1- YAZILMAYAN VASİYET:
Resulü Ekrem (s.a.a) efendimiz, hayatının son dönemlerinde hasta yatağında yatarken, ümmetinin kendisinden sonra sapmaması için, bir vasiyet yazmak için sahabesinden kalem kağıt istemiştir. Ama ne yazık ki, bir grup kendi görüşünü Peygamberin sözünden ve dolayısıyla nasdan önemli görerek ön plana çıkarmışlardır. Hatta bazıları getirmemekle kalmayıp, Peygambere sayıklıyor bile deme cesaretinde bulunmuşlardır. Buhari kendi sahihinde İbni Abbasdan şöyle naklediyor; Peygamberin hastalığı şiddetlenmiş idi. Sahabesine buyurdu ki; Gelin sizlere öyle bir kitap (vasiyetname) yazdırayım ki, artık ondan sonra asla dalalete (sapıklığa) düşmeyesiniz. Ömer, Resulullaha hastalığı galebe etmiş, elimizde Allah’ın kitabı vardır ve Allah’ın kitabı da bizlere yeterlidir, dedi.
Evde oturan sahabenin arasında ihtilaf çıktı. Bazıları dediler ki, Resulullahın istediklerini hazır edin, sizlere bir yazı yazdırsın ki, O Hazretten sonra asla sapıklığa düşmeyiniz. Bazıları Ömerin sözünü tekrarladılar ses ve gürültü Resulullahın zamanında çoğalınca, Resulullah, “Kalkın benim yanımdan gidin” buyurdu. İbni Abbas devamlı, ah ne büyük bir musibetti ki, Resulullah ile yazmak istediği vasiyeti arasına girdiler.759[759]
Bu konuda şahsi düşünce, Kur-an ve İslamın beyancısı olan Allah Resulünün sözünden çıkarılmıştır.
-
Resulü Ekrem (s.a.a) vefatından birkaç gün önce Rumlarla savaşmak için bir ordu tertipledi ve Üsame b. Zeydi ordu komutanı yaptı. Ebubekir, Ömer, Ebu Ubeyde gibi Ensar ve muhacirlerin ileri gelenlerini de bu orduya kattı. Sahabeden bazıları Üsamenin komutanlığına itiraz edip, “Henüz yüzünde tüy çıkmayan bir genç nasıl bize komutanlık eder” dediler itirazları öyle bir dereceye vardı ki, Allah Resulü aşırı derecede bozularak, hastalığının ağır ve ateşinin fazla olmasına rağmen, mübarek başını bağlayıp ayaklarını zorla yerde sürüyerek iki kişinin yardımıyla evden çıkıp camiye geldi ve minbere çıkarak şöyle buyurdu; ...“Ey insanlar Üsamenin komutanlığı hakkında bazılarınızdan duyduğum bu sözler nedir? Babasını komutan yapmamada itiraz ettiğiniz gibi şimdi de bunun komutanlığına itiraz ediyorsunuz... Üsamenin ordusunu harekete geçirin. Resulullah aralıksız bu sözleri tekrarlıyordu ama bu sözlere kulak veren az idi. Sonunda ordu Corf denilen bir yerde çadır kurdular.
Bu meseleden iki gün sonra Allah Resulünün hastalığı şiddetlenir. Çoğunluk Allah Resulünün hastalığı şiddetlenmiştir, Medinenin korunmağa ihtiyacı vardır bahaneleriyle, veya kendi kafalarındaki maslahat düşüncelerine göre Peygamberin nassını ve sözünü bir kenara bırakarak Medineye dönmüşlerdir. Buda Allah Resulünün rahatsız olmasına sebep olmuştur.760[760]
Nassa karşı yapılan içtihatlar veya kendi mantık düşüncelerine göre maslahatlar sadece bunlardan ibaret değildir. Resulü Ekrem (s.a.a)’in vefatından sonra da bu içtihatlar yapılmış ve boyutları genişlemiştir. Örneğin:
-
Kur’anı Kerim açık bir şekilde zekatın masraf alanlarından birisinin “gönülleri İslam’a ısındırılacak olanlara” ait olduğunu belirtmiş ve şöyle buyurmuştur; “Sadakalar (Zekatlar) Allah’tan bir farz olarak ancak, yoksullara, düşkünlere, (zekat toplayan) memurlara, gönülleri (İslam’a) ısındırılacak olanlara, kölelere, borçlulara, Allah yolunda çalışıp cihat edenlere, yolcuya mahsustur. Allah alim ve hakimdir.”761[761]
Ama ne yazık ki, daha Ebubekir hükümetinin ilk dönemlerinde bu grup (gönülleri İslam’a ısındırılacak olanlar) ihtiyaçları yoktur bahanesi ile zekattan olan hisselerinden mahrum bırakılmışlardır. Bu konuda da maslahat düşüncesi Kur-an’ın nassının önüne geçmiştir. Neticede on dört asırdır ilahi hüküm bu alanda da arka plana atılmış oldu.
-
Sadece bunların hakkı zekattan alınmış olmadı. Bunların yanı sıra Peygamberin yakınları da humustan olan hisselerinden mahrum bırakıldılar. Kur-anı Kerim ganimetlerin humusu hakkında şöyle buyuruyor; “Bilin ki, ganimet olarak aldığınız her hangi bir şeyin beşte bir Allah’a, Resulüne, onun akrabalarına, yetimlere, yoksullara ve yolcuya aittir.”762[762]
Ama Ebubekir hilafeti ele geçirdikten sonra Peygamberin hissesini ölmüştür bahanesi ile ve onun yakınlarının hissesini bir kenara bırakmıştır.
Bunlar şahsi düşüncelerin maslahat adı altında veya içtihat ünvanında nass ve vahyin önüne geçirilen örneklerinden sadece bir kaçıdır. Bu tür İslam dışı hareketler neticede bir takım fıkhi mezheplerin çıkmasına sebep olmuştur.
Merhum Şerefud- Din Amuli “En-Nas vel- İçtihat” adlı eserinde, Peygamberin bazı sahabelerinin Peygamberden sonra bir grubun maslahatı nassa, şahsi düşünceleri vahye karşı ön plana çıkardıklarına ve nassa karşı içtihat ettiklerine dair yetmişten fazla konu açıklamıştır.
HADİS FACİASI VE HADİS GERÇEĞİ:
İslam Peygamberi Hz. Resulü Ekrem (s.a.a) efendimizin vefatından sonra bir takım ilahi değerlerin unutulmasına, tahrif olunmasına, dolayısıyla Müslümanların parçalanmasına, bazı Müslümanların sünnetsiz bir Kur-an düşünerek din içinde dinsizlik yaparak yaşamalarına ve dinin ilahi iradenin dışında farklı bir şekilde anlaşılmasına sebep olan başlıca üç şey vardır.
1- Peygamberin hadislerinin yazılma ve yayılmasının yasaklanması.
2- Kur-an ve İslam’ın beyancısı, açıklayıcısı ünvanında olan İslam Peygamberinin şahsiyetinin kırılması.
3- İslam’ın çeşitli alanlarında düzmece hadislerin uydurulması.
Konumuzun bu bölümünde bir fırtına ve sel baskını gibi gelip de İslamı toplumları günümüzdeki hale getiren bu üç zahire açıklık getireceğiz.
PEYGAMBER VE SÜNNET’İN YAYILMASI:
Allah’u Teala İslam’ın bütün ahlaki, itikad, ahkam.. ve diğer değerlerini ve ölçülerini iki bölümde insanlığa ulaştırmıştır. Bu iki bölümden bir tanesi Kur-anı Kerimdir ve diğeri ise Resulü Ekrem (s.a.a) efendimiz’in sünnetidir.
Kur-anı Kerimde İslam’ın hükümlerinin, mesele ve konularının mihenk ve temel taşları belirtilmiştir. Eğer bir Müslüman sadece ve sadece Kur-anı Kerime iktifa ederse Allah’ın istediği gibi bir Müslüman olamaz. Şöyle ki, sünnetsiz olarak Kur-anı Kerimi kabul eden ve sadece Kur-an’a iktifa eden bir insan namaz kılamaz, oruç tutamaz, hacca giderek haccın tüm amellerini yapamaz... Bu hükümlerin tamamının aslı Kur-an’ı Kerimde zikrolunmuştur ama bunların şerhi tefsiri, izahı, Allah Resulünün ve İslam’ın gerçek tebliğcilerinin sorumluluğuna bırakılmıştır. İşte bunlara binaen, İslam dini Kur-an’da, Peygamber (s.a.a) ve vasilerinin beyanlarında toplanmış ve açıklanmıştır.
