Abdülmelik’in Vefatı, Şahsiyeti ve İcraatları
Abdülmelik yirmi yıllık halifelikten sonra altmış yaşında Şam’da vefat etti (8 Ekim 705) ve burada defnedildi. Kendisinden sonra dört oğlu halife olduğundan, ona hükümdarlar babası anlamında ‘Ebü’l-mülûk’ denilmiştir. Oğulları arasında başarılı bir kumandan olan Abdullah (ö. 749-751), amcası Abdülazîz b. Mervân’ın ölümü üzerine Mısır valiliğine tayin edilmiştir.
Halife Abdülmelik zamanında teşebbüs edilen ve başarıya ulaştırılan önemli işlerden biri, ilk İslâmî sikkenin bastırılmasıdır. O tarihe kadar İslâm ülkelerinde Bizans ve Sasani paraları tedavüldeydi. Ancak bu paraların kullanılması bazı mahzurlar doğuruyordu. Siyasî ve iktisadî sahalarda ortaya çıkan bu mahzurları gidermek için Abdülmelik altın (dinar) ve gümüş (dirhem) sikkeler bastırdı; böylece İran ve Bizans paralarını tedavülden kaldırmış oldu. Abdülmelik’in kültür alanında yaptığı en önemli icraat, Arapçayı resmî dil olarak kabul etmesidir. Onun zamanına kadar divanlardaki defterler Suriye’de Rumca, İran’da ise Farsça olarak tutuluyordu. Buna bağlı olarak memurların büyük bir kısmı da Rum veya İranlıydı. Arapça’nın divanda kullanılması için ilk teşebbüs Haccâc tarafından yapılmıştır. Haccâc’ın İranlı kâtibi Zâdenferrûh b. Pîrî’nin yardımcısı Sâlih b. Abdurrahman hesapların Arapça tutulmasını teklif etmiş ve bu işi üzerine almıştır. Kısa bir süre sonra da Abdülmelik Şam’da da Arapça’nın kullanılmasını emretmiştir. Süleyman b. Saîd adında bir kişi, bir yıl içinde bu konuda büyük başarı elde ederek halifeden önemli miktarda mükâfat aldı.
Abdülmelik daha küçük yaşlardan itibaren kendini Kur’an, hadis ve fıkıh ilimlerine adamıştır. Halife olmadan önce Emevî sarayında Şa`bî ve İbn Şihâb ez-Zührî gibi bilginlerden megazî ve hadis okuduğu gibi, daha sonraki yıllarda himayesine aldığı Urve b. Zübeyr’in bilgisinden de istifade etmiştir. Bu çalışmaları sonunda fıkıh ve hadis sahasında önemli bir gelişme sağlayan Abdülmelik, Medine ulemâsından Saîd b. Müseyyeb ve Urve b. Zübeyr gibi âlimlerin ilmî seviyesine ulaşmıştır. Hz. Osman, Ebû Hüreyre, Ebû Saîd el-Hudrî, Ümmü Seleme, Muâviye, Abdullah b. Ömer ve diğer bazı sahabelerden hadis öğrenmiş; Urve b. Zübeyr, Recâ b. Hayve ve Zührî gibi muhaddisler de ondan hadis rivayet etmişlerdir. Bununla beraber rivayet ettiği hadisler az olduğu için ismi muhaddisler arasında sık geçmez. Abdülmelik hadisle ilgisini halifeliği sırasında da sürdürmüş, doğu eyaletlerinde bilinmeyen ve meşhur olmayan hadislerin ortaya çıkışıyla yakından ilgilenmiş ve 695 yılı hac mevsiminde söylediği hutbede halkı bu hadislere karşı uyararak onları Kuran’a ve dinin kesin hükümlerine sarılmaya çağırmıştır. Abdülmelik aynı zamanda ictihadda bulunabilecek kadar İslâm hukukuna vâkıf bir fakih olmuştur. Ayrıca şiirle ilgilendiği ve sohbetlerinde daha çok edebî konular üzerinde durduğu, Hasan-ı Basrî ve Abdullah b. İbâz gibi devrin ileri gelen simalarıyla cemiyetin çeşitli meselelerini tartıştığı bilinmektedir. Bilginleri daima himaye etmiştir. İlme olan saygısı sebebiyle İbn Ömer, Hasan-ı Basrî ve Enes b. Mâlik’i devrin meşhur valisi Haccâc’a karşı korumuş ve öldürülmelerine engel olmuştur. Abdullah b. Zübeyr ile mücadelesi sırasında Şam’da kendisini ziyaret eden Zührî’nin bütün borçlarını ödeyerek onu sıkıntıdan kurtarmıştır.
Abdülmelik devrinde imar faaliyetlerine de önem verilmiş, artık büyük bir devlet haline gelen İslâm devletinin her tarafında yollar ve köprüler yapılmış, birçok eser meydana getirilmiştir. Bunların başında, İslâm dünyasındaki ilk büyük camilerden biri olan Kudüs’teki Kubbetü’s-sahra’nın inşası gelmektedir. Irak’ın Basra ve Kûfe’den sonra üçüncü ordugâh şehri Vâsıt, Haccâc tarafından onun zamanında kurulmuştur. Haccâc, aynı zamanda valisi bulunduğu bölgelerde ziraata da büyük önem vermiş, sulama kanalları açtırmış ve halkın refah seviyesini yükseltmiştir.
İslâm devletinin örgütlenmesi halife Ömer zamanında başlamış, Muâviye günün şartlarına göre bu teşkilatı daha da geliştirmiştir. Fakat devletin siyasî ve iktisadî bünyesi süratle değiştiği için teşkilâtı da buna uydurmak gerekiyordu. Bu bağlamda Halife Abdülmelik, gelişen ihtiyaçlara göre devletin idari ve mali bünyesinde bir takım düzenlemeler yapmıştır. Abdülmelik b. Mervân Emevî halifelerinin en büyüklerinden biridir. Halife olduğu sırada iç mücadeleler sebebiyle İslâm devleti parçalanmış olduğundan, hükmü ancak Suriye ve Mısır’da geçiyordu. Halifeliği döneminde iç karışıklıkları ortadan kaldırarak İslâm dünyasında birliği sağlamış, Kuzey Afrika’yı yeniden hâkimiyet altına almış ve Bizans’a üstünlüğünü kabul ettirmiştir. Öldüğü zaman oğlu Velîd’e Atlas Okyanusu’ndan Ceyhun nehrine kadar uzanan siyasî, askerî ve idarî bakımdan sağlam bir devlet bırakmıştır.
13. Hafta: Velid b. Abdülmelik Dönemi (705-715)
Abdülmelik b. Mervan, daha önceden babası tarafından ikinci veliaht tayin edilen kardeşi Mısır Valisi Abdülaziz’in yerine oğlu Velid’i geçirmek istiyordu. Bu sebeple bazı girişimlerde bulundu ise de Abdülaziz buna yanaşmadı ve iki kardeşin arası açıldı. 705’de Abdülaziz’in vefatı üzerine Abdülmelik, oğullarından Velid’i birinci, Süleyman’ı ise ikinci veliaht tayin etti. Abdülmelik’in (8 Ekim 705) vefatı üzerine Emevi tahtına Velid çıktı. Emevi halifelerinin altıncısı olan Velid 672’de Medine’de doğmuştur. Velid, 696’da Bizans’a karşı sefere katılmış, 697’de ise hac emirliği görevini üstlenmiştir. Velid Emevi Devleti’nin zirve dönemini yöneten kişi olmuştur.
Velid Dönemindeki Fetihler
Velid b. Abdülmelik yönetimi devraldığında devlet büyümeye müsaitti. İçeride birlik sağlandığı için fetihlere yöneldi. Bu dönemde İslam tarihinin en önemli fetihleri yaşanmış ve ülke sınırları Türkistan’dan Fransa içlerine kadar ulaşmıştır. Aynı zamanda Kudüs’teki Mescid-i Aksa, yollar, su kuyuları, hastaneler ve kütüphaneler açılmıştır.
Velid babasının atadığı valileri değiştirmemiştir. Bir değişiklik yapacağında ise babasının bürokratlarıyla istişare etmiştir. Babasıyla arasındaki tek fark iç politikadan dış politikaya geçmesi olmuştur.
Doğu Fetihleri
Asya’daki fetihler Irak Valisi olan Haccac b. Yusuf tarafından gerçekleştirilmişti. Haccac, Kuteybe b. Müslim’i Horasan valiliğine getirmiş ve Maveraünnehir üzerine fethe başlamasını emretmiştir. Kuteybe, bu bölgeye yürürken yol üzerindeki Toharistan’ı kontrolü altına almak için Belh şehrine yürümüştür. Burada savaş yaşanılmadan cizye karşılığında barış sağlanmış ve ordu tekrar hareket merkezi olan Merv şehrine dönmüştür. Toharistan’ın zaptı demek Müslümanlara Maveraünnehr yolunun tamamen açılması demekti. Kuteybe kısa sürede Ceyhun Nehri’ni aştı ve bölgenin önemli şehirlerinden Beykend’e ulaştı. Burayı barış yoluyla ele geçirdi. Ordu ayrılınca geride az asker bırakılmasını fırsat bilen şehir ahalisi, isyan çıkarıp valiyi öldürdüler. Ordu tekrar gelerek şehri fethetti.
Bundan bir yıl sonra diğer önemli merkezler olan Numuşkes ve Ramisene fethedildi. Bu ilerlemeye karşı sıranın kendisine geleceğini sezen Türk toplulukları ittifak kurarak birleştiler. Kuteybe ise Buhara’yı hedef alan yeni bir hareket başlattı. Arapların ilerlemesini engellemek isteyen Türk ve Soğd toplulukları başarılı olamadı. Çok ağır şartlarda barış yapmak zorunda kaldılar. Buhara’nın fethiyle Semerkand’ın kapısı Müslümanlara aralanmış oluyordu. Haraç ve cizyeye bağlanmak isteyen Semerkand da hâkimiyet altına alındı. Soğdlular da gelip Kuteybe ile barış yaptılar.
