İslam ve Batı Uygarlığının Çehresi


Çağdaş Dünyada Yaşamın Tezat ve Çelişkileri



Yüklə 1,4 Mb.
səhifə9/32
tarix15.09.2018
ölçüsü1,4 Mb.
#82070
1   ...   5   6   7   8   9   10   11   12   ...   32

Çağdaş Dünyada Yaşamın Tezat ve Çelişkileri


Kapitalizmin günbegün güçlenip yayılması ve sanayi devrimi sonucu hayatın birçok sahasında, özellikle yaşamın maddî boyutunda derin çatlaklar oluştu. Teknoloji ve sanayi dalındaki kalkınma ve ilerleme büyük sermayeleri holdinglere, çokuluslu şirketlere, kartel ve tröstlere çevirdi. Bir avuç azınlık, efsanevî bir refah ve lükse kavuşarak her şeye sahip oldu, hatta kedileri ve köpekleri için bile özel bakıcılar ve özel imkânlar yarattılar; buna karşılık emek ve alın teriyle çalışan önemli bir çoğunluk günlük zarurî ihtiyaçlarını bile karşılamaya yetmeyecek bir gelire mahkûm edildi...

Çağdaş dünya düzeninin insanlığa armağan ettiği bu büyük zulüm ve adaletsizlik, vicdan sahibi düşünür ve bilim adamları için fevkalâde acı ve rahatsız edicidir.

Geçmişte belli ve çok dar kalıplarda insanoğluna musallat olan problemlerin çoğu, bugün çok daha geniş bir çerçevede ve bütün dünya çapında insanlığa musallat olmuş durumdadır. Çağdaş dünyada hayatın birçok boyutunda inanılmaz bir aşırılık, ifrat, tefrit ve fâhiş çelişkiler yaşanmakta ve bu da, mide bulandırıcı sonuçlara neden olmaktadır.

Kalkınmış ülkelerdeki ekonomik ilerleme faaliyetleri bütün bir dünya insanlığının lehine olacak şekilde gerçekleşmediği gibi, bilâkis, sırf şahıs ve grup menfaatlerine göre hareket edildiğinden, çoğu zaman diğer ülkelerle milletlerin mahvı ve çöküşü pahasına elde edilmekte ve sonuçta ülkeler, milletler ve sınıflar arasındaki uçurum günbegün büyümekte, yeni çatlaklar oluşmaktadır.

Dünyanın birçok beldesinde bugün yoksulluk ve açlık hâkimdir. Resmî istatistiklere göre uluslararası beslenme şu iki noktada çok belirgindir:

1- Gelişmemiş veya az gelişmiş ülkelerde yaşayan 2,5 milyar nüfusun 500 milyonu yeterince beslenememekte ve açlıkla boğuşmaktadır.

2- Bir buçuk milyar insan yeterince beslenememekte ve aldıkları gıda yetersiz olmaktadır.

Bunun dolaylı veya doğrudan yol açtığı sonuç, her yıl 8 milyonu aşkın insanın açlıktan ölmesidir!...

Sırf Brezilya'da beslenme yetersizliğinden, her yıl 250 bin çocuk ölmektedir. Yoğun bir nüfusa sahip olan Hindistan'da bu rakam, nüfusa paralel olarak çok daha yüksektir. Orta gelirli bir Amerikalı ailenin günlük sofrasındaki artıklar, Hindistan'da yaşayan bir ailenin dört günlük gıdasına denktir. [1]

Durum böyleyken, insanlıktan nasibini almamış bir avuç bencil güruh, fiyatların inmesini önlemek ve kendi yarattıkları suni arz-talep seviyesini sürekli kendi kontrollerinde tutabilmek için, açlığın pençesinde kıvranan milyonlarca insanı mutlak bir ölümden kurtarabilecek milyonlarca ton gıda maddesini barbarca yok etmekte, denize dökmekte veya yakıp, kül etmektedir... Sırf bu gayri insanî ve ayrımcı israfların engellenmesi bile, dünyada gıda sıkıntısı çeken bir tek insanın kalmaması için yeterlidir. Medyada yayınlanan bir istatistik bu gerçeği olanca acılığıyla gözler önüne seriyor:

