“…Yine siz tam ateş çukurunun kıyısındayken oradan sizi kurtardı.” (Âl-i İmran, 103) ve Zahiyyet-u Kaddure, Beyrut, Daru’l-Kitabu’l-Lübnani, 1.bas., 1972, s.34, Ahmet Emin, Zehiyyu’l-İslam, Kahire, Mektebetü’n-Nehze, 7. bas. c.1, s.18.
131- M.E.İbrahim, Kısasu’l-Arap, Beyrut, Dar-u İhya T.A.hk. 1382, c.2, s.358 ve İbn Kesir, el-Bidaye Ve’n-Nihaye, Beyrut, Mektebetu’l-Mearif, 2.bas.1977, c.3, s.144.
132- Âlusi, Buluğu’l-İreb, c.1, s.311-313 ve Muhammed bin A. Ikdu’l-Ferid, Beyrut, Daru’l-Kitabu’l-Arabi, hk.1403, c.2, s.20 ve İbn Kutaybe, el-Maarif, İnceleme: Servet Akaşe, Kum, M.R.basımı, s.608.
133- Ahmed Emin, Zehiyyu’l-İslam, c.1, s.19.
134- Bu savaşın sebebi İran imparatoru Hüsrev Perviz’i Hire’deki piyon valisi Numan bin Munzir’in kızıyla evlenmek istemesidir. Numan buna karşı çıktığı için Kisra tarafından İran’a çağrılıp hapsedildi ve hapiste öldü. Ardından Hüsrev Perviz, Hâni bin Mesud Şeybani’den Numan’ın onun yanında bulunan malvarlığını kendisine göndermesini istedi, ama Hâni bunu kabul etmeyince Kisra Bekir bin Vailoğulları boyundan olan Şeybanoğulları kabilesinin üzerine bir ordu gönderdi, İran ordusu bu savaşta yenildi. bk. İbn Esir tarihi, Beyrut, Dar-ı Sadır, hk.1399, c.1, s.485-489 ve Mukaddesi, el-Beda ve’t-Tarih, Paris, 1903, c.3, s.26.
135- Ebu Temam Habib bin Evs-i Tai.
136- E.D.K.B.İsa İcli.
137- Şiirin Arapçası metne uygundur, bk. Ahmet Emin, Zehiyyu’l-İslam, c.1, s.19 ve Mesudi, Et-Tenbih ve’l-Eşraf, Tashih: Abdullah İsmail es-Savi, Kum, Müessese-i Neşr-i Menabi-i Sakafiyet el-İslamiye, s.209 ve Celaleddin Hemai, Şe’ubiye, İsfehan, Saib kitabevi, 1363, s.11-12.
138- Cevad Ali, ae. c.1, s.41-42.
139- Ömer Farruh, Sadr-ı İslam Tarihi ve Emevi Devleti, Beyrut, Darul İlim…, 3.bas., 1976, s.39.
140- Ömer Farrih Sadr-ı İslam Tarihi eserinde bu anlamı vurgular bk., s.40.
141- Tabatabai, el-Mizan Tefsiri, c.4, s.151-155 ve Ahmed Emin, Fecru’l-İslam, s.74-78 ve Âlusi, Büluğu’l-Ereb, c.1, s.15-18 ve Şevki Zeyf, Tarihu’l-Edebi’l-Arabi, c.1, Cahili Asrı Bölümü, Kahire, Daru’l-Maarif, 7. bas., s.39 ve nitekim birçok hadiste de cehalet aklın zıddı olarak tanıtılır, mesela Usul-i Kafide, akıl ve cehalet faslında c.1, s. 11’den sonra bu tür hadisler vardır.
142- Cevad Ali şöyle der: “Bence cahiliyet aptallık, akılsızlık, gurur, zeka özürlü olma, ahmaklık, öfke ve ilahi emir karşısında teslimiyetsizlikten kaynaklanmaktadır; İslam’ın kınadığı cehalet sıfatları budur. Binaenaleyh bu cehalet tıpkı çirkin sözler söyleyen zeka özürlü birine edep ve terbiyeye uymadığı için “git oradan aptal insan!” demeye benzer. Bu cümlede maksat o kişinin okuma yazma cahili olduğunu kasdetmek değildir. Bk. Ae. c.1, s.40.
143- Maide, 50.
144- Fetih, 26.
145- Ahzab, 33.
146- Ali-İmran, 154.
147- Bakara, 67.
148- Sübhi Salih, Nehcu’l-Belağa, 95. hutbe.
149- Çoğulu “Hunefa” olan Hanif kelimesi Hz. İbrahim’in (a.s) dininden olanlar için kullanılırdı. bk. Tabersi, Mecmau’l-Beyan, Maarif şirketi, c.1, s.216.
150- Muhammed bin Habib, El-Muhabber, Beyrut, Daru’l-Afak-ı Cedide, s.171.
151- Mesudi, Murucu’z-Zeheb, çev: E. Palende, Tah. Bongah-ı Tercüme ve Neşr-i Kitap, 2. bas. hş. 1356, c.1, s.60-68 ve İbn-i Hişam Sireti, Mustafa El-Babi el-Halebi basımevi, hk. 1355, c.1, s.237 ve İbn Kesir Sireti, inceleme: Mustafa Abdulvahid, Kahire, İsa el-Babi el-Halebi basımevi, hk. 1384, c.1, s.122-165 ve Muhammed bin İshak, Meğazi Siyer’i, inceleme: D. Suheyh Zekar, Beyrut, Daru’l-Fikir, 2. bas, hk. 1410, s.115-116 ve Muhammed bin Habib Bağdadi, el-Munemmak Fi Ahbar-ı Kureyş, inceleme: Hurşit Ahmet Faruk, Beyrut, Âlemi’l-Kutub, 1. bas., hk. 1405, s.152-153 ve M.İ. Ayeti, İslam peygamberinin hayatı Tah. Ün. Yay., 2. bas. hş. 1361, s.13-19.
152- İbn Kesir, ae. s.156 ve Muhammed E. İbrahim, Kısasu’l-Arap, Kahire, Dar-u İhyai’l-Kutubi’l-Arabiye, 5. bas., Kum, Menşurat-ı Reziyy Ofseti, hş. 1364, c.1, s.72.
153- Cevad Ali, ae. aynı baskı, 1968, c.6, s.449, H. Tabatabai, Tarih Raporunda İhanet, Tah, çap pehş yay. hş.1366, c.1, s.120 ve İbn Hişam Siret’i, c.1, s.237.
154- H.İ. Hasan, Siyasi İslam Tarihi, çev: E. Payende, Tah., Sazmani İnt. Cavidan, 5. bas, hş.1362, c.1, s.64.
155- ae. s.64 ve Şahabeddin el-Ebşehi, el-Mustatraf Fi Külli Fenni Mustazraf, Beyrut, Dar-u İhya, T.A. c.2, s.88 ve İbn Kutaybe, el-Maarif, Servet Akaş incelemesi, Daru’l-Kutub, 1960, s.621 ve el-Emir Ebu Said el-Himyeri, “el-Hevru’l-Ayn” Kemal Mustafa incelemesi, Tah. 1972, s.136.
156- Osman bin Hüveyreş ve Varaka bin Nevfel (Kureyş kollarından Esedoğulları boyundan) Hunefa olduğu halde İmriu’l-Kays’ın oğulları (Temimoğulları boyundan) kimilerince Hırıstiyan kabul edilir, bk, Yakubi Tarihi, c.1, s.225.
157- Ahmed Emin, Fecru’l-İslam, Kahire bas., 1964, s.27.
158- Arap Tarihi, çev: E. Payende, Tah. Agâh yayınevi, 2. bas. hş. 1366, s.78, bazı tarihçiler Yemen’de Hırıstiyanlığın yayılışını Feyemyun adlı Şamlı bir rahibin bu bölgeye gelip faaliyet göstermesine bağlar. bk. İbn Hişam, Siretu’n-Nebeviyye, c.1, s.32-35 ve Yakut Hamevi, Mucemu’l-Buldan, Beyrut, Dar-ı İhya, T.A., c.5, s.266’da Necran kelimesi. Ancak bu aktarımda daha çok hikaye ve destan havası vardır ve Hitti’nin anlattığıyla hiç bağdaşmamaktadır.
161- Bazı müfessirler der ki Buruc Suresinin 4-9. ayetleri Hırıstiyanların toplu katliama uğraması hakkında nazil olmuştur. Veya bu olay sözkonusu ayetin misdaklarından biridir. bk. el-Mizan Tefsiri, c.20, s.251-257. Bu ayetlerde Allah Teala şöyle buyuruyor: “Kahrolsun Ashab-ı Uhdud! Tutuşturucu yakıt dolu o ateş… Hani kendileri ateş hendeğinin çevresinde oturmuşlardı. Ve müminlere yaptıklarını seyrediyorlardı. Sırf üstün ve güçlü olan ve övülen Allah’a iman ettiklerinden dolayı onlardan intikam alıyorlardı. Ki O -Allah- göklerin ve yerin mülkü O’nundur, Allah her şeyin üzerinde şahid olandır.”
162- Ahmet Emin, ae. s.27.
163- ae. s.18-25-26-28.
164- M.E. İbrahim, Kısasu’l-Arab, c.1, s.73 ve Ahmed Emin, ae. s.27.
165- Maide, 18,72 ve 73, Nisa 171, Tevbe 30 Kur’an-ı Kerim Yahudileri İslam’ın en büyük düşmanı olarak tanıtırken onlara karşılık, Hırıstiyanların Müslümanların en yakın dostu olduğunu buyurur, bk:Maide, 82.
167- Yakut Hamevi; “Tima”, Şam’la Kura Vadisi arasında kalan küçük bir şehirdi, bk. Mu’cemu’l-Buldan, c.2, s.67 ve Kura Vadisi, Medine’yle Şam arasında olup Medine toprakları arasında sayılıyordu ce. c.5 , s.345 Binaenaleyh Tima; Medine’yle Şam arasındaydı. 4. yy. İslam bilginlerinden Mukassedi diyor ki; Tima eski ve büyük bir şehirdi, hurmalıklar ve bağlarla dolu bu sulak şehrin demir bir mahzen ağzından gölete dökülen çok güzel ve tatlı bir pınarı vardı. Bu gölette biriken sular bağlarla bahçelere akıtılıyordu. Tatlı su kuyuları olan bu şehir orada yer alıyordu, bugün bu şehir büyük ölçüde harabeye dönüşmüştür, bk. Ahsenu’t-Tekasim Fi Marifeti’l-Akâlim, çev: Ali N. Münzevî, İran mütercim ve yazarlar şrk. 1. bas. hş. 1361, 1. böl., s.363.
168- Fedek, Medine’ye 2 veya 3 günlük uzaklıkta bulunan bir kasabaydı. Mucemu’l-Buldan, c.4, s.238.
169- Hayber Kuzeyden Medine’ye 96 mil (192 km.) uzaklıkta, Şam tarafında yer alan bölgenin adıdır. Burada 7 kale ile çok sayıda hurma bahçeleri ve verimli tarlalar vardı. Bk.Mucemu’l-Boldan, c.2, s.409. Medine-Hayber mesafesi konusunda daha farklı kayıtlar vardır. bk. Ebu’l-Feda, Takvimu’l-Buldan, çev:Abdul Muhammed Ayeti, Bunyad-i Ferheng-i İran yay., s.23.
170- H.İ.Hasan, ae. s.64.
171- Belazuri, Futuhu’l-Buldan, Beyrut, Kutubu’l-İlmiye bas. hk. 1398, s.67.
172- Ahmed Emin, Fecru’l-İslam, s.24.
173- İbn Kutaybe, el-Maarif, Servet Akaşe incelemesi, Kum, Menşuratu’r -Raziyy, 1.bas. hk. 1415, s.621 ve el-Emir, Ebu Said bin Neşvaru’l-Himyeri, el-Huru’l-Ayn, Kemal Mustafa incelemesi, Tah. 1972, s.136, ayrıca el-Mustedref’de (c.2, s.88) Himyer kabilesinin adı “Numeyr” olarak geçer, ki bu baskı hatası olsa gerektir.
174- Yakubi Tarihi, c.1, s.257.
175- Ahmed Emin, ae. s.23, 24,27 ve İbn Hişam, Siretu’n-Nebeviyye, c.1, s.37 ve Yakut Hamevi Mucemu’l-Buldan, c.5, s.266.
177- Harran, Dicle ile Fırat arasında büyük bir şehrin adıydı. (yaklaşık bugünkü Irak sınırlarına dayanıyordu) ancak şimdi yıkılmış ve harabe bir şehre dönüşmüştür. İslam’ın ilk çağlarında burası mâmur bir şehirdi ve buradan önemli alimler yetişmiştir. Bk. Mucemu’l-Buldan, c.2, s.235-236 ve Takvimu’l-Boldan, s.303, 307,309 ve Muhammed Muin, Farsça sözlük, Tah. E.K.yay. c.5, s.457.
178- Tabatabai, el-Mizan Tefsiri, c.10, s.279.
179- Bakara, 62, Maide, 69, Hacc, 17.
180- Karun nehri kıyısında Ahvaz, Hürremşehir, Abadan, Şadgan, ve Mişan ovası bu bölgedeydi.
181- Dicle ile Fırat etrafında, Bağdad, Hille, Nasıriye, İmare, Kut, Diyali, Kerkük, Musul, Remadi, Süleymaniye ve Kerbela şehirleri.
182- “Sabi” kelimesinin kökü ve bu terimin Arapça mı yoksa İbranice mi olduğu, hangi anlama geldiği, Sabilerin inançları ve hangi peygamberin izleyicisi oldukları konusunda bk. Âlusi, Buluğu’l-İreb, c.2, s.223-228 ve Yahya Nuri İslam ve Beşeri inançlar, Tah. Müessesei Matbuat-i Ferehani, 2.bas. hş.1346, s.431-432 ve Şehristani el-Milel Ve’n-Nihel, M.S. Keylani incelemesi, Beyrut, Daru’l-Maarife, c.1, s.230 ve c.2, s.5.
183- Yakubi Tarihi, c.1, s.226.
184- A. Emin, Fecru’l-İslam, s.108 ve Davud İlhami, İran ve İslam, Kum, Neşr-i Hadid yay., s.392, Biruni Mazdekilerin Zend-i izledikleri için (Evesta tefsiri) Zındık olarak adlandırıldığını yazıp şöyle der: Manuyanları da mecazi olarak Zındık tanımlar ve batınî fırkasını da İslam’da böyle bilirler. Çünkü bu iki grup Allah’ın sıfatları konusunda ve zahirin tevilinde Mazdekilere benzer. bk. el-Asaru’l-Bakiye, çev: Ekber D., s.312 Abdul Hüseyin Zerrinkub bu konuda şöyle yazar: Pehlevicede Zendik denilen Zındık kelimesi bugün yerleşik bilinen bir terimdir. İslam çağında Maniler dışında inançsız, mülhid ve şüpheye düşen kimseler için de kullanılırdı. Ne doğu, ne batı, sadece insanca, s.110.
185- Şehristani, ae. s.244. Bir doğu bilimci şöyle der: Maniliği Zerdüştlükle Hirıstiyanlığın karışımı olarak tanımlamak; onu Zerdüştlükle karışık bir Hirıstiyanlık olarak tanımlamaktan daha doğrudur. Ahmed Emin, Fecru’l-İslam, s.104. Mani ve onun dini hakkında: bk. A.Zerrinkub, ne doğu, ne batı, sadece insanca, s.72-76.
186- İbn Kutaybe, el-Maarif, Kum. Aynı baskı, hk. 1415, s.621 ve el-Ebşehi, ae. c.2, s.88 ve İbn Reste, el-A’laku’n-Nefise, çev: H.Karaçanlu, aynı baskı hş. 1365, s.264 ve Ahmed Emin, Fecru’l-İslam, s.108. Muhammed bin Habib Bağdadi’ye göre Kureyş’den Sahr bin Harb (Malum Ebu Süfyan) Akabe bin Ebu Muiyt, Ubey Bin Half, Ebu İzzet (Ömer bin Abdullah Cumhi), Nezr bin Haris, Nubeyh ve Münebbih (Haccac bin Amir Sahmi’nin oğulları), Âs bin Vail Sehmi ve Velid bin Muğiyre Mahzumi bu gruptandır. el-Munammak Fi Ahbar-ı Kureyşi, s.288-289, el-Muhbir, s.161. Ne var ki bunların İslam’a karşı söz ve tavırlarında bu anlamı teyid eden bir işarete rastlanmaz; bilakis karineler bunların putperest olduklarını gösteriyor. Abdulhüseyin Zerrinkub Zındıklar konusunda şöyle yazar: “Sa’leb’den aktarıldığı kadarıyla Zındık terimi Dehriye’ler içinde kullanılırdı. Bütün kainatı bağımsız tek yaratıcının yarattığına, ama bunda ikilem olduğuna inananlara Dehriyeler denirdi. Kureyş’in Zındıkları da (Ebu Süfyan, Akabe bin Ebu Muiyt, Nezr bin Haris, Âs bin Vail ve Velid bin Muğiyre) bunlardandı ve bu tür bir tek tanrıda toplanan çoktanrıcı bir inanç taşıyorlardı. Kureyş’in eski büyükleriyle ilgili rivayet ve şiirlerden anlaşıldığı kadarıyla onlardaki zındıklar yaratıcılığı reddeden ahireti ve kıyameti tanımayan kimselerdi, bk.. Ne doğu, ne batı, sadece insanca, s.107.
187- Tabatabai, el-Mizan Tefsiri, c.19, s.49.
188- Âlusi, Büluğu’l-Ereb, c.2, s.240.
189- ae. s.215, 220, 230, 237, 239, 240, ve İslam ve Beşeri inançlar., s.295-297.
190- Tabatabai, ae. c.17, s.393.
191- Nahl, 12.
192- Fussilet, 37.
193- Necm, 49.
194- İbn Hişam Sireti, aynı baskı, hk.1355, c.1, s.385.
195- Hişam bin Muhammed Kelbi, Kitabu’l-Esnam, çev:, s.M.Rıza Celali Naini, Tah., hş. 1348, s.42.
196- Tabatabai, ae. c.2, s.42.
197- Tabersi, Mecmau’l-Beyan, aynı baskı, hk. 1379, c.8, s.46.
198- Enam, 100.
199- Sebe, 40,41.
200- Âlusi, ae. c.2, s.232.
201- Cin, 6.
202- İbrahim, 37.
203- İbn Hişam Sireti, aynı bas., hk. 1355, c.1, s.55 ve 116 ve Ezreki, Mekke Tarihi, R. el-Salih Mülhis incelemesi, Kum, Menşurat R. hş. 1369 c.1, s.55 ve Yakubi Tarihi, Necef, M.Haydariyye basımı, hk.1348, c.1, s.18 ve İbn Raste el-A’laku’n-Nefise, çev: H.Karaçanlu, aynı bas., hş.1365, s.51.
213- Şehristani, ae. s.255 ve Yakubi Tarihi, c.2, s.12.
214- Ezreki ae. c.1, s.88, 100, 101 ve M. Âlusi, Büluğu’l-Ereb, Kahire bas. 3.bas. c.2, s.200 ve Ali bin B.H., Siretu’l-Halebiyye, Beyrut bas. c.1, s.16.
215- Amalike, Hz. Nuh’un (a.s) oğullarından bir soy olup ataları Almak dolayısıyla bu adı almışlardır. bk. İbn Hişam, Siretu’n-Nebeviyye, c.1, s.8ve 79; İbn Kesir, el-Bidayet-u ve’n-Nihaye, c.2, s.188 Ali bin B.H. Siretu’l-Halebi, c.1, s.17.
216- Âlusi, ae. c.2, s.201 ve Şehristani, ae. s.243 ve Ali bin B.H. ae. s.17 ve Yakubi Tarihi, c.2, s.224 ve Şehabuddin el-Ebşehi, el-Mustatraf, Beyrut, aynı bas., c.2, s.88 ve Mesudi, Murucu’z-Zeheb, Beyrut, Endülüs yay. 1. bas., c.2, s.29 ve Hişam Kelbi, el-Esnam, çev:, s.M. Rıza Celali Naini, hş.1348, s.6 ve M.B. Habib, ae. H.A.Faruk incelemesi, Beyrut, Âlemu’l-Kutub yay., 1. bas., hk.1405, s.328.Bazı kaynaklarda onun Hubel’i Irak’tan getirdiği kayıtlıdır. bk. Ezreki, Ahbar-ı Mekke, c.1, s.117 ve İbn Hişam, Siretu’n-Nebeviyye, c.1, s.79 ve İbn Kesir el-Bidaye ve’n-Nihaye, c.2, s.188. Ancak bir rivayete göre Hubel putunun taşı Arafat’la Meş’ar arasında yer alan Me’zin bölgesinden getirilmişti. Bu nedenle Hz. Resulullah (s.a.a) oradan geçerken bu puta karşı nefretini dile getiriyordu. bk. M.B. Hasan Hürr Âmuli, Vesailü’ş-Şia Beyrut, aynı bas., c.10, Hac Kitabı “Ma’zin arasında tekbirin müstahap olduğu” babı, s.36, hadis 1.
217- İsaf kelimesi hem -Esaf şeklinde- hemze fethası ve hem -İsaf şeklinde- kesresiyle kaydedilmiştir. bk. İbn Hişam, Siretu’n-Nebeviyye, c.1, s.84 dipnotunda.
218- Ezreki, ae. c.1, s.88 ve Şehristani, ae. c.2, s.243 ve 247.
219- İbn Hişam ae. s.79 ve Ali bin B. ae. s.17 ve İbn Abdulbirr, el-İstiy’ab (el-İsabe’nin haşiyesinde) c.1, s.120 Eksem bin Cevn-i Huzai’nin biyografisi ve İbn Esir, Usdu’l-Gabe, aynı bas. Tah. C.4, s.390 ve Şeyh M.T. Tusteri, el-Evail, 1.bas., s.217 ve Ebu’l-Feda İ.B. Kesir, Siretu’n-Nebeviyye, Kahire, aynı baskı, hk. 1384 c.1, s.65 ve Ezreki ae. s.116.
220- Âlusi, ae. c.2, s.200 ve el-Mustatraf, c.2, s.88 ve Ebu’l-Feda İ.B. Kesir, Siretu’n-Nebeviyye, c.1, s.62 ve El-Bidaye ve’n-Nihaye, Beyrut bas. c.2, s.188 ve İbn Hişam, ae. c.1, s.79 ve Tabatabai, el-Mizan, c.10, s.286.
221- Tabatabai, ae. c.1, s.282.
222- En’am, 136, 138, 139 ve Maide, 3, 90,103 ve Hişam Kelbi el-Esnam, s.28
223- Kelbi, ae. s.32.
224- Şeyh Tusi, el-Emali, Kum, Daru’s-Sakafe, 1. bas., hk. 1414, s.336 ve Âlusi, Büluğu’l-Ereb, c.2, s.211 ve Ezreki ae. c.1, s.121 ve Siretu’l-Halebiyye, c.3, s.30 ve el-Mizan c.26, s.271’de İmam Rıza (a.s)’dan nakledilen bir rivayet esasınca.
225- “Eğer onlardan gökleri ve yeri kimin yarattığını sorarsan, kesinlikle Allah diyeceklerdir.” Lokman, 25; Zümer, 38; Zûhrûh, 9 ve “Eğer onlardan kendilerini kimin yarattağını soracak olursan Allah diyeceklerdir.” Zûhrûh, 87 ve “Deki gökten ve yerden size rızık veren kimdir? Veya kulakları ve gözleri yaratan ve onların sahibi olan kimdir? Ölüyü diriden, diriyi de ölüden çıkaran kimdir? Alemlerin işlerini düzüp koşan kimdir? Hemen Allah diyeceklerdir.” Yunus, 31.
226- Zuhrif, 19.
227- Necm, 27.
228- Enbiya, 26.
229- En’am, 100, 101.
230- Cin, 3.
231- Tur, 39.
232- Saffat, 149, 150.
233- Necm, 19 ve 23 -Lat, Uzza ve Menat Arapların melek zannettikleri üç putun adıdır. Çünkü bu isimlerin üçü de müennes (dişi adı)dır. bk.Numune Tefsiri, c.22, s.518.
234- Zuhruf, 16.
235- Saffat, 158-159.
236- Siyuti, Ed’Durru’l-Mensur, c.7, s.133 ve İbn Kesir Tefsiri c.4, s.23 ve Tabersi Mecmau’l-Beyan, c.8, s.460.
237- İsra, 111 ve Âl-i İmran, 26.
238- Yunus, 18.
239- Zümer, 3.
240- Meryem, 3.
241- Yâsin, 74.
242- Ebu’l-Feda, İ.B.Kesir, Siretu’n-Nebeviyye, Kahire, aynı bas. hk. 1384, c.1, s.7 e İbn Hişam, es-Siretu’n-Nebeviyye, aynı bas. Kahire, hk. 1355, c.1, s.85.
243- Enfal, 35.
244- İbn Hişam, ae. s.80 ve İbn Kesir ae. s.63 ve Şehristani el-Milel ve’n-Nihel c.2, s.247 ve İbn İbn Kesir, el-Bidaye ve’n-Nihaye, c.2, s.88.
245- Hişam Kelbi, el-Esnam, çev:, s.M.R.C. Naini, hş.1348, s.13 ve İbn Hişam, es-Siretu’n-Nebeviyye, c.1, s.88 ve Âlusi, Büluğu’l-Ereb, c.2, s.202.
246- Hişam Kelbi, ae. s.14.
247- Ezreki, Ahbar-u Mekke, c.1, s.178 ve 182 ve Âlusi ae. c.1, s.244 ve Sahih-i Müslim, Nevevi Şerhi, c.18, Tefsir kitabı, s.162.
248- Tabatabai; el-Mizan, c.14, s.414.
249- Tevbe, 37 ve Ezreki ae. c.1, s.183 ve İbn Hişam, Siretu’n-Nebeviyye, c.1 , s.45.
250- İslam ve Arap Medeniyeti, çev: Seyyid Haşim Resuli, Tah. İslamiye Kitabevi, s.128, 130.
252- W. Dorant, Medeniyet Tarihi, c.4, İmam çağı, 1. bölüm çev: Ebu Talib Saremi, Tah. Sazman-ı İnt. ve Amuzeş-i İnkılab-ı İslami, 2. bas., hş.1368, s.197.
253- W. Dorant, ae. s.200.
254- P. Hitti, Arap Tarihi, çev: E. Payende, hş. 1344, c.1, s.125.
255- İbn-i Vazih, Yakubi Tarihi, Necef, aynı bas., hk. 1384, c.1, s.215.
272- Cevad Ali, el-Mufassal Fi Tarih-i Arap, Beyrut, 1. bas., 1968, c.1, s.114 Said bin Âs (Ebu Uheyhe) kasdediliyor olsa gerek. Nitekim Vakidi, el-Meğazi c.1, s.27’de onun Bedir savaşına neden olan Şam’dan dönen Kureyş kervanının en büyük hissesinin ona ait olduğu kayıtlıdır. Ama Vakidi bu konuda çok net bilgi vermiyor.
273- P. Hitti, ae. s.130.
274- Taberi, ae. c.2, s.221 ve Belazurî, Futuhu’l-Buldan, Beyrut Daru’l-Kitabi’l-İlmiye, hk. 1398, s.68.
275- Belazuri, ae. s.68.
276- İbn Hişam, Siretu’n-Nebeviyye, c.4, s.251.
277- İbn-i Vazih, ae. c.1, s.10.
278- Şevki Zeyf, ae. s.51 ve Cahız el-Mehasin ve Ezdad, Beyrut bas., s.62 Mehasin-i Seha fazlı.