Ama ne yazık ki, İslam Peygamberinden sonra bazıları İslam’ı tahrif etmek için bir takım vesilelere sarıldılar. Acaba bu vesileler nelerden ibarettir? Konumuzda bunların tamamına aydınlık getirilecektir. Bu gerçekleri öğrenmek için Allah Resulünün asrına ve sözlerine başvurmamız gerekecektir.
Hz. Resulü ekrem (s.a.a) efendimiz şöyle buyuruyor; “Allah benim sözümü dinleyeni, kalben kabul edeni ve onu duymayanlara duyuranı ve ulaştıranı hoşnut etsin.”763[763]
Yine O Hazret şöyle buyuruyor; “Hazırda olup da benim sözümü işitenler hazırda olmayanlara ulaştırsınlar. Zira sözümü işitenin kendisinden daha iyi derk edecek birisine ulaştırması mümkündür.”764[764]
Bir başka hadis de şöyle buyuruyor; “Benim bir hadisimi ümmetime ulaştırarak bir sünnetin canlanmasına veya bir bid’atın yok olmasına sebep olanın mükafatı cennettir.”765[765]
Başka bir hadis de şöyle buyuruyor; “Bir insan iki hadis öğrenirde onlardan yararlanırsa veya onları başkalarına öğretirse ve onlarda ondan yararlanırsa, onun için altmış yıllık ibadetten hayırlıdır.”766[766]
Hz. Ali (a.s) Resulü Ekrem (s.a.a)’den şöyle naklediyor; Ya Rabbi benim halifelerime rahmet et. Ya Rabbi halifelerime rahmet et. Ya Rabbi halifelerime rahmet et. Ey Allah’ın Resulü senin halifelerin kimlerdir? Diye sorulduğunda, şöyle buyurdular; “Halifelerim, benden sonra gelip de hadislerimi ve sünnetimi nakledenlerdir.”767[767]
Nakledilen hadisler. Allah Resulünün sahabeleri ve Müslümanları hadis nakletmeye yönlendirdiğini ve teşvik ettiğini göstermektedir.
Bu hadislerin yanı sıra bazı hadislerde Peygamber (s.a.a)’in hadislerini yazmaya dair emir buyurduğu naklolunmuştur. O hadislerden birkaç tanesi şunlardan ibarettir; “İlmi bağlayınız. Onu ne ile bağlıyalım diye sorulduğunda, yazarak diye cevap buyurmuştur.
Ehli Sünnetin Sahih-i Buhari, Sünen-i Tirmizi gibi muteber kitaplarında Ebu Şat adında Yemenl’i bir şahısın Peygamber (s.a.a) ile bir sohbeti naklolunmuştur. Bu şahıs kendi topraklarından Resulü Ekrem (s.a.a) efendimiz bir konuşma yaptılar. Ebu Şat Peygamberin sohpetini dinledikten sonra, Ey Allah’ın Resulü bu sözleri bana yazınız dedi. O Hazret şöyle emir buyurdular; “Benim sözlerimi Ebu Şat için yazınız.”768[768]
İşte bu rivayette açıkça o Hazretin hadisinin yazılmasına dair emir verdiği görülmektedir. Başka bir rivayette, Abdullah b. Amr As şöyle diyor; “Ben Allah Resulüne şöyle dedim; Sizden duyduğum her şeyi yazayım mı? Evet diye buyurdular. Dedim ki, hem gazap ve hem de rıza halinizde mi? Evet diye buyurdular ve şöyle eklediler; “Çünkü ben hem öfke halinde ve hemde hoşnutluk halinde haktan başka bir şey söylemem.”769[769]
Başka bir hadis de Resulü Ekrem (s.a.a) efendimiz şöyle buyuruyor; “Ümmetimden kırk hadis ezberleyeni, Allahu Teala kıyamet günü alim ve fakih olarak haşreder ve ona azap etmez.”770[770]
Dostları ilə paylaş: |