UYUM MU, YOKSA MÜKEMMELLİK VEYA EKSİKLİK Mİ?
Hayretle karşıladığım hadiselerden biri de, kimilerinin kadın-erkek arasındaki fiziki ve ruhi yetenek farklılıklarını ısrarla kadının eksikliği, erkeğinse “mükemmel bir yaratılışa sahip oluşu “ şeklinde tanımlamalarım yaratılış nizamının da belli maslahatlara binaen kadını “eksik” yaratmış olduğu gibi bir imaj uyandırılmaya çalışmalarıdır.
Kadının “eksik” yaratılmış olduğu meselesi biz doğu milleti arasında söz konusu olmadan çok daha önce batılılar arasında gündeme gelmiştir. Batılılar, kadını aşağılama, küçümseme ve “noksan” telakki etme hususunda ona aşırı derecede zulmettiler. Bazen din ve kilise ağzından “kadın, kadın olduğu için utanmalıdır” denildi. Bazen de “kadın, saçı uzun ve aklı kısa olan yaratıktır”, “kadın, erkeğin ehilleştirdiği en son vahşi yaratıktır” ve “kadın, hayvanla insan arasındaki geçittir”... bu. vecizeler yakıştırdılar.
Daha da şaşırtıcı olanı bugün kimi batılıların 180 derecelik bir dönüş yaparak bir dereden su getirip erkeğin aşağılık, hor ve eksik; buna karşılık kadının üstün ve mükemmel tür olduğunu ispata kalkışmalarıdır.
Echlıe Montago’nun Zen-i Ruz dergisinde yayınlanan “Üstün Tür: Kadın” adlı kitabını okuyanlar, bu adamın, kadının erkekten daha üstün ve mükemmel bir yaratılışa sahip olduğunu ispatlayabilmek için ne saçmalıklar uydurduğunu bilirler. Bu kitap doğrudan doğruya birtakım tıbbi ve ruhi araştırmalarla bazı sosyal istatistikleri vermiş olduğundan, değerli bir eser sayılır. Ne var ki yazar bizzat sonuç çıkarmaya çalıştığı ve kitabının adından da kolayca anlaşılan “maksadı”nı haklı gösterme çabalarına giriştiği yerden itibaren bu kitabı bir “saçmalıklar yığını”na dönüştürmüştür. Oysa ki geçmişte kadını aşağılayarak küçümsemiş olan zihniyet; geçmişteki hatayı telafi etmek gayesiyle kadına mal etmeye çalıştığı eksiklik ve çirkinlikleri ondan alarak erkeğe yüklemeye çalışmış ve karayı kömürle silemeye kalkışmıştır.
Sahi; kadınla erkeğin farklılıklarını birinin üstünlüğü ve diğerinin “eksik”liği şeklinde yorumlamaya ve neticede bazen erkeğin, bazen de kadının tarafını tutmak zorunda kalmaya ne lüzum var?!...
Echlie Montago bir yandan kadını tür olarak üstün göstermeye çalışırken diğer yandan erkeğin elde ettiği üstünlük ve avantajların tabii değil, tarihi ve sosyal sebeplerden kaynaklanmış olduğunu ispata çalışmaktadır.
Sonuç olarak şunu söylemek gerekir: Kadınla erkek arasında var olan farklar birinin kemâli ve diğerinin eksikliği değil, bilakis, ikisi arasında kurulmuş bir denge ve “uyum”dan ibarettir. Yaratılış kanunu bu farklılıklarla kadınla erkek arasında daha fazla uyum sağlamayı ve bekar yaşamanın kendi tabiat ve yaratılışları ilkesine aykırı olduğu ve kesinlikle “birlikte ortak bir hayat sürdürmeleri için” yaratılmış bulunan iki tür arasında tam bir ahenk kurabilmeyi amaçlamıştır. Söz konusu farklılıklar üzerine geniş açıklamalarda bulunacağımız gelecek bölümde bu nokta daha iyi anlaşılacaktır.
EFLATUN’UN NAZARİYESİ
Bu, ilk defa yaşadığımız çağda gündeme gelmiş olan yeni bir mesele değil; en azından 2400 yıllık bir geçmişi var. Nitekim bu mesele, Eflatunun “Cumhuriyet” adlı kitabında da aynı şekilde geçer.
Eflatun tam bir sarahatle erkekle kadının benzer yeteneklere sahip olduğunu ileri sürer. Erkeklerin yüklenebileceği her vazifeyi kadının da yüklenebileceğini ve erkeğe verilen her hakkın pek âlâ kadına da verilebileceğini iddia eder.
Kadın konusunda 20. yüz yıl da ortaya atılan bütün yeni düşüncelere, hatta 20. yüzyıl insanına bile aşırı ve kabulü imkansız gelecek olan bütün nazariyelere Eflatunda rastlayabilirsiniz. Nitekim felsefe uzmanlarının bugün “felsefenin babası” şeklinde tanımladıkları bu düşünür hakkında hayrete kapılmalarına yol açan da onun bu görüşleridir.
Eflatun “Cumhuriyet”in beşinci bölümünde; “ortak kadın ve çocuklar; ırk ıslahı ve ideal bir nesil yetiştirilmesi için, bazı erkeklerle kadınların çocuk yapmasının önlenmesi, ancak belirli birtakım üstün niteliklere sahip kadınlarla erkeklere çocuk yapma hakkı tanınması gerektiği, çocukların aile dışındaki bir ortamda eğitilmesi ve kadınla erkeğin ancak gerekli gençlik enerjisine sahip oldukları dinamik yaşlarda çocuk yapmaya kalkışmaları gerektiği” hakkında konuşur.
Eflatuna göre erkekler nasıl savaş eğitimi görmekle yükümlü tutuluyorlarsa kadınlar da aynı vazifeyle yükümlü tutulmalıdır. Erkeklerin katıldığı bütün spor yarışmalarına kadınlar da katılmalıdır. Ancak Eflatun görüşlerinde, üzerinde durulması gereken iki nokta var. Birincisi, Eflatun ister fiziki, ister ruhi veya zeka açısından olsun, kadınların erkeklerden daha güçsüz olduğunu itiraf eder. Yani ikisinin yetenek açısından nitelikçe farklı olmadığını söylerse de, nicelikçe farklı olduklarını kabul eder. Eflatuna göre erkekte mevcut olan her yetenek kadında da vardır. Şu farkla ki, kadınlar bu yeteneklerde erkeklerden güçsüzdürler. Ancak bu durum kadınla erkeğin birbirinden farklı meşgaleler edinmesi zaruretini doğurmaz.
Nitekim Eflatun, kadının erkekten daha güçsüz ve zayıf olduğuna inandığından kendisinin erkek olarak dünyaya gelmiş olmasına şükreder ve şöyle der: “Tanrıya şükürler olsun; zira bir yunanlı olarak doğdum, başka bir ülkenin tebaası olarak değil; hür yarattı beni, köle olarak değil; erkek yarattı beni, kadın olarak değil.”
İkinci nokta Eflatunun neslin ıslahı, kadınla erkeğin yeteneklerinin eşit şekilde yetiştirilmesi, kadın ve çocukların ortak olusu... vb. kanunlarda söylediği sözlerin tümü, “yönetici sınıf bilge yöneticiler” veya “yönetici bilgeler”e mahsustur. Eflatun demokrasiye karşı aristokrasiden yanadır. Binaenaleyh Eflatunun yukarıda bahsi geçen görüşleri “aristokrat tabaka”ya mahsustur; aristokratlar dışındaki sınıflar içinse Eflatunun daha başka görüşleri olduğunu hatırlatalım.
Antikçağın Eflatundan sonra fikri sahada en tanınmış siması, onun öğrencisi olan Aristo’dur. Aristo “Siyaset” adlı eserinde kadın-erkek farklılığı konusundaki görüşlerini açıklar ve hocası Eflatunun bu mevzuuyla ilgili düşüncelerini şiddetle eleştirir. Aristo’ya göre kadın-erkek arasındaki fark sadece “nicel” değil, aynı zamanda “nitel” dir de! Aristo şöyle der: “kadınla erkek farklı yetenekler taşırlar; yaratılış kanununun bu ikisine tanımış olduğu hak ve yüklemiş olduğu vazifeler de pek çok sahada birbirinde” farklıdır.” Aristo’ya göre kadınla erkeğin ahlaki erdemleri bile çoğu zaman yekdiğeriyle farklılık arz eder. Mesela erkek için erdem ve fazilet sayılan bir huy ve davranış kadın için pek ala erdem sayılmayabilir. Ya da tersine; kadın içlin erdem olan bir davranışın erkek için erdem sayılmaması da pek ala mümkündür.
Antikçağda, Aristo’nun öne sürmüş olduğu görüşler, hocası Eflatunun görüşlerini çürüttü. Daha sonra gelen düşünürler Aristo’nun görüşlerini Eflatununkine tercih ettiler.
Dostları ilə paylaş: |