İslam ve Batı Uygarlığının Çehresi


Batı Medeniyetinde İslâm'ın Rolü



Yüklə 1,4 Mb.
səhifə18/32
tarix15.09.2018
ölçüsü1,4 Mb.
#82070
1   ...   14   15   16   17   18   19   20   21   ...   32

Batı Medeniyetinde İslâm'ın Rolü


Son yıllarda batının teknoloji sahasında sergilediği ilerlemelerle gözleri kamaşıp kendilerini kaybedenler, batı dünyasındaki bu tahavvül ve göz alıcı ilerlemelerde Müslümanların ilmî araştırma ve kültürel birikimlerinin ne kadar etkili olduğunu ya unutmuş ya da görmezden gelmişlerdir.

İslâm'ın insanlığa hediye ettiği bu enerji ve aksiyon öylesine güçlü ve yapıcıydı ki, çok kısa bir süre zarfında dünyanın en geri kalmış toplumunu, en ileri ve en güçlü topluma dönüştürdü ve bu dalganın etkileri asırlar boyunca insanlığa ışık tutup ona yepyeni bir canlılık ve hareket kazandırdı.

İslâm'ın en büyük mucizesi, cehalet ve dogmalarla dolu bir ortama inmesi ve toplumu "hiçbir doğal etkenin zorlayıcılığına teslim olmayan ve yaşam şartlarını kendi elleriyle kurup yarınını bizzat kendisi belirleyen ileri bir toplum"a dönüştürmesidir. Bu zaman diliminde söz konusu toplumun günlük yaşamının bütün boyutları ıslah olmuş, tarihin en büyük hareketi gerçekleşmiş ve maddî veya çevre şartlarının hiçbir zorlayıcı etkisi olmaksızın insanoğlu utanç verici aşağılık bağlar ve iğrenç eğilimlerden kurtulabilmiştir. Evet, o ortamda insanları öylesine bir kurtuluşa erdiren ve hayatın bütün boyutlarını ıslah edip düzene koyan tek unsur İslâm'dı ve ondan başka hiçbir faktör yoktu orada...

İslâm dini insanların günlük yaşamına ayak bastığı günden beri her şeyi değiştirdi; duygu ve idraklerde tahavvül yarattı, düşünce ve fikirlerde köklü değişimlere neden oldu, birey ve toplum yaşamının bütün boyutlarında en olumlu ve en köklü değişimlere imza attı.

Yüce İslâm dini, doğuşunun 2. yüzyılında çok süratli, ama sessiz, gürültüsüz ve doğal bir şekilde ilerledi. Akdeniz sahillerinden Afrika'da Büyük Sahra'ya ve Atlas Okyanusu kıyılarından Çin Seddi'ne kadar yayıldı ve o günün dünyasındaki en güçlü ve en büyük iktidarlara kadar uzandı. İslâm askerleri kuzeyde Endülüs'ün fethiyle Pirene Dağları'na ulaşmış ve Fransa'nın sınır şehirleriyle komşu olmuştu. Bir diğer kolda doğuda ilerliyor ve Sind'le Pencab'ı fethettikten sonra Çin duvarına doğru yürüyordu.

İnsanî prensiplere titizlikle uyulmak kaydıyla elde edilen bu muazzam fetihler tarih boyunca insanlığın şahit olduğu bütün hareket ve fetihlerden farklı ve göz alıcıydı. İslâm ümmetinin sergilediği fevkalâde medeniyet ve çarpıcı ilerlemeler elbette ki Arabistan Yarımadası'yla sınırlı kalmamış ve Müslümanlar ayak bastıkları bütün beldelere yüce İslâm'ın kalplere umut ve zindelik aşılayan ulvî mesajını, hayat dolu adalet ve kardeşlik ilkesini armağan götürmüşlerdir.

İslâm, o günün vahşi ve insanlık dışı iktidarlarını alaşağı ettikten sonra adalet sancağı altında kurduğu İslâm devlet nizamında, mağlup milletleri hakikatin nuruyla tanıştırmaya ve onları şefkatle kucaklamaya başladı. Dirayet ve basiretle hareket ederek ince yöntemlerle insanların kalplerini İslâm'ın yüce hakikatleriyle tanıştırdı. Aydın bir mantık ve köklü inanç sistemiyle, fethettiği beldelerde halkın dinî inançlarını derinden etkiledi ve bu beldelerde silinmesi imkânsız çok derin ve olumlu izler bıraktı. Bu tesir o kadar güçlüydü ki, diğer dinler ve inançlar kısa bir süre sonra mevzilerini terk edip İslâm karşısında geri adım atmak zorunda kaldılar. Arabistan'da putperestler, İran'da Zerdüştiler, Mısır ve Şam illerinde Hıristiyanlar hiçbir zorlama olmadan İslâm dinini kabul edip bu ulvî dine dört elle sarıldılar.

İslâm öncesi Arap toplumunda böyle bir medeniyetin oluşmasına zemin hazırlayabilecek bir tek faktöre bile rastlamak mümkün değildi; böylesine görkemli bir medeniyeti müjdeleyen bir tek işarete rastlanmıyordu. O günün Arap toplumu bilim, inceleme ve ekonomiden tamamen yoksundu; dahası, coğrafî açıdan da çok elverişsiz bir konumları vardı.

İslâm medeniyetinin ölümsüz ve parlak sayfalarında insanlık medeniyetinin en etkin ve en ileri dönemlerini görmek mümkündür. Müslümanların bilim ve öğrenme yolunda gösterdikleri yılmaz gayretle derin ve ileri fikir seviyelerini belgeleyen senetlerdir bunlar. Pozitif ve deneysel bilimin ilk adımını atanlar da Müslümanlar oldu ve bunun en bariz örneği, yeni Müslüman olmuş olan Endülüs'te kendisini gösterdi. O dönemde İslâm bayrağı altında oluşan medeniyetin ne önceki medeniyetlerle, ne de çağının medeniyetlerinden hiçbiriyle kıyaslanamayacak kadar ileri olduğuna bizzat tarih şahadet etmektedir. Bu dönemin ruhî, maddî ve aklî açıdan fevkalâde parlak ve muazzam bir dönem olduğunu bizzat İslâm düşmanları bile itiraf etmektedirler; milletler tarihinde bunca hızlı ve şaşırtıcı ilerlemeye tarihin bir başka diliminde rastlamak mümkün değildir.

Bu uzun süre boyunca İslâm dini ilmî ilerleme, fikrî gelişme ve maddî güç elde etmek için bir tek defa olsun ahlâkî yozlaşmadan medet ummadı, şehvete ve putperestliğe ihtiyaç duymadı. Bilâkis, ilâhî düsturların ilhamı ışığında tecelli eden bu köklü ve görkemli medeniyet, çağının insanlarının dış yaşamını değiştirmekle kalmadı, onların ruhunu da okşayarak bütün varlıklarını etkiledi; muazzam bir hareketle milletlerin ruhunda inkılâp oluşturup bütün hurafe, kötülük, ca-hiliyet ve asabiyetlerin kökünü kazıdı ve bu süflî boyutların yerine insanî haslet ve seciyeyi hâkim kıldı.

Avrupa'nın kilise zihniyetinin baskı ve dayatmaları altında inim inim inlediği ve vahşilik, barbarlık, cehalet ve dağınıklığın pençesinde kıvrandığı karanlık ortaçağ döneminde İslâm Avrupa'ya her boyutuyla mükemmel bir medeniyet kazandırmış ve Rönesans sonrası ilmî ve teknolojik dönemin temel taşlarının oluşmasını sağlamıştır.

İslâm, çağın en büyük medeniyetini oluştururken Hıristiyan Avrupa, Galile'yi Copernik'i izleme ve dünyanın yuvarlak olduğunu iddia etme suçuyla yargılıyor ve görüşlerini geri almaya zorladığı Galile'ye şöyle tövbe ettiriyordu:

"...Ben Galile, yetmiş yaşımda olduğum şu sırada siz âlicenap hazretlerinin (papayla orada bulunan diğer papazlar) huzurunda diz çöküyor ve mukaddes kitaba (İncil) el basarak tövbe edip şöyle diyorum: Dünyanın yuvarlak olduğu iddiası gerçek değildir. Ben bu yalanı reddediyor ve dünya yuvarlak değildir diyorum!" [1]

Dünyaca ünlü bilim adamı ve filozof Bacon, İngiltere Kralı 2. Edward'ın özel fermanıyla, kimya bilimi konusunda fikir beyanında bulunmaktan menedildi ve Oxford Üniversitesi'nde bu dalda konuşma yapması önlendi; bununla da yetinmeyip, sürekli kilise tarafından göz hapsinde tutulabilmesi için Paris'e sürgün edildi. O dönemde Bacon'un bilime olan ilgisini "kıt görüşlülük" olarak değerlendirmişlerdir; çünkü o günlerde kilise maddenin nitelik ve yapısı hakkında görüş belirtmeyi "şeytanla irtibat kurma" olarak değerlendiriyordu! Bu nedenle Bacon'a dönüp: "Bu sihirbazı susturun! Bu Müslümanı(!?) durdurun!" diye haykırmaları boşuna değildi.

Tarih bilimi açısından, Avrupa'da bilim hareketinin temellerini İslâm'ın atmış olduğu şüphe götürmez bir gerçektir. Batılı bilim adamları ve tarihçiler bu inkâr edilmez gerçeği bizzat dile getirmekte, bunu açıkça ifade etmekten çekinmemektedirler. Müslümanların bilim ve teknik dalında kaydettiği ilerlemeleri bizzat batılı bilim adamlarından dinlemenin faydalı olacağını sanıyoruz:

  

[1]- Bilim Tarihi



Yüklə 1,4 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   14   15   16   17   18   19   20   21   ...   32




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin