CENNET
Dünyada iken müminler, Allah’ın emirlerine uyup Salih ameller işledikleri için onlara mükâfat olarak cennet verilecektir. Bu ilahi adaletin tecellisidir ve Allah’ın fazlıdır, lütfudur.
Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyruluyor:
“İman edip, güzel işler yapanlara gelince imanları sebebiyle Rableri onları nimet dolu cennetlerde alt tarafından ırmaklar akan (saraylara) erdirir.”
(Yunus Suresi, 9)
Başka bir ayette;
“Orada onlar için diledikleri her şey var ve yanımızda fazlası da var.”
(Kaf Suresi, 35)
Cennet müminler için maddi ve manevi nimetlerin bulunduğu ebedi saadet yurdudur. Cennette verilecek en büyük nimet şüphesiz Allah’ı görmektir.
Peygamberimiz (S.A.V.) bir kudsi hadisinde; Allah Teâlâ’nın cennetliklere hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın işitmediği ve insanın kalbinden bile geçmeyen güzellikte nimetler hazırladığını haber vermiştir.
(Buhari, Müslim, Tirmizi)
KAZA VE KADERE İMAN
İmanın altıncı şartı kadere ve kazaya imandır.
Kader; Allah’ın, ezelden ebede kadar meydana gelecek olan her şeyin zamanını, mekânını, ne şekilde meydana geleceğini ezeli ilmiyle önceden bilmesi takdir ve tespit etmesi demektir. Bu durum Allah’ın ilim sıfatıyla ilgilidir. Kaderi ilahi bir sır ve program olarak kabul etmek lazımdır.
Kaza; Allah’ın, ezelden takdir ettiği şeylerin, zamanı geldiğinde takdire uygun bir şekilde meydana gelmesidir. Bu durum tekvin, yaratma sıfatıyla ilgilidir.
Kâinatta meydana gelmiş ve gelecek olan her şeyi yaratan Allah’tır. Hayr ve şer Allah’tandır sözünün anlamı şudur: İyilik ve kötülüğü yaratan Allah’tır.
Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulmaktadır:
“Allah her şeyin yaratıcısıdır.”
(Zümer Suresi, 62)
O’ndan başka bir yaratıcı yoktur. Dünya bir imtihan yeridir. Allah (C.C.) kullarına iyiyi kötüden ayırmak için, akıl ve cüzi irade vermiştir.
Kulun yaptığı iyi ve kötü işlerden sorumlu olmasının sebebi, kendi hür iradesiyle o fiili seçip yaptığı içindir. Kul aklını ve cüzi iradesini kullanmak suretiyle yapacağı fiili seçer. Allah’ta seçilen o fiili yaratır. Bu değişmez ilahi bir kanundur. Bu durumda kul yaptığı fiilin yaratıcısı değil ama yapıcısıdır. Bütün fiilleri yaratan Allah’tır. Yapan da kuldur. Sorumluluk ise tercihi ve fiili yapan kula aittir.
Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulmaktadır:
“Rabbin kimseye haksızlık etmez”
(Kehf Suresi, 49)
Hayrı seçip işlemişse mükâfatını, şerri seçip işlemişse cezasını çekecektir.
Kur’an-ı Kerim’de kaderle ilgili ayetlerde;
“Kim iyi bir iş yaparsa lehine, kim de kötülük yaparsa aleyhinedir. Rabbin kullara asla zulmedici değildir.”
(Fussilet Suresi, 46)
“De ki; Hak rabbinizdendir. Öyle ise dileyen iman etsin, dileyen inkâr etsin.”
(Kehf Suresi, 29)
Cebrail (A.S.) Peygamberimiz (S.A.V.)’e imanı sormuş, Peygamberimiz (S.A.V.)’de; Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe, hayır ve şerriyle kadere inanmandır, buyurmuştur.
(Müslim)
Mümin yapacağı herhangi bir fiil için önce gerekli olan bütün sebeplere yapışıp tedbirini aldıktan sonra, Allah’a dayanıp tevekkül etmelidir. Ancak o zaman güzel bir sonuç alacaktır. Yoksa hiç çalışmadan fiilin kendiliğinden olmasını beklemek çok yanlış bir düşüncedir. Mümin yapacağı fiil için önce çalışacak, elinden gelen bütün gayreti sarf edip bekleyecektir. Allah’ta o fiili sonsuz rahmetiyle dilerse yaratacaktır.
Çiftçi tohum ekmeden mahsul alamaz, öğrenci çalışmadan başarılı olamaz, işçi ve tüccar çalışmadan para kazanamaz. İman edip Salih amel işlemeden cennete girilmez. Bu misaller çoğaltılabilir. Mümin çalışmadan gerçek manada hiçbir şey elde edemez. Devamlı bir şekilde çalışmak mecburiyetindedir. Yoksa kazandıkları geçici olur.
Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulmaktadır:
“İnsan için ancak çalıştığının sonucu vardır. O çalışmanın karşılığını görecektir.”
(Necm Suresi, 39-40)
Başka bir ayette şöyle buyrulmaktadır:
“Namaz kılınca yeryüzüne dağılın ve Allah’ın fazlından nasibinizi arayın.”
(Cuma Suresi, 10)
Tevekkül etmeden önce gerekli bütün tedbirlerin alınması lazımdır. Devesini bağlamayan ve tevekkül ettim diyen bir bedeviye Peygamberimiz (S.A.V.):
“Önce deveni bağla, Allah’a öyle tevekkül et.” Buyurmuştur.
(Tirmizi)
RIZK
Allah (C.C.) bütün yarattığı canlı varlıkların rızkını verendir. Canlıların yiyip içerek faydalandıkları her şey onlar için bir rızıktır.
Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulmaktadır:
“Yeryüzünde yaşayan bütün canlıların rızkı ancak Allah’a aittir.”
(Hud Suresi, 6)
Allah (C.C.) canlıların rızkını takdir etmiştir. Rızkını arayıp bulmak ise canlıya aittir. Allah (C.C.) haram olan rızkın kazanılıp tüketilmesine asla rıza göstermez. Böyle davranan cezalandırılır. Kul, helal yollardan çalışıp, rızkını temin edip kazanmakla mükelleftir.
Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulmaktadır:
“Artık Allah’ın size verdiği rızıktan helal ve temiz olarak yiyin.”
(Nahl Suresi, 114)
Bir insanın sahip olduğu halde kullanamadığı şey onun rızkı değildir. Ancak o şeyi kullanabiliyorsa rızkıdır.
ECEL
Ecel, ömrün sona ermesi yani ölüm vakti demektir. Allah’ın takdir ettiği ne öne alınır ne de ertelenir.
Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulmaktadır:
Artık onların eceli gelince onu ne bir saat geciktirebilirler ne de öne alabilirler.”
(Nahl Suresi, 61)
Başka bir ayette:
“Allah eceli geldiğinde hiçbir kimse için erteleme yapmaz.”
(Münafikun Suresi, 11)
Allah (C.C.) bütün canlılara hayat verendir. Ve aynı şekilde bütün canlıların hayatlarını sona erdirendir. Bu fiiller Allah’ın tekvin yaratma sıfatına dayanmaktadır.
Kur’an-ı Kerim’de ecel yalnız insanlar için kullanılmıştır.
Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulmaktadır:
“Her ümmetin bir eceli vardır. Ecelleri gelince ne bir an geri kalırlar ne de bir an ileri gidebilirler.
(Araf Suresi,34; Yunus Suresi, 49)
Dostları ilə paylaş: |