Maveraünnehr bölgesinde fethedilen Toharistan’da isyan çıkaran Nizek Tarhan’ı Kuteybe geri dönerek idam ettirdi ve isyan bastırıldı. Kuteybe daha sonra Şuman, Keşf, Nesef ve Firyab’ı ele geçirdi. Bu sırada kardeşi de (Abdurrahman) Soğd’da yeni fetihler gerçekleştiriyordu. Nizek ile sürekli iş birliği yapan Zebulistan’ın Türk Hükümdarı Rutbil üzerine Kuteybe sefer düzenledi. Rutbil haraca bağlanmayı istedi. Bundan bir yıl sonra Kuteybe’nin kardeşi Abdurrahman da Harezm’i fethetti. Maveraünnehr’in tamamını kontrol altına almak isteyen Kuteybe, Semerkand’ı fethetmek istiyordu. Aslında burası anlaşmayla hâkimiyet altına alınmıştı. Fakat isyan edecekleri konusunda duyumlar vardı. Çünkü Toharistan’a bağlı olan Beykendliler ve Nizek halkı isyan etmişti. Bu yüzden Semerkand, tamamen fethetmek isteyen Kuteybe’ye teslim oldu. Buhara’daki gibi bazı Arap kabileleri şehre yerleştirildi. Sonuç olarak Semerkand da tam anlamıyla hâkimiyet altına alındı. Maveraünnehr’in doğusundaki Fergana’ya ait olan Şaş ve Hacend şehirleri alındı ve İsficab (Arap fatihlerinin doğuda ulaştığı en uzak şehir) ele geçirildi. Bundan sonra Müslüman ordusu Merv’e geri döndü.
Daha sonra Kuteybe son kez doğu seferine çıkarak Fergana ile Kaşgar arasındaki bölgenin ve buradan geçen ticaret yolunun güvenliğini sağlamak istedi. Kaşgar’a ilerledi ve Çin sınırına kadar geldi. Çin ile cizye karşılığı anlaşma imzalandı. Ancak bundan sonra Emevi devletindeki politika değişikliğiyle daha ileri gidilemedi.
Velid 715’de öldü ve yerine kardeşi Süleyman b. Abdülmelik halife oldu. Böylece iç ve dış politikada değişiklikler yaşandı. En önemli sonuçlarından biri ise Halife’nin Kuteybe’yi önce görevden alıp daha sonra idam ettirmesi oldu.
Kuteybe’nin yaptığı fetih ve iskân faaliyetleriyle Müslüman hâkimiyeti sağlanmış hem de İslamlaşmanın temelleri atılmıştı. Doğu Seferlerinin ikinci ayağı Hindistan cephesiydi. Buranın komutanı Haccac’ın yeğeni Muhammed b. Kasım’dır. Çoğu Suriye askerinden oluşan orduyla Sind bölgesinin Deybul, Sehvan ve Sadusan gibi şehirleri aldı. Hindistan’a girmede Muhammed b. Kasım’ın asıl amacı bölge hâkimi Zahir’i mağlup edip Brahmanabad’ı zapt etmekti. Sonra da Pencap bölgesinin en büyük şehri Multan Arap hâkimiyetine girdi. Böylece İndus bölgesi kontrol altına alındı. Ancak Haccac ve Velid’in ard arda ölmeleri Kuteybe gibi Muhammed b. Kasım’ın akınlarını da akamete uğrattı. Halife Süleyman Komutan Muhammed’i de öldürttü.
Bizans ve Hazar Seferleri
Velid döneminde Bizans seferleri çoğunlukla Mesleme b. Abdülmelik komutasında gerçekleştirildi. Mesleme, Cezire valisi olarak Harran’ı batıda Anadolu, kuzeyde Hazarlar’a gerçekleştireceği seferlerde askeri harekât merkezi olarak kullandı.
Velid döneminde ilk Anadolu seferi 705’de Mesleme tarafından yapıldı. Mesleme ile beraber Yezid b. Cübeyr ve Hişam b. Abdülmelik, Anadolu’da önemli kaleleri zapt edip çok sayıda esir ve ganimet elde ettiler. 10 yıllık sürede Anadolu’da önemli birçok yer ele geçirildi. Mesleme, Malatya civarındaki üç kaleyi kontrol altına aldı. Bir yıl sonra Abbas b. Velid Antakya ve Tarsus’u aldı. Mesleme de ondan bir yıl sonra Amasya’yı, Abbas Hereclea (Ereğli)’yi aldı.
Anadolu seferlerindeki başarının bir sebebi de Bizans’da yaşanan iç karışıklıklardı. Bunu fırsat bilen Velid’in asıl amacı ise İstanbul’un fethiydi. Çünkü halife, fetihlerini başkent İstanbul’u alarak taçlandırmak istiyordu.
Emevi döneminde Arap-Hazar Türklerinin ilişkisi Velid döneminde gerçekleşmiş ve Emevi tarihi boyunca devam etmiştir. Mesleme tarafından başlatılan Hazar seferleri onun komutasındaki Müslüman ordularca el-Bab’a sonra da Derbend’e kadar ilerlemiştir. Dört yıl sonra ise el-Bab tamamen ele geçirilmiştir.
Kuzey Afrika ve Endülüs Fetihleri
Velid döneminde Kuzey Afrika’da ve Bizans’ta Berberilere karşı üstünlük sağlanmıştı. Bunu ilerletmek isteyen halife, Kuzey Afrika valisi yaptığı Musa b. Nusayr’a bölgeye hareket etmeyi emretti. Berberiler’in merkezi olan Tonca’ya ulaşıldı. Öncü birliklere komuta eden Tarık b. Ziyad buraya idareci tayin edildi. Bundan sonraki hedef sahildeki Bizans’a tabi olan Septe idi. İspanya ile sıkıntı yaşayan Septe valisi Kuzey Afrika’da ilerleyen Musa ile görüşerek İspanya’ya geçmesinin uygun olacağını söyledi. Bu konuda orduya her türlü yardımı vereceğini bildirdi. Durumu halifeye bildiren Musa’ya Velid, ihtiyatlı davranmasını emretti. Musa’da gemilerle bir grup askeri, keşif için İspanya kıyılarına gönderdi. İlk birlik İspanya’nın güney kesimlerinin Müslümanlara karşı koyamayacağı kanaatine ulaştı. Bu haberle İspanya fethine karar veren Musa 7 bin kişilik orduyla Septe valisinin temin ettiği gemilerle İspanya’ya hareket etti. Boğazı geçip Cebeli Tarık (komutanın adı) olarak bilinen tepeye çıkarma yapıldı.
İspanya’ya ilerledikleri haberini alan Kral Rodrik büyük bir ordu hazırlattı. Tarık b. Ziyad, Musa b. Nusayr’dan yardım istedi. 5 bin kişilik takviye geldi. Leke Nehri kıyısında ilk kez karşı karşıya gelen ordular bir haftadan fazla savaştı. Sayıca fazla olsalar da düşmanı yenen Müslümanlar oldu. Rodrik’de çatışma sırasında nehirde boğularak öldü.
Musa b. Nusayr zaferden sonra asıl orduyu Avrupa topraklarına sevk etmeye karar verdi. Bu sırada Tarık b. Ziyad’ın da herhangi bir faaliyete girişmemesini söyledi. Buna rağmen Tarık, savaşta dağılan İspanyol ordusunun toplanıp saldırıya geçmemesi için düşmanı takip etti. Kurtuba’ya kadar ilerleyerek oraya kadarki yerleşim birimlerini kontrol altına aldı. Sonra da Tuleytula’yı ele geçirdi. Tarık ülkenin içlerine ilerlerken Musa b. Nusayr onun hareketinden bir yıl sonra oğlu Abdullah’ı Kuzey Afrika’da bırakıp 18 bin kişilik orduyla Cebeli Tarık’ı aşıp İspanya batı sahillerine ulaştı. Endülüs’e gelen ordunun ilk önemli başarısı İşbiliyye’yi fethetmek oldu. Merida Nehrine kadar ulaşarak Kuzey Afrika’da komutanın oğlu Abdülaziz idaresinden gelen yardımla fetih tamamlandı. Komutanlar Musa ile Tarık, Tuheytula’da bir araya geldiler ve bundan sonra askeri faaliyetleri beraber yürüttüler. İspanya’nın kuzeylerine yönelip Saragosa şehrini aldılar. Fransa’nın güneyine seferler başladı. Müslümanlar Narbonne’ye ulaşınca Velid geri dönmelerini emretti ve sefer iptal oldu.
Velid İspanya seferleri tamamlanınca komutanlarına Şam’a çağırdı. Vali Musa yerine oğlu Abdülaziz’i bırakıp Tarık ile başkente ilerledi. Şam’a ulaştıklarında halife Velid ölmüş yerine kardeşi Süleyman b. Abdülmelik geçmişti. Abisinin bürokratlarına düşmanca davranan Süleyman, Tarık ve Musa’yı Endülüs’te yaşanan anlaşmazlıklarından dolayı görevden almıştır. Bu hadiseden sonra Musa vefat etmiştir.
Velid dönemindeki fetihlerin yoğunluğu Hz. Ömer’in halifeliğindeki seferlerle kıyaslanabilmektedir. Emeviler’in en parlak dönemi olduğu gibi İslam ve Arap tarihi yanı sıra dünya tarihinde de etkisi büyüktür.
Velid döneminde en fazla Bizans İmparatorluğu ile mücadeleler yaşanmıştır. 10 yıl süreyle karşılıklı saldırı ve sınır ihlali yaşanmış ancak şaşırtıcı şekilde de barış faaliyetleri gerçekleşmiştir. Ticari ilişkiler savaş süresince devam etmiştir. Velid, Mescid-i Aksa ve Emevi Camii yapımında Bizans’tan yardımlar almıştır.
Süleyman b. Abdülmelik Dönemi
Velid’in 715 yılında vefatından sonra yerine kardeşi Süleyman b. Adülmelik halife olmuştur. Velid görevde bulunduğu dönemde, dedesi Mervan ve babası Abdülmelik’i takip etmek suretiyle veliaht kardeşi Süleyman’ı azledip kendi oğlunu halifeliğe getirmeye karar vermiş, bu konuda başta Irak bölge valisi Haccac b.Yusuf ve ona bağlı bölge valilerinin de desteğini almıştır. Ancak yeni veliahda biat tamamlanmadan Velid’in ani ölümü bu planı suya düşürmüştür.
Süleyman b. Abdülmelik döneminde meydana gelen en önemli politik değişiklik, Muaviye b. Ebu Süfyan’ın kurduğu, daha sonra Abdülmelik ve oğlu Velid tarafından titizlikle devam ettirilen yönetimde kabileler arası denge anlayışının tamamen terk edilmesi olmuştur. Böylelikle kabile asabiyeti yönetime güçlü bir şekilde geri dönmüştür. Süleyman döneminde bloklaşan Arap kabileleri birbirini rakip aktif politikalar ile halifenin icraatını ve devletin gidişatını doğrudan etkilemişlerdir.
Süleyman b. Abdülmelik kabilecilik anlayışını siyasetin temeli olarak kabul etmiş ve göreve geldiğinde ilk iş olarak Velid döneminin bürokratlarını azletmeye başlamıştır. Süleyman’ın ikinci icraatı, daha önce kendisinin veliahtlıktan düşürülmesine destek veren bürokratlardan intikam almak olmuştur. Bu konuda en fazla kin beslediği Haccac b.Yusuf kısa süre önce (714-715) öldüğü için onun gazabından kurtulmuştur. Ancak onun yerine yakın akrabaları ve tayin ettiği bürokratlar hedef alınmıştır.
Tecrübeli ve devlete çok hizmeti geçen vali ve komutanın kişisel nedenlerle görevlerinden alınıp kötü muamelelere maruz bırakılmaları, bir taraftan dış politikada ani bir duraklama dönemine girilmesine, diğer taraftan kabileler arasında çatışmaların başlamasına sebep olmuştur. Süleyman b. Abdülmelik daha önce hapsedilmiş olan bürokrat ve yönetim muhaliflerinin tamamını serbest bırakmıştır. Bu uygulamalar neticesinde ülkede yeni iktidarın taraftarları ve eski yönetimin destekçileri şeklinde iki muhalif düşman grup oluşmuştur. Taraflardan iktidara yakın duranlar devleti yönlendirip imkânlarından istifade ederken, muhalif kalanlar ise her türlü baskıya maruz kalmıştır.
Süleyman dönemi Emevi devlet siyasetinde asabiyet hâkimiyetinin miladı olarak görülebilir. Onun uygulamalarının etkileri sadece kendi dönemiyle sınırlı kalmamış, sonraki devlet başkanlarının icraatlarını da doğrudan veya dolaylı olarak etkilemiştir.
Süleyman’ın kabilecilik anlayışından cesaret alan bürokratların keyfi uygulamaları, şiddetli kabile rekabeti sebebiyle hassas dengeler üzerinde yürüyen Emevi siyasetini rotasından çıkmasına neden olmuştur. Bundan sonraki hadiselerde ve idarenin icraatında asabiyet daha da belirleyici rol oynamıştır.
Dâhili problemler ve çatışmalar sebebiyle Süleyman b. Abdülmelik’in halifeliği süreci Emeviler devletinde duraklama veya içe kapanma dönemi olarak görülebilir. Onun kısa süren iktidarının en önemli dış gelişmesi ise İstanbul’un üçüncü defa fethine teşebbüs edilmesi olmuştur. 716 yılında halifenin emriyle Mesleme b. Abdülmelik karadan, Ömer b. Hubeyre de denizden Bizans başkentini ele geçirmek için harekete geçmişlerdir. Süleyman b. Abdülmelik, kardeşi Mesleme’ye şehri fethedinceye kadar muhasarayı sürdürmesi talimatını vermiştir. Kara harekâtını başlatan Müslüman askerler o yılın kış aylarını Anadolu’da geçirmişlerdir. Baharın gelmesiyle birlikte Ömer denizden, Bergama’da konuşlanan Mesleme ise batı kısmından yola çıkarak birlikte Çanakkale Boğazı’nı geçmişlerdir. İstanbul, Ağustos ayında (716) muhasara altına alınmıştır. Mesleme, kuşatmanın kaldırılması halinde kişi başına bir dinar ödemeyi taahhüt eden Bizanslıların teklifini kabul etmemiştir. Bunun üzerine aynı anda hem karadan hem denizden saldırı başlatılmıştır. Ancak kuşatma sırasında meydana gelen şiddetli lodos Müslüman gemilerini sürüklemek suretiyle donanmanın parçalanmasına sebep olmuştur. Bu dağınıklığından istifade eden Bizanslılar ani saldırıya geçerek Müslüman gemilerini kullanılmaz hale getirmişlerdir. Bizanslıların savunma sırasında Müslümanlara karşı geliştirdikleri en büyük silah Rum ateşiydi. Bizanslılar bundan istifadeyle Müslüman gemilerinin arasına girerek donanmanın yiyecek ihtiyacını karşılayan savunmasız erzak gemilerini yakmışlardır. Denizdeki büyük kayıpların yanında kuvvetli surlar karşısında karadan yapılan taarruzlar da netice vermeyince, yeni bir donanma gelinceye kadar hücuma ara verilmiştir. Ancak 717 yılının kışı uzun ve şiddetli geçmesi, erzak gemilerinin de Rumlar tarafından imha edilmiş olması, Müslümanların sıkıntı çekmesine ve büyük kayıplar vermesine sebep olmuştur. Müslümanlar kuşatmayı kaldırmamış, ancak yardım alamamaları sebebiyle açlık ve sefalet içerisinde bir kış geçirmişlerdir. 718 yılının ilkbaharında Mısır donanması Müslümanların yardımına gelmiştir. Ardından 300 gemilik erzak da İstanbul’a ulaşmıştır. Fakat donanmada görev yapan bazı Hıristiyan tayfalar isyan edip ele geçirdikleri gemilerle Bizans kralı 3. Leon’a ulaşarak donanmanın yerini haber vermeleri üzerine Müslüman gemileri Bizans saldırısına maruz kalmıştır. Bizans taarruzları sonucunda pek çok savaş gemisi kullanılmaz hale gelmiştir. Sağlam kalan erzak gemileri ise düşmanın eline geçmiştir. Denizden gelen Bizans hücumlarının yanı sıra Mesleme’nin idaresindeki kara birlikleri Bulgarların, ona yardıma gelen Amr b. Kays idaresindeki askerler de Slavların sürpriz saldırılarına uğramışlardır. Böylece Müslümanlar, aynı anda denizden Bizanslılar karadan da Bulgar ve Sırplara karşı savaşmak zorunda kalmıştır. Bütün bu olumsuz şartlara rağmen Mesleme, halifenin kesin emri gereğince muhasarayı devam ettirmiştir. Fakat halife Süleyman’ın vefatının ardından onun yerine geçen Ömer b. Abdülaziz’in derhal geri dönülmesi emrini vermesi ile muhasaraya son verilmiştir. Bu şekilde Emeviler devri üçüncü İstanbul kuşatması da neticesiz kalmıştır. Sefer dönüş yolunda Müslümanlar gerek düşmanların saldırıları gerekse tabii felaketler sebebiyle de pek çok kayıp vermişlerdir. Sonuçta Müslüman askerleri sadece beş gemi ile geri dönebilmişlerdir.
Süleyman döneminde İstanbul kuşatması ile birlikte Anadolu seferinden başka doğuda da küçük çaplı seferler düzenlenmiştir. Irak valisi Yezid b. Mühelleb Horasan’dan hareket ederek Cürcan ve Taberistan üzerine yürümüştür. Yezid ordusuyla birlikte ilk önce Cürcan’ı ele geçirmiş, ardından da Taberistan’a yönelmiştir. Bu bölgenin fethi tamamlanamamış, sadece barış anlaşmaları yapılmıştır. Yezid’in Taberistan’daki başarısızlığını gören Cürcanlılar bunlardan cesaret alarak isyan etmişler ve yanlarında görevli bulunan az sayıdaki Müslüman askerlerini öldürmüşlerdir. Yezid bunun üzerine derhal geri dönerek isyancıları cezalandırmış, ancak yine de bölgede tam anlamıyla hâkimiyet sağlanamamıştır.
Süleyman b. Abdülmelik’in 3 yıldan daha az süren halifeliği dönemi, kabile mücadelelerinin yeniden etkin hale gelmesine sebep olmuştur. Onun şahsi düşmanlığı sebebiyle selefi Velid’in vali ve komutanlarını bizzat devlet eliyle cezalandırmaya çalışması gerek bürokratların, gerekse halkın yönetime duyduğu güveni derinden sarsmıştır. Bütün bu olumsuz icraatlarının yanında Süleyman, devrin âlimleriyle yakın irtibat halinde olmuştur. Başta Reca b. Hayve olmak üzere halifelik bekleyen pek çok kardeşi ve yeğeni varken ulemanın tavsiyeleri üzerine bu makama amcasının oğlu Ömer b. Abdülaziz’i tayin etmiştir.
14. Hafta: Ömer b. Abdülaziz Dönemi
Ömer b. Abdülaziz dönemi (717-720) diğer Emevi halifeleri ile karşılaştırıldığında farklı bir şahsiyet ve siyaset karşımıza çıkmaktadır. Anne tarafından Hz. Ömer, baba tarafından da Mervan b. Hakem’in torunu olan halife, Emevi devletinin meşrutiyetine şüpheyle bakan pek çok insanın dahi sempatisini kazanmış, hatta yönetime muhalif grupların bile saygı gösterdiği bir devlet başkanı olmuştur. Bu sebeple Müslüman tarihçiler takdir kazanan uygulamaları ve adaleti sebebiyle onu Hz. Ömer’e nispetle ikinci Ömer olarak isimlendirmişlerdir. Bazı âlimler de kendisini beşinci Raşid Halife kabul etmişlerdir.
Babası Abdülaziz b. Mervan onu bir devlet adamı değil âlim olarak yetişmesini istemiştir. Bu yüzden Ömer b. Abdülaziz çocukluk ve gençlik dönemlerini Medine’de geçirmiş ve buradaki ilim atmosferinde dini ilimlerin her alanında istifade etmiştir. Daha sonra devlet başkanı olan amcası Abdülmelik b. Mervan tarafından Şam’a davet edilmiş ve onun kızı Fatıma ile evlenmiştir (704). Ömer b. Abdülaziz, Velid b. Abdülmelik’in yönetimi döneminde 706 yılında Hicaz valisi olmuştur. O vazifesini âlimlerden müteşekkil danışma heyetiyle birlikte yürütmüştür. Onun Hicaz’da sağladığı güven ve huzur ortamı pek çok insanın Medine’ye gelmesine sebep olmuştur. Bilhassa Irak valisi Haccac’ın sert yönetiminden kaçanlar Hicaz’ı kendileri için bir sığınak olarak görmüşlerdir. Bunun farkına varan Haccac, halife nazarındaki güçlü konumundan istifadeyle Irak’tan kaçan asileri himaye ettiği iddiasıyla Ömer b. Abdülaziz ile ilgili tedbir alınmasını istemiştir. Velid de bu şikâyeti dikkate alarak Ömer b. Abdülaziz’in valilik görevine son vermiştir (711-712).
Not: Bazı kaynaklarda Ömer b. Abdülaziz’in azledilmesine gerekçe olarak onun Süleyman b. Abdülmelik’in, Velid tarafından veliahtlıktan azledilmesine karşı çıkması gösterilir. Bu sebeple de Süleyman’ın veliaht oğlu Eyyub’un ölümünden sonra yakın ailesinden pek çok halife adayı varken, amcasının oğlu Ömer b. Abdülaziz’i halifelik makamına getirdiği iddia edilmektedir.
Ömer b. Abdülaziz, selefi Süleyman b. Abdülmelik’in aksine herhangi bir Arap kabilesinin desteği ile devlet başkanlığına gelmemiştir. Dolayısıyla onun hiçbir siyasi gruba diyet borcu olmamıştır. Üstelik şahsi özellikleri ve dindar kişiliği ile de Emeviler ile sürekli savaşan Haricilerden dahi saygı görmüş ve bu sayede elde ettiği konumuyla hiçbir Emevi halifesine nasip olmayan kamuoyu desteğini kazanmıştır. Bu sebeple onun döneminde siyaset kurumu üzerinde asabiyet etkinliğinden bahsedilemez. Ömer b. Abdülaziz doğrudan halktan aldığı destek sayesinde hangi tarafa mensup olursa olsun yanlış davranış içine giren vali ve komutanları rahatlıkla görevden alabilmiş, bu icraatı sebebiyle herhangi bir itirazla karşılaşmamıştır. Onun bu politik uygulamaları toplum tarafından herhangi bir tarafın cezalandırılması veya mükâfatlandırılması olarak da algılanmamıştır. Örneğin “Kavmimden bir kişi bana başkalarından yüz kişiden daha sevimli gelir” sözünü sarf ederek kabileci anlayışın açığa vuran ve mevaliden haksız yere vergi aldığı tespit edilen Horasan valisi Cerrah b. Abdullah görevinden uzaklaştırılmıştır. Yine hanedana mensup Cezire valisi Mesleme b. Abdülmelik’i azlederek yerine Arapların Kays koluna mensup Ömer b. Hübeyre’yi tayin etmesi de onun yönetimde gerektiğinde hanedan hassasiyetlerini dahi dikkate almadan icraatta bulunabildiğine dair önemli bir örnektir.
Ömer b. Abdülaziz’in kısa süren halifeliği Emeviler döneminde bir sosyal barış ve toplumsal yenilenme süreci olarak değerlendirilebilir. Geniş sınırlara ulaşmış olmasına rağmen devletin iç bünyesinde büyük problemlerin bulunduğunu ve çözülmediği takdirde bunların yakın zamanda bölünmeye ve çöküşe sebep olacağını, bütün bunların da fetihleri anlamsızlaştıracağını fark eden halife, göreve gelmesiyle birlikte iç politikayla meşgul olarak devletin toplumsal temellerini sağlamlaştırmaya ve dâhili bünyede meydana gelen dağınıklığı gidermeye çalışmıştır. Bunu gerçekleştirmek için öncelikli olarak askeri faaliyetleri durdurarak içe dönük politikalar geliştirmiştir. Bunun ilk adımı ayrım gözetmeksizin bütün vatandaşların haklarının korunacağını ilan etmek olmuştur. Daha sonra da icmai bünyeyi derinden etkileyen ve zehirleyen her türlü kabilecilik anlayışını reddettiğini ülkede yaşayan herkesin eşit haklara sahip olduğunu, özellikle Müslümanlar arasında Arap-Mevali ayrımının da ortadan kaldırıldığını duyurmuştur. Halife bu söylemlerini yalnız teoride değil pratik siyasetinde de uygulamaya geçirmiştir.
Yakın zamanda yönetime muhalif olan topluluklar bile yönetime bağlılıklarını bildirerek, kendilerinin de toplum bütünlüğüne dâhil olduklarını açıklamışlardır. Nitekim sürekli sorun çıkaran Hariciler, onun döneminde isyan girişiminde bulunmamışlardır. Ömer b. Abdülaziz onlarla savaşmak bir yana sarayına davet ederek kendileriyle görüş alışverişinde bulunmuştur. Halifenin diğer bir toplumsal barış adımı ise ilk halife Muaviye’den itibaren Emevi karşıtlığının sembolü olarak görülen ve yönetimi kuruluşundan itibaren gayri meşru sayan Hz. Ali taraftarlarına yönelik atılmıştır. Bu amaçla daha önce Emevilerin âdeti olarak hutbelerde Hz. Ali’ye dil uzatılması faaliyeti yasaklanmıştır. Ayrıca Mervan’ın çocukları tarafından işlenen Fedek arazisinden faydalanma hakkı Hz. Ali’nin çocuklarına devredilmiştir. Halifenin Ehli Beyt’e karşı samimi ilgisi ve tavrı onların yönetime karşı kırgınlıklarını büyük oranda telafi etmiştir. Ömer b. Abdülaziz’in halifeliği dönemindeki önemli icraatından bir diğeri de selefleri döneminde halkı şiddet ve baskı altında yöneten ve keyfi uygulamalarla halka zulmeden valileri azletmek olmuştur.
Ömer b. Abdülaziz iç huzuru sağlama adımları çerçevesinde toplumun önemli bir kısmını oluşturan Gayrimüslimlerin haklarını korumaya dönük uygulamalar da gerçekleştirmiştir. Önceki devlet başkanları ve valiler tarafından çeşitli sebeplerle el konulmuş bulunan ibadethaneler eski sahiplerine iade edilmiştir. Ayrıca valilere Müslümanlarla birlikte yaşayan zımmi vatandaşların haklarına titizlikle riayet edilmesi talimatı verilmiştir. Bu dönemde onlara daha önceleri yüklenmiş olan vergiler de kaldırılmıştır. Gayrimüslimlerin ülke içindeki hayat şartlarına mümkün olduğu derecede kolaylaştırmaya çalışan halife, diğer taraftan onlar arasında İslamlaşmanın yaygınlaşması için de özel gayret sarf etmiştir. Bu amaçla askeri faaliyetlerin durdurularak orduların derhal geri çekilmesini askeri başarılar yerini daha önce ele geçirilmiş olan topraklardaki insanların İslamlaşmalarına ağırlık verilmesini emretmiştir. Nitekim böylelikle Kuzey Afrika’da yoğun bir İslamlaşma sürecine şahit olunmuştur.
Ömer b. Abdülaziz Maveraünnehir bölgesi hükümdarlarına İslam’a davet mektupları göndermiş, Müslüman olanlardan cizyenin kaldırılacağını, kendilerine Müslümanların aldıkları gibi maaş tahsis edeceğini bildirmiştir. Halife aynı şekilde Sind meliklerine mektuplar yazarak onları da İslam’a dâhil olmaya çağırmış, şayet bu daveti kabul ederlerse ülkelerinin yönetimini kendilerine bırakacağını vaat etmiştir. Ömer b. Abdülaziz’in gerek Müslümanlar arasındaki eşitlik politikası gerekse İslam’a girmeyi teşvik eden uygulamalar sebebiyle bilhassa Kuzey Afrika’daki Berberiler ve Maveraünnehir’deki Türkler arasında yoğun bir İslamlaşma faaliyeti yaşanmıştır. Ömer b. Abdülaziz daha önce başlamış ve devam eden askeri seferlere son verip orduları geri çağırmakla yetinmemiş, Maveraünnehir bölgesine yerleşmiş bulunan ve bu bölgede nüfus açısından azınlık konumunda kalan Arapların da Horasan topraklarındaki Merv’e geri döndürülerek buralara yerleştirilmelerini emretmiştir.
Halifelerinin ülke vatandaşlarının haklarını korumaya yönelik adımlardan biri de (gayri Araplardan oluşan) Mevali ile ilgiliydi. Daha önce Müslüman olduklarını açıklayan ancak Emevi valileri tarafından kendilerinden haraç alınmaya devam edilen bu insanlara yüklenen mali yükümlülükler halife tarafından kaldırılarak Müslümanlar arasında tam bir eşitlik sağlanmıştır. Bu uygulamanın devletin vergi gelirlerinde hissedilir bir azalmaya sebep olduğu açıktır. Ancak yönetimin israf boyutlarına varan keyfi harcamalarının durdurulması ve valiliği zenginlik için bir fırsat bilen idarecilerin de sıkı kontrol altına alınması vergi kayıplarından kaynaklanan bütçe açıklarını telafi etmiştir. Üstelik bu dönemde yönetim karşıtları herhangi bir isyan girişiminde bulunmadıkları için bunların bastırılması için maliyeye ayrıca bir yük binmemiştir.
Ömer b. Abdülaziz’in Emevi halifeleri arasında mümtaz bir yere sahip olmasını sağlayan diğer bir özelliği ise ilme ve ilim adamlarına verdiği önemdir. Devlet başkanlığı sarayı onun zamanında ilmi toplantıların en geniş manada gerçekleştirildiği bir merkeze dönüşmüştür. Ömer b. Abdülaziz döneminde ilmi faaliyetler konusunda öne çıkan en mühim gelişme, hadis tedvininin bizzat halifenin teşvik ve desteği ile başlatılmış olmasıdır.
Kısa süren devlet başkanlığı boyunca Emeviler hanedanı için “yalancı bahar” olarak da değerlendirilebilecek sakin günler yaşatmış olan ve yönetimi Emevilerin yüz akı olarak nitelendirilen Ömer b. Abdülaziz, 720 yılında vefat etmiştir. Halifelik görevini üstlenmesinden itibaren dâhili problemlerle meşgul olan ve ülke içinde sosyal barışı tesis amaçlı adımlar atan Ömer b. Abdülaziz, son olarak halifenin istişare ile seçilmesi uygulamasına tatbik etmeye karar vermiş, ancak hanedanın şiddetle karşı çıktığı bu hedefi gerçekleştiremeden vefat etmiştir. Onun ölümünden sonra ise daha önce Süleyman b. Abdülmelik tarafından veliaht olarak belirlenmiş olan Yezid b. Abdülmelik devlet başkanı olmuştur.
Dostları ilə paylaş: |