise olduğunu söyleyerek sözlerini şöyle noktalamaktadır: “Genç erkekler için uygun görüp münasip karşıladığımız eğitim, öğretim, düşünce, hayat tarzı, hedef ve ideallerin genç kızlarımız için de normal karşılanması gerektiği yanlışına düşmemek gerekir. Eğitim ve öğretim uzmanlarımız kadınla erkeğin fiziki ve psikolojik cinsel farklılıklarını göz önünde bulundurmalı ve her birinin kendi durumuna münasip doğal vazifesi olduğunu hatırlamalıdırlar. Bu temel noktaya gösterilecek dikkat, medeniyetimizin geleceği için son derece hayati ehemmiyete haizdir.”

Görüldüğü gibi bu tanınmış bilim adamı hem kadınla erkeğin yaratılış itibariyle farklı olduğunu hatırlatmakta, hem de bu farklılıkların görev ve haklar açısından da onlara farklı konumlar getirdiğini vurgulamaktadır.

Kadınla erkeğin farklılıklarına gelecek bölümde daha etraflıca değinecek ve bilim adamlarının bu konudaki görüşlerini aktaracağız. Kadın-erkek ikilisinin hangi sahalarda “benzer yetenek ve ihtiyaçlara” sahip olduğunu ve buna binaen “benzer haklar” taşımaları gerektiğini; keza hangi alanlarda “benzer durumda” olmadıklarını ve dolayısıyla de “benzer olmayan, farklı hak ve görevler” sahip olmaları lazım geldiğini işlemeye çalışacağız.

7. BÖLÜM


KADINLA ERKEĞİN FARKLARI(I)

Kadınla erkeğin farkları... Amma da saçma bir laf!... Öyle anlaşılıyor ki 20. yüzyılın ikinci yarısını geride bıraktığımız şu sıralarda ortaçağ düşüncesi taşıya ve kadınla erkeğin farklı olduğu yolundaki köhne inançlara hâlâ zihinlerinde yer verip böyle “farklılık”ın gerçekten var olduğunu zannedenler var köşe bucakta... Böyleleri “aşağılık tür” sayılan kadının tam bir insan değil, “eksik bir insan” olduğu, hayvanla insan arası bir yaratık sayıldığı, hür ve bağımsız bir hayat sürmeye layık olmadığı, erkeğin velayet ve himayesi altında yaşaması gerektiği inancındadırlar herhalde... Halbuki günümüzde bu laflar çoktan eskimiş, geçerliliğini yitirmiş ve bütün bunların, erkeğin kadına tasallutta bulunduğu “zorbalık dönemi”nde uydurulmuş safsatalar olduğu anlaşılmıştır. Kaldı ki, gerçeğin bunun tam tersi olduğu ve kadının üstün, erkeğin ise aşağılık ve “eksik” bir insan türü olduğu da açığa çıkmıştır!...

Evet... Meseleye böyle yaklaşanlar olacaktır; onlara, “Hayır efendim!” diyor ve ekliyoruz: Bilim ve tekniğin şaşırtıcı ilerlemeler kaydettiği 20. yüzyılda kadınla erkek arasındaki farklar daha iyi anlaşılmış ve daha belirgin bir şekilde ifadesini bulmuştur. Bu bir uydurmaca değil, bilimsel hakikatlerden ibarettir! Ancak söz konusu farklılıkların, kadın veya erkeğin yekdiğerine üstünlüğü, birinin diğerinden daha aşağı ve “eksik” bir seviyede bulunduğu yolundaki iddialarla da hiç bir alakası yoktur. Yaratılış kanunu bu farklılıklarla apayrı bir maksat gütmüş ve her şeyden önce kadınla erkeğin ailevi bağlarını güçlendirerek bu ikisi arasında sağlam bir “vahdet” temeli oluşturmak istemiştir. Yaratılış kanunu, kadınla erkek arasında bizzat taksim etmiş olmak gayesiyle bu farklılıkları meydana getirmiştir. yaratılış kanununun kadınla erkeği farklı durumlarda yaratılmış olmasında; bir vücudun organlarını farklı yaratmış olmasına benzer bir gaye ve hedef söz konusudur. Nitekim yaratılış kanunu el, ayak, göz, kulak ve omurga sistemi... vb. organların her birini kendinde has özelliklerle yaratmışsa bunun, söz konusu organlar arasında ayırım gözettiği ve birini kayırıp diğerini göz ardı ettiği şeklinde açıklanamayacağı ortadadır.


Yüklə 1,2 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   4   5   6   7   8   9   10   11   ...   31




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin