HER ON İNGİLİZDEN BİRİ...
İttilaat gazetesinin “Her on İngiliz’den biri piç...” başlıklı 25.9.1318 tarihli sayısında şöyle yazar:”...Londra -Roster-16 December-Fransa Haber Ajansı: Londra belediye doktoru sn. dr. A. Scott’un raporunda kaydı geçen bilgilere göre geçen yıl zarfında Londra’daki doğum vakıalarında dünyaya gelen her on bebekten biri gayri meşruydu. Dr. Scott, gayri meşru doğumların her geçen gün daha da artmakta olduğunu ve 1957’de 33.838 olarak kaydedilen gayri meşru bebek sayısının bir yıl içinde 53.433’e yükseldiğini belirtti.”
İngilizler, Sayın Russel’in önerisinin kanunlaşmasını beklemeden bu meseleyi de kendilerine has yöntemlerle hallettiler bile!...
ÇOK KADINLI EVLİLİĞE HAYIR, EŞCİNSELLİĞE EVET Mİ?!
Gelelim İngiliz hükümetine.... İngiliz hükümeti, Russell’in önerisinin tam tersini yaptı. Kadın hakları için bir şeyler yapıp bekar kadınlar konusunda erkeklere meşru mesuliyetler yükleyeceği yerde, kadınların durumunu daha da zorlaştırarak onların erkeklerden iyice mahrum kalmasına yol açtı. Geçtiğimiz hafta “eşcinsellik kanunu” nu resmen onayladı!... 14,4,1346 tarihli İttilaat gazetesi bu haberi şöyle veriyordu: “Londra -B. Britanya Avam Kamarası sekiz saat süren bir tartışmadan sonrada “eşcinsellik” konusundaki kanun tasarısını resmen onaylayarak Lordlar Karaması’na gönderdi.”
Aynı gazete, on gün sonra, yani 24,4,1346 tarihli sayısında şöyle diyordu: “İngiltere Lordlar Kamarası, ikinci tur görüşmelerden sonra “eşcinsellik kanununu” onayladı. Daha önce Avam Kamarası’nca da onaylanmış bulunan mezkur kanun tasarısı yakındı Britanya Kralcesi 2. Elizabeth’in de onayından geçerek resmen yürürlüğe girecek.”!!!
Evet...Halihazırda İngiltere’de birden fazla kadınla evlenmek yasak. Fakat eşcinsellik yasak olmadığı gibi kanunun da himayesi altında!...
Daha da açıkça sı bu medeni (!) ve çağdaş, ileri (!) ülke halkının nazarında bir erkek, karısının hemcinslerinden birini ona kuma olarak getirecek olursa insanlık dışı bir davranışta bulunmuş olacağından, kanun ona bu izni vermemektedir. Fakat eğer kendi hemcinslerinden bir erkeği kuma olarak getirirse gayet onurlu ve insanlığa yaraşır bir şey yapmış olacaktır. 20. yüzyıl medeni erkeğine yakışır bir davranış örneği sergilemiş sayılacaktır!!! Başka bir deyişle İngiliz bilirkişi ve uzmanlarının vermiş olduğu fetvaya göre kadının kuması eğer bıyıklı ve sakallı olursa “kuma getirme”nin hiçbir sakıncası yoktur ve kadın bunu” hoş karşılamalıdır”!
“Batı dünyası ailevi ve cinsel meselelerini halletmiştir. Bizler de aynı çözüm yollarını bulmalı ve bu meseleyi halletmeliyiz” diyenlere ithaf olunur!
Bence, bunda şaşılacak hiçbir şey yok...
Ailevi ve cinsel meseleler mevzuunda batının izlemiş olduğu yol ve yöntemlerle bundan başka sonuçlara varılması beklenemezdi zaten... Asıl şaşırtıcı olanı, bundan başka sonuçlar elde etmeleri olurdu...
Beni asıl üzen nokta, bizimkilerin halidir....Bizim insanlarımızın bu taklitçiliği, bu denli batı hayranlığı ve kendi mantığını bunca rüzgara savurmuşluğu neden?...Gençlerimiz ve bugünkü tahsili kesimimizin olayları tahlil ve çözümleme yeteneği niçin bu kadar zayıf?...
Bu kadar kendini yitirmişlik, özünü kaybetmişlik, kendi özüne yabancılaşmışlık neden?...
Kendi avuncundaki şey inci olduğu halde, sırf dünyanın öbür ucundan birileri kalkıp da “inci değil, kof incir!” dedi diye çabucak inanıvererek kendi avuncundakini atıp; eloğlunun bir matahmış gibi göstermeye çakıştığı koflaşmış inciye “inci” diye hayranca koşmak neden?...
ERKEĞİN TABİATI GERÇEKTEN ÇOK KADINLILIĞA EĞİLİMLİ MİDİR?
Batılı sosyolog ve psikologlar arasındaki yaygın görüşün “Erkeğin birden fazla kadınla evliliğe eğilimli bir yaratılışa sahip olduğu ve tek kadınlı evliliğin erkeğin yaratılış ve mizacına aykırı bulunduğu” şeklinde olduğunu duymak pek çok okuyucuyu şaşırtacaktır şüphesiz.
Will Dorant-Felsefenin Lezzetleri adlı kitabının 91. sayfasında, cinsel açıdan günümüzdeki ahlaki bozukluklara değindikten sonra şöyle diyor: “Şüphesiz, bunların pek çoğu, çeşitliliğe karşı duyduğumuz “ıslahı tabiatı gereği tek kadınla yetinememektedir.”
“...Erkek, yaratılışı itibariyle çok kadınlılığa eğilimlidir. Ancak çok güçlü ahlaki kayıtlar, yeterince fakirlik ve zor işlerde çalışma ve karısının sürekli onu kontrol edip gözaltında tutması erkeği tek kadınlı evlilikle yetinmeye mecbur bırakabilir....”
Zen-i Rüz dergisinin “Acaba erkek yaratılış itibariyle mi vefasızdır?” başlıklı 112. sayısında bakınız neler yazmakta: “Alman Profesör Sehmıt şöyle diyor:”...Tarih boyunca erkek daime vefasız, kadın da onun izleyicisi olmuştur. Hatta eldeki belgelere göre Ortaçağda da gençlerin %90’ı sırf sevgili değiştiriyor ve evli erkeklerin %50’sı eşlerini aldatıyordu. Tanınmış Amerikalı araştırmacı Robert Kienzy, kendi adıyla meşhur “Kienzy Raporu”nda şöyle yazar: “Amerikalı kadın ve erkekler, eşlerini aldatma konusunda diğer milletleri çoktan geride bırakmışlardır.” Kienzay’nin söz konusu raporunun başka bir yerinde de şöyle denilmekte: “Erkeğin tam tersine, kadın, aşk ve zevkte çeşitlilik aramaktan nefret eder, erkeğinin bazen sergilediği davranışları bir türlü anlayamaması da işte bundandır. Erkekse çeşitlilik aramayı bir nevi eğlence ve maceraperestlik telakki eder, kolayca baştan çıkar; onun nazarında önemli olan psikolojik ve hissi değil, cismi ve fiziki zevklerdir. Erkeklerin romantik ve hissi davranışları, fiziki zevke kavuşma fırsatı buluncaya kadardır...Ünlü bir doktor bir gün bana şöyle demişti: Erkeğin “poligam” -çok eşlilik ve çeşitliğe eğilimli-kadınsa “monogam” tek eşliğe eğilimli-oluşu gayet doğaldır. Zira erkek vücudunun ürettiği milyonlarca sperme hücresine karşılık kadın vücudu cinsel hazırlık döneminde sadece bir gamet bir gamet üretir. Kienzy teorisi bir yana dursun, “Erkeğin eşini aldatmaması pek mi zordur gerçekten?” Şeklinde bir soruyu kendimize yöneltmemiz hiç de fena olamaz herhalde... Fransız Hanry Do’montrelon bu soruya şöyle cevap vermekte: “Eşini aldatmamak erkek için zor değil, imkansız bir şeydir! Her kadın bir erkek için, her erkekse bütün kadınlarla yaşamak için yaratılmıştır. Erkeğin baştan çıkıp azarak eşini aldatması onun değil, baştan çıkma ve eşini aldatma faktörlerinin tamamını onun bünyesinde toplamış bulunan fıtrat ve yaratılışının suçudur.”
Aynı derginin 120. sayısında “Fransız usulü aşk ve evlilik” başlığı altında şu satırlar yer almakta: “Fransız eşler, aldatma ve ihanet meselesini kendi aralarında halletmiş, bunu birtakım şahsi ölçü ve sınırlara bağlamışlar. Erkek bu ölçüleri aşmaz ve bu sınırları çiğnemezse çapkınlığı hoş karşılanıyor. Bir erkek, azami iki yıllık bir karı-koca hayatından sonra yine de karısına sadık kalabilir yıllık bir karı-koca hayatından sonra yine de karısına sadık kalabilir mi? Şüphesiz, hayır! Zira bu erkeğin yaratılışına aykırı olur! Fakat kadınlar için durum bir ölçüde farklı; kadınların da bu farklılığı sezmiş olduklarını da sevinerek bitirtelim....Fransız bir koca eğer karısına ihanet edecek olursa karısı bundan şikayetçi olmuyor, sinirlenmiyor. Çünkü “kocam, sadece vücudunu başka bir kadına götürdü, ruhunu ve kalbini değil; ruhu ve duyguları benimle...” diyerek teselli buluyor kolaylıkla.”
Bundan birkaç yıl önce Keyhan gazetesi aynı konuda Dr.Russell “Lie” adlı bir Almak biyologun nazariyesini yayınlamış. Söz konusu nazariye İranlı yazarlar tarafından uzun süre yazılıp çizilerek hararetle tartışılmıştı. Dr. Russell Lie’ye göre erkeğin bir kadınla yetinmesi insan nesline bir ihanet sayılırdı, üstelik nicelik bakımından değil, niteliği itibariyle bir hıyanet! Zira erkeğin bir kadınla yetinmesi onun neslini zayıflatır. Oysa ki çok kadınlı evlilikte nesil daha da güçlenmekte, kuvvetlenmektedir.”
Erkeğin mizacı konusunda yapılan bu tanımlama bizce kesinlikle yanlış.... Mezkur müzekkerlere ilgili zeminde ilham veren unsur erkeğin gerçek mizacı ve tabiatı değil. Bu beyefendilerin sosyal muhitlerine hakim olan o güzel ortam ve durumlardı.
Tabii ki biz, psikolojik ve biyolojik açıdan kadınla erkeğin aynı yapıya sahip olduğunu iddia etmiyoruz asla. Bilakis bu ikisinin söz konusu zeminlerde yekdiğerinden farklı olduğuna, tabiatın bu farklılıkla birtakım amaçlar güttüğüne inanıyoruz. Bu cihetledir ki kadın-erkek eşitliğinin, bu ikisinin “benzer haklar sahip olduğu” yanlışına hizmet edecek bir bahane olarak kullanılmaması lazım geldiğine inanıyoruz.
Tek eşli evlilik hususunda da kadınla erkek kesinlikle farklı psikolojiler taşırlar; kadın, tabiatı gereği tek eşlidir. Çok eşlilik kadının mizaç ve psikolojisine ters ve aykırıdır. Nitekim kadının kocasından umduğu şeyler, nitelik itibariyle çok kocalı evlilik bağdaşmayacak türdendir.
Erkek ise “tabiatı itibarıyla tek kadınlı değildir, daha yerinde bir ifadeyle, çok kadınlılık, erkeğin mizacına aykırı değildir. Çok kadınlı evlilik, erkeğin kadından umduklarına aykırı düşecek, onunla bağdaşmayacak bir gerçeklik değildir.
Ancak biz, erkeğin mizacının “tek kadınlı evliliğe aykırı bir yapıda olduğu” görüşüne de katılmıyoruz. Keza biz “Erkeğin çeşitliliğe karşı beslediği ilgi (ıslah edilmez) dir” diyen, eşine sadık kalmanın erkek için imkansız olduğunu iddia ederek her kadının belli bir erkek, her erkeğinse bütün kadınlar için yaratıldığına inananların bu düşüncesini yanlış buluyor ve reddediyoruz.
Bizce erkeğe eşini aldatma gibi çirkin bir davranışı tabiat değil, içinde yaşadığı sosyal şartlar aşılar....Erkeğin sadakatsizliğini sorumlusu sosyal ortamdır, mizacı değil. Sadak atsızlık faktörlerini; bir yandan kadını erkeği kandırıp baştan çıkarmak için akla gelmedik oyun ve yöntemlere başvurmaya teşvik edip yabancı erkeklerin aklını çelme gayesiyle bin bir kılık ve hileyle ortaya sürerken, bir yandan da kanuni evliliğin yegane yolu tek eşliliktir, kanun birden fazla kadınla evliliğe izin vermez bahanesiyle evliliğe hazır ve evlenme ihtiyacı içinde bulunan yüz binlerce, hatta milyonlarca kadını meşru bir karı-koca hayatına sahip olma hakkında mahrum bırakarak erkekleri baştan çıkarma gayesiyle toplumun içine sürerek ortam hazırlar....
Batı gelenekleriyle tanışmadan önce İslami doğuda erkeklerin %90’ı gerçek anlamda tek eşli idiler. Ne birden fazla şer’i hanımları vardı, ne de metres ve dost tutarlardı....Müslüman ailelerin tamamına yakın bir kısmında tek eşit aile hayatı hakimdi.
Dostları ilə paylaş: |