1960'da, Amerika'da gıda depolarında 125 milyon ton ekmek yok edildi... Sırf bu bile, Hindistan'da yaşayan 500 milyon aç insanı tam bir yıl boyunca beslemeye yeterdi. Amerika, her yıl milyonlarca ton gıda maddesini çeşitli şekillerde yok etmektedir. Sırf kendi gücünü ve kaynaklarını koruyabilme uğruna hem de!.. Batının kapitalist merkezlerinin, dünyadaki kıtlık ve fakirliğin devam etmesi için uyguladıkları baskı son birkaç yılda adamakıllı artmış bulunuyor.

Amerika milyonlarca ton gıda malzemesini depolarda toplayıp kasıtlı olarak çürütünce, bütün dünyada açlığın yayılmasına bizzat neden olmakta, bununla da kalmayıp, diğer ülkeleri, gıda maddelerini çok yüksek fiyatlarla alıp satmaya mecbur etmekte, böylece bu ülkelerin ekonomisine çok ağır darbeler indirmektedir. Bir avuç bencil çıkarcının dünyanın çeşitli noktalarını sömürüp yağmalayarak elde ettiği bu çalıntı servetler, gerçekte milyonlarca masum insanın açlıktan ölmesine neden olan güçlü silâhlardır. [2]

Ünlü Avrupalı düşünür Bertrand Russel şöyle diyor:

"Son 14 yıl boyunca Amerika, kendi buğday üreticilerinin üretim fazlası buğdaylarını satın almak için 4 milyar dolar harcamıştır. Milyonlarca ton buğday, arpa, mısır, peynir ve tereyağı; sırf dünya borsasında fiyatların yüksek tutulmasını sağlamak amacıyla Amerika'da depolanmış ve bile bile çürümeye terk edilmiştir. İşte şimdi de, süt ürünlerinin fiyatı ucuzlamasın diye, milyonlarca ton tereyağı ve peynir boya katılmak suretiyle tüketilemez hâle getirilmektedir!"

Bu durumun devamı gelecekte elbette korkunç bir patlamaya yol açacaktır ve bunu engellemenin tek yolu, Amerikalıların çıkarcılığa dayalı bu iğrenç yaşam prensiplerini değiştirmeleridir.

Bu yüz kızartıcı şeytanî tutumun yegâne nedeni, insanî değerler fakirliği, ahlâkî yozlaşma ve kısacası insanlıktan kopuştur.

Temelinde ahlâk ve inanç bulunmayan ve bu ikisini ek-sileyen bir teknolojik medeniyet ve kalkınmanın insanlığa verebileceği şey budur işte...

 

Ünlü sosyolog ve düşünür A. Sorokin bakın ne diyor:



"Teknoloji ve sanayi dallarındaki ilerleme ve kalkınmamıza rağmen geçmişe oranla çok daha 'ahlâk fakirliği' yaşamadayız, insanî hasletlerden mahrum durumdayız. Kalkınmış ülkeler ahlâk ve insanî seciye açısından fakir ve geri kalmış ülkelerden çok daha geri durumdadırlar. Bugünün maddeci medeniyeti tezat ve çelişkilerle doludur; sözlerle eylemlerde, inançla amellerde, duygu ve düşüncelerde hep tezat ve çelişki vardır günümüzde..."

"Çağdaş maddeci kültür, kendi hukuk anlayışı çerçevesinde bütün insanların eşit olduğuna inandığını söyler; ama sıra pratikte uygulamaya gelince hiç de öyle davranmaz, akla gelmedik ayrımlar, ahlâkî adaletsizlikler, eşitsizlikler; dinî, ekonomik, sosyal, siyasî, psikolojik, ailevî vb. gibi akla gelen her konuda ayrımcılıkta bulunur. Dahası, bununla da kalmaz, tam bir dogmacılıkla bizzat bu ayırımcılıkları zorla dayatır insanlara. Demokrasiden dem vurur, halk için, halkın kendi yönetimi sloganlarını atar; ama pratikte tam bir oligarşik yönetim tarzı sergileyerek kendini beğenmişlerin diktatörlüğe varan keyfiliklerine meydan verir ve halkı hiçe sayar."

"Lafa gelince bütün insanların mutluluk ve refahından dem vururken, pratikte umutsuzluğu, yenilgi duygusunu, eziklik, tedirginlik, korku ve zilleti aşılar insanlara..."

"Çağdaş maddeci kültür, insanlara verdiği eğitim ve öğretim programlarında bencilliği yerer ve keyfiliği kınar, başkalarına da düşünmeyi ve çoğulculuğu tavsiye eder; ama pratikte her nevi bencillik, kendini beğenmişlik, başkalarının hak ve hukukuna itina göstermeme, başkalarının gelecek ve istikbaline değer vermeme, bireysel ve hizipçi çıkarlara öncelik verme, hemcinslerini salt çıkar vesilesi ve sömürülüp kullanılmaya müsait nesneler olarak görme gibi olumsuz ve yakışıksız davranışları alabildiğine sergiler." [3]

"Kalkınmış ülkeler dünya nüfusunun sadece % 25'ini teşkil ettikleri hâlde bütün dünyadaki servetlerin %85'ine sahip bulunurken, dünya nüfusunun %75'ini oluşturan geri kalmış ülkeler dünya servetlerinin sadece %15'ine sahiptirler ve bu uçurum günbegün büyümektedir. Kaldı ki söz konusu kalkınmış ülkelerde de büyük servetler bir avuç mutlu azınlığın elinde bulunmaktadır."

"Amerika senatosundaki bir araştırma komitesinin 1946'da yayınladığı bir rapora göre Amerika'daki şirketlerin sadece %5'i gibi azınlık bir güruh, sanayi ve teknoloji sermayesinin tamamının %80'den fazlasını elinde tutmaktadır; sanayi ve teknoloji çalışanlarının %60'tan fazlası bu kesimin istihdamında olup bütün fabrika ve üretim birimlerinin net kârının % 84'ten fazlası bu kesime kaymaktadır." [4]

Birleşmiş Milletler Uluslararası Tarım ve Tahıl Başkanı şöyle diyor:

"Dünya nüfusunun üçte ikisi hâlâ sürekli açlık çekmektedir ve dünya nüfusunun 1,5 milyara yakın kesimi, bu dehşetengiz sosyal felâketten kurtulabilmek için gerekli gelir seviyesine hâlâ ulaşabilmiş değildir." [5]

Dö Castro, milyonlarca insanın açlığın pençesinde kıvranmasının asıl nedenlerini açıklarken, bir yerde şöyle diyor:

"Amerika Devlet Başkanı Truman'la yaptığım bir görüşme sırasında Amerika'daki tarım ve gıda ürünlerinin üretim fazlasının açlık sıkıntısı yaşanan ülkelerin yoksul halkına dağıtılması için uluslararası bir kuruluşa verilmesini önerdim. Truman, ABD başkanı olarak bu teklife olumlu cevap vermesinin mümkün olmadığını, çünkü bu tür yardım girişimlerinin de politik amaçlara hizmet etmesi gerektiğini ve bu tür yardımların politik çıkarlar dışında mütalâa edilemeyeceğini söyledi!"

 

 

 



[1]- Ferdowsi Dergisi, hş. 28.7.1348.

[2]- Aydın, 719. sayı

[3]- İki Kâbe'nin İlâhı, s. 145-146

[4]- Sosyoloji, Samuel Koeing, s. 157

[5]- Aç İnsan, Jozoc Dö Castro, s. 26, sayı: 18


Yüklə 1,4 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   5   6   7   8   9   10   11   12   ...   32




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin