İslam da Kadın Yazar Bahri akyol


BAĞIMSIZLIK MI, BATI TAKLİTÇİLİĞİ Mİ ?



Yüklə 1,2 Mb.
səhifə2/31
tarix20.11.2017
ölçüsü1,2 Mb.
#32402
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   31

BAĞIMSIZLIK MI, BATI TAKLİTÇİLİĞİ Mİ ?


Meseleden habersiz bulunan bazıları batılıların aile münasebetlerini de, ulaşım ,trafik, yeraltı boru tesisatları ve elektrik meselelerin olduğu gibi yıllar öncesinden beri en mükemmel şekliyle çözüme kavuşturmuş olduğunu sanmaktadırlar. Bu nedenle de bir an önce batılıları taklit etmemiz gerektiği zannına kapılmaktadırlar. Bu gerçekten esef vericidir.

Bütünüyle zan ve ham bir hayaldir. Onlar bu konuda bizden çok daha kötü durumda ve çok daha perişan bir vaziyettedirler. Akl-ı selim sahiplerinin feryatları bizimkilerden çok daha yüksektir. Kadına okuma ve tahsili meselesi diğer meseleler de dışında bizden daha kötü bir vaziyettedirler, aile saadeti bizdekinin çok altındadır.



TARİHİN ZORLAYIŞI

Bu mevzuda kimileri daha farklı bir zan taşırlar. Onlara göre aile münasebetlerinde meydana gelen gevşeme ve mevcut aile düzeninin fesada ve bozulmaya yüz tutmuş olması kadın özgürlüğünün tabii bir sonucudur. Kadın özgürlüğü de ilim ve medeniyetin gelişmesinin ve teknolojik hayat tarzının kaçınılmaz neticesidir. Yani “tarihin zorlayışı”dır. Binaenaleyh düne kadar var olan ailevi saadeti ve aile içi huzuru tamamen unutmak ve aile yapısındaki bu bozukluk ve düzensizliklere katlanmaktan başka çare yoktur.

Bu son derece dar ve sathi bir görüştür. Evet teknolojik yaşamın aile münasebetlerini ister istemez ister istemez etkilemiş ve etkilemekte olduğu doğrudur. Ancak, Avrupa toplumunda aile münasebetlerinin alt-üst olmasına yol açan unsurlar bunlar değil, iki başka sebeptir.

Bunlardan birincisi, bir asır öncesine kadar Avrupa’da kadın konusunda geçerli olan yanlış, zalimane ve cahilane örf,adet ve kanunların varlığıdır. Örneğin batı toplumunda 19. yüzyılın sonları ve 20. yüzyılın başlarına rastlayan yakın bir tarihe kadar mülkiyet hakkından mahrum idi.

İkinci sebep, kadın haklarına düzen vermek ve kadının konumunu düzeltmek isteyenlerin, bugün bizdeki bazı sözde aydınların gittiği yoldan gitmiş olmasıdır. Kırk maddelik tasarı bunun bir örneğidir; zavallı kadının kaşını düzeltelim derken gözünü çıkardılar. Bu kargaşa ve düzensizliğin asıl sorumlusu teknolojik hayat şartlarından ziyade dünkü Avrupalının o eski despot kanun ve gelenekleriyle,bugünkü Avrupalının “yeni reform”ve sözde ıslahatlarıdır. Binaenaleyh biz Müslüman doğu halkı, ille de onların gittiği yoldan gitmek ve onların yuvarlandığı her lağıma, bir marifetmiş gibi mutlaka yuvarlanmak zorunda değiliz. Batı hayat tarzına çok dikkatle yaklaşmamız gerekir. Evet, Avrupalının müspet gelişmelerinden, ilim, teknik ve sanayisinden faydalanmalı, taktire şayan bazı içtimai davranış ve kurallarını iktibas etmeliyiz. Ancak, batılının bizzat kendisini binlerce derde müptela edip perişanlığına bir takım örf, adet ve kurallarından da cidden uzak durmamız gerekir. (Nitekim İran medeni kanunları ve aile münasebetlerini değiştirerek bunları Avrupa’dakine benzetmeğe çalışma yolundaki girişimler de bunlardan birisidir.)


  1. BİZ VE ANAYASA

Toplumun ocağını söndürecek bu yıkıcı öneri ve tasarıların ruhi, tabii ve içtimai gereklere aykırı olduğu şöyle dursun, daha sonra teferruatlarıyla açıklayacağımız üzere, bunların anayasaya ne derece uygun olduğu hiç düşünüldü mü? Bir yandan anayasa İslam ahkamına ters düşen kanunların meşru ve geçerli olamayacağını vurgulamakta, bu tur kanun tasarılarının meclise giremeyeceğini söylemekte; diğer taraftan mezkur öneri maddelerinin çoğunun İslam ahkamına aykırı olduğu apaçık görülmektedir.

Bizim garbzedelerin (batı çarpılmışları) körü körüne taklit ettiği batılılar da kendi anayasalarını böylesine oyuncak haline getirip ayaklar altına alıyorlar mı acaba?

Din şöyle dursun, her ülkenin anayasa ası da ülkenin tüm insanları için muhterem değil midir?Bu durumda İran anayasası da tüm İran halkınca muhteremdir elbette. Mahut seminerlerle, anketler düzenleyip çizelgeler yayınlamakla ve delegelerin oturup kalkmasıyla anayasa çiğnenebilir mi?

İRAN TOPLUMUNUN DİNİ DUYGULARI

Öneri maddelerinin kusurları ve açıkça anayasaya aykırı oldukları hususunu bir kenara bıraktığımızı düşünsek de, halkımızın dini duygularına ne demeli? Her şeyi inkar edebilirsiniz, fakat İran milletinin psikolojisine hükmeden en güçlü duygunun İslam dan kaynaklanan dini duygular olduğunu inkar etmek mümkün müdür? Her şeyi inkar edip her türlü laubalilik her-ü merciden yana olan istisnai bir azınlığın dışında, İran halkının çoğunluğu İslam’a bağlı ve dinin hükümlerine sadıktır.

Kimilerinin öne sürmüş olduğu tahminlerin tersine, okuma ve tahsil, bu milletle İslam arasına ayrılık düşüremedi. Bilakis sıhhatli dini tebliğlerin az, sömürü maksatlı din düşmanlığı yolunda yapılan propagandaların ise alabildiğine yoğun olmasına rağmen tahsilli kesim arasında İslam’a duyulan eğilim günden güne artmaktadır.

O halde mezkur kanunların, ister istemez mevcut olan bu ruhi ve psikolojik ortamla nasıl uyum sağlayacağını sormak yerinde olmayacak mıdır? Farz edin ki bir kadın herhangi bir ihtilaf yada ani bir öfkeyle mahkemeye müracaat edip boşanma davası açıyor ve kocası rıza göstermediği halde sırf mahkeme kararına dayanarak ondan boşanıp başka bir erkekle evleniyor. Yeni eşler, kanuni açıdan karı koca sayılıyor olmalarına rağmen dini açıdan vicdanlarının derinliğinde birbirlerini yabancı görmekte; ilişkilerini gayri meşru, çocuklarını zina zade ve kendilerini dinen idama mustehak bulmaktadırlar. Bu durumda psikolojik açıdan ne kadar rahatsız edici bir konuma düşeceklerini tahmin etmek zor olmasa gerek. Dindar akrabalar ve yakın dostlarının onlara ve evlatlarına hangi gözle bakacağı ortada. Bir kanunu kaldırıp yerine başka bir kanun koymakla insanların dini duygu ve vicdanlarını değiştiremezsiniz ki!... Halkımızın çoğunluğu, vicdanında dini duygular taşır... Yurtdışından bir hukuk ve psikoloji uzmanı getirttirip kendi siyle müşaverede bulunsanız ve biz şöyle bir kanun çıkarmak istiyoruz, fakat halkımın çoğunluğunun psikolojik durumu şundan ibaret deseniz, bu durumda mevcut şartlara rağmen o kanuna evet diyecek midir? Böyle bir girişimin binlerce sosyal ve psikolojik bozukluklara sebep olacağını söylemeyecek midir? Doğuracağı yan etkiler açısından bu tür kanunları cezai kanunlarla mukayese yoluna gitmek son derece yanlıştır. Bu iki tür kanun arsında yerden göye kadar fark vardır. Cezai hükümlerin değiştirilmesi veya kaldırılması neticesinde meydana gelecek sarsıntılar toplumun belli bir kesimine yöneliktir ve sadece sapık insanlara cüret kazandırır. Karı-koca ve evlatla ilgili aile münasebetlerini düzenleyen kanunlarsa fertlerin şahsi ve özel yaşantılarını ilgilendirir ki bu durum da doğrudan doğruya her ferdin şahsi dini duygularıyla çatışmaya girecektir. Bu tür kanunlar ya dini nüfuz ve vicdanın galebe çalmasıyla etkisiz hale gelip fiilen uygulama dışı kalacak ve neticede doğuracağı rahatsızlıklar sebebiyle ister istemez resmen iptal edilecektir ya da öldürücü bir takım psikolojik iç çekişme ve buhranlardan sonra dini duygu ve gücü zayıflatacaktır.



  1. BÖLÜM

GÖRÜCÜLÜK VE NİŞANLILIK

Kırk Maddelik kanun tasarılarıyla ilgili bahsime, bu tasarıda başlangıç olarak seçilen konuyla başlıyorum. Mezkur tasarıda “Medeni Kanun”da ki sıralamaya binaen önce “Elçilik ve Nişanlılık” meselesi alınmıştır. Mevcut medeni kanunda yer alan elçilik ve nişanlılıkla ilgili maddeler doğrudan doğruya İslami kanunlar olmaması, yani bunların çoğunda İslam’ın açık bir emri bulunmaması ve medeni kanunda bu hususta yer alan hükümlerin genel İslamı kurallardan çıkarılmış zımni neticelerden ibaret olması hasebiyle kendimizi mevcut medeni kanunun müdafaasıyla mükellef görmüyoruz. Bu nedenle tasarıyı sunanın görüşleriyle ilgili teferruatların tartışmasına girmiyoruz. Kaldı ki kanun teklifinde şahıs fahiş hatalar yapmış, konuyla ilgili birkaç basit maddeyi dahi doğru bir şekilde idrak edebilmekten aciz olduğunu göstermiştir.

Ancak burada iki noktaya değinmenin zaruri olduğu inancındayız:

ERKEĞİN GÖRÜCÜLÜĞE GİTMESİ KADINA HAKARET MİDİR?

1- Tasarı sahibi şöyle diyor: “Kanun koyucumuz hatta şu birkaç mahdut medde de (nişanlılık ve görücülükle ilgili maddelerde) dahi erkeğin asıl, kadının fer (yan unsur) olduğu yolundaki gerici ve insanlık dışı noktayı unutmamış. Mezkur düşünce tarzına binaen, nikah ve boşanma mevzuunda ki kanunun ilk maddesi olan 1034. Maddeyi şöyle düzenlemiş:

Madde: 1034- Nikahı engelleyici sebepler taşımayan her kadına, görücülüğe gidilebilir.

Görüldüğü gibi hiçbir gerekçe ve zaruret beyanında bulunulmaksızın bu kanun maddesinde evlilik “erkek için kadın alma” şeklinde ifade edilmiş. Erkek, bir müşteri ve alıcı sıfatıyla telakki edilmiş, buna karşılık kadın bir çeşit mal ve meta olarak gösterilmiştir. Sosyal kanunlarda bu tür tabirlere yer verilmesi, gayet kötü ve tatsız psikolojik etkilere yol açar. Özellikle evlilik mevzuuyla ilgili kanunlarda bu tür tabirlerin geçmiş olması kadın-erkek ilişkilerini etkilemekte, erkeğe “malikiyet” ve “efendilik” jesti kazandırırken kadını “mülk” ve “köle” mesabesine indirmektedir.”

Kanun teklifinde bulunan zat, bu dakik (!) psikolojik tespitten sonra kendi önerisi olan kanunu ileri sürmekte. Bu kanunda, elçiliğin tek taraflı olmaması ve “kadın alma” gibi bir anlam çağrıştırmaması için bunun hem erkeğe, hem kadına taalluk eden bir vazife şeklinde geçmesi gerektiğini önermekte. Böylece evlilikte sadece “kadın alma” hakkına da yer verilmiş, veya en azından kadın veya erkek alma gibi bir anlamdan kurtulmuş olunacağını söylemektedir. Zira kanunda “kadın almak” gibi bir tabir kullanılır veya görücülüğe gitme görevinin erkeğe ait olduğunu söylersek kadının haysiyetini aşağılamış ve onu satın alınabilen bir mal konumuna düşürmüş oluruz.

ERKEĞİN İÇGÜDÜSÜ TALEP VE İHTİYAÇ, KADININ İÇGÜDÜSÜ İSE NAZ VE CİLVEDİR.


Tasarı yazarının düştüğü büyük hatalardan biri işte budur; nitekim bu hata mehir ve nafakanın -kanunen- kaldırılmasının önerilmesine yol açmıştır. Yeri geldiğinde bu iki konu -mehir ve nafaka- üzerinde etraflıca duracağız.

Öteden beri bir gelenek halinde süre gelen “erkeğin kadına görücülüğe gitmesi” ve ona evlenme teklifinde bulunması hadisesi, kadının izzet ve haysiyetini koruma yolunda düşünülmüş fevkalade musibet bir tedbirdir. Tabiat erkeği talep, istek ve aşkın; kadını ise istenilme sevilmenin mahzarı şeklinde yaratmış, kadına çiçek, erkeğe bülbül; kadına mum, erkeğe ise pervane konumu kazandırmıştır. Erkeğe ihtiyaç ve talep, kadına ise naz ve cilve gibi bir içgüdü vermiş olması, yaratılış nizamının öngördüğü fevkalade yerinde ve bilgice bir tedbirdir. Erkeğin fiziki kuvveti karşısında kadının fiziki zaafı böylece telafi edilmiş olmaktadır.

Erkek peşinde koşmak kadının izzet ve haysiyetine aykırıdır. Bir kadına görücülüğe gidip ondan red cevabı almak, daha sonra daha sonra bir diğerine evlenme teklifinde bulunup yine reddedilmek ve kendisiyle evlenmeyi kabul edecek bir kadın buluncaya kadar da bunu sürdürmek erkeğin katlanabileceği bir iştir. Fakat maşukluk ve sevgililik konumunu koruyarak erkeğin ilgi ve takdirini kazanıp kalbini fethetme yoluyla onun baştan başa bütün varlığına işlemek isteyen kadın için bir erkeğe evlenme teklifinde bulunmak ve ondan red cevabı alınca da bir başka erkeğe gitmek dayanılır olmadığı gibi tabiatına da aykırıdır.

Amerikanlı tanınmış düşünür “Will James”e göre kadınların utancı ve incelik taşıyan bir tavırla erkekten sakınması bir içgüdü değildir; fakat Havva’nın kızları tarih boyunca, izzet ve saygınlıklarını koruyabilmelerinin, erkeğin peşinden gitmeme, kendilerini küçük düşürmeme ve erkekten uzak durmaya bağlı olduğunu anlamışlar. Kadınlar, tarih boyunca elde etmiş oldukları bu tecrübeyi kızlarına da aktarmışlar.

İnsanoğluna mahsus bir durum değildir bu, hayvanlarda böyledir. Erkek kendisini, karşı cinsten olan dişiye karşı daima muhtaç ve tutkun göstermekle görevlendirilmiştir. Dişiye verilen görev ise zariflik ve güzelliğiyle, çekingen davranışları ve kendisine muhtaç olmadığını ince tavırlarıyla haşin karşı cinsin gönlünü fethetmek, kalbine giden yoldan geçerek onu kendi rızasıyla hizmetine almaktır.


Yüklə 1,2 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   31




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin